50. Bölüm

KÜL (46) Kıyamet Çanları

Ece Asena
_ece_asena_

Lena ile aramdaki kardeşlik bağını sorgulamaktan çok sıkılmıştım ve şunu düşünmeden duramıyordum: Bir gün benim ona ihtiyacım olursa o da benim onun yanında durduğum gibi benim yanımda durur muydu?

Bu sorunun cevabını aramaktan usanmıştım. Her ne kadar duygusal birisi olmamaya özen göstersem de günün sonunda kalbim kırılıyordu. Çünkü ne olursa olsun o benim kız kardeşimdi. Öz ve öz. Bazen bana olan bakışlarına ve sarf ettiği cümlelerine o kadar hayret ediyordum ki buna inanmakta güçlük çekiyordum. Benden nasıl bu kadar nefret edebilirdi! Aklını mı kaybetmişti?

Ona ne yapmıştım?

Bunun artık çözülmesini istiyordum. Lütfen. Lütfen...

“Lara bir durur musun?” Alpaslan’ın arkamdan gelen sesine aldırış etmeden bahçe kapısından çıktığımda soğuk havaya inat ciğerlerime derin bir nefes çektim ve ellerimi belime yerleştirip arkamı döndüm. Alpaslan başıma bir iş gelmesinden çekinir gibi bakıyordu. Belki de içeride bu kadar sert konuşacağımızın farkında değildi. İşi şakaya vuracağımı falan mı sanıyordu? Büyük olasılıkla kardeşim ile aramda bu denli uçurumların olduğunu tahmin edemiyordu. Kendisinin de bir abisi vardı ve onunla çok samimi değildi. Ama ben ve Lena kadar birbirlerine nefret beslemedikleri de açıktı.

Herkesin gözü önünde şu olayı yaşadığıma inanamıyordum.

“Alpaslan lütfen beni rahat bırak.” Sakince konuşmaya çalışırken kaşlarını çattı ve karşıma geçti. “Bu halde neyin rahat bırakmasından bahsediyorsun? Merve’nin arabasıyla geldin ve o da şu an içeride. Tek başına eve dönemezsin.” Aksini kabul etmeyecek tavrına karşın kafamı iki yana salladım. “Eve falan gitmek istemiyorum ben. Çok bunaldım.” Gözünü kırptı. “Nereye o zaman?” Omuz silktim. “Bilmiyorum, neresi olursa. Kafamın içi patlamak üzere. Şimdi tekrardan içeri girip onun saçını başını yolmamak için zor tutuyorum kendimi.”

Alpaslan ellerimi omuzlarıma yerleştirdi ve yavaşça ovdu. “Sakinleş biraz. Konuşmaktan kastının bu olduğunu zannetmiyordum. Bir iki uyarıp geçeceksin sanmıştım.” Ağzımdan alaylı bir homurdanış döküldü. “Lena ve onu uyarıp geçmek ve sakin bir konuşma gerçekleştirmek? O da güzelmiş Alp. Sevdim.”

Ofladı ve beni sağ tarafa çevirip ittirdi. “Hadi yürü, arabam şurada. Sana güzel bir boğaz havası aldırayım.” Omuzlarımı düşürdüm. “Beni bırakmayacaksın değil mi?” Kafasını iki yana salladı. “Asla.” Gözlerimi devirdim. “Ben sarhoş değilim, bana bakıcılık yapmak zorunda değilsin.” Gözlerini kıstı ve kapısını açtığı arabanın içerisine tabiri caizse ittirdi beni. Oturttuktan sonra emniyet kemerimi takarken mırıldandı. “Kimseye bakıcılık yaptığım yok Ferzan. Sadece seninle vakit geçirmek hoşuma gidiyor ve bu akşamı kötü kapatmayalım.”

Kendisi de arabaya bindikten sonra kapısını kapattı ve öncelikle camları açtı. Birkaç dakika içinde parti yerinden uzaklaşırken başımı geriye yaslayıp gözlerimi kapattım. Bu esnada Alpaslan söze girdi muzip bir edayla. “Uyursan uyandırmam bak.” Gözlerimi açıp yola bakan yüzüne baktım. “Ne uyuması ya? Öylesine gözlerimi dinlendiriyordum ben.” Gülümsedi ve hızını biraz arttırdı. Bu sırada konuşmaya devam ettim.

“Bu olanlara inanamıyorum bazen. Nasıl olur da Lena ile bu kadar kötü olabiliriz aklım almıyor. Rezil olduk herkese.” Ağzımdan ufak bir gülme kaçarken ekledim. “O Melih de ayrı bir olay. Bugüne kadar yüzüme bakmayan çocuk şimdi kibarlık taslıyor. Neden? O da Lena’nın bazen haksız yere abarttığının farkında.”

“Lara...” Sözünü kestim ve yüzümü kırıştırarak ona baktım. “Belki de senden özür dilemeliyim. Çünkü üzerine gelip kardeşim için yardım etmeni bekleyen bendim. Hata ettim, seni buna zorlamamalıydım. Ne halleri varsa görmeliydiler ya da babama haber vermeliydiler.”

Bana buna katılmıyormuş gibi baktı ve tekrardan yola dikkatini verdi. “Hayır, sen beni zorlamadın. Ben kendi isteğimle Kemal’e karşı geldim. Ne olursa olsun Lena Ferzan senin kardeşin. Günün sonunda bu her şeye değer.”

İç çektim. “Alp hayat bu kadar iyi olmakla geçmez. Hele bir de insanlara çoktan kötü bir imaj çizmişsen!” Dudaklarını büktü. “Bu dediğinin olması için hayatıma hiç girmemen gerekiyordu. Ama girdin ve bu nedenle bazı kişilere daha toleranslı davranmak zorundayım. Bu listenin başını da baban çekiyor.” Bana ufak bir bakış attı. “O müzayede gecesi yaptıklarının hesabını canıyla öderdi.” İç çekti. “Ama sen varsın işte.” Ağzının kenarından güldü. “Bu şekilde biten kaç tane cümle var içimde bilemezsin.”

Gözlerimi kırpıştırdım ve kollarımı göğsümde birleştirdim. “Bunun için sevinmeli miyim?” Kafasını olumluca salladı. “Kesinlikle sevinmelisin. Ben hayatımı mahveden bir Alpaslan Kıraç ile karşı karşıya kalmak istemezdim doğrusu.” Üşümüş gibi yaptım. “Bu çok iddialı bir çıkış oldu. Sanki o yönünü daha önce hiç görmemişim gibi.” Sırıttı. “İlk tanıştığımız sıralar aramızda geçen o sahte ilişki sence kötü yanımı yeterince betimliyor mu? Eğer öyle düşünüyorsan sevindim yani, en azından aklında gerçekten iyi biriyim.”

“Hep de öyle kal zaten.” Kısık çıkan sesimi kendim bile zor duyarken o da tuhaf bir şekilde duymayı başarmıştı. Gözlerim yeşilleriyle kesiştiğinde omuz silktim. “Şu sıralar hayatımda en büyük yeri sen kaplıyorsun. Sen olmazsan geriye sadece kaos kalır ve bu tüm yolumu kaybetmeme neden olur. O yüzden lütfen hep böyle kal. Böyle kalalım. Bu dediklerimi bir itiraf olarak algılamakta özgürsün.”

Yolun geri kalanında sessizlik arabaya hâkim olurken Moda Sahili’ne yakın bir yerde durduk ve Alpaslan “Hadi gel.” Diyerek arabadan indi. Emniyet kemerimi açıp arabadan indiğimde onu bagajda bir şeyler karıştırırken buldum. Yanına gidip elimi bagajın kapağına yasladım. “Ne arıyorsun?” Soğuktan biraz etkilenmiş olmalıydı ki hafifçe burnunu çekti ve elime siyah kapüşonlu spor bir hırka tutuşturdu. Onun olmalıydı. “Giy bunu. Üstün bu hava için fazla ince.” Reddetmeden hırkayı giydiğimde bir de sade gazoz uzattı kapağını açarak. Kendisine de almıştı. Arabasında böyle şeyler bulundurması nedense hoşuma gitmişti. Spontane gelişen durumlar için hazırlıklı gibiydi. Cam şişeyi elime alırken ona teşekkür ettim ve gazozdan birkaç yudum aldım. Bagajı örtmesini bekledikten sonra adımlarımı harekete geçirdim ve yavaşça yürümeye başladım. O da birkaç saniye sonra yanımdaki yerini almıştı.

Yürüyüş yolunda ilerlerken bizim dışımızda da kalabalık denemeyecek kadar insan vardı. Onlarda kısaca göz gezdirdikten sonra derin bir nefes aldım ve sokak lambalarının aydınlattığı yola odaklandım. Bir yandan da Alpaslan’a hitap ederek “Gazoz ve açık havada yürüme işini sevdim.” Diye mırıldandım. Yanıtı gecikmedi. “Arada yapabiliriz.” Gülümsedim. “Hayır demem.”

Kısa bir süre yan yana sessizce yürümemizin ardından Alp yavaşladı ve kenarda duran bir banka kendini bıraktı. Ben de yanına otururken dudaklarını araladı konuşmak için. Sonra duraksadı emin olamıyormuş gibi. Konuşması için yüzüne baktığımda omuzlarını düşürdü. “Hayatın karmakarışık.” Bankın sert tahtasına sırtımı yasladım ve gazozumdan yudumladım. “Günaydın.” Kaşlarını çattı. “Dalga geçme. Burada ciddi bir konuşma başlatıyorum.” Dudaklarımı büktüm. “Başlat bakalım.”

Derin bir nefes aldı. “Önceleri tek derdin benimle birlikte olmaktı gibi hissediyordum. Yani doğal olarak ne baban ne de arkadaşların onaylamıyordu. Halen de fazla oralı değiller. Ama zamanla bunun yanlış olduğunu düşünmeye başladım. Benim yanlış duran profilim senin dert sıralamanda çok geride... Senin kafanı ağrıtan başka şeyler var ve bunu içinde büyütüyorsun.”

Ofladım. “Yine mi ‘benden bir şey mi saklıyorsun Lara?’ sözlerini edeceksin Alpaslan? Edeceksen lütfen dur, çünkü kafam kaldırmaz. Yeterince canım sıkkın.” Kafasını iki yana sarstı. “Hayır, oradan girmeyeceğim. Sadece mutsuzsun...” Sözünü kestim. “Mutsuz falan değilim! Sen varsın, sınav hazırlıklarım iyi gidiyor... Gayet mutluyum tamam mı? Mutsuz falan değilim.”

Gazozunu bitirdi ve yanımızdaki çöp bidonuna atıp tamamen bana döndü. “Bence kendini bir şartlama içerisindesin. Eğer bazı şeyleri ön plana alırsan bocalamaktan çekiniyorsun.” Omuz silktim. “Yok öyle bir şey.” Devam ettim. “Bak, benim ailevi olarak çok problemim var tamam mı? Kişisel olarak benim hayatımda hiçbir sorun yok Alp. Ne yaşanıyorsa hep ailevi bir sebepten ötürü oluyor ve ister istemez etkileniyorum. Bu ailevi durumları da sana yansıtmak istemiyorum. Çünkü benim ailevi durumlarım ikimizin arasındaki ilişkiyi ilgilendirmiyor.” Tek kaşımı kaldırdım. “Mesela şu konuda da canımı sıkıyorsun: Neden sürekli ben söz konusu oluyorum? Senin hayatını konuşalım biraz da. Mesela Kerem ile neden aşırı samimi değilsin? Ya da neden hiç kendi ailenden bahsetmiyorsun? Belki ben de senin hakkında bu detayları merak ediyorumdur. Ama üzerine gelmek istemiyorumdur.”

Konuşmamı bitirmemi sabırla bekledikten sonra kollarını göğsünde birleştirdi ve oturduğu yerde biraz aşağı kayıp derin bir nefes aldı. Nefesini geri verirken sıkıntıyla elini cebine attı ve çakmağıyla sigarasını çıkardı. Sigarayı yakışını izlerken bir tane de kendime isteyip istememe konusunda ikilemde kaldım. Ama sonuç olarak istemedim. Çünkü bu işin suyunu çıkarmayı düşünmüyordum. Bursa tatilinde bir kere içince devamı gelmişti ve iyice bağımlısı olmak istemiyordum. Zaten Alpaslan da bu işe hiç iyi tepki vermemişti.

“E sana sorma diyen yok ki Ferzan. Sormayan sensin.” Kaşlarımı çattım. “İşte saygı duyuyorum, belki sorarsam canın sıkılır diye.” Sigaranın dumanını benim aksi yönüme üfledikten sonra kafasını iki yana sarstı. “Niye canım sıkılsın ki? Biz bir şey yaşıyorsak birbirimiz hakkında özel bilgilere de sahip olabiliriz, bunda bir anormallik olmamalı. Bunu anormal gösteren sensin bence.”

Gözlerimi devirdim. “İyi peki, tamam. Anormal göstermiyorum anlat hadi.” Haylaz bir şekilde baktı gözleri. “Konuyu kendinden uzaklaştırmak konusunda çok iyisin.” Gülümsedim. “Birçok konuda çok iyiyimdir. Neyse, anlat bakalım. Kim bu Alpaslan Kıraç?”

Elindeki sigarayı bitirmeden söndürürken yutkundu ve gözlerini yüzüme kenetledi. Düşünceli bir halde iç çekti. “Kerem ile çok cıvıl cıvıl büyüyemedik Lara. Annelerimiz farklıydı.” Dudağını büktü ve yere baktı. “Kerem benden yaklaşık beş yaş büyük. Babam Kerem doğduğunda çok genç ve hovardaymış. Bundan kimseye söz etmeyiz ama Kerem’in annesi belli bile değil.”

Sesi git gide kısılırken yutkundum ve boğazımı temizledim. Kerem Kıraç evlilik dışı bir çocuk muydu? Yani daha da fenası annesinin kim olduğu belli değil miydi? Babaları tek gecelik bir eğlenceden çocuk mu peydahlamıştı? Bu soruların ağırlığı içime çökerken tek kelime edemedim. Belki de bu konuyu hiç açmamalı ve başka bir şekilde Alpaslan’ı geçiştirmeliydim. Okları ona yönelterek iyi bir şey yaptığımı düşünmüyordum. Ama olan olmuştu artık.

“Kerem işte üç-dört yaşındayken babam benim annemle tanışıyor. Annem de o sırada Trabzon’dan İstanbul’a okumaya gelen bir üniversite öğrencisi. Ailesi desen biraz muhafazakâr. İşte babam bir süre sonra annemle ciddi bir ilişki yaşamaya başlıyor sorsan büyük bir aşk... Annem bana hamile kalınca ipler kopuyor. Babam istemiyor falan... Bir de babamın çocukluktan beri sevdiği başka bir kadın var. Yani takıntılı olduğu başka birisi varken annemle birlikte oluyor. İşin ahlaksızca tarafı ise o kadın da evli ve benim babam annemi yara bandı olarak kullanmış.” Kendi kendine sinirle güldü. Bense donakalmıştım.

“Annem hamileliğini ailesinden gizlemek zorunda kalmış o dönem. Bu nedenle de Yalıkavak’a Aşkın halamın yanına gitmiş. Aşkın halam babamın kız kardeşi olur bu arada. Bodrum’da aile işletmeleri var, halen her yaz giderim. Bir gün seni de götürmek istiyorum, kesin çok iyi anlaşırsınız.” Derin bir nefes alıp verdi. “Ben orada doğmuşum.” İstemsizce araya girdim. “Senin memleketin Bodrum mu yani?” Başını aşağı yukarı olacak şekilde salladı. “Evet. Oralıyım denebilir. Tabi doğduktan kısa süre sonra annem ne düşündüyse artık kalkıyor ailesinin yanına gidiyor. Baktı ki babamdan hayır yok, herhalde başının çaresine bakmak istedi.”

Boğazını temizledi. “Dedemler önce çok sinirlenmiş bu durumu kabullenememiş ama bir süre sonra kızlarını affetmişler. Ardından oraya yerleşmişiz. Birinci sınıfa kadar orada kaldım.” Gözlerimi kırpıştırdım. “Sonra ne oldu peki?”

Sonrasında ne olmuştu da Alp’in yolu İstanbul’a düşmüştü?

“Anneme araba çarptı ve öldü.”

Aldığım nefes ciğerlerime yetmezken boğazıma kocaman bir yumru oturdu. Alpaslan ise bana kıyasla çok daha rahattı. Konuşmasına es vermeden devam etti.

“Benim için okulun ilk günüydü. Okul çıkışında karşımıza babam çıktı ve tartışmaya başladılar. Ardından nasıl olduğunu bile anlayamadan anneme araba çarptı. Oracıkta öldü kadın. Ne uğruna diye soracak olursan şayet henüz cevabını bulabilmiş değilim.”

Alt dudağını dişledi. “O günden sonra babam velayetimi aldı ve beni İstanbul’a getirdi. Kimse de buna engel olamadı. Kerem ile sadece birkaç yıl aynı evde yaşayabildik. Ardından babam onu yurt dışına yatılı bir okula gönderdi. Bense fazla başına buyruktum ve onun tarafından yediğim dayaklar bir halta yaramıyordu. Üstelik Kerem başka bir yerde olduğu için eve gelen o kadını da gören o değil bendim. Kendime küçücük yaşta bile o durumu yediremezken tek yaşadığım şey babam tarafından dövülmekti.” Kısaca ekledi. “Annem ölmüştü ve izlediğim tek şey babam ve o kadının gizli buluşmalarıydı. Çocukluğumun ilk darbelerinden üçüncüsüydü. İlk ikisi evlilik dışı doğmak ve annemin ölmesiydi.”

Basit bir şeyden bahsediyormuşçasına son noktayı koydu. “On iki yaşındayken babam öldü ve yetimhaneye verildim. Her ne kadar halamlar ve dedemler olaya el atmaya çalışsa da istediğim şey sıcak bir yuva değildi. Çoktan kaybolmuş bir ruhtum. Yetimhaneden sonrası zaten sigara, uyuşturucu, alkol, kavga ve saçma sapan işler... Sokakta bir süre geçirince yolun karanlığa evriliyor zaten. Neyse ki Kaan ve Asrın ile orada tanıştım. Onlar hayatımın iyi yanları.” İç çekti. “Kerem on yedi yaşıma yaklaşırken beni yurttan aldı. Ama artık bir şeyleri düzeltmek için çok geçti. Sadece aynı evi paylaştık o kadar. Onun dışında ben çoktan yeraltındaydım. İstemsizce babamın izlerini takip ettim. Kerem de buna engel olamadı. O akıllı çocuktu. Halen de öyle...”

Bana sırıtarak baktı. “İşte Alpaslan Kıraç bu Lara Ferzan. Karşında böyle birisi var.” Gözümden bir damla yaş aktığında yüzündeki sahte keyif soldu. “Neden ağlıyorsun ki? Olmuş bitmiş şeyler, bir önemi kalmadı.” Zorlukla yutkundum. “Öfkeli misin?” Kaşlarını çattı. “Kime?” Burnumu çektim. “Babana ve o kadına.” Omuz silkti. “Eğer şu anda yaşıyor olsalardı onları yerin yedi kat dibine sokabilecek kadar öfkeli olurdum. Ama yıllar önce geberip gittiler. Artık bir anlamı kalmadı.”

Titrekçe soludum. “Babanın asıl âşık olduğu o kadın da öldü mü?” Başını olumluca salladı. “Uzun zaman önce. Ama ben de öğreneli fazla olmuyor.”

Kafamın içinde kıyamet çanları çalarken ellerimle yüzümü ovaladım. Alpaslan’ın anlattıkları feciydi. Daha feci olansa benim bu hikayedeki yerimdi...

Hikayedeki yerim o kötü kadının kızı olmaktı...

Artık zihnime ‘sus’ diyemiyordum. Artık dayanamıyordum. Olmuyordu.

Gerçek şu ki ben, eğer annem yaşasaydı onu mahvedecek bir adama âşık olmuştum ve tam olarak şu anda âşık olduğum adamın gözünün içine baka baka büyük bir gerçeği saklıyordum.

Annem ve babası ölmemişti...

 

 

 

 

 

 

Hızımı alamayıp bir bölüm daha atayım dedim! Umarım beğenmişsinizdir ve bölüm sonunda kalp krizi geçirmemişsinizdir! :)

Sizi şöyle yorumlara alalım!

Bölüm : 18.05.2025 13:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Ece Asena / 11 SERİSİ / KÜL (46) Kıyamet Çanları
Ece Asena
11 SERİSİ

14.39k Okunma

2.4k Oy

0 Takip
55
Bölümlü Kitap
ATEŞ (1) Lara FerzanATEŞ (2) Silik Varis ve Zümrüt YeşiliATEŞ (3) KurtarışATEŞ (4) Kaçınılmaz KarşılaşmaATEŞ (5) Birikmiş Sitemler ve Ufak Bir Lastik MeselesiATEŞ (6) Verilen Birtakım KararlarATEŞ (7) İlgi ÇekmekATEŞ (8) Altı Numaralı OdaATEŞ (9) İlk İhanetATEŞ (10) Asıl Hikayenin BaşlangıcıATEŞ (11) Yakmak ile Yanmak ArasındaATEŞ (12) Tehlikeli Sularda YüzmekATEŞ (13) Kaosun Ayak SesleriATEŞ (14) Maskeler DüştüğündeATEŞ (15) Büyük KumarATEŞ (16) Gizemli NotATEŞ (17) MüttefikATEŞ (18) İlk SızıATEŞ (19) Küçük Bir AnATEŞ (20) SırlarATEŞ (21) Yakmaktan Çok Yandığını AnladığındaKÜL (22) İnce Buz Üstünde YürüyorumKÜL (23) İkiz KardeşKÜL (24) Ölümler ve Geriye KalanlarKÜL (25) Hiç Yaşanmamış GibiKÜL (26) Yeniden Dağıtılan KartlarKÜL (27) KorkaksınKÜL (28) Verilen Sözlerin Canı CehennemeKÜL (29) Beni Çok Üzdün BabaKÜL (30) Aşk, Gurur ve VedalarKÜL (31) Güven ProblemiKÜL (32) Farkındalıklar, Seçimler ve DahasıKÜL (33) Epik Bir BaşlangıçKÜL (34) Sana Aşığım, Saçma Sapan Bir ŞekildeKÜL (35) Aşkı Öldüren ZehirKÜL (36) Bu Senin İçin Yaptığım Son GurursuzluktuKÜL (37) Ateşi Sönmeyen Toksik İlişkiKÜL (38) KorkuKÜL (39) Kavgalar, Kavuşmalar ve AnkaraKÜL (40) Aşk Sözcükleri Bugün Müessesemizin İkramıKÜL (41) Şüphe TohumlarıKÜL (42) Solmuş GüllerKÜL (43) Ben Lara Ferzan, Ben Ne Dersem O Olur!KÜL (44) Kurtulmak İçin Ufak Bir BedelKÜL (45) Biraz Eğlence, Biraz KavgaKÜL (46) Kıyamet ÇanlarıKÜL (47) Paramparça Edilmiş Bir ÇocuklukKÜL (48) Yalanlar, Sırlar ve Hata Üstüne HataKÜL (49) Mezuniyet ve Beklenmedik KarşılaşmaKÜL (50) Bana Bunu Nasıl Yaptın?TARİH DUYURUSU!VİRANE (51) Yalnızlık, Pişmanlık ve Bol Bol Aşk AcısıVİRANE (52) Aşk Kılıç Yarası Gibidirİlk Şarkımız "KABUL" 🎶İKİNCİ ŞARKIMIZ "MELANKOLİ" 🎶
Hikayeyi Paylaş
Loading...