53. Bölüm

KÜL (49) Mezuniyet ve Beklenmedik Karşılaşma

Ece Asena
_ece_asena_

Yorumlarda buluşalım!

 

 

Tam altı ay...

Bu şehre geleli tam altı ay oldu.

Onlarca duyguyu bir arada yaşadım. Babamla defalarca kavga ettim, kız kardeşimle defalarca çatıştım, arkadaşlarımla yeri geldi güldüm yeri geldi fikir ayrılıkları yaşadım, aile yakınlarımla istemesem de bir arada bulunduğum anlar oldu, annemle ilgili büyük gerçekler öğrendim, önce nefret ettim sonra âşık oldum, vicdan azabı çektim, yalan konuştum, üniversite sınavı için kendimi paraladım, gezdim tozdum, ağladım, güldüm, sustum, bazen de bağırdım.

Ve şimdi buradayım. Babamın evinde. Sonunda liseden mezun oldum ve birkaç saat sonra bir otelde düzenlenen törenle bunu ikinci kez kutlayacağım. Birincisi Antalya tatilinden bir hafta sonra okulun konferans salonunda düzenlenen resmi bir törendi. Bu akşam yapılacak olan mezuniyet ise yemekli ve daha neşeli bir programdı.

Antalya’dan döneli bir ay olmak üzereydi. Bir hafta önce ise üniversite sınavına girmiştim. Benim için kocaman bir dönüm noktası olmuştu ve son güne kadar durmaksızın çalışmıştım bir soru daha fazla yapabilmek için. Sınavı her ne kadar iyi atlattığımı düşünsem de ‘ya yapamadıysam’ düşüncesi beni ürkütüyordu. Kitapçıkların yayınlanmasından sonra her ne kadar teker teker soruları incelesem de emin değildim. Etrafımdaki birkaç öğretmen derece yapma ihtimalimden bahsediyordu ve bu biraz olsun içime su serpiyordu.

Alpaslan’ın ise şimdiden tüm planı hazırdı. Koç Üniversitesi’nde ücretli olarak ekonomi okuyacağından bahsediyordu ve yaz tatilinde yabancı dilini geliştirmeye özen göstereceğini söylüyordu. Onun açısından her şey yolundaydı. Para ya da saygınlığa ihtiyacı yoktu. Bu tür şeyler onda fazlasıyla olan şeylerdi zaten. Genç girişimci Kerem Kıraç’ın kardeşiydi. Başlı başlına Alpaslan Kıraç olarak bir ismi vardı. Sıkıntı çekeceğini düşünmüyordum. Kıraç Group’un varislerinden birisiydi ve orada aktif bir yer edinmeyi zamanla başarırdı.

Benim içinse işler daha karmaşıktı. İnsanlara bas bas bağırmasam da istediğim bölümün hukuk olduğundan emindim. Bunu uzun zamandır istiyordum ve en büyük motivasyonum bu bölümü kazanma hissiydi. Çevreme bir şeyi başarmadan istekle duyurmaktan çekiniyordum. Çünkü başaramazsam benimle kafa bulacaklarından neredeyse emindim. Bade hala başı çekerdi muhtemelen.

Babamsa... O beklemediğim bir şekilde oldukça destekçiydi. İçerisinde bulunduğumuz hayata karşın, tüm varlıklı hayatımıza karşın gösterdiğim azme hayran kaldığını söylemişti. Bu benim için çok değerliydi. Onun tarafından ilk defa değer gördüğümü hissetmiştim.

Bir de tercih tartışmaları şimdiden kendini göstermeye başlamıştı. Babam kesinlikle şehir dışı istemiyordu. Çok büyük bir zaman dilimini yurt dışında geçirmemin ardından daha fazla başka şehirlerde olmamıza karşıydı. Kendisinin de bir zamanlar öğrencisi olduğu İstanbul Üniversitesi’ne gitmemi istiyordu. Ama aklımın bir köşesi Ankara’daydı. Kayla da oradaydı ve onun yanında kalabilirdim. Tabi babam buna da karşıydı. Tek kişi de o değildi.

Alpaslan da istemiyordu. Benim kötülüğümü istediğinden değil, sadece uzaklaşmamızı istemediğini söylemişti. Başka şehirlerde okumak aramıza kilometrelerin girmesi demekti. Bu da her istediğimizde birbirimizi göremeyeceğimiz anlamına gelirdi. Sanırım sadece onun için bile burada kalmaya ikna olabilirdim. Tabi sürpriz bir şekilde çok kötü bir sonuç almazsam. Alırsam, başka alternatiflere yönelmem gerekecekti...

“Hazır mısın?” Babam odanın kapısını açıp yavaşça başını içeri uzattığında üzerimdeki siyah elbiseyi düzelttim ve ona döndüm. “Evet, hazırım.” Ona hitaben mırıldandığımda kapıyı daha da açtı ve tamamen içeri girdi. Üzerinde şık bir takım elbise vardı. Bana dudaklarını birbirine bastırarak baktı. “Çok güzel olmuşsun.” Boğazımı temizledim. “Biliyorum.” Dudağının bir kenarı yukarı kıvrıldı. “Ne kadar mütevazı olduğunu unutmuşum.”

Elinde bir kutu vardı. Çenemle kutuyu gösterdim. “O ne?” Derin bir nefes aldı ve “Mezuniyet hediyesi.” Dedi. Bir kolye kutusu olduğunu anlamama rağmen şakaya vurdum. “Yoksa amcam gibi son model bir araba mı aldın bana?” Sırıttı. “Tabi ki de hayır. Mezuniyet hediyesi o kadar abartılmaz bir kere!”

Yanıma yanaştığında kutuyu açtı ve içinden altın kolyeyi çıkardı. Ay yıldız sembollü bir kolyeydi. Arkama geçip kolyeyi taktığında hafifçe kolyenin ucuna dokundum. Bu sırada konuşmaya başladı. “Geleceğin avukatı için ufak bir hediye.” Gülümsedim. “Çok güzel ve anlamlı.” Başını olumluca salladı ve halen arkamda dururken ellerini omuzlarıma koydu. Karşımdaki ayna sayesinde birbirimize bakabiliyorduk.

“Seninle gurur duyuyorum biliyor musun? Tamam, bugüne değin beni kızdırdığın çok an oldu. Ama sen akıllı bir kızsın ve benim kızım olduğun için bir an bile üzgün değilim.”

Gözlerimi kırpıştırdım. Onu halen kızdırabileceğim çok şey vardı. Sadece henüz öğrenmemişti ve ben sakladıkça işler daha da kötüleşiyordu. Yutkundum. “Ben de seni seviyorum baba. Ne olursa olsun bir arada olmak güzel.” Arkamı döndüm ve kollarımı beline sararak ona sarıldım. Bana karşılık verdiğinde derin bir iç çektim. “Böyle övüyorsun ama sonra yine bana kızacağın bir şeyler olursa ateş püskürme.” Geri çekilip ellerini beline koydu. “Neler oluyor yine? Bu ses tonunu iyi bilirim. Önceden beni alıştırmaya çalıştığın bir şeyler mi var?”

Çok komik bir şey demişçesine güldüm ve yatağın üzerindeki ufak çantamı alıp kapıya yürümeye başladım. “Yok artık baba! Şüphe konusunda iyice seviye atladın!”

Merdivenlerden inerken babam söylenmeye devam ediyordu. “Ben paranoyak bir adamım ve sen de bunu iyi biliyorsun!” Hız kesmeden arkamdan başka bir konuya atladı. “Bu arada otele geçtiğimizde idare ya da öğretmenlerinle sohbet ederken şu şehir dışı konusunu açıp durma. İstanbul Üniversitesi çok iyi bir seçenek.”

Bir anda ona döndüm ellerimi iki yana açtım. “Henüz sonuçlar belli bile değil baba! Tek bir okula kilitlenmeyi keser misin?” Omuz silkti. “Soruları yanımda inceledin ve tahminen de dediğin gibi netlerin olacak. Sıralamada kötü yapacağını düşünmüyorum.”

Tekrardan bir tercih tartışmasına gireceğimizi anladığımda salona yürüdüm ve ondan uzaklaştım. Daha sınavdan çıkalı günler olmuştu ancak aradığım huzura henüz kavuşabilmiş değildim.

Koltukta oturan Lena’yı gördüğümde onu inceledim. Tıpkı benim gibi siyah bir elbise giymişti. “Çok güzel gözüküyorsun.” Kollarını göğsünde birleştirmiş otururken bana aynı şekilde cevap verdi. “Sen de çok güzelsin. Bu kutlamayı çok hak etmiştin.”

Kendisi bana göre daha buruk sayılabilirdi. Çaktırmasa da anlıyordum. Durgundu. Çünkü benim aksime mezuna kalmıştı. Sınav onun için iyi geçmemişti ve anlattığına göre yıl içinde de düzenli çalışmadığı için bu sonuç ona sürpriz olmamıştı. Merve gibi onu da defalarca uyarmıştım. Ancak oralı olmamıştı. En azından Merve onun gibi mezuna bırakmak yerine babasının gücünü kullanarak ücretli bir okulda moda tasarım okumaya karar vermişti. Tabi tercih zamanı tekrardan düşüneceğini de belirtmişti. Yine de onun adına mutluydum. Durumu iyi bir aileden geldiği için bu bölümde başarılı olabilir ve ileride istihdam sağlayabilirdi.

“Kızlar! Çok hoşsunuz!” Sanem’in heyecanlı ses tonunu duyduğumda ona baktım. Babamın koluna girmiş bize bakıyordu. Dudağımın bir kenarı yukarı kıvrıldı. “Sen de çok hoşsun. Babamla çok güzel gözüküyorsunuz, gecenin parlayan isimlerinden olacağınız kesin!” İkisi bana hafif bir şaşkınlıkla baktı. Halen bu anlayışlı hallerime alışamamışlardı. Uzun zamandır Sanem’i terslemiyor ve kötü bakışlar atmıyordum. Üstelik kendi aralarında kıydıkları ufak nikahlarına da aşağılayıcı sözler etmemiştim. Aksine sonbaharda düşündükleri görkemli düğün için fikir veriyordum.

“Çıkalım mı artık?” Yanlarından geçip bahçeye çıktığımda arkamdan geldiler. Lena söze girdi. “Seni almayacak mı?” İsim vermeden konuşmasına karşın yine de kimden bahsettiğini anlamak zor değildi. Omuz silktim. “Ailecek geleceğiz dedim. O da abisiyle gelecek.” Babam arabaya binerken sahte bir şekilde güldü kendi kendine. “Lütfetti!”

Derin bir iç çekip Lena ile arka koltuğa oturdum. Babam ve Alpaslan arasındaki gerilen iplerin üzerinde yürümek sanırım her zaman hayatımın bir parçası olacaktı. Birbirlerini sevmiyorlardı. Çünkü babama göre Alpaslan serserinin tekiydi. Alp’e göreyse babam tam bir diktatördü. Üstelik babamın erkeklere karşı kırmızı bir çizgisi vardı. Lena ile önce okulu bitirmemiz konusunda takıntılıydı ve aşk mevzuları ile kafamızı doldurmamız onun için büyük bir kabustu.

“Sen niye Melih ile gitmiyorsun?” Yolda ilerlerken Lena’nın kulağına eğilip söylediklerime karşın aynı şekilde fısıldayarak yanıtladı. “Babam şu sıralar gergin. Mezuna kalmam falan canını sıktı. Anlayışlı gözükmeye çalışıyor ama içten içe sinirli. Bir de Melih’i arada kaynatmak istemiyorum.”

Mantıklı bir karardı. Babam bir anda ilişkilerini harcayabilirdi.

Akşam trafiği sayesinde mezuniyet kutlamasına yarım saat kala otele vardığımızda oyalanmadan geniş kutlama salonunun girişine ulaştık ve fotoğraf çekimi için hazırlanmış anı köşesinde bolca fotoğraf çekindik. Mervelerle de kesişmiştik ve topluca fotoğraf çekindik. İleriden gelen Alpaslan ve abisi Kerem’i gördüğümdeyse yüzüm neşeli bir hal aldı. Göz göze geldiğimizde babamdan çekinmeden bana yaklaştı ve kibarca sarılıp geri çekildi. “Çok güzel olmuşsun.” Gülümsedim. “Sen de çok yakışıklısın.” Kerem ufak bir baş selamı verip içeri geçerken babamsa boğazını temizledi. “Hadi içeri geçelim artık.” Sanem ve Lena da içeriye yönelmişti. Elimle anı köşesini işaret ettim. “Önce fotoğrafımızı çekersen neden olmasın?”

Cidden ondan Alp ile fotoğrafımı çekmesini mi istemiştim? Bu fazla komikti.

“Anlamadım?” Babam gözlerini kıstığında telefonumu uzattım. “Lütfen.” Ona gözlerimi kırpıştırarak bakarken sessizce soludu ve telefonu elimden alıp geriye gitti. Alp ağzının kenarından sırıtmaya başladığında elinden tuttum ve biraz sola çekiştirdim. “Cidden şaka gibi.” Mırıldandığında dudaklarımı birbirine bastırdım. “Sus ve poz ver. Bunun dalgasını sonra geçebiliriz.”

Elini belime koyup beni kendine çektiğinde ben de duruşumu düzelttim ve gülümsedim. Saniyeler sonrasında babam hızlıca telefonu indirdi ve bana uzattı. “Hadi artık.” Dayanamayıp önden içeri girdiğinde Alp haylazca sırıttı. “Adam bana takık ya.” Kafamı iki yana salladım. “Sadece sana değil, herkese.” Ekledim. “Yine de kabul et, çok anlayışlı gözüküyor.” Gözlerini devirdi. “Sıkıyorsa gözükmesin. Çok da umurumdaydı...” Kendi kendine homurdanırken içeri girdik. Elini yavaşça bıraktım ve yüzüne baktım. “Bana bir şey verecektin!” Yaptığım hatırlatmayla birlikte omuzlarını düşürdü ve ceketinin iç cebinden bir zarf çıkarıp bana uzattı. Yavaşça elinden aldım ve derin bir nefes aldım. “Umarım güzel şeyler yazmışsındır.”

Ondan on yıl sonrasına bir mektup yazmasını istemiştim. Bunu kendim de yapmıştım. Ama benim mektubum da ben de kalacaktı. Anı kutusu oluşturmaya çalışıyordum ve Alpaslan’dan gelen bu mektup özel bir yer kaplayacaktı.

“Olabildiğince yazmaya çalıştım.” Dudağını büktü. “Yani olduğu kadar.” Kaşlarını hafifçe çattı. “Sen neden bana mektubunu vermiyorsun? Bu haksızlık.” Omuz silktim. “Anı kutusu oluşturuyorum ve her şey sadece bana ait. Yani sana mektup yok Kıraç.” Yutkundum ve kalabalık salonda göz gezdirdim. “Artık gitsem iyi olur. Gecenin sonunda yine görüşürüz.” Ellerini kumaş pantolonunun ceplerine yerleştirdi. “Belki Araf’a gideriz. Herkesi toplayıp.” Kafamı olumluca salladım. “Olabilir, konuşuruz yine.”

Ona arkamı dönüp masaların arasından geçerek yürümeye başladım. Bu esnada bazı tanıdıklarıma da selam verip kısaca konuşuyordum. Babamların olduğu masayı bulduğumda Lena’nın yanındaki boş sandalyeye oturdum ve arkama yaslandım. Yavaş yavaş yemek servisleri yapılmaya başlanmıştı. Bakışlarım etrafta gezinirken unutmadan mektubu çantama koydum ve babama baktım. Tek kaşını kaldırmıştı. Ofladım. “Sadece bir hatıra.” Kafasını iki yana salladı. “Sanki on sekizinci yüzyıldasınız...” İçten içe söylenirken ona kulak asmamayı tercih ettim...

Masada altı kişiydik. Merve ve babası da bizimle oturuyordu. Babamla İlhan amcanın anlayamadığım iş sohbetlerinin bu masaya da taşınmasıyla birlikte iç çektim. Burada toplanma amacımız liseden mezun olmamızdı. Ama onlar bunu anlayamıyor gibiydi. Okuldaki resmî törende de aynı şeyi yapmışlardı. Sanırım daha az umursamalıydım bu detayı.

Yemek faslının ortasında, büyük salonun görüş açısının en düzgün olduğu yere konulan kürsüden Esila’nın adı söylendiğinde kolumu sandalyenin sırtına yasladım ve hafif bir açıyla o tarafa döndüm izleyebilmek için. Esila okul birincisiydi ve konuşma yapacaktı. Geçenlerde Lena ile ne konuşacağı üzerine tartışırken duymuştum.

“Dün dayın sana telefonda ne diyordu? Sinirli gibiydin?” Merve kulağıma eğildiğinde ona anlamsızca baktım. Dün mezuniyet için kıyafet almaya alışveriş merkezine gitmiştik ve o kabinde elbisesini denerken Poyraz dayım defalarca yaptığı gibi tekrardan aramıştı. En sonunda boş verip aramasını yanıtlamıştım ve bir araba dolusu sitemli sözlerini işitmek zorunda kalmıştım. Kısaca annemle ilgili mevzuları tamamen kapatmam gerektiği üzerine bir nutuk dinlemiştim ve bu emrivaki tavrına karşın onu terslemiştim. Neyi konuşup neyi konuşmayacağıma kimse karar veremezdi. Muhtemelen şu an dünyanın neresinde olduğunu bilmediğim annemle düzenli olarak telefonda konuşuyordu ve bir kuş gibi buradaki durumları ona uçuruyordu. Umurumda bile değildi. Fazla bile dayanmıştım. Son günlerde zaten içimde biriken yalanların ağırlığı iyice sırtıma yük olmaya başlamıştı. Alp’e ve babama bazı şeyleri anlatmanın vakti geliyor gibiydi. Yıllarca sefa sürüp çocuklarını umursamadan aşk yaşayan bir kadının daha fazla rahat etme ihtimali tadımı kaçırmaya başlamıştı.

Merve’ye baygın bir şekilde baktım. “Şu an bunu konuşmanın sırası mı? Esila konuşmak üzere.” Merve’yi susturup tekrardan kürsünün olduğu yöne baktığımda Esila’yı gördüm. Üzerindeki pembe elbiseyle kürsünün arkasına geçtiğinde önce mikrofonu kontrol etti. Ardındansa gülümseyerek söze girdi.

“İlk gün nasıldı, hatırlıyor musunuz? Belki telaşlıydık, belki havalı görünmeye çalışıyorduk, belki de sadece kaybolmamayı umuyorduk. Ama şunu biliyorum: O gün kim olduğumuzu sandıysak, şimdi o halimizden çok uzağız…”

Evet, lisenin ilk günü tek derdim takılmadan yabancı dil konuşabilmek ve etrafa uyum sağlamaktı...

“Liseyi bitirmek, kulağa büyük bir son gibi geliyor. Ama aslında bu dört yıl, sadece kendimizi tanımaya başladığımız bir başlangıçtı. Sadece bir başlangıç…” Zaman zaman dertli ama güzel bir başlangıç... Liseye başlamak, İstanbul’daki on beş yıllık hayatımdan sonra büyük bir dönüm noktasıydı...

“Derslerde öğrendiğimiz bilgiler önemliydi. Ama aslında asıl sınavlar teneffüslerde, bakışmalarda, suskunluklarda, affedemediklerimizdeydi. En yakın hissettiğimiz kişiye bile her şeyi anlatamadığımız zamanlar oldu. Bazen sırlar paylaştık. Bazen sırlar sakladık ve bazı şeyler için ‘zamanı değildi’ diyerek sessiz kaldık. Ama doğru zaman dediğimiz şey bazen hiç gelmez ve geride kalan tek şey söylenmemiş cümleler olur.” Kafasını kaldırdı ve karşısına baktı. Bakışlarını takip ettiğimde Asrın’a baktığını fark ettim. O da sanırım ailesi ile birlikteydi. Ailesini ilk defa görüyordum. Alpaslan ile ailesinden daha yakın gibiydi sanki...

“Birini sevmek ve birisi için cesur olmak kulağa kolay gelebilir. Ancak bazen o kişiye karşı dürüst olmak… İşte o bazen en zorudur.” En çok da bunun için kahroluyorum ya bazen...

“Lisenin son yılı bize bunu öğretti. Hatalar yaptık. Bazı kırıklar hâlâ yerli yerinde duruyor. Ama aynı zamanda anladık ki, herkesin taşıdığı yük görünmezdir ve bazı yükler dürüst olunduğunda, paylaşıldığında hafifler. Belki birimiz hâlâ söylemesi gereken bir şeyi söylemedi. Belki birimiz özür dilemek için doğru zamanı bekliyor. Belki biri hâlâ affedilmeyi hak ettiğine emin değil. Ama artık zaman doluyor…”

Alpaslan ile göz göze geldim. Aramızda hatırı sayılır bir mesafe vardı. Yine de gözlerindeki duygu geçişlerini yakalayabiliyordum. Gözlerine bakmayı kesmeden belli belirsiz gülümsedim.

“Belirsizliklerle dolu bir geleceğe adım atıyoruz. Yeni şehirler, yeni yollar, yeni insanlar… İçimizden birileri doktor olacak, birileri avukat, birileriyse belki de okumayacak. Ama bazı şeyler, buradan bizimle gelecek. Anılar… İçimizde yankılanan birkaç bakış. Bir gülümseme ya da hiç atılmamış bir adımın pişmanlığı ve o adımı atmak için hâlâ bir şans olabilir. Çünkü her ne kadar bu bir veda gibi görünse de aslında bu gerçeğe en çok yaklaştığımız yer olabilir arkadaşlar…”

Bir anlığına duraksadı ve derin bir nefes aldı. Sonra devam etti. “Bugün sadece mezun olmuyoruz. Kendimize, hayatımıza ve birbirimize dair kararlar da veriyoruz. Umarım bu kararlarda cesur oluruz.”

Heyecanla gülümsedi. “Hepimizin hayalleri farklı. Ama hepimizin içinde aynı umut var: Gerçekten anlaşılmak. İşte bu yüzden bugün burada kalbimi açık bırakıyorum. Ben Esila Gümüş, dört yıl boyunca Çağdaş Koleji’nde birbirinden farklı anılar yaşadım. Bu anıların kimisi acı, kimisi ise tatlıydı. Eğlenceli anlarım olduğu kadar üzüntüden yerin dibine battığım anlarım da oldu. Öğretmenlerimle keyifli dersler işledim, üniversite sınavının stresi yüzünden yorgunlukla geçen son yıl derslerimizi saymazsak tabi! Toparlamam gerekirse geriye dönüp baktığımda güzel diyebileceğim bir lise hayatım oldu. Bu süreçte emeği geçen başta ailem olmak üzere tüm öğretmenlerime, okul idaresine ve arkadaşlarıma teşekkür ederim. Umarım herkes için bundan sonraki süreç muhteşem geçer, teşekkür ederim.”

Esila’nın heyecandan gerildiğini buradan bile anlarken kürsüden ayrılmasını izledim sessizce. Bir yandan da herkes konuşmasından ötürü onu kuvvetlice alkışlıyordu. Telefonum titreştiğinde hızlıca ekrana baktım. Alp yazmıştı.

‘Destansı bir konuşma, değil mi?’

Kafamı kaldırıp alaylı bir şekilde ona baktım. Yanında oturan Kerem ona bir şeyler diyordu. Ancak Alp’in tüm dikkati bendeydi. Parmaklarımı dokunmatik klavyede dolaştırdım.

‘Kesinlikle! İlham vermediğini söylersem yalan olur.’ Hızlıca bir mesaj daha yazdım. ‘Çıkışta ikimiz baş başa olalım mı? Sana anlatmak istediğim şeyler var. Biz bize konuşuruz, vakit geçiririz. Diğerleriyle her zaman birlikteyiz zaten.’

Telefonuna bakıyordu. Tepkisini ölçmek için gözlerimi yüzünden ayırmazken kafasını kaldırdı ve başını olumluca salladı mesaj atmak yerine. Dikkatini benden çektiğinde ben de önüme dönecektim ki bir mesaj bildirimi daha geldi. Sırıttım. Kesin alaylı bir şeyler yazmıştı. Son sözü söylemeden rahat edemezdi.

Ekrana odaklandığımda yabancı bir numaradan mesaj geldiğini gördüm. Hızlıca mesajı açtığımda karşılaştığım cümleler nefesimi kesti.

‘Kendini çok akıllı ve yenilmez sanıyorsun, bunu seni benim yetiştirmememe yoruyorum. Neyse ki bundan sonra bir arada olacağız, Poyraz bana bu konuda teşvik edici bilgilerle geldi. Kimse sana dayına saygılı olman gerektiğiyle ilgili öğüt vermedi mi? Gerçi kimlerle büyüdüğünü düşününce çok da cevap aramaya gerek kalmıyor. Uzun lafın kısası İstanbul’u çok özlemişim!’

Sertçe yutkunurken dudaklarımı birbirine bastırdım. Mesajı sindiremezken bir yenisi daha geldi.

‘Telefona bakmak yerine neden salonun girişine bakmıyorsun?’

HAYIR! İçimden büyük bir çığlık atıp kafamı hızlıca kaldırdığımda gördüğüm kişiyle birlikte kalbim küt küt atmaya başladı. Kahretsin, kahretsin, kahretsin... Şu an olmamalıydı. Her şeyi anlatmaya hazırken değil...

Hayatının sonuna kadar girdiği delikten çıkmayacağını düşündüğüm annem büyük bir ters köşe yaparak karşıma çıkmıştı. Giriş kısmında oldukça zarif ve şık bir edayla duruyor ve bana bakıyordu. Sinsice. Evet, sinsice.

Tüm uzuvlarıma felç inmiş gibiydi ve en kötüsü onu gören tek kişi ben değildim. Alp’in de bakışları ondaydı. Yutkundum ve hafifçe arkama döndüm babama bakmak için. Henüz kafası tabağındaydı. Ona korkunç bir şekilde baktığımı hissetmiş olmalı ki gözlerini bana çevirdi. Anında kaşları çatılırken dudakları aralandı. “Ne oluyor Lara?” Ona cevap veremezken bakışlarını benden ayırdı ve etrafa yöneltti. Saniyeler sonrasında bakışları bir yerde donakaldığında ben zaten çoktan donakalmıştım.

Babam yıllar önce öldürdüğünü sandığı annemle göz gözeydi...

 

 

 

Merhaba! Nasılsınız?

50.Bölümde Kül'ün finalini yapacağız ve şimdiden kendimi çok tuhaf hissettim.

Düşüncelerinizi çok merak ediyorumm! Hemen yorumlara hemenn!

Bölüm : 09.06.2025 14:47 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Ece Asena / 11 SERİSİ / KÜL (49) Mezuniyet ve Beklenmedik Karşılaşma
Ece Asena
11 SERİSİ

14.39k Okunma

2.4k Oy

0 Takip
55
Bölümlü Kitap
ATEŞ (1) Lara FerzanATEŞ (2) Silik Varis ve Zümrüt YeşiliATEŞ (3) KurtarışATEŞ (4) Kaçınılmaz KarşılaşmaATEŞ (5) Birikmiş Sitemler ve Ufak Bir Lastik MeselesiATEŞ (6) Verilen Birtakım KararlarATEŞ (7) İlgi ÇekmekATEŞ (8) Altı Numaralı OdaATEŞ (9) İlk İhanetATEŞ (10) Asıl Hikayenin BaşlangıcıATEŞ (11) Yakmak ile Yanmak ArasındaATEŞ (12) Tehlikeli Sularda YüzmekATEŞ (13) Kaosun Ayak SesleriATEŞ (14) Maskeler DüştüğündeATEŞ (15) Büyük KumarATEŞ (16) Gizemli NotATEŞ (17) MüttefikATEŞ (18) İlk SızıATEŞ (19) Küçük Bir AnATEŞ (20) SırlarATEŞ (21) Yakmaktan Çok Yandığını AnladığındaKÜL (22) İnce Buz Üstünde YürüyorumKÜL (23) İkiz KardeşKÜL (24) Ölümler ve Geriye KalanlarKÜL (25) Hiç Yaşanmamış GibiKÜL (26) Yeniden Dağıtılan KartlarKÜL (27) KorkaksınKÜL (28) Verilen Sözlerin Canı CehennemeKÜL (29) Beni Çok Üzdün BabaKÜL (30) Aşk, Gurur ve VedalarKÜL (31) Güven ProblemiKÜL (32) Farkındalıklar, Seçimler ve DahasıKÜL (33) Epik Bir BaşlangıçKÜL (34) Sana Aşığım, Saçma Sapan Bir ŞekildeKÜL (35) Aşkı Öldüren ZehirKÜL (36) Bu Senin İçin Yaptığım Son GurursuzluktuKÜL (37) Ateşi Sönmeyen Toksik İlişkiKÜL (38) KorkuKÜL (39) Kavgalar, Kavuşmalar ve AnkaraKÜL (40) Aşk Sözcükleri Bugün Müessesemizin İkramıKÜL (41) Şüphe TohumlarıKÜL (42) Solmuş GüllerKÜL (43) Ben Lara Ferzan, Ben Ne Dersem O Olur!KÜL (44) Kurtulmak İçin Ufak Bir BedelKÜL (45) Biraz Eğlence, Biraz KavgaKÜL (46) Kıyamet ÇanlarıKÜL (47) Paramparça Edilmiş Bir ÇocuklukKÜL (48) Yalanlar, Sırlar ve Hata Üstüne HataKÜL (49) Mezuniyet ve Beklenmedik KarşılaşmaKÜL (50) Bana Bunu Nasıl Yaptın?TARİH DUYURUSU!VİRANE (51) Yalnızlık, Pişmanlık ve Bol Bol Aşk AcısıVİRANE (52) Aşk Kılıç Yarası Gibidirİlk Şarkımız "KABUL" 🎶İKİNCİ ŞARKIMIZ "MELANKOLİ" 🎶
Hikayeyi Paylaş
Loading...