7. Bölüm

6. BÖLÜM

güL
_gulll_

 

 

 

 

 

 

"Aşk sandığın kadar değil, yandığın kadardır. "

 

 

BÖLÜM ŞARKILARI

14 Bahar /Melih Görgün

Ben Seni Sevduğumi/ Kazım Koyuncu

 

 

 

Yağız ile beraber düğün salonundan çıktıktan sonra arabaya doğru ilerlerken Yağız konuşmaya başladı.

"Yani abicim bu kadar eğlendik hâla somurtuyorsun bu ne hâl?"

Beraber arabaya bindikten sonra emniyet kemerimi takıp Yağız'a cevap verdim.

"Eğlendik valla yalan yok ama Hazal'ın sürekli karşıma çıkması sence de tuhaf değil mi?"

Söylediklerimle kendini biraz ön tarafa verip sırtıma pekte hafif sayılmayacak bir şekilde vurdu.

"Ne Hazal'ı oğlum halisünasyon falan mı gördün sen?"

"Hayal görmedim Yağız. Hazal ordaydı."

Dediklerimle gözleri anlık parladı ve soru sorarcasına bana baktı. "Dans ettiğin kız?"

"Aynen dans ettiğim kız."

"Lan şerefsiz insan demez mi can dostumla yengesini tanıştırayım."

"Saçmlamayı kes Yağ-... " Lafımı bölen şey Hazal'ı ve yanındaki kızı durakta görmemdi. Arabayı onların olduğu durağın önüne yaklaştırıp pencereyi açtım.

"Hazal, taksi mi bekliyorsunuz?"

"Evet."

"İsterseniz bizimle gelebilirsiniz. Zaten aynı yere gidiyoruz."

Tam bana cevap verecekken yanındaki kızın araya girmesiyle susmak zorunda kaldı.

"Ay komşum çok iyi olur ya." Yanındaki kızın söylediklerinden sonra arabanın arka kapısını açıp oturmasıyla Hazal'ın oturması için uzanıp yan taraftaki kapıyı açtım. Hazal'ın da yerini almasıyla arabayı tekrar çalıştırdım.

Hayat gerçekten de çok farklıydı. İnsana, aklının hayalinin almayacağı şeyleri yaşatıyordu.

Yıllar önce, hayatımdan bir gecede çıkan kadın şimdi arabama binmişti.

Bir an düşündüm sadece çok kısa bir an o gece Hazal'ın cevabı farklı olsaydı şimdi ne olurdu diye. Ama sonra direkt düşüncelerimi aklımdan sildim.

Çünkü ne o gece bir daha geri gelecek, Hazal çekip gitmeyecekti. Ne de o Mir Ulaş geri gelecek, Hazal'ı eskisi gibi sevecekti...

Yağız'ın üstümde olan bakışlarını aynadan fark ettiğimde konuşmaya başladım. "Yağız"

Hazal'ı göstererek devam ettim. "Komşumuz Hazal!" Daha sonra Hazal'a dönerek devam ettim. "Hazal bu da Yağız hem ev hem de en yakın arkadaşım."

Ben henüz konuşmamı yeni bitirmiştim ki Hazal'ın yanındaki kız söze atladı.

"Ben de Zümra Akay, Hazal'ın kuzeniyim. "

Yağız'a elini uzattığında Yağız'da gülümseyerek karşılık vermişti. "Memnun oldum Zümra Akay Hanım." Daha sonra elini geri çekip Hazal'a doğru döndü.

"Demek meşhur Hazal sensin ha." Dedikleriyle Hazal'ın gözleri kocaman açılmıştı. Bir bana bir de Yağız'a baktığında bir açıklama beklediği çok belliydi. Yağız'ın yine patavatsızlığı tutmuştu. Şimdi gel de toparla bu işi. Ben nasıl toparlayacağımı düşünürken Yağız yine olaya müdahale etti.

"Ya yanlış anlamayın lütfen Mir kediyi size getirdikten sonra bahsetti. Ondan dedim. "

"Yani bundan dolayı mı meşhur oluyor?" Akay'ın lafı devrealmasıyla araya hiç girmemeye karar verdim. Madem Yağız kaşınmıştı. Cevabını da versin bakalım. Hazal da benim gibi sessiz kalmayı tercih etmişti.

"Aynen ondan."

Yağız'ın cevabından sonra arabada oluşan sessizlikten sonra Akay Yağız'a bir soru yöneltti.

"Siz de pilot musunuz, Yağız bey? "

"Evet pilotum. Ya siz ne işle uğraşıyorsunuz? "

"Öğrenciyim ben."

"Anladım. Hayırlısı olsun."

Yağız'ın kısa cevaplarına gülmemek için zor tuttum.

Arabayı park ettiğimde Yağız ve Akay hemen inmişti.

 

ZÜMRA AKAY'DAN

Hazal'ın arkadaşının diğer bir deyişle yeni komşumuzun arabasını bindiğimizde düğünde çok beğendiğim çıtırı görmeyi beklemiyordum. Arka tarafa geçtiğimde onunla aramızda çok az bir mesafe vardı. Belki de kaderdi bu kim bilir...

 

Yanımda oturan ve isminin Yağız olduğunu öğrendiğim beyefendi ile konuşmaya çalıştığımda sanki kafasına silah dayamışım gibi konuşmuştu ve bu beni gerçekten sinir etti. Soğuk nevalenin tekiydi ya da bana karşı öyleydi bilinmez. Fakat bu onun yakışıklı olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Siyah saçları teninin tam zıttı renkteydi ve alnına dökülüyordu. Yüzüne ayrı bir çekicilik katan kahverengi gözleri ve estetikmiş gibi duran burnuyla bu adam tam benlikti. Hele yutkununca oluşan ademelması beni benden almıştı. Düşündükçe daha da kendimden geçmeye başlayınca düşünme ve dikizleme işime bir son verdim. Biraz daha bakarsam kötü şeyler olacaktı.

Araba sitenin önünde durunca ikimizde aynı anda indik ama ben ona gıcık olduğum için hızlı hızlı önden yürüdüm tabi yüksek topuklu ayakkabılarımla bu ne kadar mümkünse.

Sitenin içindeki bahçeyi yaptıkları için her yer toz topraktı. Ayağımın altında minik bir taşın kaydığını hissettiğimde kendimi boşlukta buldum. Ben yere nasıl çakılacağımı düşünüyordum ki bir çift kol beni deyim yerindeyse havada yakaladı. Beni tutan kişi tabi ki de Yağız'dı. Bu saçma klişeyi yaşadığıma inanamıyorum. Şaşkınlık içinde Yağız'a bakarken konuşmaya başladı.

"Sanırım yürümeyi de bilmiyorsunuz Zümra Hanım." Sesindeki o ukala tını ile beni sinir etmeyi başarmıştı. Soğuk nevale işte ne olacak.

"Bırak beni!" Sinir bozucuydu gerçekten! Fakat o benim dediğimi yapmak yerine kollarını daha sıkı sardı ya da ben öyle anladım. Hiç bilmiyorum şu an beynim düşünmeyi bırakmış sadece Yağız'ın gözlerine odaklanmıştı.

 

"Eğer seni bırakırsam o çok sevimli yüzün dağılır ondan dolayı şimdi benim kucağımda durman daha mantıklı bilmem anlatabildim mi?" Yüzündeki sırıtış ile sanki bana çok büyük bir iyilik yapmış gibi bakıyordu.

Kalbim şu an deli gibi atıyordu ama ona bunu belli etmemeye özen gösterdim. "Çek o pençelerini üstümden. Bana çok büyük bir iyilik yapmışsın gibi davranmayı da kes. Bay çokbilmiş."

"Çok büyük bir iyilik yapıyorum yalnız. Senin ne kadar ağır olduğundan haberin yok galiba." Kaşlarını çatarak söylediklerine göz devirdim.

"Bir kadına çok ağırsın denmez. Ayıp be . Görgüsüz!" Dediklerime gür bir kahkaha attı. Çok güzel gülüyordu şerefsiz. Dudaklarına yapışmamak için zor tuttum kendimi.

 

"Kusura bakmayın Zümra hanım prensiplerim gereği yalan söylemiyorum ben."

"İyi o zaman bırakın beni düşeyim en azından yerin dili yok söylenmez o böyle."

"Olmaz." dediğinde dudaklarının kenarına tatlı bir gülümseme yayıldı ve sonra devam etti. "Yere düşmediğin halde bu kadar sızlandın. Şimdi seni bırakırsam bir daha çenenden kurtulamam."

Dayanamayıp dirseğimle karnına hafifçe vurdum. "Çok gıcık bir insansın." Ona bu yaptığıma hiç bozulmadı tam tersine keyfi gelmiş gibiydi.

"Teveccühünüz hanımefendi." dedikten sonra yavaşça kollarını gevşetti. O kollarını gevşetince bende kendimi doğrulttum ve şimdi daha iyi bir pozisyondaydık. Belim ağrıdığı için yüzümü ekşittim ama o sanki bundan zevk alıyormuş gibi hala sırıtıyordu. Bu hali cidden çok sinirimi bozuyordu.

"Her neyse Yağız bey bir daha görüşmemek üzere."

Dediklerimden sonra bana bir adım yaklaşıp gözlerimin içine baktı. "İçimden bir ses daha çok karşılaşacağız diyor Zümra Hanım."

Dediklerini es geçtim.

"İyi geceler."

Onun başka bir şey demesine izin vermeden binanın içine daha dikkatli adımlarla girdim. Nedense bende onunla aynı şeyleri düşünüyordum.

 

Eve girip kapıyı kapattıktan sonra elimi hızlıca atan kalbimin üzerine bıraktım. Sanırım bu çocuktan feci hoşlanmıştım...

 

***

 

Hazal'ın arabadan inmesi ile bende arabadan indim. Yan yana apartmana yürürken ikimizden de ses çıkmıyordu. Tam binanın kapısından içeri girecekken durup bana döndü.

"Teşekkür ederim."

Ela gözleriyle gözlerimin içine bakarak söyledikleriyle içten bir şekilde gülümsedim.

"Rica ederim."

Tek konuşmamız bu oldu ondan sonra ne o konuştu ne de ben. Hazal asansörü kullanmayı tercih edince ona eşlik etmeye karar verdim. Normalde merdiven çıkmayı tercih ederdim.

Asansörün kapıları kapandıktan sonra kat düğmesine basmak için elimi kaldırdığımda o da benimle aynı anda davranmıştı. İkimizin de eli 4 düğmesinin üstündeydi. Önce ellerimize baktı daha sonra gözlerimin içine utandığı için yanakları kızarmıştı. Onu daha fazla utandırmamak için elimi çekip ona basması için izin verdim. Gözlerini gözlerimden çekip düğmeye bastı ve beklemeye başladı.

 

Asansör 3. kata geldiğinde aniden durdu. Önce kısa bir sarsıntı oldu ardından da büyük bir sessizlik. Asansörün ışıkları söndüğü için telefonumun ışığını açıp Hazal'a döndüm. Yan yanaydık, yıllar sonra bu kadar yakındık ve yanımızda hiç kimse yoktu...

 

Hazal başını hafifçe kaldırıp tavana baktı.

"Neden durdu şimdi?"

Sesindeki panik havasını hissetmemek imkansızdı. Normal olarak tedirgin olmuştu.

"Yüksek ihtimalle elektrikler gitti."

Acil durum düğmesine bir kaç kez üst üste bastıktan sonra devam ettim.

"Halledilir şimdi."

Ona baktığımda dudaklarının kenarı titriyordu. Nefes alış verişi hızlandığında bunun tedirginlik değil de bir sorun olduğunu anladım. Telefonu ona doğrulttum.

"Hazal sen iyi misin?" Gözlerini bana çevirdiğinde ellerini sıktığını fark ettim.

"Ben nefes alamıyorum." Gözleri dolu dolu söyledikleriyle ellerini üzerindeki cekete götürüp bir çırpıda çıkardı. Hemen aramızdaki mesafeye son verip yanına yaklaştım kolundan tutup bana bakmasını istedim ama o sanki bir çeşit şokta gibiydi.

"Hazal bana bak, güzelim."

Elini boğazına götürdü sanki görünmez bir el boynunu sıkıyordu da nefes alamıyordu.

İki kolundan tutup onu sarstım.

"Hazal, bak ben buradayım ela gözlüm nefes al"

Gözlerini bana çevirdiğinde bakışlarında korku ve çaresizlik vardı. Hazal korkuyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum...

 

"Sadece bana odaklan nefes al... ver... Benim gibi. Tamam mı?"

Beraber saymaya başladım.

Bir..iki..üç..

Biraz da olsa rahatlamanın verdiği etki ile dizleri büküldü yere oturdu. Onunla beraber bende oturdum. Ellerini tuttum buz gibiydiler...

"Daha iyi misin?"

Kafasını olumsuz anlamda iki yana salladı ve dilinden tek bir kelime döküldü.

"Korkuyorum."

Paniklemiştim bende fakat bunu ona belli etmemeye çalıştım.

 

"Gelecekler güzelim sana söz veriyorum geçecek."

Başını omzuma yasladı güç almak istercesine ve o an zaman benim için durdu. Ne asansör kaldı ne telefonumdan yayılan ışık sadece ben ve Hazal vardık...

Ve zihnimde Mevlana'nın şu sözleri yankılandı.

"Aşk sandığın kadar değil, yandığından kadardır."

Belki de ben hayatımın sonuna kadar yanacaktım...

Hazal'ın nefesinin düzene girmesiyle asansör titredi fakat ikimizde yerimizden milim oynamadık. Asansör yavaş yavaş yukarı hareket ederken ikimizde tekrar durmasını bekledik. Ve o aşinası olduğum sesi duyduğumda veda vaktinin geldiğini anladım.

Hazal başını omzumdan kaldırıp ayaklandığında bende ayaklandım. O çok sevdiğim gözlerini bana çevirdi. Ben bir şey demesini beklerken o sarıldı. Aniden sarıldığı için ne yapacağımı bilemedim. Hazal yine dengemle oynuyordu..

Bir şey demesini bekledim ama o sustu. Kendini susarak anlatmak istedi. Bunu en iyi ben anlardım ve hiçbir şey demeden kollarımı kaldırdım ona sarılmak için fakat ben daha kollarımı sarmadan iki adım geri çekildi. Hemen kollarımı indirdim.

"Daha iyi misin?"

Yüzü çok solgun görünüyordu. Tam bana cevap vereceği esnada asansörün kapısı açıldığı için sustu.

Yine mi kaçacaktı?

"Ulaş iyi misiniz?" Kapının önünden gelen sesle dışarıya baktığımda Akay, Yağız ve iki görevli kapının önünde duruyordu. Akay'ın gözlerindeki endişeden belliydi Hazal'ın bunu ilk defa yaşamadığı...

 

Asansörden çıktıktan sonra görevliler işini yapmaya gitti. Biz dördümüz kaldık.

"İyiyiz Yağız."

Akay bu dediğime inanmamış olacak ki Hazal'a doğru adımlayıp ona sarıldı ve kulağına bir şeyler fısıldadı. Dediklerinden sonra Hazal'ın dudaklarından belli belirsiz bir gülümseme geçti.

"Müsaadenizle gençler biz eve geçelim."

Yağız Akay'ı başıyla onayladıktan sonra ikisi de yanımdan geçip eve gittiler. Ve ben ikinci defa Hazal'a sorduğum sorunun cevabını alamadım...

Dışarıda daha fazla beklemeden eve girip odaya geçtim. Şimdi birde Yağız'ın sorularıyla uğraşamazdım.

 

***

 

Geceyi bir sağa bir sola dönmekten sabah etmiştim. Saate baktığımda henüz 06.00'ya geliyordu. Gün yeni yeni aydınlanıyordu. Yataktan çıkıp kısa bir duş aldıktan sonra üzerime siyah eşofmanım ile gri siyah sweatshörtümü giydim. Sessiz olmaya özen göstererek evden çıktım. Kulaklıklarımı takıp sahile yürüdüm düşünceler eşliğinde.

 

Sahile vardığımda sadece bir birkaç kişi vardı. Biraz daha ilerledikten sonra sahil kenarındaki banka oturup temiz havayı içime çektim. O an kulaklıkta çalan şarkıyla geçmişin perdesi biraz daha aralandı. (14 Bahar- Melih)

 

Bazen yalnızca bir şarkı yeter insanı eskilere götürmeye. Can yakar hüzünlendirir hatta belki ağlatır ama değer bilmez insan o vakit. o vakti bile yarın arayacağını bilmeden...

 

~FLASHBACK~

 

Yeni eğitim-öğretim yılı başlamıştı. Bugün Mir için de yeni hayatının ilk günüydü. 11. sınıfa başlayacaktı bugün. Babasının işinden dolayı İstanbul'a taşınmışlardı. Taşındıkları bu şehirde kimseyi tanımıyordu ve bu onu her ne kadar belli etmek istemese de ürkütüyordu.

Zaten gittiği ortamlara hemen adapte olamayan, içine kapanık bir çocuktu. Bunlar da yetmiyormuş gibi birde yeni okul işi çıkmıştı başına.

 

Babası onu arabayla bıraktıktan sonra yarım saat geçmişti ama o hala bahçede dikilmiş karşısındaki okula bakıyordu. Herkes gruplar şeklinde dolaşıyor ve kahkalar eşliğinde sınıflara giriyorlardı. Mir de orda bir son verip sınıfını bulmaya çalıştı. Bir kaç dakikanın sonunda sınıfını bulduğunda kapının üstündeki beyaz tabelaya baktı.

 

11 - A

 

Bakalım burada neler yaşayacaktı, hayat ona ne gösterecekti. Kapının önüne geldikten kısa bir süre sonra ürkek adımlarla sınıfa girdi.

 

Kapıdan içeri girdiğinde siyah saçlarını sıkı bir şekilde toplamış bir iki tutamını yanlarından bırakmış ela gözlerinden bile etrafa neşe saçtığı belli olan, pencere kenarında oturmuş Hazal ile göz göze geldi. Bu tavrı Mir'i utandırdığı için hemen kafasını önüne eğdi.

 

Hazal sınıftaki yabancıyı görünce onun yeni sınıf arkadaşı olduğunu anladı. Bugün Mehmet hocası ona sınıfa yeni bir arkadaşları geleceğini ve sınıf başkanı olduğu için ona sınıf hakkında bilgi vermesini istemişti.

 

Hazal gözlerini kaçırıp yere bakan yeni arkadaşının utandığını görünce onun yanına gidip yabancılık çekmemesini sağladı.

"Merhaba ben Hazal. Sınıf başkanıyım. sende sınıfa yeni gelen arkadaşımız olmalısın."

 

Karşısındaki kızın onunla konuşmasıyla kafasını kaldırıp yüzüne baktı.

"Ben de Mir Ulaş. Evet yeni geldim bu okula."

Utana sıkıla söylemişti bunları Mir Ulaş. Zordu onun için yeni insanlarla konuşmak. Hazal daha ilk konuşmasından anladı yeni arkadaşının çekingen olduğunu bundan dolayı samimi bir soru sordu.

 

"Mir çok güzel bir isimmiş. Anlamı ne ki?"

"Kürtçe bir isim. Anlamı soylu , bey, yönetici falan demek."

"Ay Kürt müsün?"

 

Hazal'ın neşeli bir sesle söyledikleriyle Mir yine aynı şeyleri yaşayacağını düşündü. Yine ırkçılık ile karşı karşıya kalacaktı biliyordu. İçinden keşke dedi keşke sadece Ulaş deseydim. Değil ki Kürt olduğundan utandığı için. Onunki artık aldığı tepkilerden bıktığı içindi. Bundandır ki Mir ismini pek kimse bilmezdi neden söylediyse Mir bu kıza bunun için kendine kızdı.

Karşısında ona bakan kızı daha fazla bekletmeden cevap verdi.

 

"Evet Kürdüm. Annem Kürt."

 

Her ne kadar zorbalığa maruz kalacağını düşünse de o hiçbir zaman kimliğini saklamamıştı. Çoğu kendini Kürt sananların aksine o bunu gururla söylerdi. Ama insanların tepkileri yormuştu onu. Hazal'ın da onu sırf kimliğinden dolayı yargılayacağını düşünmüştü fakat yanılmıştı. Hazal ona hiç beklemediği bir cevap vermişti.

 

"Bu çok güzel bana da Kürtçe öğretir misin? Ben çok öğrenmek istiyorum da."

 

Mir Ulaş ilk defa biri hakkında yanıldığına bu kadar sevindi. Gülümseyerek Hazal'ın gözlerinin içine baktı ve onun için büyük sayılabilecek bir adım attı.

 

"Öğretirim tabi ki!"

 

 

***

 

Acı veriyorsa geçmiş; geçmemiş demektir.

 

Eve gelip kapıyı açtığımda beni büyük bir sessizlik karşıladı. Anlaşılan Yağız henüz uyanmamıştı. Bunu fırsat bilip kendimi odama attım. Uçuşa henüz çok vardı. Biraz dinlemenin zararı olmazdı.

 

Uykumu bölen yüksek sesli müzikle yerimden sıçradım. Kalbim uykumdan aniden ve korkutularak uyanmanın etkisi ile adeta göğsümden fırlayacak gibi atıyordu. Gözlerimi aralamak istiyordum ama adeta kulaklarımın içinde çalan o melodi buna engel oluyordu.

 

"YAĞIZZ! Kıs şunu." dediğimde inadıma sesi daha fazla açıp kahkaha atmaya başladı. Yastıkla kulaklarımı sıkıca kapattım ama etki etmiyordu şerefsiz herif bazanın başlığının iki yanına da hoparlör bantlamıştı. Uykumun en tatlı yerinde uyandırmıştı beni.

"Yemin ederim kalktığımda seni fena benzeteceğim oğlum kapat şunu"

 

"Yaylalar sıra sıra (oh nenni koçarii)

Vuruldum selvi boya (oh nenni koçari)"

"Uyan koçarim da sabah oldi"

 

Birde dalga geçiyordu it. Yorganı kafama çektiğimde şarkıya eşlik etmeye devam etti.

"oh nenni koçarii

koçari kimim yâri

oh nenni koçari

koçari benim yârim"

Tam kalkıp ona saydıracağım sırada yorganı üstümden çekti.

 

"Hadi da koçari yolcular senim keyfini mi bekleyecek."

 

"Yağız kaçacak delik ara sen bittin."

Dediklerimle kaçağını düşündüm ama o hala muhteşem ayıcıklı şortlarıyla karşımda dikiliyordu. Yatakta oturur vaziyette bir elimi çeneme koyup onu baştan aşağı süzdüm.

 

"Ya da kaçma senin için harika bir planım var." Dehşete düşmüş bir ifade ile baktı bana.

 

"Irzıma mı geçmeyi düşünüyorsun lan."

İki elini göğsünün üstüne koyarak söylediği şeylere gülmemek için kendimi zor tuttum

 

"İnan hiç tipim değilsin Yağız"

"Kurban ol bana hamsi kafa."

"Yağız defol git başımdan."

Ayaklanmam ile beraber odadan koşarak çıkması bir oldu. İntikamım kötü olacak demiştim. Ardından bende odadan çıkıp onu kovalamaya başladım.

"Bakalım seni beni elimden kim kurtaracak Yağız bey"

"Sen bana kıyamazsın koçarii."

Nefes nefese kaldığında salonun ortasında pes edercesine kollarını yukarı kaldırdı.

"Tamam lan dur alırsın sonra intikamını biraz daha oyalanırsak geç kalacağız."

Duvardaki saate baktığımda ona hak verdim.

"Benden böyle kurtulacağını zannediyorsan yanılıyorsun Yağız. Sonra görüşeceğim seninle."

Onu son kez baştan aşağı süzüp odama geçtim. Bakalım o çok sevdiğin şortlarına zarar gelince ne yapacaksın Yağız Efendi.

 

***

 

Yağız ile kavgamızın üstünden yaklaşık iki saat geçmişti. Beyefendi beni beklemeden havaalanına gitmişti. Uçuştan sonra onun için harika planlarım vardı. Sadece biraz sabretmeliydim. Aynanın karşısında yansımama baktığımda aklıma Hazal geldi. Acaba nasıl olmuştu dün o halini görünce gerçekten çok korkmuştum. Bu kız ne yaşadı da bu hale geldi. Aklım yine benden bağımsız hareket etmeye başlayınca düşüncelerime bir son verip parfümümü sıktım.

 

Aşağı indiğimde arabam otoparkta değildi. Yağız arabamı da alıp gitmişti.Öldüreceğim en son bu çocuğu o olacak. Söylene söylene taksi durdurup şoföre adresi verdim. Kolumdaki saate baktığımda saat 13.00'e geliyordu. Uçuş 17.30 daydı. Neyse ki ev havaalanına fazla uzak değildi. Yarım saatin ardından taksi havaalanına girdiğinde ben Yağız'a tehdit mesajları atıyordum.

"ARABAMI ALMAK NASIL BİR İBNELİK YAĞIZ!"

"ÖLDÜN BİTTİN SEN OĞLUM"

"ÇOK SEVDİĞİN ŞORTLARINA VEDA ET"

Araba durduğunda taksiciye ücreti verip arabadan indim.

 

Kokpite geçtiğimde bugün için hazırlanan programıma baktım. Henüz uçuşa dört saat kadar vardı. Benim için yeterli bir süreydi hazırlıkları anca tamamlardım. Hazırlıklarımı yapmalıydım fakat yardımcı pilot ortalıkta yoktu. Telefonumu çıkarıp Yağız'ı arayacağım sırada telefonum çaldı.

 

PİLOT GAMZE ERGEÇ

 

Aramayı cevaplandırıp telefonu kulağıma verdim.

"Merhaba Kaptan Ulaş"

"Merhaba Gamze"

Sesimdeki şaşkınlığı gizleyememiştim. Gamze ile en son aylar önce büyük bir kavga etmiştik. Ondan sonra da konuşmamıştık. Sesimdeki şaşkınlığı fark etmiş olacak ki beni fazla bekletmeden cevap verdi.

"Kusura bakma rahatsız ediyorum ama bugünkü uçuşta yardımcı pilot benim bunun haberini az önce şef verdi"

"İyide Yağızdı ikinci pilot ona ne oldu da bu son dakika değişikliği yapıldı."

"Hiçbir fikrim yok."

"Anladım ben şimdi kokpitteyim sen neredesin"

"Yirmi dakikaya ordayım"

"Tamamdır bekliyorum."

Telefonu kapattıktan sonra hemen yanımdaki sandalyeye oturup Yağız'ı aradım. Telefonu ikinci çalışta açtı.

"Ooooo Koçhan beni bu kadar çabuk mu özledin"

"Ağzına tüküreyim Yağız nasıl Gamze ile uçarım ben senin işin bu kesin"

"Şimdi kankacığım üzerine afiyet biraz rahatsızlanmışım. Şefe dedim o da Gamze ile yerimi değiştirdi. Üzülme ya Gamze kapatmıştır eski defterleri."

 

Gülerek dedikleriyle telefonu yüzüne kapattım. Bakalım Gamze hanımla neler olacaktı.

 

Yağız ile konuştuktan sonra ekip odasına girip uçuş planına göz gezdirdikten sonra hava durumu notamlarına baktım. Aslında bunları yapmak ikinci pilotun işiydi fakat Gamze henüz gelmemişti ve bunları yapmak zorundaydım. Yakıta falan karar verdikten sonra hava şartları iyi olduğu için bugün Gamze'nin tecrübesini arttırmak için uçuşa ona yaptıracaktım. Tabi ki her şey kontrolüm dahilinde olacaktı. İstanbul'a o uçuracaktı dönüş ise bende olacaktı.

 

Burada ki işimi hallettiğim sırada Gamze gelmişti ve beraber kokpite geçtik.

"Özür dilerim Kaptan biraz geciktim."

İş hayatımda en nefret ettiğim şey işin ciddiye alınmamasıydı ve bunu çevremdeki herkes çok iyi bilirdi.

"Bir daha olmasın Gamze Hanım. Sizin yapmanız gereken kontrolleri ben sağladım. Ha bilgi de vermek isterim bugünkü uçuşu siz gerçekleştireceksiniz."

Gözlerimin içine baktığında gözlerinde saklamaya çalıştığı hayranlık duygusunu sezdim.

 

"Bana bu fırsatı vereceğinizi hiç düşünmezdim kaptan çok teşekkür ederim."

"İşimi ve özel hayatımı birbirine karıştırmam Gamze Hanım. Şimdi uçağın son kontrollerini sağlamalıyım."

Dediklerimi başıyla onaylayıp önümden çekildi. Önce gerekli kontrolleri sağladım daha sonrasında ise Loog booka baktım. (Uçağın daha önce nerden nereye uçtuğu yaşanan arıza ya da hasarların kayıt edildiği defter) Son gerekli evrakları da kontrol ettikten sonra uçuş için bir engel göremedim.

Gerekli kontrollerimi sağladıktan sonra Gamze ile beraber kabin ekibi ile kabinin ön tarafında bir görüşme gerçekleştirdik. Bilgi alışverişi yaptıktan sonra iyi uçuşlar dileyip görev yerlerimize ayrıldık.

Bugün Gamze uçuş pilotu olduğu için monitörün önünde olan ben olacaktım. Gamze gerekli kontrollerini yaparken bende onu izliyordum. Her şey kontrolüm altında olmalıydı. Sonuçta can taşıyorduk Allah muhafaza bir kaza olursa vebal altında kalırdık. Gamze halletmesi gereken bir kaç prosedürü de hallettikten sonra artık uçuşa hazırdık.

 

Kuleden gelen anons ile Gamze klasik pilot konuşmasını yapmıştı. Bana bakınca onu gözlerimle onayladım ve böylece uçuşa geçmiş olduk. Aradan geçen bir kaç dakikanım sonunda Gamze konuştu.

 

"Aylar sonra konuşuyoruz Ulaş, açıkçası bu biraz tuhaf hissettiriyor. Böyle kavga ederek arkadaşlığımıza son vermemizi istemezdim."

Bakışlarımı ona çevirdiğimde gözlerinde geçmişin ağırlığı vardı fakat bunun aksine sesi sakindi.

 

"Bende böyle olmasını istemezdim fakat olmuşa çare yoktur bilirsin."

 

Sesimde hiçbir duygu barındırmamaya özen gösterdim ona karşı sadece dürüst olmak istedim. Belki de onu en iyi ben anlardım.

 

"O zamanlar seni yanlış anlamışım Ulaş. Hislerim fazla yoğundu ve beni bilirsin duygularımı en uçta yaşarım. Senin için durum bambaşkaydı bunu daha sonradan anladım."

Söyledikleriyle derin nefes aldı onun için bunları konuşmak bile çok zordu. Dedim ya onu en iyi ben anlardım.

 

"Amacım seni kırmak değildi Gamze ama o gün sen haddini fazlasıyla aştın."

 

"Özür dilerim. Ben o kızı duyunca delirdim. Biliyorsun ki o dönem çok kırıldım ama artık daha sakinim. Belki de eskisi gibi arkadaş olabiliriz. Ne dersin?"

Samimi bir şekilde söylemişti fakat ben Gamze'ye güvenmiyordum. Yine de ona olumsuz bir cevap vermedim çünkü her şeyi zaman gösterecekti.

 

"Sana eskisi gibi olabiliriz diyemem ama geçmişi geride bırakmak ikimiz için de en iyisi olur. Daha fazla uzatmanın bir anlamı yok."

Dediklerimi Gamze sadece sessizce kabullendi. Aramızdaki mesafe hala vardı ama bu defa ikimizde sorunumuzu daha sağlıklı bir şekilde konuşmuştuk.

Kavgasız, barışsız ve de dostane...

 

***

 

 

Gamze ile sorunumuzu hallettikten sonra ikimizde daha fazla konuşmayıp işimize odaklandık. Ankara ya uçuşu gerçekleştirdikten sonra diğer uçuşum sonraki gün olacağı için otele gidip dinlenmeye karar verdim.

Otele gittikten güzel bir duş aldıktan sonra uykuya daldım.

 

Gözlerimi araladığımda gün daha yeni doğuyordu. Saate baktığımda henüz saat 6 olmamıştı. Yorgunluktan telefonumu uçuş modunda unutmuştum. Telefonu alıp sırt üstü yatakta uzandım. Uçuş modundan çıkardıktan sonra interneti açtım. Ekrana düşen bildirimlere bakarken yabancı bir numaradan gelen mesajı gördüğümde direkt uygulamaya girdim.

 

 

+90554.... : Merhaba Mir. Umarım rahatsız etmiyorumdur...

Numara kayıtlı değildi. Ama bana Mir diyen tek bir kişi vardı.

Hazal...

Profiline girip baktığımda elinde bembeyaz bir kedi ile duran Hazal vardı. Üzerindeki lacivert scrubsı ile kadraja gülümsüyordu.

Gülüşüne şiirler yazılacak kadındı Hazal...

 

Mesajı görüldü de bıraktığım için tekrar mesaj yerine girip cevap yazdıktan sonra telefonu yatağın üzerine bırakıp hızlı bir duş aldım. Üzerimi giyindikten sonra Küçük el bavulumu da alıp otelden çıkış yaptım. Şimdi uçma vaktiydi.

Bugünkü üçüncü uçuşumdan sonra saat gece 02.00' ye geliyordu. Taksiden inip şoföre parayı uzattıktan sonra siteye girdim. Aklıma Hazal'ın bu sabahki mesajı gelince henüz binaya girmeden telefonu cebimden çıkardım. Güç düğmesine bastığım telefon açılmayınca şarjının bittiğini anladım. Tam bitecek zamandı.

Telefonu açabilmek için hızlı hızlı yukarı çıktım. Kapının önüne gelince anahtarımı çıkarıp kapıyı açtım Malum Yağız beyin uçuşu vardı bu gece tektim. Kapıyı açıp ayakkabılarımı çıkardıktan sonra ayakkabılarımı almak için eğildiğimde kapının önündeki beyaz not kağıdı ilgimi çekti. Ayakkabılarımı vestiyere bıraktıktan sonra yerdeki kağıdı da alıp kapıyı kapattım. Salona geçip tekli koltuğuma oturduktan sonra elimdeki kağıdı okumaya başladım.

 

 

 

Adımlarını sayıyoruz. Her adımın bize biraz daha yaklaştırıyor.

Gölgeler bizi saklamaz, biz gölgeleri saklarız.

Ve unutma her yok oluş bir var oluştur.

 

 

 

 

 

 

 

09. 09.2025

 

Uzun bir aradan sonra merhaba!

Bölümü nasıl buldunuz?

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum canlarım...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 09.09.2025 21:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...