
Bölüm şarkımı; Sezen Aksu ~Firuze~
Samanlıkta el arabasına saman koymaya çalışıyordum. Gülizar yenge istemişti, kadın yaşlıydı bende kıyamamıştım. Fakat şimdi samanlığın içinde iğne arıyordum. Gerçek anlamda samanlığın içinde iğne arıyordum. Samanları el arabasına koyarken yere düştüm ve başımdaki tülbentte bozuldu. Şimdi de iğnem kayıptı. Yere çökmüş iğneyi ararken samanlığın kıcırdayan kapısı açıldı. Samanlık büyüktü altı bölümden oluşuyordu. Gülizar teyze ve beş kardeşi içindi bu bölmeler. Fakat iki abisi ve kocasını trafik kazasında kaybedince iki bölme boş kaldı. Kimse doldurmadı. Gelen kişiye baktım. Hafif dağınık saçları, oduncu gömleyi ve dudaklarında bi kız. Gülizar teyzenin kız kardeşinin oğluydu yani en küçük oğluydu, Ömer abi. Yadırganadım çünkü biliyordum samanlıkta neler yaptığını. Bir kere basmıştım bi kızla onu. Kimseye dememem gerektiğini düşündüm ortalık zaten karışık bizim köyde. Köy diyorum fakat köy değil küçük bi kasaba gibi.
Beni fark etmediler ve kızın yüzü bana döndü. Ne? Kız kardeşim mi? “İpek!” diye söylendim. Kız kardeşim daha yirmi yaşında ve o adam otuz yaşında nasıl olur? Her gece başkasıyla oynaşan bi adamla buraya nasıl gelir? Hadi benim kardeşim cahil o hiç mi utanmıyordu bu kadar küçük kızla buraya gelmeye? İçimden geçenlere bi dur dedim ve ayağa kalktım. Başımdaki örtü bozulmuştu. Normalde tülbent takmam ama samanlıkta saman olur diye güzelce bağlamıştım. “Abla açıklayabilirim.” diye sessizce durdu. O adamla yan yanaydı artık, dudak dudağa değil! “Aylin göründüğü gibi değil.” dedi adam. Sinirlerim git gide bozuluyordu. Kaşlarım çatıktı “Ney göründüğü gibi değil ya sen utanmıyor musun bu yaşta bi kızı samanlığa getirmeye? Benim kardeşim senin her gün oynaştıklarına benzemez. Ya aranızda on yaş var iyi misin İpek? Babam duysa, abimler duysa ne olur haberin var mı senin he ipek?” Başını eğdikçe eğdi utanmıştı hemende pişman olmuştu. Ya ben olmasaydım daha da pişman olacaktı.
Dudaklarını araladı bir şeyler söylemek istedi ama demedi. İki elimi saçlarımın arasına götürdüm çıldıracaktım. O sırada “Aylin kimseye bir şey deme kapansın bu konu burada.” diye söylendi Ömer. Sinirlerim daha da kötü oluyordu “Ne söylemesi ya kendi kardeşimin adını çıkaracak değilim!” diye bağırınca İpek aniden koşarak çıktı samanlıktan. “Bak o kız küçük bir daha yanına yaklaşmayacaksın. O senin oynaşın değil! Bir daha ne göreceğim ne duyacağım! Anladın mı beni Ömer abi?” O da ne yapacağını bilmiyordu galiba cevap vermedi ve gülmeye başladı. Kim kendinden yaşça küçük bi kızla basılmaktan keyif alırdı ki? “Ne gülüyorsun ya? Farkındaysan basıldın az önce.” Yüzüme bile bakma tenezzülü etmeden çıktı gitti. El arabasını sürüklemeye başladım. “Göt herif! Sapık! Yavşak! Embesil! Şeref yoksunu!” diye sinirli sinirli söylenirken samanlıktan çıkmıştım bile. Gülizar teyzenin samanlarını bıraktım. “Allah razı olsun senden kızım.” dedi ben giderken tebessüm ettim “Estağfirullah.”
Eve giderken hızlı hızlı yürüyordum. Hem sinirden hem de geç olmasın saat diye. İçimden sövüyordum tabii. “Onursuz.” dedim sesli sesli. Eve vardım ve merdivenlerden yukarı çıktım kimseye selam vermeden. İki kız ve anneannem aynı odada kalıyorduk. İpek yatağındaydı anneannemde namazını kılıyordu. Gittim hemen abdestimi tazeledim. O kadar kelimeden sonra gitti abdest tabii. Anneannemin yanına geçtim ve namaza başladım. Aynı annemin öldüğü gün gibi namaz bitince secdeye eğildim ve dua ettim.
Allah’ım sen kardeşimi o adamdan koru. Kötülüklerden koru. Onu koru ki bu kulununda içi rahat etsin.
Ettiğim dualar sonınca kalktım seccadeyi düzelttim. Aşağı mutfağa indim. Hemen bi pilav bi mercimek yanınada salata yaptım. Pek bilmem yemek yapmayı ama en kolay bu üçlüyü yaparım. Bide makarna. Kapı çaldı abimler gelmişti. İki abim vardı Osman ve Halil. Osman, Ömer ile yaşıttı. Arkadaşlardı ben ne kadar arkadaş olmalarını istemesem de. Osman abim Ömer’le çakıl ocağında çalışıyorlardı. Ömer kamyon sürer yük getirirdi. Abimde oranın güvenliğinden sorumluydu. Yengem vardı Esma. Görücü usulü evlenmişlerdi fakat şu an iki aşıklardı Osman abimle. Halil abim tarlada çalışıyordu. Okumadı bi kızla tutuldu eee tabii işsiz adama kim kız verir. Kızı başkasına verdiler abimde kendi sefil hayatına döndü.
Kardeşim İpek de liseyi bitirdi fakat üniversiteye gidemedi. Neymiş sevdiği adam buradaymış! Gördük sevdiğini! Benim mal kardeşim yine kapılmış bir rüyaya ve gidiyor. Adamın teki gelmiş kardeşimi öpüyor ya adama bak.
“İçeri buyur etmeyecek misin Aylin?” diye sordu Halil abim. “Ev aynı zamanda sizinde girsenize illa buyur mu etmek lazım?” demek yerine “Buyur abi.” dedim. İçeri geçtiler mutfaktaki masaya altı tabak koydum. Masaya oturduk. Babam masanın en ucuna oturdu. Anneannem sağ tarafına. Anneannemin yanına ben. İpek benim yanıma geçti. Boynu büküktü. Sesi sedası yoktu. Abimler ve yengemde karşımıza oturdu. Hep böyle otururduk düzen buydu. Babam çorbasından son kaşığı aldı. Tabağını alıp pilav koydum. “Sağol kızım.” diye geçirdi içinden. Halil abim öksürdü ve söze başladı. “Demirci Celal’in oğlu Mustafa, İpek’i görmüş. Beğenmiş eğer uygunsa hafta sonu bize gelmek istiyorlarmış baba.” diye tek nefeste söyledi. Daha sonra bi oh çekti. Üzerinden bi yük kalmış gibi. Yükün daha büyüğü geliyordu halbuki. İpek abime baktı sonra babama “İpek kızım Mustafa iyi bir çocuktur fakat senin gönül var mı? Ona göre gelsinler tanışalım.” diye sordu babam. Başka ne diyecekti gelsinler veya gelmesinler mi? İpek’e sormayı seçti. İpek’in gözünden yaşlar süzüldü. Ağzını açıp tek kelime etmedi. Masayı öylece bırakıp gitti. Halil abim ofladı “Baba Mustafa iyi bi çocuk bilirim kardeşimi üzmez. Köyünde ileri gelenlerindenler zaten. İpek’te kabullenir elbet. Aylin konuşur onla, anneannem konuşur. Yoksa baba aylardır tutuyorum kendimi ama İpek lavuğun tekiyle konuşuyor. Böyle giderse adı çıkacak. Onun iyiliği için.” tekrar derin bi nefes aldı. İyiliğini istiyordu evet ama Mustafa’nında yaşı vardı. Sekiz yaş büyüktü ortalama. Babam kızardı, kaşları çatıldı. Yengem de ağzını açtı “Baba kızarsınız diye bende diyemedim ama Rahmetli Hüseyin’in küçük oğlu Ömer ile gördüm bi kaç kere.” babam daha da sinirlendi. Karşı değildi fakat Ömer’in ne yavşak olduğunu herkes bilirdi. Görüştüğü olduğuna değil Ömer ile görüşmesine kızmıştı. Biliyordum bu işin sonu hiç hayrı alamet olamayacağını. Babam anneanneme döndü “Ana sen bir şey söyle. Bilirsin sen doğrusunu. Kabul edersem kızım bana düşman olacak. Kabul etmezsem köyde sakız olacak. Ne diyeyim ana sen söyle?” Anneannem “Bekleyin beni.” dedi sadece. Ne gelsinler dedi ne gelmesinler. Yukarı çıktı bende peşinden gittim.
İpek ağlıyordu salya sümük. Kapıyı kapattım. Anneannem yanına gitti ve sordu “Sen Ömer ilenlen mi görüşüyon?” İpek bana baktı, baktığı gibi “Bana bakma ben demedim.” diyerek bakışlarına engel oldum.
“Evet Anneanne Ömer ile konuşuyoruz.” dedi cesaretle. Anneannem içli bi nefes aldı “Kızım bilmez misin onun nası biri olduğunu? Nasıl görüştün?” İpek anneanneme sarıldı ağladı sadece bir şey demedi. Anneannem ayaklandı “Kızım bize darılma senin için doğru olan olacak inşallah.” bu cümle doğru değildi. Doğrusu “Gelecekler isteyecekler seni ve evleneceksin. Başka çaresi yok.” buydu bu cümle. Aşağı indik. Sofrayı toplamaya başladım. Anneannemde oturdu kanepeye “Oğlum gelsinler doğrusu budur.” dedi ve gerisi ölüm sessizliği. Kimse konuşmadı o akşam. Herkes odasına çekildi. Yatsı ezanı okununca odaya çıktım kıldım namazımı. Tekrar kardeşim için dua ettikten sonra seccadeyi kaldırdım. İpek uyuya kalmıştı belli. Sabah uyanınca konuşacaktım onunla. Ne konuşacaktım bilmiyorum ama konuşacaktım. Annem olsaydı ne yapardı ki?
Bölümümüz bitti hayırlısıyla sizce nasıl?
İpek, Mustafa ile evlenecek mi yoksa Ömer ile kaçacak mı? ☀️☀️☀️☀️☀️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |