3. Bölüm

♦0.3♦ 

hayat melike kurioğlu
_haymel

Hızla geldiği kapıya gitti Melike, ardında gergin gergin ve sinirli bir adam bırakarak. Arel, tüm sinirini elindeki kâğıda verirken, eline geçeni öldürmek, kırmak, parçalamak istiyordu. Masaya fazlaca para bırakıp hızla çıkmıştı restorandan. O kızı bulup öldürmek için müthiş istekliydi. Ama onu ne tarafa baksa bulamamıştı. Arabasına binip son gaz parktan ayrılmıştı.

Melike taksiye binip evin adresini verdiğinde yarın olmasını bekliyordu. İlk yapacağı eski gazeteleri bulup bu haberin kesin olduğuna bakacaktı. Daha sonra 'babasını' bulup arayıp bunu yapıp yapmadığını soracaktı. Eğer yaptıysa, ağzına geleni sayacak sonra da Katre için açtığı banka hesabındaki paranın bir kısmını avukata harcayacaktı. Ve umarım Katre onu anlardı. Melike'nin isteği buydu. Evlenmek çözüm değildi. O adam durmayacaktı ama Melike'de durmayacaktı. Ne kadar söylerse söylesin aklında kalan sadece bilekliğiydi oraya nasıl gitmişti? Gerçekten de bu olayın içinde kendisi de var mıydı? Peki, bundan sonra nasıl yaşayacaktı?

*** ***

Melike, İdil'e her şeyi anlatırken, İdil onu şaşkınlıkla dinliyordu. Bunu asla arkadaşı yapamazdı. Ne kadar saçma düşünceydi? Bunu düşünmesi bile Melike'ye haksızlık değil miydi? "Üzülme canım eminim bunu da atlatacağız. Hem her şeyin verdiği bir hayır vardır. Sıkma canını yarın konuşur hallederiz." Melike orada değildi ki. Aklı sözleşmenin son maddesindeydi.

'Yangının saklanması karşılığında kızım Melike, Arel Korhan ile evlenecektir. Dava bir daha açılmayacaktır.'

"İdil benim onu umursadığım yok! Babam beni resmen sözlü olarak o adamla evlendirmiş. Bu yangının karşılığında beni onlara daha doğrusu Arel Korhan'a vermiş. Nasıl biliyor musun? Davanın tekrar açılmaması için. Noter de bunu onaylamış araya adam mı soktular artık ne yaptılarsa! Benim inanmadığım şey ne biliyor musun? Babam asla bunu benim için yapmaz ne oldu da bunu yaptı bilmiyorum. Çıkarı olmadan bir işe girmez o!"

"NE… Melike ne diyorsun sen?"

"Onunla 'evlenmek zorundayım' kısmını anlatmaya çalışıyorum. Beni tehdit etti. Eğer evlenmezsem tüm ailemi elinden geçirecek adam. Benim ondan bir korkum yok ama keşke… Keşke Katre'yi saklayabilseydim. O daha küçücük İdil ve bu adamın gözü küçücük çocuğu bu olaya itecek kadar kapkara olmuş."

"Melike… Aman Allah'ım… Aman Allah'ım… Bu bir suç karakola haber verelim. Koruma talep edelim… Kalk hadi."

"İdil elimizde hiçbir kanıt yok ki adamın elinde bir sürü kanıt var. Zaten kimse de bana koruma vermez şu ülkede kadına koruma çıktığını, hadi çıktı diyelim sonunun ölümle bitmediği bir olay söyle… Al yok işte ilk önce dedim hapishane daha cazip sonra verdiğim sözleri düşündüm. Katre'yi, annemi onları daha iyi şekilde yaşatacağım diye verdiğim sözleri düşündüm. Yapamazdım… O adamla evlenmek zorundayım…"

"Melike!"

İdil, sımsıkı sarılmıştı arkadaşına. Çareleri şimdiden düşünmeye başlamıştı. Ama aklına Melike'nin söylediği şeylerden başka bir şey gelmiyordu. Bunu da atlatacaklardı ama nasıl? Gece olmaya başlamıştı ki Melike kitaplarını alıp odasına çekilmişti. Ama üç konudan daha fazlasını anlamamıştı kafası. Yatağına uzanıp kitabını eline alıp kaldığı sayfadan en fazla yirmi sayfa daha okumuş ama takıldığı yer şu an kitaplar rüyası değil Arel kâbusuydu. Hızlıca ışığı kapatıp, gözlerini de kapatmıştı.

Arel ise kafasını dağıtamamış ve dosyalarla uğraşmıştı. Ama yatağa yattığında yine beyninde aynı şeyler vardı. Bu kızı hakikaten yaşarken öldürecekti. Ve intikamını en iyi şekilde alacaktı. Yıllardır bu anı bekliyordu. Ve o kızı yaşarken öldürünce rahatlayacaktı. Yaptıklarının bir karşılığı olmalıydı. Ve Arel o kıza bunu fena halde ödetecekti.

************

Melike uyandığında saat sabah dokuza geliyordu. Pijamalarını çıkartmayıp kahvaltı hazırlamak için mutfağa gitmişti. Aslında hiç iştahı yoktu ama mecburen bir şeyler yemek zorundaydı. Ve ilaçlarını içmeliydi. Yoksa başı çok daha ağrıyacaktı. Kahvaltı hazır olurken İdil de mutfağa gelmişti. Melike'ye günaydın derken, Melike hala işine devam ediyordu. Aslında etrafta olan bitenden haberi bile yoktu neredeyse. İdil, arkadaşının daldığını gördüğünde yanına gidip koluna dokunmuştu. Melike ani bir sıçramayla elini kesmişti.

"Melike… Özür dilerim… İyi misin? Dur bakayım eline."

"İdil, iyiyim canım merak etme dalmışım sadece. Ufacık bir kesik bir şey olmaz yara bandını ver sen bana hallederim ben."

İdil dolabı açıp ilaçların yanındaki kutuyu almış ve bir tane Melike'ye uzatmıştı. Melike ise acının geçici olduğunu bilerek işine devam etmişti. "Melike artık düşünmeyi bırakır mısın? Bak bugün her şeyi halledeceğiz. Konuşuruz tamam mı? Sıkma canını hem bu işin iyiye varacağına inanıyorum. Biliyorsun ne düşünürsem çıkıyor. Hadi gül biraz." İdil, Melike'nin yüzünü biraz olsa güldürdüğünde onun hep gülmesi için içinden dualar ediyordu.

Cuma günüydü ve Melike bugün için pekte ümitli değildi. Eline aldığı elbiseyi giyip giymeme konusunda bocalarken eline geçen bej rengi kot pantolonunu görmüştü dolabında. Kahverengi kemerini takarken belinden düşecek gibi duran pantolonu ona kilo verdiğinin sinyalini veriyordu. Üzerine Emel teyzesinin diktiği beyaz bluzunu giyip önünde kurdeleyi bağlarken tamam olduğuna inandı. Belki küçük bir küpe fena durmazdı. Hasır küçük çapraz çantasını çıkarıp içine anahtarını ve cüzdanını soktu. Küçük boy tasarım defterini de çantasına attığında rahatlamıştı. En azından çoğunu halletmişti giyinmenin. Saçlarını serbest bıraktı ama yanına küçük lastik tokasını almayı da unutmadı. Kafede saçları açık gezmiyordu. Hava biraz kapalıydı ve bu İzmir'e göre hiç normal değildi. Havalar gittikçe tuhaflaşıyordu. Rimel ve mat ten rengi rujunu sürüp, dolaptan ayakkabılarını aldı. Daha sonra oturma odasına geçerken İdil'e bakmayı da ihmal etmedi.

"İdil hadi çıkalım artık geç kalacağız."

"Geldim projeyi düzeltiyordum."

Elindeki objeyi iç tasarım olarak proje kapsamında yapmıştı İdil. Üzerine siyah bir elbise giyip saçlarını da onun ki gibi salık bırakmıştı. Zaten çok güzeldi makyajıyla tam olmuştu. Ama Melike rimel bile sürmese ruh gibi oluyordu. Zaten yeterince beyaz tenliydi bronzlaşmaya vakit bile bulamıyordu ki! İkisi birlikte evden çıkmışken İnci teyzelerine uğramışlar ve iki konuştuktan sonra öpücük verip İdil okula, Melike ise iş yerine doğru yok almak için otobüs durağının oraya gelmişlerdi.

Bugün Melike'nin dersi yoktu. Okula başladığından beri hiç Cuma günü dersi olmamıştı. Bu onun için çok iyiydi. Kafeye yavaşça yaklaşırken İdil'e mesaj atmıştı geldim diyerekten.

Patronları yaşlı bir çiftti. Çocukları gibi görürlerdi çalışanlarını. Ve çok kibar insanlardı. Melike kafeye varır varmaz hemen önlüğünü takıp iş başına geçtiğini Menekşe Hanıma bildirmişti. Akşam olurken kapının üzerinde asılı olan zil çalmış ve yeni bir müşteriyi daha ağırlamışlardı. Arel hızla bir masaya oturmuş, Melike'nin kâğıda bakarak önüne kadar gelişini izlemişti. Yüzünde hafif bir tebessüm vardı.

"Hoş geldiniz efendim! Ne alırdınız? Keklerimiz ye-"

"Seni!"

Melike, duyduğu sesle müşteriye dönmüş ve şaşkınlıkla gözlerini karşısında duran dev adama dikmişti.

"Ne işiniz var sizin burada?"

"Senin kararını öğrenmeye geldim."

"Sizinle evlenmeyeceğim lanet olası adam! Anladınız mı? Evlenmeyeceğim! Koynunuza da girmeyeceğim, sevmeyeceğim de! Anladınız mı?"

"Çok büyük konuşuyorsun sevgilim. Hadi otur da konuşalım."

"Sizin sevgiliniz falan değilim ben. Gider misiniz lütfen?"

"Hayır!"

Yaşlı çift Melike'nin sinirlendiğini görünce hemen oraya doğru yürümüşlerdi."Melike ne oluyor kızım burada?"adam Arel'e bakış atarken Arel'de ayağa kalkmıştı. Adama elini uzatıp "Ben Arel, Melike'nin sevgilisiyim efendim." adam şokla Arel'e bakarken Melike'de, Arel'e bakıyordu.

"Melike kızım" Menekşe Hanım, Melike'ye bakarken Arel elinden yaşlı çifte gösteri sunuyordu. "Allah'ım çok sevindim kızım maşallah çokta yakışıyorsunuz. Değil mi Salih?" kadın kocasına doğru dönerken Melike hala elini tutan adamı bırakamıyordu. Ne kadar zordu bu hayat? Hızla elini çekmişti Arel'in avucundan. "O benim sevgilim değil Menekşe Hanım." Arel'e sertçe bakarken "Nişanlısıyım çünkü." Arel hala devam ediyordu bu garip oyununa.

