8. Bölüm

♦0.8♦

hayat melike kurioğlu
_haymel

Gece ne yattığını duymuştu ne de sabah başında dikilen annesine inanabilmişti. Ne zaman uyumuştu ki sabah olmuştu? Daha gözlerini yeni kapatmış gibiydi! Huyları mı değişiyordu acaba? Aslında okula giderken erken uyanırdı demek ki gerçekten çok yorulmuştu bunun başka bir açıklaması yoktu.

"Kızım saat öğlene geldi ezan okunacak neredeyse hadi kalk kahvaltını yap! Bugün Bade hanımla olacaksın ya unuttun mu?"

Sabah sabah bir de bu mu çıkmıştı? Neden kimseye 'hayır' diyemiyordu? Zorlukla yataktan kalkıp duşa girmişti. Kendine gelmesi uzun süreceğe benziyordu. Gece bir de o kadar rüyalarla uğraşmıştı. Başı gibi kalbi de zonkluyordu. Uzunca bir duş aldı. Soğuk su biraz kendine getirse de onu hala ayakta duracak kadar kendine gelememişti. Zaten ne yapsa gelecek gibi değildi.

Kıyafetlerini giyip mutfağa geçerken annesi ona sandviç hazırlamış masaya bırakmıştı. Muhtemelen onlar yemişlerdi ki bulaşık bile kalkmıştı ortadan. Sandviçi yiyip eline telefonu aldığında ekranda beliren isimle biraz duraklayıp sonra açtı telefonu.

"Günaydın kızım uyandın mı?" Bade Hanımın sesi cıvıl cıvıl gelmişti onun tam aksine! Aynı şekilde karşılık vermek istese de elinden bir şey gelmiyordu. Alıştığı bildiği bir ses tonuyla cevap verdi kadına. "Günaydın efendim evet kalktım. İsterseniz sizi ben alabilirim merak etmeyin ehliyetim var!" hafif bir mizah yapmıştı orada ki Bade gülümsemiş ve "Hah… Bu çok iyi oldu işte! Beni gezdirecek bir kız buldum sonunda! Tamam, o zaman kızım beni kaldığımız otelden alırsın seninle biraz dolaşırız biraz da alışveriş yaparız!" Melike bunu kabul etmemek için çok geç kalmıştı bunu biliyordu lakin alışveriş kısmını duyduğunda ona bir şeyler olmuştu. Yoksa!

Arabayı teyzesinden alırken Yeşim ona dikkatli sürmesi için vaazlar bile vermişti. "Teyzecim kadın ağaç oldu, meyve verdi bir sal beni de gideyim hadi annem!" Yeşim cümlesine noktayı koyup anahtarları ona vermişti. Melike huzurla arabaya oturup acele etmeden kaldıkları otele gitmişti. Kayınvalidesi de onu hiç bekletmeden arabaya binmişti bile!

"Tekrardan günaydın kızım. Nasılsın bakalım bugün?"

"Sizi görünce daha iyi oldum emin olun bir yaz kadını olmuşsunuz. Sizin yanınızda biraz sönük kaldım sanki!"

Bade, gözlerini gelinin üzerine çevirip şöyle bir süzerken içinden de dışından da bir maşallah çekmişti. Üzerinde sarı güzel bir elbise vardı ki Bade sarıyı severdi. Gelini de bugün çok güzel görünüyordu. Topuklu ayakkabıları da tam uymuştu bu kombine! Saçlarını da dalgalı yapmış o ela gözlerini ortaya çıkaran da bir makyaj… Yani gelini aslında kendisine bin basardı.

"Ah ah… Arel'de yok yanımızda seni yanımdan alıp gitmesinler bugün! Sıkı sıkı tutacağım elinden ona göre sonra kaynanam niye yapıştı bana deme!"

Melike kahkahalarını salarken Bade Hanımda ondan geri kalmamıştı. İkisi bir gülerken Melike arabayı çalıştırmıştı. Daha sonra camına birisi tıklamış ve hafif şaşkınlıkla o tarafa bakmıştı. Gelen Aral ve Arel'di. Camını indirip ona bakarken günaydın demişti. Karşılıklı günaydınlaşmışlardı.

"Anne erken kalkmışsın bakıyorum da gelininle nereye böyle!"

"Size ne bakalım! Gelinimle gezmeye çıktık ikimiz aslında Alin'de gelecekti ama ben istemedim ikimiz olalım dedim. Hem ne bu sorgu sual?"

"Hiç merak ettim. Gezin bakalım ama geç kalmayın." Arel gözlerini Melike'ye dikip bakarken aslında ona ne söylememesi gerektiğini anlatıyordu gözleriyle. Melike bunu anlamayacak değildi elbette!

"Akşam görüşürüz canım!" deyip camı kapattı Melike. Hafiften sırıtıp vitesi bire atarken de Arel'in ona sırıtarak baktığını gördü. Bugünü akşam ederse kendisini ödüllendirecekti.

"İlk önce benim Katre'nin okuluna uğramam gerekiyor sizin içinde uygunsa oraya geçelim mi?" Melike sorusunu sormuş yanıtını beklerken çoktan asfalta çıkmıştı bile.

"Tabi ki kızım! Geçelim! Daha sonra da, seninle konuşmam gereken şeyler var şöyle güzelce nefes alabileceğimiz bir yere gidelim olur mu? Zaten sonra seninle işlerimiz olacak!"

İlk önce Katre'nin okuluna uğrayıp öğretmenleri ile görüşmüştü. Hepsi o kadar iyi karşılamışlardı ki onları! Hocaları Katre'yi bir hafta daha idare edebileceklerini söylemişlerdi. Zaten okulda son sınıf olarak fazla öğrenci olmadığı için hocaları bir sistem geliştirmiş ve milli eğitimde bunu onaylamıştı. Bu olayların üzerine çok iyi gelmişti Melike için. En azından devamsızlıktan kalmayacaktı Katre! Daha sonra hocalarla vedalaşıp arabaya binmişlerdi.

Melike onu çok olmasa biraz uzağa götürmüştü. Sessiz sakin bir yerdi. Çok olmasa da ara sıra gelirdi buralara. Denizin o hırçınlığı alırdı bütün sesi ve aklını kurcalayan ne varsa teker teker götürürdü. En çokta on yedili yaşlarındayken gelirdi. Bilirdi ki kimse onu burada bulamazdı.

"Şuraya geçelim isterseniz biraz serin ama içerisi sıcaktır eminim!"

Kapıyı açtıklarında onları bir sıcaklık karşılamıştı. İçerisinin ısısı etrafa dağılmış tahta olan kafenin ortamı daha da bir ısınmıştı. Karşılıklı oturunca yanlarına gelen garsona sadece çay deyip göndermişlerdi. Melike, fazla oturacaklarını düşünmüyordu. Hatta şu anda ona ne diyeceğini de çok merak ediyordu. Sevecen bir kadın olabilirdi ama içinde büyük bir acı vardı. Ve Melike, böyle insanlardan her zaman korkmuştur; kendinden bile…

"Biliyor musun Melike? Buraya gelmeyeli çok uzun yıllar oldu. Bu topraklar benim her zaman kâbusumdu. Yıllar önce bana buradan gelin alacağımı söyleseler onlara kesinlikle kahkahalarımla gülerdim."

Bade'nin gözleri hüzünle dolmuştu. Parlak gözlerindeki acı açığa vurmuş hemen kızarmaya başlamıştı yanakları.

"Şimdiyse gelinimle karşılıklı Karadeniz'de bir sahilde sohbet ediyorum... Seni ilk gördüğümde bakışların dikkatimi çekti hala da çekiyor. Öyle bir bakıyorsun ki insana başta aşağı buz kesiyor insan. Öyle inceliyor, öyle hareket ediyorsun. Bana kendimi hatırlatıyorsun. Şimdi sen olanları bilmediğimi düşünüyorsun tabi. Her şeyden haberim var kızım. Bir yanım her zaman Arel'in arkasındaydı. Ne yapar, nereye gider, nerede sabahlar? Belki de ilk defa benden duyacaksın bu cümleleri! Arel, benim oğlum evet ama babasından sonra kimseye bağlı kalmadı. Mithat çok erken gitti bizden. O yangında babasıyla beraber can verdi."

"Ben… Efendim ben!"

"Şişşt… Buraya ben geldim konuşmaya sen biraz susacaksın anlaştık mı?" sessizce onayladı Melike, Bade hanımı.

"Beraber toprağa verdik. Arel'in o zaman hiçbir şeyden haberi yoktu. Dört yıl sonra karşıma geçip seni gösterdi bana. 'Bak anne işte gelinin, işte katilin!' dedi. İnan bana hiçbir zaman seni suçlamadım. Neden yapmadım bilmiyorum o zamanlar ikinizde o kadar küçüktünüz ki! Ne senin o evi yaktığına inandım ne de Arel'in seni karşıma getirip gelinin diyeceğine inandım. Vazgeçer sandım ama vazgeçmedi. İnancı hep sendin. Senin azimle bir şekilde ayağa kalkman onu da ayağa kaldırdı. Eminim ki şu an bir yerlerde senin çökmen için bir şeyler kuruyordur kafasında."

Derin bir nefes çekti Bade. Melike de o hızla birlikte sersemledi. Ne diyeceğini bile unuttu. Buraya neden geldiklerini kadının ona ne söylemeye çalıştığını! Ne aptaldı bir adamın onu takip ettiğini bile anlayamamıştı.

Ellerini yumruk yapmış denize bakıyordu Melike. Çayı buz gibi olmuştu ama ellerinin içinde iyice kavramıştı sıcaklığını.

"Seninle konuşmam gereken şey kızım… Seni İzmir'de yalnız bırakmayacağım. Seni kendi çocuğumdan koruyacağım merak etme! Sana bir şey yapacağını sanmıyorum ama bir elim hep üstünde olacak. Sana yardım edeceğim. Bu işi kimin yaptığını bulmaya çalışıyorsun biliyorum. Seninle beraber bende araştıracağım."

Melike, Bade'ye şokla baktı. Nasıl yani her şeyden haberi var mıydı? Gerçekten hiçbir şey anlamamıştı. Ya kafası çok dağınıktı ondan bilmiyordu ya da gerçekten aptalın tekiydi. Gözleri acımaya başlamıştı aynı noktaya bakmaktan ama vazgeçemiyordu. Sanki tüm bunlar bir hayal de uyanacak sanıyordu.

"Tamam, artık yeter bu kadar çayımızı içelim de işlerimize bakalım! Seninle daha çok işimiz var!"

Çaylarını içerlerken Melike yavaş yavaş olayın farkına varıyordu ama kayınvalidesinin neden oğluna değil de kendisine yardım ettiğini bir türlü anlayamıyordu. Ya şimdi ne olacaktı?

Hesapları ödeyip arabaya geçerlerken hafif bir yağmur başlamıştı. Alışveriş için Samsun'a geçerken yağmur şiddetini azaltmış Samsun'un girişinde de kesilmişti. Yağmur da araba kullanmak daha çok riskliydi ama hız yapmamaya çalışıyordu. Bir yanda tabelalara bakarken bir yandan da alışveriş merkezini arıyordu gözleri. Kayınvalidesi yine bir sohbet tutturmuş gidiyordu. Küçükken hangi meyveyi sevdiğine varıncaya kadar sormuştu. Allah biliyordu ya konuşmayı seviyordu kayınvalidesi. Ama ona göre biraz suskun kalıyordu kendisi.

"İşte geldik, ben arabayı park edeyim sizde beni asansörün orada bekleyin isterseniz hemen geleceğim!"

"Tamam, kızım ben beklerim seni orada! Acele et seni birileri görmesin!"

Kahkahalar atarak arabadan indi Bade. Melike de hızlı hareket edip ilk gördüğü yere park etti. Aslında teyzesinin arabası da küçüktü aileye göre. Ama zaten başka nerede kullanacaktı ki! Belki de onları son görüşü olacaktı.

Bu düşünce elini ayağını buz gibi yaptı. Kanı çekildi bir anda. Az kalsın düşürecekti elindekileri. Biraz kolonun orada durup derin bir nefes çekti içine. Kendine gelmeliydi. Yanından geçen bir iki kişi ona iyi olup olmadığını sordu fakat karşılık bile veremedi. En sonunda bir adam koluna dokunup onu kendine çevirirdi. Alışık olmadığı bir hızla arkasını döndü ama yine eli ayağı titremişti.

"Tunç!"

"İyi misin bir şey mi oldu? Neden buradasın? Başını mı çarptın? Başın mı acıyor?"

Bu sorular ona fazla gelirken aklındaki bütün düşünceler gitmişti. Hızla kolunu çekti ellerinden.

"Sana bir daha karşıma çıkma demedim mi? Neden ilgilendiriyorum ki seni? İyiyim ben sadece anahtarımı düşürdüm onu aldım. Rahat bırak beni! Kendi işine bak!"

Yanından geçip gideceği zaman kolundan tutulmuş ve geri döndürülmüştü. Park yeri o kadar ışıksızdı ki kimse onları göremezdi. Bu bir yandan iyi bir şey olsa da kayınvalidesi birazdan onu aramaya başlardı.

"Benim işimde, gücümde sensin! Nişanlı olman umurumda bile değil! O adamdan korktuğum falanda yok! Biliyorum hala seviyorsun beni. İstiyorsun. Bak ben ayrıldım. Seni ilk gördüğüm o gün ayrıldım. İnan ki yaptım. Lütfen sende ayrıl! Gel birlikte yuva kuralım. Sana söz eskiyi unutturacağım sana! Bütün kötü anılarını sileceğim."

Soluğu kesilmişti. Derin bir nefes aldı ama yetti mi yetmedi mi bunu bile hissedemedi. Kolunu çekmeye çalıştıkça daha da çekilmişti. Kendine gelmeliydi cevabını vermeliydi. Ama buna bile hali kalmamıştı ki! Çıldırmasının sınırındayken içinden geçenleri dili dışarı tercüme etmişti.

"Sen kendi kafanda ne yaşıyorsun Allah aşkına! Ne unutması ne unutturması… Ben senin yüzünden Karadeniz'e küstüm. Sevmeye küstüm. Hayatıma küstüm. Ve biliyor musun? Benim anılarımı başka birisi sildi zaten. Benim acılarımı aldı benden… Kalbimi sarıp sarmaladı yerine geri koydu. Seni değil onu seviyorum ben. Anladın mı? Bırak artık beni. Eminim ki bıraktığın kız hala seni bekliyordur bir yerlerde çok geç olmadan koş ona. Nasıl olsa bir gönülde bir yıldan fazla kalamıyorsun. Vaktin dolmak üzeredir. Koş belki yakalarsın. Bir daha karşıma çıkma. İki hafta sonra evleniyorum. Buradan da gidiyorum. Umarım anlamışsındır beni. Ben Arel'i seviyorum!"

Söylediği cümleler kulaklarına yabancı gelse de birkaç yerde gerçeklik payı vardı. Yine de iyi söylemişti. Neler söylemişti ona. Ayrılmışta onu seviyormuşta, sanki köpek yavrusu seviyor. Adama bak! Elindeki telefonun titrediğini anladığında karşısına bakmadan birkaç adım attı. Yine bir şeye çarptı. Hızla geri çekilip yukarı baktığında özür dileyecekti ki Arel çapkın gülümsemesiyle ona bakıyordu.

"Naber sevgili nişanlım!"

Melike içinden bütün hayret nidalarını sergilerken bir anda nerden çıkmıştı bu adam!

"Sen bizi mi takip ediyorsun? Korkma anneni yemedim ama biraz daha oyalanırsam o beni yiyecek!"

Arel kahkahasını atıp onu sarıp sarmalarken Tunç'a söyledikleri geldi aklına. 'Kalbimi sarıp sarmalardı yerine geri koydu. Seni değil onu seviyorum ben!' bir anda titreyip kendine geldi ki hala Arel kahkaha atmakla meşguldü. Gözleriyle sağa sola bakıp onları biri gördü mü diye bakacakken gözleri bir yerde takılmıştı. Kayınvalidesi onlara bakıyordu elinde telefonla. Bir de tam arkasında duran Tunç! Birinin gözleri sevgiyle ışıldarken diğerininkinin içinde öfkeler dolanıyordu.

"Annen bize bakıyor artık bıraksan mı beni? Hem sen neden mutlusun?"

Ellerinden tutup annesinin yanına giderken bir yandan da Melike'ye cevap veriyordu.

"Seni değil annemi takip ediyorum bu bir! İkincisi ise evet mutluyum!" gözlerine bakıp bunları söylerken annesinin o hoş tınısı kulaklarında yankılanmıştı.

"Kızım vallahi bir şey oldu sandım. Neredesin sen? Telefonunu da aradım açmadın. Ben sana hemen gel biri görmesin seni alır giderler demedim mi? Neyse ki bizimki almış seni yoksaaaa…"

Bade kıkırdarken Melike de zoraki bir şekilde gülmeye çalıştı. Demin ki ruh halinden sıyrılmaya çalışsa da bir yandan düşünmeden edemiyordu. Arel onları duymuş muydu ya da görmüş müydü? Görmüşse nasıl bu kadar sakin kalabiliyordu? O zaman görmemişti. Görse kesin olaya atlardı.

Alışverişe Arel'le birlikte devam ederlerken ona hiçbir şey aldırmıyordu. Hayır, parasını da geçti gerçekten bir şey aldırmıyordu.

"E ama yeter Arel ya rahat bırak kızı! Hem sen neden geldin ki gelinimle ben çıktım alışverişe. Allah Allah rahat bırak bizi yoksa elimden çekersin ben sana diyeyim anladın mı?"

Annesinin uyarısını dinleyip bakışlarıyla devam etti bu seferde! Melike kayınvalidesinin gösterdiği her şeyi hemen hemen elerken gerekli olanları aldırıyordu. Neden tek gelmişlerdi ki yüzü gözü kızarmıştı; bir de hiç yokta Arel çıkıp gelmişti. Koca burunlu illa ki bir şeye denk gelecekti maydanoz kafalı!

"Bu kadar yeterli benim için isterseniz size bir şeyler bakalım düğün için olmaz mı?"

Bade, Melike'nin ne demek istediğini anlamış ve onun sözünü dinleyip kendine bir şeyler bakmaya başlamıştı. Arel'in gözleri Melike'yi delip geçirse de Bade Hanım sürekli olarak oğluna soru sorup gözlerini biraz da olsa gelininden ayırabiliyordu. Ah şimdi gülerek eğlenerek bu işleri yapmak vardı ya!

"Benim işlerim bitti çocuklar. İsterseniz yemek yiyip eve geçelim!"

Hep beraber bunu onaylarken Arel, bir anda Melike'nin elini tutmuş annesinin elini de diğer koluna koymuştu. Melike bu ani hareketle şaşırsa da Bade Hanım içindeki heyecanla daha bir sarılmıştı oğlunun koluna. Melike bir elindeki poşetlere bir diğer elinde ki ele bakıyordu. Hoş Arel'in onun elini tutan elinde de poşetler vardı ama soğuk parmaklarına değen sıcacık eli hissedebiliyordu. Arel'in gözlerine baktı. Orada bulmayı umduğu şeyi aradı… Ama Arel, hiç o gözle bakmıyordu ona. Daha çok 'sebebim annem' der gibiydi. İçindekileri bir kenara atıp alışveriş merkezinden çıkmışlardı. Arel kendi arabasını kardeşine vermişti. Zaten onu buraya bırakandı Aral'dı. Daha doğrusu bıraktırmıştı. Melike olaylı bir şekilde ayrıldığı otoparka girip arabanın yanına gelirken, Arel de peşinden şoför koltuğuna gelmişti.

"Arel, Allah aşkına ne yapıyorsun yine!" bu sessiz nidası pek işe yaramamıştı. Elindeki anahtarı Arel almıştı bile! "Sen diğer koltuğa geçebilirsin yorulmuşsundur ben sürerim!" Melike bagaja poşetleri atarken Bade Hanım da olanları gülerek izliyordu.

"Hayır efendim, sen diğer koltuğa geçiyorsun arabamı da ben sürüyorum!"

Zaten ömrü boyunca tek sürdüğü araba buydu. Zaten çok fazla da araba kullanmamıştı. İyi cesaret ediyordu trafiğe çıkarak!

"Tamam, hadi bu sefer seni dinliyorum! Sür bakalım!" sesi sanki bundan sonra çok ararsın bu günleri der gibiydi. Melike artık o kadar panikatak olmuştu ki her cümlesinde ayrı bir kulp bulmaya çalışıyordu. Ama bulunmayacak gibi de değildi.

Yola çıkarken aklından geçirdiği bir iki şey vardı. Arel neden onların peşinden gelmişti? Ve neden hala kavga etmemişlerdi? Bu iki soru tüm hayatını kapsıyordu resmen.

"Nereye gidelim! Samsun'da bildiğim pek bir yer yok!" Melike, Arel'e bakarken Arel'de telefona bakıp güzel bir yer bulmaya çalışıyordu. Bir anda gülmek gelmişti Melike'nin içinden. Şu kocaman adam iki büklüm arabaya sığmaya çalışmış bir de telefona gömülmüştü. Bu olaya pek rastlanmazdı.

"Dümdüz git ileri ki sapaktan sola dön orada bir yer buldum balık yeriz değil mi?"

Balığı severdi. Her balığı yemezdi ama sevdiği balıklar da yok değildi. Eskiden annesi çalışırken neredeyse hafta da bir gün balık yerlerdi. Anneannesinin en sevdiği şeydi balık ve tavuk! O kadar uzun yıllar geçmişti ki! Melike hatıralarına denk gelenleri hüzünle izledi. Daha sonra da yoldan sola sapıp gördüğü ilk yere arabayı park etti.

Çok güzel bir mekan değildi ama denize bakan her yere aşık olabiliyordu. Denizin sesi, kokusu, dalgalarındaki hırçınlık kendi sesini, hatıralarını bastırabiliyordu! Bunu seviyordu! En azından bir yerde içindeki sesleri susturan bir şey vardı.

İçerisi kalabalık değildi. İki grup vardı ama herkes o kadar keyfine dalmıştı ki birilerinin geldiğini ancak oturunca fark etmişlerdi. Bir iki kişinin onlara baktığını görmüştü Melike, hafifçe tebessüm edip Arel'in gösterdiği yere geçmişti. Oturur oturmaz yanlarına genç bir garson gelmiş mönüleri masaya koymuştu. İlgili ve naziklerdi.

"Ben alabalık alabilirim ızgara olsun bir de su!" Melike sözlerini tamamlayıp yanında ki kayınvalidesine bakarken Arel de aynısını istemişti. Bade Hanım da aynısından sipariş ederken garson yazılarını tamamlayıp tahta bir kapıdan içeri geçmişti.

"Güzel yermiş aslında! Sessiz sakin!" Bade Hanım, gözlerini tekrar etrafta gezdirirken dikkati Melike'nin elleri çekmişti. Kıpkırmızıydı elleri. Hafifçe ona dokunurken buz gibi olmuş elleri kendi ellerini bile saniyesinde dondurmuştu.

"Kızım buz gibisin! Hava da o kadar soğuk değil iyi misin?" Melike bu tavırlara alışık olduğu için tebessümle karşılık verdi.

"İyiyim iyiyim… Sanırım kansızlığımdan dolayı. Normal bir şeymiş. Küçükken de ellerim hep soğukmuş annem öyle derdi. Hala daha aynı!"

Bade bunun pek normal olduğunu sanmasa da yapacak bir şeyi yoktu. "Hasta olma da yavrum! Dikkat et kendine sana şal falan alalım mı? Ceketini mi geri giysen hı!" Melike ellerine dikkat ederek Bade'nin ellerini tuttu usulca "Gerçekten iyiyim üşümüyorum ben! Birazdan yemekler gelince kendime gelirim. Lütfen beni düşünmeyin!" bu nazik hareketi Bade'nin içini delip geçmişti. Var gücüyle tutundu parmakları buz gibi parmaklara! "Sen benim ikinci kızımsın nasıl merak etmem! İyi olman için her şeyi yaparım güzel gözlü gelinim!" bu cümleyle Melike ateşe değer gibi çekti ellerini istemsizce. Bu çok fazlaydı. Çok çok fazlaydı. Ne demek istemişti ki kayınvalidesi? Olanları biliyordu. Belki de oğlu haklı çıkacaktı. Neden bu kadar çabuk karar veriyordu ki?

Çok geçmeden yemekler gelmiş Melike biraz da olsa kendine gelmişti. Bu cümlelerden sonra Arel pek konuşmamış olanları sadece izlemek istemişti. Annesinin ne yapmaya çalıştığını biliyordu ama Melike'nin hareketleri pek yerli yerinde olmuyordu. Bunun da nedenini biliyordu. Ama aklından çıkmayan tek şey otoparkta dinlediği cümlelerdi. İçinden gelerek söylediğini sanmıyordu ama yine de içindeki hisler yavaş yavaş onu ele geçirdiğini söylüyordu.

Eve geçerken Melike koltuğu Arel'e bırakmıştı. Kendisi camdan dışarı bakarken hatıralarında oynattığı perdeleri tekrar tekrar izliyordu. 'Biliyorum hala seviyorsun beni. İstiyorsun.' Artık bundan emin bile değildi. Eskiden olsa belki de atlardı bu teklife hiç düşünmezdi sonunda ne getireceğini. Sahi yıllarca beklemişti değil mi bunu! Ama şimdi eski haline mi üzülse bu yeni kişiliğine mi bilemiyordu. İkisinin de hali acıydı. İkisi de batıktı. Batmış bir geminin enkazı gibiydi. Dalga nereye savursa oraya gidecek gibiydi. Bazen kendinden ödün vermese de, bazen ne olacaksa olsun demek istiyordu. Bitirecekse bitirsin. Öldürecekse öldürsün. İçinde zerre umut kalmamıştı ki zaten!

Radyodan çıkan sesler havaya dağılırken Arel'in sessizliği de karışmıştı ortamda, normalde konuşmadan duramayan adam, laf sokmadan, onu kızdırmaktan geri kalmayan adam bugün bir hayli suskundu. Bunun nedeni ya annesiydi ya da bugün duyduklarıydı. Başka bir açıklaması olamazdı. Evet kayınvalidesi her şeyi biliyordu ama Arel'in onun bildiklerini bilmiyordu. Bazen ona bakıp gülümsemesinin sebebi de annesine bir şeyleri gösterme şerefiydi sanırım. Ama biliyordu ki bunun da bedelini ruhuyla ödeyecekti.

"Yarın görüşürüz kızım!" yarın ne vardı neden görüşüyorlardı bilmiyordu ama en azından bugünü sağ salim atlatmıştı. Geriye sadece İdil'e bugün olanları anlatmak ve biraz da olsa arkadaşından destek almak kalmıştı. Aslında Katre'de biraz olanları biliyordu ama bunları ona anlatsa ortalık karışacaktı ki bu istediği en son şeydi. Böyle biraz daha idare etmesi gerekiyordu. Bunu başarabilirdi.

"Görüşürüz efendim. Bugün için teşekkür ederim. İyi geldi sizinle vakit geçirmek!" bunu o kadar içten söylemişti ki Bade bile buna şaşırmıştı. Sımsıkı sarıldı gelinine. "Bende kızım bende sana teşekkür ederim!" sessizce kulağına fısıldanan kelimelerin anlamı büyüktü aslında. Zaten en anlamlı sözlerde bu kadar kısa cümlelerle hayata dokunmaz mıydı?

Arel'le vedalaşması daha kısa sürmüştü. Herkesin beklediği gibi bir kucaklaşma 'sonra görüşürüz' faslı ve bitiş. Zaten bugün ki kotasını doldurmuştu. Bu saatten sonra onu arayacağını sanmıyordu.

Annesi yanına gelip ne olup bittiğini anlatması için söylenirken Melike a dan z ye her şeyi anlatmıştı. Belli kısımlar hariç! Aldıklarını göstermiş daha sonra da yorgunum diyerek odasına geçmişti. Katre, odada müzik dinliyordu ki ablasının geldiğini görüp hemen apar topar düzelmişti.

"Hoş geldin ablacım da halin perişan ne oldu?"

"İyiyim güzelim. Sadece çok yorgunum biraz dinleneceğim kalkınca konuşuruz olur mu?" Katre'nin saçlarını okşayıp geri çekilirken, Katre hemen ayağa kalkıp "Tamam ablam. Sen dinlen ben içerideyim." Melike başını sallayıp üstünü çıkarmaya başlamıştı. Pijamalarını giyip telefonunu eline alıp İdil'i aramıştı.

"Efendim canım!"

"İdil, nasılsın!"

Derken her şeyi anlatmıştı bir bir arkadaşına. Tabi hemen saydırmaya başlamıştı İdil.

"O ne demek öyle ya! Neymişte ilk gördüğü anda ayrılmışmış adamdaki yüze bakar mısın? Ben senin de-"

"İdil, İdil tamam ben zaten söyleyeceklerimi söyledim."

"Evet, söyledin ama bunların hepsi yalandan ibaret Melike. Hepsi yalan. Senin kalbin son demlerinde… Ne sevebildin, ne hayata dönebildin, ne yaran sarıldı. Sen hala acınla yaşıyorsun Melike. Ona bu yalanları söylesen de fark etmez ki! Gerçeği sen yaşıyorsun. Hay ben böyle kader-"

"İdil tamam, tamam artık! Sana anlattığıma pişman olmaya başlayacağım neredeyse! Geçti gitti artık bir daha karşıma çıkmaz zaten. Yani inşallah! Dilimi eşek arısı soksun düğünün tarihini de verdim." Parmaklarını sıkmaktan öyle bir kırmızı hale gelmişti ki biraz daha devam ederse morarmaya bile başlayabilirlerdi. Kendini sıkmaktan bedeni gerilmiş, aldığı nefesler, nefeslikten çıkmıştı. Ama yine de gerçekleri yaşıyordu İdil'in dediği gibi! Daha çok yaşamaya çalışıyordu. Bu nasıl bir yüktü? Bu nasıl bir kaderdi?

"İdil ben biraz uyuyacağım ayıp olmaz değil mi sana?"

"Saçmalama zaten ne uykusu uyudun ki bu olanlarda sonra, dinlen tabi ki! Bir şey olursa ara beni! Aklım zaten sende kendimi hiçbir şeye veremiyorum sen oradayken!"

"Merak etme iyiyim ben! Ararım! Sonra konuşuruz!"

Telefonu yatağa bırakıp başını başlıktan çekip yavaşça içine doğru süzüldü. Yorgunluktan hiçbir şey aklına gelmiyordu. Söylediği kelimeler yalandı belki ama içi rahatlamıştı biraz da! En azından bu düğünden sonra gerçekten buradan gidecekti. Bir aşktan kaçıp sığındığı İzmir, bu sefer ona mezar olacaktı. Ne tuhaf şeydi kader? Sığındığı liman da denize boğulmuştu. Kaç kişiye nasip oldurdu?!

Gözleri dalıp giderken uykuyla uyanıklık arasında gördüğü rüyalar onu bir hayli zorlarken terler içinde uyanmıştı. Görmüştü. Kendini görmüştü. Ağlamaktan çığlık attığı o anı görmüştü. Belki rüyaydı, hayallerle birleştirmişti. Belki de gerçeği göstermişti bu sefer rüyası. Elindeki çakmağı ateşliyordu sekiz dokuz yaşındaki hali. Babasının ona seslendiğini duyunca korkudan elindeki çakmağı bir yere attığını. Bundan şunu anlıyordu yıllar önce yazdığı o günlükleri bulacaktı.

 

♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥

Bölüm : 02.12.2024 17:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...