12.
|BEKLENEN AN|
Zamanın, hayatın benim için durduğu o andaydım. Kollarımın arasında baygın yatan kadın, son kez adımı söyleyen kadın benim hayatımı aynı anda hem yaşatıyor hem de öldürüyordu. Asena'nın kollarımın arasında baygın olan bedenini sımsıkı sardım, kalbimde tuhaf bir sızı vardı ve bu hiç hoşuma gitmiyordu.
"Özgür!" Avazım çıktığı kadar bağırdım. Asena'ya bir şey olmamalıydı, hepsi benim yüzümdendi. Bu hâlde olması bile benim yüzümden. "Bir şey yap, bir şey yap." Nefesim bana yeterli gelmediği her an boğulacak gibi oluyordum.
Âşık olduğum kadının kollarımın arasında bana veda ettiğini düşünmek istemiyordum.
"Asena," bir ses duydum, dönüp baktığımda simasi tanıdık gelen bir adamla karşılaştım. Uzanarak Asena'nın yüzüne dokundu. "Asena, hayır." Acıyla yutkunuşunu gördüm ve dolan gözlerini.
"Kimsin lan sen?" Benden bağımsız, sinirle ağzımdan çıkan kelimelere lanet ettim. Şu an sırası değildi, şu an sırası değildi. Ancak Asena bu hâldeyken kimsenin ona yanaşmaması daha doğruydu.
"Komutanım, Asena Hanımı bana verin. Acil olarak ambulans çağırın." Özgür hızlıca Asena'yı koma pozisyonuna döndürdüğünde acıyla yutkundum.
🕊️
İki Gün Sonra
İlahi Bakış Açısı
Aradan kırk sekiz saat geçmişti. Asena iki gündür yoğun bakımda, gözlem altında tutuluyordu. Hastaneye ilk geldiği an iki ünite kan takviyesi yapılmıştı ve Barlas'ın kanından yapılmıştı. Şimdi ise herkes uyanmasını bekliyordu ancak komadan çıkması olası bir şey miydi bilinmiyordu.
Doktor hiç iç açıcı konuşmuyor, Barlas bu durumla zor baş ediyordu. Lodos Timi, Gülse ve Füsun Hanım herkes soluğu hastanede almıştı, uzaktan olsa dahi onu görmüşlerdi ve gerçekten kan bağı olmadan sevginin ne demek olduğunu göstermişlerdi.
"Abi," Gülse abisinin omuzuna elini bastırdı ve yavaşça gülümsedi. "Heyecanlı mısın?" Barlas zar zor bir görüş izni almıştı ve şimdi içi içine sığmıyordu.
"Evet, onu görmek istiyorum." Barlas, gülümseyerek baktı kardeşine. "İlk kez böyle hissediyorum ve bu hoşuma gidiyor." dedi hiç yadırgamadan. Asena, Barlas'ın dengesini altüst etmişti ancak hiç mi hiç şikayetçi değildi.
"Abim," Gülse başını abisine çevirdi yeniden. "Görev emri geldi biliyorsun. Asena bu hâldeyken içim içimi yer ama gitmek zorundayım, eğer uyanacak olursa bir şekilde haber ver." Birde bu durum vardı. Bir haftalık görev emri gelmişti ve birkaç saate gitmesi gerekiyordu.
"Dikkat et yeter ki abi, Allah'a emanetsiniz." Barlas ayaklandı ve kardeşinin alnından öptü. Ardından adımları iki gündür ezbere bildiği yoğun bakım ünitesine doğru ilerledi, üzerinde hemşirenin verdikleri vardı ama yanlış bir şey yaparım, ona zarar veririm korkusu hiç düşmüyordu yakasından.
Yoğun bakım ünitesinin kapısı aralandı ve Barlas içeri girdi. Asena'nın kalp atışlarının ritmi kulaklarına dolduğunda gözleri kendiliğinden kapandı, içine kesik bir nefes aldı ve birkaç adım uzağında yatakta yatan kadına baktı.
"Asena," acı yeniden göğsünde yer edindi. Barlas, her saniye kendini suçluyordu. Asena'nın durumu onun sebep olduğuydu. "Ben..." Söyleyecek bir şey bulamadı, oysa beyni hiç durmuyordu.
Adımlarını yatağın dibinde bitirdi. Dizlerini kırarak eğildi ve yatağın üzerinde duran, aşinası olduğu eli tuttu. "Öylesine özledim ki..." Yutkundu. Bir insan baygın biriyle konuşurken bu kadar çekinir miydi? "Çok özledim ama çokta hatalıyım." Kendini suçlamaktan vazgeçer miydi? Orası muamma.
"Seni böyle bir tehlikeye karıştırdığım ve saçma sapan sözlerle kalbini paramparça ettiğim için kendimi asla affedemiyorum, sende affetmezsin biliyorum." Dudaklarını yavaşça elinin üzerine bastırdı ve öptü. "Ben geri dönünceye kadar uyanmaya bak. Seni çok özledim..."
Dakikaları doldu, Barlas ayaklandı ve son kez Asena'ya bakarak yoğun bakım ünitesinden çıktı. Hastanede sabahlayan annesine ve kardeşine veda ederek hastaneden çıktı
🕊️
Bir Hafta Sonra
İlahi Bakış Açısı
Lodos Timi, ellerinde bedenleriyle bir bütün olan silahlarını tutuyordu. Yağmurun ıslattığı toprak yolu hızlı adımlarla ilerlerken hepsinin ayrı ayrı düşündüğü şeyler vardı ancak kimse Barlas’ın dalgınlığı kadar kendini kaybetmemişti. Barlas bir haftadır sürekli olarak dalgın oluyordu genellikle ve herkesin düşündüğünün aksine Asena’yı bulduğunda eskisi gibi olmamıştı.
Çünkü buldukları Asena, Barlas’ın alışık olduğu Asena değildi. Kabul ediyordu, ilk zamanlarda hiç iyi değildi, sürekli olarak kabuslar görürdü ve Barlas her şeyin farkındaydı ancak bir şey daha biliyordu. Asena, hayatına girdikten sonra onu gördüğü ilk gün ile son gün arasında çok fark vardı.
Asena iyileşmeye başlamıştı. Ama onu kurtarmak için çaba ettiği kuyunun dibine yeniden, daha derine batırmıştı.
“Komutanım,” Özkan, arkadaşının durumunun farkındaydı. Barlas, Özkan’ın sesini duyunca ona doğru döndü ve yanında yürüyen arkadaşına verdi ilgisini. “İyi misiniz?” Barlas yalnızca başını salladı. Ancak o da herkes gibi biliyordu iyi olmadığını, sadece Asena’nın bir an önce uyanmasını bekliyordu.
“İyi olmadığınızı biliyoruz, komutanım.” Diyen Salih olmuştu. Barlas, çatık kaşlarıyla Timi’ne göz ucuyla baktı ve önüne geri döndü. Elbette, ona en yakın olanlardan hiçbir şeyini gizleyemiyordu.
“Asena Hanımı bulduk, eminim ki çok yakında uyanacak.” diyen kişi ise Cesur olmuştu. Tim, onu doğrulamak istercesine onaylayan sesler çıkardılar.
“Kendimi suçlu buluyorum,” dedi Barlas dakikalar sonra. Lodos Timi çatık kaşlarıyla komutanını dinledi. “Onun bu hâlde olması benim suçum.” Herkes biliyordu ki Barlas suçlu değildi, o sadece ona verilen emri yerine getirmişti.
Barlas, Asena’yı kurtaracağına dair birçok söz vermiş ancak hiçbirini tutamamıştı. Kendini suçlu bulduğu asıl durum buydu.
“Böyle olmadığını biliyorsun. Büyük bir ihmalsizlik yüzünden bu duruma kadar geldik ve geri dönüşü olmayan bir yoldayız.” Aradaki resmiyet Özkan tarafından kalkmıştı. Elini arkadaşının omuzuna koydu ve derin bir nefes aldı. “Her şeyin çözümü vardır, Demirkan.” İnandığı şey buydu ancak çözümü olmayan birçok şey vardı.
Barlas sessiz kalmayı tercih ettiğini belli ederek yürümeye devam etti. Yağmur yavaştan çiselemeye başlamıştı, hava kararmaya yüz tutuyordu. Barlas, ileride onun için pusu da yatan kansızlardan bir haberdi.
Lodos Timi ilerledi, etrafı kolaçan eden adamların bakışları gelen silah sesiyle beraber hızla o tarafa dönmüştü. Ateşlenen silahın kurşunu hedef olarak Barlas’ı seçmiş ve ona saplanmıştı.
Barlas, elini sertçe üniformasının kan sızan yerine bastırdı ve dişlerini birbirine bastırdı. “Siper alın!” dedi var gücüyle. Ancak buna gerek yoktu, çünkü orada tek bir kişi vardı ve onun amacı yalnızca Barlas’a zarar vermekti.
Barlas sırtını büyük bir ağacın gövdesine dayayarak derin nefes aldı. Yarası çok derin değildi ancak gelmiş oldukları yol yürüyerek saatler sürüyordu, Barlas bu hâlde iken nasıl mümkün olacaktı geri dönmek? “Komutanım—” Özkan konuşamadan Barlas araya girdi.
“Bu yolu bitireceğiz, Demirel. Bir haftadır Asena’yı göremiyorum ve durumların ne olduğunu bilmiyorum.” Telefonlar çekmiyordu ve hiçbir haber alamıyordu.
"Yaran derin olabilir, kan kaybediyorsun.” Sinirle sıktı dişlerini. “Bu hâlde devam edemezsin.”
“Ederim, çok kötü değil.” Acı yavaştan kendini belli ediyordu. “Bu yol bitecek.”
🕊️
Bedenimde, ruhumda, zihnimde büyük bir çöküş vardı. Canımın acısı beni boğuyor, işkence çektiriyordu ancak yine de elimden hiçbir şey gelmiyordu.
Birbirine yapışmış kirpiklerimi aralamak için uğraştığım her saniye itibarıyla kulaklarıma boğuk, kalp atışları doluyordu. Zihnim çok dağınıktı onlarca ses vardı sanki.
Zorlukla açtığım gözlerimi gayriihtiyari gezdirdim ve hastanede olduğumu anladım. O an her şey hızla gözlerimin önünden geçti, ben yeniden yıkıldım.
Ailem bildiklerim öz ailem değilmiş. Öz annem beni para karşılığı satmış ve kendine yeni bir aile kurmuştu. Ben Murat'ı hiç düşünmeden vurmuştum.
Barlas... Barlas gelmişti, ona sarıldığımı hatırlıyordum.
"Barlas..." Bitkin ve kısık sesim doldu kulaklarıma, derince yutkundum. Boğazımda kuruluk vardı, tüm bedenim ağrılar içindeydi. "Barlas." Onu görmek istiyordum, içimdeki sönmeyen ateşi o söndürebilir miydi?
Hiç düşünmedim. Zorlukla yataktan doğruldum, solunum maskesini çıkararak bacaklarımı yataktan sarkıttım. Yavaşça yutkundum, o gün konuşamamıştım ancak az önce konuşmuştum. Bundan emin olmak için yeniden konuştum. "Barlas," aklımdan çıkmayan adamın ismini birkaç kez tekrar ettim ve konuştuğuma emin oldum. "Konuşuyorum..." Sızlayan gözlerime rağmen umutla gülümsedim.
O cehennemden kurtulmuştum, kaybettiğimi sandığım sesim hâlâ benimleydi.
İki artım vardı ancak eksiklerim çok fazlaydı.
Üvey evlat olduğumu öğrenmiştim, bir ay boyunca hem bedensel hem de psikolojik olarak çok acı çekmiştim. Ve benim bunları yaşamama sebep olan adam Barlas iken ben hâlâ onu görmenin peşindeydim.
Ayaklarımı yere sabitledim ve içime kesik bir nefes alarak yavaşça üzerine bastım. Ne kadar süredir uyuyordum? Her yerim çok acıyordu ve göğsüm sıkışıp duruyordu. Kalçamı yataktan kaldırdığım an çok kısa bir an sendeledim ancak yeniden toparlamak zor olmadı.
"Bir şeyim yok, yürüyebilirim." Her an bir şey olacak korkusuyla adım attım, bir adım daha, bir adım daha... En sonunda kapıya ulaşınca duvara monte edilmiş olan düğmeye bastım ve kapı açıldı. Sarsak adımlarla ilerledim, ikinci kapı gelişimle eş olarak iki yana açıldı ve artık hastane koridorundaydım.
Gözlerim direkt olarak yoğun bakım ünitesinin karşısında duran koltuklara kaydı, daha çok orada oturanlara. Füsun abla ve Gülse orada, perişan hâlde oturuyordu. İçime çektiğim kesik nefesle burnumun direği sızladı. Çok özlemiştim, herkesi, her şeyi.
"Füsun abla, Gülse?" Titreyen sesim onlara ulaştığı an kafaları hızla bana döndü. İkisinin çökmüş hallerini görünce kalbime ağrılar girdi.
"Asena!" Gülse oturduğu yerden hızla kalktı ve koşar adımlarla bana doğru geldi. Beklemediğim bir anda sertçe boynuma atlaması ile ağzımdan yüksek bir inleme çıktı. "Asena, özür dilerim, özür dilerim..." Geriye çekildi, gözyaşları içinde kalmış yüzüyle bana baktı ve mutlulukla gülmeye başladı. "Uyandın, sonunda uyandın!" Elleri yüzünü kapatırken hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
"Gülse," yüzünü saklayan ellerini tuttum ve indirdim. Kardeşim, sırdaşım dediğim insanın bu hâlde olması ve buna benim sebep olmam yakıyordu canımı. "Ağlama ne olursun." Ona söylüyordum ancak bende gözyaşlarımı tutamıyordum.
"Asena, kızım." Füsun ablanın şefkatli, özlem dolu sesini duyunca pes ettim. Dik duruşum saniyesinde tuzla buz oldu. Titreyen ellerimi ağzıma kapattığım ve hıçkırıklarımı susturmaya çalıştığım an, anne-kız tarafından kucaklandım. "Şşş, ağlama yavrum ağlama." Saçlarımın arasında gezinen ellerin varlığı beni daha çok acıttı.
Anne, her neredeysen gelme olur mu? Bunca yıldır gelmedin şimdi de gelme. Ben bana yabancı olan insanlar tarafından sevgi görüyorum ve şimdi anlıyorum ki benim bu kadar yarım oluşumun tek sorumlusu sensin.
Anne... Neden hiç sevemedin ki beni? Bir insan kendi kanından, canından olanı bir çöp gibi verir mi başkasına?
Annem yüzünden paramparça olan ruhum, sevgiye aç tarafım her zaman yarım kalacaktı çünkü ben neyin nasıl olduğunu bilmiyordum ve bu yüzdendir en ufak ilgi benim için dünyalar kadar değerliydi.
"Güzel kızım benim," Füsun abla geriye çekildi ve yavaşça sildi yanaklarımdaki yaşları. "Bitti, geçti gitti artık." Tebessüm ederek bana baktı, ardından kendi gözyaşlarını sildi.
"Geçmedi..." Acıyla yutkundum. "Ben hep bitti dediğim an mahvoldum." Neye inanmak istesem o beni yüzüstü bırakırdı.
"Asen—" Gülse konuşamadan duyduğumuz seslerle bakışlarımız sesin geldiği tarafa doğru çevrildi.
"Acil sedye getirin!" Özkan'ın sesini duyduğum an kalbim korkuyla kasıldı. "Ağır yaralımız var!" Adımlarım benden bağımsız oraya doğru ilerlediği an öne doğru sendeledim ama saniyesinde iki yandan kolumdan tutuldum.
"Dur kızım iyi değilsin." Füsun ablaya baktım. Gözlerimin önü buğulanmıştı, gözyaşlarım yeniden toplanıyordu.
"Barlas'a bir şey olmuş, göreyim içim hiç rahat değil." Bundan sebep belki de uyandığım an kalbimdeki sizi, içimdeki huzursuzluk. Ondan görmek istemiştim onu.
"Özkan abi!" Gülse Özkan'a seslendiğinde bakışları bize dönmüştü. Gözleri beni görünce şaşkınlıkla açıldı, biz bu sırada ona yaklaşmıştık.
"Asena..." dedi beklenmedik şekilde. "Uyanmışsın." Ona cevap veremedim çünkü sedye ile hastaneye giren adam tüm algılarımı kapattı. İçime büyük bir taş oturdu.
"Barlas?" Sesim bana yabancı geldi. Kanların sardığı adamı gördüğüm an tüm kabuslarım gün yüzüne çıktı. Bu kez kabus değildi, gerçekti. "Barlas!" İleriye atıldım, sendeleyerek sedyeye doğru gittim ve tuttum. "Ne bu? Ne oldu?" Gözyaşlarım art arda akmaya başladığında nefes nefese ağlıyordum.
"Asena Hanım?" Barlas'ın Timini gördüm onlarda uyanmış olmama şaşkındı ancak şu an benim için odak noktası Barlas'ın durumu olmuştu.
"Nasıl oldu bu?" Titreyen elimi Barlas'ın kanla kaplı eline temas ettirdim ve sıkıca tuttum. Canımın acısı onun canının acısından mı kaynaklanıyordu? Ondan mı dakikalardır nefessiz kalmıştım?
"Lütfen izin verir misiniz, çok fazla kan kaybetmiş acil müdahale etmemiz gerekiyor." diyen hemşire ile başımı salladım ve acıyla yutkundum.
"İlgilenmek istiyorum, doktorum bende." dedim.
"Şu an hastasınız hanımefendi, böyle bir şeye izin veremeyiz." Benim konuşmama gerek kalmadan araya Özkan girdi.
"İzin verin o ilgilensin, başhekim ile ben konuşurum." Hemşire daha fazla bekleyemeyeceğimiz için mecbur kabul etti, Özkan başhekim ile konuşmaya gittiğinde hemşireye ve diğerlerine döndüm.
"Acil olarak ameliyathaneye alın," gözlerim az önceki hemşireye döndü. "Bana gerekli eşyaları ver." Hemşire ikiletmeden onaylayınca son kez Barlas'a baktım ve hemşirenin peşinden gittim. İçim yangın yeriydi, bir volkan vardı sanki ve içimde kaynıyordu.
Hemşire bana gerekli olan ameliyat eşyalarını verince hızlıca onları giydim ve kendime durmadan sakin olmam için telkin ettim.
"Asena, lütfen!" Yutkundum. "Onun için yap, kaybetme kendini sakın." Fazla zamanım yoktu, derin bir nefes aldım ve içimdeki duyguları kenara iterek ameliyathaneye doğru ilerledim. Acım hâlâ tazeydi ancak Barlas'ı düşünmek benim için çok daha acı vericiydi.
"Asena," Füsun ablanın sesini duyunca ona baktım. Ameliyathanenin önünde duruyordu, derin nefesler aldı. "Sen iyi değilken oğlumu nasıl iyi edeceksin kızım?"
"İyiyim ben." Füsun ablaya hafifçe tebessüm ettim ve çenemin altındaki maskeyi ağzıma çekerek ameliyathaneye girdim. Gözlerim yatakta yüzüstü uzanan adama, benim için çok önemli olan adama kaydı ve derin bir nefes aldım.
★
Bir saat kadar süren ameliyat sonrasında Barlas'ı odaya almışlardı kan kaybından dolayı ona ben kan vermiştim ve öğrendiğim kadarıyla benim içinde o kan vermişti. Şimdi iyiydi ve bu benim için yeterince iyi bir haberdi.
"Asena, lütfen böyle yapma." Gülse beni hâlâ vazgeçirmeye çalışıyordu ancak hiçbir işe yaramayacaktı. Gidiyordum çünkü, hiç kimse beni durduramaz veya yolumdan döndüremezdi. "Abime ne diyeceğiz? Uyandığında..."