Kadına ikinci bir şok daha gelmişti. Şaşkınca Melike'ye bakarken farkında olmadan 'aman ya rabbim' demişti. Salih Bey karısını bir sandalyeye oturttururken su getirtmişti çalışanın birine. "İyi misin Menekşe'm?" kadın kocasına evet anlamında başını sallarken "Menekşe Hanım biz nişanlı değiliz. Arel sadece ısrarcı zorbanın teki. Evleneceğiz diye tutturdu ama anlamıyor ki evlenmek istemiyorum. Yani ortada bir şey yok." kadın Arel'e bakarken, Arel tek kaşını kaldırmış Melike'ye bakıyordu. "Önünde sonunda oda olacak inşallah!" Arel'e ters bakış atan Melike onu kolundan tutup dışarı doğru sürüklemeye çalıştı ama adam yerinden bile oynamadı.

"Arel bey lütfen benimle dışarı gelir misiniz? Orada konuşalım!"

"Tamam, konuşalım bakalım."

Kafeden çıkarlarken İdil gelmişti. Melike ona bir şey demeden Arel ile çıkmıştı. Menekşe ise hemen İdil'in yanına koşturmuştu. Yaşlı kadın olayları İdil'e aktarırken, İdil içinden ne uyduracağını şaşırmıştı.

"Söyle artık kararını çocuk oyalama!"

"Ne oyalayacakmışım seni daha kimseyle konuşamadım. Sana ben yapmadım diyorum ama anlamıyorsun, inanmıyorsun daha ne yapabilirim?"

"Süren doldu o zaman."

"Ne süresi?"

"Bitti Melike Ertekin bundan sonra mahkemede görüşürüz."

"Ne mahkemesi… Kardeşim, annem, ailem… Hem sözleşme var davanın açılmaması için."

"O sen evlenirsen geçerli olacak bir şey kısaca süren doldu. Sana fazladan üç yıl vermiştim zaten!"

Arel hızla geldiği yerden geri dönerken Melike düşünmeden atlamıştı eline. Arel elini tutan kadına dönüp sertçe baktı. Melike gözüne kadar gelen yaşı geri gönderip hızlı ve derin bir soluk aldı.

"Kabul ediyorum."

"Neyi?"

"Evlenme teklifini kabul ediyorum tamam evlenelim, karında olurum. O sözleşme de ne gerekiyorsa hepsini yapacağım. Senden istediğim bunu benim ailemin bilmemesi, onlara zarar verme. Lütfen!"

Arel gülerek Melike'ye bakarken, Melike'nin gözlerine kadar gelen yaşları görmüştü. Gülümsemesi solup giderken, sert bakışlarını çevirdi bu sefer ona.

"Pekâlâ, anlaştık."

"Okuluma karışmazsın değil mi? Çalışmama falan."

"Hayır, okuluna karışmam zaten düğün okulun bitince olacak. Sana küçük bir torpil geçtim ama evlenince çalışmanı istemiyorum. Gerekirse ben sana ne kadar alıyorsan üç katını veririm."

"Senin paranı istemiyorum ben. Anneme haram lokma yedirmem ben."

"Merak etme bana gani gani geri karşılığını ödeyeceksin o paranın. Sen kafanı bunlara takma sevgili nişanlım!"

Gözlerinin önünden geçen sahneleri kafasından def etmek ister gibi iki yana sallarken Arel'in bunu fark ettiğini anlayıp hemen düzelmişti. Sahi cidden evlendikten sonra kendisine ne yapacaktı ki bu adam?

"Sanırım anlaşmamızı yaptık!"

Melike başını onaylar gibi sallamıştı ama yine de sessizliği kısa sürmüştü.

"Ben Fırat amcayla mutluyum çalışmak istiyorum."

Arel'in derince nefes alıp verişini izlerken gözlerini küçük, tombul ellerine dikti. Sinirleneceği bir şey de dememişti ama kaba adam yine esip gürleyecek bir şey bulmuştu.

"Çalış bakalım. Ne kadar dayanabileceksin orasını göreceğiz!"

Arel elini tutup sarılmak için onu kendine yaklaştırdı. "Şimdi bana sarılman gerek yoksa yaşlı kurt bana atılmak için zaman kolluyor." Melike ona bakarken "Ne kadar çok isterdim yapmasını ama zararı bana dokunacak."

Melike kollarını Arel'in beline sararken, Arel'de boş durmayıp Melike'nin omuzlarını sarmıştı kocaman elleriyle. Arel'in parfüm kokusu yandan yandan Melike'nin burnuna gelirken, içinden nedensizce bir huzur geçmişti. Olamazdı ama yine de hissetmişti bir anda. Birine sarılmayalı ne kadar olmuştu?

Arel'de kızın saçına bakıp ne kadar acayip koktuğunu düşünüyordu. Hiç kimsenin kokusu birbirine benzemezdi Melike'ninki de öyleydi. Tanımlayamadığı bir şey gibi kokuyordu. Bu kokuyu pek bilmiyordu. Ama sevdiğini de söylenemezdi. Ve tahmin ettiğinden daha da kısa kalmıştı yanında. Göğsüne sürtünün başı, ılık nefesi hissettikçe gözlerini ondan çekip karşısına dikti.

Arel, Melike'nin ondan ayrılmasına izin verirken, saçları önüne düşen kızın saçlarını kulağının arkaya atışını izleyip derin bir soluk aldı. İnatla öne düşen saçı bu sefer Arel doladı parmaklarına. Saçlarını kulağının arkasına atarken, Melike onu izleyip sınırı aştığını düşünüyordu. Yıllardır söz verdiği şeyi bugün unutmayacaktı. Asla da unutmaya niyetli değildi. Kimseyi öpmeyecek, sevmeyecek ne olursa olsun ilgi bile duymayacaktı. Zaten bunun olması da imkânsızdı. Her çıktığı erkeğin, sevdiği erkeğin, onu aldatmasına, bir paçavra gibi atmasına, kullanmasına alışmıştı. Ve o günden sonra asla erkeklere karşı eskisi gibi olmamıştı.

"Git artık, ben annemle konuşacağım. Yarında sana söylerim telefonum vardır illa ki sende. Bulmuşsundur eminim. Bir nikâhla olur biter."

"Ne nikâhı ben öyle küçük bir şeyle yetinecek biri gibi mi duruyorum? Normal bir düğün yapacağız geleneklere uyan bir düğün. Eminim benim annem kadar senin de annen bunu görmek isteyecektir."

"Annemin beni sana vereceğinden ne kadar da eminsin. Sonuçta tipin anneme göre tedirginlik uyandıracak kadar asabi."

"Sen merak etme onun da çaresini buluruz."

Arel, kızdan ayrılıp gözlerini kafeye çevirmişti. Hafifçe gülümseyerek oraya bakınca İdil hemen pencereden kaçmıştı. Kafenin sahipleri birbirlerine delicesine bakan iki genci gülerek izliyorlardı. Ama Melike'nin neden böyle yaptığını hala anlamamışlardı. Bu kız neden bu çocuğa yalvarır gibi bakıyordu? Arel ise acımazsızca?

"İdil, kızım bu çocuğu ne zamandır tanıyorsun. Melike bize zorba falan dedi ama pekte öyle görünmedi bana. Hem öyle olsa neden elini tutup, sarıldı ki oğlana?"

"Şey… Aslında evet biraz zorba biriydi birkaç aydır Melike'nin peşinden koştu ama Melike'yi biliyorsunuz istemedi ama birkaç haftadır sürekli Arel'den bahsedip duruyordu. Sanırım oda artık bir şeyler hissetmeye başladı. Aşk gibi…"

"Gerçekten mi?"Menekşe Hanım hemen atlamıştı lafın ortasına atlamıştı. İdil başını sallarken yalanını biraz daha düşünmeliydi. Bunu nasıl söyleyebilmişti bir anda?

*** ***

"Bu evlilik konusu fazla uzun sürmeyecek! Ona göre annene bahsedersen senin için daha iyi olur."

"T-tamam ben konuşurum."

"Tamam, ben sana mesaj atarım tarihe karar veririz birlikte."

Melike başını sallayarak onay verince, Arel gerilemişti. Melike de onunla birlikte gerilemişti.

"Arel?"

"Efendim?"

"Eğer yangını… İspatlarsam… Ne olacak?"

Arel, burnunu sıkıp, elini saçlarının aralarından geçirdi. Sonra hafif gülümseyerek "Seni bırakırım." dedi. Tek elini cebine sokup Melike'ye bakarken Melike şaşkınca ona bakıyordu. Bu kadar çabuk mu vazgeçiyordu ondan. Bu adamdan nefret ediyordu.

"Şunu da bil o zaman."

"Neyi?"

"Senden daima nefret edeceğim."

Arel sinirle Melike'ye bakarken İdil onların yanına gelmişti. Melike gözleriyle Arel'i ezerken, Arel sinirle soluk alıp veriyordu. Siniri geçmeyince Melike'yi sertçe kolundan tutup kendine çekmişti. Yanağına sıkı bir öpücük verip kulağına doğru fısıldamıştı.

"Bir daha bana nefret dersen asıl nefreti sana gösteririm… Sevgilim…"

"Senden… Nefret… Ediyorum…"

Melike bunu bilinçli söylememişti aslında. Sadece inatlaşmak istemişti o anda. İdil o anda araya girip Melike'ye çıkacaklarını söylemişti. Giderken de Arel'e pis bir bakış kafeye geri dönmüştü. Arel bu kızı bir yerden hatırlıyordu ama nerden olduğunu bilmiyordu.

"Bundan sonra sana iyiyi oynamayacağım Melike Hanım sadece bir yüzümü göreceğinizden emin olun."

Arel siyah gözlerini alayla onunkine dikerken Melike birazcık korkmuştu. Ama belli etmemeye çalışıyordu. Tabi bu pek işe yaramadı çünkü Arel o bakışı çoktan görmüştü. Ona göre bazen bu bakışları işe yarıyordu.

**************

"Anneciğim, nasılsın? Bizimkiler nasıllar?"

Telefonu nasıl açtığını bile bilmiyordu Melike. Üzerinden yıllar geçmiş gibi hissetmişti bir anda sanki annesiyle hiç konuşmamış hiçbir derdini anlatmamış gibi… Bir insan bir cümleyi nasıl dudaklarından çıkaramazdı? Ne kadar zordu bugün konuşmak...

"İyiyiz kızım, nasıl olalım Ordu işte ananenler de iyi siz nasılsınız, sen nasılsın?"

"İyiyim anne, İdil de iyi. Şey benim seninle konuşmam gereken bir şey var müsait misin?"

"Elbette anneciğim. Ne oldu?"

Melike tıkanıp kalırken Medine Hanım merakla onu bekliyordu. Nereden başlayacağını bilmiyorken annesine neyi söyleyecekti? Nasıl çıkacaktı kelimeler ağzından? Boğazına takılıp kalan bu acı neydi?

"Anne… Benim erkek arkadaşım var…"

"Kızım elbette olacaktı böyle bir şey bu muydu benden sakındığın şey?"

"Hayır… Biz… Anne biz onunla yani… Arel'le evlenmeye karar verdik… En yakın zamanda…"

Medine Hanım elinde tuttuğu telefonla öylece kalırken Melike endişeyle annesinin cevap vermesini bekliyordu. Hızlı olduğunu düşündü ama artık yapacak başka hiçbir şeyi yoktu. Medine Hanım ise elindeki tabağı tezgâha koyup hızla kendini sandalyeye atmıştı. Soluk alıp verirken içinden kızının neden evlenmek istediğini anlamaya çalışıyordu. Daha küçücüktü kızı, 23'üne bile girmemişti. Daha yeni gitmişti zaten oraya. Yokluğuna bile zor alışmıştı. Hem hani mesleğini eline almadan evlenmeyecekti miniği. Ne kadar okulu bitse de çalışma hayatına nerede devam edeceğini bilmiyordu. Kafası bir anda kazan gibi kaynamaya başlamıştı.

"Anne ne olur darılma bana… Anne… Cevap ver ne olur… Anne… Beni ağlatma yalvarırım bana yeminimi bozdurma annem…"

"Sakın ağlama kızım! Konuşacağız bana biraz müsaade et! Ben seni arayacağım miniğim"

Kapanan telefona bakıp dişini sıkmıştı Melike. Annesine verdiği söz ne olacaktı? Ya kardeşine? Ağlamayacaktı ki ağlamamıştı Melike. Oturduğu yataktan kalkıp üzerini değiştirip işe gitmişti. Melike ağlamadan o günü atlatmaya çalışıyordu ama peşinde dolanan Menekşe buna izin vermiyordu.

"Melike, kızım şu masadaki müşteriye bakar mısın?"

"Tabi, Menekşe Hanım!"

Melike masalara bakarken İdil, Medine teyzesine olanları anlatıyordu.

"Tabi ki Medine teyze sence ben onun üzülmesine izin verir miyim? Sana bir şey olacak diye çok endişelendi sabah. Az kalsın yeminini bozacaktı. Biliyorsun bu yemin onun için çok önemli. Senden istediğim Medine teyze, ona haksızlık yapma. Arel, onun için her şeyi yapabilecek kadar seviyor. Melike… Biliyorsun işte o da artık ilgisine karşılık verdi, dayanamadı. Zaten evlilik teklifini de yeni aldı. Sonra hemen seni aradı. Sana danışacaktı ama sende telefonu kapatınca…"

"İdil, Melike benim her şeyim onun mutsuz olmasına dayanamam. Sesi bana hiç iyi gelmedi başka bir şey yok değil mi?"

"Yok, yok Medine teyze. Hem Melike bilmediği bir işe kalkışır mı?"

"Tamam, kızım. Konuşacağım Melike ile ama İdil ona dikkat et olur mu?"

"Tamam, Medine teyze görüşürüz."

"Görüşürüz kızım."

' Ah Medine teyze bir bilsen Melike sizin için nelerden vazgeçiyor! ' İdil bunları düşünürken Medine Hanım apar topar annesine doğru yola çıkmıştı.

Medine Hanım, annesine vardığında herkesin orada toplandığını görünce iyi olduğunu düşündü. Kapıya geldiğinde kapıyı en küçük kardeşi Ayçe açmıştı. Ablasını görünce ne olduğunu sormadan hemen içeri almıştı onu.

"Kızım hoş geldin. Hayırdır bu saatte ne işin var senin burada. Gelmezdin geç vakitte."

"Gelmem lazımdı anne. Size söylemem gereken bir şey var."

Hepsi pür dikkat Medine hanımı dinlerken annesi devam etmesini söyleyen bir bakış daha attı kızına. Büyük bir şey olmalıydı yoksa kızı bu saatte hayatta gelmezdi.

"Melike, anne…"

"Kızım, ne oldu benim yavruma… Söylesene çatlatma bizi burada."

"Melike, evleniyor anne…"

"Haydeeeeee…"

Hep bir ağızdan Trabzon'dan gelen şiveyle hayretle karşılamışlardı bu haberi. Onlar şaşkınlıkla Medine Hanıma bakarken Melike saatin ne kadar yavaş geçtiğine hayret ediyordu. Yarın pazardı ve ona tatildi. Kafeyi hafta sonu devir alan Metin abisi geç saatte oraya uğramıştı.

"Hoş geldin Metin abi!"

"Hoş bulduk abisi. İdil yok bugün?"

"Evet, ben hallediyorum zaten onu yormadım bugün. İşte anahtarlar burada yarın ki randevular var burada da. Bu da sipariş listesi ha şey bir de Salih amca dedi ki ' dışarı masaları kurabilir isteğe göre ' dedi. Yağmurdan sonra içeri almıştık da yarın hava iyiymiş. Güneşli diyorlar. Metin abi eğer… Şey yardım istersen yarın ben gelebilirim hem evde sıkılmam olur mu? Menekşe Hanım izin vermiyor zaten her gün buradaymışım. Sence sıkıldılar mı benden? Sende sıkıldın mı? Tabi ki sıkılmışsınızdır annem bile… Annem bile ko-konuşmak istemiyor benimle. Evet, sıkılmış olmalısınız."

"Melike, kızım sen iyi misin? Otur şuraya bakayım… Sen uzun uzun konuşunca anlıyorum sinirli olduğunu… Ne oldu söyle bakayım."

"Ev-evleniyorum…"

"Sen ciddi misin? Kim bu adam?"

"Ciddiyim. Adı Arel, Arel Korhan."

"Arel bana hiç yabancı gelmiyor… Yoksa Korhan Mimarlık mı? Ünlü iş adamı Arel Korhan. Kızım sen o adamı nerede buldun?"

"Ne bileyim Metin abi işini falan. O beni buldu hem ben değil. Anneme de söyleyince yüzüme kapattı telefonu. Ne yapacağımı bilmiyorum. Sap gibi kaldım burada."

Metin karşısında oturan kızın yüzündeki solgunluğu ilk geldiğinde fark etmişti ama pekte bir şey anlayamamıştı. Zaten uzun uzun konuşmasa bu kadar sinirli olduğunu anlayamazdı. Melike tam bir saklı kutuydu. Ve bu yüzden bu kızı kendi kızı gibi seviyordu.

"Bir kahve içelim mi seninle? Hem az sonra Duygu'da gelecek sana biraz akıl verir ha ne dersin?"

"Tamam, ben hazırlarım hemen."

"Tamam, bende şu listeye bakayım."

Melike kahveleri hazırlarken Duygu ablası çoktan gelmişti. Konuşa konuşa saat gece 12'ye gelmişti. Melike artık kalkması gerektiğini söyleyip ceketini giyip çağırdığı taksiye binmişti.

"İdil, ben geldim canım. Sana pasta getirdim. En sevdiğinden…"

"Hoş geldin minik kuşum. Lütfen çikolata ve ahududulu olsun. Çooooook canım çekti şu anda…"

"Evet, canım istediğinden… Şey arayan soran var mı?"

"Yok, üzülme ama ben annenle konuştum. Merak etme mutlaka arayacak seni."

Melike, İdil'e iyi geceler dileyip odasına geçmişti. Pijamalarını giyip yatağa yatarken yarının gelmesini ve geçmesini çok istiyordu. Pazartesi okula gidip tüm sıkıntısını kendini derslere vererek atmak istiyordu. Gözlerini yumduğu anda o saçma adamın o saçma gülüşü geldi gözlerinin önüne sonra tüm yüzü, gözleri, saçları, sözleri… Sinirle doğrulup telefonunu kapattı. Ona ulaşmasına izin vermeyecekti. Katre'nin fotoğrafını eline alıp, öptü Melike. Ona güzel şeylerden bahsedecekti artık. Ayrılma olmayacaktı bu sefer Melike kararını vermişti.

"Günaydın uykucu!" İdil, Melike'nin perdesini çekerken Melike gece uyumadığından sabahlamıştı. Ama İdil'e belli etmemek için uyuma numarası yapıyordu.

"Melike sana bir şey söyleyeceğim." İdil, Melike'ye dönünce kırmızı gözlerini gördü ve hemen yanına doğru koşturdu."Canım, uyumadın mı hiç sen?" Melike gözlerini kaçırıp Katre'nin fotoğrafına baktı tekrar. İdil de yanına oturup, fotoğrafa baktı. "Tıpkı sana benziyor. Gülüşü falan hatta siniri bile aynı sen. Senin gibi Pufu'ndan ayrılmıyor."

Melike gülümseyerek İdil'e baktı. "Bence de aynı ben. Dağları devirir onun tek bakışı." ikisi gülerek şakalaşırlarken İdil kahvaltı hazırlamak için mutfağa geçmişti. Pufu ikisi içinde çok önemliydi. Pufu, Melike'nin küçüklükten beri en sevdiği ayıcığıydı. Biraz yaşlanmıştı ama sevilmeyecek gibi de değildi. Onu doğum gününde Katre'ye hediye etmişti. Şimdi onun yerine Katre Pufu'ya çok güzel bakıyordu.

Melike elini yüzünü yıkayıp mutfağa doğru geçerken, telefonunu açmayı unutmadı. Öylece konsolun üzerine atmıştı telefonunu.

Pijamalarla kahvaltı en güzeliydi ona göre. Hiçbir şeye elini bile sürmeden İdil hepsini hazırlamıştı. Çayları dökerken, tek bardaklık içeceği şeyi İdil itinayla dökmüştü ona. Gülerek yerine geçip oturdu. İdil de oturunca yemeye başlamışlardı. Melike'nin aklına yine Katre gelince, apar topar kalkmıştı sofradan. "Meliş ne oluyor bir şey mi oldu?" Melike pörtlemiş gözleriyle ona bakarken öksürmekten konuşamıyordu bile. "Ben… Öhööö… Arel'e, Katre'yi söylemeyi unuttum." Melike tıkanan boğazını açmaya çalışırken kardeşine verdiği söz dönüp duruyordu aklında. Birlikte yaşayacaklardı. Ona öyle söylemişti Melike. Ama şimdi hiç yoktan başına bu adam çıkmıştı şimdi istese de o izin vermezdi ki Melike'yle kalmasına. Telefonunu bulup arayacaktı ki o anda aklına dank etti. Bu adamın telefon numarası yoktu ki onda. Neyine arayacaktı onu. Onun aramasını bekleyecekti. Ama şimdiye kadar onu hiç aramamıştı. Araması gerekiyordu. Neden beklemişti ki? O mu arayacak sanmıştı acaba? Masaya tekrar oturdu Melike. İdil onu şaşkınlıkla izliyordu. Bu kızın kafası hiç mi karışmıyordu acaba? Bu ne düzenekli bir programdı!

O sırada telefon çaldı. Melike yine apar topar yerinden kalkıp telefona koştururken İdil ona yavaşlamasını söylüyordu. "Efendim!" dedi Melike numaraya bakmadan. Karşıdan gelen erkek sesiyle düşünceleri tuzla buz oldu.

"Günaydın!" dedi Arel telefonun diğer ucundan. Melike şaşırıp kalmıştı. Bu adam acaba onu hissetmiş olabilir miydi? Kendini toparlayıp cevap verdi Melike. "Günaydın!" Arel derin bir soluk alıp verdi. Melike ise bu arada lafa girmeye çalıştı. "Sana söylemem gereken birkaç şey var. Müsait misin yoksa daha sonra konuşur muyuz?"

"Hayır, müsaidim. Seni dinliyorum."

"Ben annemle konuştum ama pek bir olumlu bir şey alamadım. Söyledim ama sanırım biraz uğraşacağım bu konuyla ilgili. Bir de… Ben sana bir şeyi söylemeyi unutmuşum o gün… Sustuğuna göre bu söyle demek değil mi? … Tamam, ben kardeşime bir söz verdim. Bundan sonra beraber yaşayacağız dedim ama bir anda sen çıktın karşıma Katre'nin benimle yaşamasını istemezsin biliyorum ama ben yine de-"

"Sorun değil benim için. Seninle kalabilir ama acı çekmeni görmesini istemiyorsan arada bir evine gönderebilirsin değil mi? Ben senin için söylüyorum. Yoksa inan bana kardeşin hiç umurumda olmaz."

Melike şaşkınlıkla duyduklarını birleştirmeye çalışıyordu. Bu adam gerçekten Katre'nin onunla kalmasına bir şey demeyecek miydi? Yani izin mi veriyordu? Ama ne dedi o kendisine? ' Acı çekmek ' evet işte bunu bilmiyordu. Demek ona acı çektirecekti sanki hiç çekmiyormuş gibi. Öyle olsundu Melike nasıl olsa her acıya alışmıştı. "Teşekkür ederim. Söylediklerini ciddiye alacağım." deyip sustu Melike. Arel ise hattın diğer ucundan sinirle bir soluk aldı bu kız şimdi neden ona karşı koymuyordu? Neden kabulleniyordu? Acı çekmek hoşuna mı gidiyordu?

"O zaman seni annemle tanışmaya götürebilirim"

"Hayır, olmaz!"

"Neden olmasın ki? Seni almaya geliyorum hemen hazırlan."

"Eminim annende biliyordur bu olayları değil mi?"

"Annemle bu konu hakkında tek kelime konuşmayacaksın."

"Neden konuşmayacakmışım ağzımı sen mi verdin de beni susturmaya çalışıyorsun. Bak bakalım nasıl konuşuluyormuş."

"MELİKE!"

"Ne var tabi siz ancak emir verirsiniz değil mi Arel Korhan. Alışık değilsinizdir böyle şeylere, empati kurmaya ama ben size bunu öğreteceğim."

"MELİKE DEDİM!"

"Hadi, bağır bağır bende zaten adımı bağırınca susanlardanım. Hep böyle olur değil mi?"

"Ben senin çocukluk arkadaşın değilim. Bana öyle yayvan ağzınla tek söz edemezsin. Duydun mu beni? Bir daha asla böyle konuşmayacaksın asla. Yoksa seni buna pişman ederim! Anladın mı beni?"

"Senden korktuğumu mu sanıyorsun? Asla Arel Korhan, asla sana iyi davranmayacağım. Umarım bu konu hakkında sen haklı çıkarsın eğer ben haklı çıkarsam, o evi ben yakmamışsam benden kork. Çünkü bugünlerini sana çok aratacağım ve o zaman pişman olan tek taraf sen olacaksın."

Melike hırsla telefonu tamamen kapatıp koltuğun üzerine atmıştı. Bir hışımla odasına geçip küçük bavuluna birkaç eşya atmıştı. Üzerini değiştirmeden de ne kadar pahalı olursa olsun üç saat sonra ya uçak bileti almıştı. Kararı kesindi. Eve dönüyordu tam olarak iki yıl sonra.

***********

İdil, havaalanına kadar onunla gelmişti. Üzerine giydiği kısa ceketin ipleriyle uğraşan Melike'ye bakıp iç çekti İdil. "Merak etme her şey yoluna girecek inan bana." Melike de onun gibi iç çekip gülümsemişti İdil'e. Anons sesinden önce Melike toparlanmış arkadaşına sarılmıştı. Hemen geri döneceğini yokluğunu bile hissettirmeyeceğini söyleyip merdivenlere doğru yürümüştü. Sonunda uçağa binince, eve gideceği için içindeki buruklukla yola çıkmaya hazırdı, Melike. Her ne olursa olsun sözünden dönemezdi. Kararı kesindi bu olayı çözmeden İzmir'e dönmek yoktu.

Gecenin kör karanlığında Melike, Ordu'ya gelmişti. Aktarmasız uçak bileti onun için daha iyi olmuştu. Okuldan da iki hafta devamsızlık kullanacaktı. Bu onun için bir şey değildi çünkü hiç devamsızlık yapmıyordu. Ama burada fazla kalmamaya özen gösterecekti. Geçmiş onun için geçmişti ama buradaki anıları yine onu hayallerine zorluyordu. Dirense de aklına gelenleri kovalamaya çalışıyordu. Geriye dönüp baksa boğulacaktı, hataları boğazlayacaktı onu, geleceği ise o kadar koyuydu ki dipsiz kuyudan bile daha olasılıksız daha derindi.

Telefonunu çıkarıp bir iki tuşa bastı sonra uzun bir bekleyiş yaşadı. İdil'e geldiğini haber vermişti. Şimdi sırada Katre vardı. Artık hasret bitecekti. Geçmişini geride bırakacaktı ama Katre'yi asla.

"Efendim?"

"Merhaba, kusura bakmayın bu saatte çok değerli vaktinizi çaldım. Ama artık Katre'yi almaya geldim. Kapıdayım, açarsanız eğer Katre'yi alıp gideceğim."

Melike, öz halasına bile bu kadar kinci olabiliyorsa eğer kimse ondan başka bir şey beklemesin çünkü geride bir sürü nedenleri daha vardı. Sokağın sonundaki eve doğru yürürken kapının açılıp bir hışımla Füsun Hanımın dışarı çıktığını gördü. Keyiflice hatta alaylı bir gülüşle ona baktı, Melike. "Sen Katre'yi falan alamazsın kızım. Burası onun evi. Babası onu bize bıraktı. Eğer senin almanı isteseydi sana bırakırdı."

İşte Melike'nin keyfi daha da yerine geliyordu o kadın böyle konuştukça. "Onun evi mi? Şaka mısın kadın sen? O benim kardeşim bu zamana kadar ona burada sen bakmış olabilirsin ama bir düşün istersen neden baktığını. Onu benden nasıl aldığınızı hatta çaldığınızı gayet biliyorum küçük olmam aptal olduğumu mu düşündürdü size? Babamı nasıl ayakta uyuttuğunu adım kadar iyi biliyorum sözlerini bile ezberledim. Şimdi beni daha fazla sinirlendirme. Katre'yi çağır lütfen. Bu sana son ikazım. Yoksa olacaklardan ben sorumlu olmam."

Füsun Hanım, Melike'nin gözlerinde gördüğü kararlılığı, kulaklarıyla da duymuştu. Biraz korksa da yine diklenecek oldu ki. "Sakın… Sakın bir hata yapayım deme. Sonu kötü biter bu hayat filminin haberin olsun. Neler yapacağımla, neler yaptığımı benden daha iyi biliyorsun. Katre'yi getir hemen. Hala ayaklarına da hiç girme ben senin hiçbir şeyin değilim." Melike'nin son ikazıyla, Füsun Hanım bir hışımla içeri girdi. Saat gece 11'e geliyordu. Katre'nin uyumamış olmasını dilerken buldu Melike kendini. Bavulunu yere koyup üzerine oturunca uzunca bir bekleyişle iç geçirdi. Heyecanla pencereden bakan kardeşini görüp gülümsedi ona hem de kocaman bir gülümsemeydi. Elini sallayıp çabuk olması için dudaklarını oynattı. Katre, bir baş hareketiyle hemen geri çekilip eline ne geçtiyse hepsini bavuluna tıktı. Zaten topu topu bir tane bavulu bir de sırt çantası olmuştu. Eline aldığı Pufu'yla herkesle vedalaşıp ablasına doğru koşturdu.

Sıkıca birbirine sarılan iki kardeş, gözlerinin ucuyla halalarına bakıp hiçbir şey demeden yola koyuldular. Taksiyi Melike, Füsun içeri girince aramıştı. Bavulları yerleştirip kendileri de arkaya oturunca, araba tam gaz evinin yolunu tutmuştu. Bu süre zarfında ne Katre konuşmuştu ne de Melike. İki kardeş sadece sarılmışlardı birbirlerine. Melike, Katre'nin saçlarını öpüp durmuştu yol boyunca. Taksi durup evlerine geldiğini haber verircesine arkaya doğru bir bakış atmıştı. Melike taksinin parasını ödeyip eşyaları indirmiş, eve doğru bakış atmıştı. Annesi uyumamıştı ki ışıklar hala açıktı. Mahalleye doğru bakış attığında bazıları merakla dışarı çıkmıştı. Bu mahalleye bu saatte pek uğrayan olmazdı çünkü. Onlara başıyla selam verip kendi evlerinin ziline basmıştı Melike. Katre'ye dönüp kocaman gülümserken elini de sımsıkı sarmıştı güven verircesine.

"Abla, ya annen beni istemezse!"

"O nasıl söz balım… Seni herkes sever ki sen böyle herkese tatlı tatlı bakarsan. Yerim ben seni, bükme dudaklarını hemen. Annem seni benden çok sevmezse benim adımda Melike olmasın. Başka bir şey olsun."

Katre, kocaman gülümseyerek ona bakarken. Melike boyuna kadar gelmiş kardeşine sulu bir öpücük verdi. Kapının otomatiği açıldığında, ikisi de birbirlerine bakıp tedirgince içeri doğru bir bakış atmışlardı. Melike, içinden dualar ederken, annesini gördü gözleri. Kocaman gülümseyip ona bakarken, annesi bir bavullara, bir Katre'ye, bir de Melike'ye bakıyordu.

♡♦♡♦♡♦♡♦♡♦

Dayanamayıp bir bölüm daha ekleyen beni bir tebrik ediyorum ♡

Umarım görüşlerinizi belirtirsiniz, değerlilerim ♡

hızımı alamayıp bir beş bölüm daha eklerim ben .....

 

Bölüm : 02.12.2024 17:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş