
Bölüm şarkımız; Kibariye ~ Gülü Soldurmam🤍
Oy vermeyi unutmayın aşklar 🩷
Saat gece yarısına gelirken yengem kalkalım dedi. Eve gitmek için hazırlanırken Ömer’in annesi “Ömer sizi bıraksın bu saatte tek gitmek uygun olmaz.” diye teklif sundu. Ömer’le beraberde gitmek uygun olmazdı aslında. Yengemde bu saatte tek çıkmayalım diye kabul etti. Ah yenge ah bi bilsen bu Ömer nası biri kabul etmezdin.
Arabada giderken Ömer’in eli teyp ile oynamaya başladı. Bozuk olduğu belli olan teypten bir şarkı çalmaya başladı. Melodi kulağa hoş geliyordu. Yengem Arabadaki sesi bozdu “Ömer, Nuray teyzenin orada dur da ip sallayacak onu alayım olur mu?” diye sordu. Ömer belli belirsiz “Olur.” dedi kafasını sallayarak. Nuray teyzenin kapısının önünde durunca yengem arabadan indi. Yengem iner inmez Ömer arkasına yani bana döndü. “Aylin bak, gerçekten kardeşinle asla aramızda bir şey geçmedi. Geçemezdi yaşı çok küçük. Yapmadım da zaten. Bi anlıktı gerçekten.” halen daha zırvalıyordu. “Ya sen iyi misin bana bir şey kanıtlamak zorunda değilsin. Aynı şeref kapasitesinde kalıyorsun ne de olsa.” pişman mıydı gerçekten. Yinede aynıydı. Anladığı tek şey komyonu ve kızlardı. “Bak senden özür dilerim gerçekten böyle olsun istemedim.”
“Senin yüzünden İpek daha gencecikken evleniyor. Yarın istemeye geliyorlar mutlu musun? Kızın hayatı senin yüzünden bitti!” yengem arabaya geri geldiğinde önüne döndü.
Dikeni batsa da çok kez elime
Uğrunda akacak kanı durdurma
Koyamam kimseyi bil ki yerine
Yüreğimde açan gülü soldurmam
Koyamam kimseyi bil ki yerine
Yüreğimde açan gülü soldurmam
Bendeki mevsimler sana hep bahar
Üstüne titredim sonsuza kadar
Gelmesin istedim teline zarar
Yüreğimde açmış gülü soldurmam
Şarkı sözleri ile birlikte eve geldik. Yengem arabadan indi ilk. Tam ben iniyordum ki elimin üstünde hissettiğim el ile arkama baktım. Ömer’di. Ne yapmaya çalışıyor? Camlarda film yoktu büyük ihtimalle yengem görmüştü. Elimi çekeceğim sırada konuştu “Nasıl olacak bilmiyorum ama hak ettim bunu. Ve senin gönlünü almam gerekiyor.”
Ne diyordu? Neyi kast ediyo- “ÖMER!” diye arabanın dışından duyduğum Halil abimin sesiyle arabadan indim. Ben indiğimde sürücü tarafına doğru yürüdü abim. Ömer’i yakasından tutarak dışarı çıkardı. Beklemeden bir yumruk savurdu Ömer’in yüzüne. Ömer karşılık vermiyordu. Verse belkide daha farklı olurdu. Yumruk ile beraber yengem Esma çığlık attı. Bana sarıldı. Abim durmadı bir yumrukta diğer taraftan attı. Yere yapıştırdı Ömer’i. Osman abim sesi duyarak bahçeye çıktı. Abimi tutmaya çalıştı. Halil abim durmak bilmedi. Sadece elimi tuttu diye bu kadar dövüyorsa İpek ile olanları duysa, Ömer’e mezar kazardı. “SENİ GÖMERİM BURAYA! SEN KİMSİN? Kimsin de kardeşimin elinde elin var!” dediği ile bi yumruk daha attı. Dirseği ile Osman abimi geri savurdu. Osman abim arkaya doğru sendelenince yengem koştu “OSMAN!” diye. İpek kapıya çıkınca bende koştum onunla “ABİ DUR YAPMA ABİ.” Halil abimi durdurmaya çalışıyorduk. Ama koca adam durdurmak kolay değildi. Ömer dayanamamış olacakki bir yumrukta o attı. İpek ve benden bir çığlık koptu.
Ömer bir yumrukla beraber abimi sağ tarafa attı. Daha sonra bir şekilde ayağa kalktı. Arabasına bindi ve gitti. Halil abim yüzünü buruşturarak ayağa kalktı. Yukarı doğru baktı. Sağa ve sola baktı “Film mi izliyorsunuz girin içeri de!” diye bağırdı. Komşulara rezil olmuştuk. “Haydi Aylin, hadi İpek içeri.” dedi ve içeri girdik hepimiz. Anneannem mutfakta bizi bekliyordu. Bir açıklama yapamayacağım için geri dönüyordum ki “Herkes mutfağa!” dedi. Anneannem köşeli koltuğun tam ortasına oturmuştu. Bir elinde de değneği vardı. Çocuk gibi dizildik önüne. Büyükten küçüğe dizildik. Halil abim sağa tarafta en uçtaydı. İpekte hemen benim solumda en sondaydı. Eğikti başımız. Diyecek ne bir sözümüz vardı nede yüzüne bakacak yüzümüz.
“Anlat Halil. Ne oldu da dalaştınız?” diye sordu abime. “Nene, arabanın içinde Aylin’in elini tutuyordu. O kim de benim kardeşimin elini tutacak.” dediği an hıçkırık sesi geldi. İpek’e döndüm. Dolmuştu gözleri. “İpek yukarı çık sen kara kuzum benim.” dedi anneannem. İpek yukarı çıktı. Anneannemin gözleri beni buldu “Aylin? Elini mi tuttu o? Tuttuysa neden tuttu yavrum?” diye sordu sakince. “Anneanne valla ben bir şey yapmad-“ derken Halil abim araya girdi. “Yav yalan söylüyor nene. El ele göz gözelerdi. Gördüm.” nenem ağır bi nefes aldı. “Halil oğlum ne istiyorsun söyle? Bu kızın elini kesip atalım mı şimdi ne yapalım? Aylin kızım başkası gördü mü abinden başka?” diye de bana sordu. “Bilmiyorum ama herkes camdaydı.” diye mahcupca cevap verdim. “E iyi senide Ömer ile evlendiririz adımız çıkmaz.”
“Ne?” dedim. Dondum, belkide öldüm o an. Ne diyordu anneannem.
“En doğrusu evlendirmekse evlenir nene. Babama ben açıklarım.” dedi Halil abim ve gitti.
*****
☀️ Sabah
Yazar anlatımı ile…
Aylin dünün şoku ile zar zor uyanmış. Kahvaltı etmiş ve şimdi çarşıda elbise bakıyorlardı İpek ile. Bir mağazaya girdiler. İpek siyah uzun, hafif vücudu saran, gerdanı açık bir elbise tuttu. Aylin siyah elbiseyi görünce “İpek cenazeye mi gidiyorsun. Ayıp olur.” diye uyardı kız kardeşini düşünerek.
“Abla düğüne de gitmiyorum. Cenazeden farksız.” diyerek elbiseyi yanlarındaki çalışan kadına verdi. Çalışan şaşırarak “Denemeyecek misiniz?” diye sordu. “Bedeni olur.” diyerek bir koltuğa oturdu İpek. “Ee abla hadi bak şu kırmızı elbise çok güzel sana yakışır.” diyerek kırmızı bir elbise gösterdi. Elbise boyuna kadar kapalıydı. Kollarında dirseklerinde yırtmaç vardı. Güzeldi aslında. “İpek Esma yengem gidin fındık alın demişti ben elbiseyi denerken sen alır mısın?” diye sordu elindeki elbiseye bakarken. “Sen dene elbiseyi içine sinsin. Ben alırım.” diye cevap verdi İpek. Kuruyemiş dükkanına gitti. İçeride oturan Aysel abla ve eşi bakıyordu dükkana. “Aysel abla bana bir kilo fındık verir misin?” diye sordu. Aslında kibarlıktan soru soruyordu. Ver diyordu aslında. “Gız İpek dün gece neydi o öylenen? Halil abin neye heslendi?” diye sordu İpek’e aslında amacı soru sormak değil dedikodu yapmaktı. “Duydum ki Ömer ile ablanı yakalayı vermiş. Doğru mudur gız?” elindeki poşete fındıkları doldururken bir yandan konuşuyordu. İpek gülümsedi “Heee valla doğruymuş. Bende ablamgilden beklemezdim. Emma işte nene evlenecesun dediyse evlenecek başka çare mi vardır. Öbürsü günde samanlıkta gördük ablamla hoo oğlanı.” diye hafif şive ile dedikodu yapıyordu. Ablasının dedikodusunu. Yalandı samanlıkta basılan ablası değil kendisiydi. Kendince intikam almak peşindeydi. “Eee gızım evleneceler mi haşimdik?” diye sordu Aysel. “Valla ben orasını burasını bilmem. Sen poşetimi ver gideyim. Ne kadar tuttu?” İpek parasını ödedikten sonra dükkandan çıktı.
Mağazaya geri geldiğinde Aylin elindeki iki poşeti almış cüzdanını kapatıyordu. Belliki elbise seçmiş ve elbiselerin parasını ödüyordu. “Aldım. Aysel abla vardı.” dedi İpek ablasına doğru. “İyi bende o elbiseyi aldım gidelim eve hazırlık var yardım ederiz.”
(Elbiseyi merak edenler Instagram hesabına bakabilir.)
Eve geldiklerinde kapıyı tıkladırlar açan yengeleri Esma oldu. “Hoşgeldiniz kızlar. Fındık aldınız mı?” diye sordu Esma, kızlar içeri girer girmez. “Aldık yenge aldık sen istersinde almaz mıyız biz.” diyerek elindeki fındık poşetini uzattı İpek. Esma poşeti aldığı gibi içerisinden bir avuç fındık alıp yemeye başladı. Aylin içeri doğru bakındı. Ev temizlenmiş, oda kokusu sıkılmış, ferahlamıştı. Yukarı çıktılar beraber. Anneanne namazını bitirmiş seccadesini topluyordu. “Gösterin kızım ne aldınız bakalım yengenle.” dedi ve yatağa oturdu. “Göstereyim.”
İlk önce Aylin’in elbisesini çıkardı poşetten İpek. Anneanneye doğru tuttu. Anneanne elbisenin etek kısmını tuttu ve beğendiğini söyledi. Daha sonra kendi elbisesini çıkardı İpek. “Kızım bu ne cenazeye gider gibi. Modeli güzel sana da yakışır ama krem rengi olsa iyi olurdu.” dedi. “Nene sanki cenazeden farksız.” diyerek elbiseyi askıya astı. “Ee haydi biz çıkalım sen giyin sonra bi güzel boya sür yüzüne de ama sade olsun tamam mı kızım. Güzel haççak kız ol.” diyerek Esma ile odadan çıktı. Aylin mutfakta oturmuş kahve içiyordu. Çarşıdan gelmiş yorgundu. “Yenge sen fındık niye istedin? Zaten oğlan tarafı tatlı getirecek ki.” diye sormadan edemedi Aylin. “Bilmiyorum valla canım dünden beri fındık çekiyor. Normalde çerezlik ayırmıştık fakat onlar çatı da o yüzden istedim.” dedi gülümseyerek.
Çok olmadı İpek elbiseyi giyindi ve aynada baştan uca kendine baktı. Makyaj masasına oturarak saçlarının önünden iki tutam aldı. Arkada birleştirdi. Hafif zarif bir görüntün oluşturdu. Daha sonra az kahve tonlarında far sürdü. Maskara ve ruj sürdükten sonra aşağı indi. “Çok güzel olmuşsun yengesinin balı.” dedi Esma baştan ayağa İpek’i süzerken. Anneanne de beğenmiş olacakki başını salladı. Ardından Aylin odaya çıktı. Kırmızı elbiseyi giyindi ve saçlarını dağıttı. Makyaja ihtiyacı yoktu. Maskara sürdü. Dudaklarına renkli nemlendirici de sürdükten sonra aşağı indi. Aşağıda babası ve abileri de vardı. Traş olmuşlardı. Gömlek giyince daha bi yakışıklı olmuşlardı. Halil’in yanağının üstündeki kızarıklık dünden kalmaydı. Esma yeşil bir elbise giymişti. Kocası Osman ile fotoğraf çekilmeye çalışıyordu. “Ya Osman gülsene.” İpek ve anneannesi Hatice gülüyorlardı bu haline. “Esma gülüyorum daha ne kadar güleyim.” korna sesleri ile kızlar cama koştular.En önde Mustafa vardı. Ellinde büyük bir buket şeklinde kırmızı güller vardı.Sağ ve solunda annesi ve babası. Gerisi ya akrabaları ya da arkadaşlarıydı. Bir evin tek oğluydu Mustafa.Etraf kırmızı duman içinde kalmıştı. Yedi belki sekiz arabandan oluşan konvoydan korna sesleri geliyordu. Konvoy sırasında olan ikinci arabadan müzik sesi duyuldu. Mahalleli camlardaydı. Görücü usulü bir istemeye göre fazlaydı. Ya İpek reddetseydi bunca hazırlık boşa gitmez miydi?
“GÜZELLER İÇİNDEN BİR SENİ SEÇTİM KALBİMİ SANA BEN SANA VERDİM.” diyordu arabadan gelen müzik. Mustafa seviyordu peki ya İpek? Seviyor muydu ya da sevebilecek miydi? Bilmiyordu. Kimse bilmiyordu. Arabaları sırayla park ediyorlardı. Sondaki araba tanıdıktı, Ömer’in arabasıydı. Mustafa’yla arkadaşlardı. Kardeş derlerdi birbirlerine. Bu gününde de yanında olmayı seçmişti. Dün olan olayı bir yana bırakıp bu evde kahve içmeye gelmişti. Esma ise istemede bu kadar şatafatlıysa düğün nasıl olur diye düşünüyordu. İpek gülümsemiyordu donuktu. Sadece ayıp olmasın diye bakıyordu. Arabaların hepsi durunca kızlar camları kapattı. Kapıya sıralandılar en önde İpek bekliyordu. Kapı çalınca güler yüzü ile karşıladı Mustafa’yı. Mustafa elindeki koca gül buketini İpek’e verdi. Sıra sıra herkesi hoşlayorlardı. Aylin içeri geçmişti kahve bardaklarını çıkarıyordu. Her şey düzenli olsun diye. En son Ömer geldi. İpek’in yüzüne bakmıyordu. Hatalıydı biliyordu. Elinde iki tepsi baklava vardı. Mutfaktaki masaya bıraktı tepsileri. Arkası dönük bardak indiren Aylin’i fark etmedi. Daha sonra dışarı bir daha çıktı. Arabasının bagajını açtı iki tepsi su böreğini aldı.
Kapı kapalı olduğu için zili çaldı. İpek, Mustafa ile oturduğu için Aylin açmaya gitti kapıyı. Herkes oturma odasında oturuyordu. Anneannesi, babası, abileri ve yengesi. Kapıyı açtığından karşısında Ömer vardı. Elindeki bi tepsiyi aldı. Ömer olduğu yerde kaldı. Tepsiyi “Alma.” bile diyemedi. Aylin’in güzelliği karşısında kaldı. Kendine yediremiyordu ilk defa. Belini saran kırmızı elbise daha bi güzel olmuştu. Aylin mutfağa girerken “Diğer tepsiyi de gelip almayacağım. Getir.” demesiyle kendine geldi Ömer. Mutfağa gitti ve tepsiyi masanın üzerine bıraktı. Etrafa baktı mutfakta Aylin’den başka kimse yoktu. Tereğe yaklaştı ve bir bardağa su doldurdu. Suyu doldururken “Çok güzel olmuşsun.” diye mırıldandı. “Efendim? Ömer abi başka bir şey yok demi gelecek?” diye sordu Aylin.
Mutfağa İpek girdi. Ipek’in gelmesiyle Ömer mutfaktan çıktı. “Ne konuştunuz?” diye sordu ablasına. Merak mı ediyordu yoksa ne istiyordu? “Hiç börek getirdi onu bıraktı.”
İpek belli belirsiz “hımm” diye ses çıkardı. Tencereye kahveyi boşaltı ve suyu ekledi. Kahveleri Aylin dağıtacaktı. Bir tek Mustafa’ya İpek verecekti kahvesini.
“Nasılsınız Celal?” diye sordu Ali bey(İpek’lerin babası). “İyiyiz siz nasılsınız?” diye sordu Celal bey. Bu sohbet böyle bir yere varmazdı. “İyiyiz iyi.” kadınlar kendi aralarında sohbete başlamışlardı.
Kahveleri doldurdular bardaklara. O sırada mutfağa Esma girdi “Kızlar gelsenize. Valla az kaldı erkekler birbirine girecek. Maç konuşuyorlar yaa.” diye bir sandalyeye oturdu. “Yaptık kahveleri şimdi geliyorduk. Soğmadan gidelim.” dedi Aylin. Esma ayağa kalktı “Kız dur, tuz attınız mı?” diye sordu heyecanla. “Ne tuzu ya kahveye şeker atılır. Tuz nereden çıktı?” diye sordu İpek. Esma gülüyordu “Kız damadın kahvesine tuz atılır, adettendir.” diye düzeltti cümlesini. İpek gülümsedi ve tereğe yaklaştı. Tuzu ve karabiberi çıkardı dolaptan. “Kız adamı öldürecek misin tuz yeterli.” desede Esma dinlemedi. Bütün tuzu ve karabiberi koydu kahveye. Acımadı. Oysa Mustafa’nın suçu neydi ki.
İçeri geçtiler Aylin ilk önce misafir büyüklere dağıttı. Sonra kendi ailesine dağıttı kahveleri. Ömer’e kahveyi uzattı fakat Ömer almadı, alamadı. Aylin’e bakmaktan kahveyi almayı unutmuştu. Osman’ın öksürmesiyle kahveyi aldı. Ardından İpek, Mustafa’ya kahvesini getirdi. Elindeki tespiyi Mustafa’nın önündeki sehpaya koydu. Mustafa’nın gözleri ışıl ışıldı. Ardından kendisi de Mustafa’nın yanındaki sandalyeye oturdu.Odada ölüm sessizliği vardı. Kahveyi içebilirse kızı alabilirdi. Buradalarda böyle tanımlanır “Tuzlu kahveyi içen yiğit kızı da alır.” diye. Mustafa kahveden bi yudum aldı. Ekşitmedi yüzünü ve hepsini içti tek seferde. Odada bi alkış tuttu. Mustafa elindeki kahve bardağını bıraktı ve suyu içti. Ardından ceketinin cebinden siyah bi kutu çıkardı ve bir gül. İlk gülü koydu sehpanın üzerinde. Sonrada siyah kutuyu açtı. Tek taş almıştı. Celal beyin öksürmesiyle bakışlar ona döndü “Gelelim sebebi ziyaretimize. Ben sizden bi kız istemiyorum. Kızınızı kızım, oğlum oğlunuz olsun diye geldik. Şimdi birde soralım müsade isteyim dedik. Kızınızın kızımız olmasınına müsadeniz var mıdır?” İnce düşünülmüş bir replikti. Karadeniz’de kız istenirdi normalde fakat Mustafa babasını özellikle uyarmıştı. Kibar olmak için. Ali bey yakasını düzeltti ve gülümsedi “Ee tabii bu akşam düşünelim bi yarın cevap veririz.” dedi şakaya karışık. Gülme sesleri vardı. Ali bey, İpek’e döndü. “Kızım gönlün var mıdır?” diye sordu. İpek başını eğdi biraz fazla sesi çıkmadı “Var baba.” diyebildi. “Kızım kızınız, oğlunuz oğlumdur.” dedi Ali bey. Mustafa, Ali beyin elini öptü ardından anneannenin. İpek ise Celal bey ve Nuriye hanımın elini öptü. Artık parmaklarında yüzük vardı. Artık nişanlılardı.Daha sonra düğün tarihi konuşuldu odada. Fazla beklemeye gerek olmadığını söylediler. İki ay içerisinde halledilir diye konuşuldu.
Saat dokuza gelirken dışarıdan bir sen duyuldu “AYLİNNNN! Seni vermezler Aylin.” diye bağırıyordu Akif. “SENİ ANCA BEN ALABİLİRİM AYLIN! ÇIKIN LAN DIŞARI! ALAMAZSINIZ ONU! ÖLDÜRÜCEM LAN!” İçeride “Ne oluyo ya? Bu kim?” diyordu kadınlar. Halil pencereyi açtı aşağıda gördüğü Akif’e içinden sövdü. “Ulan Akif ulan Akif. Öldürücem bekle lan aşağıda.” Halil arkasını döndüğü anda Ömer aşağı indi. Osman ardından Halil. En son Mustafa indi. “AYLIN NEREDE GETİRİN ONU.” Ali bey ve Celal beyde aşağı inmişti. Kadınlar camdan bakıyordu. “ALİ AMCA ALLAHIN EMRİ PEYGAMBERİN KAVLİ İLE AYLİN’I KENDİME İSTİYORUM! Veriyor musun?” diye sordu Akif. “Ulan.” demeye kalmadan Ömer, Akif’in yakasına yapıştı. Bir yumruk attı. Sarhoş kafaya yere serildi Akif. Bir yumruk da sol taraftan attı. Halil ve Osman öylece bakıyordu. “Oğlum ayırsanıza.” dedi Ali bey. “Bırak baba izle işte ne güzel.” dedi ve sırıttı. Yukarıdan “Abi durdursanıza öldürecek Akif’i” dedi Aylin. “Bırakın birbirlerini yesinler.” dedi Halil. Daha sonra yukarı baktı “Kız Aylin, çekirdek var mı? Getir izleyeceğim.”
Aylin sabır çekiyordu. “Yok abi durdur şunları.” Halil ve Osman, Ömer’i birer kolundan tuttular ve kaldırdılar. “Bırak abi öldüreyim şu şeref yoksununu. Lan bırakın dövücem.” diye çırpınıyordu Ömer. Halil, Ömer’i tuttu. O sırada Akif ayağa kalkıyordu. Osman, Akif’e bir yumruk attı. Daha sonra yakasından tuttu ayağa kaldırdı. Evin bahçesinden çıkardı.
****
Erkek tarafı eve gitmişti. Mustafa eve girmeden Ömer’i aradı. “Ömer arabanın arkasındaki baklavaları al gel evin orada bekliyorum.” dedi. Ömer onay verince telefonu kapattı. Ömer araba ile geldi ve arabayı yolun kenarında durdurdu. “Oğlum bu tepsileri niye vermedik kız tarafına?” diye sordu Ömer. Mustafa ellerine eldiven geçirirken “Bekle göreceksin. Al şu eldivenleri.” diyerek bir çift eldivende Ömer’e uzattı. Ömer sabır çekerek eldivenleri giyindi. “Şimdi bi tepsiyi sen al diğerini ben alıcam. Dağıtacağız oğlum. Adak bu adak. Sevdiğin kadına kavuştum.”
Ellerinde tepsi ile köy meydanına çıktılar. “Eyyy köy halkı ben bugün sevdiğin kadına kavuştum.” diye bağırdı Mustafa. “Ee kavuştuysan kavuştun ne yapalım oğlum?” diye sordu Sabri amca. Mustafa ise tepsiden bir dilim aldı ve Sabri amcaya doğru uzattı. Sabri bey ise eliyle bir dilim aldı. Sonra ısırdı. “Allah kabul etsin.” dedi. “Hanife abla koş kap al gel baklava dağıtıyorum komşularına da de.” diyerek yan taraftan geçen Hanife ablasına seslendi.
Mustafa o akşam bütün köye baklava dağıttı başına geleceklerden habersiz. Mutluydu. Mutlu olmak istiyordu.
O gece öylece bitti. Herkesi yeni bir hayat bekliyordu.
******
instagramda soru-cevap yaptık koşun…
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |