Satır arası yorumlarda buluşalım! <3
Okulun otoparkına giriş yaptığımda arabamın üzerine yoğunlaşan bakışları görmezden geldim ve hızlıca sola sapıp boş bir yer bulmak amacıyla bakınmaya başladım. Keyfim oldukça yerindeydi ve kimsenin bunu bozmasına izin vermeyecek kadar kem gözlere kördüm.
Otoparkın doluluğu oflamama sebep olurken biraz ilerideki boşluk gözüme çarptı ve başka kimse girmeden o boşluğa arabamı park ettim. Yanımdaki boş koltuktan sırt çantamı alırken aynadan son bir kez kendime baktım ve ardından arabadan inip kapıyı yavaşça örttüm. Çantamı tek koluma asarken üzerimdeki hırkayı ve ekoseli eteği düzeltip yürümeye başladım. Zeminde ses bırakan topuklu rugan ayakkabılarım özgüvenimi arttırırken yüzüme huzurlu bir gülümseme yerleştirdim. Uzun zamanın ardından her şey oldukça güzel ilerliyordu.
Ve ben elbette ki bu mutluluğun bir gün kırılacağının farkındaydım. Hiçbir zaman hayatım uzun süre boyunca monoton bir huzura esir düşmezdi. Kaldı ki sadece kısa bir süre öncesinde hemen biraz ilerimdeki okul bahçesinde sevgili dayımla üstü kapalı gerici bir konuşmaya ev sahipliği yapmıştım. Bu durum fena asabımı bozuyordu ve halen şehirden gitmemiş olma ihtimali bozulan asabımı daha da kötüleştiriyordu.
Sömestr tatilinde Bursa’daki ziyaretim...
“Günaydın!” Kuzey’in sesini duymamla birlikte adımlarımı yavaşlattım ve ileriden bana yetişmesini bekledim. “Günaydın Kuzey.” İkimiz okul bahçesinin girişine doğru yavaş yavaş yürürken henüz otoparkın çıkışına ulaşmamıştık.
“Nasılsın? Dün bana kızmadın öyle değil mi? Bir yanlış anlaşılma olsun istemem. Bu arada araban yakıyor!” Kafamı iki yana salladım. “Hayır, anlamadım. Bahadır’ın kendi kafasına göre hareket ettiğini anlamamak için aptal olmak gerekir. Sadece... Artık onunla aynı ortamda olmamaya özen gösteriyorum Kuzey. Bu nedenle bir daha benim olduğum bir yeri ona ya da Melih’e haber etmezsen sevinirim. Aramız pek iyi değil. İlla olanları duymuşsundur ve iltifat için teşekkürler, araba amcamın mezuniyet hediyesi.”
Kaşlarını çattı. “Bahadır’ın bir kız mevzusu var evet biliyorum. Melih sana anlatmış. Zaten bu yüzden ikisi kavgalı. E bir de benim sana verdiğim adres var, Bahadır bu yüzden bana oldukça soğuk davranıyor.” Bir an için duraksadı ve bana şüpheyle baktı. “Bahadır neyse de Melih ile ne derdin var?” Omuz silktim. “Bilmiyorum, bana çok kaba davranıyor. Lena ile yakın olmamdan hoşlanmıyor bile. Bu çok saçma ve sert.” Başını aşağı yukarı salladı ve iç çekti. “O biraz serttir, alışması zaman alır.” Sahte bir şekilde sırıttım. “Kimsenin salakça tavırlarına alışmak zorunda değilim Kuzey. Üstelik bana karşı borçlu. Onu babamın elinden kurtarmışlığım var. Buna rağmen bir teşekkür bile etmedi.”
“Sıkıntılı durumlar. Dediğim gibi benim de onlarla aram süper sayılmaz. Şu sıralar sadece Merve ile ilgileniyorum.” Dudağımın bir kenarı yukarı doğru kıvrıldı. “Onunla barışmanıza şaşırdım. Geri dönüşü olmaz sanmıştım.” Kaşları düz bir hal aldı. “Az kalsın yanlış iletişim yüzünden geri dönüşü olmayacaktı zaten. Ama bir şekilde toparladık. Tek yapmamız gereken biraz cesaret ve iletişimmiş.”
“İyi bari, sevindim sizin adınıza. Peki Merve nerede şimdi?” Ofladı. “Yolda. Aslında evinden alacaktım. Ama tahmin edersin ki henüz İlhan amcanın barıştığımızdan haberi yok. Kolay kolay da söyleyemeyiz. O yüzden bir süre onun gözüne gözükmemem en doğrusu.”
Okul bahçesine girdiğimizde çantamın kayışını tek elimle tuttum ve derin bir nefes alıp etrafıma bakınmaya başladım. Okulu kısa süreliğine asmış olmak bundan sonraki haklarımı harcadığım anlamına gelirdi. Bundan sonra daha az devamsızlık yapmalıydım. Bunun verdiği buhranla gözlerim kısılırken Alpaslan’ın arkadaşlarıyla her zaman oturduğu bankta tek başına sigara içtiğini gördüm. Bank bahçenin diğer bir ucundaydı ve diğer oturma yerlerine kıyasla daha tenha kalıyordu. Kısık bakışlarım onun üzerinde gezinirken onun beni görmüyor oluşu işimi kolaylaştırıyordu. Başı önüne eğikti ve sigarasını seyrediyordu.
“Ya sana sormalı? Ben de Alpaslan Kıraç ile çıkmanı beklemezdim.” Kuzey’in alaylı ses tonu kulağıma dolarken yürümeyi bıraktım ve kollarımı göğsümde birleştirip omuz silktim. “Hayat beklenmedik şeylerle dolu. Bir gün öncesinde ruhen kilometrelerce arana mesafe koyduğun birisiyle bir gün sonrasında dip dibe hamburger yemeye giderken bulabiliyorsun kendini.”
Kuzey, dediklerime seslice gülerken kafasını iki yana salladı. “Cidden çıkıyorsunuz, inanılır gibi değil.” Gözlerimi devirdim. “Alpaslan’ı ve aramızdaki şeyi kötüleme sırasını bugün de sen ele aldın sanırım. Her gün mutlaka birisi bunu yapmasa şaşarım.” Kuzey hafiften bozulduğumu gördüğünde iki elini havaya kaldırdı. “Kusura bakma, sadece beklenmedik bir çiftsiniz. Kim bilebilirdi ki Alpaslan’ın gıcık olduğu bir herifin kızına âşık olacağını?”
Yüzümü buruşturdum. “Kesinlikle babamdan daha büyük sorunlarımız vardı ilişkiye başlamadan önce ve babam Uras Ferzan tüm bu sorunların yanında sivrisinek gibi kalır.”
“Günaydın.” Lena’nın sesi yakınımızdan geldiğinde başımızı aynı anda bahçe kapısının olduğu yöne çevirdik. Lena üzerindeki uyku mahmurluğu ile birlikte düşük bir suratla yanımıza yürüyordu. Dudaklarımı büktüm. “Günaydın.” Benden sonra Kuzey de aynı şekilde ona cevap verirken yanımızda durdu ve omuzlarını düşürdü. “Bu saatte okula gelmek işkenceden farksız.” Kaşlarımı çattım. “Sınava az kaldı. Biraz disiplinden zarar gelmez.”
“Her konuda bana muhalefet olmak zorunda değilsin Lara.”
Ağzımdan ‘hah’ diye bir nida çıktı. “Sana muhalefet olmakla zaman harcamadığımdan emin olabilirsin Lena. Sadece modunu değiştirmeni tavsiye ediyorum burada. Sınava az kaldı, doğru dürüst bir hedefin varsa hayıflanmayı bırakırsın.” Bana kötü bir şekilde baktı. “Sabah sabah senin kafa ütülemeni çekecek ne yaptım acaba?” Sinsice gülümsedim. “Hangi hatandan başlayalım saymaya canım kardeşim? Eminim ki bana karşı hataların ve saygısızlıkların başı çeker.”
“Kızlar biraz sakin mi olsanız?” Kuzey’e esprili bir yüz ifadesiyle baktım. “Ben zaten sakinim canım. Burada tansiyonu yükselten her zamanki gibi ailenin küçük eniştesi.” Lena gözlerini büyüterek bana hayretle bakarken yüzünü buruşturdu. “Küçük enişte mi? İğrençsin.” Omuz silktim ve sırıttım. Bu sırada ileriden bize doğru yürüyen Alpaslan ile göz göze geldim. Sigarasını çoktan bitirmiş ve söndürmüş olmalıydı. Elleri siyah pantolonun ceplerindeydi. Rahat tavırlı adımlarıyla kimseyi takmayan bir cazibeye sahip olduğu gerçeği yutkunmama neden oldu.
Birini sevdiğin zaman nefes alışı bile çekici gelmeye başlıyordu sanırım.
Aramızda sayılı adımlar kaldığında sevecen bir şekilde konuştum. “Günaydın!” Benim rahat halim yüzünde bir gevşemeye sebep olurken gözlerimi kıstım. Acaba Kuzey’den rahatsız mı olmuştu? Bu durum normal sayılabilirdi. Çünkü Kuzey, Bahadır’ın arkadaşıydı.
Kuzey onun geldiğini anladığında Lena ve bana son bir kez gülümsedi. “İyi dersler size, ben artık sınıfa çıksam iyi olur.” Tam Alpaslan yanımıza gelmişti ki Kuzey sessiz ve sakin bir şekilde yanımızdan ayrıldı. Bu sırada Alpaslan’a yaklaştım ve yanağından öptüm. “Erkencisin?” Kafasını aşağı yukarı sarstı hafifçe. “Erken uyandım diyelim.” Anlamış gibi ufak bir mimik yaptım ve yanımızdan gitmek için hazırlanan Lena’ya hitaben konuştum. “Bu arada haberin olsun, babam bir süre daha ortalıklarda olmayacakmış. Yani kafana göre takıl.”
Bu sözlerim Lena’yı durdururken kaşlarını çattı. “Ne alaka? Sadece annemle doğum gününü kutlamak için gitmemiş miydi birkaç günlüğüne?” Çok fazla bilgimin olmadığını belli etmek için dudaklarımı aşağı doğru büktüm. “Bilemiyorum, dün amcam ve Tibet bana gelmişti. O sırada amcam söyledi. Gittikleri kaplıcayı çok sevmişler, bir süre daha orada konaklayacaklarmış. Ne zaman döneceklerini söylemedi.”
“Neyse, bu kimin işine gelmez ki?” Yanımdan geçeceği sırada kolunu tuttum ve kulağına eğildim. “Babamın yokluğuna güvenip başını belaya sokma. Tekrardan birilerinden dayak yiyecek olursan bu sefer biraz zor atlatırsın babamı.” Lena, ona olan uyarımı tiye alıp bir şey demeden yanımızdan ayrılırken haliyle Alpaslan da tüm konuşmaya şahit olmuştu. Tek kaşını kaldırdı. “Annesi mi? Bu da ne demek şimdi?” Ofladım. “Bizim aile biraz karışıktır derken abartmıyordum Alp. Aslında Sanem, Lena’nın öz annesi.”
Alpaslan’ın yüzü şaşkınlıkla sarsılırken biraz ötemizdeki duvara sırtını yasladı ve homurdandı. “Ciddi olamazsın?” Omuz silktim. “Gayet de ciddiyim. Babam annemle evliyken onu Sanem ile aldatmış ve Lena doğmuş. O zamanın şartlarıyla da aile gayri meşru bir çocuğu piyasaya sürmektense Lena’yı babam ve anneme ait bir çocuk olarak büyütmeyi tercih etmişler.”
“Bir yandan bilinmeyen ikizin, bir yandan da Lena ile annelerinizin farklı oluşu... Aile tam bir matruşka ve sen bunları ayak üstü konuşabilecek kadar umarsızsın.”
Yutkundum. “Bizim ailede işler böyle. Herkesin bir vukuatı var. Annemin bile.” Bir anlık heves ile hızımı alamayıp konuşurken duraksadım. Bu sırada Alpaslan tek kaşını kaldırdı. “Aldatılan kişi annense onun ne vukuatı var Ferzan?” Canımı yakmak istemezcesine kısık bir sesle konuştu. “Üstelik bir cinayete kurban gitmişken.” Sesi fısıltılı çıkarken gözlerimi kırpıştırdım. “Şey, yani...” Derin bir nefes aldım ve aklıma gelen ilk şeyi söyledim. “Aldatıldığını bile bile evliliğe devam etmesi onun en büyük hatasıydı. Bu hatasının bedeli de ağır oldu.”
Alpaslan sırtını duvardan ayırırken oldukça çelişkili bakışlarla yüzüme bakmaya devam etti. “Annenin aslında öldüğünü öğrendiğim ilk geceyi anımsıyorum. Odanın banyosundaydım. Sen ve baban hararetli bir şekilde kavga ediyordunuz ve sen konu annene geldiği anda çıldırdın. Ona asla toz kondurmadın, bırak hatalı olmasını ondan kötü bir ses tonuyla bahsedilmesi bile seni çıldırtmıştı... Şimdiyse bizzat kendin onun hatalı olduğunu ve hatalarının bedelini ödediğinden söz ediyorsun. Ferzan, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?” Şüpheli ses tonu iliklerime kadar işlerken bakışlarımı ondan kaçırdım ve arkamı dönüp bahçenin ilerisindeki boş banklardan birisine doğru yürümeye başladım. Bu esnada Alpaslan aydınlanmış bir ses tonuyla hemen bir adım gerimden konuşmaya devam etti.
“Lena eğer annesinin Sanem olduğunu biliyorsa o zaman... O zaman senin annenin aslında ölmüş olması onu o kadar derinden yaralamaz ki? Benimle neden sahte bir ilişkiye başladın o zaman Lara? Sırf babanı sinir etmek için değil aynı zamanda Lena’nın gerçeği öğrenmesini de istemiyordun? Ama o zaten biliyorsa o zaman tehdidime boyun eğmenin ne anlamı kaldı? Üstelik Araf’ın mekânında Lena’yı ararken oldukça tedirgin ve üzgündün. Tüm bunlar ne demek oluyor?”
Kendimi banka attım ve alttan bakışlarla ayakta duran halini izledim kısaca. Bazen hiç konuşasım gelmiyordu. Çünkü ailem o kadar berbattı ki -buna kız kardeşlerim de dahildi- beni çıldırtıyorlardı. Onların yüzünden bazen konuşacak bir kelimem kalmıyordu.
“Bana açıklama yapmak zorundasın...” Bir anda patladım. “Ne duymak istiyorsun Alpaslan? Ailemin sıkıntılı tipler olduğunu daha önce de izah etmiştim.” İç çektim ve gözlerine baktım yorgunca. “Ben Lena’yı düşünerek senin o saçma tehdidine boyun eğerken meğerse Lena zaten gerçek annesini çoktandır biliyormuş. Benden bu gerçeği saklamışlar ve ben bu gerçeği senin Lena’yı arayıp kendince her şeyi anlattığın gün öğrendim.” Konu anneme gelirse de... Yutkundum. Boğazım düğümlenmişti. “Anneme gelecek olursak da... Onunla ilgili seninle konuşmak istemiyorum. Daha doğrusu onun hakkında kimseyle bir şey konuşmak istemiyorum. Ondan bahsetmek oldum olası hoşuma gitmez.” Gözlerimi kırpıştırarak duygusal olduğunu düşündüğüm bakışlarımı ona yönlendirdim.
“Lütfen üzerime gelme aşkım, böyle sorgulayıcı ses tonlarından hoşlanmıyorum. Canımı sıkıyor. Sanki senden gizli bir şeyler karıştırıyormuşum gibi. Allah Allah...”
Ağlamaklı ses tonum yüzünü yumuşatırken önümde eğildi ve ellerini dizlerime koydu. “Tamam, tamam yok bir şey. Ben saçmaladım bir an kızım. Öyle bazı parçalar kafamda oturmayınca şüphelendim yani. Yalanı, gizli saklı dolapları sevmem ben. Seninle de bu kadar yol kat etmişken aramıza yalan girmesi ihtimali ayarlarımı bozuyor.”
Dediklerime karşın verdiği tepki biraz olsun sakinleştirirken devam etti. “Söylediklerin çok beklenmedik. Ben nereden tahmin edeyim Lena’nın her şeyi uzun zamandır bildiğini? Neyse, tamam. Özür dilerim. Bir an saçma sapan şüphe ettim. Kafam karıştı.”
Burnumu çektim ve kollarımı boynuna dolayarak sımsıkı sarıldım.
“Benim şu saatten sonra senden bir şey saklamam mümkün mü ya?”
***
“Senin bir şeye canın mı sıkıldı?” Kantin sırasında beklerken kulağımın dibinde konuşan Merve’ye bıkkınca baktım. “Canımın sıkılmadığı bir gün var mı sen onu sor.” Kaşlarını çattı. “Lafı dolandırma. Besbelli bir şeyler olmuş. Alpaslan ile ilgili mi?”
Sıra bize geldiğinde iki kahve söyledik. Ona cevap vermezken kendi kahve paramı ödedim ve karton bardağı alıp kantinin ücra masalarından birine yerleştim. O da arkamdan gelip yanıma oturduğunda gözlerini yüzüme dikti. Karton bardaktan ellerime yayılan sıcaklık hoşuma giderken omuz silktim pes edercesine. “Biraz bozuşur gibi olduk. Ama öyle ciddi bir şey sayılmaz. Sadece Lena’nın annesi Sanem’i öğrendi ve uzunca bir süredir ona bunu söylemememe bozuldu sanırım.”
Merve’nin kaşları havalanırken arkasına yaslandı. “Bozulmasından daha doğal ne var? Çocuk haklı Lara.” Kaşlarımı çattım. “Ne alaka? İkimizin arasındaki ilişkiyi etkileyecek bir şey değil ki?” Gözlerini devirdi. “Değil mi? Kızım onunla hikayeniz sahte bir oyunla başladı. Bunun sebebi de annenin öldüğünü Lena’dan gizlemeye çalışmaktı. E şimdi de Lena’nın zaten gerçekleri bildiği ortaya çıktı. Alpaslan bazı şeyleri sorgulamakta öyle ya da böyle haklı. Bir de diyorsun ki biraz bozuştuk. Adamın aklına yalanı dolanı sokmuşsun resmen.”
Yüzümü kırıştırdım. “Abartma. O kadar da değil. Onun ne haddine benim ailevi sırlarım?” Merve hafif bir öfkeyle baktı. “Bence şu an tek yaptığın şey kendine haklı sebepler türetmek Lara. Sonuçta onunla uzunca bir süredir yan yanasın ve kendinle alakalı bir şeyler sakladığın ortaya çıkmış. Aynı şeyi o sana yapsa nasıl hissederdin?”
“Yapmadığı ne malum?” Rahat bir tavırla kelimeleri dudaklarımın arasından çıkardığımda dediklerim yüzünden kendimi kötü hissettim. Şayet benden ciddi şeyler saklasa ona olan güvenim kırılırdı. Şu an onun yaşadığı şey de tam olarak bundan ibaretti.
“Neden böyle söylüyorsun? Bir şeylerden mi şüpheleniyorsun sana yalan söylediğine dair?” Kafamı iki yana salladım. “Hayır... Yani neden olmasın. Bilmiyorum.” Doğru düzgün konuşamazken kendime ve yanımdaki arkadaşıma dürüst olmayı seçtim. “Aslında olay ne Sanem ne Lena ne de bir başka gerçek Merve. Açıkçası beni duvara toslatan şey onun yalan söylediğimden şüphelendiği anda bakışlarını bile değiştirmesi. Yani bahçede konuşurken ilk baştaki bakışlarını ve yüz ifadesini görmen lazımdı. Sanki... Sanki ilk tanıştığımızdaki düşmanca bakışlarını sezdim ve bu beni ürküttü.”
Yutkundum. “Onu kaybetmek istemeyen bir yanım ve onun da ince çizgileri var. İhanet, yalan ve yakınındaki kişilerin onu kandırması ihtimali... Böyle şeyler onun hayatında yok Merve. İşin trajik yanı, ben oldum olası bunların içindeyim. Yarın öbür gün ona karşı bir yalanım olursa gözümün yaşına bakmadan beni terk edermiş gibi bir izlenim yayıyor.”
Merve kaygılı ruh halimi dikkatle dinlerken boğazını temizledi ve kahvesinden yudumladı. Bakışları kantinde gezinirken mırıldandı. “Ona neden yalan söyleyesin ki?” Omuz silktim. “İnsanlık hali, hayatta neler olacağını bilemeyiz. Hem iki kişi birbirini severse her türlü şeyi çözebiliyor olması gerekmez mi? Bir yalan bizi ayırabilir mi? Bu çok saçma.”
“Seni biraz bile tanıdıysam bir şeyler saklıyorsun Lara. Bak, anlat lütfen. Birlikte çözelim.”
Kaşlarımı çattım. “Yok öyle bir şey.” Yüzünü kırıştırdı. “O zaman neden inatla yalan dolandan korkuyorsun? Saklayacak bir şeyin yoksa içinin rahat olması gerekmez mi? Hem neden aranıza yalan girsin ki? Hayatınızda bir karışıklık yok şu an. İleride de olacak demek değil ki. Bence...”
Ofladım ve sözünü kestim. “Neyse Merve, kapatalım lütfen bu konuyu. Ben sadece biraz paranoyağım ve her ihtimali düşünmekten ötürü başım ağrıyor. Başka bir şey değil yani. Sen de kafanda kurma öyle. Bir şey sakladığım falan yok. Üzerimde sınav gerginliği ve Alpaslan ile yeni atlattığımız bir tartışmanın yorgunluğu var. Hepsi bu.”
Tek kaşını kaldırdı. “Hepsi bu?” Başımı olumluca salladım. “Evet.” Dudaklarını büktü. “Öyle olsun bakalım.” Bezgince yüzümü buruşturdum. “Merve uzatıp durma.” Omuz silkti “Öyle olsun dedim ya işte!” Kafamı iki yana salladım ve sessizleşip kahvemi içmeye kaldığım yerden devam ettim. Bu sırada kantine giren edebiyat öğretmenim dikkatimi çekti. Bildiğim kadarıyla bu kadın son sınıf olan üç şubeye giriyordu. Biri de benim olduğum sınıftı. Dönemin başında beni kütüphaneye yollamasının ardından fazla muhatap olamamıştım kendisiyle. Tatlı ve kendi halinde birisi olduğu uzaktan kolayca anlaşılabiliyordu. Üstelik anlayışlıydı da. Bana karşı hep nazik ve yapıcı davranmıştı.
Üzerindeki beyaz gömlek bedenini sarmalamışken fiziksel görüntüsünün otuzlarının çok başında bir kadını andırdığını düşündüm. Ancak biliyordum ki kendisi kırkına merdiven dayadığı yüzündeki birkaç çizgiden bile belli olan tecrübeli bir edebiyat öğretmeniydi. Bana Palermo’daki öğretmenlerimi hatırlatıyordu. Bunun verdiği his beni kısa bir anlığına da olsa henüz aylar öncesindeki sakin düzenime götürdü. İstanbul’da değilken daha mutlu olduğumu anımsadım ve bu incitti. Alpaslan’ı sevmeme karşın bunun burada kalmak için bana yetmiyor oluşu gerçeği yüzüme çarptığında kafamı iki yana sarstım hızlıca. Hayatta sürekli bir şeyleri yönetemezdik ve yeni bir yerde yaşamaya alışmak zorundaydım. En azından üniversite sınavına kadar...
Edebiyat öğretmenimin kantinci adamdan kahve istediğini dudak hareketlerinden anlarken bakışlarının bana dönmesiyle birlikte duruşumu düzelttim ve selam verircesine tebessüm ettim. O da bana aynı şekilde karşılık verirken ufak bir el hareketiyle beni yanına çağırdı. Bunu beklemezken ayaklandım ve Merve’ye baktım. “Ben gidiyorum, edebiyat hocası çağırıyor.” Merve kaşlarını çattı ve dudağını büktü. “Ne alaka?” Omuz silktim. “Bilmiyorum, sonra anlatırım.”
Kadının yanına vardığımda “Efendim hocam?” diye sordum. Durduk yere çağıracak hali yoktu. Para ödeyip kahvesini eline aldıktan sonra boştaki elini koluma koydu ve kantin çıkışına doğru yönlendirdi. “Gel bir konuşalım seninle.” Kafamı olumluca salladım. “Olur.”
