7. Bölüm

♦0.7♦

hayat melike kurioğlu
_haymel

Akşam Melike, sanki üzerinden tır geçmiş kadar yorgundu. Annesine birkaç bir şey söyleyip odasına geçerken Katre, annesine açıklamalarını yapıyordu. Birazdan defileye başlardı zaten. Annesine aldıklarını gösterir annesi de 'Ben öyle anlamam giy de gel!' derdi ve gece yeniden başlardı. Ama en azından biraz uzanmak istiyordu. Kafasını toplamak, üzerindeki bu ağır yükten en azından biraz uyuyarak kurtulmak istiyordu. Ama buna en başta annesi, sonrasında da çalan kapı itiraz eder gibi başında bitmişti. Üzerini değiştirecek zamanı bile bulamamıştı. Elini yüzünü yıkamak için dışarı çıkarken annesi çoktan kapıyı açmıştı.

Gelenler anneannesi ve teyzeleriydi. Birkaç kişi daha içeri geçerken Melike gerçekten en azından bu gece uyuyabilmeyi denemek istiyordu. Yeniden kapı çaldığında Melike ayaklanmıştı bu sefer. Kapıda gördüğü kayınvalidesi ve çok güzel bir kızdı. Hemen Bade Hanımın elini öperken yanındaki kızın onu baştan aşağı süzdüğünü biliyordu. Gözlerinde gördüğü öfkeyi tanıyordu; Ona aynı Arel gibi bakıyordu. Sanırım bu ikizlerden bir tanesiydi. En azından bu kadarını tahmin edebiliyordu. "Hoş geldiniz!" içeri geçtiklerinde genç kızdan hala ses çıkmıyordu. Bade, kızına bir şeyler söylemesi için dürterken Melike onu hoş görüyle karşılamıştı. Aslında tüm aileden böyle bir tepki bekliyordu. Aynı böyle bakmalılardı; eğer doğruysa yaptığı korkunç bir şeydi. Melike saygıyla Bade'ye sarılırken yanında duran genç kızın ona olan korkunç bakışlarını hala devam ettiriyordu. Geri çekildiğinde Alin artık rahat durmayıp bir yandan annesine bakıp bir yandan da Melike'ye bakışlarını devam ettiriyordu.

"Ben Alin, Arel'in kardeşiyim. "

" Merhaba, hoş geldin ben Melike! Buyurun lütfen içeri geçelim bugün ev biraz kalabalık kusura bakmayın!"

İçeri geçtiklerinde hep bir yandan konuşmalar yükseldi. Melike biliyordu ki bugün de dinlenemeyecekti. Herkes misafirlerle ilgilenirken Melike bir köşeye çekilmiş yine düşünüp duruyordu.

Unutmayı nasıl becerecekti ki! Her şey üst üste gelmeseydi bunun da üstesinden gelebilirdi ama şu an hiç derdi yokmuş gibi bir de bu çıkmıştı. Kendi kendine oflayıp puflarken gözleri Arel'in kardeşiyle kesişti. Alin! Ne güzel ismi vardı. Keşke bunu gözleri içinde söyleyebilseydi! Ona o kadar öfkeli bakıyordu ki, oradan çıkacak alevler yüzüne doğru yol alacak gibiydi. Koyulaşmış gözlerinde bir şeyler gizliydi. 'Sanırım o da her şeyi biliyor!' Melike gözlerini ondan çekip mutfağa doğru ilerledi. Çay koyup dağıtırken de Alin'in gözlerini es geçip sadece tuttuğu tepsiye baktı. Yaklaşık bir saat böyle geçerken Bade Hanım rahatsız olmuş olacaktı ki Alin'in koluna dokunup bir şeyler fısıldıyordu. Melike kızın bakışlarını tekrar kendi üzerinde hissedince çekinmeden ona baktı. Mahcup durmayacaktı çünkü onun bir suçu yoktu. Bunu herkese kanıtlayacaktı. Şimdilik yapacak bir şeyi yoktu ama bulacaktı. Her kim varsa bu işin içinde hepsine hesabını soracaktı.

Herkesin tek konuştuğu şey düğün ve kına gecesiydi. Yaklaşık bir hafta sonra evlenecekti. Hem de tanımadığı bilmediği onu öldürmek isteyecek kadar nefret eden bir adamla. Ve o zamana kadar ondan istediği şey ise geçmişinde sevdiği adamı unutması. Mantık yoktu çünkü Arel ne isterse onu yapıyordu. Sormuyordu ya da konuşmayı denemiyordu. Emir veriyordu ve emrin yerine getirilmesini bekliyordu.

Ona göre unutmak kolay değildi. Buraya geldiği andan beri tek istediği şey İzmir'e geri dönmekti. Yollarını her yürüdüğü sokakta bir anısı vardı ve bu artık dayanılacak gibi değildi. Onu gördüğünde hissettiği şeylerin çoğu kırgınlık olsa dahi özlem hep vardı. Derinlerinde bir yerde hissettiği özlem onu gördüğünde gün yüzüne çıkacak kadar fazlaydı. Arel'in gördüğü şey belki de buydu. Bunun için gelip onu tehdit etmişti. İstediği şey aslında onun iyiliği içindi. Bilmeden de olsa ona bir iyilik yapmış bile olabilirdi Arel. Yıllardır içinde saklanan bu acı belki de böylelikle geçip giderdi. Kim bilir!

Saatler akıp gittikçe yorgunluk üzerine daha çok çöküyordu. Bugün ki yaşadıkları her olay gözlerinin perdelerinde canlanırken daha beter duruma gelmişti başının ağrısı. Kulaklarına varıncaya kadar yandığını hissediyordu. Tek istediği bugünün bitip yarın defterlerini bulmaktı. Bulup bu ızdıraptan kurtulmaktı.

Elini alnına dokundurduğunda hissettiği sıcakla kendine gelmişti. Alev gibiydi. Kimseye fark ettirmeden banyoya girip elini yüzünü yıkadı birkaç defa. Buz gibi su biraz olsun onu yatıştırırken başının ağrısına artık dayanacak gibi değildi. İlaç kutularını tek tek çıkarırken bildiklerini bir yere koyup bilmediklerini ecza dolabına geri bırakmıştı. Eline aldığı birkaç ilacı ağzına atıp kalanları da dolaba bırakıp mutfağa geçti. Su içerken çalan zille kapıya gidip açmıştı. Gecenin bir vakti evine gelecek tek kişi Arel'di. Annesi ve kardeşini almaya gelmişti.

"Annemler buradaymış!"

"Evet, içerdeler. Geçebilirsin çok konuşulacak olan düğününü tartışıyorlardı ailecek."

Lafları sıralarken Arel'in ona attığı bakışları fark edip ona uzattığı terliği yere bırakırken bu kadar nezaketi hak edip etmediğini de düşündü. Neyse yapmıştı bir kere geri alacak değildi.

"Bende katılayım o zaman nasıl olsa benim düğünüm!"

Arel keyifle içeri girerken Melike yerinde tepinecek kadar sinirlenmişti. Yaşına başına bakmadan saldıracaktı artık adama. Titreyerek içeri geçti o da. Arel oturmuş gerçekten de düğünüyle ilgili konuşuyordu. Neymiş salon bin kişilikmiş hatta fazlası bile sığarmış, otelde olacakmış ki misafirler nerde kalacağım derdine düşmesinmiş, her şey ayarlanmış tek eksik altınmış. Konuşmalar devam ederken artık dayanacak gibi değildi kendini hızla balkona atarken derin derin soludu havayı. Yıldızsız bir geceydi. Bulutların yoğunluğu ona yağmur yağacak hissini vermişti. Karadeniz'di sonuçta. Yağmadan geçen bir haftası yoktu.

Kendisine doğru gelen adım seslerini duyunca başını çevirip gelene baktı. Alin'le göz göze geldiklerinde içinde bir yerlerde panik oluştu.

"Seni rahatsız etmiyorum değil mi?" sorduğu soru bile abisi gibi emir vericiydi. "Hayır, tabii ki!" sesi biraz içine kaçsa da cevaptan ikisi de hoşnut değildi. Neden gelmişti ki yanına? İki soluk almaya bile gelmiyordu.

"Sana bir şey söylemek istiyordum sadece!" Alin, gözlerini Melike'nin gözlerine dikip bir adım daha atmıştı ona doğru. Sırtı demire yaslanacak şekilde dönmüştü Melike. Ne söyleyecekti ki!

"Her şeyi biliyorum. Hem de her şeyi! Senin kim olduğunu, bize ne yaptığını… Abime ne yaptığını! Her şeyi kısaca! Sana söyleyeceğim tek şeyse ayağını denk alman. Ben ne abim gibi merhamet ederim ne de annem gibi seni severim. Benim canımın içinden iki can aldın sen, ben olsam bunun bilinciyle gelirdim Korhan ailesine. Sana alınan, yapılan onca şeyi senden misliyle geri alacağım. Yani kısaca seni mahvedeceğim. Bunu ödeşmek gibi düşünebilirsin… Ha! Bu arada, bu söylediklerim aramızda!"

