10. Bölüm

♠1.0♠

hayat melike kurioğlu
_haymel

Bulaşıkları halledip odasına geçerken herkesin giyindiğini ve yatağın üzerine oturup konuştuklarını gördü. Onun gelmesiyle herkes ona bakış atıp gülümserken hızlıca dolabına ilerlemişti. Etek, bluz kombini yapıp bu sıcak havada pantolon giymek istemedi. Hızlıca onları üzerine geçirirken Yeşim teyzesi onu iki kere bacaklarından mıncıklamıştı. Saçını, makyajını da hallederken ailesi onu salonda beklemiş yanında sadece Katre kalmıştı. Ablasına bakıp bakıp gülümsüyordu.

"Neye gülüyorsun küçük fare?"

"Ne bileyim, bu anılarımızın güzelliğine belki! Ya da kocaman bir ailem olduğuna! Veya seninle olan bu hallerimize! Bir o kadar uzak hayallerim bir anda bu kadar çabuk gerçekleşti."

Katre'nin neler yaşadığından hala haberi olmasa da az çok neler olduğundan emindi. Kardeşini üzmek istemediği içinde üzerine gitmese de bir süre sonra bu konuyu aralarında konuşacaklardı. Onların ne yaptığını ondan duymak istiyordu. Bununda zamanı gelecekti.

Yatağın bir kenarına oturup Katre'yi kucağına doğru çekerken Katre'nin de ona sıkıca sarılmasıyla iki beden kavuşmuştu.

"Ben hep yanındaydım Katre. Ben hep yanındayım küçük fare. Hepte olacağım."

"Biliyorum abla. Hep biliyordum."

Bu duygusal anı Melike'nin telefonunun çalmasıyla sonra ermişti. Arayan Arel'di.

"Efendim!" Arel'in sert soluğunu kulağının dibinde hissederken umarım günün kötü geçmemiştir diye de içinden geçirmeden edemedi. "Ne yapıyorsun?" Arel'in ona soru sorduğu nadir anlardan biriydi belki de. "Dışarı çıkacaktık ailecek! Sen ne yapıyorsun?" işaret parmağı dişlerinin arasında dolanırken bu yaptığından habersiz Katre'nin onu izlediğini yeni yeni fark ediyordu.

"İşler birikmişti onları hallediyorum. Bir ay sonra yurtdışı işlerim var onları düzene sokuyorum."

"Anladım. Peki, ne için aramıştın ki?"

Bağırmaması için alttan alan Melike'yle o en başında aslan kesilen Melike arasındaki farkı kimse çözemezdi her halde.

"Öylesine! Kalabalıksanız otobüsle uğraşmayın VIP araç göndereyim. İstediğiniz yere götürsün."

Arel'in öylesine söylediği cümleler Melike'nin duyduğu belki de en büyük sözlerdi. Gerçekten öylesine mi aramıştı yani? Ve Melike buna inanacaktı! Tuhaf!

"Gerek yok otobüsle gideriz."

"Melike bir kere olsun tamam desen. Bende sinirlenmesem."

Üstüne gitmek için ağzını açarken Katre'nin onu izlediğini hatırlayınca parmağı yeniden ağzının yolunu tutmuştu.

"Peki ama bugünlük. Hazırız zaten. Fazla kalmayız."

"İstediğini yapabilirsin. Araba senin."

Gözlerini devirmemek için can çekişi içsel olarak sürmüştü. Yine de teşekkür etmek istemişti.

"Teşekkürler!"

"Ararsın bir şey olunca! Görüşürüz!"

Bir şey demeden telefonu kapatmıştı. Katre'ye göz kırpmış ve durumu ailesine açıklamak için odadan çıkmıştı. Herkes kahvelerini içerken sohbete devam etmişlerdi.

"Anne! Arel'le konuştum da araba yollayacakmış bizim için."

"Tamam kızım. Siz nasıl ayarladıysanız artık! Kalabalığız zaten!"

Melike başını sallayıp evin önüne bakan pencereden dışarıyı izlemişti. Yaklaşık on dakika sonra da uzun, siyah bir minibüs evin önünde durmuştu. Arka kapının otomatiği açılmış ve iki tane takım elbiseli adam ön kapıdan dışarı çıkmıştı. Bunlar Arel'in gönderdiği kişiler olmalıydı. Ki adı geçer geçmez Arel onu aramıştı.

"Araba aşağıda bekliyor sizi! Keyfinize bakın!"

"Tekrar teşekkür ederim."

Arel bir süre bir şey demeden beklemişti. Melike de öylece onu beklemişti. Ama kimseden ses çıkmayınca Melike görüşürüz deyip telefonu kapatmıştı. İdil'in babası ve kardeşi evde kalacaklardı. Kadın işleri olacağı için gelmeyi tercih etmemişlerdi. Melike'de çok ısrar etmemişti bu yüzden!

"Hadi çıkalım!"

Herkes aşağı inip arabaya geçerken, Melike'nin gözüne takılan başka bir şey olmuştu. Hatta bir şey değil biri olmuştu. Sarışın, uzun boylu, kaslı, gözlerinde gözlükleriyle bile tanıyabileceği biri! Çağan!

Demek o da onun adamıydı! Belki de onun için ısrarla alması için önüne bırakmıştı kutuyu! Çıldırmaya ramak kalmıştı. Bu da ne demekti şimdi? Belki de onun için bu kadar sakin davranmıştı ona! Onu görüp tanıyacağını bildiği için! Karşı karşıya geldikleri anda Melike delice gözlerini ona dikip bakmıştı. Tanıdığını belli edercesine bakmıştı. 'Senin yüzünden!' der gibi bakmıştı.

"Buyurun Melike Hanım!"

Hiçbir şeyi unutmasa bile bu ses tonu hafızasına kazınmıştı. Onu oradan hiç kimse çıkaramazdı. O da onu tanıdığını anlamıştı zaten. Ama yüzünden hiçbir şey okunmuyordu. Öyle somut duruyordu ki duygu ibaresine bile yer kalmıyordu.

İdil'in arkadan onun beline dokunmasıyla bakışlarını Çağan'dan çekip geçmek için arabanın basamağına basmıştı. Derin bir nefes alıp koltuğa geçerken, İdil'de hemen yanına oturmuştu. Bir şeyleri sezmiş olan arkadaşına gözleriyle sonra işareti yapsa da sonrası ne zaman olurdu bilmiyordu. Konuştukça yara kabuk bağlamıyordu. O kabuk hep soyuluyor, yara hep kan revan içinde kalıyordu. Bıkmıştı. Aylardır çektiği bu vicdan azabından, acaba demekten, kabuslarından, hiçbir şey olmamış gibi yapmaktan, gülümsemekten bile bıkmıştı. Fazla geliyordu. Gücü nereye kadar onu götürecekti emin değildi. Her seferinde yeni bir şeyle karşılaşıyordu. Her seferinde mutlaka bir şey oluyordu.

"Efendim ilk nereye gidiyoruz?"

Çağan'ın ona bakarak sormasıyla Melike sinirle ona bakmıştı. "FaEl'e!" tek kelime yetmişti. Araç hareketlenip gidecekleri yere sürerken Melike dışarıyı izlemeyi tercih etmişti. Aklından bir şeyi düşünmemek için kendi kendine şarkı sözleri geçirse de ipin ucu yeniden Arel'e doğru kayıyordu. Artık tüm bu olanlara 'oyun' bile diyemiyordu. Onları birbirine bağlayan o kadar çok şey vardı ki tek demek istediği şey neden bir evlilikti? Niyeydi? Kim ne için seçmişti bu saçma şeyi? İnsan katili olan bir insanla neden evlenirdi ki?

Düşüncelerinde boğulurken İdil'in, onun başını boynuna doğru yasladığını anlamıştı. Tek eliyle de saçlarını sevdiğini! Kulaklarına doğru fısıldanan şeylerle sakinleşmek aklına gelmişti.

"Allah her şeyin üstünde yaratmış bizi. Ve hiç kimseye omuzlayamayacağından fazla yük yüklememiş. Sabret balımçiçek her şey olacağına varacak! Ben sana inanıyorum. Bunu da sakın unutma!"

Sakinleştiğini aldığı nefeslerden anlayan İdil, ona iyi gelen şeyi yapmaya, saçlarını okşamaya devam etmişti.

Akıp giden yolların sonunda akşamı etmişlerdi. Neredeyse ailesi her şeyini tamamlamıştı. Kalan birkaç parça şeyleri de vardı. Ama onları da nasıl olsa evlendikten sonra alırsın demişti ailesi. Ama onların hiçbirine gerek olmayacağını ailesine söylememişti. Bu kadarı bile fazlaydı.

Herkes acıktığını söylerken Melike onları güzel bir balık restoranına götürmek için yeniden araca doğru ilerlemişti. Çağan onları hâlihazırda bekliyordu ki telefonunun sesi çantasından bile net şekilde duyulmuştu.

"Efendim!"

"Bitti mi işiniz?"

Arel'in sesi öylesine yorgun geliyordu ki Melike bir an bunu dile getirmek istese de bir şey diyememiş sadece 'evet' demekle yetinmişti. "Ne yapacaksınız şimdi? İstersen her beraber yemek yiyelim. Öyle eve geçersiniz?" bu aşırı korumacı, duyarlı hallerinin devam etmesini istese de hepsinin geçici olduğunun gayet farkındaydı.

"Biz, Kordon'daki balıkçıya geçiyoruz. İstersen?"

"Tamam, bende bizimkileri alır gelirim. Ailecek yiyelim."

Melike sıkılgan ifadeyle parmağını ağzında gezdirirken Arel derin nefes alıp telefondan söylenmişti.

"Söyle!" nereden anlamıştı ki bir şey diyeceğini? Hayır karşısında da değildi ki! "İdil'in babası ve kardeşi evde kaldı bizimle değiller. Şimdi onlarsız yemek olmaz. Ben onları arayacaktım şimdi. Acaba sen gelirken alsan olur mu?"

Kısıkça sarf ettiği sözler Arel'in pek hoşuna gitmese de yine de bir şey dememişti.

"Alırım tabi ki! Sorun yok! Başka isteğin?"

"Yok. Gerçekten yok. Vallahi bu kadar!"

"Tamam."

Kapanan telefonlarla İdil yanında bitip kızgın gözlerle ona baksa da Melike yanağını makaslayıp araca binmişti. Herkes tamam olunca gideceği yeri söyleyip arkasına yaslanmıştı. Bugünü de atlatmışlardı ki en zor gününe birkaç hafta kalmıştı sadece!

Düşünmek istemiyordu. Düşünmek istemiyordu. Düşünmek istemiyordu.

Arabanın park yerinde durmasıyla teker teker araçtan inmişlerdi. Arel'in onlardan erken geldiğini arabadan anlamıştı. Simsiyah parlayan arabanın plakası gözüne takılırken, onu hangi ara ezberlediğini bilmediği rakamlar ve harfler karşılamıştı. Görsel hafızası pek bir yerindeydi.

İçeri geçip gözleri Korhan ailesini ararken dört kişiyi hemen tanımıştı gözleri. Arel, Alin, Aral ve Bade Hanım! Büyük bir masa da sohbet ediyorlardı ki bu sohbetin pekte iyi gittiğini düşünmüyordu. Suratları neredeyse asık durumdaydı. Ki Bade Hanım, onları gördüğü anda bu havayı dağıtmış ve saygıyla onları ayakta karşılamak için sandalyesini geri itmişti. Aynı şekilde çocukları da ayağa kalkıp onları karşılamak için sıraya durmuştu.

"Hoş geldiniz! Ne iyi ettiniz böyle!"

Bade Hanım aynı bildiği gibiydi. Sevgi dolu yaklaşmıştı yine! Tanıyamadığı kişilere bile o kadar saygılıydı ki!

"Merhaba, tanıştırayım sizi arkadaşım İdil, biliyorsunuzdur zaten, annesi Gülşah teyzem!"

"Çok memnun oldum efendim sizlerde hoş geldiniz. Eşinizle de tanıştık gelirken, küçük oğlunuzla bir de! Maşallah çok beyefendi bir çocuk! Onlarda el yıkamak için gitmişlerdi birazdan gelirler! Buyurun lütfen!"

"Teşekkür ederiz!"

Herkes kaynaşmaya yer arıyormuş gibi her bir ağızdan konuşmaya başlamışlardı. Özellikle Gülşah teyzesi, Bade Hanım ve annesi. Kırk yılın sohbeti gibi hemen kaynamışlardı.

"Hoş geldin müstakbel eşim!"

Sağ kulağına doğru fısıldanan sözlerle boynunu sıkıştırmamak için zor durmuştu. Huylanırdı böyle şeylerden.

"Hoş buldum. Dev'im."

Gözlerine bakarak söylenen son kelimeyle Arel'in bakışları koyulaşırken yan taraflarından onları duyan Aral ve Katre gülmemek için kendilerini zor tutmuşlardı. Komik değildi ama ikisinin de karşılaştığı bu manzara ilkti.

Yemekler söylenmiş batan güneş yerini aya bırakmış hatta saat artık on bire gelmişti. Ve yarın mezuniyetleri vardı.

"Biz artık kalkalım!" diyerek annesi söze girmişti. Herkeste bunu destekler gibi başını sallamıştı ki Korhan ailesi de durumu anlamış gibiydi.

"Yarın çocukların mezuniyeti var. Biliyorsunuzdur zaten aileler falanda olacak. Artık orada görüşürüz zaten!"

"Elbette elbette! En az Melike ve İdil kadar bizde heyecanlıyız."

Bade Hanım tek eliyle Melike'nin diğer eliyle de İdil'in elini tutarken dilinden dökülenler, ikisinin de kalplerine dokunmuştu. Yapmacık gülümsemelerden sıyrılıp sahici bir tebessüm yerleşmişti Melike'nin yüzüne. Sol elini de kadının elinin üzerine koymuş ve ne kadar minnet duyduğunu böylece göstermek istemişti.

"Yarın orada olacağız. Ve en önde seni destekleyenler arasına gireceğiz."

Aral'ın arkasından gelip söyledikleriyle tebessüm yerini kocaman bir gülümsemeye bırakmıştı. Herkes böylece gülümseyerek ayrılmıştı restorandan.

Sabah, Arel'in onu aramasıyla güne başlamıştı. "Günaydın! Erken kaldırdım ki işlerini hallet diye! Bir de aracı yolladım yine. Bugün yine sizi götürüp getirecek. Gazetelere bakma bugün. Okuyacakların hoşuna gitmeyebilir. O yüzden eve gazete sokma! Sonra görüşürüz." Ve kapanış.

Ne dediğini Melike kahvaltıdan sonra İdil'in gözlerini pörtletip haberi önüne koymasıyla anlamıştı. Onu paragözlükle suçladıkları bir makale daha vardı. Ki bu artık dillere pelesenk olmuştu. Ne paragözlülüğü kalmıştı ne alt tabaka demedikleri…

Tek istediği şey bir an önce bu düğünün olmasıydı. Ve Arel bir an önce ona ne yapacaksa yapması!

Arel'in gelen mesajıyla içi bir nebze rahatlamıştı.

'Hallettim.'

İdil'in saçlarını maşalarken, İdil'de ona ne yapması gerektiğini söylüyordu. İkisi de makyaj konusunda evrimleşse de yine de İdil, gözlerini Melike'nin ellerine bırakmıştı. Far paletinin aydınlatıcı yüzünden gözlerini çevirip elbisesine uygun renkleri seçmişti Melike. Güzelce tonlarını ayarlamış ve uygulamıştı. İdil elbisesini giyip saçının devamını yaptırmak içinde geri gelene kadar bütün teyzelerini sıraya sokmuştu. Herkes yavaş yavaş hazırlanırken en sona her zaman ki gibi en sona kendisi kalmıştı. Artık sona kalan dona kalır mantığını bırakıp hızlıca kendisini hazırlamaya koyulmuştu. Saat öğleden sonra altıya gelirken de tamamen hazırdı.

Üzerinde yurtdışından getirdikleri gece mavisi kumaşın üzerine işledikleri yıldızlarla oluşan straplez, midi boy elbisesini giymişti. Arkasının fermuarını çekerken biraz zorlansa da kolu yetmişti. Her şeyi hazırdı artık odadan çıkmanın vaktiydi. Dalgalı saçlarını arkasına atıp çantasına telefonunu koymuş ve eline ayakkabılarını alıp çıkmıştı odadan. İlk göz göze geldiği kişi İdil olmuştu. Üzerine giydiği parıl parıl parlayan gri elbiseyle o kadar güzel olmuştu ki en son yaptıkları provadan bile daha güzel görünmüştü gözüne. Birlikte tasarladıkları kıyafetleri giymek belki de hiçbir bir kıza rast gelmemişti.

"Sen!"

İkisinin de ağzından çıkan kelimeler, gözlerinden çıkanlarla birdi. Gözler her şeyi anlatıyordu ki İdil'in pınarları hali hazırda dolmuştu zaten. İki genç kız sımsıkı birbirlerine sarılırken kalan diğer aile bireyleri de bu mutlu ana şahitlik yapması için telefonlarını kullanmışlardı. Güzel anlar saniyeler içinde poza dönüşmüş herkes topluca bir resim için sıraya girmişti.

Saatin artık yediye doğru gelmesiyle de artık evden çıkmanın vakti gelmişti. Herkes ellerine çantasını alıp çıkarken İdil'le Melike evi kilitleyip öyle inmişlerdi merdivenlerden. Bir sürpriz de onları bekliyordu.

Arel, arabasına yaslanmış karşısında kalan Aral'la muhabbet ediyordu. Bade Hanım, annesiyle birlikte sıkı bir muhabbete girmişti ki araca binmeyi bile düşünmüyorlardı. Alin'in ise tek bacağını titreterek ağabeylerinin yanında onları dinlediğini görmüştü. Bunları hiç mi hiç beklemiyordu. Onları okulunun yanında bekliyordu. Hızlı adımlarla onların yanına ilerlerken İdil'in gözleri kısa süreli de olsa arabalarının arkasını gözlemişti. Evet, bir de o mesele vardı ki Melike bunu hiç anlayamıyordu. Kıvanç!

"Arel!"

Arel'in gözlerinin ona dönmesiyle, siyahlarının daha da siyah olması aynı anlarda gerçekleşmişti. Bilmeyen bir insan buna kıskançlıktan değişti tabirini kullanabilirdi ki Melike bunun sinirden olduğunu adı kadar iyi biliyordu.

"Günlerini harcadığın elbiseyle seni görmek muhteşem! Keşke altını yapana kadar üzerine de bir ekleme yapsaydın."

Arel'in sözleri onu gülümsetirken kahkaha atmamak içinde kendisini zor tutuyordu. Çok istiyorsa yapabilirdi. Çantasından çıkardığı aynı elbisenin devamı olan tülden iki tane kolluk çıkarırken Arel, Alin ve Aral bu kız ne yapıyor bakışları altında iken Melike lastikli olan yerleri kollarından yukarı doğru çıkarıp takmış ve diğerine de aynı şeyi uygulamıştı. Şimdi straplez olan elbise kolluklarla birlikte sanki düşük askı gibi durmuştu ki Arel'in gözlerinden böylesinin daha iyi olduğunu anlamıştı.

"Vay! Yalnız elbisenin havası bile değişti."

Aral'ın onu omuzlarından tutup karşısına geçip süzmesiyle yanakları kızarmıştı. Bade hanımda onlara katılıp düşüncelerini söylerken iyiden iyiye domatese dönmüştü. Aynı düşünceleri İdil içinde söylemişler o da en az Melike kadar kızarmıştı.

"Tamam, artık hadi geçelim! Geç kalmayalım. Melike sen istersen benimle gelebilirsin."

İdil, Katre ve Melike Arel'in arabasına geçerken Alin, Aral'ın arabasına geçmişti. Bade Hanım ise annesiyle birlikte minibüse binmişlerdi. Törenin yapılacağı yere giderlerken İdil ve Melike'yi heyecan sarmıştı. Sonunda ayaklarını yere sağlam basmak için son bir adımları kalmıştı.

"Melike heyecandan elim ayağım titriyor benim."

"En az senin kadarım İdil."

Kızların bu tatlı telaşı Arel'le Katre'yi gülümsetmişti. Ki yan tarafından gelen hoş koku onu biraz olsun sakinleştirmişti.

Masalara geçerken önlerinde onlara yaklaşan hocasını hemen tanımıştı Melike.

"En sevdiğim öğrencilerimden biri. Hoş geldin kızım."

"Hoş buldum Özgür hocam. Kusura bakmayın ben aşırı heyecanlıyım."

"En az senin kadar biz öğretmenlerde çok heyecanlıyız… Ailen mi?"

"Ah hocam affedersiniz. Evet, ailem annem Medine, teyzelerim Ayçe, Yeşim, Havva. İdil'i tanıyorsunuz zaten mimarlıktan. Annesi Gülşah, babası Mehmet, kardeşi Ege! Ve nişanlım Arel, kayınvalidem Bade ve Arel'in kardeşleri Alin ve Aral!"

"Çok çok memnun oldum efendim. Nerelerden geldiniz hoş geldiniz. Bende Melike'nin hem hocası hem de bölüm koçu Özgür Saruhan!"

Annesi söze atılıp minnetleri sunarken Özgür hocası da onlara ne kadar iyi bir evlat yetiştirdikleri için teşekkür ediyordu. Ki bu durum en çok Arel'i garipsetmişti.

"Lütfen geçin ileride masalarınızı hep ayarladık. Bölümler ayrı oturduğundan mimarlığınki bir ileri ki bölüm olacak İdilciğim. Tekrardan hoş geldiniz, müsaadenizle! Diğer öğrencilerim beni bekler!"

Hocası yanından ayrılırken, annesinin gözünden akan gururla dünyası güzelce dönmeye başlamıştı. Her şey bunun için değil miydi? Masalarına otururlarken gördüğü birkaç arkadaşına selam vermişti. Aydan ve ailesi henüz gelmemişti.

Arel'in yanına oturmasıyla parfümünün etrafını sarması aynı zamanda olmuştu. İçini sakinleştiren bu koku, bütün hücrelerine yayılmış ona eski tanıdık bir kokuyu anımsatmıştı. Ama nereden tanıdığını bilmiyordu.

Törenin başlamasıyla hızlıca cüppesini giymiş başına da Alin hafif bir tebessümle kepini takmış, tokalamıştı. Ona kısıkça teşekkür ederken, Alin başını iki yana sallayıp önemi yok demiş ve onu elleriyle ileri doğru gitmesi için itmişti. Herkes ona gülümseyerek bakarken düşmemek için bakışlarını önüne çevirip İdil'in ellerini sallayıp yanıma gel demesiyle hızlıca ileri doğru adımlamıştı. Aydan da yanına gelirken mimarlık ve tasarım öğrencileri kaynaşmış bir şekilde iç içe durmuşlardı. Daha sonra önce İdil'in bölümü diplomalarını alacaktı ki bu iş en az ona dakika sürerdi. Allahtan ki bugün sadece üç bölümün mezuniyeti vardı. Genelde mezuniyetler öğrenci çokluğundan bölümlere ayrılırdı. Böylece kargaşa olmazdı. Bugünde mimarlık, tasarım ve güzel sanatlar olarak üç bölüm mezuniyeti olacaktı. İdil ile aynı mezuniyeti yaşayacak olması onu deli gibi heyecanlandırıyordu.

"Evet, şimdi de son sıradaki bölüme yani Moda Tasarım ve Tekstil bölümünün diploma dağıtımına geçiyoruz. Arkadaşlar buyurun hepinizi buraya alalım sırayla!"

Alkışlarla adları okunup sırayla diplomalarını alırken okul birincilerini ve ikincilerini açıklamak için rektör kürsüye çıkmıştı.

"Evet gençler, bir dönemin sonuna ve artık size veda etmeye geldi sıra. Biliyorum okulun en sevdiğiniz saatleri olmayacak hayatınızda, İzmir ulaşım kartlarınız artık öğrenci indirimi yapmayacak size, kim görse öğrenciyim ben deyip havanızı basamayacaksınız ama ayakta dimdik duracak ve benim bir mesleğim var diyeceksiniz. En güzel zamanlarınıza geldi sıra, benim büyümeyen çocuklarım. Bu zamanlarınızı çok iyi değerlendirin. Anılar kaybolmaz ama zaman da bir daha geri gelmez."

Bir alkış tufanı koparken Melike de ellerini sevinçle çırpmıştı tıpkı diğer arkadaşları gibi.

"Evet şimdi gelelim ikincimizi açıklamaya, biliyorsunuz ki bu birincilik ve ikincilikler çok önemli, referanslarınızda olsun, özgeçmişinizde olsun hep işinize yarayacak. Evet, bakalım ikincimiz kimmiş… Eda Yurt!"

Eda, sevinçle herkese sarılarak en son rektörün önünde dururken Melike arkadaşları gibi elleri ağrıyana kadar alkış tutuyordu. Kimsenin kimseyle bir düşmanlığı olmamıştı bu dört yıl boyunca. Herkes birbirine hem destek hem de rakipti ama onlar her zaman birer öğrenciydi. Bu yüzden en çok sevinenlerde her zaman en yakınları arkadaşları olmuştu.

Eda tebriklerini ve plaketini alıp kürsüden inerken sıra birinciye gelmişti ki kulaklarının zarı patlayacak gibi kalbi gümlüyordu.

"Evet, birincimiz… Melike Ertekin!"

Bir alkış tuhafı kopmuştu ki Melike'nin yüreği hoplamıştı. Arkadaşları sevinçle ona sarılıyor, içtenlikle tebrik ediyordu. Bir yandan da onu rektöre doğru ilerletiyorlardı. Kürsünün yanına gelirken üzerindeki gözlerin ağırlığından, bakışları direk rektörü bulmuştu.

"Tebrik ederim kızım."

Rektör bir şeyler demeye devam etse de Melike bunların hiçbirini anlamamıştı. Duyamamıştı bile! O kadar çok fazla alkışlar, ıslıklar vardı ki rektör plaketi verip kulağına bir şeyler fısıldayabilmek için, bağırmak zorunda kalmıştı.

"Hak ettin kızım. Yenilikçi ruhunla seni okulumuzdan uğurluyoruz."

Plaketi alıp birkaç fotoğraf çekinirken ailesinin hala ayakta kalıp alkışlara devam ettiğini, teyzelerinin her zamanki gibi ağlamaya başladığını, Bade Hanımın bile gözlerini peçeteyle sildiğini görmüştü. Gururluydu. Bu gururu anlatmaya da kelimeler yetmezdi.

Platformdan inip arkadaşlarına bir kez daha sarılırken birkaçıyla okuldan mezun olsa dahi konuşacaklarını tahmin ediyordu. Zaten neredeyse her arkadaşını düğüne davet etmişti.

"Hadi bizimkilerin yanına gidelim!"

İdil'in ailesinin yanına geçerlerken bazı ailelerin kalktığını görmüştü. Bir arada olduğu Sezin'in ailesinin de birlikte oturdukları için kalktığını hemen fark etmişti. Artık bölümlere ayrılmanın bir anlamı kalmıyordu. Hep bir arada oturabilirlerdi.

"Hadi bizim masa boşalmış oraya geçelim. Ayrı ayrı olmamıştı zaten!"

İdil'in ailesiyle birlikte kendi ailesinin yanına geçerken onu ayakta karşılamışlardı. Hepsinin gözünden akan bir gurur vardı. En çokta buna değerdi, tüm emekleri.

"Kızım, canımın içi!"

Annesi onu kendine yaslarken, kocaman bir huzur kaplamıştı her bir zerresini. Bu hissi yaşayamayalı kaç yıl vardı ki sahi? Nasıl da güzeldi! Özeldi! Annesi her şeydi!

"Abla, artık bırak çocuğumuzu da bizde bir sarılalım! Bak hamile hamile doğuracağım şimdi şurada!"

Annesi gözlerini devirip ona bakarken "Kıskandı, kıskandı." Deyip kendisini iki adım geri çekmişti. Kalan aile bireylerine de tek tek sarılırken bu sefer kucaklaşma Korhan ailesine gelmişti. Onu ilk kucaklayan da Aral olmuştu.

Sıkıca kendisine bastırmıştı onu ki zaten minicik bir şeydi yanlarında artık hiç görünmüyordu. Ayaklarının parmak uçları yere değip duruyordu. Havada asılı kalmakta zordu yani.

"Ah küçük kardeş ah! Bir de başımıza şimdi modacı mı kesileceksin sen!"

Aral'ın bu sitemi onu güldürürken diğerlerinin de ona katıldığını sadece duymuştu. Aral'dan ayrılıp Bade hanımı öperken onun sadece 'Ne kadar şanslıyız' dediğini duymuştu. Alin'in tebriki uzaktan olunca Melike bunu anlayışla karşılamış ve gülümseyerek teşekkür etmişti. Seneye de onun mezuniyeti olacaktı belki o zaman neler hissettiğini anlayabilirdi. En son Arel'e gelmişti sıra.

Arel'in bakışları gözlerinde bitse de utanmıştı. Neden utandığını da anlamamıştı ama yine de yüzünün kızardığını hissediyordu.

"Tebrik ederim güzelim! Başaracağın zaten belliydi."

Arel'in iki cümlesi yetmişti ve bir de gözleri. Buğulu bakan gözler onu kendisine çekerken, Melike bu çekimden kendini alıkoyamamış ve Arel'in önüne iki adım daha atıp, yaklaşmıştı. Bir eli cebinde olup diğerini de Melike'ye uzatmış ve onu sağ kolunun altına yaslamıştı. Derin bir nefesle boynunun altına giren Melike temiz kokan adamla sarhoş gibi olmuş, mayışmıştı. Saçlarına konan iki öpücüğü karnının köşelerinde bile hissederken, açıklayamadığı bu duygular her yerini sarmıştı. Sanki yıllardır bunu bekliyor gibiydi. Böyle sarılmayı, böyle koklamayı, böyle durmayı, böyle öpülmeyi…

"Kalın öyle çekiyorum!"

Kamera sesleri etraftan duyulurken Melike kendine gelmişti. Ama yine de o boyun altından çıkamamıştı. Elinde plaketiyle öylece kalmıştı. Aral'ın onu elinden almasıyla eli Arel'in gömleğine gitmiş ve onu dört parmağıyla sarmıştı. Kocaman gülümsemişti kameraya bakarken. Böyle birkaç poz daha verirken Arel'in sırasını artık ailesi almış herkes onunla teker teker fotoğraf çekinmişti.

"İdil hadi ikimiz çekinelim! Bu son öğrenci pozumuz olacak!"

İdil'le o kadar çok poz vermişti ki bunların hepsinin ayrı bir anısı olarak albümünde kalacağından emindi. Evet son öğrencilik günüydü. Artık akbili öğrenci olarak basamayacaktı. İndirim alamayacaktı. Ama yine de bir yetişkin olacaktı. Sevdiği mesleği yapacak, ayaklarının üzerinde duracaktı.

"Kaçırdık işte bak gördün mü seni huysuz adam!"

Fırat amcası ve Emel teyzesi onlara doğru söylenerek gelirken Melike şaşkınlıkla onları izliyordu.

"Emel teyze, Fırat amca ne oldu size?"

"Ah benim Bademim sorma, şu kadını bir türlü evden çıkaramadım. Buraya gelene kadar da trafikte uğraştık. Yoksa sen diplomanı aldın mı? Tören bitti demeyin bana!"

"Fırat amca neden söylemediniz biz sizi alırdık gelirken. Hem niye zahmet ettiniz!"

"Sus bakayım. Ben seni en önde alkışlayacaktım. Bitti değil mi tören!"

"Maalesef bitti. Hem birincillik plaketimi de aldım. Artık birincilikle okulu bitiren bir elemanın var!"

Fırat amcasıyla, Emel teyzesinin gözleri hemen dolarken sıkıca onlara sarılmıştı. Bu sevinç gösterisi bir alkış tufanıyla daha koparken Melike ne olduğunu anlayamadan etrafı arkadaşları ve ailesiyle sarılmış tezahüratlarla onları çıkışa kadar geçirmişlerdi. En güzel günü, en güzel şekilde son bulmuştu. Emel ve Fırat çifti de törene katılamadım, alkışlayamadım diye dert edinmemişlerdi. Destek tam bekledikleri anda gelmişti.

"Buradan biz yaşlılar ayrılalım siz gençler olarak takılın. Bugünden sonra artık kafanızı kaşıyacak vaktiniz olmayacak çocuklarım."

"Haklısınız Bade Hanım!"

Annesi de onayını verirken herkes arabalara geçmişti. Aynı şekilde binilirken Melike annesine evin anahtarını vermiş bir kez daha öpüp yollamıştı ailesini.

"Bildiğim bir kafe var oraya geçelim isterseniz."

Aral'ın önermesiyle istikamet belirlenirken Arel'de bir şey demeden arabayı çalıştırmış kardeşinin arkasına girmişti. Yol uzun olacağa benzese de kimsenin gözünde uyku yoktu. İdil'in bu tuhaf halleri onu biraz üzse de neler olup bittiğini anlamamıştı. Kıvanç'ı mezuniyette bile görememişti. Ne olmuştu ki bunların arasında?

Yarım saat sonra araba hoş bir mekanın önünde dururken Melike geldikleri yeri içinden incelemeye başlamıştı. O kadar güzel bir yerdi ki geldikleri açıkçası aklından geçen şey onları bir bara getirmeleriydi. Ama sıcacık bir ortam vardı içeride. Mekan sade ve şıktı. Arkalardan gelen müzik sesi klasik ve canlıydı. Herkes dans ediyor kendilerince eğleniyorlardı. Ailede vardı, arkadaş grubu da! Çocuklarda geziyordu, yaşlılarda.

"Bayıldım!"

İdil'in söylediği kelimeye tüm benliğiyle katılıyordu. O da bayılmıştı. Üzerindeki kıyafetler ortama biraz fazla gelse de kimse bunu takmıyor görünüyordu. Bir yer bulup otururlarken garson hemen yanlarına gelip elindeki menüleri önlerine bırakmıştı.

"Meli, hamburger yazıyor burada! Çeşit çeşit hem de!"

İçi giderek menüye bakmış ve hemen siparişini vermişti. Hamburgere dayanamıyordu. Her yemekten geçerdi ama ondan geçemezdi. Herkeste güzel yapamazdı bu hamburgeri. Eskiden Ordu'da gittikleri bir yer vardı ki yaşlı bir amca bakıyordu mekana. O kadar güzel hazırlıyordu ki hamburgerleri Hare ile ne zaman merkeze gelseler ilk durakları orası oluyordu. Hala orada mı bilmiyordu ama umarım o cevheri kendileri gibi keşfeden insanlar olmuştur demekten kendini alamadı.

Herkes siparişlerini vermiş kısa bir sohbete başlarken Melike, Arel'in telefonuyla ilgilenip Aral'a bir şeyler dediğini duymuştu.

"Düğünden sonra onunla ilgileneceğim. Bu aralar fazla sessiz. Evren'in birkaç adamı da fark etmiş, Evren'e söylemişler, o da bugün bana söyledi. Geçen yıl ki olayı atlatamadı sanırım ondan bu durgunluk!"

"Abi sen artık evli olacaksın. Bırak ben halledeyim."

"Aral bunu seninle konuştuk zaten. Evli olacak olmam bir şeyi ifade etmiyor. Bu benim meselem. Karışma. Sen git işlerini yap benimkini de bana bırak!"

Aral'ın sinirle önüne dönmesiyle aklı karışık bir halde Arel'e bakmaya devam etti. Neler oluyordu acaba?

Yemekler yenilip sohbetler devam ederken artık kalkma vaktinin geldiğini anlamışlardı. Mekanda insan kalmamış çalışanlar çıkmak için onları bekliyordu ki Arel hesabı istemişti. Yine Melike'yle bir kargaşa tutulmuş ve Arel zaferi andıran gülümsemesiyle ona gülümsemiş yanağından makas alıp borcu ödemişti. Bu iki oluyordu. Yetmişti ama!

Eve geçerlerken arabada biraz sayıklamıştı. Günün yorgunluğunu tüm vücudunda hissediyordu. Yarın yola çıkacaklardı ki Arel arabasıyla birkaç gün sonra gelecekti. Onlar uçakla eve geçeceklerdi. İdil'de sonradan gelecekti. İş başvurusunda bulunduğu iki yerle görüşmesi vardı. Onları halledecek ondan sonra gelecekti. Ki bu bir hafta sürerdi zaten. Ailesi de buradaki düğüne gelecekti. Her şey planlanmıştı.

Bavul hazırlamak için geç bir saat olsa da yarına iş bırakmak istemiyordu. Eve geldikleri ilk anda kızlarla bavulları hazırlamışlar ve kapının önüne bırakmışlardı. Artık son vakitlerde de uyumak en iyisi olacaktı.

 

☀☀☀☀☀☀☀☀☀☀☀☀

Değerli yorum ve görüşlerinizi bekleriz efenimmm....

hihihihi nasıl gidiyor cağnımmmm ☃

Bölüm : 02.12.2024 17:34 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...