WhatsApp linki hakkında bir şey diyeceğim. Profilde neden görünmüyor bilmiyorum, başta linkler görünüyor çünkü sadece WhatsApp. Linki panoya veya yorumlara atmaya çalıştım ancak kabul etmedi.
Buraya bırakacağım eğer işinize yarayacak olursa kullanın onun dışında profilde şimdi Instagram linki var oraya geçerek öne çıkanlarda tüm hesap linklerimi ulaşabilirsin.
https://whatsapp.com/channel/0029Vayc6KJ1HspzriJM2928
Bölüme başlamadan önce bol bol yorum ve oy vermeyi unutmayın
11.
|NEFRETİN ÖNÜNE GEÇEN SEVDA|
Zihnimde belli belirsiz anılar vardı. Bulanık görüntüler, boğuk sesler ancak karşımda duran adamın görüntüsü tam anlamıyla zihnimdeydi, berraktı. "Volkan Saruhan?" O gün, o otel odasında boynundaki künyeyi tuttuğumu hatırlıyordum. "Sen... Sen bir asker misin?" Yüksek çıkan sesimle kaşları çatıldı ve etrafına bakarak tekrardan bana döndü.
"Saçmalamayı kes, gözlerin mi bozuk senin?" Ters ters yüzüme bakıyordu. Emindim, o gün gördüğüm adam buydu, Volkan Saruhan. Ancak o otel odasında ne arıyordum, Volkan denen adam neden beni kurtarmıştı?
"Senin olduğuna eminim." dediğim an sertçe konuştu.
"Ne dediğini dahi anlamıyorum. Kes sesini şimdi." Sessizce yüzüne bakmaya devam ettiğim sırada sinirle bana sırtını döndü ve kapıya doğru ilerlemeye başladı.
"Dur! Beni burada bırakma, ellerimi çöz." Duraksadı ancak çok kısa sürdü hızlıca odadan çıktı ve kapıyı arkasından sertçe çekip kapattı. İrkilerek gözlerimi yumdum, derin bir nefes aldım ve başımı kaldırıp ellerime baktım.
Çok sıkı bağlamış olmalılar ki bileklerim çok acıyordu, üstelik halatların tenime temas eden kısımları kanlanmıştı bileklerim kesilmiş miydi? Karnımda söndürdüğü sigaranın hissi hâlâ oradaydı ve canım acıyordu.
Acıyan bileklerimi saran yanık hissini hissetim, kıpırdamadan durmaya çalıştım ancak havada asılı dururken hiç kolay değildi. Benden ne istediğini bile bilmiyordum, neden buraya bağlamıştı beni?
Anlamıyordum. Murat beni sevdiğini söylerken, durmadan şiddet uyguluyor, hakaret ediyor ve bana böyle muamele ediyordu. Seven insan böyle yapar mıydı? Ben onu sevmiyordum ve hiç sevmeyecektim neden hâlâ zorluyordu?
Kapı açıldı ve içeriye Murat girdi. Gözlerimi üzerinden çekmeden onu izlediğim sırada sırıtarak yanıma kadar yürüdü ve tam olarak önümde durdu. Yüzünü saran morlukları ve kızarıklıkları gördüğüm an içime nedensizce bir huzur dolmuştu.
Alttan alttan yüzüme baktığında hiç beklemediğim bir anda elini sertçe karnımdaki sigara yanığının üzerine bastırdı.
"Murat!" Ağzımdan çıkan ismiyle kaşları çatıldı. Elini çekmeden baskı uygulamaya devam ederken durmadan acım çoğalıyor, nefes nefese kendimi ondan uzaklaştırmaya çalışıyordum. Bir elini belime doladı ve beni sabit tutarak elini bastırmaya devam etti. Acılar içinde gözyaşları döküyor, bağırıyordum ancak hiç umurunda değildi.
"Yanıyor mu canın?" Güldü alayla. "Benim de yanıyor. Sen beni kabul etmediğin her an canım çok yanıyor." Şiddetle başımı iki yana salladım. Cevap verecek, konuşacak hâlde değildim durmadan bağırıyordum.
O an kapı açıldı ve tanıdık bir ses duydum. "Murat," Volkan'ın endişeli sesini duydum ancak acıdan uyuşan bedenim pelte kıvamına gelmişti. Güçsüzce düştü başım, nefes nefese sessizce gözyaşlarım dökülüyordu.
"Kemal abi seni çağırıyor, şu an burada." Murat hızla benden uzaklaştı. Gözlerim zorlukla aralandı ve karşımda duran iki adama kaydı.
"Neden gelmiş? Ne oluyor?" diye sordu.
"Bilmiyorum." Murat seri adımlarla yanımızdan ayrılırken kapıyı arkasından sertçe çekip kapattı ve Volkan koşarak bana doğru geldi. "Bana bak, Asena." Kayan gözlerimi ona çevirdim.
"İndir beni." dedim titreyen sesimle. Canım çok acıyordu. Volkan kolayca uzanıp bileklerime bağlı olan ipleri gevşetti ardından bir kolunu yavaşça belime sardı ve diğer eliyle ipleri çözerek her an yıkılacak olan bedenimi kucakladı. "Bıktım artık, nefret ediyorum ondan."
Bir elini belime, diğerini bacaklarımın altından geçirerek kucağına aldığı bedenimi hissetim. "Ondan farkım olduğunu sana düşündüren ne?" diye sordu. Yürümeye başladığını hissetim ancak acıdan dolayı doğdu düzgün düşünmeye bile hâkim değildim.
"Senin beni o gün kurtardığını eminim. Tam olarak hatırlamıyorum ama yavaş yavaş zihnim açılıyor. Ayrıca beni iplerden kurtardın, ondan yeterince farklısın." Volkan durdu, bedenimi yavaşça bir yere uzattı.
"Şimdi gitmem gerekiyor, burada kal Murat gelinceye kadar tamam mı?" Gözlerimi araladım. Hâlâ aynı odadaydım yalnızca bu kez yerdeki kanepenin üzerinde uzanıyordum.
"Asker değil misin sen?" Kaşları çatıldı. "Beni götür buradan, neden onların yanındasın? Burada ne işin var ve beni nereden tanıyorsun?" Herhangi bir cevap vermeden ayaklandı.
"Soruların için önemli olan bilgileri kaçırıyorum belki de şu an. Beni dinle, canın yansın istemiyorum." Hızla odadan çıktığında ayaklanmaya çalıştım ancak canım o kadar acıyordu ki bu imkânsız gibiydi. Güçsüzce uzandığım sırada gözlerim yavaşça kapandı ve derin bir uykuya doğru çekildim.
★
"Gitmek istiyorum," dedim. Birdenbire üzerimde hissettiğim ağırlıkla kalbim ağzıma geldi. Yüzümü çevirdiği an, "ne yapıyorsun?" diye sordum
Gözlerimi açmak için uğraşıyordum ancak tüm gücüm çekilmiş gibiydi.
"Sadece seni seviyorum," diyen Murat'ın sesini duydum ve bu söyledikleriyle midem ağzıma geldi. Murat'ın dudaklarını boynumda hissettiğim an boğazımı delip geçen bir çığlık attım. "Şşt!" Ağzımın üzerine kapanan eli itmeye çalıştım ancak çok güçsüzdüm.
Gözyaşlarım durmadan akıyordu, beynimin içinde binlerce ses konuşuyordu. Üzerimdeki bedenini itmeye çalıştım ancak hiçbir şekilde işe yaramadı ellerim çok fazla titriyordu.
Sonrasında ağzımdaki elini çekerek tenimde gezdirmeye başladığını hissetim. Çığlıklar atarak onu uzaklaştırmaya çalıştım ama boşaydı.
Çığlıklar içinde ağlarken birdenbire olduğumuz otel odasının kapısı şiddetle çarptı ve bununla beraber üzerimdeki beden hızla ayaklandı. Kapının sertçe duvara çarpıp açıldığını gördüm ardından içeri yabancı bir adam girdi.
"Kimsin lan sen?" Murat'ın boğazına elini sararak onu geriye itti ve sırtını duvara yasladı.
"Senin ecelinim, orospu çocuğu!" Murat'ın yüzüne sertçe kafasını geçirip onu duvara çarptı. Gördüklerim ve hissettiklerim yüzünden içim parçalanmak ister gibi ağlamaya ve çığlık atmaya başladım. Çok geçmeden yanımda hissettiğim ve gördüğüm yabancı adamla korkum yeniden çoğaldı. "Şşş, Asena. Bana bak, buradasın. Güvendesin."
Bir an için duraksadım ancak adamın mavi gözleriyle göz göze geldiğim an ağlayışlarım yeniden çoğaldı. Çığlıklar içinde ağlarken ellerim saçlarıma asıldı ve sertçe çekiştirmeye başladım. "Güvendesin, ağlama!" Adamın ellerini saçlarımı çeken ellerimin üzerinde hissetim, onları tuttu.
Bir şeyler söylüyordu ancak benim dikkatim boynunda asılı olan askeri künyeye kaymıştı. Nedenini bilmiyorum ancak uzanarak künyeyi tuttum. Üzerindeki yazıları okudum yavaşça.
VOLKAN SARUHAN
A RH(+)
ANKARA
29.02.1991
O künyeye baktığım sırada Volkan yalnızca durdu. Başım hafifçe döndü ve ileriye doğru kaydım, sımsıkı tuttuğum künyeyi hiç bırakmadım sonrasında ise bilincimi kaybettim.
★
Bir bir zihnime baskın yapan görüntülerle telaşla doğruldum. Kalbim korkuyla kasıldı, nefesim boğazıma dizildi. Ben... Ben ne görmüştüm? Bunlar, bunlar otelde olanlardı.
Murat bana tecavüz etmeye çalışmıştı. Eğer o gece Volkan beni kurtarmamış olsaydı istediğini alacaktı. Murat bu kadar ileriye gitmişti ancak hiçbir şeyden haberim yoktu. Zihnim dahi sırtıma binlerce hançer saplıyordu.
Volkan o gece sıradan bir adam mıydı yoksa beni korumak için önceden planlanan bir planın başı mıydı?
Murat yıllar önce benden bağımsız bana dokunmaya çalışmıştı ve ben bunu yeni yeni hatırlıyorsam sonrasında böyle bir şey yapmış mıydı? Geçen yıllar sonrasında yeniden bana dokunmaya çalışmış mıydı?
Benim hatırlamadığım veya unuttuğum bir şey olmuş muydu?
🕊️
Volkan geldiği büyük fabrikaya baktı ardından derin bir nefes aldı. Örgütün barındığı yer bir mahallenin içinde, askeri üstlerin olduğu bir yerdi. Asena burada saklıydı ve hiç kimse bunu bilmiyordu.
Barlas, Asena'yı uzaklarda arıyordu ancak mahallesinde olduğunu bilmiyordu.
Volkan fabrikadan içeri girdi. "Abi, hoş geldin." Örgüt üyelerine başıyla selam verdi ancak içindeki savaşı bir o bir Allah biliyordu.
Volkan, Hamdi Albayının isteği üzerine örgütün içinde bir ajandı ilk başlarda ne kadar istemese bile bu durum ona Asena'yı vermişti. Şimdi istemediği şeyi isteyerek yapıyordu.
Hamdi Albay ve birçok üstünün içinde olduğu bir plandı bu, zamanı geldiğinde bu örgütü bitireceklerdi.
"Murat nerede?" diye sordu Volkan çatık kaşlarıyla. Asena'nın durumunu merak ediyordu, yıllar olmuştu onu görmeyeli, özlemişti.
"Gel abi, götüreyim seni." Fabrikanın içinde birçok odaya açılan kapılar vardı. Volkan adamı takip etmeye başladı. Yukarı kata çıkan merdivenlere ilerlediler ardından merdiven bitiminde ilk kapıda durdular. "Buradadır."
"Eyvallah." Adam gittikten sonra Volkan kapıyı açtı ve içeri girip ardından kapattı. Çatık kaşlarıyla odaya baktığında Murat'ı fark etti, elinde tuttuğu bir tüp kanı hazneye yerleştirip ayaklandı.
"Volkan?" Murat karşısında gördüğü adamla şaşırdı.
"Ne yapıyorsun sen?" diye sordu içeriye girerken. "O kadının yanında ne işi var lan senin? Ben seni kaç yıl önce uyardım?" Murat derin bir nefes aldı önce ardından karşısında duran adama doğru ilerledi.
"Bu kez Kemal abinin isteği üzerine yanımda. Korkma benim için." Volkan duyduklarıyla duraksadı. Örgütün ele başımı istemişti bu kez? Ancak neden böyle bir şey istemişti?
"Ooo, sen ortadan kayboldun tabii her şeyin ucunu kaçırdın." Murat, Volkan'ın sert yüz ifadesiyle alaylı ifadesini silerek istediği cevabı verdi. "Kemal abinin birkaç istediği var, ne olduğunu bilmiyorum." Ancak yalan söylediği açıkça ortadaydı.
"Kadını göster bana." dedi aksine.
"Gel, gidelim." dedi Murat kapıyı açıp yürümeye başladığında. Volkan onun peşinden ilerlemeye başladı aynı zamanda etrafı inceliyor, herhangi bir şey bakıyordu. "Neredeydin sen kaç ay oldu buralara gelmeyeli?" Volkan'ın bakışları önünde yürüyen adamın sırtına çevrildi.
"Bana hesap soracak seviyeye mi geldin, Murat?" Güldü alayla. "Kusuruma bakma lütfen unuttum. Sen gizli saklı kadınları sıkıştırır, faydalanmaya çalışırsın." Alaycıl sesini duyan Murat duraksadı yanından geçen Volkan'a yetişmek içinse yeniden hızlandı.
"O konuyu kapattık biz?" diye sordu Murat. Volkan'dan korkuyordu ve bu durumda onun huyuna gitmeliydi.
"Kapattık ancak görüyorum ki yeniden kadının dibinde bitmişsin," Murat'a baktı kısaca. "Seni o gün güzel uyaramadım mı ben?" Murat korkuyla yutkundu.
"Hayır, hayır. Kemal abinin isteği üzerine—" Volkan elini ensesine sertçe koydu ve Murat'ı önüne çekerek yürütmeye devam etti. Merdivenleri inmiş, karanlık olan kısımlara doğru ilerliyordular.
"Bana bahane uydurma, amına koyarım senin." Gözlerini geldikleri yerde gezdirdi ve tekrardan Murat'a döndü. "Ne çeviriyorsun lan sen?"
"Kema—" Volkan sabırsızca Murat'ı ileriye itti. Konuşmayacağını anlamıştı.
Dört yıl öncesinde Volkan örgütün arasına sızmış ve ajanlık yapmaya başlamıştı. Daha o zaman Asena'nın izini bulması üzerine Murat'ın ona tüm yaptıklarını, ailesinin kansızlığını öğrenmişti. Asena'yı yakından izliyordu ve Murat'ın ona yaptıklarınıda aynı şekilde. Ancak en sonunda Murat'ın çok fazla ileri gidişleri onda son damla olmuştu ve Murat'ın hakkından gelmişti.
Murat'a kendini örgütten önemli biri olarak tanıtmıştı elbette ve bu alttan alttan bir mesajdı. Artık hep gözümün önünde olacaksın.
Murat bir kapıyı açtı ve beraber içeri girdiler. "Bu ne?" diye sordu. Gördükleri kanını kaynattı, derin nefesler aldı ve sinirle Murat'ın olduğu tarafa döndü. Yumruk yapmış olduğu elini hızla yüzüne indirdi. "Senin ağzını yüzünü sikerim puşt!" Murat'ın yere düşen bedeninin üzerine oturdu ve üst üste yumruklar indirdi yüzüne.
"Kimsin lan sen? Ne hakla ona böyle bir şey yapıyorsun?" Murat konuşamadan, yumruklara dayanamadı ve bayıldı. Volkan ise rahatlamak adına yüzüne durmadan yumruklar atmaya ve sayıp sövmeye devam etti.
Sonrasında Murat'tan uzaklaştığında transtan çıkmış gibiydi. Onu zorla uzaklaştıran adamlardan kurtuldu ve bir an durmadan ilerleyip Asena'yı bağlamış oldukları yerden çözerek kucakladı. Arkasındaki adamlara döndü. "Bir şey getirin sizin de hesabınızı keseceğim." Adamlardan ikisi bir kanepe getirdikten sonra Volkan Asena'yı oraya uzattı ve halatın tahriş ettiği bileklerini yavaşça okşamaya başladı.
Adamlar Murat'ı odadan çıkardığında Volkan derin bir nefes aldı ve Asena'nın yanından ayaklanıp cebinden telefonu çıkardı. Özel uygulamaya girerek Hamdi Albayın numarasını aradı. "Evet?"
"Komutanım, durumlar çok karışık bir şeyler yapmalıyız." Acıyla kapattı gözlerini. "Onu böyle görmeye dayanamam, mahvetmişler, sadece beş gün olmuş ve çok kötü bir hâlde." Gözleri Asena'nın çıplak karnındaki morarmalara ve sigara yanığına kaydı.
"Volkan, şimdi görevi tehlikeye atamazsın. Az kaldı, biraz daha dayanmalısın." Albay derin bir nefes aldı. "Sadece bir ay kaldı, yıllardır bekleyen sen bir ay bekleyemez misin?" Volkan sinirle nefesler aldı.
"Ama o zaman bu kadar kötü değildi. Murat'ı harekete geçiren bir şey var, Asena'ya tüm öfkesini kusuyor, ona zarar veriyor." Bunun sebebi Asena ve Barlas'ın beraber oluşuydu ancak onlar bunu bilmiyordu.
"Sabret, artık Asena'nın yanındasın ona koruyabilirsin." dedi ancak ikisi de buna inanmıyordu. Volkan derin bir nefes aldı ve asıl konuya geçti.
"Kemal Kılıçdar bugün buraya gelecek, Asena'yı Murat'tan getirmesini o istemiş ancak başka bir şey olduğunu düşünüyorum. Bunu öğrenip size haber vereceğim." Duraksadı ardından aklına gelen detayı söyledi. "Ve Murat'ın elinde bir tüp kan vardı. Bu kan Asena'ya ait olabilir veya öyle değilse bile önemli bir kanıt olabilir." dedi Volkan.
"Gözlerini üzerinden ayırma, Volkan. Ve lütfen dikkatleri üzerine çekme." Bunu Murat'ı döverek ve Asena'yı iplerden kurtararak yapmıştı.
"Emredersiniz." Telefonları kapattılar. Volkan onlara özel arama uygulamasından çıktı ve baygın yatan Asena'ya doğru ilerledi. Yanına diz çökerek bileğini tuttu. "Şerefini siktiğim." Asena'nın tahriş olmuş bileğine dudaklarını bastırdı ve ardından içi yana yana karnındaki yaranın üzerine.
Fazla oyalanmadı, ayağa kalktı ve Asena'yı tekrardan kucaklayarak hiç istemediği şekilde bileklerini bağladı ama bu kez daha gevşek bağladı. Sonrasında odadan çıktı, içinde fırtınalar kopuyordu ancak akıllı davranması gerekiyordu.
★
Volkan, Asena'yı Murat'ın elinden kurtarıp tekrardan onun için getirdiği kanepeye yatırdı ve odadan çıktı. Aklında hâlâ Asena'nın onu nasıl hatırladığı sorusu vardı ancak şimdi bunu düşünmemeliydi. Kemal Kılıçdar gelmişti ve belki bir şeyler öğrenebilirdi.
Murat'ın arkasından ilerledi, ilk geldiğinde Murat'ı bulduğu odanın kapısına geldi yeniden çünkü Murat buraya girmişti. Kapının kolunu indirdi yavaşça, içeri girinceye kadar Murat onu fark etmemişti şimdi de edemezdi.
Kapıyı aralık bıraktığı sırada içeriden konuşma sesleri geliyordu Volkan bir yandan onları dinledi, diğer yandan etrafı kolaçan etti. "Murat, neden getirdin o kadını yine sen?" Kemal Kılıçdar'ın sert sesinin ardından Murat konuştu.
"Abi, istediğin kana sahip olabilir Asena." Ne kanıydı bu? Asena'nın kanını ne için istiyordu bunlar? "Bir tüp aldım, labaratuvara göndereceğim bir saate. Sonuçlar çıkıncaya kadar sana haber vermeyecektim ancak istediğim gibi olmadı."
"Eğer ihtiyacım olan kan ondaysa bir daha bırakmam onu, biliyorsun." Volkan'ın kaşları çatıldı. Asena'yı burada, onların elinde bırakacağını düşündüren şey neydi? Zamanları dolduğu an Asena'yı buradan götürecekti ve bir daha ona bir zarar vermeyecek hâle geleceklerdi bu kansızlar.
"Sadece ihtiyacın olan zamana kadar abi. Sonrasında Asena benimle olacak, onunla evleneceğim abi ben. Nikâh memuru ayarladım, birkaç gün içinde tamamen benim olacak." Volkan duyduklarıyla taş kesildi. Daha ne kadar mahvedecekti bu kadının hayatını? Asla izin vermeyecekti Volkan buna.
"Sen yine de fazla umutlanma, Demirkan her yerde onu arıyor." Volkan duraksadı. Demirkan dedikleri kim oluyordu? Asena ile bir ilgisi vardı bu belliydi ancak kimdi?
"Arasın dursun, burnunun dibinde olanı bulamaz." Volkan duyduğu adım sesleriyle Kemal ve Murat'ın odadan çıkacağını anladı. Hızlı davranarak koridordaki büyük sütunun arkasına saklandı.
"O kadar emin olma. Türk askerinin ne kadar kurnaz olduğunu bilmez misin?" İkisinin sessizleşmesinin ardından Volkan gizlendiği yerden çıktı ve merdivenleri inerek aşağı indi. Kemal ve Murat fabrikanın bahçesine çıkmıştı, Volkan onların bu kadar rahat hareket etmesine anlam verememişti.
"Volkan?" Kemal Kılıçdar Volkan'ı epey severdi, Volkan onu parmağında oynatırdı elbette ki. "Sonunda yine aramızdasın." Volkan'ın yüzünde sahte bir gülümseme oluştu.
"Buradayım, uzun süre de burada olacağım." Bakışları Murat'a döndü. "Bazıları yerini unutmuş, onlara göstermem gerekenler var." Kemal, Murat'ın Volkan'dan korkmasından zevk alıyordu ve bu yüzden her zaman Volkan'dan yana olurdu.
"Ben gidiyorum o hâlde, burası size emanet unutmayın." Kemal'in gidişiyle Volkan Murat'a döndü ve dağıtmış olduğu yüzüne baktı. Eseriyle gurur duyan biri gibi sırıtmaya başladı.
"Mor yakışmış." Arkasını dönerek fabrikaya doğru ilerledi, Asena'yı görmeden duramıyordu onu görerek içini rahatlatmak istiyordu.
🕊️
Düşüncelerle kafayı yediğim sırada odanın kapısı açıldı ve içeri Volkan girdi. Bakışları beni bulunca ne hâlde olduğumdan emin değilim ancak endişeyle bana doğru geldi ve çatık kaşlarıyla yüzüme baktı. "Bir şey mi oldu? Çok mu acıyor canın?" Başımı iki yana salladım. Canım çok acıyordu ama daha önemli ve büyük bir sorunum vardı.
"Hayır, beni buradan çıkar." dedim ancak Volkan derin bir nefes aldı ve yanıma oturdu.
"Seni neden çıkarayım? Ben senin dediğin gibi asker değilim, bunu birinin yanında söyleyip başımı belaya sokma. Ayrıca bahsettiğin otelde falan ben yoktum, seni ilk kez görüyorum." Gerçekten öyle olabilir miydi? Ben sanrı mı görüyordum? Telaşla oturduğum yerden kalktım, hızlı kalkışım canımı yakmıştı acıyla inledim. "Asena!" Volkan hızla beni tuttu.
"Dokunma," kendimi geriye çektiğim an beni dinleyerek olduğu yerde kaldı. "Bir an için, bir umut senin beni bu cehennemden kurtaracağını düşündüm ancak o kadar salak biriyim ki başıma gelenlere rağmen hâlâ başkalarından medet umuyorum!" Acılar içinde gözyaşlarım akmaya başladı. Barlas'ın bana yaptığı bu iğrençliği hayatım boyunca unutmayacaktım, ona güvenliğini sonrasında böylesine altüst olduğumu asla unutmam.
"Ne oldu sana? Kim ne yaptı?" İlgili sesiyle alayla güldüm. Nefret ediyordum, hayatım mahvolmuştu.
"Nefret etmek istiyorum ondan!" İçimi yakan, beni öldürmeye çalışan acıyı dışa vurdum. "Beni bu kadar kırdığı için, ondan nefret etmeye zorladığı için nefret etmek istiyorum ama yapamıyorum!" Titreyen ellerimi sertçe yüzüme kapattım, güçsüzce yere düştüm. "Kalbim ne kadar ondan nefret etmeye çalışsa dahi yapamıyor içten içe onu istiyor."
Volkan'ın sesi kesildi dakikalarca sonrasında duydum sorusunu. "Kim o?" İçimi acıtan hıçkırıklarımın arasında konuştum.
"Barlas," dedim, dilimi yakan bir zehirdi sanki ismi.
"Barlas?" Volkan'ın bana doğru geldiğini hissetim ancak kıpırdayamadım. Çok geçmeden diz çöktü ve beni yavaşça omuzlarımdan tutarak ayağa kaldırdı. Mavi gözlerini mavilerime dikti. "Madem seni ondan nefret ettirecek kadar üzdü sende ondan nefret et." Bunu bir fikir olarak değilde kendi istediği buymuş gibi söylemişti.
Kendimi geriye çektim ve ondan uzaklaştım. "Git, sende onlar gibisin bir daha bana dokunma." Kaşları çatıldı ardından bir şey demeden yanımdan geçerek odadan çıktı. Onun gidişiyle bende geri kanepeye oturdum, yüzümü dizlerimin üzerine gömdüm ve hıçkırıklar içinde ağlamaya başladım.
Kapının önünde benim ağlayışlarımla paramparça olan adamdan bihaber.
🕊️
Beş gün oluyordu yaşamdan zevk almayalı. Koskoca beş gün, Asena'nın hayatıma girişi bana yeniden yaşamak için umut vermişti ancak gidişiyle beraber yaşama sevincimi kendisiyle beraber götürmüştü. Buna ise sebep olan bendim.
Erdem Albayın izniyle beraber arama alanını genişletmiştim, akla gelebilecek her yere bakmıştım ancak hiçbir şekilde elime bir iz geçmemişti. Asena bu şehirde değil miydi? Murat, aylar önce yapmak istediğini yapmış ve onu yurt dışına mı kaçırmıştı?
O kadar cevapsız kalan sorular vardı ki kafayı yemek üzereydim. Daha önce hiç bu kadar dikkatsiz olmamıştım, her zaman oldukça dikkatli biriydim ama konu Asena olunca neden hiçbir şekilde tedbir almamıştım?
Oysa en çok bu konuda dikkatli olmalı, onun tırnağı dahi kırılmasın diye daha fazla tedbir almalıydım.
"Berbat görüyorsun," Tekin ve Özkan ayakta dikilmiş, başımda duruyorlardı. "Asena Hanıma bu kadar değer verdiğini düşünmemiştim." dedi Özkan.
"Bende." diye katıldı ona Tekin. Onlara hiçbir şekilde cevap vermedim, ta ki Tekin'in sorusuna kadar. "Âşık mı oldun ona?" Bu soru içimi yaktı. Bedenim buza döndü.
"Demirkan?" diye üsteledi Özkan. Onlara verecek cevabım yoktu çünkü cevabı ben de bilmiyordum. Ama içimdeki duygular her soruya cevap oluyordu. "Sen cevap vermezsen bile biz biliyoruz." dedi Tekin.
"Başımda yeterince sıkıntı var, siz de başlamayın." dedim ayağa kalkarak. Erdem albayın yanına gidip herhangi bir şey bulup bulamadığını öğrenmem gerekiyordu. Odadan çıkarak seri adımlarla Erdem albayın odasına doğru ilerledim, kapının önünde durdum ve her şeye hazırlıklı olmak için kendime alan tanıdım.
Kapıyı tıklattım ardından gelen komutla içeri girdim. "Barlas," o kadar dağılmış hâldeydim ki, kim beni görse epey bir şaşırıyordu çünkü her zaman olan Barlas'dan epey farklıydım. "Gel oğlum, gel."
"Bir şey var mı, abi?" Güçlükle bana oturmam için gösterdiği yere oturdum. Omuzlarım çöktü, içime çektiğim kesik nefes ciğerlerimi yaktı. "Artık ufakta olsa bir şey bileyim yoksa kafayı yemek üzereyim." Ona bir şey olduğunu düşünmek, beni paramparça ediyordu.
Erdem Albay karşıma geçerek oturdu. Ellerinden birini destek olmak istercesine dizime bastırdı. "Öncelikle sakin ol, elimize bir bilgi geldi." Söylediklerini algıladığım an telaşla oturduğum yerden kalktım.
"Ne? Ne zaman geldi, abi?" Erdem abi oturduğu yerden kalktı ve karşıma geçti. Derin bir nefes aldı. "Abi lütfen konuş, bir şey bilmem gerekiyor." O iyiydi, belki de gerçekten beş günlük ölümün sonuna gelmiştim. Yeniden Asena'yı yanımda görecektim ve yaşamanın zevkini çıkaracaktım.
Erdem abiden herhangi bir cevap beklediğim sırada söylediği şeyle kanım damarlarımda gezinmeyi bıraktı, tüm bedenimden bir ürperti geçti. "Asena'nın cesedine ulaşıldı, Barlas. Teşhis edebileceksen bugün gideceğiz." Yutkunamadım, nefes dahi alamadım. Acı ilim ilim içime işledi, biraz önce bir haber alacağımın sevinciyle hafifleyen bedenime tonlarca ağırlık çöktü.
Geriye sendeleyen bedenimi güçlükle koltuğa bıraktım. Gözlerim donmuş gibi karşımdaki boşluğa bakarken beynim de onlarca kez aynı cümle tekrar etti.
Asena'nın cesedine ulaşıldı.
Asena'nın cesedine ulaşıldı.
Asena'nın cesedine ulaşıldı.
Bu mümkün değildi. Ben onu Murat'tan kurtulduğuna sevinerek evimize götürecektim. Ben ona, o da bana yaşamının nasıl olduğunu öğrettikten sonra böyle bir şey mümkün değildi.
O gitmemişti. Gitmiş olsaydı, hissederdim.
"H-Hayır..." Acıyla yutkundum. Boğazımı deşen bir bıçak vardı sanki konuşurken bu kadar zorlanıyordum. "Bu olamaz, o yaşıyor."
"Barlas," Erdem abinin elini omzumda hissetim, içime çektiğim nefesle beraber titredim. Ona bir şey olduğunu düşünmek bile beni bu kadar zorluyor muydu? "Asena olup olmadığını öğrenmek için teşhis edeceksin." Başımı hiddetle iki yana salladım.
"Bunu yapmam, yapamam!" Onun öldüğünü kabullenmiş olacaktım, ben bunu yapamazdım onun yaşadığını, hâlâ bir yerlerde nefes aldığını hissediyordum. "Ben Asena olmadığına eminim, o değil." O yaşıyor, hâlâ nefes alıyor yoksa ben yaşıyor olamazdım.
"Nereden biliyorsun bunu sen? Görmeden nereden bileceksin, Barlas?" Hissediyordum. Onu hissediyordum, bu nasıl mümkündü bilmiyorum ancak hissediyordum.
Tekin'in sorusu zihnimde belirdi. "Âşık mı oldun ona?" Âşık birisi, hisseder miydi? Kalbinin bağlanmış olduğu insanı hisseder miydi? Diğer yarısını, nefesini hisseder miydi? Eğer öyleyse ben âşık olmuştum.
Ben Asena'ya sırılsıklam âşık olmuştum.
🕊️
Hava kararmaya, yağmur damlaları sicimle yeryüzüne yağmaya başlamıştı. Her kötü günde olduğu gibi yeniden yağmur damlaları Asena ve Barlas'ın hayatına yağıyordu.
Barlas morgun önünde, kafasında onlarca sesle bekliyordu. İçinde bir yangın vardı, dışarı çıkmak için savaşlar veriyordu ancak Barlas kendini dizginliyordu. Tekin ve Özkan dışarıda bekliyor, ne kadar arkadaşının yanında olmak isteseler dahi buna izin vermemişti Barlas.
Bu durumla kendi yüzleşecekti.
"Buyurun, teşhis için hazır." diyen adamla Barlas derin bir nefes aldı. İçten içe kendini rahatlatıyor içeridekinin Asena olmadığını kendine söylüyordu.
"Yalnız kalmam mümkün mü?" diye sordu Barlas. Bir şekilde Asena olacak olursa ne yapacağını bilmiyordu ve bunun düşüncesi bile onda çok kötü bir etki bırakıyordu.
Adam yalnızca başını sallayıp morgun kapısında durdu. Barlas içeri girerek derin bir nefes aldı ve cesedi görebilmek için birkaç adım attı. Beyaz bir örtüyle kapalı olan bedene göz ucuyla bakıp nefes nefese olan kendini dizginledi.
Titreyen elini yumruk yaparak dişlerini birbirine bastırdı. "O değil, Asena burada değil." İçini saran korkuyu kenara bıraktı, elini uzattı ve titreyen eliyle beyaz çarşafı tuttu. "O değil, o değil..." Gözlerini kapattı ve eş zamanlı olarak çarşafı açtı. Kendine birkaç saniye vererek gözlerini yavaşça araladı.
Yüz yüze geldiği kadın cesediyle yüreği ağzına gelen adamın dizlerinin bağı çözüldü. Titreyen bacaklarına engel olamadı, sedyenin kenarından destek alarak yavaşça yere düştü. "Asena," umut dolu sesiyle gülümsedi. "Biliyordum..." Gözlerinden beş gündür akmak için hazırda bekleyen gözyaşları sicimle akmaya başladı.
Beş gündür kendini çok fazla sıkmış, o kadar bunalmıştı ki şu an karşısındaki cesedin Asena'ya ait olmaması onu mutluluktan ağlatmaya yetmişti. "Bulacağım seni, yemin ederim bulacağım ve o Murat itinin son nefesini elinden alacağım." Sevincinin gözyaşlarını silmedi, hiç yadırgamadı ve günler sonrasında mutlulukla gülümsedi.
Asena'nın hâlâ yaşıyor olmasına, yaşadığını hissetmesine ve Asena'nın onu bırakmamış olmasına.
🕊️
Üzerimde bembeyaz bir gelinlik vardı, yüzümde mutluluğumun belirtisi olan kocaman bir gülümseme. Kalbim heyecanla kasılıyor, dudaklarım kıvrılmadan durmuyordu. İçimdeki heyecan ve mutluluk bana çok tuhaf ve yabancı geliyordu ancak üzerinden gelirdim.
Kabarık gelinliğimin eteklerini ellerimle toparladım ve hızlı adımlarla merdivenlere ilerledim, merdiven basamaklarını birer birer çıktığım her an kalbime saplanan sızıyı hissediyordum ve yüzümdeki gülümseme yavaş yavaş siliniyordu. “Barlas?” İsmi dudaklarımdan döküldü ancak hiçbir ses gelmedi.
Bitirdiğim merdivenlerin başındaki odaya yöneldim, kapının kolunu indirdim ve yavaşça içeriye girdim. “Barlas, burada mısın?” Arkamdan kapanan kapıya sırtımı döndüğüm an görüş açıma bembeyaz nevresimlerin serili olduğu yatak girdi ancak üzerindeki kırmızılık hiç yakışmamıştı. Yatak nevresimlerinin kar beyazına, kan kırmızısı bulaşmıştı.
“Barlas?” Seslendim yeniden ona. Hiçbir cevap gelmedi, yatağın olduğu tarafa doğru ilerlediğim an yatağın sol tarafındaki bedeni gördüm, ben sağ taraftaydım. İçime binbir korku işledi, yutmak istediğim çığlık gördüğüm adamla boğazımı deşti. “Barlas!” Acı feryatlarım dört bir yanda kuşattı etrafımı, kendi sesim bana ulaşamadı.
Barlas’ın kendi kanının içinde yattığı kan gölüne baktım. Bembeyaz yüzü, beyaz takımı ile öylece kanların içinde uzanıyordu. Parkeye kurumuş olan kanla midem ağzıma geldi. “Barlas, hayır...” dizlerim titredi, son gücümle düştüm sevdiğim adamın, evleneceğim adamın kanlı gölünün içine. “Ne olursun bunu bana yapma, aç gözlerini ne olursun.” Durmadan titreyen elimi zorlukla yüzüne uzattım, sıcak elim buz tutmuş teniyle temas ettiği an büyük bir kabulleniş çığlığı firar etti dudaklarımın arasından.
“Barlas, hayır!” Çok yağmurlar yağdı üzerimize ancak hiçbiri ikimizi temize çıkaramadı, bizi mutlu edemedi. Çok insanlar girdi hayatımıza ancak bizi sırtımızdan bıçaklayıp öylece kenara attılar.
Biz Barlas ile birbirimize yeni bir hayat kurmaya adım attık ancak düğün sabahım onu kendi evimizde, odamızda kanlar içinde buldum. Onu son bir kez sarılmadan, son bir kez doyamadan...
Saatlerce kaldım orada, bembeyaz gelinliğim, hayaller kurarak giydiğim gelinliğim sevdiğim, evleneceğim adamın kanına bulandı.
O an sadece Barlas gitmişti ancak beni de yanında götürmüştü, ben onsuz bu dünyada ne yapardım ki?
★
Kan ter içinde kalmış bedenimi zorlukla doğrulttum. Buz tutmuştum, her yerimde ağrılar vardı ancak hiçbiri gördüğüm kabuslar kadar yakamazdı canımı. Tam olarak on beş gündür Murat’ın elindeydim ve ilk günlerde tek tük gördüğüm kabuslar bu bir haftada o kadar çok olmuştu ki içime amansız bir korku salmıştı.
Her kabusumda Barlas’ın öldüğünü, kanların içinde kalan bedenini görüyordum ancak hiçbiri uyanınca geçmiyor, bir kavustu, geçti gitti diyemiyordum. Her kabus sonrası boğulduğum hıçkırıklar, ağlayışların arasında Murat geliyordu, sanki neye ağladığımı bilircesine canımı daha çok acıtıyordu.
“Barlas, lütfen iyi ol...” Bu kadar kabus görmem bir işaret miydi? O iyi değil miydi? “Beni bulma, sen iyi ol yeter... Söz veriyorum kırgın veya kızgın olmam, yeter ki iyi ol sen.” Ben sözlerimi tutardım, o iyi olacaksa yaptıklarını unuturdum çünkü azıcık bir zaman olsa da Barlas bana yaşamanın zevkini tattırmıştı, ilk defa bir erkekten, erkeklerden korkmamıştım.
“Asena!” Murat’ın sesini duydum, gözlerim acıyla kapandı. Yeniden gelmişti, canımı yakmaya, enkaz olan bedenimi tamamen yok etmeye. “Her gece o yüzbaşı için ağlayıp beni zıvanadan çıkarma!” Bir haftadır Murat tamamen sınırlarını aşmıştı, beni daha fazla darp ediyor, hakaret ediyordu.
“Kabus gördüm.” dedim her gece dediğim gibi. Murat uzandığım taştan betonun üzerine bir dizini yaslayarak eğildi ve yüzüme dikkatle baktı.
“Bu kez bedensel bir acı vermeyeceğim sana, gördüğün kabusların daha yüksek bir seviyeye çıkmasını çok isterim.” Söylediklerini anlamadığım bir anda sertçe dirseğimden tuttu ve beni kendisiyle beraber çekiştirmeye başladı. Kendimi ondan çekemeyecek kadar yorgun ve bitkindim.
Ölüme kucak açmıştım yeniden, her gece ölmek için dua eden o kadın yeniden benliğimi esir almıştı.
Murat sıktığı dirseğimi beni sertçe ileriye iterek serbest bıraktı. Yalpalayan bedenim sertçe yere düştü, yırtık pantolonumun deliklerinden tenimi tahriş eden betonla dişlerimi sıktım. Bedenimde onlarca yara vardı, zihnimde de aynı şekilde.
“Bu kısa film eminim ki çok hoşuna gidecek,” dedi. Ne yaptığına baktım, elindeki CD’yi yerine yerleştirdi ardından duvara görüntü geldi. “Daha çok kabus göreceksin.”
“Ne demek bu?” Sorumu cevapsız bıraktı, bir sonraki saniye olduğum odanın içini Barlas’ın sesi doldurdu. Özlediğim, hiçbir şekilde aklımdan çıkamayan adamın sesi. Kalbim, sanki küçük küçük bir arada olan cam parçalarına basmışım gibi acılar içinde kasıldı. Gözlerimi zar zor görüntüye çevirdim, ancak gördüğüm kabustan sonra karşımda olan görüntü içimi paramparça etti.
“Bu yaptıklarını sana ödetmeden senin yakandan düşmeyeceğim, orospu çocuğu!” Barlas, iki eli bileğinden zincirle bağlanmış hâlde tavana asılıydı, boynunda sarılı bir halat, ayaklarının altında ise bir tabure vardı.
“Hayır!” Kalkıp gitmeye çalıştım ancak Murat saniyesinde beni sertçe bir sandalyeye oturttu. Ona zorluk çıkarmaya çalıştığım an kollarımı aşağı indirdi, bir halatla beraber beni sandalyeye bağladı. “Çöz beni! Bunu izlemeyeceğim.” Gözyaşlarım akmaya başladı. Kalbim ağzımda atıyordu birazdan izleyeceğim şeyler yüzünden.
“İzleyeceksin, Asena.” Murat yanıma geçti, sandalyeye oturdu ve yüzündeki sırıtışla görüntüye baktı. “Burada çok eğlenmiştim, yüzbaşı konu sevdikleri olunca çok salak oluyor.” Alayla güldü. “Onu yakalamak için çok az mücadele verdim ve sonuç.” Ne yapmıştı? Barlas’ı bu hâle getirmek için kimi kullanmıştı?
“Üsteğmenim,” dedi Murat. O zamanlar üsteğmendi. İçime kesik bir nefes aldım. “Biraz sakinleş, canın çok acıyacak ne yaparsın sonra?” Ne olduğunu anlayamadığım bir anda Barlas’ın arkasına geçen iki adamı gördüm. Ellerinde kalın demirler vardı.
“Kapat şunu!” Kalkmaya çalıştım ancak hiçbir işe yaramadı. Murat zevkle görüntüyü izlerken ben durmadan ağlıyordum, içimden dualar ediyordum ancak olmuş bir şeyi değiştiremezdim. Barlas çok acı çekmiş miydi?
Gözlerim görüntüye kaydığı an Barlas’ın arkasında duran adamların elindeki demirleri Barlas’ın tenine bastırışını izledim. Sırtına temas eden demirlerle Barlas’ın gözlerini kapattığını, sık nefesler aldığını ancak hiçbir şekilde ses çıkarmadığını duydum. Ama aynı zamanda demirin tenine temas edince yaktığı teninin cızırtısını duydum.
“Allah’ım hayır...” başımı eğdim ancak saniyesinde saçlarıma dolanan elle başım havalandı ve ekranla karşı karşıya kaldım. Murat canımı yakacak kadar sert tutuyordu ama şu an canımın acısı çok başkaydı.
Kulaklarımı dolduran darp seslerini duyduğum an gözlerimi ekrandan çekemedim. Barlas yediği darbelere rağmen o kadar güçlü duruyordu ki içim acıdı. Şu an burada, yanımda olsa ona sımsıkı sarılırdım hiç bırakmazdım.
“Seni öldüreceğim!” Barlas nefes nefese Murat’a kinini sundu. Sonrasında karnına vurulan kalın sopayla acı içinde inledi. Ben burada acıdan çığlık attım, gözlerimi kapatmaya çalıştım ama sanki gözlerim açık olmasa onu kaybedecektim. “Murat, bunları yanına bırakmam.” dedi Barlas nefretle.
“Ama böyle hiç zevkli olmuyor, acı eşiğin yüksek tabii senin.” Gözlerimi bir an olsun ekrandan çekemedim. Barlas’ın yüzünü izledim, ona olan özlemim ve gördüğüm kabusların korkusuyla ağlayışlarım çoğaldı. Görüntüde olan Barlas çok kötü görünüyordu. Yüzü ve çıplak vücudunda tonlarca yara vardı, nefes alamadım o an.
Bu kez görüntüye Murat girdi, elinde tuttuğu makineyi yere indirdi ardından ayağa kalktı ve Barlas’ın önünde durdu. “Çok acırsa canın söyle.” Adamlardan biri elinde tuttuğu iğneyle hiç duraksamadan iğneyi Barlas’ın boynuna sapladı.
“Ah.” Barlas’ın acı inlemesini duydum, sonraki saniye ne olduğunu anlamaya çalışıyordum ancak birdenbire Barlas’ın ağzından akan kanlarla yüreğim ağzıma geldi. Yerimden kalkmaya, Barlas’a gitmeye çalıştım ancak nafile.
“Ne, ne yaptınız!?” Barlas’ın ağzından akan kanlarla eş zamanlı olarak kapalı olan gözlerinden birer damla yaş süzüldü. Verdikleri ilaç her neyse Barlas’ı saniyesinde etkilemişti. Murat tekrar eğilerek getirmiş olduğu makineyi çalıştırdı, makinenin küçük bölmelerinden çıkardığı kollarını Barlas’ın karnına bastırdı.
Barlas’ın tenini vakumlayan makinenin ardından acı bir bağırış duydum ama ne olduğunu tam anlayamadan kararan görüntü ile birdenbire içime bir rahatlık çöktü, onun yaşadığı acıları izlemek beni öldürürdü. Barlas’ın parmağı kanasa canımdan can gidecekti sanki.
Bir askere gönül vererek korkumu tetiklemiştim.
“Ne oluyor?” Murat’ın ayağa kalktığını anladığım an olduğum odanın kapısı şiddetle açıldı ve bir haftadır görmediğim adamı gördüm. Volkan Saruhan sinirle Murat’a yürüdü ve sertçe bir yumruk indirdi yüzüne.
“Senin şerefini sikerim, puşt!” Yere düşen Murat’ın üzerine giderek art arda yumruklar atarak benim yapamadığımı yaptı. Murat’ın iniltileri, bağırışları Barlas’ın en ufak iniltisini benden silemedi. İçim yeniden nefret ve kinle dolmuştu. “Yokluğumu fırsat bilen, bu kadını bu hâle getirmek için kullandığın aklını sikerim!”
Gözyaşlarım hâlâ akıyordu, kalbimde ise büyük bir sızı vardı. Bir haftadır durmadan Barlas’ın ölümü ile sınanıyordum ve ben hiç iyi değildim. Artık dayanamıyordum. Volkan’ın bağırış ve küfürleri boğuk şekilde kulağıma geliyordu ama algılamak zordu.
🕊️
Sadece bir hafta. Bir hafta ortalıkta olmadım ve Asena mahvoldu. Ben şimdi nasıl planı devreye sokmak için onu yeniden yalnız bırakırdım? Asena'nın saçının teline gelen zarar benim en büyük Kayıbımdı.
Kardeşime yeterince uzaktım ancak gözlerimin önünde bu kadar paramparça olduğunu görmek ama hiçbir şey yapamamak beni çok zorluyordu. 1
Asena'nın bedenini zor taşıyordum her an kollarımın arasından düşecek gibiydi, içime çektiğim nefesle beraber onun kokusunu soludum. Kardeşimin, Asena'mın...
Asena'yı yavaşça, onu sarsmaktan korkarak kanepeye uzattım, yüzünü kapatan saçlarını kenara ittim ve yüzünü açığa çıkardım. "Güzelim benim, çok az kaldı son on beş gün Asena. Lütfen biraz daha dayan, bu kez gitmeyeceğim seni onunla yalnız bırakamam bir daha." Dudaklarımı ona bir zarar veririm korkusuyla yavaşça alnına bastırdım ve derince bir nefes aldım.
Geriye çekildim ve kardeşimin bitap düşmüş hâline baktım. Kimdi bu Barlas? Kardeşimin bu denli yıkılmasına sebep olan o adam kimdi?
Kemal'in Demirkan diye bahsettiği adam Barlas denen adam mıydı? O mu arıyordu Asena'yı her yerde? Ancak burnunun dibine bakmıyordu.
Cebimden telefonumu çıkardım, ayağa kalktım ve Asena'nın biraz uzağına geçerek Veli'yi aradım. Saniyesinde açıldı telefon. "Komutanım, bir sorun mu var?" diye sordu direkt olarak.
"Hayır, senden birini araştırıp bilgileri bana ulaştırmanı istiyorum. Barlas Demirkan, kim olduğunu detaylıca buluyorsun." Asena'yı bu denli üzen adamı yakından birde benim tanımam gerekirdi.
"Emredersiniz." diyen Veli'nin sesini duydum ardından telefonu kapattım ve cebime koydum. Asena'ya doğru döndüm, huzursuz uyuyordu ve bunu anlamak zor değildi. Üzerimdeki kabanı çıkararak içimdeki ceketle kaldım. Kabanı Asena'nın üzerine örterek açıkta hiçbir yerini bırakmadım, kabanım onun kadardı.
Kanepenin boşluğuna geçerek oturdum, diken üzerindeydim, sanki ne yapacağımı bilemiyordum. Onu rahatsız etmeden öylece yerimde oturarak, pamuk gibi olan yüzünü izledim. Vücudunun çoğunda olduğu gibi her yerinde yara, darp izleri vardı.
On beş günün sonunda Murat iti tüm bu yaptıklarının bedelini ödeyecekti. Asena'nın saçının teline gelen zararı misliyle ödeyecekti.
"Biraz daha dayan olur mu abisi?" Yavaşça gülümsedim. "Benim abin olduğumu öğrenince nasıl tepki verirsin acaba? Bu dünyada tek olmadığını bir abin olduğunu öğrenince..." İçime çektiğim nefesle yüzüm yavaşça düştü. "Kızar mısın bana? Seni bunca yıl yalnız bıraktığım için?" Gözlerimi bir hafta öncesine kadar kardeşimin bileklerinden bağlı olduğu odanın içinde gezdirdim. "Ya da burada benim asker olduğumu bilmene ve benden yardım istemene rağmen seni yüz üstü bıraktığım için kızar mısın?" Elbette kızardı, bunu bilmemek imkânsızdı.
Bir kardeşim olduğunu öğrendiğim zaman hemen onu aramaya başlamıştım, Hamdi Albay sağ olsun bana oldukça yardımcı olmuştu ve onu bulmama sebep olanda o olmuştu. Örgütün içine sızmam ve hâlâ kalmam bir nevi Asena içindi, ama on beş gün sonrasında tüm bunlar bitecekti.
Asena'yı bulduğum zaman uzaktan izlemiştim her zaman, bir gün Murat'ın onu örgüt için getirdiğini öğrenmiştim ancak benim bir şey yapmama gerek kalmadan Tekin kardeşimi oradan kurtarmıştı ve ona minnet duyuyordum.
Sonrasında bir süre rahat durmuştu ama bu kez daha ileri giderek ona zorla sahip olmaya çalışmıştı, işte o gece benim tüm sınırlarımı geçmişti. Kendimi ona örgütten biri olarak tanıtmıştım, Asena'yı bir otel odasında sıkıştırdığını Kemal ve daha birçok kişinin öğreneceğini söyleyerek onun ağzını kapatmıştım, Asena'nın beni zaten hatırlaması olası bir şey olmadığı için rahattım ancak Asena beni hatırlıyordu, içten içe bunu biliyordu.
Ailesi olacak o kansızlar hiçbir şey yapmadan para için bunca yıldır yanlarında olan kızı satıyordu eğer imkânım olsaydı Asena'yı onların yanında asla bırakmazdım. Sonrasında gittiğim bir aylık görevden dönünceye kadar anlamadığım bir şekilde Asena'nın izini kaybetmiştim ve iki yıl sonrasında yeniden bulmuştum.
Şu an çözülmesi gereken çok şey vardı ama abilik içgüdüsü oluyordu sanırım Barlas denen adama kıl olmuştum. Kimdi, kardeşimle nasıl bir ilişkisi vardı? Bunları öğrenmeden içim rahat etmeyecekti.1
"Barlas..." Kaşlarım çatıldı. Asena'ya döndüm ama hâlâ uyuyordu, doğru duymuştum değil mi? "Barlas..." Evet, evet. Kardeşim yanımda, bir başka adamın ismini sayıklıyordu.
"Asena," oturduğum yerden biraz ona doğru kaydım ve yavaşça dokundum koluna. "Asena, kabus görüyorsun uyan hadi." O adam yalnızca kabus olabilirdi, kardeşimin hiçbir şeyi olamazdı.
"Barlas!" Asena'nın birdenbire çığlık atarak uzandığı yerden doğrulmasıyla hızla tuttum kollarından. "Barlas, Barlas..." Neden bu kadar endişeleniyordu onun için? Ellerimi yapmamam gerektiğini bile bile uzattım yüzüne, saçlarını kenara ittim ve tuttum yüzünü.
"Sakin ol, kabus gördün." Gözlerimin içine baktı, her ne gördüyse birdenbire oturduğu yerde dizlerini altına alarak kollarını boynuma doladı ve bana sımsıkı sarıldı. Yüzünü boynuma gömerek ağlamaya başladı, kaskatı kesildim. Asena'nın bana sarılışı, bana güvenip boynumda ağlaması...
"Bir haftadır sürekli kabus görüyorum, onu görüyorum hep ölüyor, bırakıyor beni..." Hıçkırdı. "Gitmesin, ben ona kızmam ama o gitmesin." Ellerimi beline sararak onu kendime çektim, kardeşimin mis kokusunu soludum.
"Şşt, bunlar sadece kabus. Eminim ki o iyidir," sessizce boynumda gözyaşlarını dökmeye, ağlamaya devam etti. Onu bir an olsun bırakmadım, sımsıkı sarıldım. Belki yapmamam gerekirdi ancak şimdi söylemek ona biraz huzur ve güven vermek kendim için ise biraz yüklerimi hafifletmek istedim. "Asena?"
"Hım?" diye mırıldandı kesik nefeslerinin ardından.
"Bir hafta önce beni otelde gördüğünü, benim asker olduğumu söylemiştin ya," yavaşça geriye çekilerek kardeşimle yüz yüze geldim. "Hepsi doğru. Ama şimdi bunları sana söylemem doğru değildi, sadece benimle güvende olduğunu bil yeter." Yavaşça gülümsedi.
"Biliyordum..." dediğinde başımı salladım. Nasıl o geceyi hatırladığına emin değildim ancak beni hatırladığını biliyordum, kendisi de söylemişti.
"Ama bunu kimsenin bilmemesi gerekiyor. On beş gün içinde gideceğiz, Murat ait olduğu yere gidecek, sen kurtulacaksın." Umutla parlayan gözlerini gördüm, kalbime binlerce bıçak saplandı. Kardeşim hemen yanımda, kollarımdaydı ancak hiç bu kadar uzak olduğumuzu fark etmemiştim.
Biz Asena ile her abi-kardeş gibi olur muyduk? O da güvende hissetmek için benim kollarımın arasına girer miydi? Beni sinir etmek için çeşitli şeyler yapar mıydı?
Yoksa bunca yıldır onu yalnız bıraktığım için bana sırtını mı dönerdi?
Telefonumun zil sesi ikimizi böldü. Asena'yı hiç istemesem bile bırakarak ayağa kalktım. Veli'nin aramasını cevapladım. "Söyle." bir şey bulmuş muydu acaba?
"Komutanım, istediğiniz ismi araştırdım ancak hiçbir şey bulamadım. Sanki öyle biri yok, elime hiçbir şekilde bir bilgi ulaşmadı." Kaşlarım çatıldı. Bu ne demekti? Onun hakkında neden, nasıl bir şey bulamıyorduk?
"Tamam, Veli. Ben gerekirse bu durumu Hamdi Albay ile konuşurum, Eyvallah." Telefonu kapattım ve arkamı dönerek Asena'yı göz hapsine aldım. Merakla yüzümü inceliyordu, eğer çekinmiyor olsam şu an ona yeniden sımsıkı sarılırdım. Çok tatlıydı, kardeşim.
Ve birde güzel. Bu güzelliği başıma iş açardı.
"Barlas'ı aratmak istedim ancak hiçbir şey bulamadım. Normal mi?" diye sordum yeniden yerime oturarak. Önce kaşları çatıldı ardından sanki anlamış gibi bana döndü hevesle.
"O da asker, gizli mi oluyor bilgileriniz?" Duyduğum şeyle şaşırdım. Asker olmasını beklemiyordum açıkçası, buna biraz şaşırmıştım. Ancak asker olması her şeyi açıklıyordu, demek bu yüzden elime hiçbir bilgi gelmemişti.
"Evet, gizli oluyor." Dudaklarını büktü. Çıplak kollarını sıvazladığını görünce kanepenin üzerinde duran kabanı omzuna attım, kabanın içinde kaybolan küçük kardeşime bakarak tebessüm ettim.
Kabana sımsıkı sarıldı, asker olduğumu benden duyunca yanımda daha rahat oluşunu fark etmiştim ve bu durum benim için çok önemliydi.
🕊️
İçimi saran duygu artık daha fazlaydı, biliyordum ki Asena'nın yokluğu buna sebep oluyordu. Onu bulmak, sımsıkı sarılmak ve bir daha asla bırakmamak istiyordum. On beş gün oluyordu yokluğunun üzerinden ve ben artık tıkanmıştım.
Neden hiçbir şey bulamıyordum? Arama alanı yeterince geniş olmasına rağmen elimizde sıfır bilgi vardı ve bu durum artık canımı çok sıkıyordu. Asena neredeydi? Ben neyi gözden kaçırıyordum da onu bir türlü bulamıyordum?
Avcumun içinde duran bilekliği sıktım. Asena'nın bileğinde, onunla güvende olacağımı düşünmüştüm ancak ilk saniyede yüzüstü kalmıştım.
Başımı geriye yasladım, Asena'nın odasında, yatağında uzanıyordum ama canımı en çok yakan şey bu oda artık onun değil gibiydi. Hiçbir şekilde ondan eser kalmamıştı, yalnızca kıyafetleri vardı. Ne kokusu, ne bir saç teli...
"Seni bulduğum ilk an sarılıp bir daha bırakmayacağım, bir daha bu kadar acıyı kaldıramam." Yanımda olmalıydı, benimle olmalıydı devamı önemli değildi. Onu ilk bulduğumda nasıl tepki verirdi? Bana bağırır, nefretini kusar mıydı? Yoksa ilk önce sarılır mıydı? O da korkmuş muydu benim yokluğumla? Bende olduğu gibi onda da kabuslar var mıydı?
Asena'nın kabus görmesini istemezdim. Çünkü o kabus gördüğünde çok kötü oluyordu, bana sarılırdı. O benim kokumla, ben onun kokusuyla uyurdum ve ilk kez o zaman uykunun nasıl bağımlılık yaptığını anlamıştım.
Ancak Asena'nın yokluğu gözüme bir gram uyku vermiyordu. O gitmişti ve ben yine eski halime, daha kötü hâle dönmüştüm. Asena'nın benimle olması şarttı.
"Oğlum," odanın kapısı yavaşça açıldı. Annem içeri girince bende yataktan doğruldum, annemin açtığı kapıdan koşarak içeri giren Fındık'ı gördüm ve yüzümde buruk bir tebessüm oluştu. "Yemek hazır, hadi gel bir şeyler ye kaç günden beri doğru düzgün ne yemek yedin, ne uyudun."
Bana gelen Fındık'ı kucaklayarak tertemiz tüylerinden öptüm. O da Asena'yı özlemişti, sürekli olarak gözleri onun odasında ve benim odamda dolaşıyordu. Asena'ya olan bağlılığı daha başkaydı, çünkü Asena onun hayatını kurtarmıştı.
"Aç değilim, annem." Ayağa kalktım, Fındık göğsüme yattı. "Ellerine sağlık." Annemin baş örtüsünün üzerinden öptüm ve gülümseyerek yüzüne baktım.
"Barlas," annemin dolan gözlerini görünce içime büyük bir taş oturdu. Ailem Asena'yı bu denli benimsemişken, yokluğunun acısını çekerken ne yapardım? "Asena'yı çok özledim oğlum, daha yeni yeni iyileşiyordu yavrum."
"Biliyorum annem, biliyorum." Yine iyileşmeye başlayacaktı, ancak hiçbir şekilde bu kez yoluna engel çıkmayacaktı.
"Bul bana kızımı, Barlas. Kızımı bulup getir, evine." Annemin akan gözyaşını yavaşça sildim.
"Bulacağım anne," kolumun içine giren kadını sımsıkı sardım. Annem ve kardeşim dışında timim bile mahvolmuştu. Sadece bir ay gibi bir sürede Asena herkesi kendine bağımlı etmişti ve bu onun güzel yüreğinin hediyesiydi. "Çok yakında yeniden bizimle olacak." dedim.
★
Evden direkt olarak askeriyeye gelmiştim. Erdem Albayın yanına uğradıktan sonra yeniden aramaya devam edecektim. "Komutanım!" Ozan'ın sesini duyunca sesin geldiği tarafa döndüm, Lodos Timi bahçedeydi ve beni görünce hepsi ayaklanıp yanıma geldiler.
"Ne işiniz var burada?" Bugün hepsi izindeydi. Kaşlarım çatık şekilde yüzlerine bakıyordum ki Salih konuştu.
"Asena Hanımı aramak için size yardımcı olacağız," derin bir nefes aldım. Asena, herkes senin için bu kadar endişeleniyor, lütfen pes etme. "Ne yapalım, emriniz nedir?"
Timin üzerinde gezindi gözlerim. "Evinize dönün ve izninizin tadını çıkarın," derin bir nefes aldım. "Yaptıklarınızı anlıyorum ancak hiçbir gelişme olmuyorken kendinizi boşa yormayın."
Özkan araya girdi. "Bulacağız, o zamana kadar durmak yok."
"Pekâlâ, Erdem Albayın yanına uğradıktan sonra geleceğim, siz toplantı odasına geçin." Arkamı döndüm ve askeriyeye girdim, Erdem Albayın odasına ilerlediğim her saniye, her adımım yeni bir şey bulmuş olmanın umudunu taşıyordu.
Kapıyı tıklattım ve içeri girdim. "Komutanım?" Erdem Albay derin bir nefes aldı. Her gün buraya gelişim ve beni yüzüstü bıraktığını düşünmesi onu çok zorluyordu bunun farkındaydım. Babamın gidişinin ardından Erdem Albay benim abim olmuştu, şimdi benim canımı sıkan en ufak şey onu daha çok üzüyordu.
"Barlas, seni her gün böyle üzgün görmek ve elimden hiçbir şey gelmemesi çok üzüyor beni." Kaşlarım çatıldı. Yine, yeniden hiçbir şey yoktu.
"Canınız sağ olsun, ama bulacağız ben umudumu kaybetmedim. O gün, o morgda yatan cesedin Asena'ya ait olmaması bana yeterince güç verdi." Hâlâ bir yerlerde nefes alıyor olması benim için yeterliydi.
"Allah yardımcımız olsun, oğlum. Asena'yı bulalım, seni böyle görmeyi istemiyorum." Erdem Albay yavaşça tebessüm etti. "Çok şaşkındım biliyor musun?" Kaşlarım çatıldı.
"Bir kadının bana eski kardeşimi vermesine." Kaşlarım havalandı. "O kızın ne yaptığını, nasıl yaptığını bilmiyorum ama her ne yaptıysa çok minnettarım ona. Sen de sakın pes etme, onu bulacaksın biliyorum." İçime çektiğim nefesle beraber yutkundum.
"Bana ne yaptığını ben bile bilmiyorum, abi." Gülümsedim. "Ama bildiğim tek şey var, o da ona sırılsıklam aşık olduğum." Erdem abi bunu biliyormuş gibi hiçbir tepki vermedi. Ancak bunu herkes biliyordu, eminim. Bu on beş gün her şeyin, ne olduğunu göstermişti.
"Hadi, gidip araştırmana devam et. Bir şey bulacak olursam sana haber vereceğim." Başımı salladım ardından odadan çıktım. Erdem abiyle konuşmak ilk kez bana iyi gelmişti ve şimdi daha umutluydum.
Toplandı odasına ilerledim, kapıyı açıp içeri girince tim ayaklandı ancak elimle durdurdum. "Oturun," hepsi oturdu, bende yerimi aldım. "İlk işimiz arama alanını daraltmak olacak, Asena çok yakınlarda olmalı, gözümüzün önünde." Bunca zamandır bunu nasıl fark etmemiştim bilmiyorum ama o itlerin en sevdiği şeydi bu.
"Komutanım, Asena Hanımın telefonundan hiç sinyal aldık mı?" En son aldığımız sinyalden sonra hiçbir şekilde iletişim yoktu. Başımı olumsuzca salladım.
"Peki elimizde hiçbir şekilde bir şey yokken ne yapabiliriz?" diye sordu Cesur. Bunu bende bilmiyordum. Ne yapacağımı, nasıl olacağını ama olacaktı bir şekilde.
Toplandı odasının kapısı tıklandı ardından içeriye bir asker girdi. "Asteğmen Mustafa Şahin."
"Söyle." dedim çatık kaşlarımla.
Elindeki zarfı bana uzattı. "Komutanım, içindeki USB bellek size gelmiş." Zarfı aldım, Mustafa çıkınca zarfı açarak içindeki USB aldım.
"Engin, oynat şunu." Engin elimden belleği alıp ayaklandı o belleği oynatıncaya kadar zarfın içinde herhangi bir şey var mı diye baktım ancak hiçbir şey yoktu. Zarfı kenara bıraktım.
"Yüzbaşı, nasıl gidiyor görüşmeyeli?" Duyduğum sesle ekrana döndüm. Murat. "Eminim ki iyi gidiyordur, sonuçta istediğimi vererek benden kurtuldun."
"Orospu çocuğu!" Derin bir nefes aldım.
"Sana özlemiş olduğunu düşünerek, sevgilimi göstereceğim. Çok bakma ama, nazar değer sonra." Onun gidişiyle görüş açıma Asena girdi. Oturduğum yerden nasıl kalktığımı dahi anlamadım.
Sandalyeye bağlanmıştı. Çıplak teninde gördüğüm kadarıyla hep morarmalar ve yaralar vardı.
O an nefes alamadım, içime çektiğim nefeste boğuldum sanki. Görüntüden ses geldi. “Bu kısa film eminim ki çok hoşuna gidecek,” dedi Murat. “Daha çok kabus göreceksin.” Kabus mu görüyordu? Onun en ufak acısı benim yıkımımdı.
“Ne demek bu?” On beş gündür duymadığım ses iliklerime kadar işledi. Sesini duyunca dizlerimin bağı çözüldü, güçsüzce çöktüm yerime.
Asena'ya beni izletecekti. Yaptıkları yetmemiş gibi daha çok yakacaktı canını.
Görüntüler başladı. Asena'nın her an değişen yüz ifadesi, beni paramparça etti. Elimden gelecek olsa ekrandan ona uzanır buraya çekerdim.
Her ağlayışı, çığlığı içime işledi. Yeniden benim için ağladı, yeniden bana ağladı. Asena'yı ben nasıl bu kadar paramparça ediyordum ki?
Dakikalar süren ölüm sonunda kayıtların kesilmesiyle bitti. Ancak daha fazlası vardı, tek sorun bunları Asena'ya izletmiş miydi? İzletmiş olsaydı burada olacağına emindim, izletememişti.
Asena'nın onları izlediğini düşünmek bile istemiyorum. Sadece başıyla bu denli yıkılan kadının her saniye yaşadıklarımla nasıl mücadele edeceğini tahmin edemezdim.
"Komutanım," Özkan'ın sesiyle ona döndüm. "Ben burayı biliyorum, Asena Hanımı tuttukları yer iki sokak aşağıdaki fabrika." Söylediklerini algılayamadan toplantı odasının kapısı açıldı ve Erdem Albay girdi içeri.
Sadece iki saniyede nasıl olurda başıma yıkılan dünyam geri toparlanırdı? Asena'nın acısını, benim yüzümden attığı çığlıkları gördükçe umudumu yitirişim nasıl olurda iki saniyede yeniden doğardı?
Allah'ım, sesimi duyduğun ve bana dünyamı geri verdiğin için teşekkür ederim.
🕊️
Yaşadığım acı hangi boyuttaydı artık anlamıyordum. Barlas'a olan kırgınlığım onun o acılarını görünce yerle bir olmuştu ve yetmemiş gibi her gece gördüğüm kabuslar Barlas'a kırgın veya kızgın kalmama engel oluyordu.
Bir yandan Volkan Saruhan'ın burada ne amaçla olduğunu biraz olsun öğrenmiştim ve onun bir asker olduğunu, o gün beni otelden, Murat'ın elinden kurtaran adamın o olduğunu itiraf ederek beni biraz olsun mutlu etmiş, umudumu yeniden ayaklandırmıştı.
Eğer ki buradan kurtulabilecek olursam ilk işim Barlas'ın çektiği tüm acılar için ona sımsıkı sarılmak olacaktı. İlk olarak bunu yapacaktım.
Zaman kaybım olduğundan yine hangi saate, günde olduğumuzu bilmiyordum. Olduğum odanın ne bir penceresi vardı nede başka bir şeyi ve gün ışığını görmem normal olarak imkânsız kalıyordu.
Volkan, buralarda bir yerdeydi ancak yanımda olmasını istiyordum çünkü bir tek o varken kendimi güvende hissediyordum.
Olduğum odanın kapısı açılınca umutla döndüm kapıya ama gördüğüm adam Murat olunca tüm umudum yerle bir oldu. Yüzündeki yaralar, morluklar Volkan'ın eseriydi ve bu durum beni oldukça mutlu ediyordu.
Benim tüm yaralarımın yanında hiç oluyordu belki ama yine de biraz olsun içim rahat ediyordu.
"Asena Hanım?" dedi Murat alayla. "Bakıyorum da Volkan sikinin arkasına saklanarak keyfin gayet yerinde." Yüzüne iğrenerek baktım. Bir insan bu denli nefret edilirdi. Ailem dahi yaptıklarından dolayı, Murat kadar nefretimi almamıştı.
"İğrenç birisin." dedim nefretle.
"Bilmez miyim, senin gözünde nasıl bir yerim olduğunu gayet iyi biliyorum." Ardından kapıyı kapattı ve bana doğru geldi. Tam önümde durdu, gözlerimin içine baktı. "Ama anlamıyorum, bir kez olsun beni sevmeyi denesen ne olurdu?"
"Sen kafayı yemişsin, seni nasıl sevebilirim?" Yüzünde acı bir ifade oluştu. Yavaşça başını salladı.
"Çok mu nefret ediyorsun benden?"
"Çok. Herkesten çok hem de." Yüzünde yeniden alaycıl bir ifade yer edindi. Ardından sırıtarak baktı bana.
"Şimdi seninle paylaşacağım sır, benden çok ailenden," durdu. "Pardon üvey ailenden nefret etmene sebep olacak." Kaşlarım çatıldı. Söylediklerini duydum ancak idrak edemedim.
"Ne saçmalıyorsun sen?" Ayağa kalkmaya çalıştım ancak bedenim o kadar acıyordu ki zordu bu benim için. "Yalanlarından bıktım, senden bıktım! Artık düş yakamdan."
"Yalan değil, bunu sende öğreneceksin." Odanın ortasında duran tapureyi çekti ve tam karşıma geçerek oturdu. "Oldukça dram içerecek bir olay, ağlamanı istemem." Sanki o an olacakları hissetmişim gibi kalbim acıyla kasıldı.
"Yalanlarını dinlemek istemiyorum!" Ayağa kalkmak için hareket ettim ama bedenime saplanan acıyla inleyerek geri kanepeye düştüm. Tüm bedenim bıçak batırıyormuş gibi ağrıyordu. On beş gündür doğru düzgün yemek, su tüketmemiştim. Sadece biraz olsun güçlü olmak adına verdiklerinden yeterince yiyordum.
"Dinlemek zorundasın, elimi dahi sürmedim ama evrende dinlemen gerektiğini söylüyor." Başımı iki yana salladım. Hayır, yalan söyleyecekti. Bana her zaman olduğu gibi yalanlar söylemekti amacı, çünkü o iğrenç bir adamdı.
"Hastasın sen! Beni sevdiğini söylüyorsun ama senin o lanet olası kalbin hasta!" Alayla güldü. Gözlerimin içine baktı ve sırıttı.
"İyi olduğumu hiç söylemedim. Şimdi sözümü kesmeden dinle." İstemiyordum. Hiçbir şey dinlemek istemiyordum ama sanırım içten içe ailemin gerçek yüzünü öğrenecektim.
Beni dinlemedi. "Ailen neden nefret ediyor senden bu kadar biliyor musun? Ya da neden her zaman ön planda Elsey vardı sen hiçbir şekilde ondan sonra bile onlar için önemli olmadın?" Kalbimi yakıp yıkan gerçekleri bir bir yüzüme vurdu. Bunca yıldır her gece, her an ağladığım şeyi yüzüme vurdu.
Gözlerim hızla doldu çünkü ailem benim için zayıf noktaydı. Onlar her zaman benim patlama noktam olmuştu ve ben şimdi onların gerçekte kim olduğunu mu öğrenecektim? Neden benden bu kadar nefret ettiklerini, yirmi sekiz yılımı neden mahvettiklerini mi öğrenecektim?
"Çünkü sen onların öz kızı değilsin. Elsey onların toz konduramadığı, şımarık kızları. Sense onların üvey kızısın, annen sen doğduğun zaman onlara vererek gitmiş." Sen onların öz kızı değilsin. Sen onların üvey kızısın, Elsey toz konduramadıkları şımarık kızları. Annen sen doğduğun zaman onlara vererek gitmiş.
Anne ve babam hiçbir zaman bana sarılmamış, hiçbir zaman bana Elsey'e aldıkları hediyelerden almamış beni hep bir çöp olarak görmüşlerdi. Bunu bildiğimi biliyordum ve şimdi duyduğum şeyler benim yıkımımdı.
"Baban askermiş," dedi iğrenerek. "O ölünce," hayır, şehit olunca. "Annen o sıralar sana hamileymiş ve haberi alınca sana bakmak istememiş, seni o aileye verdikten sonra ise kendine mutlu bir aile kurmuş." Baban ölünce annen hamileymiş, sana bakmak istememiş, doğurmuş ve onlara vermiş. Sonra ise kendine mutlu bir aile kurmuş.
Öz annem beni, kocasından olan son şeyi sarıp sarmalamak yerine bir çöp gibi atmış mıydı? Ve kendine mutlu bir aile mi kurmuştu?
"Onlarda aldıkları para için sana bakmışlar, hiçbir şekilde üvey olduğunu söylememişler." Aldıkları para karşılığı... Öz annem beni para karşılığı hiç tanımadığı insanlara vermiş, hayır! Satmış.
"Bu yüzden nefret ediyorlar senden, hiç sevmediler her zaman bir köle gibi kullandılar." Bu yüzdendi. Elsey her zaman prenses gibiyken ben yetim gibiydim.
Asena... Sen zaten yetimmişsin ya.
"Ve ben seni almak istedim, benim ol istedim onlarda hiç düşünmeden verdiğim para için verdiler seni bana." Aç gözlerini, Asena. Herkes para için seni elden ele vermiş.
İçimdeki küçük kız çocuğu sadece Barlas'ın varlığı ile yaşadığını hissetmiş, kendini mutlu hissetmişti. Şimdi anlıyordum ki beni gerçekten Barlas'ın dışında seven, önemseyen biri yokmuş. O da sevmedi, seni düşünmeden Murat'a verdi. Bir sürü sözü verdi ama hiç düşünmedi seni, tüm sözlerini çiğnedi ve seni Murat'a verdi.
Barlas'da yoktu. Ben yapayalnızdım, ben yetimdim. Ben bir çöptüm, ben para karşılığı satılan bir maldım, ben bir insan değil, objeydim.
"Asena?" Ağrıyan gözlerimi ona çevirdim. Murat'a baktım, yüzüm yaşlarla sırılsıklam olmuştu ancak durmadan alıyorlardı hâlâ. Kalbim sancılanıyor, göğüs kafesimden çıkmak istercesine atıyordu. Nefesim beni boğmak ister gibi her soluk borumdan geçtiğinde bıçakla deşilmiş gibi acı veriyordu.
Sanki bileklerimi kesmiştim, ama ölmemiştim. Bileklerim en ufak temasta sanki damarlarım kopuyor, yırtılıyormuş gibi acı veriyordu.
"Bana bak," Baygın gözlerimi tekrardan çevirdim Murat'a. "Ben sadece sevdim, seni çok seviyorum ve bunu nasıl anlatırım bilmiyorum." Titreyen elini gördüm, yavaşça ilk kez bana dokunurken titriyordu elleri. Gözyaşlarımı sildi, hiç tepki vermedim. Tekrar aktı, yeniden sildi.
"Asena," derin bir nefes aldı. "Çok seviyorum seni. Canını yaktım, seni ne hâle getirdim görüyorum. İyi olmadığımı, hastalıklı olduğumu biliyorum ama yemin ederim ki içimi görecek olsan seni ne kadar masum sevdiğimi görürsün." Baktım öylece ona. Artık çok zor geliyordu bir şeyleri algılamak, dinlemek.
"Cevap ver," sessizleştim. "Tamam," iç çekti. Ellerini yumruk yaptı, hâlâ akan yaşlara bakarak yeniden uzandı yüzüme ve sildi. "Ağlama, sana canının acısından zevk aldığımı söyledim ama öyle değil." Yavaşça uzandı ve buz tutmuş ellerimi tuttu. "Ben seni güzel sevemedim değil mi? Eğer güzel sevmiş olsaydım, sana kıyamadığımı ben biliyorum ama sen bilmiyorsun." Alayla güldü. "Ben zaten gösteremiyorum, bak seni getirmiş olduğum hâle." Dişlerini sıktığını anladım.
"Eğer sana kıyamasaydım, güzel sevseydim biliyorum ki sen hiç düşünmeden gelirdin bana. O zaman ikimizde mutlu olurduk. Ben seninle yaşardım, sen benden kaçmazdın, korkmazdın." Gülümsedi. "Sana istediğim gibi dokunur, sarılırdım sen bana karşılık verirdin." Pişmanlıkla baktı bana. "Seni güzel sevmeyi bilseydim Barlas'ı değil beni severdin."
Sevmeyin beni. Ben sevilecek biri değilmişim baksanıza annem bile doğurur doğurmaz satmış beni.
"Çok özür dilerim, bunca olandan sonra seni hâlâ üzüyorum." Tuttuğu elimi dudaklarına götürdü ve öptü. O kadar hareketsizdim ki hiçbir şey yapamadım. "Senden kan almam gerekiyor." dedi sıkıntıyla.
Hiçbir cevap alamadı benden. Öylece baktım boşluğa, yüzüne. Kanımı neden istediğini dahi önemsemedim, çünkü artık ölmek için hazırdım.
"Özür dilerim, hayatında hiçbir şekilde mutlu olamadın. Umarım benden sonra mutluluğun tadını çıkarırsın, çünkü ben seni yalnızca üzdüm." Ne olmuştu birdenbire? Bu denli ne değiştirdi onu? Bana dokunurken titreyen elleri, bana olan sevgisini nasıl böyle oturup anlatırdı?
"Doktor! İçeri gel." Durdum öylece. Kapının açıldığını duydum, dakikalar sonra kolumdan içeri giren iğneyi hissetim ama tuhaf olan şey hiçbir acı hissetmememdi. Kalbimdeki ağrı bu denli büyük ve sınırsızken küçük bir iğne canımı yakamadı.
Dakikalar boyunca benden kan alındı. Beynimde ise onlarca cümle tekrar etti.
Çünkü sen onların öz kızı değilsin. Elsey onların toz konduramadığı, şımarık kızları. Sense onların üvey kızısın, annen sen doğduğun zaman onlara vererek gitmiş.
Baban askermiş, o ölünce, annen o sıralar sana hamileymiş ve haberi alınca sana bakmak istememiş, seni o aileye verdikten sonra ise kendine mutlu bir aile kurmuş.
Onlarda aldıkları para için sana bakmışlar, hiçbir şekilde üvey olduğunu söylememişler.
Anne, beni neden sevmedin? Ben babamdan kalan son hediyeydim, beni hiç tanımadığın insanlara vererek kendine nasıl mutlu bir aile kurdun?
Gözlerim kararıyor, zihnim bir türlü susmuyordu. İçimdeki küçük kız çocuğu bağırıp, çağırmak istiyordu ancak ben o kadar sessiz ve hissizdim ki gözlerimi kırparken bile ölüyor gibiydim.
Gözlerimin önü bulanıklaştı. "Asena?" Ses duydum, ama boğuk ve uzaktan geliyordu. Bedenim çok ağır geldi, kendimi uyanık tutmaya çalıştım ancak öne doğru devrilen bedenimi ve kolumun içinde yamulan iğneyi hissetim.
Hiçbir acı şu anda kalbimdeki yıkım kadar acı veremezdi. Asena, aç gözlerini seni kimse sevmiyor. Sen bu dünyaya yük olarak gelmişsin.
🕊️
Volkan Saruhan bir saat kadar sürede işini bitirerek Asena'nın yanına geri dönmüştü. Asena'yı bıraktığı odanın kapısını açıp içeri girdi, yüzünde mutlu bir gülümseme vardı ancak kardeşini görünce her şey silindi.
Asena, baygın şekilde kanepenin üzerinde uzanıyordu, kolundan akan kan kurumuş, iz bırakmıştı. Kan alınan yer ise morarmıştı. "Asena!" Korku ilim ilim işledi içine, koşarak gitti kardeşinin yanına. Ona dokunmak bile güç istiyordu ancak Volkan onu bu hâlde gördüğü an tüm direnci kırılmıştı.
"Hayır, hayır." Yutkundu. Boğazında bir yumru vardı, geçirmek istedi ancak geçmiyordu. Asena'nın yüzünü kavradı. "Aç gözünü ne olursun, yalvarırım." Titreyen elini nabzına bastırarak kontrol etti. Yavaş yavaş atan nabzını hissedince ne ara akmış olduğunu anlamayan gözyaşlarını sildi. "Tamam, abin burada çiçeğim." Derin bir nefes aldı ve telefonunu çıkarıp hızlıca tanıdığı bir doktoru çağırdı.
Asena'nın yanına oturdu, başını dizlerinin üzerine koyarak saçlarını yavaşça okşamaya başladı. Kardeşine dokunurken titreyen elleri, korkuyla atan kalbine inat kim nasıl kıyıyordu ona?
Dakikalar geçti, Asena'nın saçlarını okşayan el durdu. Asena'nın gözleri yavaşça açıldı, etrafta gezindi ve kucağında uzandığı adama baktı. Volkan'ı görünce içinde buruk bir duygu oluştu. Hiç konuşmayan Asena Volkan'a konuştu. "Üveymişim ben. Annem satmış beni onlara, o yüzden nefret ediyorlarmış." Volkan duyduklarıyla dondu. Asena'nın her şeyi bu şekilde, bu durumda öğrenmesini istemiyordu ancak her şey için geç olmuştu.
"Asena..." Ne diyeceğini bilemedi. Kendisine baygın gözlerle bakan göz bebeğine içi gitti. Saçlarını okşayan ellerini yavaşça çekti ve yanağını okşadı. "Şimdi değil," dedi Volkan. Şimdi, bu hâlde konuşulacak bir konu değildi.
"İyi olamam ki..." dedi kırık sesle. "Ben artık iyi olamam, çok yoruldum, öleceğim galiba." Acıyla yutkundu. "Kalbim, bedenim, zihnim... Her yerim çok ağrıyor ve ben artık dayanacak gücü bulamıyorum." Volkan sıkışıp kalmıştı. Asena'ya neyin iyi geleceğini bilmiyordu.
Bir umut Barlas geldi aklına. "Barlas hakkında bilgi aldım." dedi bir tepki bekledi. Asena hiç tepki vermeyince Volkan'ın kaşları çatıldı, çünkü Asena'nın tepki vereceğini düşünmüştü. Yavaşça öne eğildi ve kardeşinin kapanmış gözleriyle karşı karşıya kaldı. "Az kaldı çiçeğim, yemin ederim bitecek."
Doktor geldi, Asena'yı muayene ettikten sonra gerekli işlemleri yaparak geri gitmişti. Volkan'ın tanıdığı olacağı için pek sorun olacak değildi.
Volkan'ı düşündüren şey ise Murat'ın nerede olduğuydu. Asena'dan neden kan almıştı? Ne istiyordu ve neden her şeyi Asena'ya anlatmıştı?
🕊️
Bitti denilen o noktadaydım. Sonunda bitti, istediğim kişiye kavuşacağım. Kardeşimden ve abimden hayati önem taşıyan cümleleri duyduğum an anlamıştım ki sondaydım. "Abi, nerede?" Sesim ilk defa bu kadar güçsüz çıkmıştı sanki. Onu bulacak olmanın üzerinde neden korku vardı?
"Barlas, sana anlatacağım ama hiçbir şey yapamayız şimdi. On beş gün boyunca her şeyden habersiz olacağız." Kaşlarım çatıldı. Ne demekti bu? Asena'nın yerini bulmuştuk, onu bulmuştuk ancak gidemiyor muydum?
"Neden? Neden gidemiyoruz?" Erdem abi derin bir nefes aldı.
"Meslektaşım ile bir görüşmedeydim, Barlas. Hiç bilmiyordum uzakta aradığımızı burnumuzun dibine sakladıklarını. Hamdi, askerinden birini yollamış içlerine, yıllardır bekledikleri o gün geliyor ve buna on beş gün var." Araya girdim. Şu an benim için Asena'yı getirmek dışında hiçbir şey önemli değildi.
"Erdem abi, Asena'yı bulmuşsun. Onu bulmuşsun ve ben daha fazla onu bırakamam, almalıyım." Dik duruşumu tek bir isimle yerle bir etti.
"Bizim de yıllardır peşinde olduğumuz adamı yakalamak üzereler, Barlas." Sıkıntıyla baktı yüzüme. "On beş gün sonra Baros bu topraklara gelecek, onu yakalamak için bir fırsat ve biz bunu geri tepemeyiz." Baros geliyordu. Türkiye'ye asla gelmeyen adam, şimdi neden geliyordu?
"Bu nasıl olacak? Neden geliyor, kesin bilgi mi?" Erdem abi yavaşça başını salladı. "Asena'yı on beş gün daha, bile bile orada mı bırakacağız?"
"Önce Vatan, Barlas." dedi Erdem Albay. Önce vatan, sonra yâr.3
🕊️
1 AY SONRA
6 OCAK 2028
Bir insan daha ne kadar yıkılırdı? Ne kadar kırılır, parçalanırdı? Ben hayatımın tamamen bir yalan üzerine kurulu olduğunu, öz annemin beni asla sevmediğini öğrenmiştim. Üvey ailem tarafından para karşılığı alınmış, bir hiç gibi yıllarca onların kölesi olmuştum.
Ne kadar zaman oluyordu? Kaç gün oluyordu ben bunları öğreneli bilmiyorum ama içim paramparçaydı, ne bağıra biliyordum nede başka bir şey. Hesap soracak kimsem yoktu, bu dünyada yapayalnız bir insandım.
Gerçekleri öğrendiğim andan beri o kadar hissiz, eksik hissediyordum ki buna anlam veremiyordum. Öğrenmiştim, beni neden sevmediklerini, ablamı-üvey ablamı daha çok sevdiklerini. Çünkü Elsey onların öz kızıydı, canlarından, kanlarındandı.
Herkes kendi kızını severdi, beni ise kimse sevmezdi. Çünkü benim ailem yoktu.
Murat o günden sonra ara sıra yanıma geliyordu ancak Volkan her saniye yanımda olduğu için ona müsaade etmiyor, ölesiye dövüyordu. Hiçbir şey umurumda değildi bu saaten sonra, ölecek olursam buna mutlu bile olurdum.
O kadar aciz bir hâldeydim ki öz anne ve babamın neye benzediklerini dahi bilmeden geceler boyunca her zaman kabuslarımda onları görüyordum. Barlas'ı gördüğüm, acı çektiğim yetmezmiş gibi onlar da geliyordu kabuslarıma.
Babam, anneme kızıyordu. Emanetime neden iyi bakmadın, benden sana kalan tek şey oydu, diyordu. Annem ise hiçbir şey söylemeden duruyordu, bazen ise yeni ailesi ile karşıma geçer, kahkahalar içinde gülerdi. Benim defalarca kez öldüğümü bilmeden.
Her zaman bulanık, tanınmaz olurdu yüzleri. Uyandığım an seslerini dahi unuturdum ancak o kırık, buruk his asla bırakmazdı yakamı. Her zaman benimle, beni paramparça etmenin yolunu arardı.
Ve bugün her şeyin bitişine gelmiştik. Bugün tam olarak bir ay dolmuştu, Volkan istediğini alacaktı ve bende istediğimi alacaktım. Çektiğim acıyı kalbimden söküp atamıyordum madem sahibinden çıkarırdım.
Dediğim zamanları hatırlıyordum. Şimdi o güne gelmiştim, elimde Volkan'dan gizli aldığım silah vardı. Üzerimdeki kazağın altına saklamış, gizliyordum ve zamanı geldiğinde kullanmaktan çekinmeyecektim.
Herkesin doktoru, azrailimin katili olacaktım.
Kanlarla kaplı ellerim, insanların hayatını bir daha kurtarmam için bana yardımcı olur muydu bilmiyorum ancak bugünden sağ çıkmayı bile istemiyordum. Kendimi o kadar halsiz ve biçare hissediyordum.
"Asena?" Volkan'ın sesini duyunca gayriihtiyari kaldırdım başımı, yüzüne baktım. Bana doğru geldi, gözlerindeki merhamet kırıntıları içime işledi. "İyi hissediyor musun?" diye sordu.
"Az kaldı, birazdan her şey bitecek." Gülümsedim. Bitecekti, hem de en güzel şekilde. Yalnızca başımı salladım, Volkan çalan telefonunu açarak benden uzakta konuşmaya başladığında yeniden kendimle baş başa kaldım.
Barlas'ı özlemiştim, ona son bir kez sarılmak istiyordum sonrasında onunda benim için bittiği gerçeğiyle yüzleşecektim. Füsun ablayı, Gülse'yi ve Lodos Timini çok özlemiştim.
Onlarda beni özlemiş miydi? Özlemezler, hayatlarından çıkışın kimsenin umurunda değildir.
Gözlerime diken gibi batan hissiyatla başımı kaldırıp aralık kapıya baktım. O an bana bakan Murat ile göz göze geldim, kazağımın içindeki silahı hissetim. O da farkındaydı, çok zamanımız kalmamıştı.
Gözlerime baktı öylece sonrasında yüzünde kırgın bir ifade oluştu ve arkasını dönerek gitti. Murat bana o gün her şeyi anlattıktan sonra sözde masum sevgisini anlatmıştı, biraz olsun kendime geldiğim an her şeyi idrak etmek daha kolay olmuştu.
Her gece gördüğüm kabuslar yüzünden hıçkırıklar içinde ağlıyor ve uyanıyordum. Volkan dışında kimsem yoktu.
Bir ay, otuz gün. Barlas'ın beni Murat'a verdiği gün 8 Aralık oluyordu, doğum gününden sonraki gün. Bir ay geçmişse bugün 6 Ocak, yeni yıla girmiştik ve ben bunun farkında dahi değildim.
"Asena, gel benimle." Volkan canımı acıtmaktan korkarak kolumdan kaldırdı ve yalpalayan bedenime destek olmak istercesine belime sarıldı. Yavaş adımlarla bu odadan çıkarken Volkan konuştu. "Biraz konuşur musun benimle?" Sessiz kaldım. Her şey büyük bir çığ gibi üzerime düşünce hiçbir şey konuşmamıştım.
Her zaman tek ve kesin cevaplar vermiştim. "Asena, korkuyorum senin için." Sessizliğim devam edince o da pes ederek beni yürütmeye devam etti. Sersemleyen bedenimi sımsıkı tutuyor, bir şey olacak korkusuyla diken üzerindeydi.
Dışarı çıktık. Sonunda gün yüzü görünce canım acıdı. Güneş acısını çıkarmak istercesine her yerime vuruyordu. "Asena, birazdan olacaklar için korkma. Seni gözümün önünden ayıramam, yoksa bunlara şahit olmanı istemezdim."
Murat göz hapsime girdi. Yanında adamlarıyla konuşurken gözleri üzerimdeydi ki Volkan'ın bakışlarıyla önüne döndü. Bu kadar kolay pes ediyor olması tuhaftı. Normalde olsa Volkan'ın bana şu an dokunuyor oluşu onun için büyük bir meseleydi, benim içinse ölüm.
Dakikalar geçti. Olduğumuz yere doğru art arda gelen siyah arabalarla ne olduğuna baktım. Dört-beş araba durdu, ardından kapılar açıldı ve adamlar yavaşça indi. Gözlerim, gözlerini üzerime dikmiş olan adama kaydı.
Dosdoğru bana bakıyordu. Otuz yaşlarında olduğuna emindim ancak çok hasta, bitkin duruyordu ve sanki otuzlarında değil de altmışlarındaydı.
"Murat, Volkan?" Yanımdaki beden yavaşça geriye çekildi, bense arkamda duran duvara yaslandım yavaşça. Murat ve Volkan adama doğru ilerlerken bile adamın gözleri üzerimdeydi ancak benim için önemli olan şey sadece Murat'ın canıydı. "Her şey tamam mı?" diye sordu adam.
"Tamam, birkaç dakika içinde her şey bitecek." dedi Volkan. Neyden söz ettiklerini anlamadım, ancak umurumda da olmadı. Kazağımın içinde, pantolonumun beline yerleştirdiğim silahın kabzasını kavradım. Gözlerimi benden uzakta duran üç adama çevirdim. Volkan ve Murat adama dönüp konuşuyorlardı, adamın dikkati onlardaydı ve etrafta olan adamlarıda öyle. Hiçbirinin radarında ben yoktum.
Derin bir nefes aldım. Hadi, Asena. Bunu hak ettiler, artık hiç kimseyi düşünme. Silahı sımsıkı tuttum. Dudaklarımın arasından, "Murat!" ismi iğrentiyle çıktı. Bu kez herkesin radarına giren ben oldum. Herkes bana döndü ancak Murat dönmedi. Biliyordu, başına geleceğini biliyordu ancak hiçbir şey yapmıyordu. "Dön bana, yakıp, yıktığın enkazı görmek hoşuna gidecektir."
"Asena?" dedi Volkan sertçe. Bakmadım ona.
Murat yavaşça döndü bana. O an hiç düşünmedim kabzasını kavradığım silahı çekip çıkardım ve kimse ne olduğuna anlam veremediği saniye de silahı ateşledim.
3 el kurşun saplandı bedenine. Benim için önemli olan ise kalbine saplanan oldu. İlk kurşunum Murat'ın tam kalbine isabet etti, içime kesik bir nefes aldım.
Onu, beni sevdiğini iddia ettiği o iğrenç kalbinden vurdum.
O an eş zamanlı olarak kulaklarıma silah sesleri doldu. Etraftaki tüm adamlar bir çırpıda öldü. Volkan'ın bana seslenişini duydum.
Silahı tutan ellerim titredi, gözlerimden yaşlar boşalmaya başladığında bedenim zangır zangır titriyordu. Artık bitmişti, şimdi özgürdüm.
Gözlerim Murat'ın gözlerinden ayrılmadı. Kanlar içinde kalan bedeni yere düştüğünde dahi umursamadım. Canımı yakan tek şey vardı. Yıllarımı vererek elime aldığım meslek böylesine bir adam için heba olmuştu. Ancak yapmak zorundaydım, rahat uykular çekmek istiyorsam yapmak zorundaydım.
Ancak bunun bana rahat vermek yerine delirteceğini hiç tahmin etmemiştim.
"Asena!" Titreyen bacaklarım yüzünden yere düştüm. Havada uçuşan kurşunlar bana isabet etse dahi önemi yoktu. "Asena!" İkinci kez duydum adımı. Bir aydır özleminden delirdiğim, bir şey olmuş korkusuyla her gece kabuslar gördüğüm adamın sesini duydum.
Dönüp bakmak istedim ama yapamadım. Zihnim her şeyi soyutluyordu, dilim acıyla uyuşmuş, gözlerim ise durmadan yaş döküyordu.
"Asena," tenime değen elleri hissetim, burnuma dolan tanıdık, özleminden öldüğüm kokuyu anımsadım. Gözlerim sanki yıllar sonra durağını bulmuş gibi elalara takıldı ve ben orada yenildim. "Asena, Asena." Barlas titreyen elleriyle saçlarıma, yüzüme, yaralarıma dokundu.
Ne yapacağını bilememezlik vardı üzerinde. Canım acır mı korkusu... Ancak yeterince acı çekiyordum.
Düşünmeden yapmak istediğim şeyi yaptım. İkimize eziyet çektiren, hiç olmayan o boşluğu kapattım. Ona sarılmak için sızlayan kollarımı zorlukla boynuna doladım, başım boynuna gömüldü. Dudaklarımdan son kez onun ismi çıktı. "Barlas..."
Sonrasında her şey bitti. Bana sımsıkı sarıldı, ben onu hissetim ve yaşadıklarıma ihanet ederek yine, yeniden kendimi bir tek onun yanında güvende hissetim. Sanki bu yaşadıklarıma o sebep olmamış gibi.
"Sonunda, bir ay değil de sanki bir asır geçmiş gibiydi." dedi kulağıma doğru. "Senin olmadığın her saniye bana cehennem ateşi gibiydi." Üzerimizden yüzlerce kurşun geçiyordu ancak ben evimi bulmuşum gibi, asla korkacak bir şey yokmuş gibi uysaldım. "Konuş, yalvarırım sesini duyayım."
Dudaklarım aralandı. Ona sesimi duyurmak istedim ancak aklımdan geçenler dilime ulaşamadı. Sessizliğimi fark ederek geriye çekildiğinde çökmüş yüzüyle karşılaştım. Biz göz göze geldik, o an tüm sesler sustu. Barlas'ın yüzünde acı bir ifade oluştu. "Hayır, hayır."
Gözlerim yavaşça kapandı, yaşlar hızla düştü. Başımda korkunç bir sızı vardı. Sersemlemiş gibiydim, "Asena aç gözlerini. Özgür, buraya bak!" Acıyla yutkundum. Beynim uyuşuyor, bilincim kapanıyordu.
Ve... Konuşamıyordum. Son kelimem, onun adı olmuştu.1
🕊️
•Bölüm sonu ;)
Nasıl bir bölümdü sizce?
Asena'dan neden kan alıyorlar acaba?
Asena ailesi hakkında her şeyi öğrendi, sizce neler olur?2
Murat neden her şeyi anlattıktan sonra birden bire o kadar değişti? Gerçekten söylediği gibi içindeki masum duyguları dışarı çıkaramayan bir hasta mı?1
Asena'nın hiç düşünmeden onu vurması doğru muydu?
Asena Volkan'ın aslında abisi olduğunu öğrenince nasıl karşılar bu durumu peki? Ona çok kızar mı sizce?
Ve Asena artık konuşamıyor sizce ona neler olacak?3
Barlas Asena'ya bir kez sarıldı, korkusunu azda olsa giderdi ancak sonrasında Asena her şeyden uzaklaşacak ve başta ondan.
En can alıcı soru, Barlas tam tamına suçlu mu?7
Başka bir şeyler varsa yazın lütfen diğer bölüme kadar çokça öpüldünüz 🩵
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
12.91k Okunma |
987 Oy |
0 Takip |
21 Bölümlü Kitap |