İkimiz kantinden çıktıktan sonra sevecen bir sesle konuşmaya başladı. Kahvesinden yudumlamayı da ihmal etmemişti. “Dersler nasıl gidiyor canım? Bildiğim kadarıyla yabancı ülkeden geldiğin için biraz geriden geliyordun sözel derslerde.” Dudaklarımı birbirine bastırdım. “Evet, hocam. Daha önceki okulumla burası arasında bariz bir müfredat farkı olduğu için özellikle tarih dersi biraz sıkıntılı gibi ama halletmeye çalışıyorum.” Kolumu sıvazladı ve geri çekip bardağını iki eliyle kavradı. Bu sırada zemin katta biraz ileri yürümüş ve bir kenarda durmuştuk. Gelip geçen herkesin rahatça görebileceği bir noktadaydık.
“Son zamanlarda biraz devamsızlık yapıyorsun, derslerde olmayışından fark ediyorum. Aman çok kaçırma ipin ucunu. Devamsızlık sayısı önemli değil halledilir ama zaman çok hızlı geçiyor, okuldaki deneme sınavlarına katılman önemli.”
Durgunca baktım yüzüne. “Farkındayım, birtakım ailevi durumlardan ötürü boşlamak zorunda kaldım okulu. Ayrıca derslerde konu işlenmiyor diye biliyorum?” Şimdiye kadar naif bakan gözleri hafifçe bozulurken kafasını iki yana salladı. “İşlenmiyor diye bir durum yok Lara. Düzenli olarak çıkmış sorulara bakıyoruz, bakılmasa da herkes sistematik bir şekilde soru bankasını çözüyor. Üstelik takıldığınız konuları da tekrardan işliyoruz. Ders yok diye gelmemezlik yapma sakın. Gördüğüm kadarıyla hedefi ve potansiyeli olan bir öğrencisin.”
Derin bir nefes aldım. “Anlıyorum, bundan sonra daha dikkatli olmaya çalışacağım hocam. Düşündüğünüz için teşekkür ederim.” Dudağının bir kenarı memnun olmuşçasına yukarı kıvrıldı. “Rica ederim. Aslında ben seninle başka bir şey konuşacaktım. Yarından sonra 12 Mart programımız var ve senin de yer almanı istiyorum. İlgini çeker mi diye sormak için yanıma çağırmıştım. Ne dersin?”
Yanağımın içini dişlerken kollarımı göğsümde birleştirdim ve ağırlığımı bir ayağıma vererek olduğum yerde hafifçe sallandım. “Bilemiyorum, daha öncesinde birkaç programda şiir okumuşluğum var. Bana nasıl bir görev vermeyi düşünüyorsunuz?”
“Bir erkek arkadaşının yanında kız sunucu olarak yer almanı istiyorum. Birkaç idari müdürün ve valinin de protokolde yer alacağı kapsamlı bir program hazırlıyoruz. Şiir ve günün önemiyle alakalı konuşacak arkadaşlarınla geçen haftadan beri prova yapıyoruz. Sunucu seçimini sona bırakmıştık. Erkek sunucuyu seçtik, eğer sen de kabul edersen bugün sunuculu ilk provamızı alırız.”
Lise bitmeden önce böyle bir programda yer alma fikri kulağa eğlenceli geliyordu. Üstelik bu yıl okul hayatımın en darmadağın yılı olmuştu. İlk dönemin sonlarına doğru bu okula gelmiştim ve alışma süreci de dahil birçok şey mentalimi etkilemişti. İleride lise hayatıma baktığım zaman güzel hatıralar görmek istiyordum. Bence en azından bu hakkımdı.
“Açıkçası böyle bir teklif beklemiyordum hocam, çok teşekkür ederim. Programda yer almaktan mutluluk duyarım.”
Edebiyat hocamla konuşmaya kısa bir süre daha devam ettikten sonra öğle bitiminde prova için sözleştik ve ayrıldık. Öğle arasına yeni girdiğimiz için daha provaya çok vakit vardı. Bu nedenle merdivenlerden çıkmaya başladım. Alpaslan’ın yanına uğrayacaktım. Sabah ufak bir sorun atlatmıştık ve sıcağı sıcağına bunun tamamen atlatıldığını görmeye ihtiyacım vardı. Hem ona programa alındığımdan da bahsedebilirdim.
Sınıflarımızın olduğu kata geldiğimde hızlı adımlarla eski sınıfıma girdim ve gözlerimi cam kenarındaki en ara sıraya yönelttim. Arkasına yaslanmış bir şekilde gergince telefonuna bakıyordu. Onun bu hali beni de durgunlaştırırken hafifçe öksürerek boğazımı temizledim ve yanına yürümeye başladım. Sınıfta onun dışında çok az kişi vardı. Onlar da soru çözüyordu bir yandan da bir şeyler atıştırarak.
Alpaslan geldiğimi adım seslerimden fark etmiş olmalı ki kafasını kaldırdı ve bana baktı. Ardından da tek kaşını kaldırdı. “Mesaj attım neredesin diye niye bakmıyorsun?” Dudağımı büktüm ve elimdeki telefona baktım. Gerçekten de bir on dakika önce yazmıştı. Ama telefonum sessizde olduğu için anlamamıştım.
“Telefonum sessizdeydi, görmemişim. O sırada edebiyat hocasıyla konuşmakla meşguldüm.”
Yanındaki boşluğa oturdum ve kollarımı göğsümde birleştirdim. O da oturduğu yerde bana döndü ve diliyle dudağını ıslattı. “Ne konuştun?” Gülümsedim. “12 Mart programı için bana sunuculuk teklif etti, ben de kabul ettim.” Mutlu halimi görünce gözlerini kırpıştırdı ve yeşillerini gözlerim ile dudaklarım arasında götürüp getirdi. “Sevinmiş gibisin?” Başımı olumluca salladım. “Evet, sevindim. Farklılık olacak.”
Gülüşüm onun sakin haliyle solarken işaret parmağımla muziplik olsun diye burnunun ucunu dürttüm. “Hayırdır, niye böyle durgunsun ponçiğim?” Yüzünü buruşturdu ve parmağımı yüzünden uzaklaştırdı. “Ferzan! Ponçik ne Allah aşkına? Çek şu elini!” Sırıttım ve aynı hareketi tekrardan yaptım. Bu sefer daha da sinirlenmişti. Ama ciddi bir sinir olmadığının farkındaydım. Üzerime eğildi ve parmağımı tuttu. “Bana başkalarının yanında ponçik deme.”
Omuz silktim. “Söz veremem.” Bıkkınlıkla soludu ve lafı dolandırmadan konuya bodoslama giriş yaptı. Yoksa onunla daha fazla uğraşabileceğimin farkındaydı. Üstelik sabahki gerginliği boş vermeye çalışma girişimimi de fark etmişti ve o da bozuntuya vermek istemiyordu.
“Kaan ve Asrın ile doğru düzgün aramı toparlayamadım. Bunun sıkkınlığı var üzerimde.” Kaşlarımı çattım. “Neden ki?” Ofladı. “Bilmiyorum. Arkadaş grubumuza kız mevzuları girdiğinden beri bozuşup duruyoruz.” Yutkundum. “Benim yüzümden mi böylesiniz yani?” Bu ihtimal içimi hüzne boğarken Alpaslan hızlıca kafasını iki yana sarstı. “Ya hayır, olay senden ibaret değil. Kişisel algılama. Benim kastettiğim şu ki ne zaman aşk meşk işleri dünyamıza girdi ondan sonra birbirimize karşı daha da gard almaya başladık. Bu Esila ve Asrın ilişkisiyle başlayan bir şey. Sana özel değil yani. Ona toz kondurmayışı falan filan derken ta o zamanlar biraz tartışmalıydık. Son zamanlarda seninle birlikte oluşum ve onlardan bazı şeyleri saklamam da haliyle aramızı gerdi. Halledilir sanmıştım ama sandığım kadar çabuk olmadı.”
Çöpçatan bir şekilde sırıttım ve gerginliğini almak adına elimi omzuna atıp sıvazladım. “Bazen çok yersiz geriliyorsun ve çözümü olan şeylere üzülüyorsun. Saçmalama, o feci zeki beynini yoruyorsun.” Gözlerini devirdi. “Hakaret edercesine iltifat etmek de sana özel olsa gerek.” Güldüm. “Vardır öyle şahsına münhasır huylarım.” Hınzırca baktı ve mırıldandı. “Şahsına münhasır diyorsun?” Alt dudağımı dişledim. Tanıştığımız ilk geceki konuşmalarımız gözümün önünden geçti. Bu çok komikti. O zamanlar ne haldeydik, şimdi ne halde.
“Neyse.” Kendimi toparladım ve ondan uzaklaşıp ayaklandım. “Ben bu işi çözerim, sen takılma.” Arkasına yaslandı ve iç çekti. “Bence karışma. Asrın sana gıcık oluyor.” Ağzımdan ‘hah’ diye bir nida çıktı. “O gıcık olmaktan ziyade en yakın arkadaşını korumaktı Alpaslan. Beni senin için bir tehlike olarak görüyordu eskiden. Ama bence artık öyle değil.”
Şüpheyle baktı. “Sana bunu düşündüren ne?” Ciğerlerime temiz hava doldurdum ve sakince dışarı verdim. “Hislerim kuvvetlidir Kıraç.” Ayağa kalktı ve eliyle kapıyı gösterdi. “Sınıfa kadar götüreyim.” Gözlerimi büyüttüm. “Sınıf sadece yan tarafta Alp, abartma.” Omuz silkti. “Olsun birkaç dakika daha fazladan vakit geçirmiş oluruz.” Yürümeye başlamışken gözlerimden tabiri caizse kalp çıkararak ona baktım. “Ya! Çok romantik.” Gözlerini devirip kolunu omzuma attı ve yürümeye başladı. “Ne demezsin.” Arkadaşlarıyla barışana kadar tam anlamıyla huzurlu olamayacaktı öyle değil mi? Öyleyse bunu halletmem lazımdı. Çünkü onunla güzel vakit geçirmek istiyordum. Ben mutlu o mutsuz kalınca eksik hissediyordum.
Sınıftan çıkar çıkmaz karşımızdan geçmek üzere olan Asrın’ı gördüğümde samimi bir şekilde seslendim. “Asrın!” Alpaslan’ın bedeni gerilirken ağzının içinden homurdandı. “Yapma.” Asrın çoktan durmuştu. İkimizi mutlu gördüğüne sevinmiş gibi hafifçe gülümsedi. Ancak devamı gelmedi. Yüzüme sorgulayıcı bir şekilde baktığında tebessüm ettim. “Akşam benim evde toplanıyoruz ve sen de geliyorsun ona göre.”
İkisi de bu emrivaki tavrım yüzünden şaşırırken Asrın bu şaşkınlığı laubali bir şekilde üzerinden attı. “Pardon da ne zamandan beri senden emir alır oldum Lara? Kimsenin evine geleceğim falan yok.” Tam gidecekti ki tekrardan konuşmaya başladım. Alpaslan da kolunu omzumdan çekmişti.
“Esila ile aran halen aşırı derecede bozuk diye biliyorum. İkinizin aynı ortamda zaman geçirmeye ihtiyacı var. Bu nedenle akşam onu da çağıracağım. Hem ailesinden de izin alırım bu akşam bende kalır. Çöpçatanlık yapıp barıştırırım da sizi. Eğer gelirsen tabi.”
Alttan alta bunun bir şantaj olduğunu beş yaşındaki çocuk bile kolayca anlardı. Kaldı ki bundan epeyce keyif alıyordum. Asrın’ın bakışları Esila’nın konuya dahil olmasıyla birlikte değişirken devam ettim. “Onu dışarılarda sıkıştırarak barışmaya ikna edemezsin. Ama bir adet Lara Ferzan çok şeyi değiştirir! Tek yapman gereken akşam attığım konuma gelmen. Pizzalar da benden üstelik.” Pizza unsuruyla da tam olarak yanımdaki şahsı can damarından vurmanın heyecanıyla ona baktığımda omuzlarını düşürdü. “Çok fenasın.” Kıkırdadım. “Biliyorum!”
Tekrar Asrın’a döndüğümde önce Alpaslan’a sonra da bana baktı. “Sen... Sen cidden... Çok fenasın!” Ofladı ve burnundan soludu. “Akşam görüşürüz!” Yeri delmek isteyen sert adımlarıyla sınıfa girdiğinde Alpaslan bana hafif bir alayla baktı. “Gerçekten zaafı Esila. Konu o olunca tüm planları değişiyor.” Gözlerimi onunkilere diktim. “Sence ben senin zaafın mıyım?”
Bir an olsun bile beklemeden kafasını iki yana salladı. Bu ani tepkisi beni şaşırtırken yutkundum. Günlerdir içine düştüğümüz aşk denizinden sonra bu hareketi tersime gitmişti. Tam ona karşı söylenecektim ki beni dumura uğratacak sözleri sarf etti.
“Sana sadece zaafımsın demek sana haksızlık olur Ferzan... Sen benim her şeyimsin. Sadece zayıf yanım olman, haksızlık bir yana o panter kişiliğine hakaret. Sen aynı zamanda benim güç kaynağımsın. "
Şaşkınlıkla boynumu kaşıdım ve tek kaşımı kaldırdım. “Bana bak doğruyu söyle, sen bu lafları internetten mi okuyup geliyorsun bana?” Saf saf ona bakakalırken seslice güldü. “Biraz önce çöpçatanlığa oynuyordun şimdiyse bön bön bakıyorsun, cidden şahsına münhasırsın ponçiğim.” Son kelimeyi bastırarak büyük bir alayla sarf ettiğinde kaşlarımı çattım. “Kapat çeneni ve akşam pizza istiyorsan eve gel Kıraç!” Alttan alttan baktı. “Öpücük de olacak mı?” Yerimde sinirle tepindim ve onu olduğu yerde bırakıp hızlıca sınıfa girdim. Yoksa kısa bir anlığına da olsa utandığımı fark edecek ve benimle daha çok dalga geçmesine izin vermiş olacaktım.
Hem daha önemli işlerim vardı! Daha Kaan’ı ve Esila’yı ikna edecektim!
Aşıkları ve arkadaşları barıştırma operasyonu başlasın!
Uzun zamandır bölüm atamadım çok üzgünüm sizden de özür dilerim! Ama yoğun bir takvimim vardı ve bölüm atmam neredeyse imkansızdı.
Bölümle alakalı düşüncelerinizi her zamanki gibi yorum kısmında bekliyor olacağım. Uzun zamanın ardından yorumlarınızı okumayı çook özledim!
Yeni bölüm gelene kadar sağlıcakla kalın canlarım!
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
10.96k Okunma |
2.03k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |