14.
|ZAMANIN GEÇİREMEYECEĞİ YARA|
Mutluluğun ve huzurun bir arada insana uğraması büyük bir sıkıntı olduğunu gösteriyordu. Çünkü kader bir insana aynı anda iki şansı vermezdi.
"Anlamadım, ne demek bu?" Karşımda duran polise baktım. Sesim titremişti, afallamıştım. Barlas bana bu durumu halletmiş olduğunu söylemişti ve bende hiç sorgulama gereği duymamıştım.
Polis memuru bana döndü yeniden. "Murat Yaban'a bilinçli olarak silah saldırısında bulunmuş olduğunuzdan göz altına alınacaksınız." Ne demek oluyordu bu? Onun bana onca yapmış olduğu şeyden sonra, örgütten biri olmasına rağmen yine suçlu olan, göz altına alınacak olan ben miydim?
"Bir yanlışlık olmalı," dedim korkunun ilim ilim işlediği sesimle. "Ayrıca o adam beni bir ay boyunca esir aldı! Çeşitli şeyler yaparak; hem psikolojik hem de bedensel olarak tüm hayatımı mahvetti." Acıyla yutkundum.
"Sakin olmaya çalışın hanımefendi. İfadenizi almak için geldiğimiz zaman komadaydınız ve biz görgü tanığı olarak sevgilinizle konuştuk. Bize çok başka bir ifade verdi." Sevgilim mi? Başka bir ifade mi? Ne demekti tüm bunlar?
"Bir saniye bekleyin, birini aramak istiyorum." dedim.
"Üzgünüm buna izin veremem, karakolda izin verildiği müddetçe arama yapabilirsiniz." Polisin bana doğru uzanıp kolumdan tuttuğu an hızlıca geriye çekildim. "Hanımefendi lütfen zorluk çıkarmayın." Konuşmama dahi izin vermeden elindeki kelepçeyi bileklerime geçirdi.
"Ne yapıyorsunuz siz? Lütfen çıkarın bunları, suçlu değilim ben."
Suçlusun, gözünü dahi kırpmadan bir can aldın. Verdiğin yemini yerle yeksan ettin. Sen can kurtaracaksın, can almayacaksın.
"Buna biz karar vermeyeceğiz." Kolumdan tutuldum iki yandan, otelin asansörlerine doğru ilerlediğimiz zaman içimde amansız bir korku baş çıkardı. Ben ne yapacaktım? Hapse girer miydim?
Barlas'ı aramam gerekiyordu. Bunu o halledecekti, ben değil.
"İzin verin, lütfen birini aramam gerekiyor." Polis memuru açılan asansöre beni çekerek bindi ardından giriş katının düğmesine basarak durdu. "Lütfen." dedim yeniden ancak hiçbir şekilde beni dinlemedi.
Otelden çıktığımız zaman çoğu insanın bakışları beni bulmuştu, meraklı, suçlayıcı bakışlar üzerimde geziniyordu ve bu durumdan çok utandım. Suçlu değildim. Suçlu muydum?
Barlas'ı arayacaktım ancak bana cevap verir miydi? Onu kırdığım için cevap vereceğini düşünmüyordum, herkesin beni aradığı yerde ondan tek bir arama yokken imkânsız kalıyordu.
Polis aracına bindirildim, iki yanıma polisler oturdu ve karakola doğru sürüldü araç. Ne yapıp ne edip birini aramam gerekiyordu. Derin bir nefes aldım. "Lütfen izin verin, birini aramam gerekiyor." Polis memurunun söylediğine göre Barlas yalan bir ifade vermiş olmalıydı. Ve kendini benim sevgilim olarak tanıtmıştı.
"Hayır hanımefendi, söylediğim gibi karakola gitmeden herhangi bir izin veremem. Lütfen yalnızca bekleyin." Sonrasında hiç konuşmadım, dakikalar süren bir zaman diliminden sonra karakolun önünde durmuştuk.
"İlerleyin," diyen polisle başımı salladım. Yavaş adımlarla karakola doğru ilerlediğim sırada onlarda hemen ardımdan beni izliyordu. Karakolun içine girdiğimiz zaman gözlerimi gayriihtiyari etrafta gezdirdim ve iç çektim. "Şuraya geçin." Polis memurunun gösterdiği yere oturdum başımda ise bir polis kaldı.
Dakikalar geçerken geri gelen memur, "istediğiniz aramayı şimdi yapabilirsiniz." dedi. Derin bir rahatlamayla ayağa kalktım ve masanın üzerinde duran telefonu alarak Barlas'ın numarasını tuşladım.
Birkaç kez çaldı ancak açılmadı. Kapanacağını anladığım an içimdeki rahatlama tuzla buz oldu. Hayal kırıklığı enseme çöktüğü an birdenbire, "Evet?" diyen Barlas'ın sesini duydum.
"Barlas," sesime bulaşmış olan umutla iç çektim. "Yardım et."
🕊️
"Asena," hemen arkamdan duyduğum sesle başımı çevirdim ve Barlas'ı görmemle tuttuğum tüm gözyaşlarımı serbest bıraktım.
"Barlas..." Oturduğum yerden kalktım, ona doğru koşar adımlarla gittiğim an bana izin vermeden birkaç koca adımda yanıma geldi. Kollarımı hızla boynuna doladım, parmak uçlarıma bastım. "Barlas." Hıçkırıklar içinde boynunda gözyaşlarımı döktüğüm sırada belime sımsıkı sarıldı.
"Güzelim benim," boynuma yapışmış saçlarımı kenara itti. "Ağlama, korkacak hiçbir şey yok. Ben buradayım." İç çekerek boynundaki kollarımı daha sıkı tuttum.
"Çok korkuyorum, içeri giremem ben. Suçlu değilim, sadece kendimi korudum Barlas. Lütfen izin verme, beni içeri atmasınlar." Kesik kesik konuşmama rağmen beni anladı, derin bir nefes aldı ve hafifçe geriye çekilerek yüzüme baktı. Hâlâ belime sarılıyordu, yanımda olduğunu gösteriyordu.
"Kimse sana dokunamaz, ben buna izin verir miyim sanıyorsun?" İzin vermezdi. Benim yapmış olduğum şeyi kendi üzerine alınmıştı. Barlas beni korumak için yapmamış olduğu bir şeyi üstlenmişti.
"İfadeyi okudum," dedim kesik bir nefesle. "Neden yalan söyledin? Murat'ı sen vurmadın, suçu neden üstlendin? Ya sana benim yüzümden bir şey olsaydı?" Onun gelmesini beklediğim sırada polis memuru ifadeyi bana okutmuştu.
"Göz göre göre senin o hâlde sikik bir şey yüzünden daha fazla hırpalanmanı göze almadım." Yüzümü avuçlarının içine aldı. "Bana da bir şey olamaz, benim işim, görevim bu. Kimse çıkıp vatan haini birinin nefesini kestiğim için bana hesap soramaz."
"Ama yalan ifade verdiğini öğrenmişler," başını iki yana salladı.
"Halledeceğim, sen korkma." Bir gün öncesine kadar ona söylemiş olduğum, kalp kırıcı her şeye rağmen yine benim yanıma gelmişti. Benim için gelmişti.
"Sana söylediklerimden sonra benim için geleceğini hiç düşünmemiştim." Gözlerim tokat attığım yanağına çıktı ve kalbim acıyla kasıldı. Ona tokat attığım için hiç iyi değildim. Elimi uzattım ve yavaşça yanağını okşadım. "Artık vazgeçmişsindir sandım."
İç çekti. Yanağında duran elime doğru yüzünü çevirdi ve dudaklarını avuç içime bastırdı. "Ben senden vazgeçer miyim, Asena? Sen benim kır çiçeğimsin, kendiliğinden yeşeren çiçeğimsin." Öylesine güzel baktı ki bana kalbim bakışlarının önünde eridi. Ancak yeniden, o an yeniden bana yapmış olduğu ve söylemiş olduğu her şey birer birer gözlerimin önünde belirdi.
"Bitti diyorum, anladın mı? Artık yolun sonuna geldik, seninle yollarımız ayrılıyor."
Kollarının arasından sendeleyerek geriye düştüm, anında tekrardan belime sarıldı ve beni tuttu. "İyi misin, ne oldu?" Onun sebep olduğu şeyi bilmiyordu, beni bu kadar parçalayanın kendisi olduğunu bilmiyordu.
"İyiyim, sadece seninle bu kadar yakın olmam, yaptıklarını hatırlattı." Söylediklerimle yüz ifadesi donuklaştı, derince yutkundu ve nefes verdi.
"Asena," başımı iki yana salladım. Yutkunarak ondan geriye çekildim ve yüzüne baktım öylesine. "Lütfen, burada ve şimdi değil."
"Beni bekle, ben halledeceğim her şeyi sonrasında gideceğiz." Biraz önce kalktığım yere geri oturdum ve Barlas'ın gidişini izledim.
Beklemek dışında elimden hiçbir şey gelmiyordu.
🕊️
Özkan Demirel
Yaş Yedi
Tarih; 13 Ocak'ı gösterdiği gün, tüm günler Özkan Demirel için durdu. Saatler; 17:21'i gösterdiği zaman ise tüm zamanlar Özkan Demirel için durdu.
"Yakut abla?" diyen Özkan, bakıcısı olan kadına bakıyordu. Annesi ve babasından çok Yakut abla dediği bakıcısı ona ebeveyn oluyordu. Özkan, anne ve babasına olan sevgisinin onda katı kadar Yakut ablasını seviyordu.
"Efendim paşam?" diyen yaşlı kadın ona sevimli sevimli gülümseyen küçük çocuğa baktı. Yemyeşil gözleriyle kadının yüzüne bakarak onu gülümsetiyordu.
"Annem ve babam doğum günüm için ne hediye almıştır sence?" diye sordu tatlı tatlı. Yakut ablası gülümseyerek saçlarını okşadı.
"Bilemem, beraber eve geçince göreceğiz." dedi, evlerinin önünde duran arabayla beraber. Özkan heyecanla arabanın kapısını açtı ve koşturarak indi. Yakut, onun peşinden yavaş adımlarla ilerlerken Özkan çoktan, arabada Yakut'tan almış olduğu anahtarla kapıyı açarak içeri girdi.
"Anne," diye seslendi önce. "Baba," dedi sonra. Peltek adımları girişe doğru yöneldiği an her yeri rengârenk doldurmuş balonları görerek sevinçle güldü. "Anne ya, anne!" dedi hevesle. Çünkü annesinden başka biri yapamazdı bu tatlı sürprizi.
Balonları ayaklarıyla iterek ilerledi ve salona girdi. Bu kez salonun ortasındaki yemek masanın üzerinde duran araba modelindeki pasta çarptı gözüne. "Oha!" diye bağırdı ancak hemen sonrasında eliyle küçük ağzını kapattı. "Yanlışlıkla oldu anne," dedi annesinin ona böyle şeyler dememesi için uyardığını hatırlayarak. "Neredesin ki sen?"
Küçük adımları mutfağa doğru yöneldi, mutfağın aralık duran kapısını iterek içeri girdiğinde görüş açısına ona sırtı dönük olan babası girdi. "Baba!" diye bağırdı sevinçle. Koşa koşa ona doğru gitmişti ki yarı yolda durdu. Babasının elinde ucundan yere kanlar dökülen bıçağa ve yerde birkaç yerinden bıçaklanmış annesine baktı.
"Anne..." dedi yaşadığı dehşetle. Ağzı açık, gözlerinin önünde duran katliama bakıyordu. Gözleri babasına döndüğü an gözlerinden damlalar düştü. Korku yavaş yavaş işledi tüm bedenine. "Baba sen, sen annemi mi öldürdün?" dedi.
"Zuhal Hanım!" Yakut'tan gelen yakarış, hâlâ onlara sırtı dönük olan adamın transtan çıkmasına sebep oldu. Arkasında yedi yaşına girmiş oğluna baktı, birde yerde canından çok sevdiği ancak kendisinin azraili olduğu kadına.
"Zuhal..." diyerek yutkundu. Ancak hiçbir şey artık eskisi gibi olamazdı. Polis aracının siren sesi doldurdu tüm kulakları.
Bir zamanlar mutluluğun, huzurun eksik olmadığı evin içinde şimdi kan ve vahşet vardı. Yedi yaşında olan bir çocuğun annesi için olan özlem dolu yakarışları, annesinin kanlar içinde kalmış bedenine sarılarak onu hayata geri döndüreceğini düşünecek kadar çocuk olan bir çocuğun bağırışları.
O gün, küçük bir çocuğun doğmuş olduğu günden nefret edişi, bir daha o günü hiçbir şekilde anmayacağı bir olay yaşandı. Saatler tam 17:21 oldu ve karanlık hüküm sürdü hayatında.
Özkan Demirel, yedi yıl süren masalın kapağını kapayarak gerçek hayatla iç içe geçti.
🕊️
Gülse ve Ozan
Gülse elindeki poşeti bir eline aldı ve diğer elindeki anahtarla kapıyı açarak sevgilisinin evine girdi. Sessiz adımlarla mutfağa geçerek poşeti bıraktı ardından sevgilisinin odasına doğru yöneldi. Aralık kapıyı iterek içeri girdiğinde yatağın içinde uyuyan adama içi gitti.
Gülümseyerek yatağa yanaştı, yavaşça yatağın içine girdiğinde Ozan hissettiği kıpırtıyla kaşlarını çattı ancak hemen sonrasında soluduğu kokuyla gülümseyerek gözlerini araladı. "Bebeğim," Gülse yakalanmanın utancıyla oflayarak tatlı tatlı sevgilisinin onun için açmış olduğu kollarının arasına girdi. Ozan, Gülse'nin saçlarının arasından gelen kokusunu içine çekti ve hâlâ uyku sersemi olan zihnini buna uydurarak sevgilisine sımsıkı sarıldı. "Nasıl saniyesinde bu kadar iyi gelir bir insan bana?" diye yakardı.
Gülse güldü. "Sevgilin olduğum içindir o."
Ozan, ona tatlılıklar yapan kadının boynundan derin bir öpücük çaldı. "İyi geliyor sevgilim bana. Birkaç saat benimle uyusa hiç fena olmaz." dedi. Gülse uysal bir kedi gibi onu onayladı ve kollarının arasında dönerek yüz yüze gelmelerini sağladı.
Biraz uzak olan dudaklara uzandı ve derince öptü. Ardından başını sevgilisinin göğsüne yasladı ve kapadı gözlerini.
★
Birkaç saat geçmişti ki Ozan uyanmış, kollarının arasında uyuyan kadını izlemeye başlamıştı. O kadar güzel ve aklını başından alan bir sevgilisi vardı ki kendini oldukça şanslı hissediyordu.
Gülse'nin yanağına yapışmış saç tellerini parmağıyla çekerek sevgilisinin yüzüne eğildi ve dudaklarını yanağına bastırdı. "Güzelim," diye fısıldadı.
"Hım?" diyen kadınla tebessüm etti.
"Uyan hadi, bir şeyler yiyelim beraber." Kollarının arasında kıpırdanan küçük bedeni serbest bıraktı, Gülse sağına soluna hafifçe kıvrandı ve uykulu gözlerini açarak ona üstten üstten bakan Ozan'ı gördü.
"Günaydın," dediğinde Ozan gülerek komodinin üzerindeki saati gösterdi. "Geç olmuş." dedi Gülse saati fark ederek.
"Bir şey olmaz, kalk hadi bir şeyler yiyelim." Gülse başını salladı ve yataktan doğruldu. Ozan yüzünü yıkadıktan sonra mutfağa geçmişti Gülse ise ondan sonra banyoya girerek yüzünü yıkamıştı.
Sonrasında o da mutfağa geçti. "Ozan," Ozan, Gülse'ye doğru döndü.
"Biz abimle ne zaman konuşacağız? Ne kadar zaman oldu, ondan gizli saklı olmuyor." dedi. Ozan'ın yanına geçti ve arkasından beline sımsıkı sarıldı.
Ozan sevgilisine hak verdi. "Sen ne zaman istersen o zaman konuşuruz." dedi Ozan. İlk zamanlar konuşmak istemişti ancak Gülse'nin reddetmesi sonucu gizlemişti o da bu ilişkiyi.
"Hafta sonu yemek düzenlenecek ya, o zaman konuşalım mı? Hem Asena'da olur yanımda, abim çok büyük bir tepki vermez." Ozan onunla tatlı tatlı konuşan kadının dudaklarından bir öpücük çaldı.
İkisinin omuzlarında yük olan bu ilişki artı olarak Asena'nın da omuzunda bir yük olmuştu.
🕊️
Açtığım kapıdan içeri girdim ve arkamdan kapattım. "Komiserim?" Yavuz Komiserin bakışları bana döndü ardından eliyle oturmam için koltuğu işaret etti. Koltuğa geçerek oturdum.
"Yalan ifade ne demek, Barlas?" Sorgulayıcı bakışları bir an olsun üzerimden çekilmedi. Derin bir nefes aldım.
"Öyle olması gerekiyordu," kaşları çatıldı. Bu durum hiçbir şekilde hoşuna gitmiyordu ve bunu açıkça belli ediyordu. Ancak Asena konuya dâhil olduğunda gözümün hiçbir şey görmediğini o da anlamıştı. "Bana bir can borcun olduğunu hatırlıyorsun değil mi?" diye sordum.
"Aynı şey mi, amına koyayım!" Geriye yaslandım. "Kendini mi yakmak amacın Barlas?"
"Bana zamanı gelince borcunu ödemek istediğini söyledin ve zamanı geldi. Asena benim canım, Yavuz. Bana olan can borcunu öde." Asena benim canımdı, onu böyle bir girdabın ortasında bırakamazdım.
"Bunu yapamam, böyle bir şeyi nasıl istersin benden?" Ona elbette hak veriyordum, ancak onun beni şu an en iyi anlayan kişi olduğunu da biliyordum. "Oğlum ne yaptın lan sen? Nasıl çıkacağım şimdi ben bu işin içinden?" Sessiz kalarak öylesine yüzüne baktım. Derin bir nefes aldı ve yutkundu.
Oturduğum yerden ayaklandım. "Asena'nın yanına gidiyorum, bana haber ver." Arkamdan söylendiğini duydum ancak beklemeden odadan çıktım. Gözlerim hemen ileride, koltuklarda oturan kadını buldu.
Bana sarılmıştı. Asena bana sarılmış, dokunmuştu. Kokusunu bir an olsun solumuş, varlığını hissetmiştim. Ona ne kadar sarılacak olsam bile her zaman eksik kalacak gibiydim, sanki her salise kollarımda olmasa onsuzluğun dibinde boğulacak gibiydim.
Aşina olduğum mavileri beni buldu, gözlerine baktığım her an sanki onların maviliğinde kaybolacak gibi oluyordum.
"Barlas," diye fısıldadı ona yaklaştığım an. Ne olduğunu merak ediyordu, korkuyordu. Bana sarılıp bir suçu olmadığını, onu kurtarmam için konuşması içimi yakmıştı. "Ne oldu?" diye sordu.
Küçük bedenini omuzlarına baskı uygulayarak koltuğa oturttum. "Bilmiyorum, bekliyorum." Yanaklarını hafifçe hava ile doldurdu ve dudaklarını dişleriyle kıstırdı. Dudaklarına olan bakışlarım yüzüne çıktığında yutkundum. Onu öpmeye çalıştığım zaman attığı tokat hiç acıtmamıştı canımı.
Canımı acıtan şey ondan izinsiz onu öpmekti. Ben ona bakarken bile yanlış bir şey yaparım diye düşünmekten kafayı yerken hangi akılla onu öperdim?
Bunca olandan sonra, benden nefret ederken bana karşılık vereceğini nasıl düşünürdüm?
"Barlas," endişeli sesiyle beraber gözlerimi gözlerine çevirdim. "İyi misin?" Gözleri endişeyle yüzümde geziniyordu. Hafifçe gülümsedim, yanına geçerek oturdum.
"Bir şey mi oldu," diyerek üsteledi. "Ne olduğunu söyler misin?"
"Bir şey olmadı, güzelim." Duraksadım, ona böyle seslenişime hiçbir tepki vermeyince konuşmaya devam ettim. "Aklım karışık." Başka bir şey sormadı bende sessizleştim. İkimizden de bir ses çıkmadı.
Dakikalar geçerken bize doğru gelen polisle ayağa kalktım. "Bir yanlış anlaşılma olmuş, yüzbaşım." Gözleri Asena'ya kaydı ardından tekrar bana baktı. "Yavuz komiserim kendinize dikkat etmenizi istediğini söyledi, birde mutluluklar diliyor."
"Eyvallah aslanım," polisin gidişiyle Asena kolumdan tuttu.
"Çıkalım hadi," belinden destek vererek onu çıkışa yönlendirmeme izin verdi. Karakoldan çıktık, arabaya geçtik. Asena hâlâ benden bir cevap bekliyordu ki, "zamanında ödenmesi gereken bir can borcu vardı, bugüne kısmet oldu." dedim.
"Seninle alâkası yok," dedim derin bir nefes alarak. "İyi misin sen?" Arabayı çalıştırarak yola çıktığımda ondan bir cevap bekledim.
"Eve götüreyim mi seni? Biraz kafanı dağıtırsın?" Başını iki yana salladı. Derin bir nefes aldım. "Orası güvenli değil Asena, beni görmek istemiyorsan eve hiç gelmem. Sen iyi ol sadece." Başını arabanın camına yasladı ve iç çekti.
Üzerine gitmek istemedim. Arabayı otele doğru sürdüm.
🕊️
Hava kararmıştı. Yağmur damlaları sertçe pencereye vuruyor, sokak ışıklarının altında, araba farlarında ise çok güzel bir manzara bırakıyordu.
Otele döneli saatler oluyordu ancak içim hiç rahat değildi. Barlas'ın benim yapmış olduğum suçu üstlenmesi ve bunu polislerin biliyor olması beni çok korkutuyordu. Benim sorumlusu olduğum bir şey olacak olursa asla rahat nefes alamazdım.
Öte yandan içimde Barlas'a karşı hâlâ diri olan öfke bir türlü dinmiyor ve onun bunu hak ettiğini söylüyordu.
Kalbim ise ona olan sevgisine karşı koyamıyordu. Ne zaman bu kadar önemli olmuştu benim için hiç anlamıyordum.
Dizlerimin üzerinde uyuyan Fındık'ın tüylerini okşarken elimdeki kahve kupasını masaya bıraktım. Aklım o kadar doluydu ki kendimi kaybediyordum bazen.
Barlas'ı düşünmek, verdiği sözleri düşünmek hiç iyi gelmiyordu. Durduk yere ona daha fazla kuruluyordum.
Düşüncelerin arasında boğulduğum an odanın kapısı tıklandı. Derin bir nefes alarak dizlerimin üzerindeki kediyi kaldırıp koltuğa bıraktım ardından kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda gördüğüm adamla derin bir nefes aldım. Düşüncelerimin üzerine gelmesi iyi olmamıştı.
"Ne işin var senin burada?" Açtığım kapıyı geri kapatmaya çalıştım ancak ayağını kapının arasına koyarak bana engel oldu. Ardından içeri girerek kapıyı arkasından kapattı. Onunla aramda mesafe olması için geriye gittim. "Ne yapmaya çalışıyorsun ya sen? Defol git buradan!"
"Seninle konuşmak için geldim," bakışlarını kaldığım otel odasında gezdirdi. "Daha fazla kalmazsın burada, tehlikede olduğunu neden anlamıyorsun?"
"Kimsin ya sen? Ben senin yanında mı güvendeyim?" Histerik bir gülüş çıktı ağzımdan. "Benim en tehlikede olduğum yer senin çatısının altında olduğun o ev!" Sinir ve kırgınlığın ağır bastığı benliğimi sakinleştirmeye çalıştım. "Git, Barlas."
"Gidemem, seni burada nasıl bırakabilirim?" Acıyla yutkundu. "Biliyorum, büyük bir hata yaptım. Ama söz veriyorum telafi edeceğim." Gülerek başımı iki yana salladım.
"Sen ne yaparsan yap, benim şu bir ay boyunca yaşadığım hiçbir şeyin üzerini kapatamazsın." Sol gözümden bir damla gözyaşı aktı söylediklerimi kanıtlarcasına. "Ve... Sakın bir daha tutamayacağın sözler verme." Durmadan sözler veriyor ancak hiçbirini tutmuyordu.
"Bak Asena," üzerime geldi aniden. Yüzümü ellerinin arasına aldığında yüzüme çarpan nefesinin arasındaki alkol kokusunu aldım. Sarhoş muydu? "Güzelim biraz olsun beni anlamaya çalış. Hiç dinlemedin ki beni, benim bir suçum yok."
Ellerini yüzümden itmeye çalıştım ancak daha sıkı tuttu. "Seni özledim, sana sarılmayı, kökünü solumayı..." Derin bir nefes aldı ve yutkundu. "Bugün bana sarıldın ya, o anlar benim için ne ifade ediyor bilemezsin." Gözlerimin içine baktı, gözleri binlerce duyguyu barındırıyordu.
"Asena," ismimi söylemek bile onda tuhaf bir etki bırakıyordu. "Çok ihtiyacım var, sana biraz sarılmaya, kokunu solumaya. Çok ihtiyacım var." Titreyen sesi, beynimin dik duruşunu yerle yeksan etti.
Barlas'ın sesi titredi, kalbim onu bu hâle getirdiği için diz çöktü.
O kadar arada kalmış hissediyordum ki. Ona sarılmayı deli gibi istesem bile gururum ve yaşadıklarım bana engel oluyordu. Barlas'a sığınacak olsam her şey geride kalacak gibiydi ancak korkuyordum. Yine sığındığım limanda boğulmaktan...
"Barlas," dedim sesimde binlerce bıçak varmış gibi.
"Ben çok korkuyorum," gözlerim kapandı ve yaşlar süzüldü. Barlas'ın elleri saniyesinde yaşları sildi ancak yeniden aktılar, o ise asla silmekten vazgeçmedi. "Korkuyorum..." Dudaklarımın arasından bir hıçkırık kaçtı.
"Korkma, bu kez korkacak hiçbir şey yok." Elleri yanaklarımı sildi. "Ben buradayım, bu kez hiçbir şey eskisi gibi olamaz. Sen artık güvendesin." Değildim, güvende olduğumu hissetmiyordum.
"Buna sen sebep oldun ama." Acıyla yutkundum. Gözlerimi açtığım an onun elaları ile karşı karşıya kaldım. "Ben hiç iyi değilim, çok iğrenç hissediyorum. Ölmek istiyorum, bazen o kadar dalıp gidiyorum ki..." Dudaklarımın üzerine kapanan eliyle sessizleştim.
"Yapma," dedi acı çekerek. "Beni kendinle sınama, Asena. Sen bilmiyorsun ama ben de hiç iyi değilim. Sensiz bir an olsun iyi değildim, hâlâ değilim." Gözlerini yüzümde gezdirdi. "Buradasın, sadece bir duvar var aramızda. Sadece birkaç adım var ancak yine de bana o kadar uzaksın ki..." Onun eseriydi bu. Mutlu olmalıydı.
"Sen yaptın." dediğim an güldü. Bu gülüş acıları saklayan türdendi.
"Ben yaptım..." Başını salladı. "Haklısın, ben yaptım." Sessizleşti aniden, sonrasında nefesinin yüzüme dağıldığı noktadan geriye çekildi. Aramıza mesafe girdi ve ben sersemledim. Ona ve varlığına saniyesinde nasıl alışıyordum? "Hiç affetmeyecek misin beni?" diye sordu. Onu affetmem, eskisi gibi bakmam çok mu önemliydi?
"Bilmiyorum," dedim belirsizliklerin içinde. "Belki de olması gereken budur, belki de bir şey olmalı... Seni affetmem için." Dudaklarını birbirine bastırdı ve derin bir nefes çekti içine.
"Asena," dedi acıyla. "Beni affetmek için şahadet haberimin gelmesini mi bekleyeceksin?" Söylediği şeyle afalladım. Bunu nasıl bu kadar rahat söylerdi? Onun için normal olan benim için nefes aldırmıyordu.
Susmadı, canımı benden koparmaya devam etti. "Beni affetmek için olmasını beklediğin şey bu mu? Sana ölüm haberim gelince, mezarıma gelecek ve o an mı affettiğini söyleyeceksin?" Yutkunarak baktım ona. Gözlerimde her ne gördüyse söylediklerinden sonra yüz ifadesi değişti. Dondu kaldı bir an. Bir şey söylemek için ağzını aralamıştı ancak buna izin vermedim.
Beni öptükten sonra ona attığım tokat için canım çok acımıştı ancak şimdisi için umurumda değildi.
Barlas'a attığım tokat sesi odanın içinde yankı yaptı. Yana düşen kafasını düzeltmedi, dakikalarca durdu öyle. İçim soğumadı, ona sadece bir tokat vurmak değil daha fazlasını yapmak geldi içimden.
"İğrenç birisin," dedim nefretle. "Beni bundan vuracak kadar düştün mü?" Herhangi bir cevap vermedi, ağırdan yutkundum. Gözlerimin önünü kapatan yaşları hırsla sildim. "Git, bir daha sakın yanıma gelme." Boşluğundan yararlanarak onu göğsünden geriye ittim. Geriye yalpalayan bedeni kapı dışarı olduğu an kapıyı sertçe yüzüne kapattım.
Dizlerimin bağı çözüldü, güçsüzce çöktüm yere. Sırtım kapıya yaslandığı an yeniden bir gerçekle yüz yüze geldim. Ölüm benim için kapıdaydı.
🕊️
Beynimde onlarca ses konuşuyordu. Ama içimi yakan tek şey Barlas'ın söyledikleri olmuştu.
"Beni affetmek için şahadet haberimin gelmesini mi bekleyeceksin?"
"Beni affetmek için olmasını beklediğin şey bu mu? Sana ölüm haberim gelince, mezarıma gelecek ve o an mı affettiğini söyleyeceksin?"
Neden böyle konuşmuştu ki? Hâlimi görmüyor muydu? Daha mı kötü olmamı istiyordu?
Barmenin doldurduğu bardağı aldım ve derin bir nefes alarak kadehteki içkiyi iki yudumda bitirdim. Başım sızlıyor, dilim uyuşuyordu sanki ancak umurumda değildi. Sadece unutmak istiyordum.
Hani sarhoş olunca her şey unutulurdu?
Saatlerdir buradaydım ve içiyordum ancak hâlâ aynı yerde gibiydim. Hiçbir şey unutmamıştım. Ne Barlas'ın bana söylediklerini, nede beynimde tekrar eden diğer şeyleri.
Hem Barlas'ın sevgilisi olmuş. Bir kadını çok güzel sevmiş, benim çok sevdiğim kokusunu başkası solumuş, güvende hissetiğim kollarında başkası olmuştu. Ona başkası âşık olmuş, öpmüştü.
Ve belki daha ilerisi... O kadınla, Ezgi denen kadınla hiç beraber olmuş muydu ki? Teni başka bir tene değmiş miydi? Ben daha ona bakarken bile bazen utanıyordum, o başkasının teninde soluklanmış mıydı?
Her olasılık beni daha fazla gerdi. Bunu düşünmek kalbime çok büyük bir sızı bıraktı. Neden böyle bir şey düşünüyordum? Bunu düşünmemem gerekir, Barlas'ı o hâlde, bir başkası ile düşünmemem gerekir.
Sevgilisi olmuştu. İstediğini yapmış olabilir...
Gözlerimin kapandığını ve bedenimin bar sandalyesinden öne doğru düştüğünü hissetim ancak çok geçmeden belimden sımsıkı sarıldım ve aynı şekilde havalanarak, ayaklarımın üzerine bastım. "Asena," duyduğum tanıdık sesle gözlerim aralandı. Ela harelerle karşılaştım. "Ne bu hâl?" Belime sarıldı.
"Onunla seviştin mi?" Sorum ikimizi birden durdurdu. Barlas'ın kaşları çatıldı.
"Kiminle, ne diyorsun? Neden içtin bu kadar sen?" Beni kendine yasladı ancak bundan bir fayda olmayacağını anlayınca eğildi ve bacaklarımın altından bir kolunu geçirerek beni kucakladı.
"Ezgi..." diye mırıldandım. "Onunla hiç seviştin mi?" Yürümeye başladığında bedenimin sarsıldığını hissetim.
"Güzelim benim, Ezgi nereden çıktı şimdi?" Derin bir nefes aldı. "Neden içtin sen benim yüzümden? Ben neden böyle sikik sokuk şeyler yapıyorsam zaten." Kendine olan sinirini dinledim sonrasında başımı hafifçe kaldırdım.
"Söyle, onunla seviştin mi? Öptün mü hiç onu, ya da sarıldın mı?" Hiçbirini yapmamış olmasını isterdim. "Sen bunları yaptın mı onunla?" Ondan cevap bekledim ama susuyordu hâlâ. "Cevap ver." dedim sinirle.
"Sessiz ol." dediğini duydum, kapalı gözlerimi araladım ve nerede olduğumuza bir baktım. Odama gelmiştik, Barlas beni yatağın üzerine uzattı yavaşça. "Duş alacaksın, kendine gelmen lazım."
"İstemiyorum." dedim ve küskünce ona sırtımı döndüm. "Bana cevap verme sen zaten."
"Tamam, sen duş al ben sana cevap vereceğim." Gözümü açarak ona kuşkuyla baktım. Sonrasında doğru söylediğine kanaat getirerek doğruldum.
"Tamam." dedim uslu uslu. Ayağa kalktım ve banyoya doğru bir adım atmıştım ki başım döndü ve sendeledim. Düşecek gibi oldum ama Barlas hemen sardı belimi. Bana destek olaraktan banyoya doğru ilerledik, duş kabininin kapısını açtı. "Ben küvete girmek istiyorum ama." dedim.
"Olmaz, duş kabinine gireceksin." Oflayarak duş kabinine girdim, ancak yeniden saniyesinde düşecek gibi oldum. "Dikkat et!" Barlas kolumdan tuttu hızla.
"Tamam bir şey olmadı," başımı duvara vuracaktım sadece. Barlas birdenbire üzerindeki ceketi çıkarıp kenara bıraktı, ardından elini gömleğinin düğmelerine götürerek onları açmaya başladı. "Ne yapıyorsun?" diye sordum.
"Soyunuyorum." Kaşlarım havalandı.
"Seninle duş alacağım," dediğinde gözlerim hızla açıldı. Bunu fark ederek güldü. "Sadece seni ayıltmak amacım." Ona kötü kötü baktığımda tebessüm ederek duş kabinine girdi. Beni geriye iterek sırtımı duvara dayadı, kendisi ise önümde bir engel oldu. "Çıkaralım şunu," üzerimdeki hırkanın fermuarını açarak hırkayı çıkardı ardından kendi kıyafetlerinin yanına bıraktı. Üzerimdeki sütyene bakarak kaşlarını çattı. "Böyle mi geziyorsun sen?"
"Hırkam vardı, çıkardın sen." Derin bir nefes aldı ve yutkundu. Gözlerinin ağırlığını çıplak üst bedenimde hissedince istemsizce kasıldım, tüm bedenim yaralar içindeydi. Barlas'ın elini karnımdaki sigara izinin üzerinde hissedince içime titrek bir nefes çektim.
"Çok yaktılar mı canını?" diye sordu. Sesi titremişti, beni bu hâlde görmesi onun için zayıflıktı.1
"Yaktılar." dedim içime kaçmış sesimle. Elini sigara yanığından kaydırarak yer yer olan morlukların üzerinde gezdirdi ve iç çekerek gözlerini gözlerime çevirdi.
Elalarını saran duyguyu görmek hiç hoşuma gitmedi.
"Özür dilerim," yanaklarımı iki yandan avuçlarının içine aldı. "Yaşadıkların için, yanında olamadığım için, seni zamanında bulamadığım için," acıyla yutkundu. "Ve bana olan güvenini, inancını boşa çıkardığım için." Elim ayağım birbirine dolandı, elimi yanlışlıkla duş başlığının musluğunu çarparak üzerimize soğuk suyu boca ettim. 1
"Ah!" Tenime işleyen soğuk suyla inledim. Barlas'ın bedeni üzerime doğru eğildi ve soğuk suyla olan temasım kesildi, sırtına doğru dökülen suların damlaları kenara çarpıyordu. Soğuk suyun ayarını sıcağa çevirdiğinde hâlâ üzerimdeydi.
Gözlerinin içine baktığım an, sarhoşluğun etkisinden mi bilmiyorum ancak aramızda belli olan o çekim daha da çoğaldı sanki. Su damlalarının ıslattığı saçlarını geriye itti eliyle, yüzündeki ıslaklığı sildiği sırada bana alan tanımak için geriye çekildi. Üzerime gelen sıcak suyla donan uvuzlarım yeniden harekete geçti.
Barlas'ın geriye giden bedenine doğru hareket ettim. Hiç düşünmeden onun üzerine gittim, bir elimi göğsüne bastırdım diğerini ise beline sararak parmak uçlarıma bastım ve dudaklarımı sertçe ıslak, kan kırmızısı duran dudaklarına bastırdım. 2
Barlas'ın geriye giden bedeni duş kabininin kapısına dayandı, bir eli sertçe, sahiplenircesine belime dolandı ve dudaklarımın altından iç çekerek beni daha fazla çekti kendine. Araladığım dudaklarım onun için bir davetti ancak o hafifçe başını geriye çekti ve gözlerimin içine baktı. "Yeniden tokat yiyecek miyim?" Sesindeki boğuk tınıyı fark etmemek elde değildi.
"Hayır." der demez tekrardan dudaklarına atıldım. Bu kez aralık olan dudakları benimkilerle tam olarak eşleşti. Barlas'ın dişleri sertçe altdudağıma geçirildi, acıyla inlediğim an bedenim geriye kaydı ve biraz önce yaslı olduğum duvara dayandım yeniden. "Sıcak..." Zar zor çektiğim dudaklarımın arasından konuştum. Barlas sıcak suyun derecesini ayarladıktan hemen sonra bir elini boynuma sardı ve başımı dik tutarak yüzüme eğildi.
Sular yüzünden akıyordu. Çenesinin altından akan sular benim dudaklarımın üzerine, oradan ise aşağıya akıyordu. "Benim dengemi bu kadar bozmana gerek var mıydı?" Alnını alnıma bastırdı. "Her yerde seni görecek, sesini duyacak, bir an olsun unutamayacak kadar benim dengemi bozmana gerek var mıydı?" Nedensizce hoşuma giden yalan sitemi beni güldürdü. Barlas içi gidermiş gibi baktı gülümseyen dudaklarıma.
O da güldü ve gülüşümün arasında dudaklarımızı tekrardan birleştirdi. Altdudağımı ağzının içine alarak emdi, dilini hafifçe, kışkırtıcı bir yavaşlıkta dudağımın üzerinde gezdirdi. Boynumdaki elini hafifçe sıktı, diğer elini ise çıplak belime sararak orayı sımsıkı tuttu.
