
Sonrasında beni saçlarımdan öptü ve gitti. ____________________________________________
Hihihihihihi.
Abime abi dedim! Cümlenin saçmalığını sorgulamayın lütfen.
Çok garip bir his... aynı zamanda da güzel.
Yaşasın, abim oldu! Yine cümlenin saçmalığını sorgulamayın lütfen.
Şu anda dişlerimi göstererek sırıtıyorum. Dudaklarımdan küçük bir kıkırtı çıktı. Bu kadar mutlu olacağımızı bilsem daha önceden ona abi derdim.
Acaba erken mi oldu? Kaç gündür buradayım ki zaten. Ona belki de hiç yaklaşmamalıydım. Ya reşit olur olmaz beni kapı dışarı ederlerse? Uran ve Buğra'nın tepkisi belli. Güneş yokluğumu fark edemeyecek kadar küçük. Evren Bey ve Kadife Hanım'ın beni istemedikleri, rol yaptıkları da bir ihtimal sonuçta. Tek üzülen abim olur. Şimdi yanına mı gitsem? Gidersem ne diyeceğim ki? "Vazgeçtim, seni abim olarak görmüyorum." falan mı?
Ah, saçmalıyorum işte. Beni boş verin siz. Kafamda senaryolar kurma konusunda çok iyiyimdir. Uyumadan önce uyandığımda neler olabileceğini tahmin ediyorum. Tabii ki de hiçbiri tutmuyor.
Bulut abime çok da erken abi dememiştim ya. Uran beklesin, daha çoook bekler ona abi dediğim günleri. Benim gibi eğlenceli, güzel, yetenekli, saygılı, komik ve daha aklıma gelmeyen bir sürü olumlu özellikleri olan bir kız kardeş bulmuş. Mutlu olup sevineceğine elinin tersiyle itiyor.
Ama ben o eli kırarım.
Kafamı iki yana sallayarak düşüncelerimden uzaklaştım. Fazla düşününce başım ağrıyor. Aklıma gelen şeyle kaşlarımı çattım.
Ben, Aren'e karşı ne hissediyordum?
Tanıdığım bir aşk uzmanı var. Kim olduğunu tahmin etmişsinizdir. Telefonumu elime alıp Begül'ü aradım. Biraz sonra açtı.
"Alo?" dedim.
"Alo?" Of, Çınar açmıştı.
"Zürafa boylucuğum, ben seninle konuşmak isteseydim seni arardım. Ama ben seninle değil Begül'le konuşacağım. Şimdi telefonu ona ver." Homurdandığını duydum.
"Aşkım! Sonay seninle konuşacakmış."
"Yav benim telefonlarımı açma!" Begül arkadan konuşuyordu. Telefon Begül'e sonunda geçmişti.
Çok şükür!
"Alo? Sonay'ım."
"Begül, canım şimdi senden bir şey isteyeceğim."
"Ne oldu güzellik?"
"Çınar pisliğinden uzaklaş, bizim konuşmalarımızı duymasın o." Aradan biraz zaman geçtikten sonra tekrardan konuştu.
"Tamam, söyle hadi."
"Off. Bu telefonda olamayacak. Hani bizim gittiğimiz bir park var ya. Orada buluşalım."
"Tamam Sonay tamam! Meraklandırıyorsun insanı!"
Dudaklarımdan 'ihi' gibi bir kıkırdama çıktı. Vedalaştıktan sonra telefonu kapattık. Hemen hazırlanıp aşağıya indim. Ben hariç ailedeki herkes buradaydı.
"Ben arkadaşımla buluşacağım. İzniniz var mı acaba?" dedim. O iki şahıs dışında geriye kalanlar kafalarını salladılar. O iki şahısın kim olduğunu biliyorsunuzdur ama yine de söyleyeyim ben.
Uran ve Buğra.
Yarım bir gülümsemeyle dışarı çıktım. Buluşacağımız yere doğru ilerlemeye başladım.
