51. Bölüm

KÜL (47) Paramparça Edilmiş Bir Çocukluk

Ece Asena
_ece_asena_

11 Ağustos 2017

“Lara, kırmızı eteğimi gördün mü?”

Lena’nın odanın kapısından gelen sesini duyduğumda kafamı bilgisayarımdan kaldırdım ve omzumun üzerinden ona baktım. Üzerinde siyah bir eşofman takımı vardı ve saçları nemliydi. Yeni duş almış olmalıydı. Pervasızca dudağımı büktüm. “Nereden göreyim ben senin o rüküş eteğini ya?”

Onu alaya alan tavrım yüz ifadesini bozarken buna aldırış etmedim. Lena ile son birkaç yıldır iyi değildik. Babam herkese annemin evi terk ettiğini söylemişti ve bu koca yalanın tam orta yerinde kalakalmıştım. Annemin öldüğü gerçeği kalbimi yok etmişken, zamanla tüm duygularım tükenmiş ve kız kardeşimle de aramıza dağlar girmişti. Kayla ile de iyi değildim. Onu en son geçen yaz görebilmiştim ve bu yaz tekrardan görmeye gücüm kalmamıştı. Annemiz hakkındaki gerçekle onun gözlerinin içine bakamıyordum. Annesini hiç görmemiş bir çocuğa annesini görme ihtimalinin sıfıra düştüğünü açıklayamazdım. Ben en azından on bir yaşına kadar bir annenin varlığına sahiptim. Ama o bu hissi hiç tadamamıştı...

“Hemen terslemek zorunda değilsin. Belki çamaşırların arasında karışmıştır ve senin odana gelmiştir diye sorayım dedim. Evet ya da hayır demek bu kadar zor olmamalı.”

Gözlerimi devirdim. “Çok laf kalabalığı yapıyorsun Lena. Eteğini görmedim ve benim odamda da değil. Çok merak ediyorsan git babama sor.” İç çekti sıkıntıyla. “Babam o eteği kısa diye sevmiyor. Sorsam da çok oralı olacağını sanmıyorum.” Omuz silktim. “Bu benim problemim değil. Başka sorun yoksa artık beni yalnız bırak, paspal görünümün gözlerimi kanatıyor.”

Son dediğim şeyden sonra eşofmanının üstünü düzeltmeye çalıştı ve avcunu yumruk haline getirdi yavaşça. “Herkes senin gibi süslü değil diye paspal sayılmamalı.” Ofladım. “Çok uzatıyorsun ve benim işim var. Burada uçak bileti ayarlamaya çalışıyorum.” Gözlerini kırpıştırdı. “Ne uçak biletinden bahsediyorsun?”

Omuzlarımı düşürdüm ve bilgisayarın ekranını kapatıp tamamen ona döndüm. “Balık hafızalı mısın kızım? Bir ay önce İtalya’ya gideceğim kesinleşti ya hani? Vize başvurusu için gerekenleri araştırıyorum ve buna uçak bileti de dahil!”

Yutkundu ve odaya girip yatağımın kenarına oturdu. Gözlerime dertli bir şekilde bakarken alt dudağını dişledi. “Gerçekten gidecek misin Lara? Gitmesen olmaz mı? Yani biliyorsun babam biraz sinirli, onunla tek başıma kalmak istemiyorum. Acaba bir kez daha mı düşünsen bu konuyu? Hem burada kalırsan...” Sırıtarak sözünü kestim ve ojeli parmağımı ona doğrulttum. “Ne düşünmesinden bahsediyorsun sen? Bu hayatımın fırsatı kızım! İki yıldır yabancı dilimi geliştirmeye çalışıyorum ben! Tam her şey istediğim gibi olacakken neden bunu geri tepeyim ki? Bu saatten sonra ben yoluma geriye kalan herkes kendi yoluna. Kimse umurumda değil.”

Dediklerim gözlerinin dolmasına sebep olurken bir eliyle gözünü sildi ve ayağa kalktı. Bana kafasını iki yana sallayarak baktı. “Kendinden başka kimseyi düşünmüyorsun. Annemiz gibi sen de evi terk ediyorsun arkanda kalanları umursamadan. Tıpkı onun gibisin, seni bildim bileli annem gibi evde terör estiriyorsun ve şimdi de onun yaptığı gibi çekip gideceksin. Ona benzediğin için kendinden utanman gerek!”

Bedenimin gerilmeye başladığını sezerken kaşlarımı çattım. “Benimle düzgün konuş. Ağzından çıkanlara dikkat edeceksin.” Tıpkı benim gibi kaşlarını çattı ve yüzünü buruşturdu. “Senin peşinde koşmaktan ve sevgi beklemekten çok sıkıldım. Tam bir aptalım, senin derdin aile olmak ya da kardeş kalmak değil. Sen sadece kendi çıkarlarını düşünüyorsun.” Ağzımdan gülercesine bir ses çıktı. “Pardon da tabi ki de kendi çıkarlarımı gözeteceğim, bunun için beni suçlu ilan edemezsin!”

Omuzlarını düşürdü. “Lara, sadece ben değil her şeyi bırakıp gideceğinin farkında değil misin? Sadece on beş yaşındasın ve köşe bucak canının istediği yere kaçmak için fazla küçüksün. Ben de öyleyim, anlamıyor musun? Bahadır, ondan ayrıldığını söyledi bana. Bunu ona nasıl yaparsın?”1

Gözlerimi büyüttüm abarttığını ima edercesine. “Abartma, altı üstü okul arkadaşıydık Lena ve bir süre duygusal olarak yakınlaştık hepsi bu! Kimseye bir gelecek sözü vermedim, dediğin gibi sadece on beş yaşında çocuklarız!” Hız kesmeden ekledim. “Hem zaten babamın da hoşuna gitmiyordu Bahadır ile yakın olmamız. Bir dertten kurtulmuş oldum.”

Bana hayal kırıklığıyla baktı. “Bahadır’ı bir dert olarak mı görüyorsun?” Kafamı olumluca salladım. “Aynen öyle.” Başını hafifçe omzuna doğru eğdi ve derin bir nefes aldı. “Sen...” Kafasını iki yana sarstı ne diyeceğini bilemezcesine. “Sana inanamıyorum...” Burnunu çekti. “Her ne kadar başına buyruk olsan da beni tek başıma bu evde bırakmanı beklemezdim.” Gözlerimi devirdim. “Çık artık şu odadan. Sen ve gereksiz dramanla kafamı daha fazla meşgul etmeyeceğim. Dediğim gibi yakın zamanda gideceğim ve Bahadır ile de aramızdaki durumu kibarca bitirmeyi denedim. Ne kadar işe yarar bilmiyorum, muhtemelen onunla bir daha iletişime geçmeyeceğim bile.”

Lena katı tavrım karşısında diyecek söz bulamazken son bir kez dudaklarını araladı. “Bir gün tekrar geldiğinde bu kadar kibar olmazsam sakın beni suçlama.” Başka bir şey demeden odamdan ayrıldığında derin bir nefes çektim içime. Lena ile iletişim kurmak bu saatten sonra kolay başarabileceğim bir durum değildi.

Annemden sonra kimseyle iletişim kurmak kolay olmamıştı. Olacak gibi de durmuyordu...

Tam bilgisayarı tekrardan açacağım esnada odanın kapısı yine açıldı. Bu sefer daha sert açılmıştı ve bu babamın geldiğine bir işaretti. Bıkkınlıkla oturduğum sandalyemde geriye döndüm ve tahmin ettiğim gibi gelen babama baktım.

“Ne var?” Kaşları çatılı bir şekilde odanın kapısını kapattı ve karşıma geçip yatağın kenarına oturdu. Üzerinde beyaz bir gömlek ve kumaş pantolon vardı. Gömleğin üstten birkaç düğmesini açmıştı. Bunu genelde bunaldığı anlarda yapardı. “Karşında Lena yok düzgün konuş Lara.” Bana kızgınca baktı. “Kız kardeşini biraz önce ağlarken gördüm. Odandan çıkmıştı. Neden onu ağlattın?”

Kollarımı göğsümde birleştirdim. “Ben bir şey yapmadım. Kendi kendine duygusallaştı. Gerçekten bunun için mi geldin buraya?” Kafasını iki yana salladı. “Hayır, o yüzden gelmedim. Dün yaptığın saygısızlık yüzünden amcanın boşanmasına sebep olduğunu söylemeye geldim. Yaptığının nasıl bir terbiyesizlik olduğunun farkında mısın?”

Dün akşam ailecek yemek yemiştik ve Araz amcamı telefonda gizlice bir kadınla romantik bir şekilde konuşurken yakalamıştım. Bunu da yemek sofrasında rahatça söylemem büyük bir kavgaya kapı aralamıştı. Eşiyle büyük bir kavgaya tutuşmuştu ve o an masada olan Derya bundan feci derecede etkilenmişti. Kendisi benden birkaç yaş büyük olan kuzenimdi ve benden daha hassas olduğu da su geçirmez bir gerçekti doğrusu.

İşin kısası doğruyu söylemem herkese batmıştı...

“Doğrusu üzülmedim, kadın narsist ve ona ihanet eden bir adamdan kurtuluyor işte. Sonuç olarak amcam onu aldatıyor ve yengem buna göz yummak zorunda değil. Derya için de kötü olmalı, yakında atlatır.”

Babam soğukkanlı sözlerimi şaşkınlık içerisinde dinlerken eliyle omzunu ovaladı. “Sen ne söylediğinin farkında mısın kızım? Sen nasıl olur da öyle hassas bir şeyi yemek masasında konuşursun? Önce gelip bana söylesene! Herkesin içerisinde kahramanlık mı yaptığını sanıyorsun!”

Kaşlarımı çattım. “Neden kötü olduğunuzu kabul etmiyorsunuz ki? Ne sen ne de Araz amcam hiç iyi insanlar değilsiniz! Tek derdiniz birilerine zarar vermek! Ortaya çıkınca da doğruyu söyleyen suçlu oluyor! Mehmet amcamın sizinle kardeş olduğuna inanamıyorum!”

Sinirle ayağa kalktı ve bana işaret parmağını doğrulttu. “Bak çok boyundan büyük laflar ediyorsun ve bir gün bu başına büyük bela olacak! Seni yola getirmeye çalışmaktan usandım artık Lara!” Odanın ortasında volta atmaya başladı. “Yeter artık! Resmen halana çekmişsin, onda da böyle saçma sapan huylar vardı!” Durup gözlerime baktı. “Sana çok öfkeliyim ve bir süre gözüme gözükmesen iyi edersin!”

Yutkundum. “Zaten yakında hiç gözükmeyeceğim merak etme!” Bana burnundan soluyarak baktı ve odadan çıkmak üzere arkasını döndü. Tam çıkacaktı ki yine döndü. “O Bahadır ile de bir daha görüştüğünü görmeyeyim!”

Dilimle dudaklarımı ıslattım. “Görüşmeyeceğim zaten.” Son noktayı bu kadar hızlı koymamı beklemiyor olmalıydı ki kısa bir an duraksadı ve kendimden emin halimi seyretti. Ardından da bir hışımla odadan çıktı.

Kendilerini ne sanıyorlardı bunlar? Özellikle de babam? Onun yüzünden annem gitmişti benim. Gözlerimin önünde annem ölmüştü! O ise iki gün depresyona girmiş, üçüncü gün normale dönmüştü. Olan oldu demek kolaydı, önemli olan olanların ağırlığını taşıyabilmekti.

Bedenimi bir kırılganlık sarmaladığında titrekçe soludum ve ağlamamak için kendime telkinler verdim. Ağlamayacaktım! Hayır! Hayır.

Kurtulacaktım buradan. Az kalmıştı. Kim ne yapıyorsa yapsındı, umurumda değildi. Ben daha fazla tükenmeyecektim...

Derin bir nefes aldım ve dışarı çıkmak için hazırlanmaya başladım. Babamın ne diyeceği umurumda bile değildi. Gizlice kaçacaktım evden. Biraz kafamı dinleyip dönmekti planım.

***

Taksici abiye ücreti ödedikten sonra arabadan indim ve karanlık yolda hafif bir tedirginlikle etrafıma bakındım. Dışarı çıktıktan sonra birkaç saat bir alışveriş merkezinde dolaşmış ve ardından da taksiye binip evin yolunu tutmuştum. Taksiciye de evden biraz geride durmasını söylemiştim. Evin önüne kadar taksiyle gitseydim babamla fena takışırdım.

Taksici her ne kadar on beşli yaşlarında olan bir kızı ormanın ortasında bir yolda indirmek istemese de birkaç yüzlük fazla verince umursamamıştı. Taksi arabasının gözden kaybolmasını seyrettikten sonra kollarımı birbirine sardım ve yolun kenarında yürümeye başladım. Birazdan evin yan kısmına geçecek ve geçenlerde yasladığım merdivenden duvarı aşarak içeri geçecektim. Evin ana giriş tarafına yönelirsem babamın sağ kolu Feyyaz abi ve diğerleri beni fark ederdi ve bu da hiç iyi olmazdı.

Eve yanaştığım esnada bir kol tarafından hızlıca ormanlık alana çekildim. Bu beni şoka sokarken tüm bedenim korkudan alev aldı ve titremeye başladı. Bağırmak istediğim sırada bir el tarafından ağzımın da kapatılması sonucunda savunmasız kalınca gözlerimi büyüttüm. Ne oluyordu?

Sırtım bir ağaca yaslandığında ay ışığının karanlığı seyrelttiği bir ana denk geldim ve beni sıkıştıran kişinin yüzüyle burun buruna kaldım.

Araz amca?

Amcamın burada ne işi vardı? Daha da enteresan olansa neden beni yakalarcasına bir ağaca yaslamıştı? Gözlerine ürkmüş bir şekilde bakarken üzerine sinmiş alkol kokusunu duyumsadım. Bu kokuyu nerede alsam tanırdım. Babamdan ötürü iyi biliyordum. Bu ağır kokuyu birinden alıyorsanız o kişiye karşı daha temkinli olmanız gerekebilirdi.

Yanlarda duran ellerimden birisini, ağzımı kapatan eline yönlendirdim ve elini itekledim. Bana zorluk çıkarmadan elini ağzımdan çektiğinde dudaklarımı araladım. “Amca senin burada ne işin var?” Kısık çıkan sesim onu güldürürken ağzından yayılan iğrenç koku daha da canımı sıkmaya başladı. Gevrekçe konuşmaya başladı.

“Asıl sen bu saatte ne yapıyorsun orman köşelerinde yeğenim? Uras biliyor mu dışarıda olduğunu?”

Korkutucu çıkan sesi hayatım boyunca ilk defa bir şeyden bu kadar tiksinmeme neden olurken yutkundum ve nefes almaya çalıştım. “Bunu daha sonra anlatsam, şimdi gitmem gerek.” Onu ittirmeye çalıştığım esnada beni sertçe tuttu ve ağacın gövdesine çarptı. Sırtım pürüzlü gövdeye çarpar çarpmaz acıdan kasıldığında yüzümü buruşturdum. “Amca geri çekilir misin?” Titreyen ellerimi yumruk haline getirdim. “Canımı yakıyorsun.”

Dişlerini göstererek sırıttı ve çenemi sımsıkı tutarak sıktı. Acıdan gözlerim yaşarırken sesi kulaklarıma doldu. “Hem evliliğimin içine et, o annen olacak kaltak gibi dümenler çevir hem de canım yanıyor amca de!”

Bedenim istemsizce titrerken tekrardan onu ittirmeye çalıştım. Ama fayda etmedi. ‘İmdat’ diye bağırabilecek bir durumda değildim. Çenemi o kadar sıkı tutuyordu ki kırmasından tedirgindim. Nefes bile alamazken bana baygınca baktı. “Annen çok güzel kadındı, sen de onun gibisin.”

Ağzından çıkan bu son cümle içimde bir yerde ipleri kopartırken niyetini ancak şimdi idrak edebildim. Ben onun yeğeniydim, o aklından neler geçiriyordu?

“Amca lütfen bırak beni, ben bir şey yapmadım!” Kısık sesle ondan kurtulmaya çalışırken burnunu açıkta kalan boynuma yanaştırdı. Bir yandan çenemin biraz altından boynuma baskı uygulamaya başlamıştı ve bu hareketimi kısıtlıyordu. Korkudan yerin dibine girmek üzereydim. Sıcak soluğunu boynumda hissettiğimde nefesim kesildi. Görüş açım yaşlardan ötürü bulanıklaşmıştı. Ama kulaklarım halen çok net duyuyordu.

“Kokun baş döndürücü...” Dudaklarını boynuma bastırdığında var gücümle bağırmaya çalıştım ve olduğum yerde tepinmeyi denedim. Ama boynuma inen eli tekrardan ağzıma çıktı ve sımsıkı kapattı. Bağıramazken deli gibi ağlamaya başladım. Boynumda ıslak bir şekilde bıraktığı öpücükler kendimden bile nefret etmemi sağlarken bir eli de belimden kalçama doğru kaymaya başladı. Kendini bana bastırdığı anda topladığım var gücümle dizimi hassas bölgesine geçirmeye çalıştım. İşe yaramış olmalı ki benimle olan teması kesildi ve acıdan bağırarak geriye düştü.

Nefes nefese bir şekilde öksürdüm ve ağlamaktan bitap düşmüş bir şekilde sırtımı ağaçtan ayırdım. “Uzak dur benden aşağılık herif!” Bilmem gerekirdi, böyle bir adamdan sapıklık da çıkabileceğini tahmin etmem gerekirdi. Ama ben amcam diye güvenmiştim! Kondurmamıştım.

“Uzak dur benden.” Kendi kendime mırıldanıp hızlıca yerden keskin köşeli orta büyüklükte bir taş aldım tesadüfen. Karşımda ayağa kalkmış bana doğru bir adım atan sapığa taşı doğrulttum. “Kahretsin, uzak dur benden! Yaklaşma!” Taşı kafasına fırlattığım takdirde onu fena yaralardım. Hatta biraz daha bana yaklaşırsa bunu yapacaktım da.

“Sakin ol yeğenim...” Çığlık atarcasına bağırdım. “Bana yeğenim deme!” Geriye doğru adımlar atmaya başladığımda beni yakalamak gibi bir derdinin olmadığını fark ettim. Aptal mıydı? Birazdan eve gittiğimde her yeri ayağa kaldıracak ve babama kardeşinin bir sapık olduğunu ilan edecektim. Babam onu öldürecekti!

Bana doğru gelmediğini fark ettiğim anda koşarcasına uzaklaşmak için arkamı döndüm. Birkaç adım atmıştım ki keyifli bir sesle konuşmaya başladı. “Annen yaşıyor!”

Duyduğum şeyle birlikte adımlarım bıçak gibi kesilirken hızlıca ona döndüm ve elimdeki taşı sıkmaya başladım. Ne dediğini sanıyordu bu? Bedenim titremeye devam ederken kesik kesik nefes almaya çalıştım ve bozuntuya vermemeye özen gösterdim.

“Evet, yaşıyor. Terk edip gitti bizi.” Soğukkanlı ve umursamaz çıkartmaya çalıştığım sesimi bir sonraki cümlesiyle yerle bir etti. “Yalan konuşmayı kes, Uras’ın onu vurduğunu ve senin de bunu gördüğünü biliyorum. Uras aklınca cinayet kararttı.”

Psikopatça gülümseyişi tüylerimi diken diken ederken devam etti. “Annen aslında ölmedi yeğenim. Annen kaçtı.” Kaşlarımı çattım ve gözlerimi kırpıştırdım. Üzerimde biraz önce yaşamış olduğum tacizin acıları tazeyken yüreğime düşen korun hissi bir adım öne geçti acımasızca.

Araz amcam gevşek ve sarsak adımlarla biraz ilerisindeki ağaca yürüdü ve omzunu ağaca yasladı. Bana aynı ifadeyle bakarken dudaklarını araladı. “Annen o günkü tartışmayı planlamıştı. Yardım ettim ona. Uras ona gün yüzü göstermiyordu, o da kurtulmak istedi ve kendisine ölüm süsü verdi. Çelik yelek, biraz kan torbası, biraz da nabız düşürücü ilaç... Hepsi bu.”

Duyduklarıma inanamazken bana sırıtarak baktı. “İstersen hemen koşa koşa git babana annem yaşıyor diye serenatlar dök! Ama tüh! Baban onu bu sefer gerçekten öldürür öyle değil mi?”

Öldürürdü. Bir kere bunu yapma potansiyeli olduğunu kanıtlamıştı bana. Yine yapardı. Aklımda hiçbir şeyin muhakemesini yapamazken tek düşünebildiğim annemin hayatta olduğu ve yakasını babamdan kurtarabildiğiydi. Kurtulmuştu.

O yaşıyordu.

Annem aslında dört yıldır yaşıyordu.

Buna üzülmeli miyim yoksa sevinmeli miyim bilemezken amcamdan yine bir konuşma yükseldi. “Sen de sevindin yalan söyleme! Annenin Uras’tan kurtulup kendine bir hayat kurmasına mutlu oldun! Ama bu her an son bulabilir.”

Yutkundum ve ağlayarak kafamı iki yana salladım. “Hayır, hayır ona bir şey olmasın. Lütfen.” Amcam denilen sapık bu tepkilerime keyifle bakarken ellerini iki yana açtı ve “O zaman bu aramızdaki ufak oynaşmayı da kimseye söylemeyeceksin.” Dedi. Yaptığı yakıştırma midemi bulandırırken öfkeyle homurdandım. “Ben kimseyle oynaşmadım.”

Titrerken geriye doğru yürümeye başladım. “Seni babama söyleyeceğim!” Omuz silkti. “O zaman annenin yaşadığını baban öğrenir ve annen yine ölür. Emin ol bu sefer daha acılı olur!”

Annem neden Araz Ferzan gibi bir manyakla iş birliği yapmıştı! Ona nasıl güvenmişti ve şu an neden amcam beni buradan vuruyordu? Aklımı kaybetmek üzereydim! Beni taciz etmişti ve babama söylersem annemin ölmesine sebep olacağından bahsediyordu!

Zeki bir kızdım. Her zamanki gibi garantici olmak istedim son bir umut... “Sana inanmıyorum. Yalan konuşuyorsun.”

Bana alayla baktı ve sarsak hareketlerle cebinden telefonunu çıkardı. “Öyleyse kendi kulaklarınla duy.” İşte bu beklemediğim bir hamleydi. Gerçek ya da blöf olmasını istediğimden emin olmadığım bir şeyin aslını şimdi öğrenecektim.

“Alo? Araz?”

İşte o an tüm dünyam durdu.

Telefondan yükselen ses anneme aitti. Bu ses Derin Ferzan’a aitti. Elimde tuttuğum taş istemsizce avuçlarımdan kayıp giderken tek kelime edemedim. Araz amcam da oralı olmadı ve anneme kısaca iki söz etti. “Yanlışlıkla aradım, kapat.”

“Nasıl yanlışlıkla arayabilirsin ya? Beni riske attığının farkında mı...” Amcam suratına telefonu kapattığında annemin hayatta olduğundan artık emindim. Ses tonu, o üstten tavır... Elim ayağım boşalırken kendime ayakta kalmak adına telkinler verdim. Buradan kaçmalıydım.

Öyle de yaptım.

“Allah senin belanı versin...” Karşımdaki manyak herife beddua eder etmez koşmaya başladım. Sanki arkamdan beni kovalıyormuş gibi hissediyor ve her saniyede adımlarımı daha da hızlandırıyordum. Büyük evimizin yan tarafına ay ışığı eşliğinde vardığımda hız kesmeden merdivenden yüksek duvara tırmandım ve kendimi iki kere bile düşünmeden içeriye attım. Yere hazırlıksız düşmemle birlikte acıdan kıvranırken derin nefesler aldım ve ayağa kalkıp üzerimi silkeledim. Bir daha asla evden kaçmayacaktım! Asla! Asla! Asla!

Sadece on beş yaşındaydım! On beş! Neyin içerisindeydim! Taksiye binmeyi bile öğreneli çok olmuyordu!

Sessiz adımlarla evin arka kapısından mutfağa girdiğimde etrafta kimsenin olmayışı rahat bir nefes almamı sağlarken hızlıca koridora çıktım. Göz ucuyla antre ve karşıda kalan salona baktım. Kimse yoktu ortalıkta. Babam çalışma odasında olmalıydı. Lütfen öyle olsundu!

Antrenin bir köşesinden uzanan merdivenleri hızlıca tırmanmaya başlamıştım ki arkamdan babamın sesi geldi. “Nereden geliyorsun sen?”

Adımlarım merdiven basamaklarının ortasında kesildiğinde yavaşça arkamı döndüm ve babama baktım. Elinde telefonu vardı ve bana öfkeli bir şekilde bakıyordu. Evden ayrıldığımı çoktan anlamış olmalıydı. Yutkundum ve burnumu çektim. “Şey ben... Biraz dolaşmaya çıkmıştım da...” Sözümü kesti. “Sana kim çıkabilirsin dedi? Benden izin almadan nereye gittiğini sanıyorsun sen? Hem... Bu halin ne? Ağladın mı sen?”

Ürkekçe nefesler alıp verdim ve birkaç basamak daha yukarı çıktım. “Baba sonra açıklama yaparım. Şu an odama gitmem gerek.” Arkamı dönüp hızla basamakları çıkmaya devam ettiğimde babamın da arkamdan geldiğini fark ettim. Odama geldiğim sırada kapıyı kapatıp kilitleyecektim ki babam sertçe kapıyı ittirdi ve kapının duvara çarpmasına sebep oldu. Bu irkilmeme neden olurken hızla yanıma geldi ve kollarımdan tuttu. “Senin saatten haberin var mı! Akşamın kaçı olmuş sen eve yeni giriyorsun ve bana çıkarken de söylemiyorsun! Karşında çocuk mu var kızım senin?” Yüksek sesi biraz önce yaşadıklarımdan ötürü beni korkuturken fısıldadım. “Baba lütfen geri çekilir misin?”

Beni duymazdan gelerek tekrardan bağırdı. “Nereden geliyorsun sen?” Yutkundum. “Dolaşmaya çıktım...” Sözümü kesti. “Kiminleydin?” Kafamı iki yana salladım. “Tek başımaydım.” Öfkeli gözleri boynuma kaydı. Yüz ifadesi bir anlığına şüpheyle durulurken eliyle saçlarımı omzumdan geriye çekti ve bana gözlerini büyüterek baktı. “Boynun niye kızarık senin?”

Gözünün sinirden seğirdiğini fark ettiğimde ellerinden kurtuldum ve geriye doğru birkaç adım attım. Yutkundum ve aklımdan ufak bir senaryo yazmaya çalıştım mecburen. Kalkıp da öz amcam evimizin yakınında beni taciz etti diyemezdim. Annemin sesini kulaklarımla duymasaydım belki de riske girip anlatırdım ama artık yapamazdım. Annemi, babamın insafına bırakamazdım. Babam kötü bir adamdı.

“Bahadır ile buluştum.” Ağzımdan bir çırpıda çıkardığım cümleden sonra babam çıldırmış gibi bağırdı. “Ne!” Duraksamadan devam etti. “Elin oğlanı sana dokundu mu?” Sanki şu an bağırmıyormuş gibi sesini bir tık daha yükseltti. “Sen bunu nasıl yaparsın benim göreceğimi bile bile!”

Omuz silktim. “Son kez vedalaşmak için buluşmuştuk...” Yanağıma yediğim tokatla birlikte kafam yan dönerken tokadın acısından ziyade başka acılar gözlerimi yaşarttı yeniden. Babamın yüzüne daha fazla bakamazken kendimi hızlıca odanın içerisindeki banyoya attım ve kapıyı kilitledim. Babamsa kapıya vurup konuşmaya devam ediyordu.

“Aç şu kapıyı konuşmamız bitmedi daha! Lara! Aç dedim sana!”

Kapıya sürünerek yere oturduğumda dizlerimi kendime çektim ve kollarımı dizlerimin etrafına sardım. Kafamı kapıya yaslarken etrafa boş boş bakışlar atmakla meşguldüm. Babam halen içinde bulunduğu krizi sürdürüyordu. “Sen nasıl bunu yaparsın! Sen Uras Ferzan’ın kızısın! Sen sadece on beş yaşındasın lan! Nasıl sana dokunulmasına izin verirsin!” Bir nefes aldı ve kapıya tekme attı. “Lara aç şu kapıyı dedim!”

“Rahat bırak beni!” Cinnet geçirircesine bağırdığımda dışarıdan ses kesildi. “Son kez görüştük diyorum anlamıyor musun? Bir daha telefonda bile konuşmayacağım! Bitti! Defolup gidiyorum zaten, bir daha benimle uğraşmayacaksın!” Ağlamaya başladığımda konuşmamı sürdürdüm. Neden ağladığıma dair onu ikna etmeliydim. “Zaten gelirken düştüm canım yanıyor! Bir de seninle uğraşıyorum burada! Git başımdan! Beni rahat bırak baba!”

Bir süre benim ağlama seslerim dışında başka bir ses yükselmezken babamın sesini işittim.

“En yakın sürede gideceksin İstanbul’dan.”

Kapıya bir iki defa hafifçe vurdu ve devam etti sakince. “Bir daha da ağladığını görmeyeyim.”

Babamın odadan çıktığını duyar duymaz ağlayışımın şiddeti giderek katlandı. Zorla ayağa kalkıp lavabonun aynasının önüne geçtiğimde karşılaştığım görüntü daha da korkmama sebep oldu ve hıçkırmaya başladım. Boynumun sol tarafı kıpkırmızıydı. Öz amcam tarafından tacize uğramıştım. Yanağımda el izi vardı, öz babam tarafından tokat yemiştim. Kalbim paramparçaydı, öz annem tarafından terk edilmeme rağmen yine de onun iyiliği için kendimi mahvetmiştim.

Annem nasıl olur da Lena ve beni bırakırdı? Neden? Mantıklı yanım onun tek başına olduğunu söyledi. Evet, annem tek başına kaçmak zorunda kalmıştı. Bunu bile ölüm süsüyle başarmıştı. Bizi yanına alsaydı bunu başaramazdı. Üstelik ailesi de yanında olamazdı. Olabilseydi en başından kızlarını böyle bir adamla evlendirmezlerdi.

Tamam, benim annem en doğrusunu yaptı. Benim annem zorunda kalmasaydı beni ve kardeşimi bırakmazdı. O iyi bir anne...

O iyi bir anne... Öyle değil mi?

Aynaya bitkin bir şekilde bakarken yutkundum ve üzerimdeki kıyafetleri çıkarmaya başladım. Duşa girmem gerekiyordu. Son birkaç saatte yaşadığım her şeyin izlerini suyla geçirecektim. Ben kaç yaşında olursam olayım güçlü bir kızdım.

Bu evden de bu şehirden de kurtulacaktım. Annem için de susacaktım. Babam da annemi öldürdüğü gerçeğiyle yaşayıp duracaktı...

 

 

15 Mart 2022

Alnımı cama yaslarken durgun bir şekilde aşağıya bakmaya başladım. Alpaslan eve çıkıp ışıkları yakmamı bekliyor olmalıydı ki henüz apartmanın önünden ayrılmamıştı. Derin bir nefes aldım ve camdan uzaklaşıp salonun girişine ilerledim. Elim lamba düğmesini bulurken etrafı aydınlattım ve tekrardan balkonun önüne doğru yürüdüm. Arabasının motor sesi sokakta yankı yaptığında gözlerim yine aşağıyı buldu. Gidiyordu. Tüm vicdanıma vurduğu darbeyi arkasında bırakarak...

Kendimi koltuğuma bıraktığımda beyaz tavana içler acısı bir şekilde bakmaya başladım. Hayatımda birçok dönüm noktası olmuştu. Bu dönüm noktalarını başlatıp kapatansa hep yeni bir gerçekti. Yeni bir gerçek, yeni bir sır, yeni bir ihanet...

Ben Lara Ferzan, tüm bu kaosun tam olarak ortasındayım.

Tüm hikayeyi baştan temiz bir şekilde toparlamam gerekirse: Henüz on bir yaşındayken gözlerimin önünde annem babam tarafından öldürülmüştü. Sonra on beş yaşındayken öz amcam tarafından tacize uğramış ve tabiri caizse annemin hayatıyla tehdit edilmiştim. On bir yaşında toprağa gömdüğüm annemin on beş yaşında pis bir tacizin tam ortasındayken yaşadığını öğrenmiştim. Ardından on dokuz yaşındayken bir yarı yıl tatilinde yolum annemin memleketi olan Bursa’ya düşmüştü.

Son zamanlarda beynimi içten içe kemiren o Bursa tatili...

Annemin iki tane erkek kardeşi vardı. Birisi ondan yaşça küçük olan Poyraz dayımdı. Diğeri ise annemden yaşça büyük olan Rüzgâr dayımdı. Rüzgâr dayım aynı zamanda Araf’ın da babasıydı. Ben oraya gittiğimde Araf’ın anne ve babasının yaşadığı eve gitmiştim. Orada annemin babası yani dedem Ethem Karahan da vardı. Demans hastalığı çok ilerlemişti ve büyük malikanenin üst katındaki odasında son günlerini yaşadığından bahis açılıyordu. Orada onun yanına çıkmam ve ardından öğrendiklerim bana hayatımın darbesini vurmuştu. Uzunca bir süre kendime gelememiştim.

Dedem yanına çıktığımda beni annem zannetmişti ve bir şeyler konuşmaya başlamıştı. “Yusuf ile mutlu olabildin mi?” demişti. Ardından da babama üzülürcesine sözler sarf etmişti. “Uras’ı en başından başımıza biz bela ettik. Ailesine bulaşmasaydık işler bu kadar büyümeyecekti.”

Daha birçok söz etmişti. Ardındansa fenalaşmıştı ve hemşirelerin müdahalesine rağmen kalbi durmuştu. Son gördüğü kişi de ben olmuştum...

Ardından cenaze, taziye ve yasla geçen bir tatilin orta yerine düşmüştüm. Eve erken dönecek yüzüm yoktu. Türlü sinir krizleri ve ataklar geçirmiş, Araf’ın olmadığı bir zamanda dayılarımla büyük bir kavgaya tutuşmuştum. Esasen annem kaçış planında tek başına falan değilmiş. Meğerse babamın onu Sanem ile aldattığı gibi annem de babamı Yusuf Kıraç ile yani Alpaslan’ın babasıyla aldatıyormuş.

Alpaslan’ın babasının en başından beri âşık olduğu asıl kişi annemdi ve bu aşk çok can almıştı...

Araf dışında tüm Karahan ailesinin de kızlarının kaçışında ona yardım etmeleri büyük sürpriz olmuştu. Resmen her şeyi biliyorlardı. Babam da yıllarca onlara annemin kaçıp gittiğini yutturduğunu düşünüyordu. Evet, annem kaçıp gitmişti. Ama ailesi zaten bu planın içerisindeydi ve bizim ilk başta söylediğimiz yalan gerçeğin ta kendisiydi.

Sömestr tatilinden beri yıkılmış bir vaziyetteydim ve ne yapacağımı bilemiyordum. Yıllarca annemi içimde aklamıştım. Onunla ilgili her konuyla kendi içimde helalleşmiştim. Yaşadığım tacize bile susmuştum onun için. Ama son iki aydır annemin bir adamla rahatça aşk yaşamak için kaçıp gittiği gerçeği ile baş başaydım ve Poyraz dayım bu gerçeği ortaya dökersem babamın beni affetmeyeceğinden söz ediyordu.

Haklıydı.

Üstelik affetmeyecek tek kişi babam değildi. Alpaslan da yüzüme bakmayacaktı. Bunu bu gece daha iyi anlamıştım. Alpaslan Kıraç ondan annemin ve babasının yaşadığı gerçeğini bildiğimi öğrendiği anda beni silecekti. Çünkü bu hayatla olan mücadelesi daha doğmadan önce başlamıştı ve henüz küçücük bir çocukken gözlerinin önünde annesini kaybetmişti. Ardından şiddet ve ızdırap ile geçen bir çocukluk geçirmiş ardından da sokağın karanlığına bulanmıştı.

Ne demişti o? Eğer yaşasalardı onları yerin yedi kat dibine sokacak kadar öfkeliyim mi demişti? Ben bitmiştim. Ben ciddi anlamda bitmiştim. Üstelik gurursuz olmayacağım derken yine bir gurursuzluğun orta yerindeydim. Alpaslan en başından beri nefret ettiği kadının kızı olduğumun farkındaydı ve eğer öldüğünü öğrenmeseydi benimle bambaşka şeyler düşünüyor olmalıydı. Ben böyle kapı gibi bir gerçeğin üstüne halen ona parıltılı gözlerle bakıyordum ve kendime haksızlık ettiğim yetmezmiş gibi Alp’e de haksızlık ediyordum. Bana en derin yaralarından bahsetmişken ben onu aptal yerine koyarak dinlemiştim. Sanki dedikleri hakkında hiçbir fikrim yokmuş gibi...1

Babam haklıydı. Boyumdan büyük hareketlerim en sonunda başıma geri dönüşü olmayacak işler açmak üzereydi.

Ama yine de bir umudum vardı: O da Derin ve Yusuf çiftinin İstanbul’a asla yanaşmayacak olmalarıydı. Asla hayatımıza girmeye cesaret edemezlerdi değil mi?

 

 

 

 

 

 

Sanırım biraz önce kitabın en travmatik bölümlerinden birini yazdım... 1

Siz nasılsınız?

Bölüm : 19.05.2025 20:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Ece Asena / 11 SERİSİ / KÜL (47) Paramparça Edilmiş Bir Çocukluk
Ece Asena
11 SERİSİ

11.57k Okunma

2.11k Oy

0 Takip
50
Bölümlü Kitap
ATEŞ (1) Lara FerzanATEŞ (2) Silik Varis ve Zümrüt YeşiliATEŞ (3) KurtarışATEŞ (4) Kaçınılmaz KarşılaşmaATEŞ (5) Birikmiş Sitemler ve Ufak Bir Lastik MeselesiATEŞ (6) Verilen Birtakım KararlarATEŞ (7) İlgi ÇekmekATEŞ (8) Altı Numaralı OdaATEŞ (9) İlk İhanetATEŞ (10) Asıl Hikayenin BaşlangıcıATEŞ (11) Yakmak ile Yanmak ArasındaATEŞ (12) Tehlikeli Sularda YüzmekATEŞ (13) Kaosun Ayak SesleriATEŞ (14) Maskeler DüştüğündeATEŞ (15) Büyük KumarATEŞ (16) Gizemli NotATEŞ (17) MüttefikATEŞ (18) İlk SızıATEŞ (19) Küçük Bir AnATEŞ (20) SırlarATEŞ (21) Yakmaktan Çok Yandığını AnladığındaKÜL (22) İnce Buz Üstünde YürüyorumKÜL (23) İkiz KardeşKÜL (24) Ölümler ve Geriye KalanlarKÜL (25) Hiç Yaşanmamış GibiKÜL (26) Yeniden Dağıtılan KartlarKÜL (27) KorkaksınKÜL (28) Verilen Sözlerin Canı CehennemeKÜL (29) Beni Çok Üzdün BabaKÜL (30) Aşk, Gurur ve VedalarKÜL (31) Güven ProblemiKÜL (32) Farkındalıklar, Seçimler ve DahasıKÜL (33) Epik Bir BaşlangıçKÜL (34) Sana Aşığım, Saçma Sapan Bir ŞekildeKÜL (35) Aşkı Öldüren ZehirKÜL (36) Bu Senin İçin Yaptığım Son GurursuzluktuKÜL (37) Ateşi Sönmeyen Toksik İlişkiKÜL (38) KorkuKÜL (39) Kavgalar, Kavuşmalar ve AnkaraKÜL (40) Aşk Sözcükleri Bugün Müessesemizin İkramıKÜL (41) Şüphe TohumlarıKÜL (42) Solmuş GüllerKÜL (43) Ben Lara Ferzan, Ben Ne Dersem O Olur!KÜL (44) Kurtulmak İçin Ufak Bir BedelKÜL (45) Biraz Eğlence, Biraz KavgaKÜL (46) Kıyamet ÇanlarıKÜL (47) Paramparça Edilmiş Bir ÇocuklukKÜL (48) Yalanlar, Sırlar ve Hata Üstüne HataKÜL (49) Mezuniyet ve Beklenmedik KarşılaşmaKÜL (50) Bana Bunu Nasıl Yaptın?
Hikayeyi Paylaş
Loading...