
Keyifli okumalar dilerim.
__________
BİRKAÇ AY SONRA
Sevilmek insanı iyileştiriyordu. Seni seviyorum demese bile bunu hissediyordum ve asıl güzel olan zaten buydu. Sarılınca hissediyordum, bakışlarından hissediyordum, dokunuşlarından hissediyordum.
Seviyordu ve bunu her hareketiyle hissettiriyordu.
Boynuma dudaklarını bastırınca istemsizce gözlerim kapanmıştı. "Portakal çiçeğim," Dudakları... Ses tonu... Eriyip yok olacaktım.
Geri çekilip-benim için oldukça zor bir hareketti-yüzüne baktım. "Bana ne yaptığının farkında mısın?" Elini bel boşluğuma atıp kendine çekti. "Ne yapıyormuşum?" Yüzündeki gülümseme sorduğu sorunun cevabını bildiğini oldukça belli ediyordu. "Kendimi kaybediyorum." Yüzüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Ben bulurum seni. Yalnız bırakmam." Başparmağını çenem üzerinde gezdirdi.
"Geç kalacağız." Omuz silkti. "Beklesinler." Hiç ayrı da kalmıyorduk. Ne oluyordu bu adama? "Hazır bile değilim." Yine omuz silkti. "Hazırlanırsın. Acelemiz yok." Vardı.
Bizimkilerle beraber dışarıda kahvaltı yapacaktık. Muhtemelen hepsi bizi bekliyordu ve biz evden bile çıkmamıştık.
"Yiğit, ev yanıyor."
"Yansın."
Gülmeye başladığımda parmağını alt dudağıma dokundurdu. Parmağını ısırmak isterdim ama şu an hiç zamanı değildi.
"Yiğit, Fatih babam-" Cümlemi bitirmeme gerek kalmamıştı. Yiğit geri çekilip etrafına bakmıştı. Kahkaha atmaya başladım. "Acımasızsın." Başka türlü olmuyordu. "Kendine geldiğine göre ben hazırlanabilirim."
Odama girip kapıyı kapattım. Sade bir elbise giymiştim. Öykü'nün zoruyla alışverişe çıkıp dolabımdan taşacak kadar elbise almıştık. Saçlarımı tarayıp öylece bıraktım. Makyajımı yaptıktan sonra ayağıma topuklu ayakkabılarımı giyip boy aynasından kendimi izledim.
Kapım tıklatıldı. "Girebilir miyim, portakal çiçeğim?" Masanın üzerinden silahımı ve çantamı elime aldım. "Girebilirsin selvi boylum." Odamın kapısını açtı. Birkaç adımda yanıma yanaşıp elini uzattı. "Her şey sevgilime yakışıyor da elbise bir başka yakışıyor." Yaklaşıp dudaklarıma minik bir öpücük bıraktı. "Teşekkür ederim."
Elimi sıkıca tuttuktan sonra evden sonunda çıkabilmiştik. Yiğit'in arabasının sürücü koltuğuna ben oturmuştum. Güneş gözlüklerimi taktıktan sonra emniyet kemerimi taktım. Arabayı çalıştırıp göz ucuyla sevdiğim adama baktım. Gözleri üzerimdeydi.
"Çok güzel araba kullanıyorsun." Elimi saçlarım arasında dolaştırdım. "Biliyorum." Çok mütevazıydım. Geçtiğimiz aylarda birbirimize daha çok bağlanmıştık. Ayaz ile de aramız şaşırtıcı bir şekilde çok iyiydi. Geçici bir süreliğine Yiğit ile yaşamaya başlamıştı ama sonradan Yiğit gitmesine müsaade etmemişti. Artık beraber yaşıyorlardı, temelli.
Yol boyunca Yiğit'in gözleri üzerimden ayrılmamıştı. Arabayı park edip kemerimi çözdüm. Yiğit bendem önce arabadan inip kapımı açmak için benim tarafıma geçmişti. Kapımı açıp elini uzattı. Anahtarı alıp elini tuttum. "Çok naziksiniz beyefendi." Kolunu omuzuma atıp şakağıma dudaklarını bastırdı. "O senin güzelliğin." Ne alaka? Göz ucuyla yüzüne baktığımda gülmeye başladı. Gerçekten de sıyırdığını düşüneceğim.
Kahvaltı salonuna girip bizimkilerin olduğu masaya doğru ilerledik. Bizi çok beklemiş olmalılar ki önden çay istemişlerdi.
"Niye geldiniz biz kalkıyorduk." dedi Ayaz.
"Açlıktan Okan'ı yemeye başlayacaktım şimdi." dedi Ömer.
"Hoş geldiniz." dedi Okan.
Arkadaşlarımız arasında o kadar fark vardı ki. Okan'a gülümseyerek bakıp Öykü'ye uzaktan öpücük attım. "Hoş bulduk." Yiğit'in benim için çektiği sandalyeye oturdum. "Kusura bakmayın. Birazcık geç kaldık." Tüm suç Yiğit'e aitti. Ömer laf atmaya devam ediyordu. Garson masamıza gelip siparişlerimizi aldı.
"Hepiniz süslenmişsiniz de ben böyle eşofmanlarla geldim." Ömer gözlerini üzerimizde gezdiriyordu. "Bu senin umurunda mı?" diye sordu Okan. "Hayır." Elimi uzatıp hafifçe omuzuna vurdum. "Sen her halinle şıksın Ömer." Gözlerini Öykü'ye çevirdi. Ondan da iltifat bekliyordu.
"Bu timin karizma seviyesini tek başına yükseltiyorsun canım." Sağ elini kaldırıp kısa saçları arasından geçirdi. "Eyvallah yengem benim." Yiğit, Okan ve Ayaz ters bakışlarıyla Ömer'in şımarmasını izliyordu. Öykü ile birbirimize bakıp güldük.
Siparişlerimiz hazırlanmış masamızın hazır olmasını bekliyorduk. Ömer tamamının gelmesini beklemeden başlamıştı. Artık kimse onun yaptıklarını sorgulamıyordu. Kendi haline bırakmıştık. Tamamı hazır olunca asla beraber ortak karar vermediğimiz ama herkesin aynı düşüncesi sebebiyle Öykü'nün verdiği komutla başlamıştık. "Afiyet olsun."
Yiğit hem benim hem de kendi tabağını dolduruyordu. Süzme peynirden biraz fazla koymuştu. "Hepsini yiyemeyebilirim." Yalan. Hepsini yerdim. "Yersin sen." Sevgilim beni iyi tanıyordu. Çayımdan bir yudum alıp çatalımı menemene batırdım. "Çok güzel tadı. Bol bol yemelisin." Ömer'in de tavsiyesini aldıktan sonra gönül rahatlığıyla yiyebilirdim.
"Bir gün şehir dışına tatile gidelim hep beraber." Diye öneride bulundu Ömer. "Tercihimi her zaman sevdiğim kadınla baş başa kalmaktan kullanırım. Karargahta, operasyonlarda beraber geçirdiğimiz zaman yetmiyor bir de seninle beraber tatile mi gideceğim?" Yiğit galiba bir şeyi unutuyordu.
Ömer ağzındakileri yutup çayından bir yudum aldı. Çatalının ucuyla beni göstermişti. "Umay da bizimle aynı timde." Gülümseyerek Yiğit'e baktım. Şaşkın bir şekilde bana bakıyordu.
"Bu adam çok zeki. Fakat konu Umay olunca zekası düşüyor. Bakın işte sevgili yapmanın kötü bir özelliği daha." Ayaz neredeyse her gün ilişkiler hakkında olumsuz cümleler kuruyordu. Birgün pişman olacağına eminim.
"Elimde olsa rüyalarımda bile onunla olurum." Ömer ve Ayaz'ın homurdanmalarını duyuyordum. Gözlerim sevdiğim adamın gözlerindeydi.
"Bir de şöyle bir şey var: Düz bir cümle kuruyorlar ama romantik bir cümle diye algılıyorlar. Çok saçma değil mi?" Bardak tokuşturması duydum. "Kesinlikle haklısın."
"Sizi de göreceğiz. O gün de biz alay ederiz sizinle." Gözlerimi sevdiğim adamdan alıp Öykü'ye çevirdim. "Özellikle ben." Ayaz ciddileşmişti bir anda. "Ömer'i bilmem ama gönül işleri bana göre değil. Kimseyi seveceğimi düşünmüyorum."
Herkesin bir hikayesi vardı. Acı dolu ya da mutluluk kokan hikayeler. Ayaz'ın da canını acıtmış bir hikayesi olduğuna emindim. Göz göze geldik. İçten bir şekilde gülümsedim. Beni anladığını umuyordum. Canı istediği zaman anlatırdı. Ben de onu o gün dinlerdim.
Gülüşüme karşılık verip masadaki börekten bir dilim aldı. "Börekten yedin mi? Ömer bitirmeden yemelisin." Bundan sonrasında güncel konulardan konuşup konuyu asla ilişkilere getirmemiştik. Yiğit'in kolu omuzumdaydı.
"Benim melek sevgilim." Kulağıma fısıldamıştı. "Ne yaptım ki?" Saçlarımla oynuyordu. "Sen bence biliyorsun." Ayaz ile aramızda geçen bakışmayı anlamış olmalıydı.
Bir şeyler daha söyleyecekti fakat dışardan silah sesleri gelmişti. Aynı anda ve tek seferde ayağa kalkmıştık. Öykü gözlerini üzerimizde gezdirdi. "Okan sen Öykü ile beraber kal." Yiğit bana baktı. "Sakin oluyoruz." Ben her zaman sakinim. Kolumu koluna değdirip yanından geçtim.
Kahvaltı salonundan çıkıp meydanda gözlerimi gezdirdim. Bir adım daha atacaktım ki Yiğit kolumdan tutmuştu. "Bizlik bir şey yok." Evet, söylediğinde haklıydı. Jandarma Özel Harekat birilerini yakalamıştı.
"Aksiyon olunca duramıyor." Ömer, Ayaz'ın söylediğine gülmüştü. Arkamı dönüp ikisine ters ters baktım. "Yaptığın çok ayıp Ayaz." Ayaz, Ömer'in koluna vurdu. "İki dakikan bir değil lan!"
"Umay?"
Sesin geldiği yöne döndüm. Karşımdaki adam gülümseyerek bana bakıyordu. "Efe?" Omuzundaki silahı arkaya doğru itip kollarını iki yana açtı. Yiğit'in tuttuğu elimi çekip Efe'ye sarıldım. "Ne güzel olmuşsun sen böyle. Saçlarından olmasa tanıyamayacaktım." Geri çekilip omuzuna vurdum hafifçe. "Ben her zaman güzeldim." Gülmüştü.
"Hayırdır?" Gözlerini olayın olduğu yere çevirip tekrardan bana döndü. "İhbar aldık. Buraya kadar geldik. Sen de olay için mi çıktın yoksa?" Adım çıkmıştı. "Olay nerede? Ben orada." Arkamdan öksürük sesleri gelince döndüm.
Öksürenler Ayaz ve Ömer'di. Kollarını birbirine bağlamış gözleriyle Yiğit'i işaret ediyorlardı. Yiğit kaşlarını çatmış Efe'ye bakıyordu. Efe'nin yanına geçip gülümsedim. "Tanıştırayım; timden arkadaşlar." Efe'yi gösterdim. "İzmir'den arkadaşım." Efe başıyla selam vermişti. Yiğit'in gözleri gözlerime indi. "Arkadaş?" Yiğit'i ayrı bir sıfatla tanıştırmam gerekiyor. "Sevgilim Yiğit."
Efe gülerek Yiğit'e elini uzattı. "Memnun oldum. Evliyim ben bu arada. Ellerinizden öper bir de bir yaşında bir çocuğum var." Yiğit'in yüzü yumuşamıştı. Efe'nin elini tutup sıktı. "Biz de memnun olduk. Allah bağışlasın." Amin. "Sağ olun."
Ayaküstü biraz sohbet etmiştik. Efe'yi bu durumda yanımıza davet edememiştim. Başka zaman görüşmek üzere anlaşmış vedalaşmıştık.
"Kaos çıkacağını düşünmüştüm." Mutsuzdu. "Size eğlence çıkaramadığımız için üzgünüm ama çok beklersiniz." Yiğit'e baktım. Gülümsüyordu.
"Düş önüme."
"Peki, portakal çiçeğim."
Ayaz ve Ömer, Yiğit'in arkasından kahkaha atmıştı.
*
Okan ve Öykü baş başa zaman geçirmek için yanımızdan erken ayrılmışlardı. Biz de Yiğit'in evinde altın günü yapmaya karar verdik. Bu kararı ben ve Ömer almıştık. Üç saat sonrasına anlaşmıştık. Ayaz ve Yiğit alışveriş yapmaya çıkmışlardı. Ben ve Ömer ise eve doğru gidiyorduk.
"Sen de fark ettin mi?" Ömer'in ne demek istediğini anlamıştım. "Canı isteyince anlatır. Sıkmayalım." Başını aşağı yukarı salladı. "Anlamadığım şey; bu kadar yakışıklı bir adamı hangi kadın üzer ki?" Bilmem demek ister gibi dudaklarımı büzdüm.
"Ayaz anlatmadan bilemeyiz."
Kendi mahallemize geldiğimizde arabayı park ettim. "Sonra görüşmek üzere." Elimi kaldırıp el salladım. "Görüşürüz."
Eve çıkınca üzerimi değiştirip daha rahat bir şeyler giymiştim. Oturma odasına geçip koltukta oturdum. Ben üç saat boyunca burada ne yapacaktım? Zaman geçmezdi ki.
Tüm odaları havalandırmıştım. Kirli kıyafetleri makinaya atıp çalıştırmıştım. O sırada evi biraz temizleyip makine durunca kuruması için asmıştım. Öykü eve gelince çok mutlu olacaktı. Evde sadece bir saat geçirebilmiştim. Silahımı, telefonumu ve anahtarımı yanıma alıp evden çıktım. Hızlı adımlarla karşı apartmana girip asansöre bindim.
Evin olduğu kata geldiğimde içerden bağrışma seslerini duydum. Zile basıp açılmasını bekledim. "Az önce aradım. Ne çabuk-" Ayaz kapıyı açıp karşısında beni görünce konuşmasını sonlandırmıştı. "Ben Ömer sanmıştım. Hoş geldin. İyi ki geldin."
Beyaz tişörtü üzerinde gözlerimi gezdirdim. "Bu ne hal?" Üzeri batmıştı. "Senin sevgilin yüzünden. Bence sen ilişkinizi tekrardan gözden geçirmelisin." İçeriye girdim. "Ayaz! Ağzımı açtırma benim." Ayaz yanımda el hareketi çekmişti. Anında beni fark edip kaşlarını çatmıştı.
"Özür dilerim Umay. Yanında yapmak istemezdim." Gülerek mutfağa girdim ama gülüşüm dudaklarımda asılı kalmıştı. "Hoş geldin yavrum."
Yiğit'in üst kısmı çıplaktı. Her yerine kek harcı bulaşmıştı. Biscolata reklamından fırlamış gibiydi. "Buranın hali ne Yiğit?" Mutfağı da batırmışlardı. "Sana kek yapmak istedim. Tarifte tüm malzemeleri koyduktan sonra çırpın diyordu. Ben de tüm malzemeleri koydum. Ayaz bana blendır verdi. Onunla daha iyi karışırmış. Öyle yaptım sonrasını anlatmaya gerek yok bence."
Ayaz'a döndüm. "Mikser ile karıştırmış olabilir misin acaba?" Sırıtmaya başladı. Tekrardan Yiğit'e döndüm. "Unu biraz erken atmışsın sevgilim." Önündeki kaba bakıp başını salladı. "Bir yerde hata yaptığımı anlamıştım." Bu işe kalkışmamalıydılar.
"Siz gidin temizlenin. Ben burayı hallederim. Bir daha da denemeyin." Ayaz koşarak gitmişti. Yiğit yanıma yaklaştı. Göğüs ucundaki yumurta kalıntısına bakıp güldüm. Dudaklarıma öpücük bırakıp mutfaktan çıktı.
Tezgahı ve dolapların alt kısımlarını temizledim önce. Çok becerikli olduğum söylenemezdi ama bu kadar da değildim. Temizlik işi bitince kek malzemelerini çıkarıp yapmaya başladım. Yiğit mutfağa girdi. "Yardım etmemi istediğin bir şey var. Elinde de dolaşabilirim." Dibime kadar girmişti. "Bari ben evdeyken yapmayın." Yiğit yanağımdan öptü. Ayaz'ı umursamamıştı. "Siz oturun."
Kapı çaldı. Ayaz açmaya gitmişti. "Blendır ile karıştırmanın bir anlamını arıyorum ama bir türlü bulamıyorum." Kıkırdamıştı. Ona bakınca sustu. "Onun neden dolabımda olduğunu bile bilmiyorum." Ayaz ve Ömer mutfağa girdi. "Savaş çıkmış." Gülerek Ömer'e baktım. "Kontrolüm altında."
Üçü beraber mutfak masasında oturup futbol hakkında konuşmaya başladılar. Ben de o sırada keki bitirmiş fırına atmıştım. Bulaşıkları yıkamayı teklif etmişlerdi ama bir daha mutfak konusunda onlara güveneceğimden pek emin değildim. Bulaşıkları halledip tezgahı tekrardan temizleyince işim bitmişti.
Kapı zili sesi tekrardan evi doldurmuştu. Ayaz kapıya en yakın olduğu için kalkıp kapıyı açmaya gitmişti. Ömer'in telefondan Yiğit'e gösterdiği videoya bakmak için onlara yaklaştım. Yiğit kolunu belime atmıştı. Elimi omuzuna atıp başından öptüm.
Ömer telefonu kapatıp masaya bıraktı. "Hevesimi kırdınız." Gülerek Yiğit'ten ayrılıp mutfaktan çıktım. Ayaz kapıda duruyordu. Koca cüssesinden gelen kişiyi göremiyordum.
Yanına yaklaşıp elimi omuzuna attım. "Kim gelmiş?"
Gelen kişi tanımadığım bir kadındı ve Ayaz ona hiç iyi bakmıyordu.
_______________________
Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum.
Hoşça kalın.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |