
Son zamanlarda hayatım bir tahterevalli gibiydi. Bir anlığına yerdeyken bir an sonrasında ise ayaklarım yerden kesiliyor ve kendimi yukarıda buluyordum. İşin trajik yanıysa, bu yaşadıklarım büyük bir kumardan halliceydi.
Şansımı fazlasıyla zorladığımı hissediyordum ve bu karmaşıklıktan bir süre uzak durmak hayatım için en iyi karar olabilirdi...
Kemal Atsız ile olan tatsız münasebetimizi sonlandırmanın üzerinden birkaç gün geçmişti. Bu süre zarfında biraz Alpaslan’da kalmıştım. Onun aile doktoru kolumla ilgilenmişti ve ağrıdan mahvolmamam için birkaç ilaç bırakmıştı. Ardından nihayet erkek arkadaşımla onun evinde yemek etkinliğimizi gerçekleştirebilmiş ve lezzetli bir makarna yemiştik. Keyifli vakit geçirmemizde Kerem Kıraç’ın işleri yüzünden eve uğrayamamış olmasının payı büyüktü.
Alpaslan Kıraç ile sürdürdüğüm romantik ilişkim aşırı derecede alabora olmaya müsaitti. Birbirimize karşı ne kadar kibar olursak olalım arka planda bazı şeylerin eksik kaldığının ikimiz de farkındaydık. Ancak şu an hiç kimsenin oturup ciddi konular konuşmaya hali yoktu. Başımızdan geçenler bir hayli bunaltıcıydı ve ihtiyacımız olan tek şey her şey yolundaymış gibi devam etmekti. Bu nedenle ruh halimizi çabucak düzeltmeye çaba göstermiş ve arkadaşlarımızla birlikte benim sunucu olduğum etkinliğe dikkatleri toplamıştık. Açıkçası çok keyifli bir program olmuştu. Hiç hata yapmadan yanımdaki alt sınıflardan bir çocukla programı sunabilmiştim. Programdan sonra ekiple ve öğretmenlerle ardından da bizimkilerle toplu fotoğraflar çekinmiştim. İstanbul’da lise hayatıma dair sayılı anılardan birisi olmuştu doğrusu ve bu güzeldi.
Gerçekten.
Bu program sayesinde birkaç arkadaş daha edinmiş ve sosyal medyadan onları takibe almıştım. Çoğunluğu yurt dışındaki arkadaşlarım olan sosyal medya arkadaş listeme biraz yerli kişilerin dahil olması hoş olmuştu. Üstelik son paylaştığım gönderiye de daha fazla beğeni gelmişti. Eh, kafamı dağıtmamda etkileri olacağı kesindi!
Geçen haftanın ardından asıl bomba ise şuydu: Son sınıflardan zengin bir çocuğun ailesi şehir dışına çıkmıştı ve çocuk buna güvenerek evinde büyük bir parti vermeye karar vermişti. Partiye son sınıf öğrencilerinin hepsi davetliydi ve bomba tam olarak burada patlıyordu. Herkesin davetli olması demek iyi anlaşamayan kişilerin bir arada olma ihtimali demekti ve parti tam olarak bugün akşamüstü başlayacaktı!
Açıkçası gergin değildim. Kendi adıma can düşmanı olduğum birisi yoktu. Bahadır ile de en son ki diyaloğumuz fazla kötü sayılmazdı yani. Bu nedenle rahattım ve partiye gidecektim. Dünden beri Merve ile ne giyeceğimiz hakkında telefonda konuşup birbirimize dolabımızdan kombin fotoğrafları atmıştık. Doğrusu tek derdim biraz eğlenceydi ve ciddiyetten uzak kalmaktı...
Yeni duştan çıkmanın verdiği ferah hisle birlikte koridoru aşıp yatak odama girdiğimde yatağımın üzerindeki kıyafetlerime göz attım. Kısa bir kot şort ve şortumun hizasında bitecek bir beyaz gömlek giyecektim. İçimde de siyah askılı bir yarım tişört olacaktı. Gömleğimin önünü iliklemeyi düşünmüyordum.
Bedenimdeki ıslaklığı havluyla aldıktan sonra üzerimi giyindim ve saçlarımı tarayıp hafifçe Kuruttum. Yüzüme gelen saçları kulak arkası ettikten sonra makyaj masamın önüne oturdum ve yüzüme biraz nemlendirici krem sürmeye başladım. Bir yandan da kendimi inceliyordum. Son zamanlarda biraz yorulmuştum. Doğrusu bu yorgunluk aylardır süren bir şeydi. Sadece bu dönemde kendisini daha çok belli eder olmuştu. En azından üniversite sınavına kadar bir şekilde idare edebilmeyi umuyordum. Sonrasında kendimi sadece ve sadece eğlenceye bırakacaktım.
Alpaslan ile detaylı olarak henüz paylaşmasam da yaz tatili hakkında ikimize dair güzel hayallerim vardı. Ege taraflarında güzel bir tatile çıkabilirdik. Sadece o ve ben... Bunun hayali bile çok heyecan vericiydi. Başka hiçbir dertle uğraşmadan, kimseyi kafaya takmadan sadece ikimiz vakit geçirebilirdik. Evet, bu çok güzel bir hayaldi.
Derince iç çektim ve kremi yüzüme iyice yedirdikten sonra kirpiklerime rimel sürdüm. Ardından kırmızı ruju dudaklarımda dikkatlice gezdirip masanın bir köşesine bıraktım. Birkaç tane ufak sivilce ve siyah noktayı ise kendi haline bırakmak istedim. Kapatıcı kullanırsam gözeneklerim yeterince hava almayacak ve hali hazırda stresten çıkmış sivilcelerime bir yenisi daha eklenecekti. Bu yaşlar zaten hormonlarımın oldukça aktif olduğu dönemlere ev sahipliği yapıyordu. Özellikle yüze sürülen kozmetik ürünlerden olabildiğince kaçmaya özen gösteriyordum.
Telefonumun titremesiyle birlikte arkamı döndüm ve yatağın üzerinden telefonumu aldım. Merve arıyordu. Hızlıca aramayı yanıtladım ve konuşmasını bekledim. Fazla bekletmedi. “Ben geldim, binanın önünde bekliyorum.” Oturduğum yerden kalktım. “Tamam ben de iniyorum şimdi. Gelirim birkaç dakikaya.” Telefonu kapattıktan sonra odanın bir köşesine bıraktığım sırt çantamdan cüzdanımı çıkardım ve içinden banka kartımı alıp telefonumun arkasına sıkıştırdım. Telefon kılıfı bazen çok işe yarıyordu ve çantayı yanımda yük etmek istemediğim ortamlar için birebirdi.
Eğildiğim yerden kalktıktan sonra elimde telefonla odadan çıktım ve sokak kapısını açıp ayağıma spor ayakkabılarımı geçirdim. Kapıyı ardımdan çektikten sonra kilitleyip anahtarı şortumun arka cebine yerleştirdim. Merdivenleri hızlıca indikten sonra kendimi apartmanın dışına attım. Merve arabasıyla birlikte hemen biraz ilerideydi. Birlikte gitmek için sözleşmiştik ve bu durumda Kuzey ile Alp’i bir tık oyun dışı etmiştik. Onlarla partide buluşacaktık. Öncesinde yakın kız arkadaşımla bol sohbetli bir araba yolculuğu gerçekleştirmek istiyordum.
Arabanın ön koltuğuna oturduğumda kapıyı kapattım ve Merve’ye baktım. “Selam!” Bana aynı şekilde karşılık verdikten sonra arabayı harekete geçirdi. Kalabalık caddeye çıktığımızda yola odaklıydı. Araba sürmeye yeni başlamıştı ve çok dikkatliydi. “Rahat ol biraz.” Dedim onu gevşetmek için. Ama pek işe yaramadı. Omuz silkti. “Kaza yaparsam babam bir daha arabayı vermez.” Emniyet kemerimi takıp arkama yaslandım. “İlhan amca bazen çok takıntılı olabiliyor.” Merve sırıttı. “Kimin arkadaşı işte.” Alaylı tavrı beni de güldürdü. İlhan amca ve babam çok yakın arkadaştı. Bu ikisinin benzer karakterlere sahip olduğunu gösteriyordu. Babam aklıma geldiğinde iç çektim.
“Babam ilk defa bu kadar sessiz. Onun sürekli etrafımda olmasına alışmışım. Yurt dışındayken bile bir yanım her zaman onun bir adım gerimde olduğunu bilirdi. Şimdiyse fazla uzakta gibi.”
Merve dudaklarını büktü. Gözleri sadece yoldaydı. “Sanem ile tatile gitti diye biliyorum?” Kafamı olumluca salladım. “Evet, doğum günü kokteylinin ardından Sanem ile evden ayrıldı. Uzun bir tatilde ama ben de tam olarak nerede olduğunu bilmiyorum. Sanırım müstakbel eşiyle romantik anlar geçirmek istiyor ve bunu da bizden uzakta yapmanın en mantıklısı olduğunun farkında. İstanbul’da olduğu sürece kızlarının dertleriyle uğraşmak zorunda.”
Kollarımı göğsümde birleştirdim ve kafamı iki yana sarstım düşünceli bir şekilde. “Ona geçen günkü olayı anlatıp anlatmayacağımızdan bile emin değilim. Ya tam anlatacağız ya da tamamen susacağız. Yalan söylersek anlar. Açıkçası hiç söylemezsek bir yerlerden kulağına gitme ihtimali de var. En baştan Lena ile benim anlatmam daha mantıklı olur diye düşünüyorum.”
Merve direksiyonu başka bir yöne kırarken bana cevap verdi. “Bence de anlatmanız en doğrusu. Ama sen yine de fazla öne atılma. Lena üzerinden suçu sıyırmak için senden faydalanmaktan geri durmayacaktır. Kayla zaten uzakta olmanın avantajıyla açıklama yapma rolünden kurtuluyor. Ama Lena için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Her ne kadar sana karşı son zamanlarda iyi olsa da bir zamanlar öfkeli olduğunu unutma Lara.”
Derin bir nefes aldım ve gözlerimi kıstım. “Bana duyduğu öfke tam olarak neyin öfkesi anlayamıyorum.” Merve diliyle dudaklarını ıslattı. “Seni kıskanıyor işte. Daha ne olsun.” Güldüm. “Beni kıskanmayı kendine yedirebilecek bir tip değil Merve.” Dudağının bir kenarı yukarı kıvrıldı. “Tamam ama sonuç olarak sana karşı bir hazımsızlığı var. Özellikle yaşanan her olayda senin baskın olman ona batıyor. Kabul et, Araf ve Tibet’in seni daha fazla ciddiye alması bile onu kızdırıyor. Açıkça belirtmiyor ama durum bu. Son olayda kahraman olmanı zor da olsa kabul etmek zorunda kaldı ve emin ol orta yerinden çatladı. Başka çaresi olsa asla kapını çalmazdı kızım.”
Ofladım. “Onunla böyle olmak istemezdim. Ama ne yapıyorsa kendisi yapıyor. Tamam ben de sütten çıkmış ak kaşık değilim. Ama en azından bir duruşum var. Şimdi Lena ve Kayla’ya baktığım zaman bana karşı durmuş iki kız kardeş görüyorum nedense.” Merve kaşlarını çattı. “Bu tatsız bir durum farkındasın değil mi? Kayla neden bu kadar abartıyor?” Biraz camı açtım ve içeriye soğuk rüzgâr esmesini sağladım. “Zor zamanlardan geçti ve yanına gidemedim. Gittiğimdeyse artık çoktan düzenini kurmuştu. Yeterince destek olamadım. Belki en başından sürekli onunla kontak halinde olsaydım bu belalı durumların orta yerinde bulmayacaktı kendini. Biraz suçlu olduğumu kabul ediyorum Kayla cephesinde... Onu en son gördüğümde bana günümü göstereceğinden falan bahsetti. En fazla ne yapabilir ki? Lena ile ikisini toplasan benim aklımın çeyreği etmezler.”
Merve bana şüpheli bir şekilde baktı. “Fazla küçümseme bence. Aklında bir şey olmasa neden sana öyle bir çıkışta bulunsun ki? Bir açığını falan mı biliyor?” Sırıttım. “Yok artık, ne açığı ya? Bir şey bildiği yok tek derdi kuyruğunu dik tutma çabası işte. Lena iki.”
“Peki bu Poyraz Karahan ne iş? Uras amca onu sevmiyor bunu herkes bilir. Ailecek neredeyse hiç görüşmezsiniz bile. Nasıl oldu da size yardım etti o gün?” Omuzlarımı düşürdüm. “Gerçekten bunları mı konuşacağız şimdi Merve? Bırak bu gergin konuları, zaten yeterince kafanı ağrıttım. Biz daha eğlenceli konulara odaklanalım. Mesela sen ve Kuzey’e! Nasılsınız?”
Merve konuyu değiştirmeme gözlerini devirdi ama ses etmedi. Kuzey’den söz etmem onu neşelendirirken gülümsedi. “Gayet iyiyiz. Eskiye kıyasla birbirimize daha iyi davranıyoruz. Daha çok dinliyoruz birbirimizi. Yakında babama da söyleyeceğiz gibi. Umarım babam çok ses etmez.” Bir elimle alnımı kaşıdım. “Orasını bilemem artık. İlhan amca Kuzey’e çok kurulmuştu... Annenin olayı da çok gerdi onu. O olay ne durumda?” Merve dudaklarını birbirine bastırdı. “Anlaşmalı boşanma için yüklü miktarda para istedi. Babam da kabul etti. Duruşma yakında. Muhtemelen tek celsede boşanacaklar.”
Annesinin bu denli para avcısı olduğundan habersizdim doğrusu. Bu Merve açısından utanç verici olmalıydı ki sesi kısık çıkmıştı. Teselli etmek için elimi omzuna koydum. “Sıkma canını, anneden yana talihsiz olman arkanda dağ gibi bir babaya sahip olduğun gerçeğini değiştirmiyor.” İç çekti. “Haklısın. Sadece kırgınım. İyi bir aile olduğumuzu düşünüyordum. Ama bir iki ay içinde her şey değişti. İhanet, para merakı, kavgalar... Bunlar hayatımda olan şeyler değildi Lara. En azından günün sonunda gittiğim evde bunlara yer yoktu.” Yutkundum. “Boş vermeye çalış. Bazı şeyleri boş veremezsek dolduğu yerden bizi boğar.”
Başını olumluca salladı. “Doğru.” Gözlerimi kıstım ve her ne kadar açmaktan oldukça kaçındığım bir konu olsa da kendimi tutamadım. “Bu Kaan hakkında ne düşünüyorsun Merve? Bir diyaloğunuz oldu ne de olsa.” Kırmızı ışıkta takıldığımızda nihayet gözlerini bana çevirdi. Sarı saçlarını biraz geriye atarken omuz silkti. “Ne düşünebilirim ki Lara? Ukala çocuğun teki. Yani sevgilinin yakın arkadaşı diye kişisel algılama ama hoş birine benzemiyor yani. Tam bir serseri. Hayatı ciddiye alan bir yanı yok. Zaten bana yanaşma amacını da en başından biliyordum. Sana bunu anlattım. İki sohbet edip takıldık ama gerçekten çok sıkıcıydı.”
Boğazımı temizledim. “Anladım.” Merve kaşlarını çattı. “Sen neden sorguladın ki şimdi bunu. Yoksa sana bir şey mi dedi? Sakın gerçekten hoşlanmaya başlamış falan deme hiç çekemem.” Yüzümü kırıştırdım. “Ne alaka Merve ya? Öylesine sordum. Kaan tek başına takılan birisi, bu durum dikkatimi çekti ben de sana sorayım dedim. Hani seninle dinamiği nasıldı diye?”
Merve gözlerini devirdi biraz önce yaptığı gibi. “Ne dinamiğimiz olacak Allah aşkına? Zaten sahte ve gelip geçici bir şeydi. Üstelik tek olmasına da şaşmamak gerek. İşi gücü sersemlik ve şakalaşmak.” Bir anlığına durdu ve bana baktı kızgınca. “Lara bu konuyu bir daha açma tamam mı? Yani bir Kuzey falan duysa yanlış anlayacak. Hazır tüm problemleri halletmişiz yeni şeyler çıkmasın.” Ekledi. “Ha o Kaan denen şapşal da sana bir şeyler falan derse lafını ver.” Yutkundum. “Veririm tabi.”
Yolun geri kalanı müzik dinleyip etrafı seyretmekle geçerken kendi kendimi düşüncelerle boğdum. Kendi dertlerim yetmiyormuş gibi bir de başkalarına bulaşıyordum. Ne gereği vardı yani? Anlamsızdı. Geçmişte kalan şeylerin üzerine toprak atmak en doğrusuydu. Eşelemek saçmaydı.
Partinin verileceği villanın önüne geldiğimizde lüks araçlar etrafta park halindeydi. Zar zor boş bir yer bulduktan sonra arabadan indik ve villanın bahçe kapısından içeri girdik. Hareketli ve motive edici bir müzik sesi etrafı kaplarken gözlerim büyük bahçenin şık peyzajında geziniyordu. “Hadi gel şurada fotoğraf çekinelim!” Merve kolumdan tutup çekiştirdiğinde ona ayak uydurdum ve gösterdiği yere geçtim. Farklı pozlar verirken telefonu indirdi ve gömleğimi işaret etti. “Biraz omzunu açsana.” Dediğini yaptım ve öyle de poz verdim. Çektikten sonra bana yanaştı ve kamerayı kendisine çevirip ikimizi birlikte çekti. Ardından ben de onu tek çektim. Bir on dakika böyle oyalandıktan sonra ileriden bize doğru gelen Kuzey ile Merve mırıldandı. “Fotoğrafları gecenin sonunda atarım sana.”
İkisi sarıldıktan sonra Kuzey bana selam verdi. Ben de ona. İkisi izin isteyip yanımdan ayrıldıklarında adımlarımı harekete geçirdim ve villaya girmek yerine etrafından dolanıp arka bahçeye yürümeye başladım. Su sesleri geliyordu. Görüş açıma büyük bir yüzme havuzu girdiğinde duraksadım ve kalabalığa bakmaya başladım. Çoğu kişi havuza girmişti ve girmeyenler de çimlerde eğleniyordu. Bu görüntü partinin evden dışarı taşmış haliydi. İçeride de büyük bir kalabalık olacağını tahmin edebiliyordum.
Havuzun yanından geçerken birkaç kişiye selam verdim gülümseyerek. Bu sırada Kaan hızlıca yanıma gelip beni ittireceğini ima ederek sırıtmaya başladı. Gözlerimi büyüttüm. “Kaan hayır! Bak sakın!” Adımlarım biraz geriye giderken sırtım bir göğse çarptı. Kafamı geriye doğru çevirdiğimde Alpaslan ile karşılaştım. Bana ‘merhaba’ dercesine baktı ve kolunu omzuma atıp ona yaslanmamı sağladı. Bu esnada Kaan cebinden telefonunu çıkarıp ikimize doğrulttu. “Poz verin, ben de tam sizi çekmek için hazırlanıyordum!” Kafamı iki yana salladım ve gülümsedim. Sanki biraz önce beni havuza itecek olan o değildi. Alpaslan başımın tepesine ufak bir öpücük bırakırken Kaan bağırdı. “Peynir!” Birkaç saniye sonra telefonunu indirdi ve geriye doğru yürümeye başladı. “Görevimi yerine getirdiğime göre kumruları yalnız bırakayım!”
Ağzımdan ‘hah’ diye alaylı bir nida fırladı. Alpaslan’a dönerken homurdandım. “Eğer sen gelmeseydin beni havuza ittirecekti Alp!” Yeşilleri yüzümde dolaşırken kaşlarını çatıp bizden uzaklaşan Kaan’a baktı. “Öyle bir şey yapsaydı onu döverdim. Kolundaki sıyrık yarasına klorlu su iyi gelmezdi muhtemelen.” Dudaklarımı büktüm. “Evet, bugün kolumu bandajla sıkıca sararak hızlı bir duş alabildim sadece. Onun dışında su değdirmemeye çalışıyorum.” Omzumdaki kolunu indirip elime elini dolarken beni içeriye doğru yürütmeye başladı. Bir yandan da giydiklerimi süzüyordu. “Yaz sezonunu açmışsın, henüz çok erken değil mi? Mayıs bile değil.” Sırıttım. “Birileri kıskandı mı bana mı öyle geldi?” Bir anda kaşlarını çattı sahteden. “Kıskançlık mı o da ne? Yeniyor mu bari?” Bu tavrına güldüm ve elimi tutan koluna sarılıp içeri girdim. İçerisi de kalabalıktı. “Biraz geç kaldınız sanki?” Omuz silktim. “Trafik vardı, bence hızlı bile geldik.” Dudaklarını büktü. “Pekâlâ, nereye oturmak istersin?” Elini bıraktım ve birkaç adım önüne geçip yüzüne baktım alayla. “Oturmak istediğimi de kim söyledi? Oturmaya mı geldik buraya Alpaslan!”
Bana gözlerini kısarak bakarken onun bu halini tiye aldım ve hızlıca evin bir diğer köşesindeki Merve ile göz göze gelmeye çalıştım. Kısa sürede bunu başardığımda elimle yanıma gelmesi için işaret ettim. Bence o da sıkılmıştı. Oturup sohbet etme işi zaten günlük rutinimizdi. Madem bir partiye gelmiştik, daha hareketli şeyler yapabilmeliydik. Mesela dans!
“Hadi dans edelim Merve!” Merve bu teklifime gülerken beni onayladı ve ilerideki müzik sistemiyle ilgilenen çocuğun yanına gitti. 2010’lardan kalma popüler bir pop müziği evi doldurmaya başladığında herkes coştu ve ayaklanıp zıplayarak şarkıya eşlik etmeye başladı. Merve ile ben de kalabalığa karıştık ve el ele tutuşup olduğumuz yerde hoplamaya başladık. Danstan kastımız sadece biraz nabız yükseltmeydi. Vals yapacak halimiz yoktu.
Gözlerim Alpaslan’ı bulduğunda elimle ‘gel’ işareti yaptım. Ama oralı olmadı. Bir koltuğa oturmuş bana gülerek bakıyordu. Israrcı tavrım karşılık bulmayınca boş verdim ve Merve’ye döndüm. Elinde ne ara aldığını bilmediğim iki bira şişesi vardı. Birini bana uzattı. Teşekkür edip aldıktan sonra birkaç yudum aldım ve dans etmeye devam ettim. Dakikalar boyunca şarkıdan şarkıya geçiş yaparken devirdiğimiz şişeler birbiri ardında sıralanıyordu ve halen yorulmamıştık. Bir ara gözlerim bize yargılayıcı bir şekilde bakan Lena ve Esila’ya kaysa da oralı olmadım. Yeterince drama yapmıştık ve bundan bir hayli sıkılmıştım. Allah’tan Merve vardı da eğlenebiliyordum.
Bir ara ortadaki masaya çıktığımızda kıvırtmaya başladık ve bunun içtiğimiz alkolle herhangi bir ilgisi yoktu. Merve ve ben rahat kişiliklerdik. Bir başkasının ancak sarhoş olduğunda yapabileceği hareketleri normal günlük hayatımızda da yapabilecek kapasiteye sahiptik. Şu anda da sarhoş olacak kadar içtiğimizi düşünmüyordum. En azından ben öyle düşünmüyordum. Alpaslan öyle düşünüyor olacak ki kaşları çatılı bir şekilde yanıma geldi ve bir şeyler mırıldandı. Masanın üzerinde olduğum için ben daha yukarıdaydım ve onu duyamıyordum. Müzik sesi çok yüksekti. Elimi kulağıma götürüp kafamı iki yana salladım. “Duyamıyorum seni!” Bıkkınlıkla iç çekti. Bunu şişip sönen göğsünden anlarken daha da bağırdı. “Lara yeter artık!” Kaşlarımı çattım. “Ne yeter ya?” Elini elime uzattı. “İn şuradan!” Onun bu tavrı canımı sıkarken Merve’nin de yavaşça indiğini gördüm. Kuzey de hemen yanımızdaydı ve gergindi. Bana da baktı. “Lara, biraz kaçırdınız sanki ipin ucunu? Hadi bir mola verin, tadımız kaçmasın!”
Gözlerimi devirdim ve masadan Alp’in yardımıyla inip kendimi onun kollarına bıraktım. “Dans et benimle.” Kollarımı sımsıkı boynuna dolarken ellerini belimde hissettim. “Biraz temiz hava aldıralım sana.” Kendimi ona bırakmışken ayaklarımı yerde kesti ve beni evden çıkardı. Havuzun olduğu kısma geldiğimizde bahçenin bir köşesinde boş kalan iki armut pufa yöneldi. Önce beni sonra kendisini renkli puflara bıraktığında derin bir nefes alıp verdi. “Sen insanı çıldırtırsın.” Arkama yaslandım ve ayaklarımı öne uzatıp ona baktım. “Ne alaka ya? Altı üstü eğleniyoruz şurada Alp. Sizin gibi huzur evi moduna mı geçmek lazım illa? Partiye geldik nihayetinde.”
Bana kaşlarını çatarak baktı. “Eğlenmene bir söz ettiğim yok benim kızım. Ama masaya çıkıp Merve ile şov sergilemene de gerek yok. Eğleniyorsan diğer insanlar gibi devam edebilirsin. Siz masanın üzerindeyken başkalarının bakışlarını gören bendim.” Sırıttım. “Ne varmış başkalarının bakışlarında?” Bana kısık gözlerle baktı. “Fazla ilgi doluydu, kavgacı tarafımı körükledi.” Derin bir iç çektim. Kıskanmakta haklıydı. Biraz abartmış olabilirdim sanırım. Uzatmadan söze girdim. “Haklısın, masanın üzerine çıkmak fazlaydı. Üzerine gelmiş gibi hissettim şu an.” Dudaklarını birbirine bastırdı. “Üzerime gelmediğin bir an yok Ferzan.” Yavaşça gülümsedim ve yaslandığım yerden doğrulup yüzüne doğru yanaştım. Dudaklarım yanağına değmek üzereyken fısıldadım. “Böyle mi?” Sırıttı. “Çok fenasın.” Yanağına masum bir öpücük kondurdum. “Biliyorum.”
“Ben sana bir havlu ve su getireyim. Terlemişsin ve boğazın kurumuştur.” Yanımdan kalktığında arkama yaslandım. “Tamam bekliyorum.” Ekledim. “Bu arada fark etmedim sanma. Bahadır da burada ve onunla birbirinize bulaşmıyorsunuz. Sevinmeli miyim?” Omuz silkti. “Bunu zaman gösterecek.” Onun öfke sınırının çıkabileceği noktaları az çok biliyordum ve bazı anlarda takındığı ihtiyatlı tavırlar beni çok şaşırtıyordu. Alpaslan Kıraç, sakin birisi değildi. Sinsi birisiydi. Onu artık tanıyordum. Her hareketinin bir anlamı var gibiydi, genel olarak stratejik bir insandı. Yine de bazen hayret etmekten alıkoyamıyordum kendimi.
“Biraz oturabilir miyim?” Gelen sesle kafamı kaldırdığımda Duru ile karşılaştım. Nam-ı diğer Alpaslan’ın ilk kız arkadaşı... Boğazımı temizledim. “Tabi.” Neden gelmişti ki? Onların sınıfına ilk geçtiğimde kibarlıktan ötürü tanışmış olmamız pekâlâ alttan alınabilirdi. Ama artık herkesin durduğu yer oldukça netti. O erkek arkadaşımın eski sevgilisiydi ve ben mağaramda mutluydum.