Parka geldiğimde Begül çoktan oradaydı. Beni görünce gülümseyerek ayağa kalktı. Birbirimize sarıldık.
Uy gözlerine kurban!
Onun oturduğu banka oturduk. Bana döndü ve sol gözünü kırparken başını iki yana salladı. Kısaca 'Hayırdır?' diyordu.
"Sana anlatacağım ama bana kızmayacaksın." Hızlıca başını salladı. Heyecanlandırmıştım onu.
"Benn... birisine birazcık çekiliyor olabilirim..."
Utanmıştım yaa.
Doğrusu bende utanma duygusu yoktur ama neyse.
Gözleri ve ağzı kocaman açıldı.
"Şaka yapıyorsun!" Başımı olumsuz anlamda salladım.
"Ne zaman? Nerede? Kim? Neden? Nası-"
"Dur da bir anlatayım! Bizim dans kursunda Aren diye birisi vardı. Aren Ateş Mutlu diye. Ben onunla ilkokuldayken sınıf arkadaşıydım. Hatta çocukluk aşkı diyelim. Biz sevgiliyiz diye geziyorduk ortalıkta. Sonra o gitti, biz ayrıldık. Ama şimdi burda!"
"Kanka hayatını yazsan roman olur! Tıpkı kitaplardaki gibi hayat yaşıyorsun resmen."
"Neyse sen bana ne yapacağımı söyle. Belki de yanılıyorumdur." Sonuçta bu da bir ihtimaldi.
"O zaman sorular soracağım. Onu düşündüğünde nasıl hissediyorsun?"
"Bilmiyorum. Ama garip... Sadece garip olarak tanımlayabirim."
"Tamam, onunla olan çocukluk anılarını hatırlıyorsan anlat."
"Teneffüsde elle geziyoruz. Ben ona büyüyünce evleneceğiz falan diyorum. O da o yaşla bile romantik romantik şeyler söylüyor. Eğleniyoruz. Öyle yarım yarım yarım yani."
"Pekala, onu seviyor musun? Arkadaş olarak, kardeş olarak yada aşk olarak fark etmez."
Sanki ayıp bir şey yapmışım gibi mahçupça başımı salladım.
"Kıyamam ben kuzuma." diyerek bana sarıldı. Ben de sarılmasına karşılık verdim. Ama o anda beklenmedik bir şey oldu.
Begül'e sarılırken hüngür hüngür ağladım.
Sesli sesli ağlıyordum. Begül bana karışmadan sadece sarıldı. Neye ağladığımı ben de bilmiyordum. Her şey üst üste gelmişti. Psikolojim isyan ediyordu galiba.
Ağlamam yerine iç çekişler başladığında Begül ile ayrıldık. Gözyaşlarımı sildiğimde ayağa kalktık. Begül Çınar'ı aradı. Ona gelmesini söyledi.
"Bu konuştuklarımız aramızda kalsın olur mu? Çınar'a söyleme. Sonra Aren diye birisi kalmaz." Son cümlemi söylerken gülümsedim. O da gülümseyerek başını salladı.
Daha sonrasında Çınar'ı bekledik. Tıpkı ilk gündeki gibi...
👻👻👻👻
Çınar geldiğinde bizi evimize bıraktı. Yol boyunca ağzımızdan laf almaya çalıştı ama ikimiz de hiçbir şey söylemedik.
İnşallah Begül hainlik yapıp ona söylemez.
Amin.
Eve geldiğimde salonada Bulut abim, Buğra ve Uran vardı. Benim geldiğimi görünce bana baktılar.
"Hoşgeldin güzelim. Gel, bizimle beraber otur." dedi canım abim. Canım abimin kim olduğunu biliyorsunuzdur. Söylememe gerek yok çünkü bir tane abim var.
Sırf diğer gıcıklara gıcıklık yapayım diye "Gelirim abiciğim." dedim. Son kelimeyi imayla söyledim.
Uran ile Buğra bana ve abime baktılar. Gözleri bir ben de, bir abim de geziyordu. Abim gururla sırıtırken diğerlerinin gözlerinde şaşkınlık, garipseme ve hayal kırıklığı gördüm.
Hayal kırıklığı mı?
Eğer onlara abi demediğim için üzüldülerse kafayı yerim!
Yavaşça, tebessümle abimin yanına oturdum. Kafamı onun omuzuna yasladım. O da kolunu benim omuzuma koydu. Gereksizler bize hala öyle bakıyorlardı. Daha sonra kendilerine geldiler. Televizyonda aksiyon filmi açıktı.
"Güneş'im nerede?" dedim.
"Uyuyor." Buğra demişti ama kafamı bile çevirmedim. Önümdeki filme odaklanmıştım. Bulut abim kıkırdıyordu. Buğra da...
Onun kafasına battaniye fırlattı!
Tabii ben de bu olayda yanmıştım. Abim ile battaniyenin altında kalmıştık.
Bulut abim hızlıca battaniyeyi kaldırdı ve Buğra'nın kafasına dayadı. Onun nefessiz kalmasını sağlıyordu sözde.
Ben de ayağa kalkmıştım. Hem şaşkınlıkla hem de kahkahalarla gülerek onları izliyordum. Uran burada değildi bu arada, gitmiş olmalı.
Buğra eliyle Bulut abimin eline vurdu ama nafile. Bulut abim durmadı. Lakin birşey kısa süre sonra durdu.
Buğra artık çırpınmıyordu. Eli aşağıya düşmüştü.
Bulut abim bir ara afallayıp olduğu yerde durdu. Hemen kendini toparlayıp battaniyeyi onun yüzünden çekti.
Buğra'nın gözleri kapalıydı.
"Buğra!" diye bağırdı Bulut abim. Buğra'nın kafasını sallamaya başladı, sonra da nabzını kontrol etti.
Dudaklarından 'Yaşıyor' gibi bir kelime döküldü.
Yukarıya çıkıp annem ile babamın odasına girdim. Yatakta oturarak sohbet ediyorlardı.
"B, Buğra'ya bir şey oldu."dedim. Sorgulamadan aşağıya indiler. Bu sefer Uran'ın odasına girdim. Aynı şeyleri ona da söyledim, o da aynı şeyleri yaptı.
Güneş ne olacaktı? Abisini öyle görmek onun için hiç iyi olmaz.
Aşağı indim. Bir de ne göreyim? Hiç kimse yok. Kapının önünde bir kağıt vardı sadece. Hızlıca oraya giderek kağıdı yerden aldım, üzerinde yazanları okudum.
"Sonay biz hastaneye gidiyoruz. Güneş'e ve kendine dikkat et.
Uran"
Öfledim. Buğra'yı her ne kadar sevmiyor olsam da başına bir şey gelmesini istemiyorum.
Umarım iyi olabilir.
Güneş'in odasına girdim. Yatağına oturduktan sonra minnoş saçları ile oynadım. Arada sırada ise yanaklarından ve saçlarından öpüyordum. Kulağına eğilip şunları fısıldadım.
"Herkes çok iyi. Buğra abin sağlıkla senin karşına çıkacak. Beraber oyunlar oynayacaksınız, hatta oynayacağız. İstersen beraber Uran'ı bile ikna edebiliriz." Biraz duraksadım, derin bir nefes aldım.
"Seni seviyorum." diye fısıldadım son kez. Dayanamayıp onu kucağıma aldım ve odama götürdüm. O gece ona sarılarak, dualar ederek zar zor uykuya daldım.
👻👻👻👻
Sabah uyandığımda saat beşti. Çok da sabah sayılmaz ama.
Bugün pazartesi olduğu için okula gitmem gerekiyor. Acaba eve geldiler mi? Okula gitsem aklım onlarda kalacaktı.
O sırada telefonum çaldı. Hızlıca aldım ve sesini kapattım, yoksa Güneş'im uyanabilir. Yavaşça yataktan kalktım. Odamdan dışarı çıktığımda telefonun ekranına anca bakabilmiştim. Arama bilinmeyen numaraydı. Telefonu açıp konuştum.
"Alo, kimsiniz?" Bir burun çekme sesinden sonra karşıdaki kişi cevap verdi.
"Benim, Bulut abin. Biz ********** Hastanesi'ndeyiz. Birazdan eve kuzenimiz olan Barış gelecek, Güneş'e bakacak. O gelene kadar evde kalabilir mısın?"
"Evet abi. Kalabilirim." dedim. Ardından ekledim.
"Siz ne yaptınız? Buğra iyi mi?"
"Biz iyiyiz. Buğra da havasızlıktan baygınlık geçirmiş. Şu anda uyanık."
"Tamam, okul bittiğinde gelirim. Gelirken Güneş'i de alayım mı?"
"Yok, o hastane ortamına gelmesin. Hep hastalık dolu burası."
"Tamam abi. Kendinize iyi bakın."
"Sen de kendine iyi bak abim. Görüşürüz."
"Görüşürüz." dedim ve telefonu kapattım. Bulut abim olanlardan dolayı kendini suçluyor olmalıydı. Sesi üzgündü çünkü.
Aşağıya, salona indim. Oradan da mutfağa geçtim. Kahvaltı hazırlasam iyi olurdu. Barış denilen kuzenim geldiğinde kahvaltı hazır olsun.
Şimdi kuzenim hakkında hiçbir şey bilmiyorum ben de. Benden büyük mü küçük mü, iyi mi kötü mü? Daha bir sürü bilmediğim şey var hakkında.
En iyisi kuzenim demek.
Dört yumurta kırarak bir omlet yaptım. Yanına da ekmek, peynir, reçel, çikolata koydum. Sofrayı tamamen hazırladığımda kapı çaldı. Hızlı adımlarla kapıya gittim.
"Kim o?" dedim.
"Ben Barış. Bulut abi söylemiştir geleceğimi."
Kapıyı açtığımda benimle hemen hemen yaşıt bir oğlan gördüm. Boyu benden sekiz, on santim uzundu. Kahverengi saçları ve yine kahverengi gözleri vardı. Karşımda tebessümle duruyordu.
"Hoş geldin, ben Sonay." dedim elimi uzatırken. O da bana karşılık verdi.
"Hoş buldum, ben de Barış. Memnun oldum." dedi.
"Memnun oldum."
İkimiz de içeri geçtik. Gördüğüm ilk şey merdivenlerden inen Güneş oldu.
"Abla, uyandığımda senin yatağındaydım." dedi.
"Gece perileri taşımıştır prenses." Bunu ben söylememiştim. Barış söylemişti. Ona hak verdiğimi belli edecesine başımı salladım.
"Hadi kahvaltıya, Sonay da geç kalacak şimdi." dedi Barış. Hızlıca kahvaltımızı yaptık. Ben hazırlanıp okula gittim. Barış da Güneş'e bakıyor.
👻👻👻👻
Okula geldiğimde ilk dersi atlatmıştım. Teneffüsde de bizimkilere olayları anlatmıştım. Onlar da çıkışta benimle beraber hastaneye gelmek istediler ama izin vermedim. Gerek yoktu sonuçta.
Dans kursuna gitmeyip hastaneye geçtim. Ama hastaneye gitmeden önce çiçekçiden karanfil aldım. Hastaneye vardığımda Bulut abimi arayarak nerede olduklarını öğrendim.
Kapıyı tıklatarak içeri girdim. Buğra yatakta uzanıyor, Bulut abim yatakta oturuyor, Uran duvara yaslanmış ayakta dikilirken Kadife Hanım ikili koltuğun ucunda oturuyordu. Yatağın yanında bir masa vardı. Karanfili o masaya bıraktım "Geçmiş olsun." diye de mırıldandım. O da "Sağol." dedi. Kadife Hanım'ın yanına oturdum.
"Okulun nasıldı?" dedi gıcık Uran.
"Olması gerektiği gibi." dedim. Ama konuşurken sadece zemine baktım ve gözlerimi devirdim.
O yaptıklarından sonra yüzüme bile bakmasın.
Ancak yüzü varsa bakar.
Yüzsüz gıcık.
Derin bir sessizlikten sonra içeri Evren Bey girdi. Onlar kendi aralarında konuşurken ben oturuyordum.
Daha sonrasında Barış buraya geldi, ben eve gittim. Güneş'le biraz oynadım, ödevlerime geçtim. Zaten birazcık ödevim vardı. Onu da bitirdim. Tekrardan Güneş'le oynadım. Bugün abilerini, annesini ve babasını hiç görmemişti. Moral olarak daha fazla oyun oynamalıydık.
Ama... bu sefer araba oyunu oynamadık. Barbie bebeklerle çay partisi verdik. Bu kadar abi ile araba oyunları yeterli, sırada abla ile çay partisi var.
Şaşırtıcı bir şekilde Güneş böyle oyunlar oynamak için doğmuş resmen. Beraber çok eğlendik. Birgün ben, Güneş ve Begül oyun oynamalıyız. Begül ile Güneş'i yan yana getirmeyi bir yere not almam gerek.
Akşama doğru ise diğerleri eve geldiler. Buğra salondaki büyük koltukta uzanıyordu. Tek başına değil, Güneş'le beraber uzanıyordu.
Abisini özlemiş kuzum.
Akşam yemeğini de ben hazırladım. Çorba ve patatesli börek yaptım. Sofrayı da Bulut abimle kurduk. Şu anda masadayız. Sadece Buğra ve Kadife Hanım masada değil. Buğra uzandığı koltukta yiyecekti ama Kadife Hanım oğlunun yalnız başına yemek yemesini istemeyerek onun uzandığı koltuğun ucuna oturmuş, yemek yiyordu.
Evren Bey'in "Afiyet olsun" demesiyle yemeye başladık. Yine çok güzel bir ben ve yine yaptığım çok güzel bir yemek. Ben dahil yaptığım her şey çok güzel zaten.
Bugün de kendimiz övdük.
Akşam yemeği sessiz geçmişti, kimse konuşmadan yemeğini yemişti. Olaysız olaysız geçirmiştik. Buğra, yani sorunun ta kendisi yoktu zaten.
Bu arada bir durum güncellemesi yapayım.
Uran galiba çok kötü pişman olmuştu. Nereden mi anladım? Bana hiç karışmadı. Bu saatten sonra ne işe yarardı ki? Ama ben de kendimi kötü hissediyorum. Beni öyle acınası gördüğü için pişmadı. Normal şartlarda pişman olmasını tercih ederdim.
Bulut abimden ses çıkmamasının sebebi kendini suçluyor olmasıydı. Buğra'nın bayılması ve hastaneye götürülmesi onun suçu gibi hissediyordu. Suçlu sayılmazdı çünkü o an olayların bu noktaya geleceğini tahmin edemezdi. Zaten isteyerek yapmayacağını biliyoruz.
Güneş uzun süre ailesinin bir kısmını göremediği için biraz üzgündü ama onunla çok fazla oyun oynamıştık. Bu da üzüntüsünü unutmasına sebep olmuştu. Büyük ihtimalle Barış da Güneş'le beraber bolca oyun oynamıştı. Eve geldiğimde Güneş'in yüzü gülüyordu.
Buğra'nın durumunu biliyorsunuz. Yatakta uzanıyor. Onun daha pişman olduğunu göremedik. Ama yakın bence. Hissediyorum. Fakat pişman olduğu zaman AF-FET-MEM! Büyük harflerle ve ayrı ayrı, üstüne basa basa. Şimdi affetmem diyip affediyormuşum. O zaman da kendimi affetmem. Aman, siz beni boş verin. Kararsız birisiyim ben.
Kadife Hanım ve Evren Bey'in morali pek iyi olduğu söylenemez. Hem Buğra bayıldığı için mutsuzlardı, hem de artık sağlıklı diye mutlu ve rahatlardı. Bir de ben bir karar aldım.
Artık onlara içimden anne ve baba diyeceğim. Daha dışımdan söylemeye cesaretim yok ama içimden söyleyebilirim. Ayrıca onlara Kadife Hanım, Evren Bey gibi seslenmek de zor oluyor.
Çok üşengecim, evet.
Akşam yemeğini de midemize yolladıktan sonra diğerleri salona, ben odama geçtim. Bugün test çözmek yerine Güneş'le oynadığım için şu an test çözsem iyi olur. İyi olan şeyleri yapmamız gerektiğinden dolayı test çözmeye karar verdim ve test çözmeye başladım.
Testim bittiğinde birazcık sosyal medyada vakit geçirdikten sonra uyumaya çalıştım. Uyumadım. Çalıştım, ama en sonunda mecburen uyudum.
👻👻👻👻
İlkokulumda, bahçede koşuyorum. Bir şeyden kaçıyorum çünkü. Arkama beni kovalayan kişi geliyor mu diye baktığımda önümdeki taşı fark etmeyerek yere düştüm.
Off, dizim çok acıyor. Bayağı kan akıyordu. Hıçkırarak ve bağırarak ağladım.
Daha sonrasında birkaç hızlı adım sesi geldi. Kalbim de hızlı hızlı atıyordu. Önce bir çift ayakkabı gördüm. Sonra ayakların sahibi önümde diz çöktü. O-
Gözlerimi istemeye istemeye açtım. Allah aşkına, bir rüya burada biter mi? Neden ilkokulumdaydım? Kimden kaçıyordum? Önümde diz çöken kişi kimdi? Bir sürü yanıtsız soru var aklımda.
Sadece bir rüya diye kendimi kandırarak ayıldım. Yatağımı topladım, tuvalette işlerimi hallettim ve üzerime okul formamı giyerek aşağıya indim. Buğra, Bulut abim, annem masadaydı. "Günaydın" diyerek küçük bir tebessümle boş olan sandalyeye oturdum. Diğerleri de bana günaydın demişti.
Hızlı bir kahvaltıdan sonra evden çıktım. Buğra artık tamamen iyileşmişti. Ve arkamdan bana seslendi.
"Hey, küçük!" Kaşlarımı çatarak ona öfke dolu bakışlar gönderdim. Sonra önüme döndüm.
"Hey, küçük! Baksana bana! Bugün seni okuluna ben bırakacağım. Zaten aynı okula gidiyoruz."
Bana küçük demesini takmadan hızla ona baktım. Aynı okula gidiyoruz mu demişti o? Ah, resim öğretmeniydi değil mi? Büyük ihtimalle benim okula gelmişti ama yine de emin olmak istedim.
"Aynı okula gidiyoruz derken?"
"Evet, aynı okula gidiyoruz. Benim yeni okulum, senin her zamanki okulun. Ne kadar da güzel, artık yedi yirmi dört beraber olacağız."
Gözlerimi sıkıca yumdum. Biraz bekledikten sonra açtım. Hayır, rüya değildi. Kabus bile olamazdı.
"Seninle gelmeyeceğim." diye kısa ve öz bir cevap verdikten sonra tekrardan önüme döndüm, yürümeye devam ettim.
Daha sonra ne mi oldu?
Birden bire havalandığımı hissettim. Buğra beni kucağına almıştı.
"BIRAKSANA BENİ!!!! APTAL! KİME DİYORUM BEN!" Beni hiç takmadan "Aptal deme, Güneş duyarsa kötü örnek olur." dedi.
Daha fazla itiraz edemeden kendimi arabanın arka koltuğunda buldum. Tam dışarı çıkacaktım ki arabanın kapıları kilitlendi. O da sürücü koltuğunda oturuyordu. Yumruğumu hemen onun omuzuna geçirdim.
"Ah!" diyerek sıçradı, geri çekildi. Bir yandan da omuzunu ovalıyordu.
"Hemen kilitleri aç!" diye cırladım. Bana döndü. Kaşlarını havaya kaldırmış alayla bakıyordu.
"Açmazsam ne yapabilirisin ki?"
"Bunu" dedim ve sağ elimin iki parmağını açıp onun gözüne soktum. O inleyip gözlerini kapattığı anda öne eğilerek kilitleri açtım. Arabadan fırlayarak indim, koşarak oradan uzaklaştım.
Benimle uğraşmayacaktın pis pikaçu.
👻👻👻👻
Okula geldiğimde çoktan Begül ile Çınar sınıftaydı. Çınar'la göz göze geldiğimizde bakışlarından, neden geç kaldığımı merak ettiğini anladığım için "Teneffüsde anlatacağım." dedim.
Teneffüs geldiğinde ikisi de başıma toplandı. Ben de onlara yaşadığım her şeyi anlattım. Begül kıkırdarken Çınar'ın aklı karışmıştı. Hem sinirliydi hem de kahkahalarla gülmek istiyordu. Ben sadece sırıtarak onların tepkilerini izliyordum.
"Ne diyeceğimi bilemedim. Abine mi sövsem, senin manyaklığına mı gülsem, yoksa abinin okulda resim öğretmeni olduğuna mı şaşırsam? Ne yapsın şimdi bu Çınar?" dedi Çınar.
"Gül aşkım, gül." dedi Begül. Aa, kafiye oldu. Neyse.
"Güleyim aşkım." Çınar, bu sözlerini derken Begül'e öpücük atıyordu.
"Iyyy, ben sevgililer gününde ne yapacağım sizinle."
"Bizimle işin olmayacak bebiş. En kısa sürede kendine bir sevgili yapacaksın ve sevgililer gününü onunla geçiriceksin." Begül'ü gözlerimi pörtleterek uyardım.
Bir imada bulunuyordu pislik.
"Ne sevgilisi! Yok öyle bir şey. Sonay?" Her zamanki kıskanç Çınar.
"Yalan yapıyor bu ya, inanma sen. Sevgili falan yok." dedim. İyi ki ona sırrımı vermiştim. Pişman edecekti illa.
Diğer teneffüsler de bildiğiniz gibi geçti. Değişik birşey yok. Ama... olaylar eve geldiğimde başlayacaktı.
Evin kapısı çaldığımda açan kişi Uran'dı.
"Hoşgeldin."
"Hoşbuldum." Salonda kimse yoktu. Direk odama çıksam olurdu. Hemen üstümü değiştirmeliyim çünkü kıyafetler rahatsız ediyor. Merdivenlerden çıkarken arkamdan bana seslendi. Omuzumun üstünden Uran'a baktım.
"Okulun nasıldı?" dedi.
"İyi."
"Sabah Buğra ile..."
"Evet, o beni zorlayınca ben de gerekeni yaptım." dedim ve başka bir şey demesine izin vermeden odama çıktım.
Pişman olacaksan yapma. Bu kadar basit yani. Hadi diyelim bir halt yedin, benimle ilk günlerde konuşmadın. Sonra da konuşma.
Kendi kendime göz devirip üzerimdekileri çıkarttım. Ördekli pijama takımımı giydim. Evet ördekli. Çok tatlı bir kıyafet bu.
Saçlarımı açık bıraktım. Masamda duran dudak nemlendiricisini sürdüm. İki kere dudağımı birbirine bastırıp açtım. Yatağa kendimi attım. Ama sonra o sesi duydum.
Güneş'in çığlığı...
Selammm
Ehe-
Bölüm sonu için bana kızmayın lütfen 👉🏻👈🏻
Birkaç sorum var. Lütfen cevaplayın.
En sevdiğiniz karakter?
En sevmediğiniz karakter?
En sevdiğiniz sahne?
En sevmediğiniz sahne?
Bölüm hakkındaki düşünceleriniz?
Beğendiniz mi?
Sorularım bu kadardı canlarım. Seviliyorsunuz💕
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |