20. Bölüm

20. Bölüm Asya

Deniz Örnek
_denizornek_

Gece, gözleri yaşlı bir şekilde annesiyle birlikte bizim eve gelmişlerdi. Ben hariç diğer herkes Asya’ya ulaşmaya çalışıyor, ben ise avukatıma ulaşmaya çalışıyordum. Annem, haberi duyar duymaz polisi aramıştı ama 48 saat geçmediğinden dolayı kayıp ilanı veremiyorduk. Babam çok geçmeden,

“Kazadakilerin hangi hastaneye gittiğini öğrendim, ben çıkıyorum…” diyerek hızlı bir şekilde evden çıkmıştı.

Gece ve ben birbirimize bir süre bakıştıktan sonra babamı beklemeye koyulmuştuk.

Annelerimiz bize destek için sımsıkı sarılmıştı. Hepimiz Asya için güzel haberler ümit ediyorduk.

Odadan çıt çıkmıyordu. Herkes Asya’yı düşünmekten başka bir şeyi yapmıyordu. Gece’nin annesi Aysel Teyze sessizliği şu şekilde bozmuştu.

“Asya’nın annesine artık haber versek mi?”

Gözlerimden yaşlar akarak,

“Şu an Gece ve benimle beraber takıldığımızı düşünüyordur. Şimdilik bence haber vermeyelim.”

Gece araya girmişti,

“Asya, annesine bizimle olmadığımızı otobüsle döndüğünü benim yanımdayken haber vermişti. Büyük ihtimalle annesi, olay yerinde veya hastanededir.”

Anneme dönerek,

“Anne, lütfen biz de gidelim hastaneye ne olur anne?” diyerek ağlamaya devam ediyordum.

Annem ise beni asla onaylamıyordu. Sadece babamdan gelecek olan haberi beklememizi istiyordu.

Saatler geçti gitti…

3 saat sonra,

Hızlıca çalan telefonu açtım,

“Alo, baba?”

Babam hüzünlü bir şekilde,

“Güneş, kızım. Asya bulundu. Bulundu ama…”

“Ama ne baba? Ne oldu söyle!”

Telefon kapanmıştı. Büyük ihtimalle babamın şarjı bitmişti.

Evdeki herkes meraktan ayaklanmış bir şeyler söylemem için bana bakıyorlardı.

“Asya bulunmuş ama sanırım durumu ağır. Babam durumu hakkında bir şey söylemedi ama sesi çok kötü geliyordu. Hemen hastaneye gidelim artık!”

Hızlıca eşyalarımızı alıp nihayet evden çıkmış, taksi çağırmıştık. Taksici beni kucağına alıp taksiye bindirmişti. Şansımıza taksici olay yerinden geliyormuş. Bir sürü yaralıyı hastaneye götürmüş. Şimdi ise bizi götürüyordu.

Hastaneye vardığımızda taksici yeniden beni kucağına alıp hastaneden gelen tekerlekli sandalyeye oturtmuştu. Gece arabayı sürmeme yardım ediyordu. Acil bölümüne girmiştik. Acil bölümü ful kazadakilerle dolup taşmıştı.

Bir hemşireyi durdurup,

“Asya Keskin nerede? Ben onun arkadaşıyım,” diye sormuştum.

Hemşire

“Bilmiyorum, danışmaya sorun,” diye cevap vermişti.

“Nasıl bilmiyorsun ya!” diye bağırmıştım. Sakin olmaya çalışarak arabayla danışmana gidip sordum.

Danışman ise,

“Kayıtlarda öyle bir hasta gözükmüyor,” şeklinde cevap vermişti.

“Allah’ım delireceğim ya!”

Sonunda annemlerde yanıma gelmişti.

“Neredeymiş kızım?”

“Bilmiyorum.”

“E soralım,” diyerek danışmana yönelmişti. Ben ise durdurarak.

“Kayıtlarda ismi yok, bekleyeceğiz.”

Hepimiz hastanenin bir köşesinde toplanıp bekliyorduk. Bir sürü hasta girip çıkıyordu ama Asya’mız hiçbir yerde yoktu, derken sedye ile yeni bir hasta gelmişti. O Asya mıydı?

Sedyenin tekerlek seslerini ve sağlık çalışanlarının seslerini duyar duymaz ben hariç herkes sese doğru koşmaya başlamıştı. Ben ise meraklı bir şekilde Asya’yı oturduğum yerden görmeye çalışıyordum. Evet, onu bulmuştuk. Her yeri yara bere içindeydi. Bir sağlık çalışanı sedyenin üstüne çıkıp Asya’ya kalp masajı yapıyordu. Sağlık çalışanları “Yavaş, dikkat!” deyip duruyorlardı.

Asya’yı öyle gördükten sonra herkes perişan halde olduğu yere çökmüştü. Asya bizi bırakamazdı, bizi bırakıp gidemezdi. Şu an hepimizin tek bir isteği vardı, o da Asya’nın iyi olmasıydı…

Babam gelir gelmez koşarak bana sarılmıştı. Ben ise babamın kollarında içten içten ağlıyordum. Artık ağlamaktan göz pınarlarımda yaş kalmamıştı. Başımı yukarı kaldırıp babama bakarak,

“İyileşecek değil mi, bırakmayacak bizi değil mi baba?” diyerek ağlamaya devam ediyordum. Babam ise saçlarımı okşayıp saçlarımdan öperek,

“Hiç bırakır mı o sizi, iyileşecek buna inanıyorum,” demişti.

Gece ise annesine sarılıyordu. Annem de Asya’nın yatağının hemen önünde bekliyordu.

Çok geçmeden doktor bize bilgi vermek amacıyla yanımıza yaklaşmıştı.

Doktor,

“Hayati tehlikeyi atlattı ama yoğun bakıma almak zorundayız ne olur ne olmaz diye. Yolda kalbi durmuştu ama ekiplerimiz tarafında müdahale ederek kalbini çalıştırdık. Bir de çok kan kaybı var, bu yüzden bize A pozitif kan gerekli. Siz de var mı?

Annemin kanı uyuyordu. Hızlıca kan alma birimine gitmişti. Bizim de hâlâ beklemekten başka şansımız yoktu ama en azından iyi olduğunu öğrenmiştik.

İçim biraz olsun rahatlamıştı. Doktora,

“Ne zaman görebiliriz peki?” diye sormuştum.

“Şu anlık değil. 2 gün sonra anca görebilirsiniz.”

Anladığımı belirtmek adına başımı sallamış, yanıma Gece’yi çağırmıştım.

Gece iyi haberler almasına rağmen yüzü hiç gülmüyordu. Evet benimde gülmüyordu ama Gece’nin başka bir şeye daha üzülme ihtimali olabilir miydi?

Merakımı daha fazla gizleyemeyerek,

“Neyin var?”

Gece yere bakarak,

“Asya.”

“Hayır, başka bir şey daha var bence.”

Gece bana dönerek,

“Ne olacak ki?”

“Bilmem ama bence var. Tabii anlatmak istemezsen anlayışla karşılarım,” diyerek gülümsemiştim. Gece ise,

“Sonra anlatacağım,” diyerek yanımdan uzaklaşmıştı.

Annem kolundaki pamuğu tutarak yanımıza gelmişti.

“Kızlar ben geldim. Merak etmeyin Asya iyi olacak,” diyerek ellerini omzuma koymuş okşuyordu.

Gece yeniden bana dönerek,

“Konuşalım mı biraz?”

Gece’nin konuşmak için hazır olduğunu gördüğümde yüzümde istemsiz bir gülümseme yer almıştı.

“Olur, gel biraz hava alalım,” diyerek rahat konuşabilmek adına Gece’yi hastanenin kapısının önüne gitmemizi söylemiştim. Gece ise tekerlekli sandalyemi hastanenin önüne doğru sürüyordu.

Hastaneden çıkar çıkmaz Gece bir anda yeniden ağlamaya başlamış ve bana sarılmıştı. Çok içten ağladığı için ben de daha fazla onun üzüntüsüne dayanamayarak göz yaşlarım yeniden göz pınarlarımdan süzülüyordu.

Gece bana bakarak,

“Güneş, ben çok kötüyüm. Ben dün babaannemi kaybettim.”

Duyar duymaz şok olmuş ama bir yandan da bu şokumu saklamaya çalışıyordum. Sıkıca sarılarak,

“Ah kuzum benim, bak ben her zaman yanındayım bunu sakın unutma tamam mı? Ne olursa olsun her zaman yanında da olmaya devam edeceğim, sana söz veriyorum,” diyerek sarılmaya devam ediyordum.

Gece,

“İyi ki varsın, iyi ki yanımdasın Güneş’im…”

Gece kısa bir süre sonra derin nefesler alarak biraz daha sakinleşmiş, annemlerin yanına gitmek istemişti. O önden gidiyor ben ise peşinden takip ediyordum.

Vardığımızda doktor artık burada işimizin kalmadığını, evimizde dinlenmemiz gerektiğini, taburcu olacağı zaman da haber vereceğini dile getirmişti ama canım hiç eve gitmek istemiyordu. Asya’mın yanında kalmak istiyordum.

Hâlâ yoğun bakımda olduğundan dolayı, üzerimde, ona ya bir şey olursa diye korku vardı. Anneme gitmek istemediğimi, refakatçi olarak yanında kalmak istediğimi dile getirmiştim ama annem onaylamıyordu. Bundan dolayı da moralim iyice bozulmuştu. O sırada Gece anneme dönerek,

“İkimiz kalmak istiyoruz. O bizim kardeşimiz ne olur burada kalmamıza izin verin,” diye yalvarıyordu.

Annem ise ısrarlarımıza daha fazla dayanamayıp isteğimizi kabul etmişti. Annemler artık eve dönüyorlardı. Gece ve ben ise hastane koridorlarında oturuyor, beklerken kahvelerimizi yudumluyorduk.

Sabaha kadar beklemek bizi epey zorlasa da asla yılmıyorduk. Çünkü her an bir gelişme olabilirdi.

5 saat sonra…

“Acele edin, koşun!”

Neler oluyordu? Bir anda bütün sağlık çalışanları Asya’nın odasına koşmaya başlamışlardı. Asya’ya bir şey mi oluyordu?

Bir hemşireyi durdurarak,

“Asya’ya bir şey mi oldu? diye telaşla sordum.

Hemşire,

“Kalbi yeniden durdu,” dedikten sonra Asya’nın odasına koşuyordu.

Dünyam başıma yıkılmıştı. Hemen aileme haber verip buraya gelmelerini söylemiştim. Gece de ben de perişan halde birbirimize sarılıp gözlerimizden yaşlar akıyordu.

Kalbim artık acılara dayanmakta çok zorlansa da Asya için güçlü olmak zorundaydık. Çünkü şu an bize çok ihtiyacı vardı.

Hastane koridorlarında yine elimiz, kolumuz bağlı bir şekilde Asya’dan gelecek olan güzel haberi bekliyorduk.

Çok geçmeden annemler hastaneye gelmiş. Gece ile beni motive edici sözlerle teselli ediyorlardı. Sanki zaman bir an için durmuş da hiç geçmiyor gibiydi. İçime sürekli kötü kötü düşünceler geliyordu. Umarım bu düşüncelerimin hiçbiri gerçek olmazdı.

Annem elimi tutarak,

“İyi olacak, merak etme,” diyerek beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Ben ise hiçbir şey demeden öylece boş boş yere bakıyordum.

Şu an tek istediğim güzel haberler almaktı ama içimden bir his Asya’ya kötü bir şey olacağını söylüyordu.

Doktor geldiğinde ben hariç hepimiz ayaklanmış ve hepimiz kulaklarımızı açmış dinliyorduk.

“Kalbi yeniden durmuştu, bir ara geri döndürmeyi başardık ama maalesef tüm müdahalelerimize rağmen kurtaramadık. Başınız sağolsun...”

Biliyordum, hislerim bana asla yalan söylemezdi, biliyordum.

Şokun etkisiyle olduğum yerde öyle kalakalmıştım. Gözlerim ağlamaktan yanyor, kalbim ise çok acıyordu.

Gittiğine hâlâ inanamıyordum. Sanki her an iyileşip yeniden bizimle kafeye gelecek gibi hissediyordum ama bu hislerim nafileydi. Çünkü o gitmişti, melek olmuştu.

Hepimiz perişan halde hastaneden çıkmış, eve gitmek için arabalarımıza binmiştik. Yolda göz yaşlarım süzülürken camdan dışarıyı seyredip hayatı sorguluyordum.

Yaşadığım tüm acıları artık kaldıramaz hâle gelmiştim. Eve vardığımızda kimseyle iletişim kurmadan direkt babamdan beni odama çıkarmasını istemiştim. Babam beni yatağıma uzandırmıştı. Babam odamdan çıkmış beni yalnız bırakmıştı.

Uyumak istemiyordum. Hiçbir şey yapmak istemiyordum. Şu an sadece boş boş duvarı seyrediyordum. Ama gördüğüm şey sade duvar değildi. Duvara bakarken zihnimde beliren Asya ile olan anılarımızdı.

Telefonum, Gece’nin mesajlarıyla dolup taşmıştı ama ben hiçbirine yanıt vermiyordum. Çünkü yalnız kalmak istiyordum.

Bir süre sonra annem odama gelmişti.

“Girebilir miyim?”

Ne kadar yalnız kalmak istesem de bir yandan annem ile konuşmak iyi gelir diye düşünmüştüm.

“Girebilirsin...”

Annem,

“Merhaba,” diyerek sakin bir ses ile içeri girmişti.

Ben ise yatağımda olduğum yerden zorla doğrularak oturmuştum.

“Merhaba anne.”

Annem yatağıma oturarak,

“Nasıl oldu ayağın, acıyor mu?”

Hiç düşünmeden şu şekilde cevap verdim,

“Ayağım değil, kalbim acıyor. Acımı nasıl dindireceğim?

Annem ise bu sözüme şöyle karşılık vermişti,

“Biliyorum üzgünsün, ağlıyorsun ama sana şunu söyleyeceğim, Hayat hiçbir zaman acıyı dindirmez, alıştırır.”

Annemin bu sözünden sonra gözlerim yine istemsizce dolmuştu. Annem ise bana sarılarak güç vermeye çalışıyordu. Anneme bakarak,

“Onu çok özleyeceğim,” diyerek yeniden sarılmıştım.

Annem acımız taze olduğundan dolayı da çok bir şey diyemiyordu. Anneme kafamı toplamam için yalnız kalmak istediğimi dile getirmiştim. Annem ise odamdan çıkmış, kapımı kapatmıştı. Telefonumdan Spotify çalma listemi açmış, yatağımın yanındaki komidinde duran defterimi almış, içimde hangi duygular varsa, bütün düşüncelerimi, aklımdan geçenleri teker teker yazmıştım.

Yazmak bana iyi geliyordu, yalnız olmadığımı hissettiriyordu. Çünkü yazdığımda beni yargılayan, sorgulayan kimse yoktu. Çok geçmeden babam, elinde meyve tabağıyla odama girmişti.

“Kızım, bir şeyler yemen lazım,” diyerek elindeki meyve tabağını kucağıma koymuştu ama ben hiçbir şekilde bir şeyler yemek istemiyordum.

“Yemeyeceğim, istemiyorum,” diyerek tabağı komidinin üstüne koymuştum ama babam yeniden meyve tabağını almış, yeniden kucağıma koyarak,

“Yemen lazım, yemezsen küseceğim. Hadi hem yaz hem ye.”

Ne kadar çok yemek istemesem de güçlü olmak için yemek zorundaydım.

Zorla meyveleri yerken bir anda telefonum çalmıştı. Arayan avukatımdı,

“Alo?”

Avukatımın sesi çok kötü geliyordu. Nefes nefese,

“Güneş, sana bir şey söylemem gerekiyor.”

“Nedir?”

“Öncelikle sakin olmanı istiyorum. Ben hastanedeyim ve az önce hastaneye polisler geldi ve Asya’ya otopsi kararı alındı.”

“Ne!”

Duyduğum şey ile bir kere daha yıkılmıştım. Ne hakla otopsi kararı alınabilirdi?

“Nasıl?”

“Asya’nın vücudunda bıçak ve darp izleri tespit edilmiş. Kimin yaptığını bulmak için otopsi kararı alındı. Asya’nın bir düşmanı var mıydı, biliyor musun?”

“Hayır, Asya’mın bizden başka takıldığı arkadaşı yok diye biliyorum.”

“Merak etme, öğreneceğiz.”

Telefonu kapatıp ailemi odama çağırdım.

Ailem merak içerisinde odama gelmişlerdi.

“Beni hastaneye götürün. Hem de hemen!”

Annem daha da meraklanarak,

“Güneş, kızım ne oldu?”

“Asya, otopsiye alınmış. Vücudunda bıçak ve darp izlerine rastlanmış, onu görmem lazım.”

Babam ise benim gitmemi onaylamamıştı,

“Gitsen ne yapacaksın ki, zaten avukatın orada, sana mutlaka haber verecektir.”

Elim, kolum yine bağlanmıştı. Beklemekten başka çarem yoktu ama Asya’ya bunun kimin yaptığını yürüsem de yürüyemesem de bulacaktım. Adalet yerini bulasıya kadar bu işin peşini asla bırakmayacaktım.

Yeni güncellemeyi haber vermek için Gece’yi arıyordum ama açmıyordu. Kafama takmayarak defterime aklımdan geçenleri yazmaya devam ediyordum.

Yazılarımın her satırında gözlerimden hüzünlü yaşlar aksa da aklımdakilerini beni yargılamayacak olan birisine rahatça dile getirdiğimden dolayı bir nebze olsun rahatlıyordum.

Sanki tüm yaşadıklarımın hepsi bir kâbus gibiydi. Keşke, gerçekten de bir kâbus olsa ve her şey uyandığımda uçup gitse ama nafile… Hayatın bana getirdiği bir sınav ve ben bunu bir şekilde aşmak zorundaydım ama önce ilk işim Asya’yı darp edenin kim olduğunu öğrenmekti.

Fikir almak adına babamı odama çağırmış, durumu anlatmıştım. Babam ise benim için karakola gidip olay nasıl olmuş, onu öğrenmeye çalışacaktı. Büyük ihtimalle dosyanın gizliliğinden dolayı bir şey öğrenemeyecekti ama yine de şansını denemek istiyordu.

Babamdan beni odamdaki en sevdiğim koltuğa oturtmasını istemiştim, biraz manzarayı izlesem iyi gelir diye düşünmüştüm.

Az da olsa camdan denizi izlemek ruhumu rahatlatıyordu ama kalbim hâlâ çok yanıyordu. Her nefes aldıkça kendimi suçluyordum. Çünkü Asya’nın yerine ben nefes alıyordum. O ise nefesiyle boğulmuştu ve bunu düşündükçe nefesim daralıyordu. Bu acı nasıl geçecekti, keşke bilseydim…

Zaman makinesini hayatımda hiç aklımın ucundan bile geçirmezken, şimdi ise zamanı geri almak ve Asya’ma kavuşmak istiyordum ama nafile…

Kapımın açılırken gıcırdama sesini işitmiş, kimin geldiğini görmek adına oturduğum yerden arkamı dönmüştüm. Gelen kişi Gece’ydi.

Gözleri ağlamaktan şişmiş ve dehşet derecede kızarmıştı. Koşup sarılmak istiyordum ama onu ile yapamıyordum.

Gece benim yapmak istediğimi yapmıştı. Koşarak sarılmış ve içten içe ağlıyordu. Ben ise saçını okşuyor, destek olmaya çalışıyordum ama çok geçmeden dayanamayıp benimde gözlerimden yeniden acıyla yaşlar yanaklarımdan süzülüyordu.

Bu süreçte birbirimize en çok destek olacak kişi, bizlerdik. Çünkü bu süreçte birbirimizi en çok anlayan yine bizlerdik. Çünkü biz kardeşimizin acısını yaşıyorduk. Asya’nın bizden başka kardeşi yoktu. Öz kardeşi bile yoktu, benim gibi tek çocuktu.

Gece sesi titreyerek,

“Asya’nın evinden geliyorum. Annesi bana sarıldı. Kendimi suçlu hissettim. Asya’yı koruyamadığım için çok kötü hissettim. Biz onu koruyamadık Güneş,”

Elimle Gece’nin göz yaşlarını silerek,

“Biz elimizden geleni yaptık. Hep yanında olduk hâlâ da onun yanındayız ve o gitmedi. Kalbimizde olacak, her daim kalbimizde olacak,” diyerek Gece’nin kalbine elimi koymuştum.

Gece ise kalbinde duran elimin üstüne kendi elini koyarak,

“O hep burada olacak değil mi?”

Başımı sallayarak,

“Evet, her daim yanımızda olacak. Biz de onun yanında olacağız. Şu an bizi izliyor. Bu yüzden onun için güçlü durmak zorundayız. Bundan sonra ağlamak yok, gülmek var çünkü Asya hep gülerdi. Biz de onun için güleceğiz. Asya’nın üzülmesini istemezdin değil mi?”

Gece hiç düşünmeden,

“Hayır, asla üzülmesini istemezdim. Bize neşe veren oydu ve haklısın. Dediklerini yapacağıma söz veriyorum, sen de söz ver.”

Hiç tereddüt etmeden,

“Söz veriyorum,” diyerek Gece’me sarılmıştım.

Tam o sırada annem elinde kahvelerle odama gelmişti,

“Kızlar size sıcak, sıcak kahve getirdim,” diyerek koltuğun yanında duran sehpaya kahveleri koymuştu.

İkimiz de derin nefes alarak biraz olsun rahatlamıştık. Birbirimize destek olmamız ikimize de iyi gelmişti.

Birbirimizin göz yaşlarını silmiş, eski anılarımızı konuşuyorduk Ama bu sefer gülümseyerek.

1 saat sonra…

Artık hava karardığında dolayı Gece’nin artık gitme saati gelmişti. Ona kocaman sarılmış ve el sallayarak uğurlamıştım. Annem ise Gece’yi geçirmişti. Benim ise aklıma bir fikir gelmiş, onu yapmak için annemi odama çağırmıştım.

Annem odama gelerek,

“Nasılsın, daha iyi misin?”

“İyiyim annem, Gece ile birbirimize söz verdik. Asya bizi sürekli güldürdüğü için biz de artık arkasından ağlamamaya söz verdik. Çünkü bizi izliyor.”

Annem gülümseyerek,

“Aferin size, evet o sizi izliyor ve böyle karar almanız sizin için de Asya için de güzel bir karar. Benden bir şey mi isteyecektin?”

“Evet, masamda defterim var verebilir misin, bir de kalem.”

Annem masadan defterimi ve kalemimi alıp getirmiş, odamdan çıkmıştı. Ben de aklımdaki planı yapmaya başladım.

Aklımdaki planı şu an kimseye söylemeyeceğim, herkese sürpriz olmasını istiyordum. İpucu vermek gerekirse, Gece için bir şey hazırlıyordum.

Kısa bir süre içinde bitirmiş, uykum geldiğinden dolayı babamı beni yatağıma taşıması için çağırmıştım. Babam hızlı ve dikkatli bir şekilde beni yatağıma bıraktıktan sonra alnıma usulca bir öpücük bırakıp odamdan çıkmıştı. Ben ise anında yorgunluktan uyuya kalmıştım.

☀︎

Güneş’in odamı aydınlatmasıyla gözlerimi yeni bir güne açmıştım. Bakalım bugün beni ne zorluklar bekliyordu, merak ediyordum.

Annem, uyanıp uyanmadığımı kontrol etmek için odama gelmişti.

“Uyandın mı?”

“Evet.”

“Nasılsın, bugün…”

“Nasıl olmak gerekiyorsa öyleyim.”

Daha uykum kanmadığı için annem ters cevaplar veriyordum. Annem de beni çok iyi tanıdığı için uykumun kanmasını beklemek adına odamdan çıkmış, beni yalnız başına bırakmıştı.

Yatağımda bir güzel esnedikten sonra babamı odama çağırmıştım.

“Baba!”

Duyması için öyle bağırmıştım ki babam korkarak odama gelmişti.

“Kızım, ne oldu, bir şey mi oldu?”

Gayet sakin bir tavırla,

“Yoo, sadece beni kahvaltıya indirmeni isteyecektim.”

Babam kalbini tutup derin nefes aldıktan sonra,

“Kızım, öyle bağırılır mı? Ödümü patlattın. Aklıma onca şey geldi.”

Gülümseyerek,

“Yok, duyman için bağırdım. Yalnız biraz daha bu yatakta yatmaya devam edersem başıma bir iş gelebilir. Çünkü her an yürümeye kalkabilirim.”

Babam ise yeniden panik olarak,

“Aman kızım, rahat dur,” diyerek beni kucağına almış, merdivenlerden aşağı indirerek beni kahvaltı masasına oturtmuştu.

Annem yine nefis bir kahvaltı hazırlamıştı. Sucuk, yumurta, patates kızartması ve daha nice güzel şeyler… Bugün düne göre iştahım biraz daha açık hissediyordum ama yeniden yanılmıştım. İki lokma yedikten sonra yeniden iştahım kapanmıştı. Bu yüzden moralim bozulmuştu. Annem suratımın asıldığını görerek,

“Kızım ne oldu, yesene!”

“İştahım yine kapandı ki, o kadar güzel şeyler yapmışsın ama midem almıyor.”

“O zaman senin iştahını şimdi açacağım.”

Şaşırarak,

“Nasıl?”

Annem gülümseyerek,

“Önce sakin olmanı istiyorum.”

İç sesim, “Aha yine geliyor gelmekte olan, hadi Güneş kendini kötü haberlere hazırla,” diyordu.

Annem anlatmaya başlarken korkudan gözlerimi kapatmış, duyacağım şey için kendimi hazırlamaya çalışıyordum.

Annem,

“Bugün avukatınla konuştum,” diyerek söze başladı ve durdu.

Gözlerimi açarak,

“Ee?”

Tam devam edecekken annemin telefonu çalmıştı. İçimden, “Lanet olsun!” demiştim.

Şimdi meraktan iyice yiyemez olmuştum. Sabırla annemin görüşmesinin bitmesini bekliyordum.

5 dakika sonra

Annem hiçbir şey demeyerek masaya oturmuştu. Kısa bir sessizliğin ardından,

“Ee anne?”

Annem anlamamış bakışlarla,

“Ne?”

“Ne demek ne?”

“Kızım, söylesene,”

“Sen söyle!”

“Neyi?”

“Anne, avukatımla konuşmuşsun, sonra…”

“Sonrası yok, avukatınla konuştum öyle…”

“Anne beni çıldırtmak mı istiyorsun? İştahımı açacak bir şey söyleyecektin ya?”

“Sonra söylerim,” diyerek konu kapanmıştı.

Ne olduysa o telefondan sonra oldu.

Kesin yeni bir haber almıştı ve bu haber kötü bir haberdi, hissediyordum.

Bu işin peşini bırakmayacaktım, eninde sonunda bu haberi öğrenecektim, öğrenmek zorundaydım.

Babamdan beni odama götürmesini istemiştim. Bir süre yalnız kalıp, plan yapacaktım. Daha sonrasında Gece’ye planı anlatıp planı işlemeye yavaş yavaş başlayacaktık. Asya’nın bedenindeki bıçak izlerine sebep olan kişiyi az çok tahmin ediyordum. En azından işin ucunda aklımdaki kişinin o olduğunu hissediyordum. Bence siz anladınız!

Babam beni odama çıkartmış, en sevdiğim koltuğa oturtmuştu. Babam odamdan çıktıktan sonra elime defterimi ve kalemi almış, aklımdaki planı yazmaya başlamıştım. Yaklaşık bir saat sonra planı tamamen bitirmiş. Gece’ye bizim eve gelmesi için mesaj atmıştım lâkin görmemişti. Aradığımda ise telefonu kapalıydı.

Bir süre yalnızlığın tadını çıkarmaya karar vermiştim, en azından Gece telefonuma dönüş yapasıya kadar…

Canımın kahve çektiğini fark ettim. Bu yüzden annemden bana kahve yapmasını rica etmiştim. Annem gülümseyerek kahve yapmak için odamdan çıkmıştı. Annem geri geldiğinde bir kez daha şansımı deneyecektim.

Annem elinde kahvelerle odama gelmişti. Kendine de kahve yaptığını o an farketmiştim. Belli ki ben sormadan konuyu anlatacaktı ama her an evimize Gece’ de gelebilirdi. Önce annemle konuşmayı bitirecek, sonra planı yeniden şekillendirmeye başlayacaktım.

Annem yanıma dikkatlice oturmuş, kahvemi de elime tutuşturmuştu. Hiçbir şey demeden öylece oturuyorduk. Annem kendisini hazırlayarak sessizliği bozmuştu.

“İnci, kazadan değil bıçaklandığı için ölmüş.”

“Anne bunu zaten bıçak izlerinden tahmin etmiyor muyduk?”

“Evet ama bir şey daha biliyorum.”

“Kimin öldürdüğünü biliyorsun, değil mi?”

“İşin ucunda Poyraz var, arkadaşını plana dahil etmiş ve arkadaşı da Asya’yı darp ederek...”

“Tamam sus,” diyerek annemi susturmuştum. Kalbim yeniden acıyor, nefesim daralıyordu. Gözlerimden yaşlar akmasına bu sefer izin vermeyecektim. Güçlü olacaktım.

Hiçbir şey demeden anneme sarılmıştım ve yeniden göz yaşlarımın akmasına engel olamamıştım. Nefesim daralmaya, ruhumu sıkmaya devam ediyordu. Hava almam gerekiyordu. Yoksa panik atak krizimi geçirecektim.

Annem korkarak babamı çağırmıştı. Babam koşarak odama gelmiş, beni kucağına alıp balkona çıkartmıştı.

Başımı okşayarak,

“Yanındayız kızım, korkma. İyi olacaksın. Derin nefes al, yogadaki gibi...”

Derin nefes almaya çalışıyordum ama nefesimin hızı buna engel oluyordu.

Evimize birisi gelmişti, aşağıdan kapının çaldığını işitmiştim. Annem yanımda duruyor, babam ise kapıyı açmaya gitmişti.

Büyük ihtimalle Gece gelmişti.

Kapımın odası aralanmış, yaşlı gözlerle kimin geldiğine bakmak için arkamı dönmüştüm. Gelen Gece değildi.

Sizce gelen kimdi?

 

 

 

Bölüm : 19.03.2025 18:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...