17. Bölüm

DEM: 16.Bölüm

Dora
_doraa

On Altıncı Bölüm: Verilmesi Zor Kararlar

 

 

Damla Bolat

 

Olayın üstünden saatler geçmişti. Hava kararmıştı. Salonda katiller pardon tanıdık katiller ile beraber oturmuştuk. Kimse konuşmuyordu. Kaya ve Gurur bir de adının Serkan olduğunu öğrendiğimiz kişi ara ara Farah’ı kontrol ediyor, ona sesleniyorlardı ama Farah, onları kendine yaklaştırmıyordu. Hakan ve ben, Farah’ı ortaya almıştık. Bir nevi bu onu koruma şeklimizdi. Karşımızdaki kişiler bizden çok Farah’ın düşmanı olmuştu. Farah, üçüne de değer vermişti ama değer verdikleri arkasından bıçaklamıştı.

 

Saatler geçtikçe Farah daha da küçülüyordu gözümüzde. Parmak etlerini stresten kopardıkça parmak uçları kanıyordu. Ne kadar yapma desek de yapmaya devam etmişti. Şimdi ise parmakları hep kan olmuştu. Kan demişken onu yıkamıştım. Üzerine temiz giysilerden giydirmiştim ve onunla bir bebek gibi ilgilenmiştim. Sessizdi. Tamamen sesini yok etmişti. 11 yaşındaki kıza ihanet etmek istemedi. O zaman sustuğu gibi susmuştu.

 

“Acıktınız mı?” Hakan, bize doğru eğilip fısıldayınca ona döndüm. Diğerlerinin konuştuğumuzu duymasını istemiyordu. Hoş bende istemiyordum.

 

“Biraz.” Bakışlarım Farah’a kaydı. Bize bakmıyor, ellerine bakıyordu. Ellerinin üzerine ellerimi koyup, etlerini yolmasını engelledim. Bakışları bana döndü. “Yapma.” Derin bir nefes aldı ve başını sallayıp, karşıya baktı ama oraya bakması ile hızla başını ellerine çevirdi. Karşımızda oturan üç katili görünce daha da delirmişti. Bende rahatsız oluyordum. Bir gün önce katilden kaçarken şimdi onlarla aynı salonda oturuyorduk. Tek fark kafamıza dayanan silah yoktu. Bir de katiller tanıdıktı.

 

“Farah, bu kadar zaman verdiğimiz yeter. Konuşalım.” Üçümüzde bakışlarımızı oraya çevirdik. Serkan denen kişi konuşmuştu. Diğerleri ise ona katılmıştı.

 

“Farah’ın sizinle konuşacağı hiçbir şey yok.” Hakan, konuşmasaydı ben bunu söyleyecektim. Hakan beden önce söylemişti.

 

“Sen karışma!” Serkan’ın bağırması ile Hakan, ayağa kalkarken bende hızla kalktım. Amacım Hakan’ı tutmaktı. Bir kavga çıkmasını istemiyordum. Onların elinde silah vardı ve onlara güvenmiyordum. Diğerlerini öldürmüştü. Bizi de gözlerini kırpmadan öldürürdü.

 

“Karışırsam ne olur? Farah’ın sizinle konuşacak hiçbir şeyi yok.” Serkan denen kişi ayağa kalkıp, bize doğru yürümesiyle Kaya onu tuttu.

 

“Serkan, sakin ol. Farah için.” Kaşlarımı çatarak ona baktım. Bir süre sonra bakışlarımı fark etti ve gözleri bana döndü. Kaşları çatılırken, bana tamamen döndü. “Hayırdır niye öyle bakıyorsun?” Nedeni belli değil miydi? Bir de bunu soruyor muydu?

 

“Hayırdır? Aklına Farah şimdi geldi herhalde.” İğneleyici konuşmam onun derin nefes almasına neden oldu. Bakışlarını benden çekti bir süre ardından Farah’a döndü. Bir şey demedi.

 

Farah, bizi iterek önümüze geçti ve karşıdaki üç erkeğe bakış attı. Sonra hiçbir şey demeden onların yanından ayrıldı ve merdivenleri çıktı. Arkasından hepimiz bakarken, o hiçbirimizi umursamadan merdivenleri çıktı ve gözden kayboldu. Şimdi salonda beş kişi kalmıştık. Üç katil iki kurban.

 

Onları umursamadan mutfağın yolunu tuttum. Hakan’da benim arkamdan geldi. Dolabı açıp yiyecek bir şeyler çıkardım. Çok bir şeyimiz kalmamıştı. İdareli kullanmalıydık. Artık üç kişiydik. Katiller kendi başının çaresine bakabilirdi o yüzden onlar umurumda değildi. Mısır gevreğini kâseye yarım yarım bölüştürdüm ve az kalmış sütü içine döktüm. İki tane de kaşık çıkarıp, kendi hakkımı yemeye başladım. Hakan’da ona yaptığım mısır gevreğini önüne alıp yemeye başladı.

 

Bir gözüm yemeğimde bir gözüm katillerdeydi. Herhangi bir hareketlerinde tetikte olmalıydım. O üçüne güvenmiyordum. Şu ana kadar güvendik de ne oldu? Arkadaşlarım ölü oldu.

 

Serkan denen çocuğun ayaklandığını gördüğümde kaşığımı masaya bıraktım ve doğruldum. Önce diğerlerine baktı ardından merdivenlere ilerleyince hemen mutfaktan çıktım. “Sen dur orada!” Yolun yarısında Kaya, kolumu tutup durdurunca öfkeyle kolumu tutan eline baktım.

 

“Bırak, konuşsunlar.” Bir ona bir koluma baktım. Tiksinir gibi bakmıştım. Hızla kolumu çekip, merdivenlere ilerledim ama bu kez Gurur önüme geçti.

 

“Çekil önümden!” Serkan denen çocuğun Farah’a vereceği zarardan korkuyordum. Fiziksel bir zarar şu ana kadar hiç görmemiştim ama ruhsal bir zarar insanı da çürütürdü ve o Serkan denen kişi bunu yapıyordu.

 

“Serkan ona zarar vermez.” Ona alay eder gibi baktım. Kaya’da önümde durunca daha da delirmek üzereydim.

 

“Eli silah tutan kişiye güvenmemi bekleme.” Eliyle koltuğu gösterdiğinde oraya baktım. İki silahta oradaydı. O sırada Hakan hızla atılıp, iki silahı da eline aldı. Bende hızla onun yanına gidip elindeki diğer silahı aldım. Bu kez onlar değil, biz silahlıydık. Silah tutan biri değildim o yüzden ellerim titriyordu ama Hakan silah tutmada iyiydi. Onu erkeklerle birlikte poligona gittiğini görmüştüm. Biz kızları da çağırmışlardı ama biz gitmezdik. Farah birkaç kere gitmişti.

 

“Eğer yukarıda Farah’ın yardım çığlığını duyarsanız vurun. Onlar sizde kalabilir.” Kaya, bunu söyleyince gözlerimi kıstım. Bu kadar mı güveniyordu arkadaşına? Fiziksel bir zarar vermese de ruhsal bir zarar verebilirdi. Bu önemli olan ayrıntıydı.

 

“Oturun.” dedim onlara uyarı vererek. Birbirlerine baktılar önce sonra oturdular. “Eğer on beş dakika içinde arkadaşınız aşağı inmezse yukarı çıkacağız. Olacaklardan biz sorumlu değiliz.” Başlarını sallayarak kabul ettiler. Bizde onlardan uzak olan koltuğa oturduk ve silahı kendimize siper ettik. Herhangi bir hareketlerinde silah hareket ederdi. Nasıl kullanacağımı bilmesem de bununla kendimi güvende hissediyordum. En azından arkadaşlarımı da bununla koruyabilirdim.

 

 

Farah Yücel

 

Bazen yalnız hisseder insan. Etrafında çok insan vardır ama sanki tek başınaymışsın gibi hisseder insan. Kalp acım vardı. Kırılmıştım. En değer verdiklerim tarafından kırılmıştım. Güvenim yok olmuştu. En başta beni suçlayan Hakan bile yanımdayken, en güvendiklerim karşıma geçmişti. Yaşadığım acıları bana değil, sevdiklerime kesmişti. Lerzan, Mirza, Mihra... Yaşadığım günahların bedelini onlar ödemişti. İstemeden bunu yapmıştım. İstemeden onları ölüme sürüklemiştim.

 

Üç kişi kalmıştık. Hakan ve Damla, ikisi benim yanımdalardı. Onlara güveniyordum.

 

 

Elimdeki tek resme öylece bakıyordum. Bu resimde gerçek gülümsemeler vardı. Sahte gülümsemelere yer yoktu. Kahkahalar hâlâ kulaklarımdaydı. O anının içinde kalmıştım. O andan sonra çok anı yaşamıştım ama Serkan’ın ölümünden önce çekilen bu resim o an olarak kalmıştı. O günden sonra gülmüştüm, eğlenmiştim ama bu resimdeki gibi değildi. Şimdi anlıyorum da Kaya ve Gurur'un yüzündeki gülümseme de gerçek değildi. Eğleniyorlardı ama gerçek değildi. İçten içe arkadaşlarının acısını yaşıyorlardı. Belki de başından beri her şeyi biliyorlardı. Benim gibi acı çekmemişlerdi.

 

Gözlerimi kapatıp kendimi o ana bıraktım. Kulaklarımdaki sesler arttı. Kahkahalarımız bütün odayı sardı. O vardı. Onlar vardı. Bizim mutluluğumuz vardı. Şimdi ise hiçbir şey yoktu. O mutluluk bir anda yok oldu. Gözlerimi açtım ve öfkeyle resme baktım.

Her zaman yanımda dediklerim beni bıçaklamıştı. Çok şeyimi kaybetmiştim ama bunun kadar acıtmamıştı. Ben ölmeyen arkadaşım yüzünden her şeyimi kaybetmiştim.

 

“Nefret ediyorum sizden!” Elimdeki resmi karşıya fırlattım. Resim havada süzülüp yere düştü. “Yapmaz dediklerim arkamdan vurdu!” Öfkemi kusuyordum. Aşağıdaki kişilere kusamıyordum ama o resme kusuyordum. “Nefret ediyorum sizden.” Gözyaşlarımı silerken derin nefesler alıyordum.

 

“Nefret etmekte haklısın.” Birden Serkan’ın sesiyle kapıya döndüm. Kapı kapalıydı. İçeride değilse dışarıdaydı. “Bende bunları yaşattığım için kendimden nefret ediyorum.” Ayağa kalkıp kapıya doğru ilerledim ve elimi kapıya koydum. “Bunlar yaşanmamalıydı.” Oradaydı hissediyordum. Elimi ağzıma götürdüm ve kapının dibine oturdum. Sırtımı kapıya yasladım. Tahminen benim gibi sırtını kapıya yaslamıştı. Eskiden olduğu gibi sırt sırtaydık.

 

“Gurur ve Kaya’ya kızmamalısın.” Kendini değil onları düşünüyordu. Yine aynısını yapıyordu. Asla kendini düşünen biri olmamıştı. “Bana ihanet ettin sandım. Onların karşısına çıkıp, her şeyi anlattım. Gurur ve Kaya, bunu doğru bulmadılar ama onları daha da doldurdum.” Bu onları affetmeme yaramayacaktı. Gözlerini kırpmadan bize bu oyunu oynamışlardı. Arkadaşlarımızı bizden koparmışlardı. Onları asla affetmeyecektim.

 

“Biliyor musun? Yüzümün hâlinden dolayı estetik oldum. Gurur ve Kaya’nın karşısına çıktığımda beni tanımadılar ama sen sadece gözlerime bakarak tanıdın.” Burnumu çektim ve başımı arkaya yasladım. Bunları duymak istemiyordum ama bunu da engellemiyordum. Acı çekiyordum. Acıma acı katmak için dinliyordum.

 

“Sana zarar gelmemesi konusunda kendime zor hâkim oldum ama seni arkadaşlarından da korudum.” Hakan’ın beni öldürmeye çalışmasından bahsediyordu. Belki de benim bilmediğim şekilde koruduğu yerlerde vardı ama şu saatten sonra benim umurumda değildi. “O şerefsize benzedim değil mi? Ellerim onun gibi kan oldu.” Ben konuşmadıkça o konuşmaya devam ediyordu. Ben sustum o konuştu. Ben ağladım, o anlattı.

 

“Farah, özür dilerim. Çocukluğumuzu kirlettiğim için.” Bu patladığım nokta olmuştu. Ayağa kalkıp, yere attığım resmi aldım. Kapıyı hızla açarken bedeni geriye doğru düştü ve tam yere düşmeden kendini toparladı.

 

“Çocukluğumuza ihanet ettin! Çocukluğumuzu yok ettin!” Elimdeki resme baktım. Alay geçer gibi güldüm ve resmi ona çevirdim. Gözleri yaşlı resme baktı. “Gülüşlerimizi soldurdun. Sen orada bir çocuğu değil, dört çocuğu öldürdün!” Hepsinin cezasını ona çektiriyordum. Ona kesiyordum bütün cezayı. “Çocukluğumda, şu anki hâlimde senden nefret ediyor!” Resmi onun suratına fırlattım. Gözlerini kapattı. Acıdı. Canı acıdı. Resimden değil, söylediklerimden. Umurumda olmadı. Daha çok canı yansın istedim.

 

“Farah!” Hakan ve Damla, merdivenlerden çıkıp yanıma geldi. Hakan, Serkan’ı benden uzaklaştırdı ve elindeki silahı ona doğrulttu. Silah şimdi bizim taraftaydı. Onlara yenilmeyecektik. Gurur ve Kaya, Serkan’ın yanına geçti ve bize karşı koydu.

 

“Serkan’ı öğrendiğiniz de beni de düşünmeliydiniz.” Onlara da nefretimi kusacaktım. “Bu kız yalnız, bu kız kimsesiz, bu kızı bizde yalnız bırakırsak ne olur diye düşünmeliydiniz.” Kendilerini düşünmüşlerdi. Üçü de beni düşünmeden kendini düşünmüştü ama ben hep onları düşünmüştüm. En baştan onlara zarar gelmesin diye susmuştum. O zaman da bütün ceza bana kesilmişti.

 

“Uzak durun!” Damla, silahı sıkı sıkı tutuyordu. Bir yanı silahtan korkuyordu bunu görüyordum ama yine de bırakmayı düşünmüyordu. Üçe üç kalmıştık. Ya onlar kazanacaktı ya biz kazanacaktık. Bu hikâyede kazanmak istedim.

 

Gurur, yerdeki resme eğildi ve o resmi aldı. Önce baktı ardından suratında bir gülümseme oluştu. O gülümseme de onu boğmak istedim. “Çok mutluyduk.” diye mırıldandı. Kaya’da resme baktı ve aynı gülümseme onun da gözlerinde oluştu. Ben ise onlara tepkisiz bir şekilde baktım. Bende ki bakışı da hissediyordum. Serkan, gözünü kırpmadan bana bakıyordu ama ben ona bakmayacaktım.

 

“Mutluyduk.” dediğim de ikisi de resimdeki bakışlarını bana çevirdi. “Ben mutluluğumu o resimden sonra kaybettim.” Serkan’dan bahsediyordum ama ona dönmeyi reddediyordum. “O resimden sonra bir hayatım kalmadı. Ben o yetimhanede de çok ağladım ama siz gelip sardınız ama şimdi öyle olmuyor.” Acıdı. Bu gerçekler gerçekten acıttı. “Kalbimde bir yara var. Kan akıyor ama üçünüzde bu yarayı kapatamıyorsunuz. Sizi affetmek isterdim. Affetmek ve hiçbir şey olmamış gibi davranmak isterdim ama olmuyor.” Eskisi gibi olmak isterdim. Onlarla bir dostluk kurmak ve bu yaşananları unutmak isterdim.

 

“Sizi sadece bir şekilde affederim.” Hakan ve Damla’da dair hepsi bana baktı. Onlara bakamadım. Sadece üç kişiye odaklanmıştım. Onlarda bu teklifimi garip bulmuşlardı. Şaşkınlıkla bana baktı.

 

“Farah, saçmalama!” Damla, sitem ederken bir şey demedim. Onları affedeceğimden değil, arkadaşlarımın canını kurtarmak için yapıyordum. Bu fikir hoş olmasa da yaptığım planın düzgün ilerlemesini istiyordum.

 

“Ne yapmamız gerekiyor?” Kaya, konuşunca ona baktım. Bir adım arkadaşlarımın önüne geçtim. Beni durdurmaya çalıştılar ama ellerimle onları ben durdurdum.

 

“Hakan ve Damla’yı bırakacaksınız. Onlar şehre kapıdaki araçla gidecek.” Üçü de gözlerini kocaman açtılar ve başlarını anında olumsuz anlamda salladılar.

 

“Bu asla olmayacak. İkisi de oraya vardıkları an şikâyet edecekler.” Evet, edeceklerdi ama bu planımın için de yoktu. Yani onların konuşması yoktu.

 

“Konuşmayacaklar.” Damla ve Hakan’a baktığım da bana delirmişim gibi bakıyorlardı. Onlara güvenin der gibi baktım. Bakışlarımdan korktular ama seslerini çıkarmadılar. “Konuşmayacaklar.” dedim tekrardan. Bakışlarım tekrar üçüne döndü. “Bende burada sizinle kalacağım. Bu olanları konuşacağız.”

 

“Bilmiyorum. Bunu düşünmemiz lazım.” Onlara zaman tanıyabilirdim. Sadece sabaha kadar süren bir düşünme olabilirdi. Damla ve Hakan’ın bir an önce buradan gitmesini istiyordum.

 

“Bizim fikrimiz ne olacak?” Hakan konuşunca ona döndüm. O da şaşkındı tabii benim onları yollayıp, burada kalmak istememe. Anlam veremiyordu.

 

“Seni bu üç katille yalnız bırakacağımızı mı düşünüyorsun?” Kurtuluşumuz onlar olacaktı. Plan bu şekildeydi. Onlar gitmezse hiçbirimiz kurtulamayacaktık.

 

“Üç katil benim eski dostum. Şu ana kadar zarar vermediler bundan sonra da vereceklerini düşünmüyorum.” Aslında bir yanım tereddütteydi ama bir yanımda onlara bu konuda güveniyordu. Ölmemem için uğraşmışlardı ve bana asla zarar vermemişlerdi. Tamam, kolumdan vurmuşlardı ama büyük ihtimal o da beni durdurmak içindi. Bir de şu an olanlardan sonra asla karışmazlardı.

 

“O zaman rahat bıraksınlar rahat uyku uyuyalım.” Cidden uyumak mıydı tek derdi? Gerçi hak veriyordum. Yaralanmıştı. Yorgun düşüyordu. Bende yaralıydım ama benim acım çoktan geçmişti. Yine de bir pansuman gerekiyordu. Onu da arkadaşlarım uyurken yapabilirdim.

 

“Biz bu odada kalacağız.” Kaya ve Gurur’un odasında iki tane yatak vardı ve sakladığım telefonda bu odadaydı. O yüzden bu odayı seçmiştim. “Siz de iki odadan birinde yatın.” Sonra durup benim ve Lerzan’ın odasına baktım. Kapısı açılmamak üzere kapatılmıştı. “Ya da olayları başlattığınız odada kalabilirsiniz.” Onlara lafı vurdum ve arkadaşlarımın elinden tutup odaya geçirdim. Son kez onlara bakıp, kapıyı yüzlerine çarptım.

 

“Farah, sen delirmiş olmalısın.” Kapıyı kapatır kapatmaz bana sitem eden arkadaşıma sus işareti yaptım. Bunu yapmamla sustu. Kapıyı kilitleyip yatağa doğru ilerledim.

 

“Planım var.” dedim fısıldayarak ardından kapı arkasında olduklarını bildiğimden sesli konuştum. “Delirmedim. Sadece doğru olan bu. Şimdi uyuyalım. Yarın karar verilir siz yola çıkarsınız ve direkt evinize gidersiniz. Polise gitmek yok.” Sonra biraz bekledik ardından ayak sesleri ve kapı kapanma sesi geldi. Onları hızla yanıma çektim ve sessizce planı anlattım. Sonra sakladığım telefonu Damla’ya verdim. “Bunu vardıktan iki gün sonra polise götür. Şimdi değil, arabada izlersin.”

 

Sonra onlar zorda olsa kabul etmişti. Onları uyuttuktan sonra üzerime siyah sporcu atletimi giydim. Altıma da aynı renk pijama takımını giydim ve odadan yavaşça çıktım. Aşağıda ilk yardım çantası vardı. Onunla pansuman yapabilirdim.

 

Karanlıkta trabzanlara tutunup, sessiz ve dikkatli bir şekilde aşağı indim. İlk dikkatimi çeken şey televizyon ışığıydı ve hemen karşısında yatan Gurur olmuştu. Burada uyumuştu. Yerimde durup ona baktım. Nasıl böyle bir duruma gelmiştik anlamamıştım. Yakındık ama birbirimize dokunamıyor, birbirimizle samimi konuşamıyorduk. Şu an bu olaylar olmasaydı onu yatağına kaldırır, üşümesin diye de üzerini örterdim ama gözümde eski hâli yoktu. Beni nasıl kandırdıkları canlanıyordu gözümde.

 

Derin bir nefes alıp havaya baktım ve gözlerimi kapatarak o nefesi dışarı verdim. Bunları düşünmemem lazımdı. İki gün onlarla yalnız kalacaktım. Biraz da olsa sakin olmalıydım. Rahatlamam lazımdı.

 

“Farah,” Gurur’un sesiyle hızla gözlerimi açtım ve ona baktım. Cevap vermedim. Onunla konuşmak bile istemiyordum. “Uyumadın mı? Neden orada dikiliyorsun?” Ona bir süre baktım. Bakışlarıma karşılık verdi ardından gözleri koluma gitti ve gözlerini kocaman açtı. “Vuruldun mu?” Buna yan bir gülüş sundum. Gözlerimde samimiyetin kırıntısı yoktu.

 

“İkisinden biri vurdu.” diye açıklama yaptım. Bu onu şaşırttı. Belki de beklemiyordu. Onların bana zarar vereceğini düşünmemişti. Ona daha fazla bir şey demeden mutfağa girdim ve kenardaki dolabı açtım. İçinden ilk yardım malzemelerini çıkardım ve tekrar kapattım. Arkamı döndüğüm an onu arkamda görmeyi beklemiyordum.

 

“Çok derin mi?” Benimle ilgiliymiş gibi davranması sinirlerimi bozuyordu. Düşünüyormuş gibi yapması da sinirimi bozuyordu. Ona bir şey demeden yanından geçip gittim ve yukarı çıktım. Arkamdan geliyordu seslerini duyuyordum. Onu görmezden gelmeye karar verdim. “Ben yapabilirim.” Lavaboya girip eşyaları lavaboya bıraktım ve onu dinlemeden kolumdaki sargıyı çıkardım. Sonra öylece o sargıda kaldı gözüm. Bunu İlayda yapmıştı. Yaramla ilgilenmişti.

 

“Çok gençti.” dedim konuşmayacağım dediğim hâlde konuşurken. “Bir kızı olacaktı. Adını Farah koymayı düşünüyordu.” Kulaklarımda silah sesi çınladı. Yüzüme sıçrayan kan gözümü kapatmama neden oldu. “Hayalleri vardı.” dedim sesim donuk çıkarken. O anda hissediyordum kendimi. “Annemde hamileydi.” Son nokta bu olmuştu sonra ise kendime gelmiş, pansuman yapmaya başlamıştım. Onunla konuşmak istemiyordum. O da anlattıklarımdan sonra konuşmadı.

 

Ben pansuman yaparken o ise beni izledi. Bu rahatsız etti ama ona git demedim. Pansuman işi biterken gerekli olanları çantaya koyup, geri kalanını çöpe attım. Sonra çeşmeyi açıp yüzüme su çarptım. Biraz daha gelmiştim kendime.

 

Çantayı alıp arkama döndüm ve Gurur’un tam önünde durdum. “Birkaç saat sonra pişman olmayacağınız kararlar verin. Bir şeyleri konuşmamız lazım bunun için fotoğraftaki dört kişi olmalı.” Aklımda bir şeyler geçiyordu. Plandan yavaş yavaş sapıyordum. Elimdeki çantayı Gurur’un karnına vurarak eline verdim ve yanından geçmeye hazırlandım. Yanından geçerken de konuştum. “Sana zahmet bunu da yerine bırak. Gerekebilir. Serkan ya da Kaya’nın da yarası var.” Bunu unutmamıştım. Birini vurmuştum ve biri hâlâ yaralıydı. Katil olmadığıma seviniyordum.

 

Gurur bir şey demezken bende onun yanından tamamen ayrılıp, odama geçtim. Hakan ve Damla hâlâ uyuyordu. Onları rahatsız etmeden pencereye ilerledim ve dışarı baktım. Kar fırtınası yoktu. Sakin duruyordu. Bu yarın yola çıkacakları için iyi haberdi.

 

Günler öncesini düşündüm. Oyunun ilk başladığı gün bu evin dışında bir katil vardı. İçeride de iki katil vardı ama biz her şeyden habersizdik. Korkmamız gereken dışarıdaki katil değil, içerideki katildi ama bunu hiçbirimiz görememiştik. Şimdi dışarıda bir katil yoktu. O katil ve diğer katiller evimize girmiş, yan odalardan birindeydi.

 

Gün aymasına az kalmıştı. Arkadaşlarımı sağ salim göndermeden uyku haramdı bana. Onları son gün kurtarmak istiyordum. Dışarıya derince baktım. Birkaç gün sonra onlar huzura kavuşacaktı. Onlara bunu tattıracaktım. Dışarıda benim için, diğerleri için yaşamalıydılar. Yaşayamayacağımız şeyler için yaşamalıydılar-. Onları rahata kavuşturacaktım. Bir daha böyle şeylerle uğraşmayacaklardı. Her şey onlar içindi ve ben onlar için ölmeyi bile göze alabilirdim. İlk başlarda ölümden korkan kız şimdi arkadaşları için ölmeye razıydı. O kız ölse bile mutlu olacaktı. 11 yaşındaki kız mutlu olacaktı.

 

 

Bölüm : 08.05.2025 10:05 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...