"Gülse lütfen, yeterince yük taşıyorum daha fazlasına gücüm yetmiyor." Üzerimdeki siyah kazağın kolunu düzelttim ve Gülse'ye gülümseyerek uzanıp sımsıkı sarıldım. "Daha iyi olduğum ilk an seninle konuşuruz olur mu?"
"Çok üzgünüm başına gelenler için." Geriye çekildim ve gülümsedim.
"Fındık neden hâlâ gelmedi?" Minik kedimi çok özlemiştim hemen sarılmak istiyordum. Gülse'nin söylediğine göre çok büyümemişti, bu benim için iyi bir şeydi onun büyüdüğünü kaçırmayacaktım.
"Gelecek, Ozan mesaj attı çıktığına dair birkaç dakika önce." Derin bir nefes aldım. Barlas iyiydi, tim iyiydi herkes ile doğru düzgün konuşamamıştım ancak sonrasında telafi ederdim.
Hastanenin bahçesinde oturuyorduk, hava ne kadar güneşli olsa dahi soğuktu ve kar yağacak gibiydi ancak yağmur dışında bir şey yoktu. "Asena Hanım?" Duyduğum yabancı sesle başımı sese doğru çevirdim.
Elindeki telefonu bana doğru uzattı. "Volkan Saruhan bunu size gönderdi ve hastanenin dışında sizi beklediğini söyledi." Telefonu aldığımda adam uzaklaştı bende telefonun ekranına baktığımda Volkan Saruhan adlı numaradan arama geliyordu.
"Volkan?" Telefonu kulağıma yasladım. Onu hiç görmemiştim, gelmiş miydi yanıma hiç?
"Neden çıkmıyorsun artık?" diye sordu bıkkın bir sesle. Beni neden bekliyordu ki?
"Kedimi getirecekler onu bekliyorum. Sen neden buradasın?" diye sordum merakla. Onu bir daha görmezdim sanıyordum.
"Senin için geldim. Güvenli bir yere götüreceğim gidecek yerin olmadığını biliyorum." Bu durum benim için sıkıntı değildi aksine iyi bile olmuştu.
"Kedim gelsin geleceğim." dedim minnetle. Benim için çok şey yapmış sayılırdı ve hâlâ devam edecek gibiydi.
"Bekliyorum." Telefonu kapattıktan sonra Gülse'nin soru işareti dolu bakışlarıyla gülümsedim.
"Sonra." Fazla üstelemedi. O an arkamdan duyduğum miyavlama sesiyle kalbim sıcacık oldu. Hevesle geriye döndüğüm an Fındık'ın siyah boncuk boncuk bakan gözleriyle karşılaştım. "Fındık?"
"Miyav..." Uzandım ve Ozan'ın elindeki kedimi kendime aldım. Dudaklarımı hızlıca kafasına bastırıp öptüm. "Mır..." Hoşnut sesler çıkararak göğsüme sürtündü, tüylerinden birçok kez öptüm.
"Teşekkür ederim, Ozan." Başımı kaldırdım ve minnetle baktım ona. Başını hafifçe sallayınca derin bir nefes aldım ve ayağa kalktım. "Ben gideyim, sonra görüşürüz." Gülse ile sarıldım ve Ozan ile el sıkıştım. Kedimi göğsüme yasladım ve huzurla iç çektim.
Her şey yoluna girecekti. Barlas'ı hayatımdan çıkaracaktım. İşimin başına dönmek istiyordum ancak gitmediğim için çoktan kovulmuş olmalıydım belki Volkan bu konuda yardım ederdi bana.
Her şeyin sonuna geldiğimiz gibi bunun sonuna da geldim. Barlas artık bitmişti, onun istediğini kendi bildiğim hâlde verecektim. O beni hayatından çıkarmak için Murat'a vermişti ancak ben onun hayatından çıkmak için tüm her şeyimi almış ve ardımda hiçbir şey bırakmamıştım.
🕊️
"Asena," Volkan hastanenin dışında arabasına yaslanmış hemen ileride duruyordu. Gülümsedim, Fındık'ı daha sıkı tuttum ve dengeli adımlar atarak kısa sürede ona yaklaşmaya çalıştım. Adımlarım hâlâ sendeliyordu ve o da bunu fark ederek bana izin vermeden hızlı adımlarla bana geldi. "İyi görünüyorsun." dedi ellerini omuzlarıma yerleştirerek.
"Daha iyiyim," dedim tebessümle. Volkan'ın buz mavisi gözleri üzerimde gezinirken ben hâlâ gülümsüyordum. "Sen nasılsın? O günden sonra göremedim malum..." Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki hâlâ inanmak zor geliyordu. Murat ölmüştü, ben öldürmüştüm onu.
Volkan beni asıl şaşırtacak şeyi söyledi o an. "Ben hep buradaydım, yalnızca bu sabah çıktım hastaneden. Senin için, uyandığın zaman kalman için güvenli bir yer aradım ve yapmam gereken birkaç şey vardı onları hallettim." İçten bir şekilde gülümsedi. "Uyandığını duyduğum an hemen geldim."
"Benim için mi bekledin ve bunları yaptın?" Şaşkınlıkla ona baktım. Neden böyle bir şey yapmıştı ki? Buna gerek yoktu, kabul ediyordum Volkan bana çok iyi gelmişti ancak bu kadar ileri gidecek kadar bana neden değer veriyordu?
Volkan bana karşı bir şeyler hissediyor olabilir miydi?
"Evet," dedi ardından bakışları Fındık'a kaydı. Elini uzattı ve kedimin kafasını okşadı. "Hadi, seni götürelim." Gitmek doğru gelmiyordu ancak ona güveniyordum ve bu bir yandan yanlış bir yandan doğru geliyordu.
"Tamam." Kalacak yerim yoktu, bedensel, ruhsal ve psikolojik olarak iyi olduğum söylenemezdi. Şimdilik başımın çaresine bakmak için Volkan'ın yardımını kabul edecektim.
Benim için şöför koltuğunun yan koltuğunun kapısını açtı ve binmem için kenarda durdu. Ona teşekkür amaçlı bir şekilde gülümsedim ve yavaşça arabaya bindim. Her yerim acıdan sızlıyordu, doktorun reçeteli barkoda yazmış olduğu krem ve ilaçlarımı almam gerekiyordu.
Volkan yerini alarak arabayı çalıştırdı, yola çıkmadan hemen önce bana döndü. "İlaçların almamız gerekiyor, doktorun ile görüştün mü?" Aklımı falan okuyor olabilir miydi? Fazla düşünmeden, montun cebine sıkıştırdığım reçeteli barkodu çıkarıp ona uzattım.
"Bunları alacağız, hemen alabilir miyiz?" diye sordum utana sıkıla. "Çok canım yanmaya başladı." Kaşları çatıldı, ardından endişeyle harmalandı buz mavisi gözleri.
"Çok mu acıyor canın?" Arabayı çalıştırarak yola çıktı. "Ağrı kesici iğne veya serum vermeleri gerekmez miydi?" diye sordu ancak daha çok kendine konuşur gibiydi.
"Serum aldım." dedim yalnızca. Geriye yaslandım ve derin bir nefes aldım. Barlas uyanmış mıydı acaba? Gülse'ye kızar mıydı ya da ben çıkıp gittiğim için bana? Buna hakkı yoktu.
Çok kısa sürede arabayı hastaneye bağlı olan eczanenin önünde durdurdu ve Volkan hızla inerek ilerledi. Onun gelmesi için beklerken Volkan'ın bana verdiği telefon titredi, ekrana baktım. Gülse'ye numarayı vermiştim benden haberdar olabilmesi için.
Gülse
Asena, gittin mi? (11:16)
Asena
Hâlâ gitmedim, yoldayım. (11:17)
Korkma ayrıca Barlas uyanır, durumu iyiydi. (11:17)
Herhangi bir cevap beklediğim sırada arabanın kapısı açıldı, Volkan elinde bir şişe su ve eczane poşetiyle arabaya bindi. Poşetin içinden bir kutu hap çıkardı. "Bunu şimdi içebilirsin, diğerleri tok karna." Uzattığı hap ambalajını aldım ve bir tableti ağzıma atarak suyla yuttum.
Tekrar arabayı çalıştırdı ve yola çıktık. Dizlerimin üzerinde uyuyan kedimin tüylerini okşadığım sırada hissetmiş olacak ki tatlı tatlı mırıltılar çıkararak elime sürtündü. "Sahiplendin mi?" diyen Volkan'ın sesiyle ona döndüm.
"Hayır, yağmur yağıyordu bende dışarı çıkmıştım biraz hava almak için, o zaman gördüm, kıyamadım eve aldım ve bu hâle getirdim." dedim Fındık'ın beyaz tüylerini okşamaya devam ederken.
Bir şey söylemeden yalnızca gülümsedi. Dakikalar sonrasında büyük bir otelin önünde durmuştuk. Kaşlarım çatıldı istemsizce, burası mı güvenli olacaktı? "Neden geldik buraya?"
"Bir tanıdığımın burası, güvende olacaksın." Uzanıp torpidodan bir kart çıkararak bana uzattı. "Bu odanın kartı, direkt çıkabilirsin. Odana rahat edebileceğin birçok şey bıraktım." Durdu. "Seninle gelmemi ister misin?"
"Hayır, teşekkür ederim." Gözlerimi kartın üzerinde gezdirdim. Oda numaram 328'di. "Bu kadar şeye ne gerek vardı ki?"
"Orası beni bağlıyor. Telefonu sana aldım, numaram var zaten biliyorsun, bir şey olduğunda ara beni." Tedirgin olmuştum. Bu kadar şey yapması beni tedirgin etmişti ve içten içe korkuyordum. İkinci bir Murat vakası daha istemiyordum, artık sadece yaşamak istiyordum.
Barlas'ı da istemiyordum. 1
"Tamam." dedim sesime bulaşmış olan korku, tedirginlikle. Arabanın kapısını açacağım sırada ismimi söyleyerek durdurdu beni.
"Asena," dönmedim ona ancak dinledim. "Senin hakkında yanlış bir şey düşündüğüm hissine kapılma. Benim senin yaşında kardeşim var. Sen de benim kardeşim gibisin." Farkında olmadan dişlediğim dudaklarımı serbest bıraktım ve hafifçe gülümseyerek Volkan'a döndüm.
"Ben sadece, onca şeyden sonra..." Başını iki yana salladı ve gülümsedi.
"Anlıyorum seni, endişelenme." Derin bir nefes aldım. Kalbimde küçük bir sızı vardı yeniden.
"Tamam, gideyim ben. Teşekkür ederim yeniden." Yalnızca başını sallayınca arabadan indim ve yavaş adımlarla otele doğru ilerlemeye başladım, kısa sürede giriş kapısına doğru yetiştim ve içeri girdim. Etrafa kısaca göz attığım sırada bana doğru yaklaşan adamı gördüm.
"Asena Hanım?" dedi sorar gibi.
"Evet," adam nezaketle gülümseyerek elini uzattı bana. Elini tuttum ve yavaşça sıktım. "Siz kimsiniz??" diye sordum.
"Oğuzhan, Volkan'ın arkadaşıyım sizi karşılamam için aradı." Hafifçe geriye döndüm ve Volkan'ın hâlâ arabada beklediğini gördüm tekrardan Oğuzhan'a döndüm.
"Buyurun, size odanıza kadar eşlik edeyim." O önden ilerlemeye başladığında arkasından ilerledim, asansörlerin olduğu kısma geldik bizimle beraber iki adam daha binmişti. Oğuzhan 16. Katın düğmesine basarak yanımda durdu. Bense ilgimi tamamen kucağımda duran Fındık'a vermiştim. Birkaç dakika içinde asansör katta durdu biz indik ve benim odamın olduğu yerde durduk. "Burası, herhangi bir şey olursa veya bir şey isterseniz oda telefonunun yanında kartlar var."
"Teşekkür ederim," Oğuzhan yanımdan geçip gittiğinde kartımı hazneye okuttum ve açılan kapıyı iterek içeri girdim ardımdan kapıyı kapattım.
Fındık'ı yere indirdiğim zaman meraklı meraklı etrafı tanımaya başladı bende odayı gözden geçirdim. Yerde gri, yünlü halı vardı ağrıyan ayaklarımdaki ayakkabıları çıkarıp çıplak ayaklarla bastım halıya. İki kişilik geniş bir yatak vardı, beyaz nevresimler seriliydi, gri bir örtü vardı üzerinde. Yatağın hemen karşısında iki kapaklı bir beyaz gardolap, yanında ise gri tonunda bir çalışma masası vardı. Yatağın solunda kalan boydan pencerelerin önünde iki kişilik beyaz bir kanepe vardı.
İlerleyerek pencereyi örten gri perdeleri çektim. Küçük bir balkon vardı, balkonda ise küçük bir sehpa ve iki sandalye vardı. Dekorasyon güzeldi, geriye döndüm ve yatağın üzerindeki alışveriş poşetlerini karıştırmaya başladım.
Birkaç kıyafet, iç çamaşırları ve pijama takımı vardı. Şu an sadece uyumak istediğim için pijama takımlarından siyah, üzerinde küçük pembe kalpler olanı aldım ve bir çift iç çamaşırı alarak geriye döndüm.
Fındık iki kişilik koltuğun üzerine çıkmış, top hâlinde boncuk gibi gözleriyle etrafa bakıyordu. Gülümseyerek ona doğru ilerledim ve dudaklarımı kafasına bastırdım. "Oh!"
"Miyav..." Elimi çenesinin altına koyarak okşadığım sırada hoşnut şekilde mırıltılar çıkarmaya devam ediyordu.
"Senin eşyalarını da getirmemiz gerekiyor." Banyoya girmeden hemen önce telefonumdan Gülse'ye mesaj attım.
Asena
Gülse, Fındık'ın eşyalarını bana getirebilir misiniz? (12:06)
Birkaç saniye durdum ancak cevap gelmeyince ekranı kapattım ve yatağın üzerine bırakarak banyoya doğru ilerledim. Kapıyı arkamdan kapattıktan sonra dikdörtgen şeklinde olan küvetin tıpasını taktım ve sıcak suyla doldurmaya başladım. Su dolmaya başladığında derin bir nefes alarak üzerimdeki kıyafetleri çıkarmaya başladım.
Korkuyordum. Bedenimde bir ayın izlerini, bir daha silinmeyecek olan izleri görmeye çok korkuyordum.
Neden durmadan silinmeyecek, geçmeyecek yaralar alıyordum? Bedenimi saran yaraları geçiyordum ancak ruhumdaki yaralar nasıl geçebilirdi? Bir türlü anlamıyordum, bir insan nasıl kendi öz kızına, kendi kanından, canından olana bir hiç gibi davranırdı?
Anne olan biri nasıl bu denli yıkım yaratan, bu denli acımasız olurdu?
Ya üvey ailem. Yıllarımı verdiğim o insanlar hiç mi düşünmemişti? Hiç mi üzülmemişti yirmi sekiz yıl boyunca gözlerinin önünde paramparça olmama?
Bir kitap okumuştum. Seni, senden başkası düşünmez diyordu orada.
Üzerimdeki kazağı eteklerinden tuttum ve yavaşça çekip çıkardım üzerimden. Ardından dolmuş olan küvetin suyunu kapattım ve gözlerimi üst bedenime çevirdim. İçime çektiğim kesik nefeslerle beraber gözlerim yavaşça doldu.
Üst kollarımda hep morluklar, yaralar vardı. Boynuma doğru uzanan parmak izleri vardı. Karnımda sigaranın bırakmış olduğu yanık izi, bileklerimde ise halatların bıraktığı kesikler vardı.
Pantolonumun düğmesini ve fermuarını çözerek onu da çıkardım. Bacaklarımda belli yerlerde hep itilip, kakıldığım için derimi deşen yaralar vardı. Üzerimdeki iç çamaşırlarını da çıkardım ve tamamen çıplak kaldım.
Bana hediye bırakılan yaralar artık daha görünürdü.
Karşımdaki aynaya doğru sırtımı döndüm ve kemer izlerinin tenimde bırakmış olduğu morluklar ile karşı karşıya kaldım. Gözlerim yavaşça kapandığında içime derin bir nefes çektim ve gözyaşlarımın akmasına izin verdim.
Titreyen dizlerime eziyet çektirmeden yere çöktüm, sırtım küvete dayanırken yaralar sızladı. "Ah..." Dudaklarımın arasından kaçan inlemeyle gözyaşım da aktı. Ardından daha çok yaş döküldü. Hıçkırıklarım gittikçe çoğalırken yüreğimdeki sızı da gittikçe çoğalıyordu.
Ağlamamın sebebi Murat'ın bedenime verdiği zararlar değildi. Ağlamamın sebebi bunlara Barlas'ın sebep oluşuydu.
Ben onu kendime liman bilmiş ve ona sığınmışken onun bana olanlara sebep oluşuydu.
Ben bunca olandan sonra hâlâ nasıl onu affedebilirdim?
🕊️
Saçlarımdan dökülen suları sıktım ve üzerimdeki havlunun takımı olan küçük havluyla saçlarımı topladım. Üstünkörü suları aldıktan sonra bedenime sardığım havluyla yaralarıma dikkat ederek bedenimi kurulayıp pijama takımımı giydim. Saçlarımı yeniden havlu ile toparladım ve banyodan çıktım.
Yatağın üzerine bıraktığım telefonumu alarak Gülse'nin cevabına baktım.
Getirir Ozan, konumu at sen. (12:10)
Asena
O gelinceye kadar bir şeyler yemeliydim, sonrasında ilaçlarımı almam gerekiyordu. Odadaki telefonun yanında duran kartı aldım ve otel restoranını arayarak kendim için bir şeyler istedim, Fındık içinse biraz süt istedim.
Fındık bu kez yatağın ortasına kıvrılmıştı bende yanına geçerek uzandım ve onunla oyalanmak adına biraz tüylerini okşadım ancak sonrasında duvara monte olan televizyonu açarak kanallar arasında dolaşıp durdum ve nereden bakılsa yirmi dakika kadar bir süre geçti.
Odanın kapısı tıklandığında yemeğin gelmiş olduğunu düşündüm ve yataktan kalkarak kapıyı açmak için gittim, başımdaki havluyu düzelterek kapıyı açtım.
Ellerim başımda, gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Karşımda gördüğüm adamla beraber tüm duygularım birbirine karıştı, yüreğimde çözülmesi imkânsız bir kördüğüm oluştu. "Barlas?" İsmi dudaklarımdan döküldüğü an dilimi yakıp geçti. Özlem ve kırgınlık aynı anda kalbime yüklendi.
"Asena..." İç çekti, ardından elini yaslamış olduğu kapı pervazından çekerek içeri girdi ve birdenbire elini enseme koyarak beni kendine çekti. Yüzüm göğsüne, tam olarak kalbinin attığı noktaya sabitlendi. Özlediğim kokusu burun deliklerime hücum etti. "Asena, Asena." Gözlerim yavaşça kapandı. Ellerim iki yanımda, titreyerek duruyordu. Ona sarılmak isteyen yanım alev alevdi, ancak onu, bana yaptıkları yüzünden itmek isteyen tarafımda capcanlıydı.
Barlas'ın yüzü boynuma gömüldü, derin nefesler aldı. Kollarının arasına aldığı bedenimi sımsıkı sarıyor, sanki burada olduğuma kendini inandırmaya çalışıyordu.
Geriye çekildi ve elaları, mavilerime takıldı. "Asena... İyisin, iyisin." Derin, titrek bir nefes aldi. "Yaşıyorsun..."
Gözlerime bakışı hâlâ yaşıyor olduğuma inanamadığını gösteriyordu. Ölmüş müydüm onun için ben? o yüzden mi hiç aramadı beni? "Yaşıyorum," dedim soğuk, buzdan bir sesle. "Yaşıyorum ancak bedenen. Ruhum paramparça oldu çünkü." Gözlerini yumdu. Benden duymak istedikleri bunlar değildi sanırım.
"Böyle konuşma, yalvarırım böyle konuşma." İçine çektiği nefesle benim kokumu soluyordu. "Bir aydır seni aramadığım gün kalmadı. Tam umudumu kesmiştim ki—"
Sözünü kestim. "Öldüğümü mü düşündün? ondan mı bıraktın beni aramayı? Hissetmedin yaşadığımı, Barlas?" Gözlerim yanıyordu ancak ağlamak istemiyordum. "Bir aydır neler çektim biliyor musun?"
Yaşamıyordum aslında. Bir umuda tutunan tarafım, Barlas'ın beni kendi elleriyle Murat'a vermesiyle beraber yok oldu. Ölmüştüm.
"Yemin ederim ki çok aradım, sensiz gözümü açtığım her güne lanet ettim." Elleri birden iki yandan yüzümü avuçladı. "Sana olan özlemimden kafayı yedim, ya ben..." Derin bir nefes aldı. "Ben senin cesedin diye bir başkasının cesedini teşhis etmeye gittim." Acı dolu gözleriyle gözlerime baktı. "Sen olmadığın için, bir başkasının cesedine mutlu oldum."
Damarlarımda gezinen kan dondu sanki. Duyduğum şey tüm bedenimi ürperti. O da bunu fark ederek beni yeniden kendine çekti ve sımsıkı sarıldı. "Git," dedim yalnızca. Sesim oldukça güçsüz ve isteksiz çıkmıştı. "Git, beni artık kendi halime bırak." Ondan çok imkânsız bir şey istemişim gibi şiddetle başını iki yana salladı.
"Asla. Böyle bir şeyi yapmam, sende sakın böyle bir şeyi düşünme." Alnını alnıma yasladı ve sıcak nefesini yüzüme bıraktı. "Ben senin olmadığın bir hayat istemiyorum. Ben senli bir hayat istiyorum, sakın bir daha beni yokluğunla cezalandırma." Gözlerimden akan yaşlar içinde kıkırdadım. Ancak bu mutluluktan uzak, alaycıl bir gülüş olmuştu.
"Benim yokluğuma sen sebep oldun, Barlas. Beni, kendi ellerinde verdin sen ona, kendi ellerinle ölümümü bana getirdin." Derin, titrek bir nefes aldım. İçimde amansız bir sızı vardı ve buna sebep olan adam dibimde duruyordu. "Ben o günü asla unutmam. Bana senin için hiçbir şey olduğumu gösterdin, şimdi bu oyuna gerek yok." Ondan birkaç adım uzaklaştım, bunu beklemiyor olacak ki sanki boşluğa düşmüş gibi bana baktı. "Şimdi geri git. Yaran daha taze, benim de öyleler." Senin bedeninde, benim ruhumda.
Açık olan kapıyı kapattı ve gitmeyeceğini bana böyle gösterdi. Elalarını saran hüzünle baktı bana. "Hiç mi üzülmüyorsun, düşünmüyorsun?" Kaşlarım çatıldı. O devam etti aynı zamanda alanıma yeniden girdi ve benim sınırımı işgal etti. Ellerimi canımı acıtmaktan korkar gibi tuttu ve bedenimi, bedenine yasladı. "Ben senin için, vurulmama rağmen hiç düşünmeden onca saatlik yolu yürüdüm. Sırf seni daha fazla yalnız bırakmamak için." Benim için miydi? Benim için mi o hâle gelmişti?
"Ben sensiz nefes bile zor alıyorken sen nasıl gitmemi, seni bırakmamı istersin benden?" Güç bela aldığım nefesle kokusu yeniden soluk boruma kaçtı.
"Seni istemiyorum." dedim net bir şekilde. "Ne yanımda, ne etrafımda, ne de hayatımda." Son darbeyi bir zamanlar aşınası olduğum gözlerine baka baka söyledim. Gözlerini yumdu acıyla, benden duymak istemiyordu bunları.
Beni şaşırtarak yine pes etmedi.
"Ben istiyorum ama," dedi benim aksime. "Yanımda, etrafımda ve hayatımda." Gözlerime baka baka gülümsedi. "Bir tek seni, en çok seni istiyorum." Derin bir nefes aldı, var gücüyle konuştu. "Asena, yapamıyorum sensiz."
Bende. Ben de onsuz yapamıyordum. Nereye gitsem, baksam hep o geliyordu aklıma. Sahi, hiç çıkmıyordu ki... Barlas benim diğer yarım olmuştu sanki ve ben onsuz bir adım dahi atamaz olmuştum.
Ama yine de onun benden gitmesi gerekiyordu. Ben ondan gidemezdim, ama o giderdi. Bir kere gitmişti, yine giderdi.
"Biraz olsun," dedim zor bela. "Biraz olsun değer vermişsen bana, git. Beni kendime bırak, biraz olsun nefes alayım." Yüzünde yıkılışın ifadesi oluştu. Dudaklarını sertçe birbirine bastırdı ve canımı çok yakan o soruyu sordu.
"Ben sana nefes aldırmıyor muyum? Ben varken nefes alamıyor musun?" Aksine. Aksine sen bana nefes oluyorsun ama yaptıklarını bir çırpıda silemem. İçimdeki o küçük kızın, hepiniz el birliğiyle mezarını kazıp içine gömdünüz. Hazır hâlâ nefes alıyorken onu geri çıkarmam gerekiyor.
"Alamıyorum." dedim içimde bas bas bağıran sese rağmen. Onun beni paramparça ettiği gibi bende onu etmek istiyordum. "Sen varken nefes alamıyorum, biraz nefes almak istiyorum. Bir daha gelme, beni rahat bırak." Önce durdu, sonra derin bir nefes aldı ve göğsü titredi. Göz bebeği küçüldü, bana diyecek bir şey bulamadı.
Kırmış mıydım onu? Bana yaptığı gibi o da parçalanmış mıydı?
"Asena," itiraz edeceğini anladım ve susturdum onu.
"Bir şey söyleme, yalnızca git." Baktı öylece yüzüme. Gözleri ilgiyle gezindi bende ve kalbim ona yeniden esir düştü.
Barlas üzerime eğildi. Yüzünü yeniden boynuma gömerek derin bir nefes aldı ve kolumu içine çekerek derin bir öpücük bıraktı tenime. Ardından geriye çekildi ve ne ara kaydığını anlamadığım havluyu geriye çekerek tamamen çıkardı. Açığa çıkan saçlarıma sevgiyle baktı, birdenbire elini uzatarak nemli tutamları sevgiyle okşadı.
Bir hafta öncesine kadar Murat onları hiç acımadan, koparmak istercesine çekiyordu. Şimdi ise Barlas ufakta olsa bir zarar veririm diyerekten onları okşamaya dahi korkuyordu.