“Alpaslan ile ciddi bir şey yaşadığınızı düşünmüyordum.” Dudağımın bir kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı. Arkama rahatça yaslanmışken ona baktım ve üzerini süzdüm. Sade bir tulum elbise vardı üzerinde. Kumral saçları hafif maşalıydı ve yüzünde de sadece parlatıcı vardı. Bana kıyasla oldukça iddiasızdı. Ama güzeldi. Sessizliğimi fazla uzatmak istemedim. “Alpaslan ciddi düşünmediği kişilerle ortalıkta fazla gözükmez. Yakın çevresi çok dardır.” Bu net tavrıma gülümsedi ve karşılığı gecikmedi. “Biliyorum. Seçicidir.” Derin bir nefes aldım. Esila’dan hallice olan bu kızla sohbet akmıyordu. “Konuşmak istediğin bir konu mu var acaba? Birazdan Alpaslan gelecek de yarım kalmasın diye soruyorum?”
Hafifçe öksürdü ve elindeki meyveli içecekten yudumladı. “Partinin başından beri seninle konuşmak niyetindeydim ama arkadaşınla fazlasıyla eğleniyordun, fırsat bulamadım. Neyse... Ben seni uyarmak istiyorum. Alpaslan konusunda... Yani ikinizin ne yaşadığı beni ilgilendirmez esasen ve beni de bir tehlike olarak algılamanı istemem. Biliyorsun, Bora ile beraberim ve gayet mutluyuz. Alpaslan defterini kapatalı çok oluyor. Ama o defterin nasıl kapandığını bilmek bence hakkın.” Tek kaşımı kaldırdım. “Bilmediğimi nereden çıkardın?” Bilmiyordum. Ama karşımdaki kızın hayat dersi verir gibi bir tarzdan bana gelmesi de bana batıyordu.
“Bir yerden çıkarmadım. Sadece kısaca konuşup gideceğim. Alpaslan ile güzel bir şekilde başladık. Ama onun uyuşturucu problemi aramıza çok fena bir şekilde girdi. Bir gün okulda uyuşturucu etkisindeyken üzerime yürüdü ve aramıza Bahadır ile Lena girmeseydi kötü bir şey olmasından çok korktum. O günden sonra Alpaslan ile bir daha görüşmedim. Her ne kadar sonrasında bana dostane bir şekilde yanaşsa da şu an eskisinden daha iyi bir durumda olsa da bir zamanlar yaşadığım korkuyu ben biliyorum Lara. Buna benzer bir durum başına gelsin istemem.”
Kaşlarımı çattım. Alpaslan Duru ile birlikteyken ona zarar mı vermeye çalışmıştı? Kasım ayında tedaviye başladığından bahsetmişti ve Duru ile olan bağı çok daha öncesine dayanıyordu. Bu Alpaslan için daha karanlık bir dönem demekti. Yutkundum ve derin bir nefes aldım. Gözlerim ileriden gelen Alpaslan’ı bulduğunda omuzlarımı düşürdüm. Tek derdim eğlenmekken araya bir şeyler girmese ölürdük zaten...
“Ne oluyor burada?” Alpaslan elindeki küçük el havlusunu kucağıma bırakırken su şişesini de yanıma bıraktı. Duru ayaklandı ve ona baktı. “Sadece sohbet ediyorduk.” Alpaslan asabı bozulmuş bir şekilde ona bakmayı sürdürdü. “Sohbet mi? Nedense fazla inandırıcı gelmedi.” İç çektim. “Alp, boş ver.” Kafasını hızlıca iki yana sarstı. “Boş verecek bir durum yok. Ne oluyor burada?” Duru kollarını göğsünde birleştirdi ve ona bıkkınca baktı. “Bir şey olduğu yok. Sadece Lena ile ayaküstü sohbet ediyorduk ve Lara için endişelendiğinden bahsetti. Seninle olan ilişkisinden memnun değil ve geçmişte yaptıkların yüzünden öfkeli. Onun bu haline kayıtsız kalamadım ve Lara ile bir konuşmak istedim hepsi bu.” Konuşması biter bitmez yanımızdan ayrılırken tek kaşım havalandı istemsizce. Tek bir kelime zihnimde büyüdü.
Lena...
Ne halt yediğini zannediyordu bu? Onun ablası olan bendim ve mantıklı davranan da hep ben olmuştum. Neden insanlara sanki psikolojik olarak rahatsızmışım ve yanlış kararlar veriyormuşum gibi bir profil çiziyordu? Endişeleniyormuş, bak sen!
İçimde doğan ani öfkeyi sindirmeye çalışırken Alp’in getirdiği sudan birkaç yudum aldım ve arkama yaslanıp derince temiz hava soludum. Bu sırada Alpaslan oturup bana baktı sıkıntıyla. “Ne anlattı?” Sadece bir soruyla karşılık verdim. “Ne yaptın sen bu kıza Alpaslan?”
Gözlerini kapattı ve elleriyle yüzünü ovuşturdu. Sonra da ciddi bir şekilde yüzüme baktı. “Bir şey yapmadım.” Yanağımın içini dişledim. “Okulda madde etkisindeyken üzerine yürüdüğünden söz ediyor ama. Hatta Bahadır ve Lena araya girmiş. Yoksa daha kötü olurmuş.”
Ağzının içinden bir küfür homurdandı ve arkasına yaslandı. “İnsanların konu ben olunca olayları dallandırıp budaklandırmada üstlerine yok!” Ona ısrarla baktığımı fark edince omuzlarını düşürdü. “Bir şey yapmadım Lara. Evet, aramızda öyle kötü bir an yaşandı. Ben o gün okula uyuşturucu etkisindeyken gittim. İyi bir andan geçmiyordum ve tek istediğim yalnız kalmaktı. Teneffüste göz damlası yapmak için tuvalete gittiğim sırada Duru ısrarla yanımda olmak istedi ve ben de en sonunda patladım. Yalnız kalmak istediğin bir anda birisi ısrarla dibinde durursa öfkelenirsin değil mi? Bir de o an kafamda yerinde değil iyice tepkim büyüdü. Hiçbir şekilde temas etmedim kıza, sadece yalnız bırakması için bağırdım. Ürkek bir yapısı olduğu için bağırınca korkup gider sandım. Ama bu ters tepti ve sesim koridora taşınca bir anda içeriye Bahadır girdi. Tesadüfen Lena da oradan geçiyordu ve o da yardım etme bahanesiyle içeriye daldı. Bir anda kıza sanki saldırıyormuşum gibi bir izlenim oluştu.”
Hayret içerisinde baktım ona. “Şaka yapıyorsun şu an.” Kafasını iki yana sarstı. “Hayır, şaka falan değil. Bildiğin orada öyle bir damga yedim ve o Bahadır şerefsizi bana saldırdı. O saldırınca ben de saldırdım sonra olay büyüdü gitti.” Gözlerimi kırpıştırdım. Aklıma gelen bir ihtimalle birlikte dudaklarımı araladım. “Bahadır ile bu yüzden mi karşı karşıya kaldın sen? İkiniz o olaydan sonra mı düşman oldunuz birbirinize?” Başını yavaşça aşağı ve yukarıya doğru salladı.
Sitemli bir şekilde homurdandım. “İnanılır gibi değil. Ama sen de ne diye bağırıyorsun kıza öyle abartarak Alpaslan? Manyak mısın yani? Öyle yaparsan insanlar tabi ki de bir şey yapıyorsun sanır. Kaldı ki yapmışsın da bence. Kendini temas etmedim diye rahatlatma. Kızı çok korkutmuşsun.” Memnuniyetsizce baktı bana. “Şimdi de başkasının avukatlığını mı yapacaksın Ferzan? Bir kere de beni savunsan şaşarım zaten.” Gözlerimi devirdim. “Seni savunmasam neden sakince burada oturayım Alp? Sana inanıyorum ki böyle ılımlı yanaşıyorum, bazen çok atar yapıyorsun.” Derin bir nefes aldım ve ayaklandım. “Neyse, şu an konu senden ziyade Lena. Ben bir onun yanına gideyim. Yine aklından ne geçiyorsa ortalığı elli altıya verdi ambiyansımızı bozdu.”
Alpaslan huzursuzca benim gibi ayağa kalkarken kolumu tuttu. “Bence gitme şimdi yanına. Alkollüsün ve öfkelenmen çok normal. Anlaşılan Duru’nun vicdanına oynamış ve kızı seninle konuşması için etkilemiş.” Ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. “Ama neden! Ya neden bunu yapıyor Alp? Ben kimin için birkaç gün önce kendimi ortaya attım? Kimin için kolumu kurşun sıyırdı? Bu kızda hiç minnet duygusu yok mu kafayı yiyeceğim ben!”
Alpaslan kendini aklamanın verdiği rahatlıkla öfkesini dindirmiş ve odağını benim öfkeme vermişti. Lena ile olan bu ilişkime anlam veremiyor gibiydi. Kaşlarını çattı. “Bilemiyorum. Kız kardeşin biraz problemli birisi. En azından benim açımdan. Ama bu bizim ilişkimize karıştığı andan itibaren tüm saygımın tükenmesine sebep oluyor. Aramıza kim girerse kotası dolar Ferzan.” Ekledi. “Belki de konuşman en doğrusudur. Ama teke tek. Şu an etraf çok kalabalık. Muhtemelen araya girenler olacak ve olay büyüyecek. Geceyi kavgasız bitirmeye bakalım.”
Kendime telkinler yağdırmaya çalışırken Alpaslan’ın cümleleri de beni kendime getiriyordu. Yine de bozulmuştum. Ben kiminle flört ettiğimin, kiminle bir ilişki içerisinde olduğumun gayet farkındaydım. Kendime karşı saygım vardı, bir erkek için kendimi mahvedecek değildim. Şayet Alpaslan’ın bana riskli bir hareketi olursa ona yol verecek olan da yine bendim. Ama Lena öyle bir imaj yaratmıştı ki, resmen şu an kötü çocuğun peşinde koşan aptal kızlar gibi gözüküyordum. İğrençti.
Kısa bir süre bekledikten sonra Alpaslan’a baktım. “Ya biz neyin sakin olmasını konuşuyoruz ki? Madem kötüyüm, madem kötüsün o zaman yaptığımız hareketlerin de birilerine batması gerekmiyor Alpaslan! İçimde tutacağıma onlarda patlasın, benim eğlencemin içine ediliyorsa onlar da eğlenmesin.” Alp bu sözlerimi sessizce dinledi ve ardından eliyle içeriyi işaret etti. “Ne diyebilirim ki önden buyur.” O da hazmedememişti öyle değil mi? Birkaç gün önce sırf benim hatırıma Lena’nın tarafında olmuştu ve şu an Lena yüzünden geçmişte yaptığı bir hata gündem haline getiriliyordu fazlalıklar katılarak.
Alpaslan’dan aldığım destekle önden yürümeye başladığımda o da arkamdan gelmeye başladı. “Konuştuktan sonra pizza yemeye gidelim mi?” Omzumun üstünden gülerek baktım ona. “Şu durumda bile bu teklifi mi sunuyorsun Alp?” Omuz silkti. “Acıktım.” Kafamı iki yana sallayarak önüme döndüm ve içeriye girdim. Kalabalığın içerisinden Lena’yı seçtiğimde Esila, Kuzey, Merve, Melih ve Bahadır ile oturduğunu gördüm. Göz göze geldiğimizde hızlıca yanına yürüdüm ve ayağa kalkmasını ima ettim. “Kalk, konuşmamız gerek.” Kaşlarını çattı. “Emir verme bana, karşında çocuk yok.” Sırıttım. “Herkesin içerisinde kavga edelim diyorsan tamam sen bilirsin canım.” Arkasına yaslandı ve kollarını göğsünde birleştirdi. “Ne saçmalıyorsun Lara?”
Bir elim yumruk halini aldı. “Utanmıyor musun Duru’ya endişeleniyormuş gibi konuşmaya Lena? Saçma saçma sözler etmişsin kıza kız da kalkıp yanıma geliyor bana açıklama yapıyor kendince uyarıda bulunarak. Sen kimsin de benim hayatım hakkında insanları etkiliyorsun?”
Gözlerini kırpıştırdı. “Benim kötü bir niyetim yoktu. Sadece gerçekten düşündüğüm şeyleri dile getirdim. O an konusu açıldı düşüncelerimi söyledim. Ne var bunda? Etrafında hangi kişi ilişkini doğruluyor da benim onaylamamam sorun oldu?”
Dişlerimi birbirine bastırdım ve sinirle güldüm. Bu esnada Alpaslan sessizce gerimde bekliyordu. Diğerleri de dinlemeyi tercih etmişti. Araya girerlerse nasiplerini alacaklarının farkındaydılar.
“Sen kimsin de beni onaylayacaksın lan? Sen nesin, senin ilişkin ne ki beni onaylayacaksın! Çevremdekilerin salakça fikirlerinden bana ne üstelik! Bıktım artık senin bu tavırlarından. Teşekkür edip susacağın yerde halen üzerime geliyorsun!”
Ayağa kalktı ve işaret parmağını bana doğrulttu. “İşin gücün insanlardan minnet beklemek! Ya bir kez olsun yaptığın iyiliği unut be! Unut! Yok ama bir şey yaptın ya kırk yıl önümüze koyarsın!” Bir anlığına duraksadı. Ardından devam etti. “Sömestr tatili öncesi yaşananlardan sonra sana karşı üzgün olduğumu biliyorsun ama inatla bana ters geliyorsun! Sürekli bir tehdit ve sinsilik peşinde koşan sensin! Birkaç gün önce bile sırf bana inat bana yardım ettin, bunu göremiyor muyum sanıyorsun Lara? Bırak Allah aşkına ya! Arkandaki kişinin karakterini yüzüne karşı söyleyince tek yaptığın şey öfkelenmek ama gerçekler bunlar! Duymak bu kadar zoruna gitmemeli!”
Onun bu dolmuş haline karşın öfkeyle onu geriye ittirdim ve bağırdım. “O karakterine laf ettiğin kişi seni kurtardı be! O olmasaydı başına ne işler gelirdi senin haberin var mı? Babam duymadan o işten sıyrıldığına dua edeceğine halen fesatlık peşindesin!” Melih ayağa kalkıp aramıza girdiğinde Lena’yı arkasına aldı ve bana baktı. “Lara ikiniz de öfkeli ve alkollüsünüz, bence bu konuşmayı daha sakin bir zamana erteleyin.” İlk defa bana karşı sakin bir cümle kuran Melih’e hayretle baktım. “Benim başka bir zamanda konuşacak tek bir kelimem yok bununla Melih!” Melih’in yanına eğilip Lena’ya baktım ve tekrardan bağırdım. “Sana yazıklar olsun! Senin için artık çabalamayacağım!” Hemen devam ettim. “O Kayla’ya da söyle beni silsin! Ben size iyi davrandıkça siz bu işin suyunu çıkardınız! Ama artık bitti!”
Merve ayağa kalkıp yanıma geldi. Yüzüme ‘ben sana demiştim’ der gibi bakıyordu. Daha bugün Lena’ya güvenmemem hakkında sözler etmişti ve şimdi kavga ediyorduk herkesin içinde. En utanılası olansa kardeştik. İki kardeş herkesin içerisinde birbirimize bağırıyorduk. “Lara hadi gidelim, iyi gözükmüyorsun.”
Alpaslan kulağıma yanaştı. “Hadi gidelim, bunca sözün üstüne denecek bir şey kalmadı zaten. Hadi güzelim.” Melih Lena’yı arkasından ayırmazken Alpaslan’a baktı. “Onu götür buradan Alpaslan.” Alpaslan onu onaylarken beni kendine çekti. Merve de yanımdaydı. Bir anda sessizleşmişken kendimi herkesten uzaklaştırdım ve evin çıkışına yöneldim.
Merhaba!
Uzun bir ara oldu ama olsun tekrardan bir aradayız!
Düşünceleriniz için hemen yorumlarda sizi bekliyorum!
Bu arada ağır bir solunum hastalığı çekiyorum iki haftadır. Bu hastalıkla cebelleşirken bölüm atmak çok sonraya atılan bir eylem oldu. Umarım bölümü beğenirsiniz.
Yeni bölümde görüşmek üzere! Kendinize iyi bakın ve beni instagram hesabımdan da takip edinn! kullanıcı adım: eco.asena
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 14.39k Okunma |
2.4k Oy |
0 Takip |
55 Bölümlü Kitap |