Alin, gözlerini ondan çekip sinsice gülerek içeri giderken Melike olduğu yerde durmuş baktığı noktaya bakmaya devam ediyordu. Aklından geçen onca sözlerin arasında tek duymaya çekindiği yeri duymuştu Melike. ' Benim canımın içinden iki can aldın sen!' kelimeler bir bir duvara vurup ona geri geliyordu. Gerçekten de yapmış mıydı böyle bir şeyi?

Olduğu yere iyice çöktü. Duvarın soğukluğu sırtından beri vücudunu uyuştursa da aklında gezen kelimeler daha da bir yakıyordu içini. Yemin ettiğine bin pişman ettirdi yeniden bu olaylar. Allah ders verir gibi bir bir tövbe ettiriyordu diline. Bundan daha fazla yanmaz canım dedikçe daha da beteri geliyordu. Vücudu artık ne kadar kaldırabilirdi tüm bu acıları?

Bu sırada Arel, kardeşiyle göz göze gelmiş ne yaptığını anlamak ister gibi bakıyordu yüzüne. Alin'in gülümsediğini gördüğünde ise anlamıştı ne yaptığını. Gözleriyle onu susturup ayağa kalktığında annesine işaret vermiş ve onun da kalkmasını istemişti.

"Biz artık kalkalım yarın yine bir sürü işimiz var Medine Hanım!"

"Biraz daha otursaydınız hem Melike pek görüşemedi sizinle, bu sıralar sanırım heyecandan yerinde duramıyor pek."

"Olur, öyle gençler onlar bizim de deli zamanlarımız vardı. Neyse kızımla da yarın görüşürüz artık! Herkese iyi geceler!"

Melike sesleri duyup ayağa kalkarken salondan geçen Bade Hanımı görmüştü. Gidiyorlardı sanırım. Hemen üzerini düzeltip yanlarına ilerledi. Herkes birbirine sarılıp vedalaşırken Arel bu sırada Melike'yi kolundan tutup yanına çekmişti.

"İyi misin? Alin sana ne söyledi?"

"İyiyim tabi ki! Bizim aramızda kızsal bir konu! Önemli bir şey yok. Hem kolumu artık sıkmaz mısın lütfen. Yeterince morardığını düşünüyorum."

Arel, kolunu bırakırken elini tutmuş ve üstten bir bakış atmıştı ona. Bu biraz inanmadım demek gibiydi. Parmaklarının arasına sızan parmaklar o kadar ince ama bir o kadar güçlüydü ki elini tuttuğunda bile ne kadar güçlü olduğunu anlayabiliyordu. Bu histen nefret etse de huzur veriyordu. Bu yanlıştı ama huzurluydu da!

"İyi geceler nişanlım! Yarına erken uyan işlerimiz olacak!" yine emir kipiyle konuşup Melike'yi sinirlendirse de Arel'in huyuydu bu! Tam yanağına doğru yaklaşan Arel'i annesi durdurup çekip almıştı Melike'yi elinden. Buna sinirlense de yapacak bir şeyi yoktu.

"İyi geceler güzel gözlü kızım! Yarına dinlenip kalk olur mu? Kendini sakın yorma. Her şey hallolur!"

Melike kadına gülümseyip sarılırken içtendi. Gerçekten yapmak istediği şey buydu. Ona yakın gelen tek insan Bade Korhan'dı. İnşallah ona hep böyle gelirdi. Herkesle kucaklaşan aile artık gitmek için arabaya binmişti. Onlara el sallayıp uğurlarken anneannesi ve teyzeleri de peşlerinden çıkmıştı hemen. Onları da uğurlayıp baş başa kalmışlardı artık evde.

Herkes odasına çekilip yatarken Melike yastığını alıp oturma odasına geçmişti. Üzerine attığı pikeye sarılırken burada uyumayı özlediğini hissetti. Bazı geceler odasının duvarları üzerine gelirken böyle bir yöntem bulmuştu. Televizyonu en kısık sese alıp uzanıp böyle uyuyakalıyordu. Bir ara alışkanlık haline gelen bu yöntem üniversite de zorluk çekmesine neden olmuştu. İlk zamanlar televizyonu dâhil koltuk bile yoktu evinde. Çalışmaya başladıktan sonra her şeyi almışlardı İdil ile. Ondan sonra da artık bu alışkanlıktan vazgeçmişti. Çünkü akşam genelde yorgun olup yattığı yeri bile duymadığı oluyordu.

Sabah annesinin sesine uyanırken başucunda çalan telefon onu kendine getirmişti. Dün İdil ile yazışırken uyuyakalmıştı. Sanırım arayanda odur deyip hiç bakmadan açtı telefonu.

"Kaçtır arıyorum neden açılmıyor bu telefon?"

"Sana da günaydın Arel, sabah sabah öten tek insan sensin sanırım!"

Arel sinirle telefonu sıkarken Melike gerinip olduğu yerde esnemişti.

"Hazırlan hemen bir saate seni almaya geliyorum."

"Beyefendi yine emirlerini yağdırmaya başladığına göre seni yine biri sinirlendirmiş olmalı."

"Senden başka kim beni sinirlendirebilir ki saat öğleyi geçti ben sana erken kalk demedim mi?"

Saat öğleyi mi geçmişti? Melike gözlerini hızla açıp saate bakarken ne kadar çok uyuduğunu hesaplıyordu. Yorgunluğunu atmış olmalıydı ama hiçte öyle hissetmiyordu. Daha çok yorgunmuş gibiydi.

"İyi tamam hazırlanırım ben şimdi. Nereye gideceğiz onu söyle bari de bu sefer ona göre giyineyim."

"Senin bir şey giymene gerek yok her halinle çirkinsin zaten. Bir saate oradayım ona göre."

Suratına kapanan telefonla daha da sinirlendi Melike. Hızla kalkıp yastığını ve pikeyi odasına koyup dışarı baktı. Hafiften esse de hava sıcaktı. Üzerine dantel detaylı bluzunu altına ise koy pantolonunu giydi. Kemerini bağlarken ne kadar zayıfladığını anladı. Tek bir şey vardı onu kilolu gösteren o da bacaklarıydı. Kalın olan bacakları onda puan eksikliği yapsa da seviyordu onları. Elini yüzünü yıkamak için banyoya geçerken annesinin masayı kurduğunu fark etti. Katre da ona yardım ediyordu. Sahi ne kadar beklemişlerdi bu anıyı yaşamak için? Biraz tebessümle birlikte dişlerini fırçalayıp içeri geçmişti. Evi hala bıraktığı gibiydi. Sadece koltuklar ve televizyon değişmiş geri kalan her şey aynıydı.

"Günaydın canlarım!"

"Günaydın kızım!"

"Günaydın ablacığım! Hadi oturun siz ben çayları koyayım."

Medine Hanım, Katre'ye gülümseyip sandalyeye otururken, Melike dikkatli bir şekilde Katre'yi izliyordu. Bugün okula gitmemişti aslında birkaç gündür devamsızlığı vardı ama nasılsa son senesi olduğu için hocaları evde çalışmalarına izin veriyorlardı. Aslında bu ayrıcalıkta başarılı olan öğrencilere yapılıyordu. Katre de okulunda en başarılı öğrencilerden birisiydi.

Demliği kaldırırken dişlerini sıktığını gördü ama hemen sonra normal haline geri döndü. Tek kaşını kaldırıp annesine bakınca aynı şeyi onunda fark ettiğini anladı.

"Bir yerin mi acıyor kızım! He annem söyle bakayım!" Katre bir an şaşırıp geri normal haline dönüp "Yok bir şeyim hiçbir yerim ağrımıyor! İyiyim!" Melike biraz daha üsteleyince Katre'nin gözleri dolmaya başlamıştı.

"Ne oldu Katre! Söyle hemen! Sana bir şey mi yaptılar?"

"Gerçekten iyiyim ablacığım. Sadece sanırım kolumun üzerine yatmışım o yüzden biraz ağrıyor o kadar başka bir şeyim yok. Vallahi bak!"

"Katre bana yalan söylerken vallahi deme güzelim. Otur bakayım şuraya göster bana bileğini."

Katre yapacak bir şey yok der gibi oturup bileğini açtı. Bir morarma yoktu ama elini bastırdığında atacağı çığlığı yutup ablasına baktı usulca.

"Bir saate Arel beni almaya gelecek anne. Sanırım şu altın işlerini halledeceğiz bugün de hafta sonu Katre'yi da acile götürürüm o da benimle gelsin. Sen buradaki işleri halledebilir misin? Kıyafetler zaten kınadan bir gün önce gelecek!"

"Hallederim kızım ben merak etme sen. Hem anneme de gideceğim zaten. Kardeşini de iyi bir doktora götür tamam mı baştan aşağı kontrol etsinler. Güvenmiyorum ben onlara bir şey yapmışlar belli."

"Anne, ben iyiyim vallahi. Abla gerek yok masraf olacak hem düğün öncesi gelmiyorum ben."

"Sana sordum mu Katre ben. Geliyorsun o kadar hadi kahvaltını yap sonra da giyinmeye hadi bakayım!"

Katre söylenenleri dinleyip kahvaltısına devam ederken hızla kafasından geçenleri düzene sokmaya çalışıyordu. Ne yapsa da bu doktor işinden kurtulsa?

Melike çantasını almaya giderken Katre, dişlerini fırçalamış üzerini giyiniyordu. Çok geçmeden telefon çaldı.

"Geldin mi? Birazdan iniyoruz. Evet, Katre'de olacak yanımda. Hayır, doktora götüreceğim onu. Önemli bir şey değil! Evet! Tamam, biraz bekle ya da eve gel! Tamam!"

"Katre hadi canım hazır mısın? Bekleyemiyor aşağıdaki ökü- öhööö şey Arel abin gelmişte!"

"Hazırım abla! Sen çık ben geliyorum!"

Çantasını alıp çıkarken zile basan Arel ile karşı karşıya gelmişti. Arel'in gözleri yine sinirden bir ton daha koyulaşırken Melike'nin umurunda olan tek şey Katre'nin rahatsızlığıydı. Bir şeyler gizlediği belliydi ama bunu ona açık açık soramazdı. Daha derine inmeliydi. Katre hemen olayları anlatamazdı.

"Katre nerede?"

"Gelir birazdan biz aşağı inelim. İlk önce doktora geçebilir miyiz? Sonra senin dediğin yere geçeriz."

"Tamam, inelim biz o zaman Alin'de var aşağıda zaten. O da gelmek istedi."

Melike, Katre'ye bir kez daha seslenip ayakkabısını giydi. O sırada Katre'de gelince arabaya doğru ilerlediler. Önde oturan Alin'le karşılaştı gözleri ilk önce. Yine aynı şekilde bakıyordu ona. Çok geçmeden arkaya oturmuşlardı iki kardeş. Arel'in, Alin'e attığı bakışı fark etse de görmezden gelmişti. Gidecekleri yeri tarif ederken çok geçmeden Arel arabayı park etmişti bile. Yol boyunca düşündüğü şeylerde bir kat onu yorarken acil kısmından içeri girmişlerdi. Arel'in peşlerinden geldiğini biliyordu. Öyle bir kokusu vardı ki burunun içine sızan bu havayı her yerde tanıyordu.

İşlemleri hallederken Arel'in bakışları üzerinde gidip gelse de Katre'yi kolunun altına almış etraftakilere gözdağı veriyordu. Ona bakan herkesin mırıltılarını Melike olduğu yerden bile duyabiliyordu. Herkes onu tanıyordu ve o hiç tanımıyordu. Garipti ama yıllar geçse de tanıyacak gibi değildi. Hiçbir zaman bir anı bir anını tutmayan bir adam vardı karşısında.

Oturup sıralarının gelmesini beklerken Arel'in fazla bekleyeceğini düşünmemişti. En son ayaklanıp birilerine saydırmaya gideceği vakit Katre'nin adını söylemişlerdi. İçeri girdiklerinde doktorun bakışlarını gören Arel Melike'yi dışarı çıkarmış kendisi de dışarı çıkmıştı. Ama bir bahaneyle doktorun yanına geri girmişti. Melike stresten gezinirken kendisinin farkına bile varmamıştı zaten. Gözlerinin siyahını iyice belli edip doktora bakış atarken adamın elleri titreyerek muayeneye başlamıştı. İlk önce bileğindekini kontrol ederken Katre doktorun yukarı doğru çektiği bluzunu aşağı doğru indirip duruyordu.

"Katre bırak artık şu gömleğin kolunu da Doktor Bey detaylı bir şekilde incelesin. Olur, mu güzelim?"

Katre gözlerini yumup kazağın kolunu yukarı çekerken bol giydiği için kendini bir kez daha tebrik ediyordu içinden. Küçük küçük oluşan yaraları gördü ilk önce Arel. Daha sonra sırtına doğru yayılan morlukları gördü. Doktor Arel'i dışarı çıkarırken, Katre'ye de üzerindeki kazağı çıkarmasını söylemişti.

Melike, Arel'i dışarıda gördüğünde yanında Katre'nin olmadığı hemen fark etmişti.

"Arel ne oluyor nerede Katre?"

"Sakin ol bir şey yok doktor detaylı incelemek için beni dışarı aldı sadece kimseyi de almayacak yanına. Çıkar birazdan."

Melike bunu pek ciddiye almasa da tekrar kapıya doğru ilerlemişti. Acaba gerçekten ona bir şey yapmışlar mıydı? Katre ondan bir şey saklıyor muydu?

"Arel onda bir şey gördün mü yani kolunda falan."

"Bir şeyi yoktu. Sadece kolunda bir ezilme olmuş sanırım uyurken üzerine yatmış olabilir. Doktor bir kaç muayene daha yapıp çağıracak bizi merak etme."

"Nedense buna pek inanasım gelmedi. Yalan söylemeyi beceremedin gibi!"

Arel, Melike'ye bakış atıp Katre'nin durumunu kafasında çözüme ulaştırırken, Melike'nin onu halasından aldığı aklına geldi. Doktorun açıklamasından sonra kısa bir ziyaret güzel olurdu. Bugünlük işlerini erkenden bitirirse neden olmasındı!

Doktor, kısa bir süre sonra sadece Arel'i içeri alırken Melike girmek için elinden geleni yapmış ama Arel'in bir bakışıyla geri oturmuştu. Ne konuştuklarını Katre'den öğrenirdi nasılsa! Ya söylemezse diye de düşünmeden edemedi. Arel'e sorardı ama cevabını alır mıydı o da vardı. Oflayıp puflayıp yerine oturdu. Telefondan annesine mesaj atıp haber verirken çıkınca arayacağını da yazmıştı.

Çok geçmeden Katre ve Arel dışarı çıkmışlardı. Doktorun yazdığı reçeteyi Katre'nin elinden alıp baktı ama sadece numaralar vardı üzerinde.

"Giderken bir eczaneye uğrar alırım ben ilaçları!"

Arel bunu söyledikten sonra onları arabaya götürmüş ve asıl işleri için yola koyulmuştu. İlk gidecekleri yer kuyumcuydu.

"Arel şurada bir eczane var oraya gidebiliriz!"

Alin bu duruma sinirlense de mırıltılarını duyan tek kişi abisiydi. Aslında Melike de duymuştu ama her zamanki yaptığını yapıp duymazdan gelmişti. Katre'ye doğru döndüğünde yüzünde gördüğü sıkıntıyı hemen anlamıştı ama Alin'in yanında bir şey diyememişti.

"Ben alırım sen inme. Bekleyin burada!"

Arel, Katre'nin uzattığı kâğıdı alıp eczaneye girerken Melike'nin gözleri yeniden Alin'le buluştu. Siniri yüzünden anlaşılıyordu. Peki o zaman neden buraya gelmişti ki!

"Merhaba Alin!"

"Merhaba Katre! Merhaba yenge adayı!"

Alin'in imayla söylediği son sözler Katre'yle arasında bir bakışmaya neden olsa da gülümseyip cevap vermişti Alin'e. Ailesine bir şey yansıtmak istemiyordu. Kimseye bu durumu açıklayamazdı. En çokta annesine!

Arel araca yaklaşırken vücudunun gerginliğinden ortaya çıkan omuz kasları adeta burada olduğunu belli edecek kadar ortadaydı. Ve bu Melike'nin bir erkekte sevmediği ilk şeylerden biriydi. Ne gerek vardı ki bu kadar vücut kası yapmaya! Kolunu tuttuğunda elindeki kasları bile biliyordu artık! Şişen omuzları, gömleğe sığmayacak kadar şişen kolları! 'Hepsi abartı!' deyip düşüncelerine son verdi. O sırada zaten Arel'de arabaya binip gözlerinin odağından çıkmıştı. Arkaya uzatılan poşette bir sürü ilaç var gibi duruyordu. Melike'nin bunların hepsinin Katre'ye ait olmadığını düşünmeden edemiyordu. Ufacık kız bütün ilaçları nasıl içecekti ki!

"Arel bunların hepsi Katre'ye mi ait!"

"Evet, eczacı hepsini belli bir zaman aralığı koysun dedi. Kremleri de düzenli sürerse iki güne her şey geçer dedi!"

Arel, 'her şey' derken Katre'nin gözlerine bakıp onun anlayacağı şekilde konuşmuştu. Yaralarının iyileşme süreci hızlı olacaktı. En azından Arel bunu umdu. Akşama işlerini bitirince de görüşmesi gereken kişilerle bizzat kendi görüşecekti.

Arabayı hızla Ordu'ya sürdü. İşlerinin bir kısmını orada halledeceklerdi. Bir kısmı da İzmir'de olacaktı. Kalan zamanda biraz gezerlerdi. Gözleri ara ara Melike'nin üzerinde gidip gelse de yüzündeki endişeyi görmüş ve Katre'ye dönmüştü. Onunda ablasından bir farkı yoktu. En azından ortamın gerginliğini alması için radyoyu açıp sesini biraz yükseltti. Bu sırada Alin'le göz göze gelip onun ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalıştı. Zor bir gün olacaktı. En azından öyle hissediyordu. Kardeşinin derdi intikamdı bunu biliyordu ama Melike'nin üzerinde gidip gelen gözleri bir şeyi çözmek ister gibi bakıyordu. Tıpkı kendisinin Melike'yi ilk tanımaya başladığı zamanlarda ki gibiydi.

"Her şeyin hazır mı? Eksik bir şeyin var mı?"

Melike Arel'in ona bir şey sorduğunu bir dakika sonra ancak kardeşinin ona seslenmesiyle anlamıştı.

"Şey evet, her şey tamam… Bir sorun yok!"

"Nasıl olsun ki koskoca Korhanlar bir şeyini eksik ederler mi?"

"Alin!"

Alin hafif sırıtarak arkaya bakış atarken Katre, bu kızın derdini anlayamamıştı. Neden ablasına sürekli olarak laf çarpıp duruyordu ki? Ne istiyordu? 'Eğer bir kelime dahi çarpıtacak olursa bu defa susmam!' deyip içinden kendi kendine söylendi.

Yarım saate merkeze gelmişlerdi bile. Bu sürede kimse kimseye bir şey söylememiş, çıt dahi çıkmamıştı. Geldikleri yer tam olarak teleferik sisteminin otoparkıydı. Buradan Boztepe'nin manzarası çok güzel görünüyordu. Yukarı çıktıkça aşağıda kalan manzaraya bayılıyordu. Rengârenk evler, yemyeşil bir alan, mavi-yeşil fırtınalı bir deniz… Her şeyiyle mükemmeldi. Deniz ile gökyüzünün birleştiği yer öyle güzel görünüyordu ki Boztepe'den, insanların sırf bunun için bile ne kadar teleferikten korksalar da oraya çıktıklarını biliyordu.

İlerledikleri yolda Arel biraz durup ona baksa da sonradan bir şey söylediğini duydu.

"Buradan karşıya geçip içeri döneceğiz. Alin, Katre'nin koluna gir. Sende yanıma gel!"

Yine başladı emir vermeye diye düşünürken yanına ilerdi hızla. Elini ona doğru uzatan Arel'e yandan şaşkın bir bakış atarken hem kardeşi için hem de Alin için bunu yaptığını biliyordu. Kardeşinin Alin'e bakışlarını da görmüştü evet ama yine de bir şey çaktırmamaya çalıştı. Sonuçta ikisi de gençlerdi.

Elini tuttuğu adam, yakında hatta çok yakında nikahlı eşi olacaktı. Buna hazır değildi. Hiçbir şeye hazır değildi. 'Nedendi bu kadar acele, neden hemen verdiler ki annemler!' içinden yeniden sabır çekerken karşıya geçmişlerdi bile. Elini çekmek için girişimde bulunurken Arel daha da sıkı sarmıştı bu sefer. Yeniden sabır çekip yürümeye devam etti arada bir arkasını dönüp kızlara baksa da ikisi de tuhaf biçimde gülümseyerek konuşuyorlardı.

'En azından kardeşimle benden daha iyi anlaşıyor!'

Arel'in gösterdiği yolda ilerlerken yanlarından geçen insanların bakışlarını görmezden gelip ilerliyordu aynı yolda. Arel'in bu bakışları fark ettiğiniyse pek sanmıyordu. Adam o kadar donuktu ki acaba hayatında hiç güldü mü diye sordu Melike kendi kendine. Yüzünde çizik bile yoktu. 'Gamzeleri olmasa bir hiç' deyip önüne döndü.

"Buraya gireceğiz. Kızlar çabuk olun!"

İçeri girdiklerinde etraftaki insanlar onlara bir akış atmış kalan işlerine geri dönmüşlerdi. Yanlarına gelen kısa boylu, hafif kel beyefendi de takım elbiseyle tonton dedelere benzemişti. Buna bir ara gülerdi. Adam saygıyla onlara oturacak bir alan yaratırken kızlar kendi aralarında takıları tartışıyorlardı. Ona göre bunların hepsi boştu çünkü hiçbiri aslında onun olmayacaktı. Gözlerinin gördüğü her şey pahalıyım der gibi parlarken hiçbir yerde normal bir şeyler göremiyordu.

"Arel, bilerek mi yapıyorsun? Neden geldik biz buraya?"

Arel, bakışlarıyla onu sustursa da Melike içinden devam ediyordu tartışmaya!

"Efendim, size göstereceğim modeller çok özel ve tasarım işi olan yüzüklerdir. Değeri yakla-"

"Daha normal olanları yok mu?"

"Melike ben zaten her şeyi hallettim. Yüzüğe de sen karar ver istedim."

"Haa… Diyorsun ki bu kadar kabalığımın yanında bunu promosyon olarak kazandın!"

Arel, simsiyah gözlerini ona dikerken çok geçmeden Melike yüzüklere bakmaya devam etmişti. İçlerinden en sadesini seçmeye çalışıyordu ama her şey o kadar çok pahalı duruyordu ki neyi seçeceğini şaşırmıştı.

"İsterseniz size yardımcı olayım… Bakın böyle bir modelimiz var anladığım kadarıyla sade bir şeyler istiyorsunuz. Bu gayet size göre fiyatı da kendisi gibi merak etmeyin!"

Melike adama utangaç bakışlarıyla bakarken adamın elindeki yüzüğü parmağına takmasını bekledi. Elini yukarı kaldırıp sağını solunu incelerken Alin ona şaşkınlıkla bakıyordu. 'Bu kız neden böyle bir şey seçti ki en pahalıları dururken!' içinden yeniden devam etmişti 'Kesin abimin gözüne girmeye çalışıyor!'

Melike elindeki yüzük gerçekten sade ama bir o kadar güzeldi. Ortasında kalan bölümde küçük ama zarif bir beyaz taş vardı. Ne olduğunu bilmiyordu ama çok güzel parlıyordu. Yanlarında kalan bölümde ortayı saran çok güzel küçük taşlar yer alıyordu.

"Ortasında kalan bölümde değerli opal taşı bulunur. Gerçek opal taşıdır böyle bujiteriler de olanlardan değil. Karıştırmayalım. Kenarlarındaki taşlarda opaldir. Temizlemesi kolay. Dayanıklı bir taştır. Fiyatı da diğerlerine göre fazlaca uygundur."

"O zaman bunu alalım. Beğendim ben! Kızlar siz ne düşünüyorsunuz!"

"Bende beğendim ablacım hem tombik parmağına da çok güzel yakıştı!"

Katre, ablasına gülümserken Alin de beğendiğini söylemişti. Ablasına göre kardeşi gayet güler yüzlüydü. Katre'yi gerçekten sevmişti. Açık açık yürürlerken ona ablasına yaptığı imalı sözlerin hesabını sormuştu hem de onu hiç kırmamıştı bunu yaparken. Değişik bir kızdı.

"Tamam o zaman sadece bu kadar mı alacaksın!" Arel, cümlesini bitirir bitirmez Melike şaşkınlıkla ona bakmıştı!

"Kuyumcuyu almaya geldikte benim mi haberim yok! Neden daha önce söylemedin!"

Arel, hafiften sinirlenmeye başlarken adam ona setleri de gösteriyordu. Bütçeyi çok aşmadan onlara da bakarken pahalı olanları hemen eliyordu. Mavi taşlardan oluşan bir set çarptı gözüne gerçekten çok güzeldi ama aşırı pahalı olduğu belliydi. O yüzden hemen başını başka taraflara çevirdi. Ama aklı onda kalmıştı.

"Ben pek beğenmedim. Daha uygunları varsa oraya baksak olmaz mı?"

Arel'e fısıltıyla söylediği sözleri Alin duymuştu. Durum iyice tuhaflaşmaya başlamıştı.

"O zaman İzmir'den bakarız olur mu?"

Melike, başını sallayıp onaylarken Arel'de adama dönüp sadece yüzüğü alacaklarını söylemişti. Ödeme için kasaya ilerlerken kızlara dışarıda beklemelerini söylemişti. Melike, Katre ve Alin hızla dışarı çıkarken, Alin gözlerini Melike'ye dikmiş ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu. 'Bu kızın mutlaka bir açığı olmalı! Bir insan bu kadar iyi olamaz!' içinden bunları geçirirken abisinin gelmesiyle arabaya doğru yola koyulmuşlardı.

"Aslında buraya gelmişken biraz gezelim olmaz mı? Hem kızlarda biraz nefes alır düğün için herkes gergin!"

Arel'in gözlerine şaşkınlıkla bakarken hızlıca onaylamıştı onu. En büyük gerginliği o yaşasa da kardeşinin biraz değişime ihtiyacı olduğunu biliyordu. Sözdü, nişandı, düğündü derken onu hep ihmal etmişti. Buraya gelirken aklından geçenler hiç böyle değildi. Ama kaderi böyle yazılmıştı. Hala inanamıyordu o adamın yangını kendisinin çıkardığını söylemesine. Bu öyle kolayca söylenebilecek bir şey değildi ona göre! Gerçekten bunu yaptığını sanmıyordu! Adam sadece bir kız çocuğu görmüştü elinde bir çakmakla bir isimle! Aklı iyice karışırken Arel'in elini tutmasıyla sıyrıldı tüm düşüncelerinden. Ona bakıp hafifçe gülümserken bunu neden yaptığını bilmiyordu. Bugün hiç kötü davranası ya da sorun çıkarası gelmiyordu içinden. Her gün aynı şeyler oluyordu. Kavga edip birbirlerine bağırıp sonra yine yan yana geliyorlardı. Bu hisleri anlatacak hiçbir cümle yoktu. İçindekileri susturmasınında bir yolu yoktu. Her şey olduğu gibiydi!

"Boztepe'ye çıkmak ister misiniz? Yoksa buralarda mı dolanalım? Kızlar siz söyleyin bakalım!"

Alin ve Katre birbirine bakıp muzipçe "Bence biraz dolanalım sonra Boztepe'ye çıkabiliriz ağabeycim! Hem biraz alışveriş yaparım! Düğüne hiçbir şey almadım ben!"

Alin'in onları yönlendirmesiyle etrafta dolanıp birkaç kıyafet bakmışlardı. Katre, Alin'e bu konuda yardımcı olurken Arel ve Melike baş başa vermiş başka şeyleri konuşuyorlardı.

"Ne yapmaya çalışıyorsun? Seçseydin bir tane set ne uğraştırıyorsun beni sanki başka yerlerde aynı değil fiyatlar!"

"Sana her şey normal gibi mi geliyor Arel? Bana ne senin aldığın setten! Kaç defa takacağım ben onu! Bana alınan ama benim olmayan şeyi neden ben seçiyorum! Hayır, anlamıyorum ki asıl sen ne yapmaya çalışıyorsun? Ben senden hiçbir şey istemedim. Tüm şu yaptıklarına bak! Ben ne yapayım ha ne istiyorsun set seçmemi mi? Tamam hadi gidelim!"

Melike, kızlara hemen döneceklerini söyleyip Arel'i çekiştirip girdikleri kuyumcuya geri gitmişlerdi. İçeri girince adamın gözleri parlamış ve hemen yanlarında bitmişti.

"Efendim, bir şey mi oldu?"

"Beyefendi biz setlere bir kez daha bakabilir miyiz?"

"Tabi tabi buyurun oturun lütfen hemen getiriyorum!"

Arel, Melike'nin ne yapmaya çalıştığını anlamak için gözlerinin içine baktı. Orada gördüğü parıltılar hiçte hayırlı değildi. Melike, önüne gelen setlere bakarken en pahalılarını yeniden elerken normal olanları gözleriyle bir kenara ayırıyordu. Adama gösterdiklerini bir kenara alırken diğerlerinin içinden en güzelini seçip Arel'e dönmüştü.

"İşte bunu beğendim hadi öde de gidelim! Kızlar bekliyor ben dışarıdayım!"

Çantasını koltuktan alıp dışarı çıkarken Arel ve yaşlı adam birbirlerine bakakalmışlardı. Melike yapmıştı yine yapacağını! Arel sabır çekip işlemleri hallederken Melike, dışarıda kendini yiyip bitiriyordu. Neden yapmıştı ki! Şu sinirlerine ne zaman sahip çıkacaktı artık? 'Acaba çok mu abarttım!' Melike kendine sayıp dururken Arel dışarı çıkmış onu kolundan tutup kızların olduğu yere sürüklemişti. Elinde duran kutuyu Melike'nin eline verip onu öylece bırakırken Alin'i yanına çağırıp birkaç bir şey söylemişti.

Melike, Katre'nin yanına ilerleyip koluna girerken arabanın yanına ilerlemişti hızla. Bu kadar gezmek yeterliydi ona göre! Çok bile gezmişlerdi. Ama Arel'in işaretiyle teleferiğe doğru ilerlemişti. İlla ki çıkılacaktı oraya! Sıraya girerken etrafında dolanan sesler kaldığı yerden devam ediyordu. Onları da duymazlıktan gelip kapının yanına yaklaştılar hızla. Alin elindeki telefonla resimler çekerken Katre anın tadını çıkarıyordu. Ablası onu bir kere götürebilmişti sadece. İzmir'e gittikten sonra zaten çok görüşememişlerdi. Ancak telefonda konuşabiliyorlardı. Ablasının buraya gelmek istemediğini bildiği için ona hiçbir kötü anını anlatmıyordu. Emindi ki ablası tüm bu şeyleri bilseydi çoktan buraya gelip onu alıp götürürdü. Ona bir söz vermişti! Sözünü de tutardı!

Katre'nin düşüncelerini bölen Alin fotoğraflarına devam edip Katre'yi de arasına almıştı. Komik pozlar verirken Katre'nin de ona katılmasıyla Melike derin bir nefes almıştı. En azından gerçek anlamda bir dost edinmişti kardeşi. Buraya geldiğinden beri kardeşi de okula gidememişti. Telefonla okulu arasalar da kısa zamanda bu konuyu halletmeleri gerekiyordu. Evde derslerine çalışmalarına izin verilse de Melike okulda eğitimin daha önemli olduğunun bilincindeydi. Yarına öğretmenini arar konuşmaya giderdi.

En önemlisi de Katre neye karar vermişti? Onunla mı gelecekti yoksa annesi ile mi kalacaktı? Aslında annesi yanına gelmeyi çok istiyordu ama anneannesini bırakıp geleceğini hiç sanmıyordu. Aslında düşlediği şey o kadar farklıydı ki! Annesi, kardeşi ve kendisi hep bir arada yaşacaklardı. Mutlu olmak için başka kimseye gerek duymadan böylece yaşlanıp gideceğini düşünüyordu. Hatta belki kız kardeşi birini bulup gidecekti tıpkı ablası gibi. Ama Melike, hiç böyle bir hayal kurmamıştı. En azından bir şekilde mutluydu. Katre ailesine gelmişti artık. Hatta annesinin onu çok sevdiğini anladığında daha da katlandı mutluluğu! Ne olursa olsun herkes mutlu olacaktı. Yani bunu başarabilirse!

Arel, gözlerini Melike'nin üzerinden çekip Karadeniz'in mavilerine bakarken çok geçmeden yine gözleri kayıp Melike'nin ellerine takılmıştı. Yine huzursuzca elinin içini çiziyordu. Artık o kadar iyi çözmüştü ki onu utandığında, sıkıldığında, huzursuz olduğunda, ağlayacak gibi olduğunda ne yapacağını nasıl davranacağını tahmin edebiliyordu. Açık bir kitap gibi okunuyordu yüzü! Şimdi ise huzursuzdu. Eğer biraz daha çizmeye devam ederse kanamaya başlayacaktı. Derin bir nefes çekip ellerini birbirinden ayırıp tek eliyle sol elini tuttu sıkıca. Şaşkın bakan gözlerine tek kaşını çatarak gülümserken artık rahatlayabilirdi.

Melike'nin kalp hızı gittikçe artarken elinin içindeki elle daha da sıcaklamıştı. Elini çekmeyi düşünse de bir yanı bunu yapmamasının daha iyi olacağını söylemişti. En başında da kızların gözüne böyle bir şeyle girmek istemiyordu. O kadar akıllılardı ki her şeyden bir şey çıkarıyorlardı. Onlara bir şey belli etmemeliydi. En azından kendi kardeşi açısından bu hiç iyi olmazdı. Katre ona göre daha duygusaldı. Bunu kolay kolay atlatamayacağını biliyordu.

Gözlerinin içine bakan kardeşine gülümseyip Arel'e dönmüştü. Boynuna doğru uzayıp sessizce konuşmaya başladı.

"İzmir'de nerede olacak düğün? Yakın olacaksa ona göre kuaför ayarlayacağım da!" dudaklarını dişlerinin arasına alıp cevabı beklerken Arel, diğer eliyle onu boynuna daha çok yaslayıp alnına bir tane öpücük kondurmuştu. Saçlarını yavaşça okşarken Melike, yutkunmaktan bir hal olmuştu. Kulağına çalınan kelimeler onu sinir edeceğine daha çok sevindirmişti. En azından kuaför parasından kurtulmuştu.

"Otelin kuaförünü tuttum sen, ailen ve arkadaşların için. Senin güzel görünmen için herkesi seferber ettim malum hal durum ortada!"

Yarı gülerek bulunduğu konumdan çıkan Melike var gücüyle avucundaki eli sıkarken bir yandan da 'öyle mi' dercesine bakış atıyordu. Arel göz kırparken Melike yine eski haline geri dönüp gözlerini Arel'den çekip denize dikmişti. Bir yandan içinden söylenirken bir yandan da elini okşayan bir parmakla aklıyla baş etmeye çalışıyordu. Gerçekten o kadar uzun olmuştu ki birisine böyle dokunmayalı ya da ona böyle dokunulmasına! Her şey gerçekti ve bunu bünyesi pek kaldıramıyordu. Daha fazlasına ise kalbi ne yapacaktı Allah bilir?

Saatlerce süren gezme boyunca yemek yemişler, hediyelik bir sürü şey almışlar ve en önemlisi de bolca resim çekinip mısır yemişlerdi. Arel'in komik anılarıyla kahkahalara boğulmuşlar ve etrafındaki insanları da başlarına toplamışlardı. Herkes eğlenen gençlere bakıp gülümseyerek yanlarından geçerlerken tutulan ellere bakıp bir maşallah çekip geçmişlerdi yanlarından. Tuhaftı ama sanki kalbi bunu istiyor, bunu bekliyor gibiydi. Huzursuzca mutluydu. Her kahkaha atışında Arel'in bakışlarıyla susuyordu. Ona öyle bakıyordu ki sanki kusuru varmış gibi bir daha gülmemesini ister gibiydi. Kızlarının yorulmasıyla eve dönüş yoluna geçerlerken yine aynı pozisyonda bir geri dönüş başlamıştı. Tek fark Alin'in kendi rızasıyla arkaya oturması olmuştu. Katre'yle baş başa verip uyumuşlardı yol boyunca Arel ise arada bir Melike bakıp radyoyla uğraşmıştı. Ev yoluna girerken markete uğrayıp eksikleri almış ve öylece eve geçmişlerdi. Kızları uyandırmadan Arel tek tek ikisini de Melike'nin odasına çıkarmıştı. Etraftaki sessizlikten evde kimsenin olmadığını anlamıştı. Annesi muhtemelen ananesine gitmişti.

"Kahve ister misin?"

"Olur, fark etmez!"

Arel'e acı kahvesini yapıp kendisine de portakal suyu sıkmıştı. Oldu olası sevmediği tek içecek kahveydi. Arel'in kahvesini verip hemen yanına otururdu.

"Seninle konuşabilir miyiz kimse yokken?"

"Tabi ki konuşalım bakalım!"

Melike, cesaretini toplayıp bardağı sehpaya bırakırken elleri titremeye başlamıştı söyleyeceği şeylerden dolayı. Kalbi bile hızla atmaya başlamıştı.

"Ben… Şey… Yani ben şimdi… "

"Bugün söyleyecek misin? Ne oldu seni tedirgin eden ne?"

"Arel, ben… Hani evleneceğiz ya!"

"Evet!"

Sesinin gittikçe kısıldığını anlayabiliyordu. Söylediği kelimelerin anlaşılır olmadığı bariz açıktı.

"Arel, ben yapamam!"

"Neyi evlenmeyi mi?"

"Hayır… Onu değil… Şeyi işte… Ben seninle olamam!"

Arel sakince bu cümleyi düşündü. Sonra Melike'ye dönüp

"Bunu yaşayıp göreceğiz müstakbel karıcığım! Bak Melike, ben kötü olabilirim ama unutma ki sen benden daha kötüsün! Ne yaptığını unutmadım. Benden neleri aldığını sana teker teker göstermeden sana yaşatmadan bu evlilikten kurtulamayacaksın! Bu senin en iyi ödülün aslında öyle de düşünebilirsin. Şimdi daha fazla karşımda titremeden konuyu kapat."

Boğazında oluşan düğümler hızla artarken kendini banyoya zar zor atmıştı. Öksürükleri boğazını tahriş ederken kapıya kimin gelip ona seslendiğini anlamayacak kadar kendinden geçmişti. Sırtını duvara yaslayıp yere süzülürken bu zamana kadar geçirdiği tüm zamanları düşündü. İçinde iyi tek bir şey yoktu ki. Kendi için yaptığı tek şey üniversiteye gidip buradan kurtulmak olmuştu. Bunda bile ailesini göremediği için zehir olmuştu kaç yılı!

Başını dizlerine yaslayıp derin nefes alırken Arel'in dediklerini tek tek düşünmeye başlamıştı. Bu evlilik gerçekten onun ödülü müydü? Daha kötü ne olabilirdi ki! Hayatta yapmayacağı tek şey evlilikti ve o bile gerçek oluyordu! Zehir olarak!

Ailesi ne kadar tersini bilse de annesinin bir şeyleri fark ettiğini düşünüyordu. Arada sırada ona sorduğu tuhaf sorular bunun göstergesi olabilirdi. Onlara anlatamadığı her şeyi kendi yaşıyordu. En ağrıda bunu kimseye söyleyemiyordu. Ne ağlayabiliyordu ne de ben yapmadım diyebiliyordu. Kendinden emindi hâlbuki! Yapmadığını biliyordu ama o adam neden öyle bir şey söylemişti? O bilekliğinin orada ne işi vardı? Neler oluyordu? Kafayı yiyecekti artık!

Kapı tekrar tıklatıldığında kendine gelmişti.

"Abla iyi misin? Neden cevap vermiyorsun?"

Melike, kendini toparlayıp elini yüzünü yıkadığında daha da berbat hissetmişti. Birkaç defa daha yıkadı yüzünü ama geçecek gibi değildi. Yeniden bir maske takmalıydı yüzüne!

"İyiyim canım çıkacağım birazdan!"

Katre biraz olsun rahatlarken Melike toparlanmaya çalıştı. Acaba bir şey duymuşlar mıdır diye endişelenirken öyle olsa herhalde Katre kalpten giderdi. Her şey iyi gidecekti en azından düğün bitene kadar. İnşallah Arel düğünde bir şey çıkarmazdı. İçinden söylenmeye devam ederken dışarıdan gelen birkaç sesle kendine geldi ve havluyu kirli sepetine atıp yerine yenisini yerleştirdi. Derin bir nefes alırken kapıyı açtı. Karşı karşıya geldiği Arel'le afallarken hangi ara Katre'nin gittiğini ve ona haber verdiğini anlamamıştı.

"İyi misin Katre sana sesleniyormuş!"

"İyiyim… Sanırım midemi üşüttüm de ondan biraz fazla kaldım içerde!"

Arel başını sallayıp geri çekilirken içinden geçenlere kulak verip tek elini Melike'nin alnına koyup ateşine baktı. Bir şeyi yoktu ama sözler ağır gelmiş olmalı ki yüzü gözü bembeyaz olmuştu. Bir şey demeden içeri geçtiler hep beraber. Bu sırada Alin'de onlara katılmış ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Katre ablasına su getirirken Alin dikkatle izliyordu sözde yengesini! Bir tuhaflık vardı bu kızda bunu biliyordu. Ama günler geçtikçe bildiğinden çok farklı karakteri çıkıyordu Melike'nin. Alin'e göre ya bu kız çok güzel oyun oynuyordu onlara ya da gerçek Melike buydu. Zamanla görecekti bunu da!

"Biraz su iç abla! Başın mı döndü? Günlerdir bir şeyde yemiyorsun doğru düzgün! İyice yorgun düştün zaten!"

"İyiyim ablacım sen merak etme toparlanırım!"

Melike bu söylediğine kendisinin bile inanası gelmemişti. Toparlar mıydı gerçekten? Günler geçtikçe daha da kötüleşiyor gibiydi. Aklı, kalbi bütün bildikleri tamamen karışmıştı. Ne düşünse elinde patlıyordu. Bu zamana kadar iyi gelmişti ama bundan sonra ne olacağına o bile karar veremiyordu artık! Bu adam bütün dengesini alt üst etmişti. İradesine varıncaya kadar ele geçirmişti! Önceden başka bir erkeğin değil elini tutmasını değmesiyle çekinen bir insanken şimdi bilmediği, tanımadığı bir adamın eli sadece dokunsa dahi huzur veriyordu. Ne kadar bundan çekinmeye çalışsa da gerçek buydu! Huzur buluyordu; bulmaması gereken bir adamdan.

Gözleri Arel'e kayarken onun dikkatle haberleri izlediğini görmüştü. Elindeki telefonu hırsla çeviriyordu izlerken de! Garip bir şekilde yeniden aynı hislere bulanmıştı aklı. Bakışlarını toparlayıp elindeki bardağı mutfağa götürürken bir an önce gitmesini istemekten başka bir şey gelmiyordu içinden. Annesi nerede kalmıştı.

Telefonu alıp balkona geçerken Katre'ye annesini arayacağını söylemişti. Katre de bir şeyler hazırlamak için mutfağa geçerken Alin'de ona yardım etmeye gitmişti.

Sessiz, yaşlı bir orman vardı karşısında. Ormanın tam aksine içinde alevler olsa da dışından buz gibi havalar esiyordu. Sadece kendini tüketiyordu. Sadece kendine ağlıyordu. Sadece kendine ağıt yakıyordu. Belki de bu zamana kadar ki en büyük sınavını veriyordu. Yine de içinden bunun geçeceğine inanıyordu. Belki de bir umut diyordu yüreği! Bir umut bu da biterdi!

"Efendim çocuğum!" annesinin sesini duyduğunda yüreği bir nebze ferahlamıştı. Sesi huzurdu annesinin. "Annem hala gelmedin merak ettim nerede kaldın?" annesinin bir şeylerle uğraştığı belliydi. Bir şeyleri sürüklüyordu peşinde.

"Sorma kızım anneannenin işleri işte bir şeyler verdi. Yemek lazım olacak düğünde falan onları ayarladım bugün. Yoldayım zaten gelirim yarım saate. Siz ne yaptınız?"

"Sana dediğim gibi altın işleriyle uğraştık. Katre'yi doktora götürdüm. Şimdi evdeyiz bizde yemek yiyeceğiz seni bekliyoruz… Anne sen neden tek başına geliyorsun. Teyzem bıraksaydı seni eve!"

"Kızım onların çarşıda işleri vardı gelmediler hala anneannen var yanımda yürüyoruz işte birlikte!"

Melike, dudaklarını dişlerinin arasına alıp balkondan içeri doğru bakış atmıştı. Anneannesi yolda yürüyemeyecek kadar yaşlanmıştı. Biliyordu ki sırf onun için buraya geliyordu. İçinden teyzelerine birkaç defa söylense de yapacak bir şey yoktu.

"Nerdesiniz şimdi! Tamam, ben geliyorum! Oturun bir yerde bekleyin beni! Anne geliyorum dedim! Hadi görüşürüz!"

Kapatmıştı kapatmasına ama nasıl gidecekti ki! Nezih amcası evde miydi acaba ya da abisi onlardan arabayı alsa! Of şimdi onlarda diyecek Arel varken bizden niye istiyor bu kız diye! Neden her şey üst üste geliyordu? Sıkıntıyla içeri geçerken olmazsa taksiyle giderdi yapacak bir şey yoktu. Odasına geçip çantasını alırken tekrar mutfağa geçmişti.

"Katre ben annemi almaya gidiyorum canım yarım saate gelirim tamam mı?"

"Abla tek başına nereye gidiyorsun bu saatte!"

"Bir şey olmaz sen ben gelene kadar dikkatli ol sadece tamam mı burası sana emanet!"

Katre ablasının peşinden söylenirken o sırada Arel'de yanlarına gelmişti.

"Ne oluyor?"

"Annemi almaya gidiyorum dönerim hemen yemeğe yetişiriz!"

Arel sinirle bakış atarken ayakkabısına doğru uzanmıştı çoktan. Melike ne kadar gerek yok dese de çoktan kapıdan çıkmış arabayı çalıştırmıştı bile. İçin için sevinse de bunun da bedelini kendisi ödemeyecek miydi? En azından annesi ve anneannesi bunu bilemeyeceklerdi.

"Kızlar kendinize dikkat edin. Ben gel- yani biz gelene kadar en azından! Öpüyorum sizi!"

Koşar adım merdivenleri inerken Arel'le göz göze gelmişti. Araba da onu bekliyordu. Hızla binerken parfümünün kokusu daha çok yayılmıştı arabanın içine. Derinden bir soluk aldı Arel istemeden. Genzine dolan koku onu öylesine hızlı sakinleştirmişti ki neye kızdığını hatırlaması ancak yolun yarısına geldiklerinde aklına gelmişti. Anlamıştı ki Melike onu değiştiriyordu. Ya yanında oturan evleneceği kadın bunu biliyordu ve bilerek yapıyordu ya da öylesine saftı ki bunu anlamıyordu. Sakince başını çevirdi. Gözleri ellerinde oyalanırken bir yandan da dudaklarını ısıran Melike'yle karşılaştı. Ona bir şey söylemek istiyordu ama içi içini yiyordu. Onu artık çözmüştü. Ama bir şeyi de sakladığı belliydi.

"Sorun ne?"

Melike soruyla irkildi. Ona ulaşan ve yakından gelen ses bütün hücrelerini ayağa kaldırıp tüylerini diken diken yaptı. Hala alışamamıştı onun bu garip ses tonuna. Öyle bir söylüyordu ki bütün her şeyi bir bir açıklamak istiyordu.

"Yok, bir şey… Sadece annemleri hala göremedim ondan!"

Arel bunun bir açıklama olmadığını biliyordu ama yine de üzerine gitmemişti. Biliyordu ki biraz gitse tüm her şeyi açıklardı.

Çok geçmeden yolda gördükleri kadınları tanımışlardı. Medine Hanım, annesini bir yere oturtmuş yanında bekliyordu bir yandan da sağını solunu kontrol ediyordu. Arel'in arabasını gördüğü anda kaldırmıştı annesini oturduğu yerden.

"Anne neden teyzeme söylemedin ki! Bir de hepsini kendin yüklemiş gelmişsin. Bana söyleseydin ben akşam alırdım hepsini zaten! Ne gerek var aceleye!"

Medine Hanım, kızına cevap yetiştirirken elindekileri çoktan bagaja yerleştirmişti damadı. Yanında kendini ufacık hisseden Medine Hanım, hafif bir gururla kızına baktı. En iyisine layık olduğunu biliyordu kızının… Arada bir bu ikiliden şüphelenmiyor değildi ama yine de Arel'in ona nasıl baktığını biliyordu. Melike'nin ise utanmaktan bakamadığını!

"Bunları bildiğim için yaptım çocuğum yeterince bilgilendin mi?" Melike bir sinirle annesine bakıp, Arel'in yanında ona laf soktuğu için dilini çıkarmamak için zor tutmuştu kendini! Pis öküz kesin bunu da kullanırdı ona karşı! Yapacak bir şeyi yoktu nasılsa!

"Hadi gidelim artık!"

Gözünü kısıp annesine bakarken Medine Hanım çoktan arabaya binmişti. Eve gelene kadar da atışmaları durmamıştı. Evin dışından gelen güzel yemek kokuları onları suspus yaparken herkes acıktığını anlamış bir hızla eve girmişti.

Alin ve Katre masayı hazırlamışlar hatta yanlarına birkaç kişi bile toplamışlardı. Teyzeleri çoktan gelmiş hatta masaya bile kurulmuşlardı. Biraz daha beklese ne güzel Arel'e muhtaç olmayacaktı. Allahın işi işte!

Herkes sofraya kurulurken Melike ellerini yıkamak için banyoya gitmişti. Peşinden de Arel! Melike'yi kolundan tutup yüzüne bakması için çevirmişti. Bu hıza ayak uyduramayan Melike ise kendini Arel'in kollarında bulmuştu.

"Arel ne yapıyorsun?"

"Benden ne saklıyorsun hemen söyle!"

Melike bu adamın artık müneccim olduğunu düşünmeye başlamıştı ki oldukları pozisyon aklına gelip birkaç adım geri gitmişti. Bu sırada Arel sorgusuna devam etmek için hızla banyoya girmişti.

"Söyle bakalım sen birkaç gündür benden bir şey saklıyorsun!"

"Saçmalama… Senden ne saklayabilirim ki!"

Arel gözlerini kısıp yeniden baktı. İmalı bir bakıştı ve Melike bunu anlamıştı.

"Sadece evliliği düşünüyorum o kadar! Senin düğünde bir şeyler çıkarmandan korkuyorum!"

Tek nefeste bunu dile getirmişti Melike. İçindeki ukde artık daha da belirginleşmişti. Birkaç haftadır bunu düşünmüyor değildi elbette. Aslında son zamanlarda düşündüğü tek şey buydu. İntikam isteyen bir adam her şeyi yapabilirdi. Ucunda ne olursa olsun Arel yapardı. Kimseyi düşünmeden adım attığı kesindi! Gözlerine her bakışında ona olan nefretini görüyordu. Tiksinircesine bakışlarını hiç çekinmeden gösteriyordu. Kime kızsa gelip ona patlıyordu, onu azarlıyor, onun üzerine gidiyordu. Doğrusu evlenseler bile Melike'nin hiçbir çıkar yolu yoktu! Belki bir ümit kendini kanıtlasa bile o bakışların hiçbir zaman düzelmeyeceğini düşünüyordu. Arel düzdü; soğuk siyah bir buzdolabı gibi düzdü.

Ellerini yeniden birbirine kavuşturup sıkarken son anda ellerini yıkamak için geldiğini hatırlamıştı. Arel'in bakışlarına aldırmadan elini yıkayıp kuruladıktan sonra Arel yine onu kolundan tutmuş ve kendine çevirmişti.

"Sen ya çok safsın ya da öyleymiş gibi davranıyorsun! Bunu anlamam pek mümkün değil!" derin bir nefes alıp devam ederken Melike'nin ona bakışları iyice yerini şaşkınlığa bırakmıştı.

"Bu evlilik gerçek Melike! Ben sana ne anlattıysam o! Benden başka bir beklentin olmasın ki sana dediklerimin neler olduğunu sen benden daha iyi biliyorsun! Şimdi saçma sapan kurgularını kes kafandan anladın mı?"

Şaşkınlığı hala geçmemişken banyodan çıkmışlardı bile. İlk çıkan Arel olsa da dönüp arkasını Melike'nin öne geçmesine izin vermişti. Aileler birbirlerine iyice alıştıklarından olsa gerek onlara dönüp de bakmamışlardı. İçecek bir şeyler getirmişti Katre ablasına uzattığında ellerinin hala titrediğini görmüştü. Bu ikisinin arasında bir şeyler dönüyordu bunun farkındaydı ama ne olduğunu çözemiyordu. Ama ablasının pekiyi olmadığını anlayabiliyordu. Kafasını karıştıracak bir şeyler dememek için kendini zor tutsa da Melike hemen bunu anlamış ve bakışlarıyla ona sonra işareti yapmıştı. Şu an için bir soru ya da bir cevap daha kaldıracak durumu kalmamıştı. Bugünlük dozunun son seviyesindeydi. Ya patlayacak ya da gidip yatacaktı. Yemeklerini yiyip herkes koltuklara geçerken Melike sofrayı kaldırmaya başlamıştı. Arel'in gözlerinin onun üzerinde olduğunun bilincinde önündeki yarım yenmiş tabağı alıp tezgâha bırakmıştı. Çatalını kaşığını her şeyi kaldırırken Arel ona şaşkınlıkla bakakalmıştı.

"Yemeğim daha bitmemişti!"

"Biliyorum!"

Sinirle yaptığı işe devam etmiş bu durum teyzelerinin de tuhafına gitmişti. Yıllardır Melike'nin huylarını bilseler de bu huyları hiç tanıdık gelmiyordu. Kızdığında ne yaptığını bilmiyordu Melike ama şu an emin adımlarla Arel'i sinir edecek ne varsa yapmaya hazırdı. Burnunun ucuna kadar gelmişti sinirleri. Teyzeleri zaten biraz biraz ne olduklarını anlamışlardı ama bu kadar da belli etmiyordu. Bugün daha çok belli edesi gelmişti.

"O zaman bir tabak daha rica edeceğim hayatım! Çünkü ben daha doymadım!"

Arel de Melike'nin üzerine ne kadar gidebilirse o kadar gidecekti. Kısasa kısas!

"Bitti daha da yok!"

"Ama tencere de görüyorum ben!"

"O zaman kalkıp kendin al!"

Sinirler iyice gerilmişken teyzeler araya girip Arel'e tabak hazırlarken Melike kaldırma işlemine devam etmişti. Bugün ona laf sokmadan uyumayacaktı işte o kadardı!

Arel yemeğini özellikle Melike'ye bakarak yerken bazen sırıtır gibi oluyordu bazense sırf Melike'yi sinir etmek için önüne önüne döküyordu. Melike hafifte olsa titiz bir kızdı önüne bir şey dökülürse silmeden duramıyordu. Bir eli sürekli Arel'in önünü temizliyordu.

"Yeter artık ya kalkıyor musun kalk! Yiyeceksen de düzgün ye çocuk musun sen? Önüne döküp duruyorsun! Elim aşındı önünü sileceğim diye!"

Arel, Melike'ye sırıtıp bilerek yine dökünce Melike hırsla yanına gelip kaşığını elinden aldı. Madem oyun istiyordu oynayacaktı bakalım. Tabağını da kendi tarafına çekti. Arel ne yaptığını anlamak için başını ona doğru kaldırınca Melike sinsice gülümseyip tek eliyle çenesini tutup sıktı. Yemeğe daldırdığı kaşığı hırsla doldurup Arel'in ağzına tıkıştırdı. Bunu iki kere ancak yapabilmişti Arel'in yüzünden ama içi o kadar rahatlamıştı ki! Keyifle Arel'e bakarken Arel ağzındakileri yutmaya çalışıyordu. Bir yandan homurdanıp bir yandan ağzını eliyle kapatmaya çalışıyordu. Sinirle ayağa kalkıp lavaboya giderken Melike arkasından kıs kıs gülüyordu. Her yeri temizleyip kendisine kocaman bir bardak soğuk su koydu. Pencereden dışarı bakarken yavaş yavaş içti. Demin yaptığı aklına gelince iyi cesaret varmış bende demekten kendini alamadı. Arel hala gelmediğine göre bayağı bir tıkmıştı demek ki ağzına. Yine bir gülme krizinin eşiğindeyken elindeki bardak birden havalanmıştı. Arkasını dönerken Arel bir barut misali gözleriyle yercesine kendisine bakarken ona masumca gözlerini kırpıp baktı. Evet, birazdan kesinlikle aralarında birinci savaş çıkacaktı.

"Melike, ne yaparsan yap ne sana sempati duyuyorum ne de anti sempati! Bende öfkeden öte geçemiyorsun! Beni anlıyor musun? Sen bende bundan ibaretsin. İstediğini yap istediğini davran bu hep böyle olacak!"

Gözlerindeki o derin ışık tekrar sönerken bir ümidi daha yerle bir olmuştu şimdiden. Hafif bir tebessümle kısa bir bakış attı Arel'e 'anladım' dercesine ve bir adım geri çekildi. Böyle suspus olacak değildi elbette bir şeyler söyleyecekti ama kelimeleri öyle tıkanmıştı ki boğazına ne dese ne söylese olmayacaktı. Olmayacak gibiydi.

"Anladım" dedi ve geçişti bir süre bu durumu. Arel'in tezgâhın üzerine koyduğu bardağı eline alıp yavaş yavaş sindire sindire içti. Daha sonra kaldırıp başını Arel'e baktı. Bıraktığı yerde ona bakıyordu. Tek bir mimiği bile oynamadan içeri geçti Melike. Gözlerinin buğusu daha fazla kendisini belli etmeden çekip gitmeliydi her zaman yaptığı gibi!

Aileler, aralarında belli konuları tartışıp duruyorlardı. Bu konular bile onu bunaltıyordu. Ne vardı ki sanki altı üstü bir kınası olacaktı bir de onunla beraber gelen zulüm gibi birkaç senesi! Artık ne kadar dayanırsa o kadar yaşardı!

Sessiz sedasız köşesine çekilip onları dinledi. Olacak gibi değildi ama Arel'in bakışlarını görmekten iyiydi. Bir de Alin vardı tabi ki onun bakışları da en az abisi kadar yakıp kavuruyordu olduğu yeri. Bakışları çok şeyi ifade ediyordu aslında ona ama bunlar doğru muydu o belli değildi işte! Ya içindeki ses doğruyu söylüyorsa ya gerçekten böyle bir şeyi o yapmadıysa ve başka biri bu yangını çıkarıp onun üzerine attıysa! Kafasında milyonlarca neden sayabilirken bunu neden yapacağına dair bulduğu tek bir şey bile yoktu. İnsan sekiz dokuz yaşlarına dair ne hatırlardı ki!

Ağrıları gittikçe artarken artık uyumak istiyordu gözleri. Bahane değildi artık bünyesi ayakta kalamıyordu. Gözleri sürekli uyku arıyordu ve yataktan çıkası bile gelmiyordu. Çizim yapmak aklına bile gelmiyor, İzmir'e gidince hangi işlerini halledeceğini bile bilmiyordu. O kadar çok şey birikmişti ki içerisinde. Bu bünyeyle ayakta kalmak zor işti. Günler geçtikçe daha da zayıflamıştı aslında aldığı kilolarla verdiği kilolar arasında fark iyice açılmıştı. Aslında zayıf olmak iyiydi ama üzerine bir de uykusuz kalmak olmasaydı daha da iyi olabilirdi. Ruh hali dağınık, kafası bir şeye çalışmayan birine dönmüştü. Biri bir şey dese tereddütsüz tamam diyordu. Neye tamam dediğini bile bilemeyecek duruma gelmişti.

Derin bir nefes aldı. Yetmedi. Bir kez daha aldı derince. Yetmiyordu. Yetmeyecekti. Bu iş çözülene kadar bu nefesler ona yetmeyecekti.

"Medine Hanım biz artık kalkalım. Sizde yoruldunuz artık bizde bir hayli oturduk kaldık. Rahatsız ettik sizi!"

"Hiç olur mu öyle şey efendim! Akraba olacağız biz o ne demek öyle? Her zaman saat fark etmeksizin gelin kapımız daima açık size!"

"Sağ olun teşekkür ederiz. Yarın o zaman ayarlamaları yapar haberleşiriz olur mu? Hem Melike kızım, yarın beraber biraz dolaşalım olmaz mı? Gelin, kayınvalide?"

Melike ona ne söylendiğinin çok geç farkına vardı ve hemen tamam dedi. Neye tamam dediğininse onlar gittikten sonra fark edebildi. Acilen toparlanmalıydı. Bu böyle olmazdı eğer bu işin içinde bir şeyler varsa kendisini toparlamalı ve bu konuyu ele almalıydı.

 

♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥

Bölüm : 02.12.2024 17:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...