
“Yeter artık kapat şu müziği!”
Lena’nın sinirli sesini duymazdan gelerek mutfak telini ocağıma sürtmeye devam ederken dış dünyaya kapalı gibiydim.
Tarih, 3 Mart 2022 idi. O gecenin ardından dört gün geçmişti ve ben bu süre zarfında sadece ev temizliği yapıyordum. Okula gitmek ve ders çalışmak gibi eylemlere kısa bir ara vermek zorunda kalmıştım. Özel ders hocalarım bu süre zarfında beni rahat bırakmıştı. Kendimi iyi hissedince devam edecektim. Bir iki güne daha ihtiyacım vardı sadece.
Ben gayet iyiydim.
Ben çok iyiydim.
Yani, sanırım.
“Sen beni duymuyor musun?” Telefonumda çalan şarkının kapandığını fark ettiğimde elimdeki teli bıraktım ve yavaşça ona döndüm. “Ne var?” Kısa cevabıma karşın gözlerini kıstı düşünceli bir şekilde. Yeni gelmiş olmalıydı. Hastaneden döndüğüm gün eve gelmemin ardından o da gelmişti ve babamın isteği üzerine ikisine de evin yedek anahtarı çıkartılmıştı. Son birkaç gündür düzenli olarak uğruyordu. Hatta o gece hastaneden çıktıktan sonraki saatlerde evde sabaha kadar benimle kalmıştı. Ondan beklenmeyecek derecede bana karşı yumuşamıştı ve bunda artık aramızda gizli saklı bir şeylerin olmaması da yatıyordu. Babamla olanlar çözülmüştü ve Lena o zamanlardan beri bana olabildiğinde ılımlı yanaşmaya çalışıyordu.
Yine de kabul edelim ki o ve ben karakteri zıt olan iki kız kardeştik...
“Ayrılık acısını ne zamana kadar evi temizleyerek atlatmaya devam edeceksin Lara? Şimdi ocak siliyorsun, dün perdeleri yıkadın, ondan önceki gün evi komple temizlemeye çalıştın. Bu artık kabak tadı vermeye başladı.”
Sırıttım. “Ben ayrılık acısı çekmiyorum. Sadece... Canım sıkkın biraz.” Omuz silkti ve çantasını koridordaki askılığa asıp tekrar mutfağa girdi. “Yani ayrılık acısı çekiyorsun.”
Ofladım. “Buraya beni sinirlendirmek için mi geldin? Eğer öyleyse amacına ulaştın, gidebilirsin.” Siyah saçlarını geriye attı ve tezgâha yaslandı. Kollarını göğsünde birleştirirken kafasını iki yana salladı. “Tabi ki bu da amaçlarım arasındaydı. Ama asıl gelme sebebim seni almak. Bugünü unutmuş olamazsın.”
İç çektim ve ellerimi yıkamaya başladım. “Alt tarafı babamın doğum günü Lena.” Dudağının bir kenarı yukarı kıvrıldı. “Ve her yıl 3 Mart’ta babam güzel bir davet verir evde. Çocukların katılamadığı bir davet olduğunu biliyorsun. Bu bizim babamın doğum günü davetine ilk katılışımız olacak.”
Musluğu kapatıp ellerimi kurularken kafamı iki yana salladım. “Ben gelmeyeceğim. İstemiyorum.”
“Ne demek gelmeyeceğim ya? Babam almadan gelme dedi. Hem seni götürürsem davete Melih’in gelmesine izin verecek.”
Tek kaşımı kaldırdım ve yanından geçip salona girdim. Kendimi koltuğa atarken güldüm. “Yani bu işten çıkarın olduğu için sevimli kardeşi oynuyorsun?” Gözlerini devirdi ve yanıma biraz boşluk bırakıp oturdu. “Tabi ki de çıkarım var. Ama tek neden bu değil Lara. Tibet o gece neler olduğunu anlattı. Bora Çakır’ın evine gitmeniz, sonrasında hastanede Alpaslan ile olanlar... Kalbin kırık. Bırak kafan dağılsın işte! Sana bayılmadığımı biliyorsun ama niyetim düşman olmak da değil.”
Tam bir şey diyecektim ki tekrar lafa atıldı. “Eğer kendini bu şekilde eve kapatmaya devam edersen babam daha da kıl kapacak. Sonra sana bu evde de rahat vermeyecek, sınava üç ay kala okulunu değiştirirse görürüm seni. Ona göre aklını başına al etrafa depresyon saçmayı da kes. Benden sana sadece ufak bir tavsiye.”
Bilmiş tavrına burun kıvırırken bir yandan da hak veriyordum. Son günlerde oldukça hastalıklı bir şekilde içime kapanmıştım ve bu iyiye işaret değildi. Benim yerimde başkası olsa o gece sinir krizine girer ve ortalığı dağıtırdı. Aklını kaybederdi. Ama ben sessiz kalmıştım. Çünkü hikâyenin en başında da dediğim gibi yalnızlık ve sessizlik oldum olası hep benimleydi. Bir gün tekrardan başladığım yere döneceğimi istemesem de biliyordum.
Ve dönmüştüm.
O gece Alpaslan bir hayal bulutunu dağıtmıştı ve gerçekleri gün yüzüne çıkarmıştı. Her şey benim buraya ve çevreye ait olmadığımdan ibaretti. Ben her zaman ailenin kara koyunu olacaktım. Her zaman bir şekilde ya belayı çekerdim ya da belanın kendisi olurdum. Tüm olanlardan sonra babam bile kendini törpüleyip değişmeyi başarmıştı ama ben bulunduğum noktadan bir santim ileri gitmeyi başaramamıştım. Bu büyük bir acımasızlık gibi geliyordu. Kendime karşı.
“Bir şeyler söylemeyecek misin?” Lena’nın durgunlaşan sesine karşın omuz silktim ve dudaklarımı büktüm. “Ne söylesem bilemiyorum. Dışarıdan nasıl gözüktüğüm hakkında da bir fikrim yok Lena. Sadece çok yorgunum. Bu şehir beni çok yordu. Belki de dediğin gibi buradan defolup gitmeliyim.”
Yüzünü buruşturdu bu fikir hoşuna gitmemişçesine. “Bu sözlerim çok önceleri söylenmiş sözlerdi. Artık aynı düşüncede değilim. Bir kardeşin varlığı hoşuma gidiyor.”
Yutkundum. “Çünkü artık arada birtakım sırlar yok ve bu vicdani olarak senin yüklerini hafifletti.” Başını aşağı yukarı salladı. “Evet. Annem hakkında gerçekleri öğrenmen beni rahatlattı. Yine de evde kendini rahatsız hissediyor gibisin. Onun yüzünden mi?”
Seslice güldüm. Büyük bir alayla hem de. “Lena sence annen beni rahatsız edebilir mi? Ben birkaç gece önce beni ve tüm ailemi ölümle tehdit eden bir adamın önünde rahatça oturup ahkam kestim ve bunu yaparken de oldukça keyif aldım. Anlayacağın bir durumdan rahatsız falan değilim.”
Ofladı. “Her zaman egonu konuşturduğunu unutmuşum. Kusura bakma.” Omuz silktim. “Asıl sen kusura bakma. Bir zamanlar arabamın lastiğini sevgilisiyle yaran bir kızın çantasında evimin yedek anahtarı olduğu için biraz endişeliyim diyelim biz ona.” Değiştirdiğim konu ile birlikte kendini koltukta yaydı ve tavana baktı. “O tamamen bir şakaydı bir kere. Uzatma.” Kaşlarımı çattım. “Bir lastiğin kaç para olduğundan haberin var mı senin? Ayrıca o lastik en kalitelisiydi.”
“Bir lastiği kafaya takmayacak kadar çok zenginiz Lara.” Kaşlarımı kaldırıp indirdim. “Doğru.” Kısa kesip asıl merak ettiğim konuya değindim. “Kimler olacak davette?” Lena merak ettiğim kısma karşın yayıldığı yerde doğruldu ve derin bir nefes aldı. “Herkes olacak.” Yutkundum. “Herkesten kastın?” Ofladı. “Babamın geniş çevresi işte. Ama Kıraç ailesini soruyorsan onlar da olacak. Derya’nın Kerem ile ilişkisinden ötürü artık dünür kontenjanındalar sanırım. Alpaslan ve abisi katılacak yani.”
Omuz silktim. “Umurumda bile değiller.” Lena ağzının kenarından mırıldandı. “Kesin öyledir.” Kaşlarımı çattım. “Lena gerçekten o gözümden düştü. Umursadığım falan yok. Temelde o beni terk etmiş gibi bir izlenim olabilir ama esasen ben onu bıraktım. Çünkü haklı olduğumu biliyorum. Zaten aramızdaki şey hep böyleydi. Haklı olmam hep bir kavga yarattı. Ama bu sefer çizgiyi aştı. Daha fazla onurumu ayaklar altına alıp onu yanımda gezdirmeyeceğim. Tek merak ettiğim kaç güne aklının başına geleceği.”
Kollarını göğsünde birleştirdi. “Ne demeye çalışıyorsun?” Sinsice gülümsedim. “Aklınca bana karşı tüm duygularını bitirdiğini falan sanıyor. Üst perdeden konuşmaları uzun vadeli olmayacaktır. Birkaç güne havası söner ve kapımda biter. Ama son pişmanlık neye yarar ki? Asıl şimdi benim için bitti her şey. Herkese karşı beni nasıl bir pozisyona düşürdüğünden bihaber. Kılını kıpırdatmaya çekindiği adamı on dakikada hizaya soktum. Adamlık öyle lafla olmuyor. Gözümde tüm önemini kaybetti.”
“Kendin gibi ilişki hayatın da karmakarışık ve kaos dolu. Bunu dinlemesi bile kötü ve yorum yapmak zor. Merve ne dedi olanlara?”
Derin bir iç çektim yorgunca. Onun yaşadıkları zaten benden halliceydi. Düne kadar konuşamamıştık ve bu süre zarfında ailevi problemlerle uğraşmıştı. Öğrendiğime göre annesi babasını aldatıyormuş ve bu uzun süreden beri olan bir şeymiş. Büyük kavgaların yarattığı depresyonun ardından bana gelmişti. Biraz tartışsak da Kuzey ile konuşmasını sağladığım için özür dilemiştim. Zaten o da çok üzerime gelememişti. Durumumun iyi olmadığının farkındaydı ve Alpaslan’a denmedik laf bırakmamıştı. Çok öfkeliydi yüz üstü bırakıldığım için.
“Ne desin denmedik laf bırakmadı kız. Kim olsa öfke duyar.” Yavaşça ayağa kalktım ve ona baktım. “Ben şimdi bir duşa gireceğim. Sen de eve dön. Akşamüstü size gelirim. Belki babamın içi rahat etsin diye sizde de kalırım bu gece. Sen babama geleceğimi söylersin. Melih de gelebilir böylelikle.”
***
“Bu güzellik ne böyle!”
Merve’nin yüksek sesi etrafımı kaplarken bana gelen bedenine karşın ellerimi iki yana açtım sarılmak için. Kollarımın arasına girip bana sımsıkı sarıldığında kulağına fısıldadım. “İyi hissetmediğini biliyorum Merve, rol yapma.”
Ailesi ile yaşadıkları kolay değildi. Annesinin ihaneti onu ve İlhan amcayı yıkmış olmalıydı. Buna karşın Merve hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalışıyordu. Ama bu işe yaramazdı. Yarayacak olsaydı ben de öyle yapardım.
“Rol yaptığım yok canım, sadece hayat devam ediyor bilirsin ya.” Geri çekildiğinde üzerimi süzdü. “Kırmızı bir takım giymek sence de fazla olgun durdurmamış mı?” Dudaklarımı büktüm ve kafamı eğip kendime baktım. Dolabımda bulunan bir takımı giymiştim. Kırmızı dar paça kumaş pantolon ve yine aynı renge sahip blazer bir ceket... Ceketin önü açıktı, içime siyah tül detayları olan askılı bir yarım tişört giymiştim. Kendini belli eden göğüs dekoltem biraz fazla cesurca idi. Ama bu tarz kıyafetleri sevdiğim için sorun etmemiştim. Uzun zamandır özenerek hazırlanmamak içimdeki ışıltılı kızın canını sıkmıştı. Bugün buna bir ‘dur’ demiştim. Kırmızı mat rujum bunun bir imzasıydı.
“Bilmem, yakıştı bence.” Omuz silktim ve onu inceledim. Açık bıraktığı dalgalı sarı saçlarına yakıştırdığı siyah elbise hoş gözüküyordu. “Sen de çok hoş olmuşsun. Doğum gününde cenazeyi çağrıştırdığını var saymazsak tabi.”
Birbirimizi iğnelemek arada sırada engel olamadığımız bir kusur gibiydi. Yine de birbirimize kırılmazdık. Çünkü doğruları söylerdik.
“Kapa çeneni!” Homurdandığında kıkırdadım ve koluna girip kapının önünden ayrılmamızı sağladım. Bu sırada içeriye de göz gezdirme fırsatı bulmuştum. Evin içerisinde bir şeyler yapılacağını zannederken salonun boş olduğunu görmemle birlikte bakışlarım karşıyı buldu. Bahçeyi gösteren cam kısmı...
Kalabalık bahçe ile göz göze gelirken bedenimde ilk defa karşı karşıya kaldığım bir duygu baş gösterdi.
Utanç...
