
İyi okumalar dilerim.
VATAN SEVMEK NE ERKEK İŞİDİR NE DE KADIN İŞİ VATAN SEVMEK SADECE YÜREK İŞİ...🇹🇷🇹🇷🇹🇷
______________________
Kalbin duygulara yön verdiği söylenir. Yiğit kalbime girmemiş kalbimin kendisi olmuştu. Asla üzülmeme izin vermiyor beni mutlu edecek küçük bir şey de olsa mutlaka buluyordu.
Bu hayattaki en büyük şansım sevdiğim adamdı.
Çektiğim tüm acıların mükafatı Yiğit Aral'dı.
Beraber seyyar satıcının kaldırıma koyduğu taburelere oturmuş çay içiyorduk. Gözleri dağların üzerindeydi. Güneş yüzüne vuruyordu. Ben de bir süredir onu izliyordum.
"Güneş teninde güzel,
Bana aşk lazım, bana aşk lazım."
Gözleri gözlerime değdi. Dudakları kıvrıldı
"Alem önümde yüzer,
Bana sen lazım, bana sen lazım...
Yanıyorum caiz mi bu, Yanına mı dolanayım
Sustum yuttum sansür mü bu, Dilimi mi ısırayım
Bana getir ben içerim, Bir dudak ver sen güzelim
Bip Bip Bip Bip... Şerbet akar öpsen beni"
Etrafımız kalabalıktı. Fakat ben ve sevdiğim bu ortamdan soyutlanmış gibiydik. Etrafımızda hiç kimse yoktu. Sadece ben ve o. Sadece biz.
Gözlerindeki ışıltıyı görebiliyordum. Sesimdeki aşk dolu tınıyı duyuyor olmalıydı.
Her bir zerrem her bir zerresine, her bir zerresi her bir zerreme...
Biz işte, biraz deli ama çokça aşık.
Şarkıyı bitirdiğimde etraftan alkış sesleri gelmişti. Gülümseyerek çevredekilere baktım. Artık kalksak iyi olacaktık. Ayağa kalkıp elimi uzattım. Sevdiğim adam elimi tutup yanıma yanaştı. Cebinden para çıkarıp küçük masanın üzerine bırakmıştı.
Arabaya doğru ilerlerken şakağıma dudaklarını bastırmıştı. "Sesini seviyorum. Yaşama hevesimi arttırıyor. O sesini asla benden sakınma olur mu sevgilim?" Yüzümü yüzüne çevirdim. Avucumu yanağına yaslayıp parmağımı hareket ettirdim. "Sadece sesim mi?" Gülümseyip yüzüme doğru eğildi.
"Dudakların," Yutkunmuştu. Dudaklarını ıslattı. Devamını getirmeyip geri çekildi. Kolunu omuzuma attı. "Yerimiz müsait değil. Bir an önce eve gidelim." Gülmüştüm.
"Şerbet akar öpsen beni."
*
Yiğit kendi anahtarıyla kapıyı açmıştı. Benim eve girmemi bekledikten sonra kendisi eve girmişti. Ben oturma odasına geçerken o mutfağa gitmişti.
"Bebek nerede?" diye sordu Ömer. "Ailesine verdik. Gittiler." Boş koltukta oturmuştum. "Senin vermeyeceğini bile düşünmüştüm." Gülümsedim.
"Ailesi iki gün önce ortaya çıkmış aslında. Dedem detaylı bir araştırma yaptıktan sonra bana haber verdi. Bebeği çöpe adamın düşmanları atmış." Onlarda bulunup ait oldukları yere girdiler.
"Babası kim ki?" Yiğit odaya girip yanıma oturdu. "Bilinen bir iş adamı. Zenginmiş. Fazlasıyla." Ömer sırıtmaya başladı. "Yeğenimle iletişimi kesmeyelim." Başımı iki yana sallayıp Yiğit'e yaslandım.
"Sen niye kızarmışsın?" Ayaz'ın sorusuyla Yiğit'e baktım. Dudaklarım kıvrılmasın diye yanak içimi ısırdım. Gözleri gözlerime değdiğinde göz kırptım. Alnıma dudaklarını bastırdı. "Hatundan bana da geçti." An itibariyle deli gibi sırıtıyordum.
Ayaz ve Ömer'in konuşması Yiğit'in çalan telefonuyla başlamadan bitmişti. Cebinden çıkardığı telefonunun ekranına baktım. Arayan albaydı. Doğrulunca ayağa kalkmıştı. Aramayı kabul edip odadan ayrıldı.
"Siz neler yaptınız?" diye sordum. Sırıtmaya başladılar. "Sizin videoyu izledik. Asla bıkmadan izleyeceğim bir video oldu benim için." Flash belleği yok etsem iyi olacak. Masanın üzerine baktım. Bomboş tabağa. Kırıntının bile kalmadığı tabağa. "Kek nerede?" Ömer ve Ayaz aynı anda birbirlerini işaret ettiler. "Beni de yeseydiniz." Bir iki dilim Okan ve Öykü'ye bırakmalıydılar en azından. "Seni Yiğit'e ayırdık." Ömer'e göz devirdim.
Yiğit konuşmayı bitirip yanımıza dönmüştü. "Operasyon mu var?" Başını iki yana salladı. "Hayır güzelim. Yarın resmi bir davet olacak. Biz de tim olarak orada olacağız." Olalım bakalım.
Evi zil sesi doldurunca kapıyı açmaya Ömer gitmişti. Öykü ardından da Okan gelmişti. "Geceyi de dışarda geçirseydiniz." Öykü uzaktan öpücük atmıştı. "Yarın resmi bir davet olacak. Sen de gelmelisin." Öykü bir an düşüncelere daldı. "Giyecek kıyafetim var mı?" Okan'a baktı. "Sen ne giyeceksin sevgilim?" Okan gülümsemişti. Ben olsam alay ederdim. "Resmi üniformamı giyeceğim." Öykü başını aşağı yukarı sallayıp bana döndü. "Sen?" Evet şimdi ben alay ederek bakabilirdim. "Ben de askerim Öykü." Aşk bu kızın ayarlarını bozmuştu.
Ömer ve Ayaz gülüyordu. Okan ters bakışlarını onlara yollayıp sevdiği kadını kendine çekti. "Ne giyeceğine karar verecek tek kişi sensin sevgilim." Öykü başını Okan'ın göğsüne yasladı. "Fark ettim sevgilim." Fark etmene sevindik Öykü.
Öykü bir türlü kafasında giyeceğine karar verememişti. Beni de strese sokuyordu. "Biz artık gitsek mi?" Başımı salladım. Biraz daha burada bulunacak olursak kendini yeyip bitirecekti. Ayağa kalktım. Öykü de benimle beraber ayaklanmıştı.
"Biz gidelim." Yiğit ayağa kalkıp elimi tuttu. "Gidiyor musun?" Bir ömür kalırdım aslında. "Gideceğim dedi. Duymuyor musun?" Yiğit, Ömer'e vurmak için elini kaldırmıştı ama engel olmuştu. "Kardeş kardeş oturun siz. İşlerimiz var." Yiğit'in yanağına öpücük bıraktıktan sonra evden çıkmıştık.
Dışarı çıktığımızda derin bir nefes aldım. "Neyin var?" Öykü koluma girmişti. "Bebeğin ailesini bulundu. Bugün de alıp gittiler." Onun adına mutluydum ama içimdeki hüzün bir süre kalacak ve bu duruma alışana kadar böyle geçecekti.
Kırgınlıklar, hüzünler ve acı dolu duygular; hiçbiri geçmiyor. Sadece alışıyorsun. İçinde bir yerde o duygu hep kalacak ama eskisi gibi canını acıtmayacak.
Eve gidene kadar olanlardan bahsetmiştim. "Kız gecesi yapalım. Seni böyle asla yalnız bırakmam." Eve girip ayakkabılarımı çıkardım. "Ben iyiyim. Ayrıca önce sana elbise bakmalıyız." Mutfağa ilerledim. "Makarna için su koyacağım. O sırada elbiseni seçelim." Tencerenin içine su koyup ocağın üzerine bıraktım. Öykü'nün odasına girip yatağın üzerinde uzandım. "Defileyi başlatalım." Dolabındaki kıyafetlerin yarısını yatağın üzerine bırakmıştı.
"Yarın erkenden kalkıp kuaföre gidelim. Bakım da yapmış oluruz." Baş parmağımı kaldırıp onaylamıştım. Başımı geriye yaslayıp gözlerimi yumdum.
*
Öykü için siyah bir elbiseye karar vermiştik. Yemeğimizi yedikten sonra tatlı eşliğinde sohbet etmiş sabah erken kalkacağız diye odalarımıza geçmiştik.
Perdeyi çekmek için pencere tarafına geçmiştim. Karşıya baktığımda dudaklarıma bir gülümseme yerleşmişti. Oradaydı ve buraya bakıyordu. Pencereyi açtım.
"Biraz daha gelmeseydin, seni görmek için ben oraya gelecektim." Sırıttım. "Gün boyunca beraberdik." Omuz silkti. "Ömür boyu beraber olalım." Sandalyemi pencerenin dibine çekip oturmuştum.
Bir süre konuşmadan sadece bakıştık. Biraz konuştuk. Bir ara Ayaz gelip bize laf söyledikten sonra geri gitti. Saat geç bir vakite gelince de uyumuştuk.
Sabah Öykü kapıyı açınca uyanmıştım ama gözlerim hâlâ kapalıydı. "Umay uyan hadi geç kalacağız davete." Gözlerimi bir an da açıp Öykü'ye baktım. Doğrulmuştum. "Saat kaç?" Elindeki telefonun ekranına baktı. "Sekiz." Ağzım açık kalmıştı. "Davet öğleden sonra üç'te başlayacak." Omuz silkti. Perdeyi çekip pencereyi açmıştı.
"Ben kahvaltıyı hazırlıyorum. Duş alıp hemen gel." Öykü odamdan çıkınca yatağa geri uzandım. "Umay kalk!" Yiğit'i istiyorum.
Yatağımdan kalkıp banyoya geçtim. Hızlıca bir duş alıp çıkmıştım. Odaya geçtiğimde pencereyi kapatıp perdeyi çektim. Üzerime pantolon ve tişört aldım. Başıma havluyu sarıp mutfağa girdim. Öykü yine döktürmüştü. Sabah sabah bu enerjiyi nerden buluyordu?
Tıka basa dolana kadar yemiştim. Silahımı pantolonumun arkasına yerleştirip üzerime ceket aldım. Artık çıkabilirdik. Apartmandan çıkıp arabaya bindik. "Ne kadar sürer?" Emniyet kemerimi taktım. "İki-üç saat." Kolumdaki saate baktım. Hâlâ zamanımız boldu.
Merkezde bulunan büyük bir kuaförün önünde arabayı park ettim. Öykü ilerlerken ben etrafıma göz atmıştım. "Ne yapıyorsun Umay?" Birkaç adımda yanına geçtim. "Sadece baktım." Göz devirdi. "Sadece bir kuaföre geldik. Teröristler yoktur burada." Son cümlesini fısıldıyorak söylemişti. "Benim bulunduğum yerde yaşayan bir it olamaz zaten." Yanağından makas alıp yolu gösterdim.
Kuaföre girdiğimizde güler yüzlü bir kadın bizi karşılamıştı. "Bizim randevumuz vardı. Öykü Aksoy ve Umay Yücesoy." Randevu? Kadın kontrol ettikten sonra içeriye doğru seslenmişti. Bize doğru orta boylarda süslü bir adam geliyordu. Hiçbir tepki vermeden sadece onu izliyordum.
Adam benden daha bakımlı.
"Hoş geldiniz canımlar."
"Hoş bulduk Cem Bey. Çok şıksınız."
Gözlerimi Öykü'ye çevirdim. Göz ucuyla bana baktığını görebilmiştim.
"Uzun zamandır seni göremiyorum Öykü." Bu samimiyet de neydi böyle?
Birbirlerine uzaktan öpücük atmışlardı. Ve ben o sırada kendime engel olamayıp yüzümü vuruşturmuştum.
