57. Bölüm

VİRANE (52) Aşk Kılıç Yarası Gibidir

Ece Asena
_ece_asena_

İyi okumalar!

 

Aşk kılıç yarası gibidir, acısı geçer ama mutlaka izi kalır dedikleri noktadayım.

Kalbim uzun bir süredir paramparça ve şu anda acısının hafiflediğini düşündüğüm bir zamanda tekrardan eski bir iz gün yüzüne çıktı.

Çarpıntı.

Mide bulantısı.

Ufaktan titremeye başlayan eller.

Stres.

Şüphe.

Paranoyaklık.

Yemek masasının örtüsüyle uğraşan sol elimi yüzüme götürdüm ve şakağımı hafifçe ovdum normal gözükmek istercesine. Boğazımdaki kuruluğu gidermek için yutkunurken ayakta dikilen ikiliye kaldırdım başımı.

“İyi akşamlar!” Yusuf sevecen bir tavırla ayağa kalkarken ona doğru yöneldi.

Şeye doğru… Alpaslan’a.

İkisinin tokalaşmasını sessizce izlerken bana asla bakmadığını fark ettim. Kaçınıyordu. Asgari düzeyde samimiyetini sadece benimle aynı yemeğe katılmak için harcamıştı. Pakete cilveyle selamlaşmak dahil değil gibi gözüküyordu.

“Arkadaşını tanıştıracak mısın?” Annem araya girdiğinde Alpaslan yanındaki kızı gösterdi. “Tabi.” Hafifçe yanındaki sarışın kıza döndü. “Okuldan arkadaşım Selin. Ona bir yemek borcum vardı ve neden bize katılmasın ki dedim.”

Okuldan arkadaş?

Öylesine bir yemek borcu?

Uzunca bir zamanın ardından ilk defa tespitte bulunmak istedim.

Tespit bir: Hiç kimse birini öylesine bir sebep yüzünden böyle bir yemeğe getirmez.

Dudağımı büktüm düşünceli bir şekilde.

Tespit iki: Ama bu o kızla romantik bir ilişkisinin olduğu anlamına da gelmez.

Tespit üç: Çünkü hiçbir erkek sevdiği kızı eski sevgilisiyle aynı yemek masasına oturtmaz.

Tüm bunların bir sebebi olabilir: Beni gıcık etmek ve ‘hayatıma devam ediyorum haberin olsun.’ Demek.

Şaka gibi.

“Merhaba.” Kızın bana hitaben konuşması dalgınlığımı giderirken gülümsedim ve yanıma oturduğunu fark ettim. “Merhaba canım.”

Alpaslan’ın karşı sol çaprazımda olması gözlerimi ona rahatlıkla dikmemi kolaylaştırırken ilk defa göz göze geldik üç buçuk ayın sonunda. Haziran ayının sonundan beri görmediğim yeşilleri benimle buluşurken bu çok kısa ve itinasız sürdü. Öylesine.

Gözlerini benden çekip diğerlerine odaklandığında halen ona bakıyordum. Nasıl bu kadar vurdumduymaz olabilirdi? Nefret ettiği insanlarla aynı masada nasıl olabilirdi?

Beni annemin ve babasının yaşadığını gizlediğim için terk etmişti. Şimdiyse babasıyla selamlaşıyor, annemin yüzüne bakabiliyordu. Annem onun için basit bir cici anne sayılmazdı doğrusu.

Masada yoğun bir sohbet dönerken Alpaslan ve ben olabildiğince aktif konuşmaktan kaçınıyorduk. Doğrusu o kısa cevaplar vermekle yetiniyordu. Bana ise henüz sıra gelmemişti. Biricik arkadaş Selin’se oldukça boşboğazdı.

Derya sessizce yemeğimi yememe daha fazla katlanamamış olmalı ki söze girdi. “Ee, senin okulun nasıl gidiyor? Çıtayı çok yükseğe çıkararak başladın üniversite hayatına.” Selin’i aydınlatmak için biraz soluma doğru baktı. “Lara, derece öğrencisi. Çok iyi bir sıralamayla hukuk fakültesine başladı.”

Yavaşça arkama yaslanırken Selin’in bana baktığını hissettim. “Vay, çok havalı.” Dudağımın bir kenarı yukarı kıvrıldı onu küçümsercesine. “Kesinlikle.”

Derya’yı cevapsız bırakmamak adına ona yöneldim. “Okul gayet iyi gidiyor. Her şey yolunda.” Ekleme yaptım. “Sayılır.” Alpaslan ile bir kez daha göz göze geldiğimizde gözlerimi kırpıştırdım. Son kelimemin altında yatan imayı anlamamasının imkânı yoktu.

Buraya gelirken hiç böyle olmasını planlamamıştım. Daha özgüvenli ve daha ne istediğinden emin durmayı düşünmüştüm. Ama şu an alakası bile yoktu. Omuzlarım çöküktü, kaşlarım sürekli çatılıyordu muhtemelen ve canım aşırı sıkkındı.

Onu görmek iyi gelir zannederken bir anda çuvallamıştım.

İçinde olduğum buhrandan kurtulmak adına sırıtmaya çalıştım ve Derya’ya göz kırptım. “Asıl Kerem ve siz konuşun biraz. Düğün ne zaman?”

Derya keyifle gülümsedi ve Kerem’in masanın üzerinde duran elini avcunun içine aldı. İçten içe imrendim. Kız resmen bir yanımın hayal ettiği hayatı yaşıyordu.

“20 Kasım’da bir düğün yapmayı düşünüyoruz. Doğrusu Kerem çok hızlı.”

Gözlerim büyüdü. “Çok yakın bir tarih. Her şey nasıl yetişecek?” Kerem araya girdi. Bir yandan da bana temkinli yanaşmaya çalışıyordu. “Bir yoluna bakacağız. Belki sen de bu süreçte yardım etmek istersin?”

En sonunda kendimi tutamadım ve alayla baktım ona. “Aman eksik kalsın.” Duruşu dağılırken masanın gerildiğini hissettim. Annem usulca mırıldandı. “Lara.”

Omuz silktim. Bu esnada Derya konuştu. “Kesinlikle nedimelerimden birisi olacaksın. O yüzden kaçma şansın yok kuzen.” Kafamı iki yana salladım yavaşça. Bu esnada Selin biraz su içti ve gülümseyerek “Siz kuzen misiniz?” diye mırıldandı.

Annem bir şey dememize fırsat kalmadan sofrada biraz öne eğilip yanımdaki kıza hitaben konuştu. “Aynı zamanda da benim kızım.”

Kızın gülümseyişi sinir bozucu bir şekilde arttı. “O zaman Alpaslan, Kerem abi ve sen kardeş sayılırsınız.”

Ne?

Elimdeki çatalı tabağın kenarına usulca bıraktım ve sol dirseğimi sandalyenin yaslandığım kısmına koyarak Selin’e döndüm. Üzerime çöken sinir artık tüm sakinliğimi yok ederken Alpaslan’a baktım. Derin bir nefes aldı ve onda olan bakışlarımı görmezden gelmeye çalışarak Selin’e baktı.

“Bu aslında karışık bir konu.”

Tek kaşımı kaldırdım. “Esasen fazla da karışık sayılmaz.” Selin’e döndüm. “Alpaslan ile birkaç ay öncesine kadar tutkulu bir aşk yaşıyorduk…”

“Kapat çeneni.” Alpaslan’ın ani çıkışı beni de sivriltti. Gözlerimi kısarak ona baktım. “Neden? Burada oturup aile pozları kesmek çok mu hoşuna gidiyor? Bir de dürüstlükten bahsedersin.”

“Lara lütfen kapat şu konuyu. Bunun yeri burası değil.”

Anneme baktım alayla. “Öyle mi? Kusura bakma ama burada daha fazla sahte samimiyete katlanamayacağım.”

Selin masadan yavaşça kalktı. “Alpaslan, ben kalksam iyi olur. Anlaşılan özel bir konu. Sonra görüşürüz.”

Sırıttım. “Bence de kalksan iyi olur.” Kız git gide bozulurken çantasını omzuna taktı ve masadan uzaklaştı. Alpaslan ayağa kalkıp ona döndü. “Seni ben bırakayım.” Selin ellerini havaya kaldırdı. “Gerçekten gerek yok, görüşürüz.”

Kız hızlıca evden çıktığında Alpaslan bir hışımla bana döndü. “Senin derdin ne!”

Çenemi dikleştirdim oturduğum yerde. “Derdim mi ne? Asıl senin derdin ne? Gerçekten bu musun? Nefret ettiği kişilerle aynı masada yemek yiyen birisi?”

Bana alaylı bir yüz ifadesiyle baktı. “Seninle aynı masada bulunduğum için özür dileyemeyeceğim kusura bakma.”

Bir elimle alnımı ovuştururken Yusuf Kıraç araya girdi ayağa kalkıp. “Çocuklar biraz sakinleşin. Özellikle de sen Lara. Bu saldırgan tavrın hiç yapıcı değil.”

Güldüm. “Saldırgan mı?” Kafamı iki yana salladım. “Siz daha o yönümü görmediniz ama bu gidişle görmeniz çok yakındır.” Ekleme yaptım adamın gözlerine bakarak. “Mezuniyet günümde hakkımda söylediğiniz yalanları henüz unutmadım.”

Tam bir şerefsizdi. O gün annem yaşadığını ilan ederken arkasında durarak benim hakkımda atıp tutmuştu. Neymiş annemle buluşmak istemişim falan filan…

Derya ve Kerem usulca salondan ayrılırken onların yerinde olmak istedim. Anlaşılan bu kavganın içinde olmak istemiyorlardı.

“Sen gerçekten iyi değilsin… Burada bir şeyleri düzeltmeye çalışıyorum ama sen darmadağın ediyorsun.” Annem hayal kırıklığıyla konuşurken dayanamadım ve ayağa kalkıp masadan biraz uzaklaştım.

“Her şeyi darmadağın eden sensin! Sen ve bu adam!” Kendimi ağlamamak için tutarken devam ettim. “Senden iğreniyorum.” Anneme son sözümü söyledikten sonra kendimi evden dışarı attım. Arabama doğru yaşlı gözlerle yürürken arkamdan Alpaslan’ın sesini duydum.

“Dur bir dakika!”

Adımlarım anında yavaşlarken arkama dönmeden gelmesini bekledim. Önüme geçtiğinde bana öfkeli bir şekilde baktı. “Sana bir konuşma yapmıştım değil mi? Bir daha aramızda geçenleri asla gün yüzüne çıkarmayacağımıza dair? Konuşmayacağımıza dair? Unutacağımıza dair?”

Sinirle karışık güldü. “Ama sen ne yapıyorsun, gidiyorsun okul arkadaşımın olduğu bir masada her şeyi bok ediyorsun.”

Kafamı iki yana salladım ve kollarımı göğsümde birleştirdim. “En başından beri sana uymayacağımı biliyordun. Kurallarını dikkate almadığım için hayal kırıklığı yaşaman fazla komik olmuş.”

Ellerini her zamanki gibi kısa saçlarının arasından geçirdi. Görünümündeki tek değişiklik artık biraz sakalının belli olmasıydı. Lisedeki gibi pürüzsüz değildi.

“Hayal kırıklığı falan yaşamadım! Sadece bıktım artık! Ulan üç ay! Koca üç ay geçti ve sen halen bir saçmalığa takılı kalmışsın! Ha bu arada merak ediyorsan o attığın mesajların da hepsini okudum ama bu zerre sikimde değil!”

Yutkundum. Beni kırmaktan asla çekinmiyordu. Üstelik üç ay değildi. Üç aydan uzun bir süredir ayrıydık. Bu detay bile umurunda değildi.

“Aramızdaki şey bir saçmalık değildi…” Sözümü kesti. “Hayır tam bir saçmalıktı. Sen yalan, dalavere, oyun denilen şeylerin bir bütünüsün ve benim hayatımda buna yer yok! Bunu gördüğüm ilk anda da sana kapıyı gösterdim. Şimdi tek yaptığın başkalarının yanında kendini küçük göstermek.”

Omuzlarım düştü. “Beni aşağılayarak bitiremezsin Kıraç. Bu işe yaramaz.” Derin bir iç çektim. “Seni gerçekten sevdiğimi biliyorsun…”

“Ama ben seni artık sevmiyorum!” Tıpkı benim gibi onun da omuzları düştü. “Belki de bir zamanlar da sadece sevdiğimi sanmışım… Bir heyecandın ve bu bitti.”

Yanımdan geçip gideceği sırada kolunu tuttum ve onu durdurdum. Dilimle dudaklarımı yavaşça ıslattım ve başımı hafifçe yana eğdim.

“Yalan söylediğin zaman anlarım.” Burukça gülümsedim. “Ve ben senin için hiçbir zaman sadece bir heyecandan ibaret olmadım. Bunu söylerken biraz daha soğukkanlı olmalısın. Gözlerini çok fazla kırpıştırıyorsun.”

Onu yakaladığımı anlamış gibi kolunu hızlıca elimden kurtardı ve kaşlarını çattı. Bir şey demek için dudaklarını araladı. Sonra da vazgeçip hızla yanımdan uzaklaşmaya başladı.

Onun bu bir anlık bocalamış hali içime umut tohumları ekerken arkasından bağırdım.

“Senden vazgeçmeyeceğim aptal!”

Haykıracak nefesim kalmasa bile…

Eve ulaşmak üzereydi ki ona bağırmam adımlarını yavaşlattı. Sırtının gerildiğini fark edebiliyordum. Bana dönmeden beklemeye başladığında tekrardan bağırdım.

“Yüzüme bak Alpaslan… ve şu koca üç buçuk ayını beni düşünmeden geçirdiğini söyle.”

Boşluğa düşen bir tek ben olamazdım. Onun gözlerini okuyabilirken söylediği yalanlara inanmazdım.

“Lara…” Arkası halen bana dönükken adımı mırıldandığında bir umutla devam ettim. “Herkes hata yapar. Herkes hayatının bir anında kocaman yanlışlar yapar. Ama bu ipleri kökünden kopartacağımız anlamına gelmez.”

Omzunun üzerinden bana baktığında dışarıdan nasıl gözüktüğümü az çok tahmin edebiliyordum. Omuzları düşük, yorgun, biraz umutlu, aşık bir kız. Ama gözlerindeki sinsi parıltıları yakalamamak elde değil…

Ellerini beline koydu ve tamamen bana döndü. Bahçede tek olduğumuz için mutluydum. Üstelik korumalar da yakınımızda değildi. Annem ve babasının manipülatif bakışlarından arındırılmış olmak da şahane sayılabilirdi.

Aramızdaki on adımlık mesafeye rağmen benim gibi sesini yükseltmedi. Sakin kalmaya çalıştı. “Herkes hatalar yapar ama çok azı bunun bedelini ödeyerek sorumluluk alabilir.”

Tek kaşımı kaldırdım. “Ben de bedeller ödedim.” Ağzından ‘hah’ diye bir nida döküldü beni tiye alırcasına. “İlişkiye başladığımız günden beri beni oynattın ve sadece üç ay yalnız kalmak bunun bedeli mi olur sandın gerçekten?”

Boğazımı temizledim. “Sana defalarca dedim: Ben seni oynatmadım…” Sözümü kesti ve ileriye doğru birkaç adım attı. “Sana göre sen sadece ilişkimizi korumaya çalışan bir melektin. Bana göreyse tam olarak beni enayi yerine koydun. Sanırım söylememe gerek yok ama yine de belirtmek gerekirse: Ben enayi yerine konmaktan hoşlanmam.”

İşaret parmağıyla beni gösterdi. “Sen tam olarak bunu yaptın.”

Kaşlarımı çattım. “Ama sen annemin babanla olan ilişkisini benden saklarken iyiydi değil mi?”

Beni terk etmesinin ardından bir süre hep kendimi suçlamıştım ve suçlu olduğumu da kabul ediyordum. Ama karşımdaki kişi kendini dürüstlük abidesi gibi pazarlayamazdı.

“Sen de sırf ben üzülmeyeyim diye bunu saklamadın mı? Bunu mektubunda çok romantik bir şekilde ele almışsın.”

Yüzü kırıştı. Mektubu okumak için fazla aceleci davrandığımı öğrenmişti. Bu iyi miydi yoksa kötü müydü bilmiyordum ama onun da kirli çamaşırlarının olduğu barizdi.

Devam ettim. “Ben aramız bozulmasın diye yalan söyledim sen de ben üzülmeyeyim diye. Bu aynı yere çıkmıyor mu Alpaslan? Tek günah keçisi ben miyim şimdi? Sen en başından beri annemin kızı olduğumu biliyordun.”

Kafasını iki yana salladı. “Aynı yere çıktığı falan yok. Ben zaten çoktan ölen birinin senin gözündeki saygısını kaybetmesinin önüne geçtim. Ama sen üç kâğıt peşinde koştun ve bunu da adın gibi iyi biliyorsun.”

Gözlerim kısıldı. Üzerime büyük bir çaresizlik çökmüştü. “Öyle ya da böyle hayatımızın ipleri bir noktada kesişti ve birbirine dolaştı. İpin ucu çekildikçe dolaşan hayatlarımız kördüğüm oldu. Bir daha hiç çözülmemek üzere.”

Söylediğim bu cümleler ona eski bir anı hatırlatmış olmalı ki gözlerini bunu hatırlamış gibi yere çevirdi. Yutkunuşunu aramızdaki mesafeye rağmen gördüm. Bir şeyler demesini bekledim ama demedi.

Tıpkı bir zamanlar o bana buna benzer bir cümle kurduğunda benim arkamı dönüp gittiğim gibi o da bana arkasını dönüp eve yürümeye başladı.

Boğazımdaki yumru nefes almamı zorlaştırırken ağlamama engel olamadım. Gözlerimden yaşlar süzülürken pürüzlü çıkan sesimle konuşmaya çalıştım.

“Sensiz nefes alamıyorum.”

Durmadı.

“Hayatıma girdiğinden beri sensiz nasıl yaşarım hiç planlamadım.”

Durmadı.

“Sen beni bırakıp gittikten sonra neler yaşadım bilmiyorsun, ne kadar acı çektim bilmiyorsun, bir kez olsun aramadın sormadın!”

Durmadı.

“Sen tatilden tatile koşarken ben bir başıma kaldım. Hiç mi acı çekmiyorsun!”

Evin kapısını açtı.

“Yine söylüyorum, vazgeçmeyeceğim senden!”

Bahçede tek başıma kaldığımda burnumu çektim ve ellerimi yüzümü kurulamaya çalıştım.

Beni şak diye affetmesini beklemiyordum. Esasen bu tepkilerini daha önceden öngörmüştüm zaten. Ama yine de aşırı kırıcı ve benim gibi birisini mahvedecek sözler olduğunu da es geçemezdim.

***

Çalan ısrarcı kapı yüzümü ekşitmeme sebep olurken hiç kimseye katlanacak bir zaman diliminde olmadığımı fark edip kapıyı çalan kişiyi görmezden gelmeye karar verdim.

Sızdığım koltuğumun yakınlarından gelen kusmuk kokusu burnuma ulaştığında uykum iyice açıldı. Ağrıyan başım oldukça rahatsız ediciyken üzerimdeki kayan battaniyeyi düzeltmeye çalıştım.

Üzerimde dün geceden kalma kıyafetlerim vardı. Kırış kırış olduklarından emindim. Eve darmadağın bir şekilde gelmiş ve dolabımda kalan son birkaç şişe alkolü Alpaslan ile çekindiğimiz eski fotoğraflara bakarak tüketmiştim. Ardından biraz ağlamış ve uyuyakalmıştım…

Yıkık dökük geçen gecemin puslu anları zihnimde cirit atarken kapının açılma sesiyle kaşlarım çatıldı. Beyaz tavanda olan kısık bakışlarım salonun girişini bulurken babamla göz göze geldim.

Burada ne işi vardı?

Eve onda olan yedek anahtarla girmiş olmalıydı. Bu ilginçti. Buraya gelmesini asla beklemiyordum. O… O bana aşırı bozuktu.

Yattığım yerde doğrulmaya çalışırken başımın dönmesiyle birlikte yüzümü buruşturdum. “Baba?”

Yüz ifadesini yeterince seçemezken etrafı incelediğini fark ettim. Yerdeki alkol şişelerini ve kustuğum plastik kabı görmüş olmalıydı ki derin bir nefes aldı. “Sen…” Devam edemedi.

Bense oturur hale gelip sırtımı arkama yasladım. Bağdaş kurup battaniyeye sarındığımda karşımdaki alçak sehpaya oturdu ve doğrudan gözlerime baktı neler olduğunu anlamak istercesine.

Gözlerimi kaçırdım.

“Neden eve gelmedin?” Kaşlarımı çatıp ona döndüm. “Hıh?” Ona anlamayan bakışlar atarken gözlerini kıstı. “Bugün Pazar. Pazar günleri sabahtan eve gelmeyi alışkanlık haline getirmiştin. Neden bugün gelmedin? Ne oldu?”

Doğru. Bugün Pazar günüydü ve son birkaç aydır her Pazar babamdaydım. Benimle konuşmasa bile.

Yutkundum ve telefonuma uzanıp saate baktım. Öğlen olmak üzereydi. Çok geç uyanmıştım.

“Ben, uyuyakalmışım.”

Ona yeterince hevesli bakmıyor oluşum tuhafına gitmiş olmalıydı ki dudaklarını hızlıca araladı. “Buraya geldiğime sevinirsin sanmıştım.”

Alt dudağımı dişledim. “İyi bir akşam geçirmedim.” Kaşlarını çattı. “Neden?” Omuz silktim. “Ne fark eder ki? Son üç buçuk ayım az çok böyle geçti zaten. Bir ilk değil.”

Geldiğinden beri ilk defa gözlerine dikkatlice bakma fırsatı edindiğimde bir detay gözümden kaçmadı. Gözlerinin altı kızarıktı. Sanki… Sanki ağlamış gibi.

Bu imkansızdı.

“Sen neden gelmiştin?” diyerek kısa kesmeye çalıştığımda bu yemi yutmadı. “Dün akşam neden iyi geçmedi?”

İç çektim. Onunla oturup dertleşecek halde değildim. Kafam da o kadar dingin değildi. Bir elimle yanağımı kaşıdım. “Baba…”

Sözümü kesti dayanamamış gibi. “Sabah bana yazdığın mektubu okudum.”

Kurduğu tek bir cümleyle bulunduğumuz oda buz keserken bedenim de kaskatı kesilmişti. Titrekçe soludum ve hafifçe öksürerek boğazımı temizledim.

Ona benimle konuşmayı kesmesinin ardından her şeyi ama her şeyi açıkladığım bir yazı yazmış ve Sanem’e vermiştim. Uygun bir anda babama okutması için. Babamsa aylardır elini bile sürmemişti o mektuba. Sanki okumaktan kaçmıştı.

O mektupta her şey yazıyordu.

Annemin gözlerimin önünde vurulmasının bende bıraktığı hasar, birkaç yıl sonra öz amcam tarafından uğradığım taciz ve annemin yaşadığını öğrenişim, Bursa’ya gittiğim zaman öğrendiklerim…

Mezuniyet günü bileğimi kesmem…

Her şeyi yazmıştım. Beni bir an olsun dinlemeyen babama bunları bir şekilde anlatmam gerekiyordu ve ben de yazmıştım. Çünkü elimden başka bir şey gelmiyordu. Derdimin ona ihanet etmek olmadığını anlaması lazımdı.

Çok berbat bir adamdı ama sadece annem gibi beni terk etmediği için bile ona çaresiz bir bağlılığım hep olacaktı.

Şimdi kocaman bir sır kutusunu açtığından söz ediyordu. Nihayet Uras Ferzan tam anlamıyla olaya vakıftı. Bunu nasıl sindirecektim? İnsanlara bir şey anlatmamaya o kadar alışmıştım ki şimdi birisinin hayatımdaki her şeyi biliyor oluşu babam olsa bile acayip derecede tuhaf geliyordu.

“Okumak için çok erken bir tarih seçmedin mi ya?”

Onunla alay etmeye çalıştım. Çünkü bu o kadar ciddi bir konuydu ki ağlamam an meselesiydi.

Kızarmış gözleri kendini belli ederken onları birkaç saniyeliğine sımsıkı kapattı ve elleriyle yüzünü ovuşturdu. “Lara.” Adımı dertli bir şekilde dudaklarının arasından çıkardığında bir şey demektense sessiz kalmayı tercih ettim.

Hatta bakışlarımı kaçırdım ve sol tarafımızda kalan kitaplığımı seyretmeye başladım.

“Sabah gelmediğinde bir terslik sezdim. İçimde kötü bir his dolaştı ve bir anda zarfı açıverdim. Okumaktan çok kaçtım. İyi şeyler görmeyeceğimi biliyordum ama…”

Devam edemediğinde ona baktım usulca. Gözleri yaşarmıştı. Hatta bir damla yaşın yanağını ıslattığını söylesem yalan olmazdı.

Babam gerçekten ağlıyordu.

Buna daha önce hiç tanık olmamıştım.

Bu, Uras Ferzan için büyük bir yenilgiydi.

“O piçin bu kadar ileri gidebileceği aklımın ucundan bile geçmedi. Ben… Ben…” Araz amcamdan bahsediyordu. Gözlerini hızlıca silmeye çalıştı elinin tersiyle.

“Ben o gece sana tokat attım.”

Yüzü istemsizce kırıştı. “Başına gelen şeyden habersizdim. Ama kahretsin, öyle yapmamalıydım! Bir baba olarak sende bir terslik olduğunu fark etmeliydim.” Kafasını iki yana sarstı. “Edemedim ve her şeyi mahvettim.”

Bana kaşlarını çatarak baktı. “Ama Bursa’dan döndüğünde sana onlarca kez ne olduğunu sordum inatla. Bana anlatman gerekiyordu Lara. Ne kadar kızacağımın bir önemi yoktu. Bana gelir gelmez anlatsaydın asla işler böyle olmazdı.” İç çekti. “Ama seni manipüle ettiler… Buna izin verdiğime inanamıyorum.”

Gözlerimi kırpıştırdım. “Baba…” Konuşmama izin vermedi ve battaniyeyi kenara itip sol elimi kendine doğru çekti. Birkaç tane bileklik takılıydı. Onları çıkaracağını anladığımda elimi ondan kurtarmaya çalıştım. “Baba, bırak elimi.”

Bırakmadı ve yaşlı gözlerle bileklikleri kopartıp yere attı. Bileğimin iç kısmını kendine çevirir çevirmez karşılaştığı kesik izi ikimizi de mahvederken beni kendine çekti ve sımsıkı sarıldı.

Bedenime sardığı kolları aylar sonra ilk defa bir şey hissettirdi: Yalnız değilsin.

Babamın yüzünü göremesem de ağladığını duyduğumda ben de kendimi tutamadım. Gözyaşlarım yanaklarımı hızla ıslatırken dudaklarımın arasından bir hıçkırık firar etti.

“Bunu nasıl yaparsın?” Pürüzlü çıkan sesine karşın sanki kolları arasında daha da küçüldüm. Tek kelime edemezken tekrardan sesini işittim.

“Sen bunu nasıl yaparsın?” Derin bir nefes almaya çalıştığını fark ettim. “Kendinden nasıl vazgeçersin?”

Kollarının arasından çıkmaya çalıştım ama izin vermedi. “Lara her şeyle baş edebilirdim ama bu… Sen bunu nasıl yaptın?”

Kendimi toparlamaya çalıştım. Burnumu çekerek zor da olsa kendimi ondan ayırdığımda yüzümü rahatsız eden saç tutamlarımı geriye attım ve derin bir nefes çektim ciğerlerime.

“Zor bir dönemden geçtim.” Aslında halen de geçiyorum...

Kaşlarını çattı. Ardından ayağa kalktı ve üzerindeki kumaş ceketi düzeltmeye çalışıp biraz uzaklaştı. Odada birkaç volta attıktan sonra bana döndü.

Biraz daha normalleşmişti. Her zamanki babama dönüştüğünü görebiliyordum.

“Zor bir dönemden geçtin, evet. Ama bu bitti. Tamam mı?”

Diktatör çıkmaya başlayan sesi düşüncelerimi doğrularken ona alttan bakmaya devam ettim.

“O kardeş bozuntusu zaten bir ölüden ibaret. Bulduğum yerde işini bitireceğim.”

İşaret parmağıyla beni gösterdi. “Ve sen de bir daha asla yalnız olmayacaksın.” Ağzımdan sıkıntılı bir soluk verdim. “Baba…”

“Aptallık ettim. Şehirden uzun bir süre ayrı kaldım ve bencillik ettim. Sanem ile aşk yaşamaktan önce bir baba olduğumu kendime hatırlatmalıydım.”

Yutkundum. “Senin tatile gitmenle başımıza bunların gelmesinin bir ilgisi yok.” Kaşlarını çattı. “Hayır var. Eğer gitmeseydim, her zaman olduğu gibi bir adım gerinizde kalsaydım başınız bu kadar belaya girmeyecekti.”

Alt dudağımı dişledim. Lena ve Kayla’nın borç meselesinden haberdar olmuş muydu? Aklımı okumuş gibi baktı yüzüme. “Her şeyden haberim var Lara.”

Ofladım. “Geçti gitti. Eski mevzuları gündeme taşımaya gerek yok.”

Üzerindeki ceketi çıkardı ve beyaz gömleğiyle kaldı. Ceketi koltuğa bırakırken kendisi de tekrardan oturdu. Bu sefer çaprazıma.

Gözlerime sorgulayıcı bir şekilde baktı. “Peki bundan sonrasını konuşmaya ne dersin? İstersen haftanın hangi dört günü bende kalacağınla başlayabiliriz.”

Kaşlarımı çattım. “Sende kalmak mı?” Gözlerimi devirdim. “Baba, sende kalmayacağım. Bak, aramızda yalan ya da bir sır kalmadığı için mutluyum ama hepsi bu tamam mı? Evine gelmeyeceğim. Bu olmaz.”

Tek kaşını kaldırdı. “Neden?” Kafamı iki yana sarstım. “Çünkü böylesi en doğrusu.” Boğazımı temizledim. “Kolay bir zamandan geçmiyorum ve evinde bunu gözüne sokmak istemem.”

Yüzünü buruşturdu. “Bu hayatımda duyduğum en büyük saçmalık! Herkes bir buhrandan geçer. Önemli olansa bunu sağlıklı bir şekilde atlatabilmektir ve sen bunu tek başına yapamıyorsun Lara. Bence seni temelli taşımaya karar vermeden önce elindekiyle yetinsen iyi edersin.”

Bütün karar yetkisinin kendisinde olduğunu sanması canımı sıksa da bozuntuya vermedim. Bu konuda babamla tartışırsam kavganın sonu gelmezdi.

“Baba her şey aileyle ilgili değil tamam mı? Ben…” Derin bir nefes aldım. “Ben aşk acısı çekiyorum ve bu kesinlikle zor bir süreç.”

İç çekti. “Halen o mu?” Başımı olumluca salladım. “Halen o, baba.”

Uzunca bir süre beni Alpaslan’dan uzaklaşmam için ikna etmekle uğraşmıştı ve bunda da epey ısrarcı takılmıştı. Babama göre Alpaslan Kıraç ve onun gibiler baştan sona kırmızı bayrak sallıyordu. Tıpkı kendisi gibi…

“Aylardır görüşmediğinizi duydum.” Söze sakin bir şekilde girdiğinde benim içime ulaşmaya çalıştığını fark ettim. Dudaklarımı birbirine bastırdım. “Evet, öyle.”

Oturduğum yerde dizlerimi kendime çekerken kollarımı da bacaklarımın etrafına sardım. Çenemi dizlerime yaslarken omuz silktim.

“Ona göre bir yalancıyım ve yaptığım şey bir ihanet. Gerçekleri onunla ciddi bir şeyler yaşamaya başladığımızdan beri biliyordum ve ona hiçbir şey anlatmadım. Anlatabilirdim ama yapmadım.”

Kaşlarımı çattım. “Aramızdaki büyüyü bozmak istemedim. Annem hiç dönmez sandım. Amcamın yaptığı pisliği bir şekilde içime gömdüm. Bilmiyorum baba… Tek bildiğim onu çok sevdim. Ama onun için yokum artık. İntihar etmemden dakikalar sonra beni evimin önündeki sokakta terk edip gitti.”

Babamın yüz hatları gerilirken zorlukla dudaklarını araladı konuşmak için. “Seni o şekilde bırakıp gitti mi?” Kafamı iki yana salladım yanlış anlamasın diye. “Hayır, intihar ettiğimi bilmiyordu. Halen de bilmiyor. Kimse bilmiyor. Senin dışında.”

Bakışlarımı kaçırdım. Babamın ne olursa olsun terk edilmemden memnun kalmadığını görebiliyordum. Haksız da olsam onun kızıydım.

“Onunla hiç konuştun mu bari?” Sırıttım. “Gitgide medeni bir baba olmaya başlıyorsun bakıyorum da?” Gözleri kısıldı. “Deneme sürüşündeyim diyelim.”

Suratım düştü. “Ona aylarca kendimi anlattığım tonlarca mesaj ve ses kaydı yolladım. Ama hiçbirine dönmedi. Eylül ayında şehre döndüğünde bile asla Araf’a gelmedi…”

Babam konu Araf’a geldiğinde sözümü kesti. “Araf’ta çalışman hoşuma gitmedi bu arada.” Ona baygınca baktım. “Baba lütfen germe beni. Kafamı dağıtıyorum sadece. Yorum yapma.”

Omuz silktiğinde konuya tekrar dönüş yaptım. “İşte asla iletişime geçemedim onunla. Özellikle benden kaçıyor gibi. Tabi bu dün son buldu. Bir akşam yemeğinde köşeye sıkıştırdım onu.”

Babamın meraklı bakışları yüzümde gezindi. “Akşam yemeği mi? Nerede?” Yutkundum ve bakışlarımı kaçırdım. Babam daha da üstüme geldi konunun nereye varacağını tahmin etmiş gibi.

“Lara sana nerede akşam yemeği yediğini soruyorum.”

Dudağımı büktüm. “Onunla karşılaşabilmenin tek yolu annemin yemek davetine olumlu cevap vermekti.”

Gözlerini büyüttü kızgınlıkla. “Onlarla aynı masaya mı oturdun!” Ellerimi havaya kaldırdım. “Derdim onlarla yemek yemek değildi baba! Sadece Alpaslan’dı.”

Dertli bir şekilde devam ettim. “Hem merak etme, oturup sahte bir samimiyetle yemek falan yemedim ya da onlarla güle oynaya sohbet etmedim! Bir yerden sonra patladım ve herkesin tadı kaçtı. Alpaslan ile kısa bir tartışma yaşadık ve ardından yine beni tek başıma bıraktı. Olay bundan ibaret!” Derin bir nefes aldım.

“Ama ondan vazgeçmeyeceğim. Bana olan o kör öfkesini geçireceğim. Bu konuda beni yargılama. Böyle yapacağını bildiğim için evine falan gelmeyeceğim işte!”

Nefes nefese konuşmamı bitirdiğimde babamın sakince beni izlediğini fark ettim. Başımı yorgunlukla yana eğdim. “Bana kızmayı bırak.”

Kafasını iki yana sarstı. “Sana kızmıyorum.” İkna edici bir tonda tekrar etti. “Sana asla kızmıyorum Lara. Ama sana, Lena’ya ve Kayla’ya karşı hassasiyetimi biliyorsun. Birinizden birinin canı yanarsa buna sebep olanı yok ederim ve sen kızım; o çocuğa karşı fazla havadan uçuyorsun, bir gün kanatlarını kıracak.”

Kendi kendine dertli bir şekilde başını salladı. “Hep bunun olmasından çekindim ve eğer bir gün incinirsen onu gerçekten yok etmek zorunda kalırım.”

Boğazını temizledi ve ayağa kalktı. Bana konuyu kapatmak istercesine güven vererek baktı. “Neyse, daha konuşacak çok zamanımız var. Şimdi bir duşa gir ve üzerindeki iğrenç kokudan kurtul. Ardından bir sırt çantasına birkaç kıyafet ayarla. Dediğim gibi haftanın en az yarısı bende kalacaksın.” Devam etti. “Ben de sana bir ağrı kesici ve kahve ayarlayayım.”

Ayağa kalktım. “Baba…” Konuşmama izin vermedi. “Sözümün üstüne söz istemiyorum. Fark ettiysen halen kendine yaptığın şeyi yeterince deşmedim.”

Pişmanlıkla gözlerimi birkaç saniyeliğine kapattım ve sonra da açtım. “Yaptığım doğru değildi, bunu biliyorum ve yapar yapmaz pişman olup kendime ilk yardım uyguladım. Ardından hastaneye yetişmek için evden çıktım. Bu tam bir intihar sayılmazdı bile baba.”

Acı bir şekilde gülümsedi. “Her şey bu kadar basit değil. Ya o an bileğini kesmek yerine kalbine bir kurşun sıksaydın? O zaman ne olacaktı? Pişman olmak için bir şansın kalacak mıydı?”

Yutkundum. Daha fazla yaralarım hakkında konuşmaktansa duşa kaçmanın daha mantıklı bir fikir olduğunu sezdim. “Ben duşa gidiyorum.”

Tam salondan çıkacaktım ki babamın sesini duydum ve duraksadım.

“Bu arada eğer onu tekrardan kazanmak istiyorsan her zamanki kendini beğenmiş tavırlarını biraz kenara bırakman gerekecek.”

Şaşırmış bir şekilde babama baktım. Hafifçe gülümsedi. “Benden sana ufak bir tavsiye diyelim. Dedim ya deneme sürüşündeyim.” Ekledi. “Erkekler sevildiklerini hissetmek isterler ve dürüst olmak gerekirse o sana asla beklemediğim bir şekilde fazla katlandı.”

Kaşlarımı çattım. “Şu an beni mi kötülüyorsun bana mı öyle geliyor?”

Omuz silkti. “Sadece doğrular Lara. Kabul et, ondan çok fazla şey sakladın ve fazlasıyla peşinden koşturdun. Bir yerde arıza vereceği belliydi. Bu sonu beklemek açıkçası hep sabırsızlandığım bir şeydi ama madem hayattan kopacak kadar aşıksın, belki de düştüğün zaman seni kaldırmam gerekiyordur bu konularda.”

Ellerini pantolonunun ceplerine yerleştirdi. “Dediğim gibi biraz duygularını hissettir ona. Bir noktada yumuşayacaktır.” Ekledi. “Ama seni incitirse peşin peşin söylüyorum: İşi biter.” Dudağının bir kenarı yukarı kıvrıldı. “Kaldı ki eninde sonunda onun elime düşeceğine neredeyse eminim.”

Babama ‘vay be’ dercesine baktım. “Sen gerçekten büyük ilerleme kaydediyorsun baba. Senden aşk tavsiyesi alacağım aklımın ucundan bile geçmezdi.”

Kaşlarını çattı. “Tamam artık bu kadar yeter, doğruca duşa koş.”

Salondan çıktım ve kendi kendime gülerek banyoya doğru yürüdüm. Uras Ferzan, Alpaslan Kıraç’ı tavlama taktikleri noktasında bana güzel sufleler vermişti. Bir yandan da zihnini Araz amcamın yaptığı iğrençlikten ve kendi hatalarından uzaklaştırmaya çalıştığını görebiliyordum.

Derin bir nefes aldım…

Kendini beğenmiş olma.

Sevdiğini hissettir.

Yüksekten uç ama yere çakılma.

Aşkı hatırlat.

 

 

 

Merhaba! Umarım bölümü beğenmişsinizdir, yorumlara bekliyorum!

Yeni bölümde görüşmek üzere...

Bölüm : 02.09.2025 15:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Ece Asena / 11 SERİSİ / VİRANE (52) Aşk Kılıç Yarası Gibidir
Ece Asena
11 SERİSİ

14.39k Okunma

2.4k Oy

0 Takip
55
Bölümlü Kitap
ATEŞ (1) Lara FerzanATEŞ (2) Silik Varis ve Zümrüt YeşiliATEŞ (3) KurtarışATEŞ (4) Kaçınılmaz KarşılaşmaATEŞ (5) Birikmiş Sitemler ve Ufak Bir Lastik MeselesiATEŞ (6) Verilen Birtakım KararlarATEŞ (7) İlgi ÇekmekATEŞ (8) Altı Numaralı OdaATEŞ (9) İlk İhanetATEŞ (10) Asıl Hikayenin BaşlangıcıATEŞ (11) Yakmak ile Yanmak ArasındaATEŞ (12) Tehlikeli Sularda YüzmekATEŞ (13) Kaosun Ayak SesleriATEŞ (14) Maskeler DüştüğündeATEŞ (15) Büyük KumarATEŞ (16) Gizemli NotATEŞ (17) MüttefikATEŞ (18) İlk SızıATEŞ (19) Küçük Bir AnATEŞ (20) SırlarATEŞ (21) Yakmaktan Çok Yandığını AnladığındaKÜL (22) İnce Buz Üstünde YürüyorumKÜL (23) İkiz KardeşKÜL (24) Ölümler ve Geriye KalanlarKÜL (25) Hiç Yaşanmamış GibiKÜL (26) Yeniden Dağıtılan KartlarKÜL (27) KorkaksınKÜL (28) Verilen Sözlerin Canı CehennemeKÜL (29) Beni Çok Üzdün BabaKÜL (30) Aşk, Gurur ve VedalarKÜL (31) Güven ProblemiKÜL (32) Farkındalıklar, Seçimler ve DahasıKÜL (33) Epik Bir BaşlangıçKÜL (34) Sana Aşığım, Saçma Sapan Bir ŞekildeKÜL (35) Aşkı Öldüren ZehirKÜL (36) Bu Senin İçin Yaptığım Son GurursuzluktuKÜL (37) Ateşi Sönmeyen Toksik İlişkiKÜL (38) KorkuKÜL (39) Kavgalar, Kavuşmalar ve AnkaraKÜL (40) Aşk Sözcükleri Bugün Müessesemizin İkramıKÜL (41) Şüphe TohumlarıKÜL (42) Solmuş GüllerKÜL (43) Ben Lara Ferzan, Ben Ne Dersem O Olur!KÜL (44) Kurtulmak İçin Ufak Bir BedelKÜL (45) Biraz Eğlence, Biraz KavgaKÜL (46) Kıyamet ÇanlarıKÜL (47) Paramparça Edilmiş Bir ÇocuklukKÜL (48) Yalanlar, Sırlar ve Hata Üstüne HataKÜL (49) Mezuniyet ve Beklenmedik KarşılaşmaKÜL (50) Bana Bunu Nasıl Yaptın?TARİH DUYURUSU!VİRANE (51) Yalnızlık, Pişmanlık ve Bol Bol Aşk AcısıVİRANE (52) Aşk Kılıç Yarası Gibidirİlk Şarkımız "KABUL" 🎶İKİNCİ ŞARKIMIZ "MELANKOLİ" 🎶
Hikayeyi Paylaş
Loading...