Onun orada olduğunu bilmek ve beni terk etmesinin ardından onunla ilk defa burada karşılaşacak olmak tüylerimi ürpertiyordu. Utanmıştım bu düşünceden ötürü. İçimi gıdıklayan huzursuz bir taraf vardı.
“Kutlamanın bahçede olacağını bilmiyordum.” Merve omuz silkti. “Hava gayet güzel, dışarıda olması iyi oldu.” Anladım dercesine başımı salladım ve onunla birlikte bahçeye açılan kapıdan geçip dışarı çıktım. Lüks giyimli insanların arasından geçerken ileriden gelen Lena duraksamamızı sağladı. Bana gülümseyerek bakarken alt dudağını dişledi. “Son ana kadar gelmeyeceğinden neredeyse emindim biliyor musun? Senin gibi bir üç kağıtçıdan tam olarak bu beklenirdi çünkü.” Hafif muzip sesi beni gülümsetirken kaşlarımı havaya kaldırıp indirdim. “İşime geldiği gibi davranan bir insanım hayatım ve şanslısın ki bugün iyi tarafımdan uyandım.”
Öyle olmadığını biliyordu. İyi tarafımdan falan kalkmamıştım. Beni depresif bir şekilde mutfak temizlerken yakalamıştı ve sevgili kız kardeşim Lena’nın son birkaç gündür tanık olduğu tek şey içinde bulunduğum buhrandı. Tüm bunlar bir yana geldiğim için sevinmişti. Ben geldiğim için Melih’in gelmesi de bir sorun teşkil etmeyecekti ve şu an burada olduğum için Lena onun gecesini baltalamadığıma sevinmişti.
İstanbul’a geldiğimden beri nadiren gördüğüm içten gülümsemesini bahşetti. “Teşekkür ederim Lara.” Sol elimle omzunu sıvazladım hafifçe. “Rica ederim, kız kardeşler böyle günler için vardır.” Alayla ona bakarken elimi ittirdi ve gözlerini devirdi. “Neyse, kız kardeşlik dozunu fazla abartmadan Melih’i karşılasam iyi olacak. Sen geldiğine göre daha fazla kapıda beklemesine gerek yok.”
Lena’nın yanımızdan ayrılmasının ardından Merve bana düşünceli bir şekilde baktı. “Bizim aksimize mutlu ve bunda senin payın büyük. Gördün değil mi? İlk başlardaki nefretinden eser kalmadı, ilerleme kaydediyorsunuz. Lena Ferzan’a göre büyük bir gelişme bu tavırları.” Tek kaşımı kaldırdım. “Bir zahmet gelişsin Merve, tek zor şeyler yaşayan o değil. Dünyanın sonuna kadar asi kızı oynayacak değildi ya.”
Birbirimize bakarken babamın yanımıza gelmesiyle birlikte boğazımızı temizledik. Babam yanımda durdu ve yüzümü süzdü nasıl olduğumu anlamak istercesine. “Merhaba kızlar.” Merve ona kibarca karşılık verdikten sonra izin isteyip yanımızdan ayrıldı ve biraz ilerideki ayaklı kokteyl masasına gitti. Babasının olduğu masaya.
“Merhaba baba.” Durgunca babama karşılık verdiğimde babam karşıma geçti ve bana sorgularcasına baktı. “İyi misin? Lena’ya seni gelmen için ikna etmesini istedim. Ama belki de bu iyi bir fikir değildi.” Derin bir nefes çektim içime. Uras Ferzan basit bir adam değildi ve onu iyi tanıyordum. “Gayet de iyi bir fikir olduğunun farkındasın. Alpaslan’ı buraya davet ettin ve benim de gelmemi istedin. Belki de aynı ortamda birbirimize karşı koyup koyamayacağımızı kendi gözünle görmek istemişsindir?” Kaşlarını çattı. “Ben senin acı çekmeni istemem. Saçmalama.”
Gözlerimi kıstım. “Acı çekerek öğrenmemi yeğlersin ama baba. Kendi gözlerimle bir şeylerin bittiğini görmemi acı çekecek olsam dahi istersin.” Kafasını iki yana salladı. “En doğrusu bu.” Aklında dolanan tilkilerin bir kısmını yakaladığım için pes etmişti. Çünkü karşısında ondan bir parça vardı. Kafasındaki tilkilerden bende de vardı.
Elimi havada rastgele salladım. “Neyse ne. Buraya senin doğum günün için geldim. Özel hayatımı konuşmaya değil.” Babam bu dediklerime karşın bir şeyler söyleyecekti ki başka masadan bir arkadaşının ona el sallamasıyla birlikte susmak zorunda kaldı ve kolumu telkin edercesine okşayıp yanımdan ayrıldı.
Yanımdan bir garson geçerken tuttuğu tepsiden bir kadehi elime aldım ve tek başıma yürümeye başladım. Etrafta detaylı göz gezdirmiyordum. Çünkü gözlerim onu bulurdu ve bu benim açımdan iyi olmazdı. Bu yüzden elimdeki bardağa bakmaya çalışarak bahçenin kenar kısmındaki boş kokteyl masalarından birine yanaştım ve elimdeki bardağı masaya bıraktım. Çantamı arabada bırakmıştım. Yanımda sadece telefonum vardı. O da ceketimin iç cebindeydi.
Bahçede ruh bulan klasik müziğin ezgisi kulaklarıma çalınırken önüme bir garson tarafından bırakılan pasta dilimiyle birlikte elime pastanın yanında verilen çatalı aldım ve pastanın tadına baktım. Pastanın damağımda bıraktığı çikolata ve krema tadı hoşuma giderken rujum kalıcı olduğu için mutluydum.
“Amacın sadece burada yalnız durmaksa bir sosyete davetinde ne işin var güzel kız? Bunun için şehrin geri kalanında yüzlerce yer var.”
Amacın sadece burada oturmaksa bir kumarhanede ne işin var güzel kız? Bunun için şehrin geri kalanında yüzlerce bar var.
Silüetinden önce sesini duyduğum kişinin kim olduğunu kurduğu cümleden anlarken gözlerimi kıstım. Bora Çakır... Benimle ilk karşılaşmasında kurduğu cümleye benzer bir cümleyle tam olarak yanımdaydı. Boğazımı temizledim ve hafif bir gerginlikle kafamı sağıma çevirip ona baktım. Elindeki kadehi masaya bırakmış bana bakıyordu. Yutkundum. “Buraya gelmek büyük bir cesaret göstergesi sevgili Çakır. Umarım kimin sınırlarının içerisinde bulunduğunun farkındasındır? Uras Ferzan’ın evinde ve onun verdiği bir davette kızının yanına yaklaşmak merdiven altı bir kumarhaneyi patlatmaya benzemez, sadece bil isterim.” Sevimli gözükmeye çalışarak gülümsedim. “Burada ne arıyorsun?”
Benim aksime gülmüyordu. Kaldı ki bundan daha doğal hiçbir şey olamazdı. Birkaç gün önce büyük bir yalan balonunu patlatmıştım ve o da babasının aslında haksız bir cinayete kurban gitmediğini öğrenmişti. Sırtında suçsuz insanlara zarar vermenin getirdiği bir yük olmalıydı. Bunun rahatsız edici hissini gözlerinde yakalayabiliyordum. Ama bu ona acıdığım anlamına gelmezdi. Son birkaç ayımı burnumdan getirmişti ve bu sinirlenmek için yeter de artardı.
“Senin aksine işler ev basıp racon kesmekle bitmez küçük hanım. Diplomasi en iğrenç masaların bile vazgeçilmezidir. Bu babanın ve benim bulunduğum masa için de geçerli.”
Gözlerimi devirdim. “Küçük hanım demek için fazla yaşlı sayılmazsın.” Yüzünü kırıştırdı. “Beni hoş bulduğunu daha kolay yoldan belirtebilirdin.” Yalandan öksürdüm. Başka birisini hoş bulmak en azından şimdilik planlarım arasında değildi. Kalbim kör bir düğüme kurban gitmiş gibiydi. “Erkeklere de bir şey demeye gelmiyor. Hemen pay çıkarma peşindesiniz.”
Hafifçe sırıttı. Bakışlarında en ufak bir flört parıltısı yoktu. Amacı sadece biraz konuşmaktı. Bunu fark edebiliyordum. İkimiz birbirimize yabancıydık ve Fevzi Çakır olmasaydı şayet belki de asla yollarımız kesişmeyecekti.
Gözlerimi kırpıştırdım ve konuşmaya devam ettim biraz önceki esprili cümleleri es geçerek. “Gerçekten son olanlardan sonra buraya gelmeyi nasıl başardın? Diplomasinin hangi kolaylığı babamın doğum gününde olmanı sağladı acaba?”
Omuz silkti gevşekçe. “O gecenin ertesi günü babanla görüşme fırsatı buldum. Bana günümü gösterdiğin için olsa gerek fazla üstüme gelmedi. Belki de gerçekten doğruları bilmediğime inandı bilemiyorum. Tek bildiğim beni tepeden tırnağa yüklü bir şekilde soyduğu.”
Tek kaşımı kaldırdım. “Nasıl yani?” Dudaklarını birbirine bastırdı. “Masadan birine saldırırsan bedel ödersin. Ya aynı şekilde ya da paranla. Baban para tahsil etmeyi uygun gördü. Biraz pahalıya patladı ama sanırım idare edebilirim.”
Dilimi ağzımın içinde yuvarlarken güldüm. “Babam parayı sever. Şaşırmadım.” Parayı kim sevmezdi ki?
“Özür dilemediğim için olanlardan pişman değilim sanma Lara Ferzan. Sana, ailene ve Alpaslan’a yaşattıklarım için rahatsızım. Piç kurusu babam en azından ölürken onuruyla gider sanmıştım. Yine yanıltmadı tabi.”
Bıkkınca soludum. “Olan oldu.” Başını aşağı yukarı salladı. “Evet, zaten buraya geliş sebebim de şehirden gitmeden önce son kez bir ortalıkta gözükmekti.” Kaşlarımı çattım. “Gidiyor musun?”
“Evet. Burada da artık bir elim olacak ama asıl evim olan yere dönmem en doğrusu. İstanbul fazla karmaşık bir şehir. Bana kattıklarını sevmedim... Ya da belki biraz. Bilemiyorum.”
O konuşurken gayri ihtiyari bir şekilde gözlerim etrafa daldı. Bu sırada en başından beri kaçtığım bir çift yeşil göz beni nihayet esir aldı. Belki de dakikalar öncesinden beri almıştı. Ancak ben farkında değildim. Boğazıma aniden oturan yumruya karşın sertçe yutkundum ve nefes almaya çalıştım yavaşça. Bakışları asla dostane değildi. Bunun nedeni ya beni görmekten keyif almıyor oluşuydu ya da yanımda Bora Çakır’ı görmekten mutlu olmamasıydı. İkinci seçenek beni zevkten dört köşe ederdi. Çünkü beni terk etmesinin ardından ezikçe kıskanması hoşuma giderdi.
Gözlerimin içine baka baka içkisinden içerken kadehi tekte bitirdi ve masaya sertçe koydu. Üzerinde beyaz bir gömlek vardı. Yanında jilet gibi giyinmiş abisine kıyasla daha rahat tavırları vardı. Gözlerim Kerem’e kaydığında Derya ile ilgilendiğini gördüm. İkisi gülerek karşılarındaki genç çiftle sohbet ediyorlardı. Aman ne hoş. Yılın çifti.
Önüme dönerken elim istemsizce kendi kadehime çarptı ve üzerime içkinin çok azının dökülmesine sebep oldu. Bu canımı sıkarken ofladım ve Bora’ya baktım. “Ben bir içeri gitsem iyi olur. Sana iyi eğlenceler ve hayatta başarılar.”
“Sana da güzel kız.” Sırıtarak dediği cümleye karşın kafamı iki yana salladım ve homurdandım. “Bir daha bana güzel kız deme canısı, babam duyarsa bu sefer seni yaşatmaz çünkü.”
Ona son bir kez bakıp yanından ayrılırken kollarımı göğsümde birleştirdim ve evin girişine doğru yürümeye başladım. Bu sırada tanıdık aile üyelerimle de gözlerim kesişiyordu. Bade halam bir ara gözlerini kısıp üzerimdeki ıslaklığa baktığında özlerini devirip önüne döndü. Ondan başka ne bekleyebilirdim ki?
İçeri girdiğimde yavaş adımlarımı merdivene yönelttim. Yukarı kata çıkar çıkmaz kolumdan sıkıca tutulmasıyla birlikte kaşlarımı çattım ve arkama baktım. Kolumu tutan kişi Alpaslan’dı. Bir de utanmadan arkamdan mı gelmişti? “Ne yapıyorsun be?”
Kolumu ondan kurtardım ve odama doğru adım atmak için hareketlendim. Bu sırada beni yine durdurdu ve duvara ittirip dibime girdi öfkeyle. Yeşillerinde uçsuz bucaksız bir karanlık vardı ve bunu şimdi daha net görüyordum. Soluklarımız birbirine karışırken onu ittirmeye çalıştım ama fayda etmedi. “Çabuk çekil yoksa avazım çıktığı kadar bağırırım!”
“Bağır anasını satayım! Bağır herkesi başımıza topla ondan sonra komple yakayım burayı!”
Kaşlarımı çattım. “Sen kimsin ya! Kimsin de kendinde bir anda yanıma gelme cesaretini buluyorsun?” Sorduğum soruyu es geçerek asıl konuşmak istediği konuya eğildi.
“O it oğlu it ile gülüşerek konuşmayı nasıl miden kaldırdı? Bana bunu açıkla.” Titrekçe soludum. Benimle bazen dalga geçtiğini düşünüyordum. Başka açıklaması olamazdı. Burnumu dikleştirdim ve dudaklarımı araladım. “Bir zamanlar seninle birlikte olmayı nasıl midem kaldırdıysa şimdi elin herifiyle gülüşerek konuşmayı da öyle kaldırdı...”
Birden duvara yumruğunu geçirirken hiddetle bağırdı. “Bir zamanlar dediğin tamı tamına dört gün önceydi delirtme beni!” Omuz silktim. “Adı üstünde dört gün önce işte. Geçmiş zaman.”
“Yapma böyle.” Sesi biraz kısılırken yüzümü buruşturdum. “Sen geri zekalı mısın Alpaslan? Beni sen terk ettin! En savunmasız anımda beni terk eden sendin! Gerginlik ve ölüm korkusuyla geçen saatlerin ardından sana sığınmak için odana gelmişken beni sen terk ettin!”
Yutkundu. “Biraz empati yapmaya çalış. Öfkemde haklı olduğumu biliyorsun. O an canım yanıyordu ve en kolayı seni suçlamaktı...”
“Kötülerin her zaman bir kaçışı vardır ve arkalarında bırakacak bir şeyleri yoktur diyen sendin! Ölüme meydan okuyordun seninle tanıştığım ilk gece! O adam bir sıyrık yüzünden sinirlenip beni terk etmezdi! Ama ne var biliyor musun? Ben gerçekten de şımarık bir kızım! Çabuk heveslenir ve çabuk sıkılırım! Sonuç şu ki senden artık sıkıldım Alpaslan Kıraç!”
Kafasını iki yana salladı. “Birincisi sen şımarık falan değilsin şunu söyleme! İkincisi beni bir dinle lütfen olayın aslını bilmiyorsun!”
Derin bir nefes aldım. “Bana ne anlatabilirsin ki?” Omuzlarım istemsizce düşerken tekrardan yutkundu ve bana yanaşmaya çalıştı. Ama izin vermeden elimi öne uzatıp engelledim.
“Lara, bak sana o gece gerçekten öfkeliydim. Ama ayrılık aşamasına gelirken yalnız değildim. Baban benimle konuştu ve ikna edici bir şekilde ikimiz için de böylesinin daha iyi olduğunu anlattı. O aptal herifi hangi akılla dinledim bilmiyorum. Ama o an haklı buldum. Sonrasında baban dün Kerem’i aramış ve buraya davet etmiş. Seni görme ihtimalini geri tepmek istemedim ve buradayım işte!”
Sabırla konuşmasını bitirmesini bekledikten sonra suratına sert bir tokat geçirdim tüm hıncımla. Yanağında parmaklarımın izi çıkarken o da bunu beklemiyor olmalı ki yüzünü buruşturarak baktı bana. Ona tepkisizce baktım kısa bir an. Ardından da kafamı iki yana salladım. Babama denecek bir söz yoktu. Onun aldığı nefesten iki adım sonrasını tahmin edebilecek bir zihniyete sahiptim. Elbette ki Alpaslan’ı etkileyebileceği ihtimalini de düşünmüş ve zihnimde ücra bir köşeye yerleştirmiştim. Ancak şu an karşımdaki mal herif o an babamı mantıklı bulduğundan söz ediyordu. Yani bana dediklerini kendi istediği için söylemişti. Babamı ortaya atarak suçunu yumuşatma peşindeydi. Sinsi bir adamdı ve onun manipüle taktiklerini görmemek elde değildi.
“Sen ne kadar aşağılık birisin Alpaslan Kıraç! Halen öfkende haklı olduğunu ve o gece babamla olan konuşmanızı o an haklı bulduğundan bahsediyorsun! İğrençsin!”
“Öyle demek istemedim Lara!” Ağzımdan ona inanmayan homurtular çıktı. Şaka gibiydi. Bazen onunla nasıl aynı ortamda kalabildiğimi sorguluyordum. Ancak tahammülüm kalmamıştı.
“Ne demek istedin peki! Tek yaptığın sürekli beni isteyerek ya da istemeyerek küçük düşürmek! O gece haklı olduğunu savunuyorsun hala! Ama o gece zarar gören bendim! Ailemin önünde saçma sapan konuştun ve ben sana yanlı ayak gelmişken beni kovdun! Ben sana karşı bir kez daha gurursuz olmayacağımı açık açık söyledim! Bunun bir geri dönüşü yok!"
Omuzlarını düşürdü. “Lütfen bana bu kadar ileri bir viteste gelme. Biraz önce aşağıda seni o adamla görmeyi sindirememişken bana burada bu kadar sert konuşma!” Kafamı iki yana sarstım. “Sen benden hiçbir zaman sert sözlerini esirgemedin ama!” Yutkundu. “Lara, seni seviyorum ve sen de bunu adın kadar iyi biliyorsun.”
Ellerimi göğsümde birleştirdim ve yüzüne umarsızca baktım. “Birinin beni sevmesi çok da ekstrem bir durum değil Alpaslan. Elimi sallasam ellisi. Mesele benim kiminle ilgilendiğim.”
Kaşlarını hızla çattı. “Sana karşı yan gözle bakanın son gördüğü şey ben olurum!” Karanlık sesi aramıza girerken sırıttım. “Aramızdaki bu toksik şeyden usandım artık! O gece dediğin şeyleri unuttun sanırım? Unuttuysan ben hatırlatayım: Bitti Alpaslan. Anladın mı bitti!”
Kafasını iki yana salladı. “Bitemez!” Sırtımı duvara tamamen yasladım ve kollarımı çözüp iki yanımdan boşluğa bıraktım. “Sürekli tartışıp ayrılmaktan beslenen bir ilişkiden usandım artık. Beni terk edeli dört gün oldu ve şimdi buradasın! Bu sürekli böyle devam edemez. Etmeyecek de.”
Hızlıca bana yanaştı ve elleriyle yüzümü kavradı. “Öfkeli ve kırgınsın bunu biliyorum. Ferzan, bunu aşmak için elimden ne geliyorsa yapacağım. Ama lütfen benden uzaklaşma.”
“Senden çoktan uzaklaştım.” Ellerini yüzümden çektim ve mırıldandım. “Aşağı gitmem gerek artık.” Uysal hali yerini tekrardan kızgınlığa bırakırken hiddetli bir şekilde merdivenlere bakıp tekrardan bana döndü. “O şerefsizin yanına seni tekrardan göndereceğimi sanıyorsan yanılıyorsun. O herifin kafasına sıkmama ramak kaldı. Zaten sana o sırıtmaktan yamulan ağzıyla ‘güzel kız’ dediğini de fark etmedim sanma!”
İşine gelince kaç metre öteden konuşulanları duymasa bile bir şekilde az çok dudak okuyarak öğrenebiliyordu demek. Tam bir bilinmez kutuydu. Yine de öfkemin ateşi büyüktü.
“Bu saatten sonra kimin bana ne dediği seni hiç mi hiç ilgilendirmez!”
Sinsice dudağının bir kenarını yukarı kıvırdı. “Üzgünüm ama benim yerime gidip intikam alan kızlar çok mu çok ilgimi çekiyor!” Kaşlarımı çattım. “Senin için intikam falan almadım Alpaslan! Konuyu saptırma!” Kafasını iki yana salladı. “O yüzden mi gidip Bora Çakır’ı tam beni vurduğu yerden vurdun? Olanlara tam olarak vakıf olamadığımı düşünüyorsan sana kötü bir haberim var güzelim: her şeyi biliyorum.”
“Aman ne büyük meziyet!” Kendimi toparladım ve ondan bir adım uzaklaştım. “Ben senin için hiçbir şey yapmadım. Tamamen kendim ile alakalıydı.”
Bana adını koyamadığım bir tutkuyla baktı. “O yüzden mi baban vurulduğunda değil de ben vurulduğumda eteklerin tutuşup koştur koştur ev bastın Ferzan?”
Allah senin hazır cevaplılığının cezasını versin Alpaslan.
Toksik ilişki yarışındasındır ancak rakiplerin Lara ve Alpaslan'dır...
Evett, yeni bölüm geldi. Umarım keyif almışsınızdır. Aranızda Lara'nın çabuk affedeceğini ve Alpaslan'ın çabuk geri vites yaptığını söyleyen vardır muhakkak. Bu tamamen kasıtlı yazıldı. Çünkü amaç ilişkiyi toksik yazmak zaten. Lara ve Alpaslan özellikle 'Kül' kısmında toksikliğin zirvesini yaşayacaklar. Şimdiden duyurulur dlkdsşkdğa
Düşüncelerinizi belirtinnn, beklemedeyim!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 14.39k Okunma |
2.4k Oy |
0 Takip |
55 Bölümlü Kitap |