4. Bölüm

4. Bölüm (Karakterler dahil)

Dila ince
_dilosyazars_

 

Bölüm şarkımız; Gökhan Türkmen ~ Derdim 🤍

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın aşklarım. Bu bölüm biraz İpek’in üzerinden gidelim.

 

Ömer eve gittiğinde odasına girdi. Siyah ceketi çıkardı ve yatağa düzgünce koydu. Yanına da kendisi oturdu. Ne yapıyor du kendiside bilmiyordu. İpek ile olan olayın bütünüyle hata olduğunu biliyordu fakat neden Aylin’e kendini kanıtlama peşindeydi? Bilmiyor, ne yapacağını o da bilmiyor. Neden Aylin’i her gördüğün de çekiniyor, neden konuşamıyor, neden kendinden utanıyor? Düşünceleri bir kenara bırakıp duşa girdi. Duştan çıktı ve üstünü giyindi. Islak saçlarını havluyla bir kez daha kuruladı. Yatağına girdi ve dümdüz tavana baktı. Ellerini kafasının altına koydu. Gözlerini kapattı, uyuyamadı. Aylin’e kendini affettirmek için elini tuttuğu an elinin karıncalanması kafasını kurcalıyordu. Halil’den dayak yediği aklına gelince burukça gülümsedi. Gözleri aklına geldi, o gün çardaktan inerken sallanan saçları, elleri, kırmızı elbisesi, hafif kırmızı dudakları…

 

İlk defa düşünüyordu bu kadar bir kadını. Düşündüğü kadın ile uyuya kaldı.

****

 

İpek üzerindeki elbiseyi elbiseyi çıkarttı ve duşa girdi. Aylin ise üzerine rahat bir şeyler giyip bulaşıkları yıkamaya başlamıştı. Anneannesi yukarı çıkmış belkide çoktan uyumuştu. Babasıda dışarı çıkmıştı. Bu saatte nereye gider bilmiyordu fakat gitmişti. Halil mutfakta bir kahve daha içiyordu. Aynı zamanda Osman’a berber dükkanına yapacağı yeniliklerden bahsediyordu. Osman sessizdi genelde. Konuşmayı sevmezdi. Dinlemek yeterdi ona. Mutfak masasının üzerinde halen daha birer tepsi börek ve baklava vardı.
Esma üzerindeki elbiseyi değiştirip mutfağa gelmişti. Masanın kenarındaki sandalyeye oturdu. Saatin geç olmasına bakmadan baklava yemeye başladı. Fındık çok seviyordu fındıklı baklavaya hayır diyemezdi. Osman, Esma’ya baktı “Güzelim sen bu saatte bir şey yemezdin?” diye sordu. Biraz odun olabilirdi fakat Esma kendine dikkat ederdi. Geç saatte asla yemek yemezdi. Çaya oturmaya gittiklerinde bile sadece çay içerdi. Yanında bir şey yemezdi. “Ne yani kilo mu aldın diyorsun Osman? Yemek istedim fındıklı fındıklı. Allah Allah sen bu saatte bir şey yiyince ben sana bir şey diyor muyum?” diye söylendi. Osman sabır çekti. Halil kahvesini bitirdikten sonra yukarı çıktı. “Gülüm ben uyumaya gidiyorum geliyor musun?” diye ayaklandı Osman. “Hımm geliyorum şu sonuncuyuda yiyeyim.” elindeki baklavaya bakarak konuşuyordu Esma. Osman yukarı çıktı. Aylin bulaşıkları bitirdi ve Esma’nın karşısına oturdu. “Sen ne yapacaksın?” diye sordu Esma. Aylin boş boş bakıyordu “Neyi ne yapacağım yenge?” diye sordu. “Dün geceki ve bugün olan olayı diyorum. Şu Ömer meselesi işte daa.” Aylin ellerini saçlarının diplerine götürdü. Oflayarak yüzünü kapattı. “Bilmiyorum yenge.” Ne olduğunu bilmiyor. Ne yapacak onu hiç bilmiyordu.

 

 

******

 

Sabah olmuştu aynıydı evdekiler. Her zamanki rutin haldelerdi. Kahvaltı yapar erkekleri işe uğurlar daha sonra Ali bey eve gelir ve uyurdu. Esma ve Aylin kahvaltı masasını toparlarken. Hatice nene, İpek’in saçlarını tarıyordu. İpek kendisi saçlarını çok taramazdı evden biri tarardı illa. Kendi saçını taramayı sevmezdi. En son annesi taramıştı saçlarını. Ondan sonra uzun süre saçlarına dokunmak istemedi. Annesini trafik kazasında kaybetmişlerdi.

 

Burada Candan Erçetin~Annem şarkısını dinlemenizi öneririm.

 

 

O gün…

 

Nazgül hanım (anneleri) İstanbul’a gidecekti. Annesi hastalandığı için gidiyordu. Valizini hazırlarken odaya İpek gelmişti. Daha on iki yaşındaydı. Duvara doğru yaslanmış ve ağzını büzmüştü. “Anne gitmesen olmaz mı? Ben de senle gelsem?” diye mırıldandı üzülüyordu. Nazgül hanım yatağa oturdu ve “Gel kızım otur yanıma.” dedi. İpek yanına oturunca kızının yanaklarını elleri arasına aldı. “Benim poğaça yanaklı kızım, güzel kızım. Bak şimdi anne, anneanneyi doktora götürecek onun iyileşmesini sağlayıp gelecek. Hemen gelecek söz. Sen gelirsen orada sıkılırsın ki. Hiç arkadaşın yok orada.” derken kızının burnunun ucuna öpücük kondurdu. “Ama sen varsın anne.” dedi gözlerinin dolmasına engel olamayarak. “Poğaçam benim. Bak şimdi ağlamak yok ama neden biliyor musun? Sen şimdi ben giderken uyuyacaksın uyanacaksın bir kere daha uyuyacaksın bi bakacaksın sabah anne yanında olacak. Sana bebek getiririm hem.” İpek göz yaşlarını daha fazla tutamayınca kızına sıkı sıkı sarıldı. İlk defa ayrılıyorlardı. Daha önce hiç ayrı kalmamışlardı. Annesinin kızıydı kızları ikiside duydusaldı.

 

 

Nazgül hanım da kendini tutamayacağını anlayınca kızına “Bak şimdi mis gibi kokmuş saçların. Getir tarağını saçlarını tarayım ve öreyim. Ben gelene kadar açma. Saçlarıma dokunduğun her zaman yanındayım tamam mı annem? Hem ablan burada. Onu tek mi bırakalım. Ağlama güzel kızım ben senin göz yaşlarına kıyamam. Hem anneanne iyileşmesin mi?” İpek iç çekti. Küçük bir kız çocuğundan ne beklenirdi ki? “İyileşsin.” dedi ve annesinden ayrıldı. Odasına gitti tarağını ve toka kutusunu aldı. Geri annesinin önüne oturdu. Annesi Nazgül hanım, kızının saçlarını bir güzel taradı. Daha sonra iki yandan balıksırtı modeli olarak ördü. Pembe fiyonklu toka ile bağladı saçlarını. Bitirince kızının başına bir öpücük koydu. İpek odadaki aynaya baktı “Ben gidip ablama göstericem. Ama sakın bebek getirmeyi unutma olur mu anne?” dedi ve odadan çıktı.

 

Buradan sonra da Marsis ~ Sevduğum dinleyebilirsiniz.

 

Akşam oldu ve Nazgül sırasıyla oğullarına sarıldı “Kardeşleriniz size emanet.” Sonra büyük kızına “Ev sana emanet abilerinden ev ile ilgili bir şey beklemiyorum.” sıra küçük kızına geldiğinde “Sende saçlarına dikkat et tamam mı onlar ben gelene kadar sana emanet poğaça yanaklım.” dedi ve saçlarından öptü kızını. Kapıdan çıkarken son kez “Hepiniz birbirinize emanetsiniz tamam mı dikkat edin.” büyük oğlu Halil ofladı “Anne ne veda eder gibi konuşuyorsun biliyorsun sevmiyorum vedaları.” annesi güldü ve kocasıyla beraber arabaya bindi. Kocası onu otobüse kadar bırakacaktı. Otogara geldiklerinde otobüsün kalkmasına beş belki on dakika kalmıştı. Kocasıyla uzun uzun sarıldı “Çocuklar önce Allah’a sonra sana emanet sende öyle. Ben gelene kadar dikkatli olun. İpek gece uyanırsa yanında yatır korkar o. Gece genelde yemez sen işten geldiğinde sor ona yedim derse abilerine sor yiyip yemediğini. Aç kalmasın.” birbirlerine halen daha sarılıyorlardı bir yandanda ağlıyordu Nazgül. Hiç ayrı yatmamışlardı. Kavga edip yatakları bile ayırmamışlardı. Onların küslüğü odalarına girene kadardı… “Güzeller güzeli eşim. Önce Allah’a sonra kendine emanetsin. Dikkat et ve hemen gel. Sensiz bırak bir iki günü bir saat bile kalamam. İşten erken gelmek için dua ederim seni göreyim diye. Yine işten gelmek için heyecanlıyım.” derken Ali, Nazgül’e sarılmayı bırakmış ellerini öpüyordu. “İstanbul yolcuları otobüsümüz kalkmasına iki dakika kalmıştır lütfen yerlerimizi alalım.” duyduğu anons ile gözlerini sildi elinin tersiyle Nazgül. Bir daha sarıldırlar ve otobüse bindi Nazgül.

 

 

 

Otobüs harekete geçtiğinde el salladılar birbirlerine. Birbirlerine son kez sarıldılar, son kez öptüler birbirlerini, son kez gözlerine baktılar, son kez ağladılar belki de.

 

Nazgül bir gün boyunca annesi ile hep hastanedeydi. Geri dönme vakti geldi ve dönüyordu. Kızına unutmadı çok güzel bir bebek aldı. Bebeğin hafif turuncu saçları vardı. Saçlarında sarı tülden fiyonklar ve elbisesi de yine sarı tüldendi. Altın sarısı ayakkabıları vardı ayağında. O zamanın en güzel bebeklerindendi. En önde oturuyordu Nazgül hanım. Yolu izleyerek gidiyordu. Fakat çok sürmedi. Yolda kaza olmuştu. Korkunç bir kazaydı. Çocuklarına kavuşmasına sadece iki saat kalmışken. Köprünün altından geçiyordu otobüs. Tam da o zamanda köprünün ayağına çarptılar. O kaza şoför ile beraber dokuz kişiye mezar olmuştu. Peki çocukları bunu nasıl öğrenmişti. Sadece evde kahvaltı yaparken televizyonda olan haber spikerinden ve görüntülerden öğrenmişlerdi. Babalarına gelen haberle adam hızla kaza yerine gitmişti. İpek ise ne olduğunu anlamıyor, durup durup “Annem nerde abla?” diye soruyordu Aylin’e. Komşuları çocukların yanına gelmişti. Ağıtlar ve evdeki ağlama sesi İpek’i korkutuyordu. Ablasının kucağında, ablasına sarılmış bekliyordu. Komşulardan biri “Ah ah yavrucak bu yaşta yetim kaldı.” dedi. Biliyordu İpek yetim kelimesinin ne demek olduğunu. Okula gidiyordu ve öğrenmişti. Sadece kabusda olmak istedi. Gözlerini kapadı açtı, kapattı ve tekrar açtı ama ne bir kabus ne de bir rüyaydı.

 

 

Ali bey ise karısının eşyalarını almış dönüyordu. İzin vermemişlerdi tek gitmesine yanında iki arkadaşı vardı. Ali elindeki baş örtüsünü sıktı. Karısının kokusunun olduğunu biliyordu. Ağlamak istemedi tuttu kendini. Köylerine geldiklerinde ikindi vaktiydi. Arabadan karısının valizini çıkarttı. Kapıyı açtığında İpek koridora oturmuş babasını ve annesini bekliyordu. “Baba, annemin mi bu? Bebek almış mı? Hani annem nerede saçlarımı açacak söz verdi. Hani nerde?” diye konuştu. Ali “Sen içeri geç kızım ben bebeği getiricem sana.” İpek tıpış tıpış içeri gitti. Oturma odasındaki kadınların arasında kalan ablasının kucağına gitti. Çok geçmedi Ali bey valizi yatak odalarında açtı. En üstte olan sarı elbiseli bebeği aldı. Ve kızının yanına gitti. Odanın ortasına gelmişti İpek. Bebeği kızına verdi. İpek durdu ve bebeği inceledi. Bebeği babasına çevirdi “Çok güzel almış demi? Annem nerde?” Ali dayanamadı. Dizlerinin üstüne oturdu ve kızına sarıldı. Tutamadı kendine kızına sarıldığı gibi gözlerinden yaşlar aktı. “Baba ağlama annem gelecek bugün öyle dedi. Söz verdi bana. Sen özledin mi onu? Ben çok özledim. Hadi biz gidip alalım onu.” diye konuştuğun da komşularında içi yanıyordu fakat Ali’nin yangını başkaydı. Canından çok sevdiği kadın hayatta değildi. Komşular Aylin’in kollarına bileklerine kolonya sürüyorlardı. Oğlanlar ise eve gelmiyorlardı. Çıkmışlardı köyün en yüksek tepesine. Arkadaşları yanlarındaydı. Konuşmuyorlardı.

 

İpek o günden sonra bir hafta saçlarını açmadı. Sürekli “Annem yapacak saçlarımı.” diye bağırıyordu. Aylin’in o gün bitti üniversite hayali. Anneannesi geldi yanlarına. Ali işe gitmek zorundaydı. Gidiyordu ama eve dönmek istemiyordu. Karısının açmadığı kapıdan girmek istemiyor. Oğulları iyi değildi. Sabah kahvaltı yapmadan çıkar gece yarısı eve gelirlerdi. Ne yerlerdi ne içerlerdi bilmezlerdi. İpek ise bebeğine sarılıp uyurdu. Halen daha saklardı bebeğini. Çok zordu onlar için atlatmışlardı ama İpek halen daha saçlarından nefret ediyordu.

*****

İpek, Aylin ve Esma çeyiz alışverişine çıkmışlardı. Tabi yanlarında İpek’in kaynaması da vardı.Şehre inmişlerdi yani merkezdeydiler. Düğünü çok uzatmayacaklardı bu ayın sonunda yapılır diye konuşulmuştu. Bir çok şey alınmıştı kızların eli poşetle taşmıştı. Esma, Aylin’in yanına yaklaştı “Nuriye hanımla bir kafeye oturun da biz İpek ile bir mağazaya daha girelim.” dediğinde Aylin göz devirdi. “Esma sence gerek var mı ona?” diye sordu. “Tabii var. Bak ben evliyim biliyorum ne alacağını. Eee tabiki abinde fikir sunuyor ama neyse.” diyerek kıkırdadı. “Esma Allah seni ne yapmasın. Konuşulacak şey mi?” Aylin Nuriye ablanın koluna girdi ve bir kafeye oturdu. Esma ise İpek’in koluna girdi ve bir mağazaya götürdü. “Esma yenge gerek yok. Boşa para mı vereceğiz şu şeylere. Ne gerek var ya?” diye söyleniyordu İpek. “Kızım karı koca olacaksınız da. Gerek var tabiki.” dedi ve alışverişlerini yaptılar. Kafeye gittiklerinde çay içip sohbet ediyorlardı. Nuriye hanım çayından bir yudum daha aldıktan sonra “Gelmişken gelinlik ve bindallı mı baksaydık kızım?” diye İpek’e sordu. “Siz nasıl uygun görüyorsanız öyle olsun Nuriye abla.” dedi İpek. Çekiniyordu. Nuriye hanım gülümsedi “Eyi gözüm gel koluma da gidelim bakalım en haççaklarına layık benim gelinim.” diyerek şiveye kaydı. Masada gülüşme olduktan sonra hesabı ödediler ve kafeden çıktılar. Kenarda bir yerde bekliyordu Nuriye hanım “Nuriye abla niye bekliyoruz?” diye sordu Esma. “Mustafayı aradım gel poşetleri al diye. Elimiz dolu mu gezelim?” Çok geçmeden Mustafa geldi arabanın bagajını açtı. Kızların elindeki poşetleri aldı ve bagaja koydu. Sonra da kızlara kapıyı açtılar. Kızlardan önce arka tarafa Nuriye hanım bindi. İpek şaşırarak “Nuriye abla gel sen öne ben arkada oturdum.” diye konuştu mahcupça. “Yok kızım biz arkaya sığarız haydi binin trafik sıkışacak.” sözün üstüne söz demediler arabaya bindiler.

 

Gelinlik bakacakları yere geldiklerinde arabadan indiler. Mağazaya girdiler Esma arkadan geliyordu. Mustafa da mağazaya girecekken kapının önüne geçti. “Gelini düğünden önce görürsen uğursuzluk getirir Mustafa.” dedi ve mağazaya girdi. Çok güzel gelinlikler vardı. Fiyatlarıda bir o kadar güzeldi. İpek ve Aylin bakıyorlardı fiyatlarına. Fazla yüklenmek istemiyorlardı. Nuriye hanım orada bulunan koltuğa oturdu “Kızım hangisini beğenirsen onu al. Mustafa dedi ‘Anne en güzelini al o zaten en güzelini bulur.’ diye. Şimdi fiyatına bakmadan seç güzel kızım.” bir evin tek gelini olacaktı o yüzden masraftan kaçınmıyordu. Seçtiği elbise gayet zarifti. En rahat bulduğu gelinliği seçmişti. Kabarık gelinlik rahat olmadığı için baştan elenmişti. Denemeye gittiğinde Nuriye hanım ve Esma onu bekliyordu. Aylin ise ona yardım ediyordu. Kabinden çıktıklarında “Güzel kızım çok güzel olmuşsun.” dedi Nuriye hanım. Çok zarif bir kızdı. Esma bakıyordu sadece o kabarık gelinlik severdi o yüzden diyecek bir şey bulamıyordu.

 

******

 

Alışverişi bitirmişlerdi ve eve dönüyorlardı. “Yol uzun Nuriye abla sen geç öne.” desene de İpek, çare değildi. Nuriye hanım yine arkaya geçmişti. Biliyordu Nuriye hanım zor olacaktı İpek için. Şimdiden alışsın diye böyle davranıyordu. Köylerine geri dönmüşlerdi.

 

Bazen insanlar düşünür “Bu hayatta ben ne yaptım?” diye. Aslında yaptığımız her şey bir kapı açıyordu bize. Nede olsa her şerde bir hayır, her hayırda bir şer varmış. Belki İpek kötü bir şey yapmıştı fakat illa kötü şeylerin sonunda iyi şeylerde olurdu. Hayattan ümit hiç kesilmezdi. Yada Mustafa ve İpek’in evlenmesi hayırlı olacaktır fakat illaki bir yerde kötü bir şeyde olabilir…

 

Buradan sonra Emir Can İğrek ~ Beyaz Skandalım dinlemenizi öneririm.

Mustafa kızları ve annesini evlere bıraktıktan sonra köydeki kahveye gitti. Arkadaşlarının bulunduğu masaya oturdu. Çay içiyorlar bir yandanda kâğıt oyunu için kart dağıtmaya başladılar. Çaycı gelip bir çay daha koyarken masaya ağzını tutamadı “Mustafa abi evleniyormuşsun hayırlı olsun da o kız için hiç iyi demiyorlar. Bak neresinden dönersen kârdır.” Mustafa ise duruşunu bozmadı. Çok duymuştu bu lafları ama kalbi öyle demiyordu. Onun ne kadar iyi olduğunu biliyordu “İşine bak kardeşim.”
dedi ve çaycıyı yolladı. Belki de herkes kızın ismini duyduğunda Mustafa’yı vazgeçmesi için bir şeyler söylüyordu ama Mustafa vazgeçmiyor. Arkadaki masadan “Şu Ali’nin küçük kızı bizim Ömer ile yakınmış evde benim hanım konuşuyordu.” diye bir adamdan ses geldi. Kulak misafiri olmamak imkansızdı. “He benimde kulağıma geldi öyle bir şey doğrumu değil mi bilmiyorum. Hani Ömer neyse de kız nasıl düşmüş buna aklım almıyor.” bir diğeri dedikoduyu devam ettiriyordu. “Doğruymuş doğru. Ömer zaten büyük kızda da gözü varmış. Halil’in kavgası da ondanmış zaten dalıplılar konuşuyordu.” Mustafa dayanamadı ayağa kalktı ve masadaki bir adamı yakasından tuttu. Herkes Mustafa’yı tutarken adamı bırakmıyordu “ULAN EVDE OTURAN KADINLAR GİBİ NE DEDİKODUSU YAPIYORSUNUZ! ŞİMDİ O EŞLERİNİZE DE SÖYLEYİN DEDİKODU YAPMASINLAR! Bir dahakine bu kadar sakin kalmam.” kendini kahvehaneden dışarı attı. İnanmıyordu en yakınlarından biri olmazdı nişanlısı ile. İnanmıyordu. Gözü dönmüştü bir kere. Arabasına bindi ve gaza bastı. Kahvehanedekiler “Ne oldu buna şimdi?” dediklerinde “İpek ile nişanlı o.” cevabını almışlardı. Soluğu Ömer’in yanında aldı. Arabadan bir hışımla indi. Ömer ise kamyondaki yükü boşaltmak için sıra bekliyordu. “Hoş geldin Musta-” demeye kalmadan bir yumruk geçirdi Ömer’in yüzüne. Ne olduğunu anlayamadı Ömer. Şaşkınlığı gidince bir yumrukta o attı Mustafa’ya. Çakılocağında kavgayı görenler koşmaya başlamıştı bile. Mustafa tekrar altına aldı bir yumrukla Ömer’i. Bu sefer yakasından tutuyordu. “Lan kardeşinim ben senin. Kardeşim dedim sana bunu nasıl yaparsın? Hiç mi utanmadın. Sevdiğimi bildiğin halde hiç mi utanmadın. Lan o kıza deli gibi aşıkken ben sen ne yaptın.” Ömer duyduğu sözler ile anlamıştı ne duyduğunu. “Mustafa olmadı bir şey. Sana yalan konuşacak değilim o kızla aramda hiçbir şey olmadı. Git nişanlına sor.” dediğinde çoktan ikisini ayırmışlardı.

“Lan siz kardeşsiniz ne yapıyorsunuz?” diye çıkıştı Ömer’in yanındaki adam. “Kardeşmiş.” dedi Mustafa ve onu tutanlardan ayrılmaya çalıştı “De bırakın da gidicem!” dediğinde adamlar bıraktı. Arabasına bindi ve gitti. “Ömer neydi derdi?” diye sorsalarda Ömer cevap vermedi.

Mustafa İpek’lerin kapısına geldiğinde kapıyı çaldı. Esma kapıyı açtı “Buyur Mustafa daha bir saat olmadı ayrılamadın mı İpek’ten.” diye güldü. Karşılık olarak Mustafa da gülümsedi “İpek’i çağırır mısınız ona sormam gereken bir şey var.” diye mahcupça sordu. “Dur bir bakayım sen bekle olur mu?” dedi ve içeri gitti. “Nene, Mustafa kapıda. İpek’e bir şey sormak istiyormuş. Gitsin mi?” diye ilk Hatice hanıma sordu. “İyi gitsin ama Aylin ile sende camdan bakın.” dedi Hatice hanım.

İpek aşağı indi. Önünde pantolonu çamur olmuş. Hafif kaşından kan akan Mustafa vardı. “Mustafa ne oldu bu hal ne?” diye sordu. “Sen benim halimi boşver de gel şuraya geçelim.” dedi ve arabanın diğer tarafına geçtiler. Kimsenin onları duymasını istemiyordu. “Mustafa neden geldin?” diye sordu bu seferde. “Bak İpek seni yargılayamam kesinlikle ama bana doğruyu söyle Ömer ile aranda ne oldu veya ne var?” İpek şaşırmıştı. Beklemiyordu böyle bir soru. “Ney Mustafa anlamadım?” diye soruya soruyla cevap verdi. “İpek lütfen bana bunu yapma. Bak gerçekten Ömer ile ne var aranda bilmek hakkım.” diye konuştu. Yıkılmış olduğu gayet sesinden anlaşılıyordu. “Yok aramda onunla bir şey Mustafa. Hem o Aylin’in peşinde. Konuşmadı mı hiç senle? Bu nasıl bir şey ya? Bir daha böyle bir soruyla gelme. Kimi, neyi, seni veya başkasını nasıl seveceğimi sana sormamı bekleme.” diye çıkıştı. Yalandı o da biliyordu. Şu an Ömer ona gelse hayır diyemezdi. Gözü kapalı giderdi onun peşinden. Sevdiğini sanıyordu…

“İpek bak alınma tekrar söylüyorum seni yargılama hakkım yok ama seni sevmek suç mu? Herkesten duyuyorum hakkında ne kadar ağır şeyler. Ama sen duyma diye uğraşıyorum. Görmüyor musun. Senin gözüne girmem için ne yapmalıyım. Bak iste başka şehre bile gideriz. İste ayrı eve çıkarız. Sen iste kırmızı gül bahçesi alırım. Ama yapma bunu bana yalan söyleme bana. Sana güveniyorum. Sen de ki bu araba mor renk bende derim mosmor bu araba. Öyle anlatabiliyor muyum?.” bazı şeyleri anlatıyordu ama ne çare. Belki mutlu olacaklardı ama mutlulukları bile fazla sürmezdi ki.“Anladım… bir daha bir şey duyarsan gel ve ilk bana sor. Kaşını patlamasına hiç gerek yoktu.” dedi Mustafa’nın kaşına doğru bakarken.“Nasıl acıyor bir bilsen.” İpek, Mustafa’nın yüzünü incelerken “Ne o ilaç mı istiyorsun? Veya istersen evde krem var getireyim mi?” diye sordu. Mustafa sorusuna karşı gülerken “İyi Mustafa bey sizi uğurlayalım iyileşmişsiniz belli.” dediğinde arkasını dönüp eve gitmek için bir adım atmıştı. Mustafa ise kolundan tutarak engel oldu. “Yanlış anladın güzelim öpsen geçer.” dediğinde İpek koşa koşa eve gitti. Kapıyı kapatacağı sırada son kez baktı Mustafa’ya. Mustafa da ona bakıyordu. Sertçe yüzüne kapattı kapıyı. Kapıya sırtını döndüğünde içinden geçenleri susturmak istedi ama olmuyordu “Güzelin miyim gerçekten?” diye sormak vardı. Ama o içindeki sesi bastırmak istiyordu.

*****
 

Akşam olduğunda Hatice hanım, misafirliğe Zeynep hanımlara gidiyordu. Çaya çağırmışlardı hanımlar onu. Çay bahaneydi dedikodular gerçek mi değil mi diye soracaklardı aslında. Hatice hanım oturmuş çayını içerken diğerleri ellerindeki tülbentlere uygun ip bakıyorlardı. “Ee Hatice abla nasılsın? Bir torununu nişanladın. Hayırlı olsun.”

“İyiyiz iyi sağol.”

“Eee Hatice hanım Aylin için de çarşıda Ömer’le diye konuşuyorlar kadınlar doğru mu?” diye sordun Fatma yenge. Hatice hanım çayından bir yudum daha aldı “Ne yapacaksın Fatma? Ömer’i kendi kızına mı istiyorsun yoksa? Kim kiminle konuşuyorsa konuşsun bizene canım.” bir yudum daha aldı çayından “Ayrıca Fatma, oğlun merkezlerde mekanlarda takılıyormuş dikkat ette bi gız kapına karnı burnunda gelmesin.” dedi Hatice hanım. Herkes bi çeki düzen verdi kendine. Hatice hanımla kolay kolay aşık atılmazdı.

Hatice hanım orada bir saatte yakın oturdu. Sonra kalktı. Aklında kendine doğru bir şey vardı. Hayırlı olacağına inandığı bir şey. Hayırlı olacaktı… Betül’ün(Ömer’in annesi) kapısını çaldı. Betül kapıyı açtı “Hatice yenge. Buyur hoşgeldin.” diyerek içeri aldı. “Betül müsaitsen senle bir çay içeyim dedim.” dedi üzerindeki şalı kapının yanındaki dolaba asarken. “Gel tabiki Hatice yenge. Ela kızım çay suyu koy Hatice yenge geldi.” Ela en küçük kızıydı. İpek ilede yaşıttı. Mutfakta oturuyorlardı bir yanda hal hatır soruyorlardı. “Oğulların nerede? Yoklar galiba.” diye bakınıyordu Hatice hanım. “Ömer’i biliyorsun zaten karışılmasını sevmez ama birazdan gelir. Kemal’de okullar kapalıyken karısıyla tatile gitti. Koca adam oldular daha bir şey diyemiyorsun.”

“Öyle öyle. Bak kızım gitti gideli oğlanlar beni dinlemiyorlar. En azından ellerinde meslekleri var.” Hatice hanımın kızı vefat ettiğinde kızlara söz geçirmişti fakat oğlanlar dinlememişti. Anneleri hep burunlarında tüterdi. “Öyle valla Kemal istediği mesleği yapıyor. Ömer’de bir şekilde parasını alıyor işte. Bir Ela kaldı. O da bu sene tekrar hazırlanıyor sınava. Diş hekimliği istiyormuş. Bakalım hayırlısı.” O sırada Ela çaylarını getirip odasına gitmişti. Hatice hanım ardından ayağa kalktı ve kapıyı kapattı. “Betül senden bir şey isteyeceğim. İlla kulağına gelmiştir. Aylin ile Ömer diyorlar. Ama benim kızımın üstüne kalıyor. Erkek adam yapar eder demeye getiriyorlar. Benim kızımın üstünden kaldır bunu. Gelin isteyin Aylin’i. Belki olmaz etmez ama biliyorsun abileri duyarsa kızı yaşatmazlar. Benim kızım iyidir. Bazen sessizdir ama içi güzeldir kızımın Betül. Sen ne dersen yapar. Sen demesen bile uyandığında kahvaltıyı hazırlar. Evini toplar. Belki Ömer ile yapamazlar alışamazlar birbirlerine ilkte ama sonradan alışırlar.”

“Hatice yenge benim oğlum yüzünden senin kızına tabiki laf gelsin istemem. Ömer ile konuşur hallederim. İnşallah istemeye de geliriz. Benim oğlum yaptıysa milleti susturmakta oğluma düşüyor. Bak benim kocam yok. Biliyorsun kızınla beraber aynı otobüstelerdi. İki oğlum var kenarda da biraz birikmişim. Dedikodulara karşılık bir güzel gelin alma yaparız. Öyle büyük bir düğün olmaz ama yine en güzelini yapmaya çalışırım.” dedi ki anlaşmışlardı. Ömer eve geldiğinde Ömer’e de anlatmışlardı. Ömer, Hatice hanımın yanında ne kadar bir şey demesede. Hatice hanım gittiğinde annesine bir ton itirazda bulunmuştu. “Anne ben o kızla evlenmem. Ben hiç evlenmem hatta. Bak anne Hatice yengenin yanında bir şey demedim ama unut sen bu işi. Kız beni sevmiyor hem nasıl olacak? Benden nefret ediyor. Elinden gelse öldürür beni. Hem ben bayılmıyorum ya o kıza nereden çıktı bu iş?” diye söyleniyordu. “Oğlum kızın abileri bir şey duyarsa kızı yaşamaktan beter ederler. Bak senin yüzünden çıkıyorsa o kızın adı sen temizleyeceksin. Bu kadar basit. Kızla anneannesi konuşacak. Belki birbirinize alışmanız zaman alır ama bir şey olmaz. Bizde zamanın da öyle evlendik. Biz babanla birbirimizi görmeden evlendik bak sonuca siz.”

******

Hatice hanım eve gittiğinde evden sesler geliyordu. Hızlı hızlı çıktı merdivenleri. “Ulan biz İpek derken sen napıyorsun Aylin? Bizi sokağa çıkmaz mı edeceksin?” diye bağırıyordu Halil. Osman bu sefer sıkı sıkı tutuyordu. Esma ise yerdeki Aylin’in yanındaydı. “Ne oluyor burada?” diye sordu Hatice hanım. “Nene duymuyor musun? Ömer ile samanlıkta olan İpek değil Aylin’miş millet gelip bana dikkat et kardeşine diyor ya. Benim en güvendiğim kardeşim bunu nasıl yapar?” Hatice hanım derin bi nefes aldı. “Oğlum güvendiğin kardeşini şimdi de dinleseydin gerçeği öğrenirdin ki haftaya zaten Aylin’i istemeye geliyorlar.” herkes şaşkınca bakıyordu Hatice hanıma. Osman'ın elleri gevşemişti.

Hepsinden tek bir kelime çıktı “Ne?”

*******

(Vefat) Nazgül - Ali KAYA

Halil (Berber) 1995 Aralık 21 doğumlu.

Osman (Güvenlik) 1996 Ağustos 17 doğumlu.

Esma (Ev hanımı) 1997 Eylül 08 doğumlu.

Aylin (Ev hanımı) 1998 Şubat 24 doğumlu.

İpek ( Pastane açacak.) 2004 Mayıs 05

Betül -Hüseyin (Vefat) ZADE

Kemal(İlkokul öğretmeni) 1989 Temmuz 19

Kübra (ilkokul öğretmeni) 1991 Ocak 07

Ömer (kamyon şoförü) 1996 Mart 04

Ela (Öğrenci) 2004 Kasım 22

Nuriye -Celal ÖZ

Mustafa (Demirci) 2000 Haziran 14

******

Bölüm bitti yorumlarınızı bekliyorum. Oy vermeyi ve takip etmeyi unutmayınnn.

Bölüm : 09.02.2025 19:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...