4. Bölüm

DEM: 3.Bölüm

Dora
_doraa

Üçüncü Bölüm: Vakte Yarım Kala. Görev 1: ÖL YA DA HAİNİ BUL.

 

 

Damla Bolat

 

Sessizlik salona hâkim olmuştu. Lerzan’ın ölümünde sonra hepimiz susmuş, olacakları düşünüyorduk. Lerzan doğru karardı ama bize yaptığı hainliği de merak ediyordum. Hangimize yapmıştı bu hainliği? Neden bizi harcamıştı. Ona iyi davranıyorduk. Yakın arkadaşımdı. Ona her şeyimi anlatacak kadar güvenmiştim. Belki de hainliği bana değil, diğerlerineydi. Lerzan, güvendiğim arkadaşımdı.

Lerzan’ın ölümünden saatler geçmişti ve hava kararmaya başlamıştı. Bir ölüyle yakın yerdeydik ve bu beni ürkütüyordu. Daha önce yakınlarımdan kimseyi kaybetmemiştim. Şimdi ise yakın arkadaşımın ölümüne şahit olmuştum ve onu arka bahçeye gömmüştük.

Ayağa kalktığım da Mirza elimi tuttu. “Nereye aşkım?” Bakışlarım Mirza’ya döndü. Bakışları yorgundu. O da Lerzan’ı kendine yakın görüyordu ve onun içinde bu bir travma olmuştu.

“Su içmeye.” Elimi bıraktığında mutfağa gidip, bir bardak aldım ve çeşmeden su doldurdum. Lavaboya yaslanıp suyu içerken, pencereden kar yağışına baktım. Kar durmadan yağıyor, yürüyerek de olsa çıkışımıza engel oluyordu. Arabalarımız yok edilmişti ve geriye yürüyerek ormandan çıkmak kalmıştı ama bu kar yağışı bizi yarı yola kadar götürürdü, bir katil tarafından ölmesek de donarak ölürdük.

Kapana takılmış fare gibiydik. Psikolojisi bozuk katil tarafından ele geçirilmiştik. Oysa sadece tatil yapmaya gelmiştik. Günler önce bu tatil için heyecanla hazırlık yapmıştım ama şimdi eve dönmek için can atıyordum. Annemi, babamı, erkek kardeşimi özlemiştim. Yaşadığım hayatı özlemiştim. Üniversiteye sıkılarak gidiyordum hep ama onu bile özlemiştim. Beni sürekli darlayan Profesörü bile özlemiştim.

“İyi misin?” Mihra’nın sesi ile bakışlarımı ona çevirdim. Bana doğru gelip, o da kendine bir bardak aldı ve kendine bir su doldurdu. Benim gibi lavaboya yaslanıp, dışarıya baktı.

“Sadece korkuyorum.” Gerçekleri saklayacak değildim. Korkuyordum. Korkak bir kız hiç olmamıştım ama bu farklı bir durumdu. Ölmekten korkuyordum. Arkadaşlarımın gözünün önünde ölmekten korkuyordum. Arkadaşlarımı kaybetmekten korkuyordum.

“Sence sonumuz ne olacak? Tek haini bizden alıp, bizi bırakır mı dersin?” Mihra’nın sorusuyla ikildim. Tek hain mi vardı o bile bellisizdi ama katil hainleri demişti. Bu demek oluyor ki şu an konuştuğum Mihra bile şüpheliydi. Onlara göre ben bile şüpheliydim.

Ona derin bir şekilde baktım. Bakışları bana döndü. Gözlerinde korku vardı. Ya bu korku gerçek değilse ve diğer hain oysa ama gözlerindeki korku gerçekçiydi. Öyle hissediyordum. Yine de emin olamıyordum. Lerzan’ın hainlik yapacağı aklımdan geçmezdi ama hain olduğu ortaya çıkmıştı.

Gözlerim ağaçların arasına saklanan siluet ile kocaman açıldı ve elimdeki bardak yere düştü. Mihra, korkarak bağırdı ve geriye çekildi. Bir hıçkırık dudaklarımdan çıkarken mutfağa hızla diğerleri girdi.

“Sevgilim,” Mirza, yanıma gelip beni cam parçalarından uzaklaştırırken benim bakışım o siluetteydi. İçimden bir ses direkt olarak bana baktığını söylüyordu. “Yaralandın mı?” Mirza’ya kaydı gözlerim. Gözlerimde ne gördüyse bir adım geriledi.

“Orada biri var.” Bakışları cama döndü ve bende onunla birlikte döndüm. Orada kimse yoktu. Oysa hayal görmemiştim. Oradaydı.

“Yaşadıkların seni korkuttu. Gel biraz yat.” Başımı olumsuz anlamda salladım ama beni dinlemeyip, yukarı çıkardı. Yatağa yatırıp, kendi de yanıma usulca yattı ve beni kollarının arasına aldı. Belki de gerçekten de hayal görmüştüm. Çok korkmuştum ve bu korku bunu göstermişti. Belki de biraz uykuya ihtiyacım vardı.

 

 

Farah Yücel

 

Damla ve Mirza, mutfaktan çıkarken bende hızla kenardaki süpürgeyi alıp, kırılan bardak parçalarını süpürdüm. Erkekler mutfak kapısından dışarı çıkıp, etrafa bakmışlardı. Mihra ise korkup odasına kaçmıştı. Damla’nın gördüğü şeyin doğruluğuna emindim. Onu bende görmüştüm. Bir katil tarafından acımasızca izleniyorduk. Bu gerçek beni yaralıyordu ama konuşamıyordum. Diğerlerini de korkutmak istemiyordum.

Mutfakta işim bitince diğerleri de içeri girmişti ve bir şey olmadığına kanaat getirmişlerdi. Hep birlikte salona geçerken Hakan, sevgilisinin olmadığını fark edip odaya çıktı. Gurur ve Kaya, ikili koltuğa kurulmuşlardı. Bende üçlü koltuğa ayaklarımı uzatarak oturmuştum.

“Sence dışarıdaki şahıs hâlâ burayı neden izliyor?” Kaya’nın dışarıdaki tarafından izlenildiğimize inandığını öğrenmiştim. O da emindi bundan. Belki de o da görmüştü.

Gurur, derin bir nefes alarak başını geriye yasladı. “Kâğıtta hain değil hainler yazıyordu. Belki de tek hain yoktu. Belki de dost bildiğimiz arkadaşlarımızın hepsi hain.” Bu gerçekte vardı. Hainler yazılma amacı tek hainin olmamasıydı. Aksi takdirde peşimizi bırakırdı.

Bakışlarımı ikisi arasında gezdirdim. Benim güvendiğim kişiler ikisiydi. Hainlik yapacak olsalardı yıllar önce yaparlardı. “Birbirimizden başka kimseye güvenemeyiz.” İkisinin de bakışları bana döndü. İkisi arasında bakışlarım mekik çekti. Onlardan da aynı şeyi söylemesini bekledim. Bana güvenmiyorlar mıydı?

“Birbirimize sahip çıkalım. Hainler yüzünden ölümünüzü izleyemem.” Gurur’un söyledikleri yüreğime su serpti. Kaya’da zaten bunu önceden söylemişti.

“Ben odaya gidiyorum.” Kaya’nın salondan ayrılışından sonra Gurur ile biraz geçmişi konuştuk. Kafamı biraz dağıtmıştı. Onunla konuşurken kendimi yalnız hissetmiyordum. Sonrasında o da odasına çekilmişti ve ben salonda yalnız kalmıştım. O odaya gitmek istemiyordum. O duvardaki yazıları görüp rahat uyuyamazdım o yüzden arkadaşlarımı korumak amacıyla salonda nöbet tuttum.

Gece saat ikiyi gösterdiğinde uykuyla başa çıkmaya çalışıyordum. Uyku mahmurluğu ile etrafa bakıyor, kendimi güvene almaya çalışıyordum. Duyduğum ufak ses ile diğerlerini uyarabilirdim ama bu onları da tehlikeye atmak olurdu.

Televizyonu açıp kendime rastgele bir kanal açtım ve sessiz bir şekilde o kanalı izledim. Televizyonda ne döndüğünü beynim algılamıyordu. Sadece vakit öldürüyordum. Uyumamalıydım.

Sonra bir ses duydum. Kulak kesilip, sesi algılamaya çalıştım ve bunun adım sesleri olduğunu kulağım kavradı. Hızla ayağa kalkarken mutfağa gittim ve bir bıçak aldım. Ya kendimi koruyacaktım ya da birinin ölmesini engelleyecektim. Bu katil buradaysa birinin ölümü gelmiştir. Buna izin vermeyecektim. Biz haini bulmadan rastgele birini öldürmesine neden olmayacaktım.

Kapıyı yavaşça açıp, dışarı çıktım. Soğuk hava anında yüzüme vururken titredim. Bir an içeri geri girmeyi düşündüm ama yandan gelen ses ile hızla o tarafa döndüm. Hiçbir şey yoktu. Bir iki adım atıp, etrafa baktım. Ardımdan hızla kapı kapanınca gözlerimi kocaman açtım ve oraya döndüm ama anında biri tarafından yakalanınca çığlık attım. Kafama dayanan bir silah ile ormana doğru çekilmeye başladım. Çığlık atarken bir yandan da çırpınıyordum. Ölmek istemiyordum. Hain değildim.

“Bırak beni!” Sesim titrerken ağlamaya başlamıştım. Korku iliklerim de geziyordu. Ne halta birini uyandırmamıştım ki? Hangi cesaretle dışarı çıkıp, etrafa bakmıştım? Neyi me güvenmiştim? Bir adam bile öldüremezdim ben bir de elime bıçak alıp, cesaretle dışarı çıkmıştım. Aptal kafam!

“Farah!” Hakan’ın sesini duyunca oraya baktım. Onun hemen arkasından Gurur, hızla buraya doğru koşmaya başladı. Katil durunca öleceğimi zannettim ama düşündüğüm olmadı.

“Vakte yarım kaldı. Son bir hain sonra diğer oyun başlayacak.” Sonra ise beni ormanın girişinde bırakıp geriye kaçtı. Karın soğukluğu vücudumu sarsarken ayağa kalktım ve bana doğru koşan Gurur’un kollarına bıraktım kendimi. Kaya, bizi es geçip katilin peşine takıldı ama ben onu hızla durdurdum.

“Kaya, dur!” Kaya, tereddütte kaldı ama benim kötü hâlde olduğumu görünce durmak zorunda kaldı ve öfkeyle yanıma geldi. “Üşüyorum.” dediğim de ise Gurur beni kucağına aldı ve eve doğru götürdü.

Katilin söyledikleri zihnime kondu. Bir hain kalmıştı ve sonra diğer oyun başlayacak demişti. Ne demekti bu? Haini bulunca serbest kalmayacak mıydık? Bizimle oynamaya devam mı edecekti?

Beni koltuğa oturttuğunda Damla, hızla bir battaniye getirdi ve beni sıkıca sardı. Ona teşekkür ederken, ufak bir gülümseme ile geri çekildi. “O katil neden seni götürüyordu? Diğer hain sen misin?” Mirza, konuşunca başımı olumsuz anlamda salladım.

“Evet, hain sen değilsen neden seni ormana sürüklüyordu?” Mihra’nın da aklında soru işareti kalmıştı. Böyle düşünmekte haklılardı. Bende böyle düşünürdüm ama katilin dedikleri kafamda yer ediniyordu.

“Hain ben olsam yaşamama izin vermezdi.” Bunu söyleyince duraksadılar. Mantıklı olan düşünmekti. Hain olanı katil öldürürdü. Kaya’nın ne zaman yaptığını anlamadığım kahveyi önüme sunmasıyla ona baktım. “Teşekkür ederim.” Kahveyi elime alıp, kokusunu içime çektim ve buharıyla ısınmaya başladım.

“Seni bırakmadan önce sana bir şeyler söylüyordu.” Kaya’nın gözünden hiçbir şey kaçmıyordu. Kaya, her zaman dikkatli olan bir çocuktu. Dikkat algısı yüksekti. Başımı salladım ve kahveyi iki elimin arasına alıp, ellerimi ısıttım.

“Korktum.” dedim önce korkumu belli ederek. “Belki de siz olmasaydınız beni ormana götürüp, sizinle oynayacaktı.” Bu da doğruydu. Öldürmek isteyen o an öldürürdü ama o öldürmek istememiş, oynamak istemişti. “Kulağıma ‘Vakte yarım kaldı. Son bir hain sonra diğer oyun başlayacak’ dedi.” Hepsi birden sessizleşti. Herkesin aklında aynı şey vardı ama bunu dile getirecek cesaretli kişi ise Hakan olmuştu.

“Arkadaşlar, buradan çıkışımız yok. Oyun daha yeni başlıyor.” Ve kalan yedi kişinin yaşam mücadelesi bu saatten sonra başlıyordu. Hepimizi nasıl şeyler bekliyor bilmiyordum ama içimden bir ses arka bahçe bizim mezarımız olacaktı. Son ölen kişinin mezarı da katil tarafından olacaktı.

Dağ evindeki Mezarlık; sekiz kişinin ölümü ile gerçek hâle gelecekti.

Bölüm : 06.01.2025 10:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...