"Geri geleceğim. Seni bırakmıyorum, sadece biraz kendini toparlamana izin veriyorum. Yarın buradayım yeniden, bırakmıyorum seni." dedi her kelimeye vurgu yaparak. Ardından dudaklarını yavaşça alnıma bastırdı ve yeniden kokumu soludu. "Ve... Bana yalan söylediğin her hâlinden belli. Benim yanında olmamı istiyorsun, bunu gözlerinde görüyorum." Başka bir şey söylemedi ve beni yeniden, bu kez boynumun diğer tarafından öperek arkasını döndü.
Kapıya doğru ilerlediği sırada durdu. "Fındık'ın eşyalarını getirdim, gönderirim." dedi ve kapıyı açıp dışarı çıktı. O sırada istediğim yemeği getiren görevli adama bir şey söyledi ve bana son kez bakarak yüzündeki huzurlu ifadeyle arkasını dönerek gözden kayboldu.
"Hanımefendi, yemeğinizi getirdim. Beyefendinin vereceklerini de hemen getireceğim." Bir şey söylemedim yalnızca başımı salladım. Adam yemeği bıraktıktan sonra geri çıktı, bense az önce olanların hâlâ etkisindeydim.
Onu çok özlemiştim. Resmen bana temas edince, onun varlığını hissedince üzerimdeki ağırlığın çoğu kalkmış gibiydi. Tenime kondurduğu her öpücük başka bir boyut gibiydi.
Derin bir nefes aldım ve gardolabın aynasından kendime baktığımda gözlerime ilk olarak boynumdaki parmak izleri çarptı. Pijama yaraları açıkta bırakıyordu.
Barlas beni yaralarımdan mı öpmüştü öylesine içli içli?
🕊️
Gözlerimi ilk açtığım an Asena'yı görmeyi, iyi olduğunu öğrenmek istiyordum. Ancak uyandığım zaman onun gitmiş olduğunu öğrenmiştim. Böyle olacağını biliyordum, gideceğini beni bırakacağını biliyordum ancak hiç mi hiç kabul edemiyordum.
Otelden çıktığım zaman Ozan görüş açıma girdi, yaslandığı arabadan doğruldu. "Komutanım, Asena Hanım iyi mi?" Başımı salladım, hızlı adımlarla arabanın bagajını açtım ve Fındık'a ait olan eşyaları çıkarmaya başladım.
"Bunları görevliye vereceğiz," dedim indirdiğim eşyaları kastederek. Gözlerimi otelin çevresinde gezdirdim ve Ozan'a döndüm yeniden. "Asena burada kalacak, Ozan. Bende bir süre buradayım, otele yerleşeceğim şimdi. Gülse'yi ararım, bana birkaç kıyafet hazırlar getir onları." Lafımı ikiletmeden onayladı.
"Beyefendi," dakikalar önce gördüğüm görevli adama döndüm yeniden.
"Kardeşim bu eşyaları 328 numaralı oda sahibine götür." Adam paketlenmiş eşyaları taşıyarak otele doğru ilerlediğinde Ozan'a döndüm. "Geçiyorum bende."
"Tamam." Arabadan ceketimi ve telefonumu alarak geri otele doğru ilerlemeye başladım. Karnımdaki yarayı zorlamış olmalıyım ki acımaya başlamıştı.
"Hoş geldiniz, efendim." diyen görevli kadına başımla selam verdim ardından cüzdanımın içinden kimliğimi çıkardım ve kadına uzattım.
"16. Katta boş oda var mı?" Asena'ya yakın olmak istiyordum.
"Evet var," kadın oda kartını bana uzattı. "Buyurun, 400 numaralı oda." Kartı ve kimliğimi alarak asansörlere yöneldim ardından çağırdığım asansöre bindim ve odamın olduğu katta durdum.
Asena'nın odasının önünden geçerken duraksadım ancak çabuk toparlayarak kendi odama geçtim. Kapıyı kapattım, cebimdeki telefonu çıkarıp Gülse'yi aradım. "Abi, Asena geri dönüyor mu?" diye sordu açar açmaz. Asena'nın konum atmasıyla beraber hiç düşünmeden kalkıp gelmiştim buraya ben.
"Dönmüyor." Sıkıntıyla nefes verdim. "Bana birkaç kıyafet hazırla abicim. Ozan getirecek bana, birkaç günlüğüne Asena'nın yanında olacağım." Bana gitmemi söylemişti ancak hiçbir şekilde onu dinleyecek değildim çünkü ben gidemezdim.
"Tamam abi." Gülse telefonu kapattıktan sonra biraz hava almak için odanın balkonuna çıktım, soğuk hava direkt olarak yüzüme temas edince derin bir nefes çektim içime.
Hemen yan tarafımda Asena'nın odası vardı, balkonlarımız oldukça yakındı ve oraya gidip onu yeniden görme isteğime nasıl engel olurum bilmiyorum. Belki birkaç saat geçse giderdim, görürdüm onu yeniden.
Yarım saat kadar bir süre sonra Ozan giymem için kıyafetlerimi getirmişti. Gülse, kıyafetlerin yanına telefon şarjımı, yedek kartımı, pansuman malzemelerini ve ilaçlarımı bırakmıştı.
Banyoya geçtim üzerimdekileri çıkarttıktan sonra yarayı su geçirmez bandaj ile koruyarak duşa girdim.
🕊️
Duştan çıktıktan sonra üzerimi giyindim, saçlarımı havluyla hızlıca kuruttum ve daha fazla bekleyemeden Asena'ya bakmak için odadan çıktım. Onun odasının olduğu yerde durdum ve kapıyı tıklattım.
Dakikalar içinde kapı açıldı, başımı kaldırdım ve karşımda görmeyi beklediğim kadın yerine gördüğüm adamla kaşlarım çatıldı. "Ne işin var senin burada?" Asena'yı bulduğumuz gün bu adam da oradaydı, Asena hastanede yatarken de oradaydı.
"Kimsin lan sen?" Asena ile arasında nasıl bir şey vardı? Neden durmadan her yerden çıkar olmuştu? "Asena'nın yanında ne işin var?" diye sordum sertçe.
O an duyduğum sesle dondum. "Asıl senin burada, benim yanımda ne işin var?" Asena'ya döndüm. Bana karşı bu adamı mı savunuyordu? Ona değil, bana mı gitmem gerektiğini söylüyordu?
Bu adam Asena için nasıl bir yerdeydi?
🕊️
•Bölüm sonu.
Sizce gelecek bölümde neler olur?
Asena ve Barlas'ın arasında neler olur?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
12.81k Okunma |
986 Oy |
0 Takip |
21 Bölümlü Kitap |