Dudağımın üzerinde gezinen ıslak ve sıcak dilini ağzımın içine sokarak dilimle buluşturdu. Dillerimiz birbirine temas edince aynı anda inledik, tırnaklarım zevkle Barlas'ın göğsüne saplandı. "Im," inleyerek geriye çekildim. Nefes nefese gözlerimi araladım, Barlas yüzünü boynuma eğerek diliyle boynumu aşağıdan yukarıya doğru yaladı. "Barlas!" Ellerimi göğsüne onu her an itecek gibi yerleştirdim.
Belimdeki eliyle, iki elimin bileğini tutarak başımın üstünde sertçe sabit tuttu. "Söyle," dedi sert bir tonda. Gözlerindeki elalık kararmaya başlamıştı, dudakları daha fazla kızarmıştı, teni ise olduğundan daha fazla sıcaktı.
Hepsi benim içindi, hepsi bana olan şehvettindendi.
"O kadınla seviştin mi?" Sorduğum soruyla güldü. Ne olduğunu anlayamadan boynuma eğilerek sertçe dişlerini köprücük kemiğime geçirdi. "Barlas, ah!" Bileklerimi çekmeye çalıştım ancak kendini bana yaslayarak bedenimi sertçe geriye çarptı.
"Kıskanıyor musun?" Kaşlarım çatıldı. Ona cevap vermediğimi fark edince daha da yanaştı bana. "Cevap vermeyecek misin? Kıskanıyor musun?" Hissetiğim sertlikle yutkundum. Sıcak suyun altında nefes alamaz hâle gelmiştim, çok sıcak olmuştu.
"Suyu kapatır mısın?" Sorgulamadan suyu kesti. Ardından yüzüme yapışmış saçlarımı kenara çekerek yüzüme eğildi.
"Aklımı başımdan alıyorsun." Dudaklarını dudaklarıma bastırdı ve geriye çekildi. Gülümseyerek başımı salladım.
"Aynı şeyi yapıyoruz o hâlde." Sarhoş, tatlı hâlime bakarak iç çekti. Dudaklarını tekrardan çeneme, boynuma bastırdı ve tuttuğu bileklerimi serbest bıraktı. "Devam etmeyecek miyiz?" diye sordum önümde, hâlâ bana yaslı duran adama. Ereksiyonunu hissediyordum.
"Etmeyeceğiz, seni öpmem bile doğru değildi, bebeğim." Geriye çekildiğinde hemen ona doğru gittim, beline sımsıkı sarıldığım an yeniden iç çekti. Çenemi göğsüne bastırarak alttan alttan yüzüne baktım.
"Bebeğin miyim gerçekten?" Önce şaşırdı ancak sonrasında gülerek yüzüme eğilip dudaklarını alnıma bastırdı.
"Öylesin, bir tek benimsin." Gülerek ona baktığımda bu durum ikimizin de hoşuna gitmişti.
"Hâlâ cevap vermedin bana. O kadınla seviştin mi?" Gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı.
"Aklını bunlarla meşgul edeceğin kadar önemli bir kadın değildi o, ayrıca sevgilim hiç değildi." Tekrardan öptü beni alnımdan. "Daha fazla burada duramayacağım yoksa pişman olacağın şeyler olabilir." Başka bir şey söylemeden duş kabininden çıktı ardından ise banyodan.
Bana cevap vermemesi rahatsız ediciydi.
🕊️
Duş aldıktan sonra duş kabininden çıktım, bornozumu giydikten sonra ise banyodan çıktım. Gözlerim yatağımın üzerinde yarı uzanır pozisyonda olan adama kaydı. "Gitmedin mi sen?" Üzerini değiştirmişti. Bende dolaptan giymek için krem renginde olan pijama takımımı aldım, çekmeceden ise iç çamaşırlarını alarak pijamanın altına sakladım.
"Başın ağrıyor mu?" diye sordu benim sorumu es geçerek. Elbette başım çok sızlıyordu ancak kötü olan her şeyi birebir hatırlıyor olmamdı.
"Biraz." dedim uysal bir şekilde. Doğru düzgün ona bakmadığım sırada yataktan kalktığını fark ettim ancak gözlerimi hâlâ ondan tarafa döndürmedim.
"Asena," ona döndüm ve göz göze geldik. "Utanacağın bir şey yok. Kendini kötü hissedeceğin—" sözünü keserek ben konuştum.
"Biliyorum," dedim umursamıyor gibi. "Ne olduysa ben istediğim için ve izin verdiğim için oldu." Onaylayarak başını salladı. Ona daha fazla bakmadım ve arkamı dönüp banyoya geri girdim. Elimdekileri köşeye bırakarak derin bir nefes aldım. "Salak mısın Asena?" Söylene söylene üzerimdeki bornozu çıkarıp iç çamaşırlarımı üzerime geçirdim. "Adamdan köşe bucak kaçan sensin ama yine üzerine atlayan da sensin." Sıkıntıyla yüzümü kapattım.
Ne olduysa olmuştu. Ben adım atmıştım o da devamını getirmişti. Onunla aynı yerde olmak aramızdaki bilinmez çekimi daha da güçleştiriyordu.
Geniş paça pijamamı ve üzerini giyerek ıslak saçlarımın suyunu havluyla kuruladım. Ardından kurutma makinesiyle hızlıca kuruttum, taradım ve dağınık bir topuz yaparak işimi bitirdim. Yeşil renkteki dış fırçasına, diş macunu sıkarak dişlerimi fırçaladım.
Sonrasında ağzımı suyla çarkalayıp banyodan çıktım. Barlas hâlâ odanın içinde ancak bu kez elinde tuttuğu kahve kupası ve masanın üzerindeki yemeklerle beraber. Saat gecenin kaçıydı kim bilir bunları neden istemişti? "Ne bunlar?" diye sordum ona yaklaşarak.
"Yemek." Kaşlarım havalandı. Gerçekten çok açıklayıcı olmuştu. Koltuğa oturdum, gözlerimi direkt olarak kahveye dikmiştim. Uzanıp kahve dolu kupayı aldım ve hızlıca bir yudum aldım. Sıcaklığından ağzımın içi yansa bile çok umurumda değildi. "Onu içmeyi bırak, bir şeyler yedikten sonra ilacını al."
"Ne ilacı?" diye sordum kahveden bir yudum daha aldığım sırada. Barlas uzandı ve kupayı elimden alarak kendi önüne bıraktı. "Ne yapıyorsun ya?"
"İlaç içeceksin, başının ağrısına iyi gelir." Başıyla önümdeki tabağı işaret etti. Çok aç değildim biraz yedikten sonra ilacı içebilirdim pek tabii.
Çatalımı salatalık dilimine batırıp ağzıma attım. Bu sırada Barlas'ın gözleri üzerimde geziniyordu. "Sen gidebilirsin, ben iyiyim." dedim ona bakmadan. Bana böyle dikkatli baktığı her an utanıyordum çünkü. Hem yaşadığımız o küçük temaslı anlar için, hem de hiç haddime değilken ona Ezgi'yi sorduğum için.
"Buradayım." dediğinde derin bir nefes aldım. Bu kez bir patates kızartmasını ağzıma attım. Gözlerimi onun dışında her yerde gezdirirken duvardaki saate kaydılar. Saat gece biri on geçiyordu. "Hafta sonu olan yemeğe gelecek misin?" diye soran Barlas ile ona döndüm yeniden.
"Ne yemeği?" diye sordum. Hafta sonu bir yemek olduğunu dahi yeni öğreniyordum ayrıca neden bu kadar çok yemek düzenleniyordu?
"Time yeni katılan teğmen için ve sağlık görevlisi için düzenlenen bir yemek." Kaşlarım çatıldı. Neden böyle bir şeyi kutlamak için yemek düzenlemeye ihtiyaç duymuş olabilirlerdi?
"Teğmen Yunus mu oluyor?" Sorduğum şeyle önce çatık kaşlarıyla yüzüme baktı, ardından ise somurtkan bir ifade ile başını salladı. "Gelirim." dedim fazla düşünmeden.
"Neden gelmeye karar verdin birdenbire?" Öne doğru eğildi ve doğrudan gözlerimin içine baktı. Yüzündeki ifadeyi fark etmemek elde değildi, kıskanıyordu. "Yunus'un gelip gelmemesine mi bağlıydı senin gelişin?" Derin bir iç çektim. Çatalı bıraktım ve tekrardan uzanarak kahve kupasını almaya yeltendim.
Barlas saniyesinde kupaya uzanan elimi tuttu. "Ne yapıyorsun Barlas?" Elimi çekmekti amacım ama yapamadım. Barlas'ın tutuşu daha sıkılaştı.
"Tanımadığın bir adam için mi yemeğe gelmeyi kabul ettin? Dibinden ayrılmayan o adam bitti şimdi bu mu başladı?" Dibinden ayrılmayan diye bahsettiği Volkan oluyordu kesinlikle.
"Ne alakası var? Bana gelip gelmeyeceğimi sordun bende geleceğimi söyledim. Çok meraklı değilim, gelmem olur biter." Tuttuğu elimi çekmeye çalıştım ancak bir türlü bırakmıyordu. "Bırak elimi." dedim sert bir tonda.
"Gel," dedi biraz önceye nazaran sakin bir şekilde. "Sadece benim dışımda..." Başını iki yana salladı ve derin bir nefes alarak ayağa kalktı. "Önemi yok, boş ver."
"Gidiyor musun?" Başını salladı ve bana son kez bakarak kapıya doğru gitti, ardından dışarı çıktı. Onun arkasından bende benim için getirmiş olduğu ilacı içerek başımdaki keskin ağrıyla yatağa uzandım.
🕊️
Barlas elindeki kadehi boşaltırken acıyla yutkundu. Kalbinde hiç dinmeyen bir ağrı, geçmeyen bir sızı vardı.
Barlas Gülse'ye döndü, yüzünde kaybetmişliğin ifadesiyle gülümsedi kardeşine. "Gülse, konuşamaz mısın? Bir kere olsun göreyim onu, yaşadığına sevinip sarılayım." Derin bir nefes aldı. "Çok özledim, onsuzken yokluğu belamı verdi."
Sarılmak ve onu hissetmek istiyordu. Sadece ona sarılmak, kokusunu solumak istiyordu. Asena'ya olan özlemi çok büyüktü.
"Ölüyorum, anlamıyor mu?" Kadehin içindeki alkolü tek yudumda içti ve bardağı sertçe masaya bıraktı. "Onsuzluk beni öldürüyor. Lan doğru düzgün yüzünü bile göremedim, bir aydır ondan uzakta ölüyorum ben!" Sinirle oturduğu yerden kalktı. "Şimdi bana yanlışla bile dönüp bakmıyor, Allah belamı versin ki çok özledim."
"Abi," Gülse abisine bakıp iç çekti. Barlas'ın elindeki içki kadehini almaya çalıştı ancak Barlas izin vermedi. "Abi lütfen bunu kendine yapma. Asena istemiyor, seninle konuşmayı, yüzünü görmeyi istemiyor." Bu cümleler Barlas'ın canını çok yaktı.
O Asena'yı bir saniye görmek için neler vermezdi oysa.
"Çok zoruma gidiyor, lan." dedi iç yakan bir sesle. "Bir şey olduğunda ilk bana gelirdi, benim yanımda kendini güvende hissederdi." Acıyla güldü. "Artık benim yüzüme bile bakmıyor. Bir yabancıyım onun için, o çok güvendiği adam değilim." İç çekti. "Herkesten daha uzak ve yabancıyım ona."
Bu gerçek onda büyük bir yıkım bırakıyordu. Barlas yürümeye başladığında Gülse hemen kolundan tuttu. "Abi ne yapıyorsun? İyi değilsin lütfen otur şuraya." Barlas kardeşinin tutuşundan kurtuldu.
"Asena'ya gideceğim, konuşmam gerekiyor. Onu eve geri getirmem lazım, Gülse." Sarsak adımlarla ilerlemeye başladı. "Onu kendime getirmem lazım, ben onsuz bir hiçim."
🕊️
Bugün hafta sonuydu. Beklenen yemek günü bugün oluyordu ve Gülse yeniden hazırlanmak için benim yanıma gelmişti. Bugün yeniden eskisi gibi heyecan dolu, enerjik olmak istiyordum.
Üzerime gece mavisi renginde, tek omuzlu, sağ bacağımı tamamen ortada bırakan uzun bir elbise vardı. Bedenimi tamamıyla sarmış, fiziğimi ortaya çıkarmıştı. Gümüş takılar, siyah bir el cüzdanı almıştım yanında. Saçlarımı ise sıkı bir topuz yapmış, koyu bir makyaj ile bitirmiştim.
Gülse ise siyah kayık yaka, uzun bir elbise giymişti. Gümüş takılar ve gümüş bir cüzdan almıştı. Saçlarını dalgalandırmış, göz alıcı bir makyaj ile bitirmişti.
On dakika kadar bir süredir restorana gelmiştik, bizimle beraber Lodos Timi ve Erdem abi gelmişti. Yunus ve gelecek olan sağlık personeli hâlâ gelmemişti yalnızca.
"İyi akşamlar," duyduğum tanıdık sesle başımı kaldırdım. Yunus herkese selam verdikten sonra iki yanımda boş olan sandalyelerden birine oturdu. Gözleri bana döndü. "Merhaba."
Gülümseyerek, "merhaba," dedim. O an sertçe geriye çekilen sandalye restoranda ses yapmıştı, başımı geriye çevirdim ve gelene baktım. Barlas sinirli bir şekilde yanıma oturdu. "Ne oluyor?" diye sordum çatık kaşlarımla.
Bakışları bana dönmeden, "bir şey olmuyor." dedi. Ancak olduğu belliydi, bir şeye mi sinirlenmişti acaba? Fazla düşünmeden başımı önüme çevirdim ve karşımda oturan Gülse ile göz göze geldim. Gülümseyerek bana göz kırptı.
"İşte beklediğimiz o kişi de geldi." Erdem abinin sesiyle herkes merakla gelen kişiye bakmak için geriye döndü ancak nedensizce içimde huzursuzluk vardı ve ben dönüp bakamadım.
Saniyeler sonra, "iyi akşamlar," diyen bir kadın sesi duydum. Ancak sonrasında verilen tepkilerle kalbime bir sızı saplandı. Gözlerim istemsizce Erdem abiyle buluşunca onun ne kadar şaşırmış olduğunu fark ettim.
Timden ve Gülse'den aynı anda, "Ezgi?" İsmi döküldü. Yanımda oturan bedenin kasıldığını fark ettiğim an ise hayal kırıklığı sardı tüm yanımı. Barlas hâlâ ona âşık mıydı?
Gözlerimi bir an olsun ona çevirmedim ama onun inatla bana baktığını anladım.
"Tanışıyor musunuz siz çocuklar?" Erdem abinin sorusuyla söze giren Sadık oldu. Barlas sessizce duruyordu.
"Barlas Komutanımın eski sevgilisi, o Ezgi bu kadın." dedi sesindeki hayretle. Bu kez Barlas'ın yeniden o sevgilim değildi demesini bekledim, bunu çok istedim ama tek kelime etmeden sessizliğine devam etti.
"Barlas..." Yanı başımda gelen sesle başımı kaldırıp ona baktım. Simsiyah saçlı, beyaz tenli bir kadın gördüm. Yüzündeki gülümsemeyle yanımda oturan, bana bakan adama bakıyordu. "Ben—" Ezgi'nin konuşmasına müsaade etmeden sandalyeyi geriye itti ve bir hışımla çıkışa doğru ilerledi. "Barlas, bekle!" Ezgi onun peşinden gitmeye çalıştı ancak o saniye bileğine sarılan elle geriye çekildi.
Gülse nefretle baktı Ezgi'ye. "Abimin yakasından düş artık, Ezgi. Hayatını mahvettin, daha fazlasına gerek yok." Gülse bana doğru döndü, yüzündeki ifadeyi fark edince ayaklandım. "Asena, abimin yanına gider misin? Sana çok ihtiyacı vardır." Söyledikleriyle Ezgi denen kadının nefret ve öfke dolu bakışları bana döndü ancak ona bakmadım.
Restoranın çıkışına doğru ilerlediğim sırada Ezgi'nin boğuk sesini işittim ancak durmadım ve hışımla çıktım dışarıya. Kabanımı almadığım için soğuk hava direkt tenime temas etti, titredim. "Barlas?" Karanlık duvar kenarında onu gördüm, elindeki sigarayı fark ettim ve derin bir nefes alarak ona doğru ilerledim. "Barlas," dedim yeniden. Beni duydu, gözleri bana dönünce elindeki sigarayı söndürerek çöpe attı ve bana doğru geldi.
"Ne oldu? İyi misin, bir şey mi yaptı o?" Başımı iki yana salladım. Merakla yüzünü izlediğim sırada o çatık kaşlarıyla üzerindeki lacivert ceketi çıkararak bana giydirdi. "Neden böyle çıkıyorsun dışarı? Hava buz kesiyor." Ellerini yanaklarıma yaslayarak okşadı.
"İyi misin diye bakmaya geldim," bana herhangi bir cevap vermeyince gülümsedim. "Nasıl olduğun hâlinden belli aslında. İstemediğin bir geceyi geçirmek zorunda değilsin, otele dön." Duraksadım. "Dönelim."
Kaşları havalandı. "Dönelim mi?" Başımı salladım. Bana baktı, gözlerinden binlerce duygu geçti. "Sende mi geleceksin benimle?" Umutlu sesi içimi ürperti.
"İstersen..." Dudaklarımı hafifçe ıslattım. "Ama bana kalırsa burada olmalı ve o kadına olduğu yeri göstermen gerekir." Ela hareleri ilgiyle yüzümde gezindi, biraz önceki o kötü hâli dağılmış, şimdi ise tebessüm ediyordu.
"Belki de haklısındır," gülümsediğim sırada sağ elini, sol elimde hissetim. Parmaklarımızı birbirine kenetledi ve gözlerimin içine içine baktı. "Onun olduğu yer beni ilgilendirmiyor, benim yanımda olan kişinin yeri önemli." Restorana doğru yürümeye başladığında içimden ona karşı gelmek gelmedi, ellerimizi daha da sıkılaştırdım ve ona ayak uydurdum.
El ele, beraber girdik biraz önce ayrı ayrı çıktığımız restorana.
"Oo!" Sadık'ın sesiyle beraber Barlas'ın ona attığı bakışlar sayesinde susmak zorunda kalmıştı. Yüzümde küçük bir tebessüm yeşerdi. Gözlerim, benim kalkmış olduğum sandalyede oturan kadına kaydı.
Adımlarımız tam olarak masanın önünde son bulunca gözlerimi Ezgi'ye çevirdim. "Oturduğun yer benim," dedim yüzümdeki ifadesizlikle. Barlas'ın elimi tutan eli geriye çekildi ve yavaşça belime dolandı, sırtımı göğsüne yaslayarak sessizce yanımda durdu.
"Sandalye kavgası mı yapacağız?" diye sordu alayla. "Şurası boş, otur oraya sen." dedi tekli bir sandalyeyi işaret ederek. Gülümseyerek bana üstten üstten bakışlar atan yüzüne baktım.
"Elbette çocuk gibi kavga etmeyeceğiz," dedim. "Madem orası boş sen oraya geçeceksin, ki zaten sana ayrılan yer orasıydı." Yüzüme tatlı, ancak sahte bir gülüş yerleştirdim. "Ben sevgilimin yanında olmak isterim." Barlas'ın belime sarılı eli kasıldı. Bunu söylememi beklemiyordu anlaşılan.
Ezgi yavaşça oturduğu yerden kalktı ve diğer sandalyeye geçti. Ben yerime oturdum, Barlas hemen yanıma geçip oturdu. Masadaki herkesin bakışları bizdeydi ancak gerçeği bildiklerinden dolayı ses etmiyorlardı.
Yemekler geldi, herkes gergin ortamdan yavaş yavaş kurtulmak için çabalıyordu ancak Ezgi hiç yardımcı olmuyordu onlar için. Gözleri Barlas'ın üzerindeydi ve bu durum beni çok rahatsız ediyordu. Barlas bir kez olsun ona dönüp bakmadı ancak o kadının, eski sevgilisinin ona olan aşk dolu, özlem dolu bakışları benim kalbime kor ateşler bırakıyordu.
"Güzelim," hemen yanımdan gelen adamın sesiyle gözlerimi ona çevirdim. Barlas ilgiyle yüzümü inceliyordu. "Neden yemiyorsun, tabağın hâlâ aynı duruyor." Gözlerimi hâlâ aynı şekilde duran tabağa çevirdim. Ezgi gelişiyle beraber tüm moralimi bozmuş, üzerine iştahımı kapatmıştı.
"Yerim şimdi," dedim ve çatalımı ete batırıp ağzıma attım. Etin sosu damağımda güzel bir tat bırakınca istemsizce mutlu olmuştum ve aç olduğumun farkına varmıştım. Bir parça daha et yedikten sonra çatalımı salataya batırıp ondan yedim. Dakikalar geçerken üzerimde Barlas'ın gözlerini hissetim, hâlâ bana bakıyordu. Su bardağımdan bir yudum aldığım sırada ona döndüm. "Neden öyle bakıyorsun bana?" diye sordum.
Gözlerini yüzümde yavaşça gezdirdi ve içimi eriten bir gülümsemeyle gözlerimizi buluşturdu. Kulağıma doğru eğildi, "Sadece, şu an oynadığımız sahte oyunun gerçek olduğunu hayal ettim..." dedi kısık bir tonda. Yavaşça yutkundum, boğazıma bir yumru yerleştirmişti sanki.
O da biliyordu ki bu sadece sahte bir oyun olurdu. Olanlardan sonra bizim var olduğumuz bir oyun.
Önüme döndüğümde o da beni rahatsız ettiğini düşünmüş olacak ki, "özür dilerim, dinleme beni." diyerek önüne döndü. Bardağının içindeki şarabı iki yudumda bitirdikten sonra birdenbire sandalyeyi geriye iterek ayağa kalktı. Refleksle başımı kaldırıp alttan alttan baktım ona. "Hemen döneceğim, afiyet olsun." dedikten sonra bana baktı ve sağ gözünü kırparak bir sorun olmadığını gösterdi. Gülümsedim yalnızca, tuvaletlerin olduğu kısma doğru ilerlediğini gördüm sonrasında önüme döndüm.
Dakikalar geçti ve Ezgi'nin oturduğu sandalyeyi ses çıkararak geriye itip ayaklandığını gördüm. Gözlerini herkesin üzerinde gezdirip gülümsedi. "Hemen dönerim." dedikten sonra ise Barlas'ın gittiği yöne ilerledi, içimde, neden oraya gittiğini bildiğimden dolayı bir acı var oldu.
İç çektim, masanın üzerinde duran elim sinirden yumruk olmuştu. İçimdeki kıskançlık tohumlarını hissediyordum, gidip o kadına yerini göstermek istiyordum ancak gururum bana engel oluyordu, aklım izin vermiyordu.
Kalbim; 2'ye 1 olarak yenik düştü.
Hangi vasıfla gidecektim oraya? Sahte bir oyundu bizimkisi daha fazla abartmaya lüzum yoktu. Hem Barlas onun kendine yanaşmasına izin vermezdi, biliyordum ben onu.
"Asena," Gülse'nin sesini duyduğum zaman irkildim. Dalmıştım, duymamıştım onu. Barlas'ın yerine oturmuştu, yumruk olan elimi tuttu ve yavaşça sıktı. "Abim ona olması gerektiği yeri gösterir. Senin olduğun yere, ait olduğun kalbine dünyaları verseler dahi asla ihanet etmez."
"Umurumda değil," dedim ancak ses tonumdan belliydi her şey. Çok umurumdaydı ama gurur yapıyordum. "Boş versene, Gülse." Gülümsedim ve ona döndüm yavaşça. "Ozan ile nasıl gidiyor?" diye sordum kısık bir sesle. Gülse'nin gözleri yavaşça Ozan'a döndüğünde bende Ozan'a döndüm.
Gülse'nin bakışlarını hissetmiş gibi çok kısa bir an onun gözlerine baktı aşkla. Sonrasında dikkat çekmemek adına önüne döndü yeniden. "Hâlâ gizliyor musunuz?" diye sordum. Gülse bana döndü ve başını salladı. "Gülse, çok oldu. Aylardır saklıyor musun bunu ailenden?" Barlas ve Füsun abla öğrense çok kızardı ona.
"Aslında..." Pişmanlıkla baktı bana. "Herkes öğrendi sayılır, abim bilmiyor. Ben ondan bunu gizledim ve şimdi herkes biliyorken ona nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum."
"Gülse, neden? Abinin bunu bilmesi gerekiyordu, hem de en başından beri. Ben söyleyemedim, yanında olamadım ama söylemen gerekirdi." Derin bir nefes aldı ve iç çekti.
"Ben bugün konuşacağım onunla. Ama sen en başından beri bildiğini belli etme olur mu? Aranız zaten kötü, abim ise çok çabuk parlar ve kırıp döker. Arada sen de gitme, daha da kötü olmayın." Kolunu tuttum ve yanında olduğumu gösterircesine okşadım.
"Gerekirse söylerim, Barlas ile aramız daha kötü olsa ne olur? Zaten her şeyin finalinde gibiyiz." Tebessüm etti, içten sıcak bir şekilde.
"Aksine, siz daha yeni başlıyorsunuz. Final için çok baştasınız." Ona cevap veremeden Barlas'ın geldiğini fark ettim. Bizim beraber oturduğumuzu fark ettiğinde Gülse kalkacak gibi oldu ancak Barlas eliyle onu durdurup Gülse'nin biraz önce oturduğu yere oturdu. Özkan ve Cesur'un arasına.
Saniyeler sonra Ezgi geldi ve sinirden kızarmış yüzüyle beraber yerine oturdu. Yüzünden her şey anlaşılıyordu, Barlas ona ağzının payını vermişti anlaşılan.
Gözlerimi Gülse'ye çevirmiştim ki onun çalan telefonuyla beraber ayaklandığını fark ettim. "Affedersiniz." Telefonuyla beraber dışarı çıktığında Barlas'ın ve Ozan'ın sorgulayıcı bakışları onun üzerindeydi ancak çok sürmedi.
Hâlâ tabağımda duran etten son bir parça yedim ve daha fazla yemek istemediğim için geriye yaslandım. Yemek faslı bittiğinden iki garson masayı toplamaya başlamıştı, sonrasında ise sipariş edilen tatlıları getirdiler.
Canım bugün çok çektiği için muzlu rulo pasta istemiştim, şimdi ise zevkle yiyordum. Eskiye göre yavaş yavaş iştahım yerine geliyordu, ilk günler doğru düzgün bir şey yiyemezdim oysa.
Ben pastamı yediğim sırada üzerimde ağırlık yapan gözleri hissetim ve tam karşıma geçmiş olan adama baktım. Barlas'ın bakışlarıyla karşı karşıya kaldığım sırada yüzündeki mutluluk açıkça belli oluyordu. Artık bir şeyler yiyebildiğim için mutluydu. Onunla göz göze olan iletişimimiz bana seslenen adamla bölündü. "Asena," Barlas'ın gözlerine dalmıştım ve birden seslenince irkilmiştim.
Dikkatimi yanımda oturan Yunus'a çevirdim. "Efendim?" Bana doğru döndü hafiften.
"Yakınlarda bildiğin kiralık bir ev var mı?" Kaşlarım çatıldı. Neden ev arıyordu ki?
"Benim bildiğim yok ama buluruz." dedim. "Sen neden ev arıyorsun ki? Askeriyede kalıyorsunuz sanıyordum." Başını salladı. Ondan cevap beklediğim sırada birdenbire duyduğumuz gürültüyle Barlas'ın olduğu tarafa döndük. Gözlerindeki ateşle karşı karşıya geldim o an.
"Pardon, elimin ayarı yoktur." Çatık kaşlarımla onu izlediğim anda yere eğilerek düşürmüş olduğu çatalı aldı ve sinirle masanın üzerine bıraktı.
"Ben askeriyede kalıyorum aslında," diyen adamla tekrardan bakışlarımı Yunus'a çevirdim. "Ama annem ve erkek kardeşim için ev tutmam gerekiyor." Barlas'ın yaptığı gibi, onunda ailesi evlerinde kalıyordu o sadece gerektiği zaman askeriyede kalıyordu.
"Anladım, sıkıntı değil arayıp buluruz." dedim gülümseyerek. Yunus minnetle başını salladı ve gülümsedi benim gibi. "Askeriyeye yakın mı olmalı?" diye sordum.
"Hayır, yani çok uzak olmasın ancak yürüyerek gidebileceğim uzaklıkta olsun isterim. Annem yatalak ve erkek kardeşim ise çok küçük, onlara gerektiği her an destek olabileceğim yakınlıkta olmalı." Söyledikleriyle kanım dondu, içime bir acı işledi.
Kasıldım. "Geçmiş olsun..." dedim kırılgan bir tonda. Böyle şeyler yaşayan insanlar benim kalbimi yerinden söküyormuş gibi hissediyordum. "Benim elimden gelen bir şey olacak olursa her şeyi yaparım." Gülümsedi ve minnetle baktı gözlerime.
"Sadece bir eve ihtiyacım var. Buralara yabancıyım ve yardıma ihtiyacım var." Buraları ben de pek bilmiyordum ancak yine de ondan çok biliyor olabilirdim.
"Ben halletmeye çalışırım," masanın üzerinde duran telefonumu aldım ve ekranını açarak rehbere girdim. Telefonu Yunus'a uzattım. "Numaranı yazar mısın? Eğer bir ev bulabilirsem sana haber veririm." Telefonumu alarak numarasını tuşladı ve bana doğru uzattı.
"Çok teşekkür ederim, benim için ne kadar büyük bir iyilik yaptığının farkında değilsin." Gülümseyerek başımı iki yana salladım.
"Bu zaten olması, yapılması gereken bir şey." Ellerimin arasında duran telefon titrediğinde başımı eğdim ve gelen mesaja baktım.
Ne konuşuyorsunuz siz durmadan? (20:27)
Numarasını neden aldın, Asena? (20:27)
Herhangi bir cevap vermeden ekranını kapattım ve masanın üzerine bıraktım telefonumu. O sırada Gülse elinde telefonuyla geldi ve yanıma oturdu. "Kusura bakmayın biraz uzun sürdü."
"Sorun değil, kızım." diyen Erdem abi olmuştu.
Ben o sırada kalan pasta dilimine çatalımı batırdım ve ağzıma atarak yedim. "Sevgilim," duyduğum sesle başımı kaldırıp karşımda duran adamla göz göze geldim. Nutkum tutulmuş gibi ona baktığımda masadaki herkes suskunlaşmıştı. "Çatalını alabilir miyim? Benim yere düştü." dedi ilgiyle yüzüme bakarken. Neden böyle bir şey istediği hakkında hiçbir fikrim yoktu.
"Sana yenisini isteriz, Barlas." diyen Ezgi ile sakin olan hâlim dağıldı ancak o an söylediği bir başka şeyle kanım kaynadı. "Ya da benimkini kullan."
"Yerini bil," dedim sert bir tonda. Ezgi bana döndü. Çatalımı peçete yardımı ile sileceğim sırada Barlas araya girdi. "Gerek yok, ver bana." Tereddütte kalsam bile çatalımı ona uzattım, gülümseyerek çatalı aldığı sırada ellerimiz birbirine temas etmişti. Onun ellerinin sıcaklığı karşısında ellerimin soğukluğunu hissetim.
Barlas'ın kaşları çatıldı ve ben elimi çekemeden parmaklarımdan tutarak elimi avuç içine çekti. "Ellerin buz kesmiş, güzelim."
"Hep öyleler," dedim elimi çekerken. Sıkıntıyla soluklandı ve derin bir nefes aldı. Ben önüme döndüğüm sırada Barlas sinirli sinirli pastasını yiyordu ve hiç iğrenmeden çatalımı kullanıyordu.
Adam ağzını esir alırken iğrenmiyor, bundan mı iğrenecek.
"Çok yakışıyorsunuz," Yunus'un sesiyle beraber ona döndüm ve tebessüm ettim. "Durmadan bize bakıyor, komutanım baya sahiplenici bakarsam." Gülümseyerek başımı salladım. Barlas öyleydi, beni Selim'den dahi koruyordu ilk gün.
"Kıskanıyor," dediğinde gözleri masadaki telefonuma kaymıştı. Barlas mesaj atmıştı. İnat uğruna mesajına bakmadım, "burayı başımıza yıkmasın sonra." diyen Yunus ile güldüm.
"Asena," Gülse koluma dokununca ona döndüm yavaşça. "Abim hiç iyi bakmıyor," dedi sesindeki keyifle. Barlas'ı sinirlendirmiştim anlaşılan.
Fazla düşünmedim. "İlgilenmiyorum, ben tuvalete gideceğim geliyor musun?" Gözleriyle tatlısını işaret etti. Hâlâ yiyememişti, gülerek ayağa kalktım ve masadakilere baktım. "Hemen döneceğim, müsaadenizle." Telefonumu ve çantamı alarak tuvaletlerin olduğu kısma doğru ilerledim.
Telefonumdan Barlas'ın gönderdiği mesajları okudum.
Sen neden gülüyorsun ona? (20:38)
Baksana şu mesajlara güzelim. (20:39)
Diğer mesajları okuyamadan telefonum elimden çekildi ve aynı hızla sırtım soğuk bir duvara yaslandı. "Masada inat uğruna bakmazsın," dedi hırsla. "Şimdi ise dudaklarında oluşan gülümsemeyle benimle eğleniyorsun," Yüzüme yanaştı ve üstten üstten bakışlar attı. "Sevgilim..."
"Ne yapıyorsun? Çekil üzerimden," ellerimi göğsüne isabet ettirdim ancak hiçbir şekilde çekilmedi. "Barlas..." Sıcak nefesi yüzümü yalarken iç çekti ve kokumu içine çekmek adına boynuma gömüldü. Elleri iki yandan belime sarıldı.
"O puştla ne konuştun?" Sinirle parladı birden. "Ne dediği belli olmuyor, fısır fısır konuşuyor, it."
"Düzgün konuş!" dedim sertçe. Başını kaldırdı ve bana baktı.
"Mümkün değil maalesef," derin bir nefes alarak ona baktığımda burnunu burnuma sürttü ve iç çekti. "Bakma bana kızgın kızgın, suçlu değilim."
"Ya nesin? Neden sürekli beni köşelere sıkıştırıp duruyorsun?" Omuz silkti ve gözlerime bakarak güldü.
"Normal değil mi kaçmam?" Sinirle baktım ona. "Ne istiyorsun ya hâlâ sen benden!" Hiddetle göğsüne vurdum, onu geriye itmeye çalıştım.
Bileğime sarılan eliyle beraber ona çekildim. Sertçe göğsüne yasladı beni. "Senden, seni istiyorum, Asena." Ne olduğunu dahi anlayamadan birdenbire eğildi ve beni bacaklarımdan tutarak tek hamlede omuzuna attı.
"Barlas!" Birdenbire şaşıran dengemle beraber ellerimde sertçe sırtına vurdum. Sesim yankı yapmıştı. "Kafayı mı yedin sen! İndir beni hemen!" Adımlarını tekrardan içeriye yönlendirdi ve utançla inledim. "Bırak beni!" Durmadan ilerlemeye devam etti, omuzunda taşıdığı bedenimle beraber debelenmem hiç etki etmiyordu onda.
"Abi?" Gülse şaşkınlıkla bize baktığında Barlas araya girdi. "Size afiyet olsun, bize müsaade." Çıkışa doğru ilerlediği sırada arkamızda Ezgi'nin bağırışını duyduk, başımı çevirip baktım zor bela.
"Barlas!" diye bağırıyordu ancak Barlas onu hiç mi hiç takmıyordu. Dışarı çıktığımızda saniyeler sonra vale arabayı getirdi, Barlas beni zorla araca bindirdi.
"Sus ve otur." Kapıyı yüzüme kapattığında sinirle yutkundum. Sonrasında o da bindi ve arabayı çalıştırıp yola çıktı.
Ona döndüm. "Amacın ne? Eşkiya mı olmaya başladın?" Bu söylediğim şeye alayla güldü ve bana baktı kısa bir an.
"Ne istersen olurum." Derin bir nefes alarak başımı cama çevirip yaslandım. Beni delirtmek dışında hiçbir şey yapamıyordu kendisi. "Ne konuştu seninle? Neden gülüyorsun ona sen?" Kıskanç sesiyle beraber ağzımdan histerik bir gülüş kaçtı.
"Barlas, birine güldüm diye kıskançlık krizine girerek, beni böyle omzuna atıp sonra da kaçıramazsın!" Sinirle yüzüne bağırdım, bana baktı ve hiç etki etmeyen sözlerimle konuştu.
"Bana gülmüyorsun ama," dedi içi yanar gibi. "Bana gülmüyorsun ve ben beter oluyorum. Başkasına da gülme." dedi bir çocuk gibi. Bir cevap vermek gelmedi içimden, yalnızca başımı iki yana salladım.
"Beni otele götür," dedim. Kucağımdaki çantayla uğraşırken Barlas elini uzatarak telefonumu içine attı. "Götürürüm." dedi ikiletmeden.
Dakikalar geçerken biz yirmi dakika içinde otelin önünde durduk. Arabadan indik, Barlas arabayı görevliye verdi ve beraber otele giriş yaptık, asansöre bindik. Sırtımı aynaya yaslayarak beklediğim sırada onun gözleri üzerimdeydi.
Asansör durdu, biz indik. Yan yana olan odalara doğru ilerledik, ben kartı okuttuğum sırada sesini duydum. "Bugün için teşekkür ederim, ne kadar bir oyun olsa, sahte olsa bile."
Kapıyı iterek araladım. İçeriye girmeden önce, "rica ederim, ne kadar bir oyun olsa, sahte olsa bile." dedim ve içeri girdim. İkimizin kapıları aynı anda kapandı.
Biz bugün beraber bir uyumlu ahenk yapmıştık ancak melodiyi bozan ses, Ezgi olmuştu.
🕊️
Sabahın ilk güneş ışınları odanın içini aydınlattığı saate uyanmıştım. Gözlerim acıyla yanarken durmadan çalan kapıya ilerledim ve kapıyı açtım.
Karşımda gördüğüm üç kişiyle kanım dondu. Gözlerim yaşlarla ıslanırken, kalbim acıyla doldu.
Karşımda duran üç bedene baktım dolu gözlerle. Tüm yaşamımı el ele verip bitiren, beni paramparça eden üç bedene.
Dudaklarımın arasından benden izinsiz, "Anne," kelimesi çıktı. Hayal kırıklığı doluydu. Gözlerim babama kaydı. "Baba..." dedim sevgiye muhtaç bir sesle. En sonunda ise ablama kaydı. "Abla." dedim arafta kalmış sesimle.
Ailem dediğim, bildiğim insanlar burada, karşımda duruyordu. Ancak her şey sahte ve yalandı.
🕊️
Ezgi geldi ve Barlas'ın hayatı mahvolacak, Asena'nın üvey ailesi geldi ve onun hayatı mahvolacak.
Bundan sonra bakalım bizi neler bekliyor?
Haftaya gelecek bölüme kadar kendinize iyi bakın:>
Sorularınız varsa alayım, yakında Instagram da soru cevap yapmayı düşünüyorum haber veririm onun içinde ayrıca:))
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
13.04k Okunma |
1k Oy |
0 Takip |
21 Bölümlü Kitap |