36. Bölüm

36.Bölüm

Beyza Nur Çağırman
_beyzanurcgrmn_

Keyifli okumalar dilerim.

🇹🇷TÜRK KADINLARININ EN BÜYÜK SÜSÜ TÜRK OLUŞLARIDIR.🇹🇷


♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡

🇹🇷ÖVÜNMEK GİBİ OLSUN; DÜNYA'NIN EN GÜZEL VATANINA, EN GÜZEL BAYRAĞINA SAHİBİZ.🇹🇷

 

____________________


Aynadaki yansımama bakıyordum. Üniformama her baktığımda mutlu oluyordum. Elimi apoletin üzerinden geçirdim. Benim yıldızlarım.

Çocukken gökyüzüne baktığımda tüm yıldızların benim olmasını istiyordum. Büyüdüm ama yine tüm yıldızlara sahip olmak istiyorum.

Kapı çalmıştı. Hemen ardından Öykü'nün sesini duydum. "Ben bakıyorum." Öykü'nün saçı ve makyajı uzun sürmüştü, benim de üniformamı giymem. Silahımı yerine yerleştirip telefonumu cebime koydum. Kapım tıklatıldı. "Girebilirsiniz yüzbaşım." Yiğit kapıyı açıp odama girmişti. O sadece gülümseyerek yüzüme bakarken ben baştan aşağı onu inceliyordum. Üniforma içinde ayrı bir yakışıklı oluyordu.

"Bitti mi?" Gözlerimi gözlerine değdirdim. "Dikizlemen biti mi, diye soruyorum." Göz devirdim. "Üzerinizdeki üniformayı çıkarttığınızda bu konuyu tekrarlayalım komutanım. Ve sevgilim, benim sevgilim. Tabii ki de dikizleyeceğim. Bir de yakışıklıysa; yeme de yanında yat." Kaşları havalandı ardından da kahkaha atmıştı. Ben ne saçmalıyordum? Kesin Cem'in verdiği kahvenin içinde bir şey vardı.

Yiğit'e şirince bakmaya çalıştım. Dibime kadar gelip avuçlarını yanaklarıma yasladı. Alnıma dudaklarını bastırdı. "Benim güzel sevgilim." Gülümsemiştim. Elimi tutup beni kendi etrafımda döndürdü. "Kombinin harika görünüyor. Özellikle postalların ile uyumuna bayıldım." Dudaklarımı teşekkür etmek için aralamak yerine Yiğit'in gamzesinin üzerine bastırmıştım.

"Hazırsanız çıkalım üsteğmenim."

"Hazırım yüzbaşım."

Odadan çıkmıştık. Öykü koridordaki aynadan son kontrolleri yapıyordu. Okan gözlerini kırpmadan Öykü'yü izliyordu.

Aşk; sevdiğine bakarken bir salisesini bile kaybetmemek için gözlerini kırpmamaktır.

Öykü bize dönmüştü. "Çok mu abartılı oldu?" Fıstık gibi olmuştu. "Memnun değilsen sana da üniforma ayarlayalım." Burun kıvırıp Okan'a elini uzatmıştı. Gün boyunca nasıl göründüğünü sormuştu. Her defasında iltifatlar sıralamama rağmen sorularının ardı arkası kesilmemişti. Ben de artık alaya almıştım.

Aşağı inip arabalara ayrıldık. Öykü ve Okan, Okan'ın arabasına geçmişti. Biz de Yiğit'in arabasına geçtik. "Kuaför de olay mı yaşadınız? Öykü yenge Okan'a telefonda anlatırken duydum." Öykü de yemeyip içmeyip yetiştirmişti. Göz ucuyla Yiğit'e bakıp gülümsedim.

"Önemli bir şey değildi." Deyip geçiştirmek istemişim. "Silahla baskın yapmışlar. Sen de üzerlerine atlamışsın." Yok ebenin- "Öykü abartmış. Oyuncak silahla gelmişlerdi. Bir olay da olmadı. Akıllı olun dedim. Onlarda beni dinledi." Saçma bir olay olduğu için ve en önemlisi aksiyon dolu olmadığı için anlatmak istememiştim. Yiğit'e öpücük atıp önüme döndüm.

Davetin yapılacağı salona gelmiştik. Arabadan inip etrafıma baktım. "Burada olmak yerine çatıların üzerinde olmak isterdim." Kalabalığı sevmiyordum. Beni tanıyanlardan oluşan kalabalığı hiç sevmiyordum. Herkes Süleyman Yücesoy'un torunu olduğumu biliyordu. Dolaylı yoldan şehit kızı olduğumu da.

Yiğit'e değdi gözlerim. "Yanındayım ben." İyi ki yanımdaydı. "Yalnız değilsin portakal çiçeğim." Tam şu an onu öpebilirdim. "İçinizde harladığınız ateşi kısabilir misiniz? Herkes buraya bakıyor." Ömer haklı olabilirdi. Şu an Yiğit benim komutanımdı ve ona göre hareket etmeliydim.

Başımla girişi işaret ettim. Başını iki yana salladı. "Resmi ortamları sevmiyorum." Kendi kendine konuşmuştu. "Okan siz geçin." Rütbe sırasına göre girmemizi istememişti. Okan ve Öykü kapıdan girince biz de onların arkasına takılmıştık.

Astsubay Kerem eşliğinde masamıza geçmiştik. Öykü heyecanla etrafına bakarken biz sadece karşımıza bakıyorduk. Bilerek yaptığımız bir şey değildi.

"Yemekte ne var acaba?" Ömer'in yüz ifadesi çok ciddiydi. Bu durum beni daha çok gülmeye zorluyordu. "Ömer çevirme." Ayaz'ın esprisine yüzümü buruşturdum.

"Dikkat!" Ömer'in birden ayağa fırlamasıyla biz de ayağa kalkmıştık. Bizimle beraber Öykü de. "Öykü, kızım nasılsın?" Fatih'im? "İyim komutanım, siz nasılsınız?" Fatih babamın gülüşünü duyuyordum. Tam arkamdaydı. Biz onu tamamen unutmuştuk. "Amca de sen bana. Hem sen niye ayaktasın. Otur sen." Öykü teşekkür edip oturmuştu.

"Umay," Fatih babama döndüm. "Üsteğmen Umay Yücesoy, İzmir! Emredin komutanım!" Kollarını iki yana açtı hafifçe. "Resmiliği bırak ve hemen gel sarıl bana." Hareket etmedim. "Asker!" Sırıtarak Fatih babama bakıp açtığı kollarının arasına girdim. Sıkıca sarılmıştık birbirimize. "Güzel kızım nasılmış?" Geri çekildim. "Çok iyi. Siz nasılsınız komutanım?" Gülümseyerek bana bakıyordu. Gözleri yanımda duran bedene kaymıştı. Yiğit'in arkası dönüktü bize. Fatih'im hiç iyi bakmıyordu. "İyiydim, birkaç saniye öncesine kadar." Bugün aksiyon istemiyordum.

Ayaz'ı, Okan'ı ve Ömer'i sırasıyla sormuştu. Bizimle masada oturmuştu. "Yüzbaşı," Yiğit gözlerini Fatih babama çevirdi. "Emredin komutanım!" Ne istiyordu benim sevgilimden? "Kızımla aranız nasıl?" Tuzak bir soru olabilir. "Çok şükür iyi komutanım." Tiksintiyle bakıyordu. "Kızımı üzersen ne olacağını biliyor musun?" Yiğit beni hiç üzmez ki. "Umay'ı üzersem eğer kimseye gerek yok ben kendimi vururum." Kaşlarımı çatıp Yiğit'e baktım. "Ne saçmalıyorsun sen?" Gözleri Fatih babamın üzerindeydi. Başımı iki yana sallayıp önüme döndüm. Fatih babam sırıtıyordu.

"Öpmüyorsun artık değil mi?" Yok artık. Bu nasıl soruydu? "Eğer olursa Dilber Dudağı anılmaz Yiğit Dudağı diye yeni trend olur." Bu konular atık can sıkmaya başlamıştı. "Paşa nerede?" Soğuk konuşmaya çalışmıştım. "Sahnenin solundaki ilk masada." Ayağa kalkıp küçük bir baş selamı verdikten sonra oradan ayrılmıştım. Gidip dedeme şikayet edecektim.

Dedeme yaklaşırken beni görüp ayaklanmıştı. Aramızda birkaç adım kalınca durup hazır ola geçtim. "Üsteğmen Umay Yücesoy, İzmir!" Göğsü kabarmıştı. Benimle her zaman gurur duyuyordu. Bunu hissediyordum.

Sarılmak istiyordu ama burada olmazdı. Üst düzey komutanlar hemen yanımızda oturuyordu. "Tanıştırayım," Dedem beni kendi yanına aldı. "Dünyadaki en büyük varlığım, biricik torunum Üsteğmen Umay." Komutanlar arasında göz gezdirip baş selamı verdim. Fakat aralarında Emre de vardı.

Yüzümü asmayacağım, hayır.

Dedemin yanında oturdum. Ben buraya sadece dedemi görmeye gelmiştim aslında. Emre'nin beni övmesini dinlemek istemiyordum. Sevgilimi istiyorum. Salon içinde göz gezdirirken Yiğit'in çıkış kapısına doğru ilerlediğini gördüm. Dedemden müsaade isteyip kalktım.

Kapıdan çıktığımda kolumdan biri tutmuştu. Başımı çevirip baktığımda kaşlarımı çattım. Emre neredeyse dibime girecekti. Koluma kendime doğru çekmek istediğimde izin vermemişti. "Ne yapıyorsunuz komutanım?" Bir cevap vermedi. Arka tarafa doğru ilerledi beni de çekiştiriyordu.

Ağaçlıkların olduğu kısma geçince durmuştu. Kolumu tekrar çekmek isteyip yine başarısız olmuştum. "Kolumu bırakır mısınız?" Gözlerini yüzümün her yerinde gezdirmişti. "Çok güzel olmuşsun. Sana söylemek istediğim bir şeyler var." Kaşlarım çatıldıkça çatılıyordu. "Ben seni dinlemek zorunda değilim. Kolumu bırak yoksa sonuçlarına katlanırsın." Gülmüştü.

"Umay," Kolumu bırakıp bileğimi tuttu. "Ben sadece seni istiyorum."

Emre'nin teması kesilmişti. Bedeni öteye savrulmuştu. "Bence sen ölmek istiyorsun." Yiğit'in koca bedeni aramıza girmişti. Koluna tutundum. Emre gülmüştü. "Nerden çıktın sen?" Yiğit'i daha sıkı tuttum. "Umay içeri geç sen." Asla. "Neden gönderiyorsun? Henüz aşk itirafım-" Emre'nin lafını, Yiğit'in yumruğu kesmişti.

"Sevdiğim kadınla ilgili bir şey daha duyarsam o ağzını s*kerim."

Yiğit'in önüne geçtim. "Ne yapıyorsun Yiğit?" Burada yapılacak şey miydi o? İşler yeterince karışıkken bir de Fatih babam ve Ömer gelmişti. Emre'nin kanayan burnuna bakıp bize döndü. "Siz ikiniz kaybolun. Konuşacağız sizinle." Yiğit, Emre'ye bakmaya devam ediyordu. "Yüzbaşı!"

Yiğit elimi sıkıca tutup yürümeye başladı. Arabaya bindik. Arabayı çalıştırmıştı. Salondan uzaklaşınca Yiğit'e baktım.

"Ne yaptığını sanıyorsun?" Yüzüme bakmadı. "Nerde olduğumuzdan haberin yok muydu?" Dişlerini sıkıyordu. "Bana cevap ver Yiğit! Sertçe direksiyona vurmuştu.

"O şerefsiz seninle öyle konuşurken gidip konumatanlardan izin mi isteyecektim?" Sesi arabanın içinde yankılanmıştı. "S*kerim onun aşk itirafını. Sana dokunduğu ellerini s*keyim. Sana değen gözlerine sokayım ben onun." Ağzından küfürler çıkmaya devam ediyordu.

"Ben halledebilirdim Yiğit." Direksiyonu daha çok sıkmaya başladı. "Sana nasıl baktı görmedin mi?" Arabanın camlarını sonuna kadar açmıştı. Beresini arkaya bırakıp üzerindekini de çıkardı. "Çıldıracağım. Şeytan diyor geri dön bağırta bağırta-" Lafını bölmüştüm. "Küfür etme!" Bana bakıp önüne döndü.

"Senin yanında küfür eden kendi ağzımı da-" Devam etmedi.

"Bana bak Yiğit." Arabayı sağa çekip bana döndü. "Umay, benim gözlerim senden başka yer mi görüyor sanki? Söylesene senden başka bir şey mi görüyorum ben? Neden anlamıyorsun beni? Kan beynime sıçradı. Zihnindeki pislikleri düşündükçe onu öldüresiye dövmek istiyorum. Sen hariç hiçbir şey umrumda değil benim. Zaman, mekan umrumda değil."

Elimi ensesine atıp yüzünü yüzüme yaklaştırdım. Dudaklarımı dudaklarına bastırdım. "Lütfen sakin ol. Lütfen."

_______________________

Hoşça kalın.

Bölüm : 21.12.2024 23:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...