"Çok meşgulüm bu aralar. Başımı kaşıyacak vaktim yok." Gözlerimi tekrardan Öykü'ye çevirdim. Dün gayet Okan ile saatlerce vakit geçirmişti oysaki.
"Yanında güzellik kim?" Benden bahsediyordu.
Elimi uzattım. "Üsteğmen Umay Yücesoy." Gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Asker olduğumu söylemek zorundaydım. Çünkü Öykü ile aralarında olan samimiyetin benimle olması bana tersti.
Şoktan çıkmasını beklemeden içeriye geçip yan yana olan iki sandalye de oturduk. Cem de kendine gelince yanımıza gelmişti. Öykü ne istediğini uzunca anlatmış sıra bana gelmişti.
"Ensemde sıkı bir topuz istiyorum. Makyaj varla yok arası olsun." Cem elini omuzuma koydu. Aynadaki yansımadan bakışlarımı farkedince geri çekmişti. "Kırmızı bir ruj ile makyajını patlatabiliriz." Kollarımı birbirine doladım. "Hayır."
Birbirine doladığım ellerimi çözüp tırnaklarıma baktı. "Yüzünün ve saçlarının maşallahı var ama tırnaklarına iyi bakmamışsın." Ellerime baktım.
O eller çiçek değil silah tutuyordu.
"Tırnaklarına bakıp yaptırıp güzel bir oje sürelim." Başımı iki yana salladım. "Askerim ben. Oje ile işim yok benim. Söylediklerim dışına çıkmazsanız ve söylediklerimi ikilettirmezseniz sevinirim."
Son sözü söylediğimi düşünüyordum. Öyle de oldu. Öykü'nün aksine benim işim çabuk bitmişti. Öykü'nün son dokunuşlarının bitmesini bekliyordum. Oldukça güzel görünüyordu. Gülümseyerek izliyordum onu.
İçerden çığlık sesleri yükselince ayağa kalkmıştım. "Öykü sen burada kal. Ve sakın arkamdan gelme." Hızlı adımlarla girişe geçtim. Maskeli iki kişi kasadaki kıza çanta uzatıyordu. "Hemen doldur şunu!"
Hâlâ var mıydı böyle numaralar?
"Kızın yanından çekilin." Bakışlar bana dönmüştü. "Senin işimiz yok güzellik." Elindeki silahı kızın kafasına dayayınca çığlık atmıştı. Belimdeki silahı çıkardım.
"Tekrarlamayacağım bir daha!" Silahlar bana dönmüştü. Oyuncak olduğu belliydi. Daha doğrusu doğduğundan beri silahların içinde yaşayan biri çabucak fark ederdi.
"Biz iki kişiyiz."
"Kafana sıkarım eşitleniriz."
Daha fazla beklemeyecektim. Bir adım atınca bağırmıştı. "Dur!" Bir adım daha attım. "Oyuncak silahla oynamak için fazla büyük değil misin?" Yakasından tutup kafasına yapıştırdım. Diğerine silahımla oturakları işaret etmiştim.
"Polisler gelene kadar adam akıllı oturun burada." Sadece ikisinin duyabileceği bir ses tonunda konuşmaya devam ettim. "Aksi olursa gelmesi gereken polis değil cenaze arabası olur."
Polis kısa sürede gelmişti. Suçlularla beraber ifade için çalışan biri gitmişti. Onlar gittikten sonra Cem'e baktım. "Sana yardıma gelecektim aslında ama tırnaklarım bozulurdu." Anlıyorum.
Öykü'nün işi de bitince kasaya geçtik. "Burada senin paran geçmez tatlım. Fotoğrafını çerçevelettirip asacağım." Öykü kıkırdarken ben yüzümü buruşturmuştum.
Bir an önce eve gidip hazırlanmamız gerekiyordu. En önemlisi burdan kurtulmam gerekiyordu.
"Birer kahve içelim. Kızlar! Bize üç Türk kahvesi. Aksiyondan sonra zevk için içilir."
Aslında leş aldıktan sonra denenir.
_______________________
Hoşça kalın.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |