11. Bölüm

DEM: 10.Bölüm

Dora
_doraa

Onuncu Bölüm: Ölümün Kıyısında

 

 

Farah Yücel

 

Düşüncelerim darmadağındı. Kalbim darmadağındı. Hayatım da hiçbir şey düzgün gitmiyordu. Tam kaybetmeyeceğim dediğim şeyde bir kez daha vurulup, kaybediyordum. Bana inat yapılıyordu sanki her şey. Acı çeksin. Biraz daha acı çeksin diyorlardı. İnatla bunu yapıyorlardı.

Hayatımın en kötü dönemleri 2009 dönemleriydi. Daha çocuktum. Her şeye o kadar uzaktım ki... Sonra biri geldi. Uzun boylu, beyaz tenli, hafif sakallı biri geldi ve hayatımın katili oldu. İlk defa orada yaralandım. İlk defa orada acılarla karşılaştım. Zorlanmıştım. Bir şeylere zorlanmıştım ama şimdi olsam sessiz olup, kaderime razı olurdum. En azından yakın arkadaşım ölmezdi diyordum.

Serkan’ı dün gibi hatırlıyordum. Yeşil gözleriyle hayat saçan biriydi. Sarı saçları vardı. Ona güneşim derdim. Güneş gibi beni aydınlattığı için böyle seslenirdim. Sonra bir şey oldu. Kötü zamanlar yaşarken o çıktı karşımıza. Cılız bedeniyle beni kurtarmak için çırpındı. Başaramadı. Silah sesiyle oraya düşüverdi. Sustum. Susturuldum. Zorla da olsa, hayatımdan bir şeyler alınsa da susturuldum. O günün günahı benim de boynuma yazılmıştı. Arkadaş katili olmasam da arkadaşımın katiline göz yummuştum.

Yaşadıklarımı buna bağlıyordum. O katil peşimi bırakmamış, diğer arkadaşlarımı da benden koparmaya başlamıştı. Önce Lerzan, sonra Mirza, sonra Kaya ve şimdi de Hakan’ı almaya çalışıyordu. Sonra kim olacaktı? Geriye kim kalmıştı ki?

Adımlarıma dikkat ederken, gözlerimi de etrafımdan ayırmıyordum. Gurur tarafından evden çıkmam yasaklanmıştı. Kapıyı üzerime kilitleyip çıkmıştı ama ben umursamamış onlar gittikten sonra camdan kaçmıştım. Hakan ile en son ben konuşmuştum. Onunla yaptığımız tartışma aklıma geldikçe kendimi kötü hissediyordum. Benim katil olduğumu düşünüyordu ve onun böyle ölmesine izin vermeyecektim. Bir arkadaşımı daha katile yem etmeyecektim.

Sessiz sessiz ilerliyor, onun adını bağırmadan hareket ediyordum. Yakınlarda arkadaşlarımı görürsem beni azarlayabilirlerdi ve bu şu an istediğim bir şey değildi. Onlardan önce Hakan’ı bulup, ona her şeyi anlatmalıydım. Beni katil olarak görüyordu ama bazı şeyleri bilmeye hakkı vardı. Katil onu kaçırdıysa bir sonraki kurbanı oydu. Bir kişi daha ölmeyecekti. Buna izin vermeyecektim. Onu koruyacaktım ama önce bir şeyleri bilmesi lazımdı.

Bir çıtırtı duydum ve Mihra’nın titrek sesiyle Hakan’ın adını seslendiğini duydum. Hızla ağaç gövdesine geçip, kendimi sakladım. Bir süre sonra Mihra yanı başımdan beni fark etmeden geçti. Ağlıyordu. Hakan ve Mihra’nın aşkına hep hayran kalmıştım. Kavga etmeden ilişki yürüten tek çifti. Şimdi ise onu kaybetmenin korkusunu yaşıyordu. Ben arkadaş korkusu yaşıyordum ama onun yaşadığı korku bambaşkaydı.

Mihra’nın tamamen uzaklaştığından emin olduktan sonra telefonumu çıkardım ve şebekeyi kontrol ettim. Çekmiyordu. Telefonun kamerasına girip, ön kamerada kendimi gösterdim. Videoyu açarken öylece kameraya baktım. Bir şeyler yapmalıydım. Bizi kurtaracak bir hamle yapmalıydım.

“Biliyorum bu video kimseye ulaşmayacak ama ben yine de çekeceğim. Bu ormandan çıkmak gibi bir şansım yok. Buraya sıkışıp kaldık. Bizi avlayan bir katil var.” Etrafa baktım temiz mi diye ve emin olduktan sonra tekrar kendime çevirdim. “Arkadaşlarım tek tek ölüyor. Sekiz kişiydik ama üç kişi öldürüldü. Bir gün bu video elinize geçerse intikamımızı alın. Bugün bizim başımıza gelen sizin de başınıza gelir.” Yaslandığım ağaçtan ayrılıp, etrafa bakarak ilerledim. O sırada da kameraya çekiyordum. “Hakan diye arkadaşımız kayıp.” Cebime koyduğum kâğıdı çıkarıp, kameraya gösterdim. “Bu mesaj ile katilin onu ormanın derinliklerine bıraktığını öğrendik. Ölmeden onu bulmamız lazım. Muhtemelen ölmüştür ama ben ölmeden bulmak istiyorum.”

Ölüm düşüncesi tüylerimi diken diken yaptı. Gözlerim istemsizce dolarken yutkunarak etrafıma baktım. O sırada bir ayak sesi duydum. Karın üzerinde sesleri çıkıyordu. Hızla bir ağacın arkasına girdim ve kendimi o ağaca sakladım. Nefes alışverişlerimi duymasın diye elimi ağzıma kapattım ve kamerayı aşağı tuttum.

Gelen arkadaşlarım olsaydı Hakan’ın ismini sayıklayarak gelirdi. Bunun hiçbirini yapmamıştı. Sessizce olacakları bekledim. Bir gölge düştü önüme ve bu kalbimin çok hızlı atmasına neden oldu.

“Elma dersem çık armut dersem çıkma.” Burada olduğumu biliyordu. Beni hissetmişti. Bunu nasıl yapıyordu bilmiyordum ama bir şekilde beni hissediyordu. Ya da zaten başından beri takip ediyordu. “Elma. Çık o ağacın ardından.” Sonra yanımdan geçen kurşunun sıcaklığını hissettim. Aslında o sıcaklık kurşunun kolumu sıyırıp geçmesinden kalan sıcaklıktı. Acı ile kendimi tutamamış, çığlığı atmıştım. Korku damarlarımda gezerken, kan akışı yukarıya tırmanıyor ve sağ kolumdan akıyordu. Telefonu sol elime alırken olduğum yerden hızla ayrılıp, koşmaya başladım. Arkamdan bir el daha ateş edildi ama bu kez bana isabet etmedi. Katilin hedefi Hakan ya da arkadaşlarım değildi. Katilin hedefi bendim. Onlar sadece benim suçlu olduğum bu oyunda piyondu. Hedefe ulaşman için piyonları yok etmen lazımdı.

“Öleceğim. Burada bugün öleceğim. Bu videoya bir gün ulaşırsanız lütfen hakkımızı arayın. Bir katil var. Ünlü iş adamı Emirhan Güler olduğunu düşünüyorum.” Koşarken bir yandan da konuşuyor, insanlara ne hâlde olduğumu gösteriyordum. “Geçmişte her şeyimi alan adam şimdi burada arkadaşlarımın canını alıyor.” Koştum. Güvenli olduğunu düşündüğüm bir yere kadar koştum ve ağaca yaslandım. Koluma korkuyla bakarken, kan akışının durmadığını gördüm. “Kan.” dedim kolumu göstererek. “Vuruldum.” Kamerayı kapatıp, hızla bunu Instagram sayfama girerek yükledim. Yüklenmeyecekti ama bir gün bu telefonu bulduklarında o video sisteme düşecekti.

“Aptal!” diye bağırdı bir ses. Tanıdık bir ses değildi. Bana uzaktı. “Vurmaman lazımdı. Bir yerde düşüp kalacak!” Benden bahsediyorlardı. Bir kişiydi nasıl iki kişi oluyordu. Ya da baştan beri iki kişiydiler. Doğru! Bu kadar işi tek başına yapmış olamazdı.

“Hedefim oydu ama yaralamak istemedim!” Bir diğer ses daha bağırdı. Kimdi bunlar? Neden iki kişiydiler? “Kan izleri buradan gittiğini gösteriyor ve burada bitiyor. Sanırım yaklaştık.” Hissediyordum. Bana çok yakınlardı. Kalp atışlarımı düzenli tutmaya çalıştım. Daha fazla kaçamazdım. Kan kaybediyordum ve bu başımın dönmesine neden oluyordu.

“Kan şu ağacın arkasında son buluyor.” Ses yakındı. Buraya kadardı ama onun öncesinde kendimi bu kadar kolay bırakmayacaktım.

“Siz!” dedim saklandığım ağacın arkasından çıkarken. İki kişiyle karşı karşıya kaldım. İkisinin de üstünde takım elbise vardı ve yüzlerinde maske vardı. Üstlerindeki takım elbiselerden anladığım kadarıyla koruma gibi bir şeylerdi. Bu katilin Emirhan Güler olduğunu gösteriyordu. Onun böyle korumaları vardı. “Beni kolay alamayacaksınız.” Yanımda getirdiğim bıçağı çıkardım ve kendimi korurcasına önüme tuttum. İki kişi elimdeki bıçağa baktılar ardından ellerindeki silahı gösterdiler.

“Bu ondan daha çok iş görür.” Bir bakıma haklıydı. Onun mesafesi bile önemliydi. Benim elimdeki de keskindi.

“Emin misin?” Ben gülünce dik durdular. Neden güldüğümü düşünmüş olmalıydılar. “O zaman kendinizi koruyun.” Onlara fırsat vermeden bıçağı onlara fırlattım ve rastgele fırlattığım bıçak birinin bacağına geldi. Çığlık atarken geriye doğru koştum. Bundan yararlanmalıydım.

Hiç durmadan koştum. Nereye koştuğumu bile bilmiyordum. Koşabildiğim kadar koştum. O an sağ taraftan çıkan ve kafama yediğim sert şey ile bir an nevrim döndü ve bir an Mihra’yı görür gibi oldum. Yere düşerken, etrafı da bulanık görüyordum. Kafama ne ile vurduklarını bilmiyordum ama hiç hoş bir şey değildi. Yerden kalkamıyordum. Onu da geçtim gözlerimi açamıyordum. Sanırım ölüm günüm bugündü. Benim için sela seslerini duyabiliyordum. Arkamdan üzülen kalmamıştı. Cenazeme katılacak arkadaşım bile kalmamıştı. Cenazemin olacağı bile belli değildi.

Gözlerim karanlığa çekilirken üç kişinin ayak sesini algıladım. İki kişi sandığım koruma üç kişiydi ama ben neden yere düşerken Mihra’yı görür gibi olmuştum. Bunların cevabı zihnime düşmeden tamamen karanlığa çekildi.

 

Kafamdaki ağrı o kadar kötüydü ki zihnim de biri vardı sanki ve orada tepinip duruyordu. Yüzümü buruşturarak gözlerimi araladım. Gözlerimi aralarken her şey bulanıktı. Görüşümü zorla kazanmıştım.

“Bu nasıl acı.” diye mırıldanırken, doğrulmaya çalıştım ve oturur pozisyona geldim. Arkamda duvar olduğunu düşünerek kendimi geriye bıraktım ama bu kez daha çok acıyla karşılaştım. “Böyle işe!” Kafamı sertçe yere vurmuştum. Ağrıyan kafam daha çok ağrımıştı.

“Onlardan önce kendine sen zarar vereceksin.” Duyduğum ses ile gözlerim kocaman açıldı. Yerde yatarken önce o sesin gerçekliğini kavramaya çalıştım. Sonra emin olmak için doğrulup, sese doğru döndüm. Hakan, sırtını duvara yaslamış, öylece oturuyordu. Gayet sağlıklı gözüküyordu. Soğuktan donmuş gibi de gözükmüyordu. Hatta burası gayet sıcaktı. Burası neresiydi?

Oda da gözlerimi gezdirdiğim de bir sandalyeden başka hiçbir şey yoktu. İçeriye bir şömine koyulmuştu ve ısının kaynağını böylelikle anlamıştım. Bakışlarımı tekrar Hakan’a çevirdim. “Soğuktan ölürsün diye düşünmüştüm.” Hakan, alaycı bir gülüş takındı dudaklarına.

“Arkadaşların çok insaflı çıktı.” Gözlerimi devirdim. Hâlâ benim katil ya da katilin yanında olduğumu düşünüyordu. Oysa bende onun gibi kurbandım.

“Farkındaysan bende bir kurbanım ve seni aramaya çıkarken vuruldum.” Ona kolumu gösterdim. Yaramı sarmışlardı. Madem ilkyardım uygulayacaktınız neden vurdunuz ben anlamıyorum.

“Onlardan değilim gösterilerine kanmıyorum.” Ne dersem diyeyim bana inanmayacaktı. Sağlıklıydı. Güvende olmasa da dışarıda değildi o yüzden ona yapacağım bütün açıklamaları yuttum.

“Tamam Hakan, ben katilim. Tamam, sensin.” Onun üzerinden başımı çevirdim ve kapıya baktım. “Kimse yok mu?” Birilerinin gelip, burada ne olup bittiğini anlatması lazımdı. Ayrıca ellerimizi ve ayaklarımızı da bağlamamışlardı. Nasıl bir tedbirdi bu? Bir dakika ayağımda takılı olan şey ne? “Bu ne?” Bakışlarım Hakan’a döndü ve onun da bileğin de aynısı olduğunu gördüm. Bakışlarım Hakan’ın gözlerine döndü ama bana bir açıklama yapmadı.

Kapı sesi geldi ve içeriye bir tepsi ile biri girdi. Maskeli biriydi. Yine ve yine kendini saklamıştı. Önce Hakan’a sonra bana baktı. Ben de fazla oyalanınca ayağa kalktım ama bunu yapmamla karşımdaki maskeli adam elindeki düğmeye bastı. Düğmeye basar basmaz ayağımı çarpan şey ile tiz bir çığlık atıp, yere çöktüm. Ayağımda olan şeyi de hiç uygun olmayan bir şekilde öğrenmiş oldum.

“Eski dönemde mi kaldık? Bu nasıl bir işkence? Bu nasıl bir tutsaklık? Hani kurbana duyulan saygı.” Cevap vermedi. Öylece baktı bana. “Dilini mi yuttun?” Hırçınlaşmıştım. Erkeklere duyduğum nefret arşa çıkmıştı. Burayı yakmak ve Hakan’da dair onları burada bırakmak istiyordum. Bu kadar öfkeli olmamın yanı sıra da ay başımın yaklaşmış olmasıydı. Hoş bu soğukta ve streste gecikmezse iyiydi.

“Boş yapma da üstüne yok.” Bakışlarım Hakan’a döndü. “Kurbana saygı denen bir şey olsa sence bu ayağındaki şey olur mu?” Ona ters ters baktım ve cevap vermeden tekrar adama döndüm. Elinde sağlık malzemeleri vardı.

“Yaramı madem iyileştirecektiniz niye acı çektiriyorsunuz?” Oflayıp, akıllı durdum. Yaram için sustum. Çünkü yaram intihap kaparsa kolumdan olabilirdim. Adam yanı başıma kadar geldi ve önüme diz çöktü. Bana bakmadan koluma yöneldi ve sargıyı çıkardı. Bu arada ne ara giydiğim ya da ne ara giydirildiğini bilmediğim yabancı bir askılı tişörtle burada oturuyordum. Bu detayı fark etmem ile gözlerim kocaman oldu.

“Pis sapıklar!” Adamı hızla iterken geriye doğru düştü. Çok geçmeden düğmeye bastı ve ayağıma elektrik çarptı. Ayağımı kendime çekip, elimi oraya götürdüm. “Beni neden soydunuz?”

“İçini rahatlatayım onlar seni soymadı. Ne kadar yapmak istemesem de bana yaptırdılar.” İşte bu daha kötüydü. Yüzüne baktığım arkadaşımın beni soyması kadar kötü bir şey yoktu. “Neyse ki sevgilime aşık biriyim. Vücuduna bakmadım.” Buna inanabilir miydim? Evet, Hakan Mihra’ya aşıktı ve başka kıza bakacak değildi.

“Teşekkür etmeyeceğim.” Hakan, gözlerini devirirken ben adama döndüm. Bir şey demeden bana yaklaştı. “Dili yok sanırım.” Konuşmadan yarama odaklandı. Bu kez ses çıkarmadan yaramı temizlemesine izin verdim. Yakınımda olunca kendimi tehlike de hissediyordum. Ayrıca kokusu ağlamama neden oluyordu. Sıktığı parfümün tanıdık olması ağlamama neden oluyordu.

“Ağlamayacaksın değil mi?” Gözlerimi kırpıştırarak Hakan’a baktım. Bir süre bana düz ifadeyle baktı ama ifadesini değiştirip, gözlerini kıstı. Ondan gözlerimi çekip, yaralarımı sarıp ayağa kalkan kişiye baktım.

“Buradan çıkarsam eğer bu yaptığınızı unutmayacağım.” Söylediğim şeyin yanlış anlaşılacağını düşünüp, gülerek düzelttim. “Sakın yanlış anlama. Arkadaşlarımın ölümünü unutmayacağım. Buradan çıktığım da sizi de unutmayacağım.” Adam bir süre baktı. Gözlerini zor görüyordum. Nedir bu kadar gizemli kılan? Bunun üzerinde çok durmadım.

Adam odadan çıkınca bende geriye doğru çekilerek duvara yaslandım. Kolumun acısı inceden inceye hissettiriyordu. Acıyan kolumdu ama gözyaşlarımın sebebi ölen arkadaşlarımdı. Gurur'u, Mihra'yı, Damla’yı ormanda bırakmıştım. Ya onlara zarar vermişse? Hakan ve beni en son bırakıp, onlara zarar vermişse?

Bunların hiçbiri olmazken Gurur eve döndüğünde beni görmeyince deliye dönecekti. Belki de ormana tekrar dönecek, aramadık delik bırakmayacaktı. Burası neresi bilmiyordum. Ormanın dışı da olabilirdi ormanın içi de. Belki de Gurur beni bulamayacaktı ve bensiz kahrolacaktı. Ya da katiller ayağına takılan bir şeyi yok edeceklerdi.

“Bizi bulabilecekler mi?” Hakan ile muhatap olmak istemiyordum ama ondan başka da tanıdığım yoktu. Acımı paylaşacağım kimse yoktu. “Bak biliyorum beni katil olarak görüyorsun ama inan bana değilim. Sana başımdan geçenleri anlatacağım üstü kapalı ve bunu Gurur bile bilmiyor.” Bakışları ciddileşti ve olduğu yerde dikleşti.

“2009 yılında yakın arkadaşımı kaybettim. Gözümün önünde öldü. Ben bir şey yapamadım. Şikâyet etmek istedim ama hep engel oldu.” Gözlerimi karşıya diktim. Bana bakışlarında duraksamak istemiyordum.

“Kaya'nın ölümüne şahit olup, sustuğu arkadaşından mı bahsediyorsun?” Bakışlarımı ona çevirdim. Ne demekti bu? “Kaya, o gün arkadaşının ölümüne sustuğu için kendini suçlu gördü. Bu onu suçlu yapıyordu. Bu yüzden arkadaşları için kendi öldü.” Kaya, bu günahım yüzünden mi ölmüştü? Canım daha ne kadar yanabilir ki? En yakın arkadaşım suçu yokken ölüyordu. Kaya, Serkan’ın ölümünü nereden biliyordu? İtiraflarım sadece günlüğümde yazılıydı. Kaya onları mı okumuştu?

Sonra aklıma bu sahneyi dün Hakan ile konuştuğumuzu hatırladım. Orada da benim katil olduğumu söylüyordu. Orada zaten bunu söylemişti. Şimdi de unutkanlık mı başlıyordu!

“Bana bir kâğıt geldi. Esas suçlunun ben olduğumu ve Kaya’nın masum olduğu yazıyordu.” Hıçkırırken, burnumu sildim. Hakan, bana artık biraz daha ciddi bakıyordu ama bir yandan öfkeyle bakıyordu. “Serkan, benim için ölmüştü. Şimdi Kaya'da benim için öldü.” Bunu söylemem ile Hakan bana doğru atıldı.

“Masum birini senin yüzünden ölüme ittik.” Bir şey diyemedim. Haklıydı. “Masum biri senin yüzünden öldü. Herkesin katili değilsin ama sen en yakın arkadaşının katilisin. İki yakın arkadaşının!” Birden beni yere yatırıp, üstüme çıktı ve büyük ellerini boğazıma sardı. Gözlerim kocaman açıldı.

“Hakan.” dedim zor çıkan sesimle. Ellerine gitti ellerim ve boğazımdaki ellerini çekmeye çalıştım. Nefes alamıyordum.

“Herkes öldü. Hepsi masumdu. Sende ölmelisin.” Belki de ben ölürsem bu oyun biterdi. Benim sonsuza dek susmam onları durduruldu. Üç arkadaşımı toprağa vermiştim. Dördüncü ve son ben olmalıydım. Ellerimi çektim ve kaderime karşı çıkmadım. Hakan’ın nefret dolu gözlerine baktım. Benden bu kadar mı nefret etmişti? Ben ona hiçbir şey yapmamıştım. Onun canını bile yakmamıştım.

“Özür dilerim.” dedim zor çıkardığım sesimle. Gözyaşlarım nedeniyle onu zor görüyordum. Artık hareketlerim de kısıtlanmıştı.

Bir kapı sesi duydum. Sonra üstüme bir anda düşen Hakan’ın ağırlığı altında ezildim. Boğazıma giren nefes ile büyük bir nefes aldım ve öksürmeye başladım. Üstümdeki ağırlık kalkınca yan dönerek daha rahat öksürmeye başladım. Öksürürken yerde hareketsiz yatan ve başının arkasından kan akan Hakan ile nevrim döndü. Az önce ben ölümün kıyısındayken şimdi Hakan ölümün kıyısındaydı. Ve ben hiçbir şey yapamıyordum.

 

 

Bölüm : 02.04.2025 17:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...