7. Bölüm

DEM: 6.Bölüm

Dora
_doraa

Altıncı Bölüm: Gerçek Suçlu Kim?

 

Damla Bolat

 

Sesler etraftaydı. Sesler her yerdeydi. Birileri kaçıyor, birileri kovalıyordu. Kedi fare oyunu gibiydi. Fare her zaman yenen taraf olmuştu ama bu iş burada böyle değildi. Bizim hikayemizde Kedi kazanacaktı. Çocukların hikayelerinde ise kazanan hep Fare olacaktı.

Koltukta hep birlikte oturmuş ne yapacağımızı düşünüyorduk. Hainleri bulduktan sonra her şeyin bittiğini düşünmemiştim elbet ama oynamamız gereken oyunun bu olacağını da tahmin etmemiştim. Hainler bulunmuştu. Şimdi ise suçluyu bulmamız lazımdı. Peki suçluyu neye göre yargılayacaktık? Bir ipucu olsa iyi olurdu ama işimiz tahmine düşmüştü.

“İşlediğiniz en büyük günah nedir?” Mihra’nın zeki şekilde düşünülmüş sorusuyla ona baktım. İnsanların günahları onları büyük şekilde suçlu olmasını gösteriyordu. Bu şekilde suçluyu bulabilirdik.

“Benim tek günahım babamdan çaldığım araba olmuştu. Sonrasında bu ortaya çıkmıştı.” Evet, kötü bir şey yapmamıştım. Hâlâ tek güvendiğim kişi Farah oluyordu. Farah, suçlu olsaydı şu an oyunda olurdu ama kendisi nedeni bilinmez bir şekilde bilinmezlikte kaybolmuştu. O karanlıktaydı ve o karanlıktan çıkmasını beklemekten başka çaremiz yoktu.

“Bu bir suç sayılmaz.” Başımı olumlu anlamda sallayıp, erkeklere baktım. İkisi de dalgındı. Belki de ikisinden biri suçluydu ve bunu açıklamaktan korkuyorlardı. Katil bize üç gün vermişti. Üç gün vaktimiz vardı. Yine bir arkadaşımızın ölümüne şahit olacaktık ama oyun bize göre ilerlemiyordu. Ölüm katilin elindeydi. Ya onun kurallarına göre oynayacaktık ya da tamamen oyundan atılacaktık. Atılmaktan kastım ise serbest bırakılmak değil, ölmekti.

“Yakın bir arkadaşımın ölümüne şahit oldum ve sustum.” Kaşlarım çatılırken, tüylerim diken diken oldu. Bir arkadaşın ölürken insan susar mıydı? Peki bizim şu an yaptığımız neydi? İki kişi ölmüştü ve biz susturuluyorduk. Muhtemelen bizde ölecektik ama ya kurtulan olursak bu ölümleri söyleyecek miydik yoksa bizde mi susacaktık?

“Bu bir suç.” Mihra, tedirgin bir şekilde konuşunca derin bir nefes aldım. Kaya, kendini korumak için koltukta geriledi ve hepimizde gözlerini gezdirdi.

“Belki suç ama esas suçlu sizler olabilirsiniz. Bize bir günahınızı söyleyin.” Haklıydı. Kendini korumak istiyordu ve bu oyunu doğru oynamak istiyordu. Onun yaptığı bir suçtu ama esas suçlu olmayabilirdi. Sonuçta birini öldürmemişti. Sadece şahit olmuş ve susmuştu. Ya diğerlerinin günahı gerçek suçsa?

“Benim yüzümden bir çocuk öldü.” Kanım birden çekilirken korku dolu gözlerle Hakan’a baktım. Mihra’da benim gibi şaşırmış olacak ki bir an Hakan’dan uzaklaşıp ona şaşkınca baktı. Hakan, onun bu uzaklaşmasına kaşlarını çatarak baktı.

“Bu bir suç.” dedi Kaya hemen savunmaya geçerek. Ondan daha büyük suçta vardı. Hakan, savunmaya geçerek ayağa kalktı. Kaya’da onun gibi kalkınca biz onlara aşağıdan baktık.

“Seninki de suç!” İki arkadaş kavgası mı çıkacaktı? İkisinden biri suçluydu ve biz hangisinin daha büyük olduğunu bilmiyorduk. Gerçek suçluyu bulmamız lazımdı. Ama bunu hiç istemiyordum. İkisi de arkadaşımdı ve ölmesini istemiyordum.

“Arkadaşlar sakin olur musunuz?” Ayağa kalkıp, onların arasına girdim. Ellerimi ikisinin de göğsüne götürdüm ve hafifçe iteledim. İkisinin de kalbi çok hızlı atıyordu. Avuçlarıma dolan kalp atışlarını hissediyordum.

İkisi de bana baktıktan sonra geriye çekildiler ve yerlerine oturdular. Öfkeyle kalkan zararla otururdu. Buna gerek yoktu. “Ya suçtan kastı bu değilse?” dedim bir an duraksayarak. Ya suçtan kastı başka bir şeyse. Birini öldürmek değil de bir şeyi saklamak gibi. Aramızdan birinin sırrı gibi.

Üç bakışın bana döndüğünü hissediyordum. “Ne gibi?” dedi Kaya. Baştan sona yaşadıklarımızı düşündüm. Mirza ve Lerzan, hain olduğu için öldürüldü ve hainlikleri bize yapılmıştı. Belki de esas suçlunun da bizden sakladığı bir şeyler vardı.

“Hainler bana hainlik yaptı yani ekipten olan birine belki de suçlunun ekipteki birine ya da ekipteki herkese söyleyemediği bir sırrı vardır. Belki de bizi ölüme iten budur.” Haklıydım. Sesleri çıkmadı. Biliyorlardı.

Herkes bir an da sustu ve sessizlik etrafımızda gezindi. Kimse bir şey diyemiyordu. Buna ne denebilirdi ki? Saatler geçti belki de. Aramızda bir suçlu yokmuş gibi öylece işimize dönmüştük ama hepimiz biliyorduk ki bu birbirimizden uzaklaşma oluyordu. Kimse kimseye güvenmiyordu.

Adımlarımı Gurur ve Kaya’nın odasına attım ve kapıyı hafifçe tıklattım. Bir süre sonra kapı Gurur tarafından açıldı. Bakışlarında yorgunluk vardı. Saatlerdir odadan çıkmamış, Farah’ın başında beklemişti.

Başımı hafifçe sağa eğdirip, içeriyi görmeye çalıştım. Yatakta hâlâ hareketsiz bir şekilde yatan Farah’ı gördüm. “Hâlâ açmadı mı gözlerini?” Gurur, arkasını bir saniyeliğine dönüp Farah’a baktı ve tekrar bana döndüğünde başını olumsuz anlamda salladı.

“Geçsene,” dedi kapı önünden çekilip. “Ben mutfağa gidip geleyim.” O odadan çıkarken bende yavaş adımlarla Farah’ın karşısındaki küçük koltuğa oturdum. Muhtemelen Gurur’un nöbet tuttuğu koltuktu.

Huzursuz uykuda gibi gözüken yüz ifadesine baktım. Kötü şeyler görüyor olmalıydı. Onu böyle korkutup, evden uzaklaşmasına neden olanı merak ediyordum. Gurur ve Kaya onu bulup getirdiğin de çok kötü bir durumdaydı. Bu bizi korkutmuştu. İyi ki yeni oyuna onu katmamıştı. Farah’ın kötü hâli daha kötü bir hâle sürüklenebilirdi. “Ah Farah, burada sadece sana güveniyorum.” Boşlukta sarkan elini tutup, yatağa koydum. “Sevgilim bile bana ihanet etti ama sana güvenim sonsuz.” İçim hep buraya çekiliyordu. Bu yolda Farah’a sonsuz güvenmem gerektiğini söylüyordu. Güvenirsem bir şeyler yoluna girecek gibi hissediyordum. Farah ile lise sonda tanışmış olsak da kötü anılarımız yoktu. Benim hep yanımda olmuş, her zaman derdimi dinlemişti. Bazen kızlardan gizli buluşup, ikili buluşma yapardık. Karşılıksız bir sevgi beslemişti. Her şeyi karşılıksız yapmıştı.

Kapı sesi geldiğin de bakışlarım oraya döndü. Gurur, elinde iki bardakla geldi. Bardakların üzerinde duman tütüyordu. Kahvenin kokusu odaya hemen sinmişti. “İkimizde yorgunuz diye kahve yapmıştım.” Kupanın birini bana uzatıp, Kaya’nın yatağına oturdu.

“Teşekkür ederim.” Hafif bir tebessümle baş salladığında kahvenin kokusunu içime çektim. “Çok huzursuz gözüküyor.” Başımla Farah’ı göstererek konuştum.

“Sayıklayıp duruyor ve sayıkladıklarının arasında Lerzan ve Mirza’nın da ismi var.” Mirza’nın ismini duyunca gerildim. Mirza. Benim hayatıma aldığım ve hayatımın merkezi yaptığım adam. Böyle bir ihaneti nasıl sindirecektim bilmiyorum. Lerzan ile beni aldatıp, hiçbir şey olmamış gibi yüzüme bakması midemi bulandırıyordu. Bana nasıl bunu yaptığını hâlâ zihnim algılamıyordu.

Derin bir nefes aldım ve onu düşünmeyi kestim. “Farah’ın o çığlığı hâlâ kulağımda. Katilin yakınına geldiğini görüp bağırmış olabilir mi?” Bakışlarım Gurur’u buldu. Kahvesinden bir yudum alıp, başını olumsuz anlamda salladı. Bu kadar emin başını sallaması kaşlarımı çatmama neden oldu. “Nasıl emin olabiliyorsun?”

“Çünkü Farah’ı bulduğumuz da sadece karşıya bakıyordu. Yanına yaklaştığımızda ise bize boşluğu gösterip orada dedi.” Söyledikleri kasılmama neden oldu. “Bir tür akıl sorunu yaşıyor. Yaşadıkları onu bu hâle getirdi. Mirza ve Lerzan’ın adını sayıklıyor. Muhtemelen onları görüp kaçtı.” Bu da bir ihtimaldi. Eğer o şekilde davranış sergileyip, bu isimleri sayıklıyorsa bir tür akıl sorunu yaşıyordu. Farah, aklını kaybetmişti. Peki biz de durum ne olacaktı.

“Sen öldün,” Farah’tan çıkan ses ile hızla başım ona döndü. Yerinden huzursuzca kıpırdandı. “Gerçek değilsin.” Gurur, elindeki bardağı yere bırakıp, hızla Farah’ın önüne geldi. “Özür dilerim.” Sesi kesik kesikti.

Kimden özür diliyordu? Lerzan ya da Mirza’nın adını mı sayıklamıştı. Sonra özür diliyordu. Ölümlerinden kendini suçlu mu tutuyordu. Bu ihtimalde vardı. Farah, en son dışarı çıkmıştı. Onu arka tarafa giderken görmüştüm. Camdan bakarken onun mezarların başında oturduğunu görmüştüm. Buna içim gitmemiş, camdan uzaklaşmıştım. Sonrası zaten durum belliydi. Kendini suçluyordu.

“Bir oyun başlatıldı.” Aslında bu konuşmayı açmayacaktım ama Farah, tamamen uyanmadan suçluyu bulup, onu katile bırakmamız lazımdı. Farah uyanır ve bunu görürse daha da psikolojisi bozulurdu.

“Ne oyunu?” Gurur, kaşlarını çatarak bana bakınca ayağa kalktım ve kahveyi kenara koydum. Elimle gel işareti yaparken onu kapı dışına çıkardım. Gurur, kapıyı yavaşça kapatıp, duvara yaslandı.

“Aramızda bir suçlu var ve katil bize onu bulmamız için üç gün verdi. Yanlış suçluyu bulursak onu öldürecek. Masum bir kişi ölecek.” Gurur’un bakışları karardı. Nefesi kesilir gibi arkasına çevirdi başını. “Korkma, Farah bu oyuna dahil değil.” Tekrar bana dönerken, kaşları çatıldı. “Katil, katılımcı isimlerini yazmış.” Gurur, derin bir nefes alırken onun bu korkusunu arkadaşlığa bağlayamıyordum. Neden bu kadar kaybetme korkusu vardı?

Bakışlarım onu hızlıca taradı. Ona farklı bir duygu besliyor olabilirdi. Kaya’da Farah için endişeleniyordu ama onun kadar değildi. Onun arkadaşlığı belli oluyordu ama Gurur’un arkadaşlığı farklı duruyordu.

“Ne oldu, neden öyle bakıyorsun?” Başımı olumsuz anlamda sallayıp, ondan bir iki adım uzaklaştım ve merdivenlere ulaştım. İnmeden arkamı dönüp ona baktım.

“Aşağı gelir misin? Suçluyu bulmamız gerekiyor.” Sonra onu arkamda bırakıp, aşağı indim. Mutfakta oyalanan Mihra’ya baktım. “Mihra, Hakan’ı da çağırıp salona gelir misiniz?” Mihra, bana döndü ve elindeki meyveyi bırakıp, yukarı yöneldi. “Kaya nerede?” Eliyle dışarıyı gösterince adımlarımı oraya yönelttim. Kapıyı açıp baktığımda ise Kaya’nın merdivenlere oturduğunu gördüm.

“Suçlu olduğunu mu düşünüyorsun?” Kaya’nın yanına, merdivene oturunca başını bana çevirdi. Elinde bir sopa vardı ve onunla merdivenin alt tabakasında biriken karları temizliyordu.

“Suçlu olabilirim ama olmayadabilirim. Ben kimsenin ölmesini istemiyorum. Sıkıldım. Arkadaşlarımı teker teker kaybetmekten sıkıldım.” Kaya’nın sesi titrerken önüme döndüm. Aynı şeyleri bende düşünüyordum. Karşımda birilerinin ölmesinden sıkılmıştım.

“Gurur'un ifadesini dinlemedik. Mihra'nın da öyle dinlemedik. Belki aramızdaki suçlular onlardır.” Başını olumsuz anlamda salladı ve tekrar önüne döndü.

“Belki Mihra belki Gurur gerçek suçlu ama onların ifadesini dinlemeye gerek yok.” dediğin de şaşkınlıkla ona baktım. Ne demek dinlemeye gerek yok. Benim ona baktığımı hissetmiş gibi bana döndü. “Gerçek suçlu Gurur çıkarsa Farah tek kalacak.” Neyden bahsettiğini anlayamadım önce ama sonra yukarıda olanlar aklıma geldi.

“Farah tek değil,” dedim ona temkinli bir şekilde bakarken. “Biz varız. Sen varsın.” Buraya top atmıştım. Doğru tutarsa düşüncelerim doğrulanacaktı.

“Farah'a, Gurur'dan başkası iyi gelemez.” dedi sadece. Bu herhangi bir sonuç değildi. Gurur, Farah’a bizden daha çok önem veriyordu evet ama almak istediğim cevap bu değildi.

“Çünkü Gurur, Farah'ı arkadaşı gibi sevmiyor.” Kaşlarını çattı ve gözlerini kısarak bana baktı. Bunu saklayamamış olması da onu şaşkına uğrattı.

“Sen...” dedi sadece ama onun sözünü Mihra’nın içeriden bağırması kesti. İkimizde arkamıza döndük.

“İçeride bizi bekliyorlar. Ne yapmamız gerektiğini konuşacağız.” Ayağa kalkıp ona yukarıdan baktım. O da bana aşağıdan baktı. Ona arkamı döndüm ve aralık bıraktığım kapıyı açıp girdim. Sonra kapıyı kapatmadan içeri girdim ve ben salona girerken arkamdan kapı kapanmıştı. Bugün her şeyin bir kararı olacaktı. Bu karar ya masumu öldürecekti ya da suçluyu.

Bölüm : 06.02.2025 18:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...