18. Bölüm

17. ❛BİRAZ MUTLULUK, BİRAZ ACI❜

Özge
_ozgennur_

17.
|BİRAZ MUTLULUK, BİRAZ ACI|

Asena Soykırım

Kaybettiğini hissetmek ve düşünmek aynı şey değildi. Birini kalbinle, duyguların ile hissedersin, diğerini ise beynin ve zekan ile çözersin.

3 saat boyunca ben kaybettiğimi düşündüm. Öyle hissetim ancak hiçbir şekilde kendime gelemedim. Barlas'ın bana vermiş olduğu söze güvenmek istiyordum; bunu hem duygularımla hem de mantığım ile kabul ediyordum.

3 saatimi yalnızca onun bana vermiş olduğu söze güvenerek geçirmiştim. Bilmiyorum, belki de gerçekten hissederek onun sözüne güvenmiştim.

Ancak tam o sırada açılan ameliyat kapısı benim doğru karar verdiğimi bana gösterdi. Ameliyathaneden çıkan doktorun yanına gittim koşar adımlarla. Arkamdan ise Füsun abla ve Gülse geliyordu. "Barlas iyi mi?" diye sordum korku dolu bir sesle.

Doktor yüzündeki maskeyi çenesinin altına indirerek gözlerini yüzüme çevirdi. "Zorlu bir ameliyat oldu, kurşun omurilik zedelenmesine sebep olmuş ve bunun sonucunda birçok olumsuz sonuç ile karşı karşıya kalabiliriz." Bunların ne olduğunu biliyordum.

"Felç mi?" Dudaklarımın arasından çıkan soru doktorun başını olumlu yönde sallamasına sebep oldu.

"Ancak hastanın kendine gelmesini beklemeden kesin bir şey söyleyemem. Kendine geldiği an herhangi bir hasar var mı anlayacağız." İçime titrek bir nefes çektim. Kendimi o kadar küçülmüş ve bir yere tutunmak zorunda hissediyordum ki...

"Ne zaman uyanır?" diye sordum.

"Bilemiyorum. Önümüzdeki 24 saat oldukça önem arz ediyor. Şu an için kesin bir şey söylemek mümkün değil, geçmiş olsun." Doktor yanımızdan ayrıldığı sırada içime binlerce acı saplandı, kalbim yerinden sökülecekmiş gibi bir ağrı yayıldı tüm göğüs kafesime doğru.

Şimdi değil Barlas, şu an değil. Her şey yeni başlıyor bizim için, başlamadan bitemeyiz.

🕊️

Bugün 28 Şubat'tı, saat gece 02:16'ydı. Benim gözüme bir gram uyku girmiyordu, Barlas'ın ameliyatının üzerinden bir gün geçmişti ve hâlâ uyanmamıştı. Sabırsızlıkla, aynı zamanda içime sinmiş olan korkunun kökleriyle beraber onun uyanacağı anı bekliyordum.

İçime kesik bir nefes aldım. Durduk yere kalbim sıkışıyor, nefes alamıyordum. Oturduğum koltuktan yavaşça kalktım ve dışarıyı gösteren pencereye doğru ilerledim.

Şiddetle yağan yağmur damlaları pencereye vuruyor ve tuhaf bir şekilde ortaya güzel bir melodi çıkarıyordu. İlkbaharın gelmesini bekliyordum, ilk defa sıcak mevsimleri özlemiştim oysa ben her zaman kasvetli havaları daha çok severdim.

Yaşanmışlıklardan önce... Çünkü başımıza gelen her kötü şeyde yağmur bize eşlik ediyordu. Ben sevdiğim şeylerden nefret etmek istemiyordum.

"Asena..." Gözlerim karanlık gökyüzünde seyredalmışken duyduğum tanıdık sesle aniden irkildim ve hızla geriye döndüm. Barlas'ın hafif aralık gözlerini fark edince içime yerleşen mutluluğun, heyecanın tarifi yoktu. "Asena..." dedi yeniden zar zor. İsmim dudaklarından zor bela çıkıyordu.

"Barlas," ne yapacağımı şaşırmış hâlde ona doğru gittim ve yavaşça sol tarafına doğru eğildim. Sırtındaki yaradan dolayı yüzüstü yatırılmıştı. "Barlas, beni duyuyor musun?" Boşta olan elini avuç içime aldım ve güç vermek istercesine sımsıkı tuttum. Yatağın hemen yanındaki kırmızı düğmeye basarak tekrardan Barlas'a verdim ilgilimi. "Barlas, iyi misin, konuş lütfen benimle."

Yavaşça yutkundu. "İyiyim," dedi kuru bir sesle. "Su verir misin bana?" Onu doğrultmam doğru olmazdı, gözlerim kendim için aldığım meyve suyuna kaydı. Barlas'ın yanından kalktım ve meyve suyunun pipetini aldım ve Barlas için su bardağına biraz su doldurup pipeti içine yerleştirdim.

Yeniden yatağın sol tarafına geçtim ve bir elimi Barlas'ın başının altına yerleştirerek çok az kaldırdım. Pipeti dudaklarına yaklaştırdım ve suyu içmesini bekledim, kısa sürede bitirince yavaşça yeniden başını bıraktım ve gülümseyerek baktım yüzüne.

Tam o sırada kapı açıldı ve içeriye hemşireler girdi. "Asena Hanım, hastamız uyandı mı?" Farkında olmadan akmış olan gözyaşlarımı sildim ve hemşireye başımı salladım.

"Evet, doktor nerede?"

"Buradayım." İçeriye giren doktoru fark edince yutkundum. Korkuyordum öğreneceklerimden. "Siz dışarı çıkın lütfen."

"Kalamaz mıyım?"

"Üzgünüm, olmaz." Fazla zorlamadım. Barlas'ın kapalı gözlerine baktım ve yanındayım der gibi boş olan elini hafifçe okşayarak kapıya yöneldim. Odadan çıktığım an kapıyı kapattılar.

Hastane saatten dolayı pek kalabalık değildi. Barlas'ın uyandığını Füsun ablaya ve diğerlerine haber vermem gerekiyordu ama hâlâ onları arayıp bu güzel haberi verecek kadar güçlü hissetmiyordum. Yinede aramam gerekiyordu.

İçimdeki heyecana, aynı zamanda korkuya rağmen odanın dışında sabırla beklemeyi başardım. En sonunda beklediğim oldu, kapı açıldı ve doktor içeriden çıktı. "Durumu iyi mi? Lütfen korkulacak bir şey olmadığını söyleyin."

"Her şey yolunda görünüyor." dedi tebessüm ederek. "Ancak yinede birkaç gün gözetim altında olması gerekiyor." Hastanede kalması herkes için daha iyi olurdu, en azından gerçek anlamda iyi olduğunu anlamış olurduk.

"Yanına girebilir miyim?" diye sordum dolu dolu gözlerimle.

"Elbette." Gözlerini hemşirelerden birine çevirdi, odaya geri girmeden önce son kez duyduğum şey, "kan tahlillerine belirli aralıklarla bakmak gerekiyor." dediği olmuştu.

"Barlas," hızlıca yanına ulaştım ve duraksamadan sol tarafına doğru dizlerimi bükerek eğildim. Güzel yüzü gözlerimin önünde belirlediği an derin bir nefes aldım. "Duyuyor musun beni?" diye sordum.

Kirpiklerinin hafifçe hareket ettiğini, ardından ise yavaşça göz kapaklarını aralayıp benimle göz göze geldi. "Asena," ismim dudaklarından döküldüğü an içime yerleşen mutluluğun tarifi yoktu. Gülümseyerek elini tuttum ve o an içimde sıkışıp kalmış tüm korkuları dışa vurdum. Gözyaşlarım durmadan akmaya, hıçkırıklarım dudaklarımın arasından kaçmaya başlamıştı. "Güzelim," dediğini duydum kısık bir sesle. Konuşmakta zorluk çekiyordu ama onun yanında ağlamama hâlâ dayanamıyordu. "Asena, ağlama."

​​​​​​"Çok korktum Barlas," gözlerimden sicimle akan gözyaşlarını silmeme rağmen durmadan akıyordular. "Sana bir şey olacak olma ihtimali beni çok korkuttu."

Anın verdiği stres ve korkunun etkisiyle titreyen ellerimi sımsıkı tuttu. "Korkma, sana söz verdim, kır çiçeğim." Acıyla yüzünü buruşturduğunda içimde fırtınalar koptu. "Verdiğim sözleri tutmak zorundaydım."

"İyisin ya... bana verdiğin sözü tuttun, başka bir şey istemiyorum." İçime titrek bir soluk aldım ve gülümseyerek yüzüne baktım. "Çıkacaksın buradan en kısa sürede."

"Beraber çıkacağız, seninle yeniden başlamak istiyorum." Söylediği şeyle kalbimde, midemde binlerce kelebeği uçurdu. Gülümseyerek yüzünü izlediğim sırada Barlas'ın hafiften kapanan gözlerini fark edince uyumak üzere olduğunu fark ettim.

"Uyuyacak mısın?" diye sordum kısık bir tonda.

"Hıhım," diyerek onayladı beni. "Yarım kalan bir rüyam vardı, onu devam ettirmem gerekiyor." Söylediklerinden rüya görmüş olduğunu anladım ancak nasıl bir rüya olduğunu öğrenemeden Barlas uyuyakalmıştı.

Dudaklarımı yavaşça, çok naif bir şeye dokunurmuşcasına elinin üzerine bastırdım ve iç çektim. Bacaklarımı altıma alarak oturdum, kollarımı yatağın boş kısmına bıraktım ve kafamı üzerine yaslayarak gözlerimi kapattım.

Barlas buradaydı, eli ellerimdeydi. O iyiydi.

🕊️

"Baba!" diye bağırıyordu naif bir ses. "Anneme kızar mısın lütfen, seni uyandırmak için yanına gelmeme izin vermedi." Dizlerimin üzerinde, bana sımsıkı sarılmış küçük bir kız çocuğu vardı. Simsiyah saçları, bembeyaz teni ve al al yanaklarıyla tıpkı onun gibiydi. Asena gibi, Asena'nın küçük bir kopyasıydı.

"Annesi," dedim yanımda oturan kadına dönerek. O an Asena'nın masmavi gözleri, bir okyanusu, bir gökyüzünü andıran mavi hareleri bana döndü oyunbaz bir ifadeyle. "Neden kızıma izin vermedin yanıma gelmesi için?" Kızar gibi yaptığım ses tonum ile kucağımda kendine hâkimiyet kuran miniğim bilmiş bilmiş annesine doğru konuştu.

"Ya anne," dedi tatlı tatlı. "Bak babam sana kızdı, izin verseydin kızmazdı." Tıpkı benim gibi olan ela gözlerini bana çevirdi ve gülümseyerek dişlerini gösterdi. "Değil mi babam!"

Tatlılığı karşısında kalbime doğru yol alan sıcak, ılık bir his vardı. Kafamı geriye atarak gür bir kahkaha atmıştım, sonrasında ise duraksayarak kızıma döndüm. "Haklısın babacığım." Siyah saç tutamlarını kulağının arkasına iterek kızımın yüzüne eğildim ve pembe yanaklarından öperek geriye çekildim.

"Bir daha engel olma anne bana," dedi küsmüş bir tavırla. "Babamı uyandırmaya ben gideceğim, sen değil." Asena kaşlarını hafifçe çattı ve kızımızın üzerine eğilerek konuştu.

"Kâinat," dedi bir melodiyi andıran ses tonuyla. O an kulağıma dolan Kâinat ismiyle duraksadım. Kızımızın ismi Kâinat mıydı? Kızımız bizi asıl tamamlayandı. Bizim evrenimiz, dünyamız oydu. "Biz ne konuştuk anneciğim? Baban işten gelince onu uyandırmak yok demiştik."

Kâinat, minik parmaklarını öne uzattı ve saniyesinde Asena'nın tıpkı onun gibi olan al al yanaklarını avuç içine aldı ve annesinin gözlerine tıpkı onun gibi inatla bakmaya başladı. "Ne konuştuk biz anne? Hani babamı uyandırma zamanı gelince ben gidecektim, sen değil?" Asena'nın gülerek geriye çekildiğini sonrasında bana döndüğünü fark edince ilgiyle baktım yüzüne. 3

"Kocacığım," dediğinde kalbime indireceğini düşündüm bir an. Dudaklarının arasından çıkan bu kelime benim sonum aynı zamanda asıl yaşama sebebim olabilirdi. "Babacığım!" diyen bir diğer sesle gözlerim otomatik olarak kucağımdan kalkıp boynuma atlayan kızıma döndü.

"O benim!" İkisinden aynı anda çıkan kelimeyle beraber güldüm. Başımda tatlı, iki adet bela vardı. Annesinin kopyası bir kızım vardı ve orjinaliyle baş edemezken ikincisi ile nasıl başa çıkardım hiç bilmiyorum.

"İkiniz de benimsiniz." dedim son noktayı koyarak. Bir elimi Asena'nın, karımın ince beline sararak onu kendime çektim, diğeri ise boynuma sımsıkı sarılan miniğime dolayarak sabit tuttum.

Gözlerim Asena ve Kâinat'ın üzerindeyken aynı anda ikisinden de ses geldi. Ancak ne söyleyeceklerini duyamadan kollarımın arasında olan iki beden de yok oldu. Onların gidişiyle beraber her şeyin aslında bir hayalden, sanrıdan ibaret olduğunu anladım.

Ancak hayatım boyunca hiçbir zaman bu kadar güzel bir sanrı, hayal görmemiştim.

 

🕊️

Gözlerimi açmama sebep olan şey saçlarımın arasında gezinen eller olmuştu. Gözlerimi zar zor aralamış ve nerede olduğuma bakmıştım. "Barlas?" Herhangi bir cevap alamadığım için korkuyla doğruldum, o an göz göze geldim onunla. "Ne yapıyorsun?" İkimiz de yataktaydık, ve ben onun göğsüne yatmıştım.

"Korkma," dedi ancak ben ona bir şey olacak korkusuyla sarılmıştım bile. "Şşş," elini enseme koyarak beni kendine çekti dudaklarını yavaşça alnıma bastırdı. "İyiyim, korkma güzelim."

"Neden buradayım ben? Sen neden doğruldun ya bir şey olsaydı!?" Yataktan kalktığım an o kadar telaşlanmıştım ki ne yapacağımı bilemedim. "Beni sen mi taşıdın yatağa?"

"Asena, iyiyim ben yavrum."

"Daha yeni uyandın Barlas, nasıl iyi olabilirsin?"

"İyiyim korkacak bir şey yok." dedi ardından bunu göstermek istiyormuş gibi hareket etti. "Asıl sen hangi akılla yere oturuyorsun?" Bir şey dememe izin vermeden yeniden konuştu. "Herkes nerede? İyiler mi?" diye sordu.

"Biraz kendini düşünmeni istiyorum sadece!"

"Buna hakkım yok." dediğinde yutkundum. Kendisi dışında herkese kol kanat oluşu canımı yakıyordu.

"Herkes iyi. Hastanelik bir şeyleri olmadığı için sadece yaralarına pansuman yapıldı. Füsun abla ve Gülse çok korktu senin için, uyandığını söyleyeyim biraz olsun rahatlasın kadın." Telefonumu aldım ve onun bir şey söylemesine izin vermeden odadan çıktım.

"Biraz olsun kendini düşün, biraz olsun kendine önem ver Barlas." Söylene söylene Gülse'nin numarasını buldum ve onu aradım çok beklemeden açıldı telefon.

"Asena," dediğinde ses tonu çok kötüydü. "Abim iyi mi? Lütfen güzel bir haber ver." Gülümsedim yavaşça.

"İyi, korkma. Dün gece uyandı, ama saat çok geçti şimdi daha iyi artık kendine gelmiş." Yaralarını, dikişlerini umursamayacak kadar iyi hatta.

"Asena," mutluluktan ağladığını ardından Füsun ablaya bu haberi verdiğini duydum. Onlarla beraber yeniden mutlu oldum, gözlerim doldu. "Biz geliyoruz hemen." dedikten sonra aniden telefonu kapattı. Bu hâline gülümsedim ardından derin bir nefes aldım.

Barlas iyiydi. Ne kadar ben iyiyim dese bile dinlenmeliydi. Kendini düşünmese bile ben onu düşünüyordum ve asla izin vermeyecektim yerinden kalkmasına.

Telefonumun ekranını kapattım ve beklemeden yeniden odaya doğru yürüdüm. Kapıyı açıp içeri girdiğimde Barlas'ı gördüm. Yüzüstü uzanmıştı, ve bu beni oldukça mutlu etmişti. "Benim bir şey söylememe izin vermedin." dedim gülümseyerek.

Barlas'ın görüş açısına girdiğimde dinç bir şekilde bana bakan elalarına baktım ve midemde yeniden kelebek hissi oluştu. "İlk günden seni üzmek istemiyorum." Neyin ilk günü?

Telefonu kenara bıraktım. Sandalyelerden birini çektim ve yatağın yanına bırakarak oturdum. "Haber verdim Füsun ablaya. Gelirler birazdan, sen iyi misin?" Dizlerimin üzerinde duran elimi tereddüt etmeden uzandı ve sımsıkı tuttu.

"Hayatımın hiçbir döneminde bu kadar iyi, mutlu olduğumu hatırlamıyorum." Bende. Hiçbir zaman bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyordum.

"Ağrın yok değil mi?" diye sordum.

"Yok güzelim, iyiyim." Derin bir nefes aldım rahatlayarak. "Asena," dedi birdenbire ciddi bir ses tonuyla. Bir an korktum, bir şey olduğunu düşündüm ancak söylediği şeyle kendime engel olamayarak hissetiğim korkunun kahkahasını attım. "Ben hastanenin kahvaltısını hiç sevmiyorum."

"Füsun ablaya söylerim şimdi, sana bir şeyler getirir olur mu?" Elimi ellerinden çektim ve telefonumu alarak Gülse'yi aradım.

"Asena, bir şey mi oldu?"

"Hayır olmadı. Barlas hastanenin yiyeceklerinden yemek istemiyor. Füsun ablaya söyler misin bir şeyler getirsin." Gözlerim Barlas'ın yüzündeyken ilgiyle, gülümseyerek yüzümü incelemeye başladığını fark ettim.

"Söylerim şimdi, biz on dakikaya geliriz hastaneye." dedi.

"Tamam canım." dedikten sonra telefonu kapattım ve dikkatimi yeniden Barlas'a verdim. "Neden böyle bakıyorsun yüzüme?"

"Hâlâ inanamıyorum." dediğinde kaşlarım çatıldı.

"Neye?"

"Benim oluşuna." İç çekti yavaşça. "Asena, biz beraber miyiz şimdi?" Birdenbire sorduğu şeyle nedense yüzüme doğru bir sıcaklık yayıldı. Yavaşça yutkundum ve gözlerimin içine bakan adama baktım bende.

"Beraberiz," dedim kısık bir sesle. Ona aşkımı itiraf ederken utanmıyordum, şimdi ne diye utanmıştım ben? "Mutlu musun?" diye sordum yüzüne merakla bakarken.

Barlas'ın elaları yüzümde gezindi ve gülümsedi. "Çok," dedi içli içli. "Artık aramızda hiçbir şekilde sınır yok. Yanımda olacaksın ve istediğim her an senin varlığını hissedeceğim."

"Her şeyden önce buradan çıkmalı, kendine dikkat etmelisin." dedim.

"Volkan nerede?"

"Ne?"

"Volkan," dedi yanlış duymadığımı gösterir gibi. "Hayatımı, canımın canını kurtaran adam." dedi yanında hâlâ olmama sebep olan Volkan olduğu için.

"Volkan gitti," dedim. Kaşlarını çattı, "nereye?" diye sordu.

"Bilmiyorum. Seni bana getirdikten sonra kayboldu birdenbire. Nereye gittiğini, neden gittiğini bilmiyorum." Barlas'ın elini tuttum yeniden. "Söz vermişti seni getireceğine dair. Ve sözünü tuttu."

"Has adam." dediğinde istemsizce kıkırdadım. Geçen güne kadar sürekli olarak kıskanıyordu ancak şimdi Volkan'a karşı değişen bu tavrı beni çok mutlu etmişti.

Her şey yoluna girecekti belki de.

🕊️

Ertesi Gün
Volkan Saruhan

Bugün 29 Şubat'tı. 4 yılda bir gelen gündü. Benim doğum günüm, doğduğum gün bir hiç gibi kenara atıldığım gündü. Annem ve babam, hiç mi hiç umursamamıştı beni? Doğumum gerçekleştikten sonra beni bırakıp gidecek kadar mı değersiz olmuştum gözlerinde? Kendimi geçtim, kardeşimi... Benim uzaktan görüp, kalbimi sevgisiyle, ona sarılma, koruma hissiyle kaplayan kız kardeşime nasıl kıymıştı onlar?

Annem... Öz çocuklarını nasıl bu kadar değersiz kılardı? Beni doğurup hastanede terk eden, Asena'yı doğurup bir başka aileye satarak kendine nasıl mutlu bir aile kurardı?

Benim aklım bir türlü almıyordu bunu. Bir anne nasıl bu kadar kalpsiz olurdu? Sevdiği adamdan olan çocuklara bakmak çok mu zor gelmişti? Hiçbir zaman anlamamıştım, anlamayacaktım.

"Volkan?" Kulağıma gelen tatlı, uyuşuk sesle gözlerimi göğsümde yatan kadına çevirdim. "Neden uyanıksın bu saatte sevgilim?" Saat neredeyse sabah 6 olmalıydı.

"Uyku tutmadı, güzelim." Hafifçe çekildim ve İlkim'in sapsarı saçlarının yastığa dağılışını izleyerek huzurla gülümsedim. "Sen neden uyandın?" Burnumu boynuna doğru eğdim ve sıcaklığına yavaşça sürttüm. Huylanarak çıkardığı mırıltılar sonrasında bana engel olmak ister gibi kollarıyla boynuma sarıldı, çıplak bacağını ise üzerinde olan bedenimin yarısına sardı.

"Ya," dedi huysuz bir sesle. "Dur lütfen, huylanıyorum." Kısık bir tonda güldüm ve başımı geriye çekerek bana uykulu gözlerle bakan sevgilime baktım.

"Durdum," dedim uslu bir çocuk gibi. "Yeterince yordum seni diye düşünüyorum." Dün gecenin emaresini taşıyan vücuduna şöyle bir baktım ve kısık tonda kıkırdadım. İlkim'in hemen kızaran yanaklarını fark edince ise gür bir kahkaha attım. "Güzel sevgilim benim."

"Yaramaz." dedi ellerini kollarıma bastırarak. Söylediği şey hoşuma gittiği için yalnızca dudaklarından bir öpücük çaldım ve üzerinden doğrularak dağılmış saçlarımı elimle beraber daha çok dağıttım.

"Bir telefon edip hemen geleceğim, beraber duş alacağız sonra." Yataktan çıktığım sırada İlkim doğruldu, bedenini yan çevirip kolunu dirseğinden kırdı ve elini yanağına yaslayarak bakışlarıyla adeta beni yemeğe başladı.

"Bence kötü bir fikir," dedi başını iki yana sallayarak. "Seninle duşa girdiğim her an zararlı çıkan ben oluyorum." Söylediğine karşı sırıttım ve bacaklarımdan geçirdiğim eşofman ile beraber telefonumu alarak yeniden İlkim'e döndüm.

"Birkaç dakikan var." Sağ gözümü kırptım ve telefonumla beraber sigara paketimi alarak odanın balkonuna çıktım. Soğuk havanın içeri girmemesi için kapıyı ardımdan kapatırken İlkim'in, "hava buz gibi, üzerine bir şey alsana!" diye kızdığını duydum.

Yüzümdeki gülümseme yavaşça buza dönüştü. Asena'yı aramak için doğru bir zaman mıydı? Barlas'ı hastaneye götürdükten hemen sonra ortadan kaybolmuştum ve ne kadar istemesem bile Asena'nın bana kırgın olduğunu hissediyordum.

Onu yalnız başına bırakmıştım orada. Her adımından haberim vardı ama yinede onu yalnız bıraktığım için, içim içimi yiyordu. Ne biçim bir abiydim ben? Kardeşini en kötü hâlinde, gününde yalnız başına bırakan abi mı olurdu?

Benim anne ve babamızdan ne farkım kalıyordu böylece?

Sigara paketinden bir dal çıkardım, dudaklarımın arasında yerleştirdim ve esen rüzgâr söndürmesin diye elimle siper olup çakmakla beraber ucunu yaktım. İçime çektiğim dumanı sıkıntıyla dışarı bıraktım ardından ise fikrimi değiştirmemek adına hızlıca Asena'nın numarasını aradım.

Çiçeğim Aranıyor...

Sabırla, aynı zamanda içimi saran tedirginlikle telefonun açılmasını bekledim. Dakikalar içinde telefonun açıldığını ve Asena'nın uykulu sesini duydum. "Volkan abi?" dedi uyku mahmuru bir sesle. Bana her abi değişi içimde amansız bir fırtına koparıyordu.

Gerçek abinim demek neden bu kadar zordu? Belki düşündüğümün aksine beni kabul edecek ve yıllardır onu sarıp sarmalamak için beklediğim kollarımın arasına girecekti?

"Uyandırdım mı?" diye sordum. Bir an saatin erken olduğunu unutmuş ve hiç düşünmeden aramıştım onu.

"Evet ama önemli değil, tam uyumuyordum zaten." dedi hâlâ mahmur bir sesle. "Abi," dedi yeniden nefesim kesildi. "Neredesin sen? Kayboldun ortadan birdenbire." Sesindeki kırgınlığı fark ettiğim an kendime sövdüm.

Benim canımdan, kanımdan olan kardeşim günlerdir neler yaşıyordu ben burada hiçbir şey yokmuş gibi sevgilimin koynuna giriyordum. Abi falan değildim ben kesinlikle.

"Bilmiyorum." dedim aniden.

"Anlamadım?" dedi sesindeki şaşkınlıkla.

"Bende anlamıyorum ki," içime çektiğim dumanı serbest bıraktım, izmariti söndürdüm ve balkonun sandalyesini çekip yavaşça oturdum. "Asena, her şey yolunda mı?" diye sordum.

"Evet, Barlas uyandı!" dedi sevinçle. Sesindeki kırgınlık yerine heyecan ve mutluluğu duymak bana çok iyi gelmişti. "Çok teşekkür ederim, onu bana getirdiğin için." Derin bir nefes aldığını duydum. "Biz birbirimize şans verdik abi. Belki de sen olmasaydın Barlas'a bir daha asla kavuşamazdım." Demek artık beraberlerdi. Kardeşimin aklını başından alan adam ona sahipti artık.

"Alın yazında o varsa kimse duramaz önünüzde," dedim gerçeği dile getirerek. Oysa içimdeki volkan'ı biliyordum. Kardeşime talip adamın ağzını burnunu kırmak bana düşmüyordu şu anlık. "Allah'ın yazdığını bozmak yine ona aittir."

"Şükürler olsun ki kavuştum ona."

"Güzelim saksı değilim ya ben hani? Abiyim, abi!" Söylediğim şeyin farkına varıncaya kadar Asena'nın kahkahasını duydum. Salaklığım yüzünden çok geçmeden patlardım.

"Tamam abi," dedi tatlı bir tınıyla. "Kardeşini elin adamı alıp götürsün, sen ortalıklarda olma."

"Geleyim mi?" diye sordum aniden.

"Gel." dedi hiç duraksamadan.

"Gelirim." dedim. Aramızda geçen küçük diyaloglar sonrasında çok geçmeden telefonu kapattık.

Telefonu alarak odaya geri girdiğimde banyodan gelen su sesini duydum, hiç duraksamadan banyoya doğru ilerledim ve kapıyı açarak içeri girdim. "Bebeğim?"

"Hım?" İlkim'den gelen mırıltıyla beraber güldüm. Anlaşılan benim küçük sevgilim hâlâ kendine gelmiş değildi. Giydiğim eşofmanı çıkararak duş kabinine yöneldim, kapıyı açtım ve o an İlkim'in kahveleriyle göz göze geldim. "Rahat duracak mıyız?" diye sordu.

Gözlerimi bana görsel şölen yapan bedeninde gezdirdim, hiç beklemeden duş kabinine girerek İlkim'i duvara doğru iterek yasladım ve bedenimi ise üzerine eğerek onu kapattım. "Hiç sanmıyorum." dediğimde gülerek iki yandan belime sarıldı.

"Doğum günün kutlu olsun, sevgilim." dedi ve hiç beklemeden dudaklarıma doğru yükseldi. Tam tamına her zaman olduğu gibi yeniden ilk ve tek olarak doğum günümü kutlayan o olmuştu.

Benim sevgilim.

🕊️

Asena Soykırım

Şu an için her şey yolunda ilerliyordu, ancak beni korkutan durum da tam olarak buydu. Her şey bu kadar yolunda gidiyorken ya bir şey olacak olursa ve mahvolursak? Korkuyordum, ama biliyordum ki Barlas yanımdayken, iyiyken korkacak hiçbir şey yoktu.

İki gün önce Volkan ile konuşmuştum. En azından onun iyi olduğunu duymuş ve rahatlamıştım, belki gelirdi beni görmek için.

Ve sonunda bugün Barlas artık hastaneden çıkacaktı. Durumu gün geçtikçe iyiye gidiyor ve anormal bir şekilde çok hızlı toparlanıyordu. Bu durumu ise o kadar normal buluyor ve bana ben alışkınım böyle şeylere diyordu.

Bunlara alışkın olması benim çok canımı yakıyordu. Bir insan acıya nasıl alışırdı? Sen alışmadın mı, Asena?

"Güzelim," Barlas'ın sesini duyduğum an başımı kaldırdım ve ayakta dikilen adama baktım. "Neyin var?" diye sordu bana doğru adımlar atarken. Tam karşımda durdu ve kaşlarını çatarak baktı yüzüme. "Asena," dedi sıkıntılı bir sesle. "Neden ağlıyorsun kır çiçeğim?"

Ağlıyor muydum? Farkında bile değildim oysa. "Ben... Hiç." dedim titreyen sesimle. O an fark ettim, kalbimde, göğüs kafesimi saran bir lav vardı. Orayı yakıp geçiyordu ve büyük bir acı bırakıyordu ardında.

"Bak bana," dedi ondan kaçırdığım gözlerime inatla bakmaya devam ederek. Elini çenemin altına koyarak başımı kaldırdı ve ela gözlerinde gördüğüm sinirle baktı mavilerime. "Ne ağlatıyor seni böyle?" Bilmiyorum, neyim var hiç bilmiyorum. "Asena, konuş benimle." dedi tükenmiş bir tonda.

"Bilmiyorum, Barlas." dedim içime kaçmış sesimle. "Kendimi çok bitkin hissediyorum, neyim var bilmiyorum." Dudaklarımın arasından içeri sızan gözyaşını hissetim, ağırca yutkundum.

"Asena," dedi dakikalar boyunca süren sessizliğin ardından. "Mutlu değil misin?" diye sordu. Sesindeki duygular bir hançer gibi battı kalbime, kanattı durdu her yanımı. "Benimle olduğun için, sana yaptığımı hâlâ sindiremedin." dedi. "Mutlu olamıyor musun yanımda, benimle?"

Mutluydum. En çok onun yanında, onunlayken mutluydum ama içimde beni etkisiz hâle getirenler vardı. Mesela hiç susmuyordu beynim, hep hatırlatıyordu bana yapılanları, yaşadığım acıları.

Bedenimde taşımaya mecbur kaldığım izleri.

"Öyle değil." dedim ama buna ben bile inanmadım, kaldı ki o inansın. Pişmanlıkla baktım yüzüne, ancak beklediğimin aksine herhangi bir kırgınlık yoktu, beni anlıyordu ve benim en çok ihtiyacım olan da buydu.

"Sende bırakmış olduğum o kötü anıları yok etmeden mutlu olamazsın benimle." dedi. "Önce sana bırakmış olduğum her kötülüğü sileceğim, onun yerine güzellikler getireceğim."

"Ne demek bu?"

"Biraz bekle sadece." Yavaşça yutkundum. "Bizi yeniden var edene kadar bekle." Sonrasında hiç beklemediğim bir anda üzerime eğildi ve kokumu içine çekerek dudaklarını yanağıma bastırdı. "Yeter ki yüzün gülsün." dedi fısıltıyla.

Arabanın içindeydik. Ben ve Gülse ön kısımda, Füsun abla ve Barlas ise arkada oturuyordu. Hepimizin beklediğinin aksine Barlas Füsun ablaya kırgın değildi, dizlerine uzanmış ve sessizce uyuyordu. Ya da biz öyle sanıyorduk.

Gülse ile hiç konuşmamıştı. Gülse ona sarıldığında dâhi ona karşılık vermemişti. Ona kırgın olduğu belliydi. Diğer yandan biz hastanedeyken tim gelmişti ve aynı şekilde Ozan'a bile sarılmamıştı.

Kendimi onun yerine koyduğum zaman hissettiği kırgınlığı anlıyordum ve tek kelime edemiyordum. Ama Gülse ve Ozan'ın çok üzgün olduğunu biliyordum. Belki Barlas ile konuşmam gerekirdi.

Dalgın bir şekilde akıp giden yolu izlediğim sırada dizlerimin üzerinde gelen mesajla titreyen telefonuma kaydı dikkatim. Telefonu alıp gelen mesaja baktım.

Volkan Abi

Asena, müsait misin? (14:54)

Asena

Evet abi, bir şey mi oldu? (14:54)

Volkan Abi

Sırası mı bilmiyorum ama evin hazır. İstediğin zaman yerleşebilirsin ve bir diğer haber arkadaşın için aradığın evi buldum. (14:56)

Yunus için de ev bakmasını istemiştim ve şimdi bulmuş olması beni çok mutlu etmişti. Gülümseyerek hızlıca cevap yazdım.

Asena

Çok teşekkür ederim, senin benim için yaptıklarını nasıl ödeyeceğim sana ben? (14:57)

Cevap gelmesini beklediğim sırada arkadan gelen öksürük sesiyle kaşlarım çatıldı ve endişeyle Barlas'a doğru döndüm. Normal bir öksürük değildi ancak yüzüne baktığımda neden normal bir öksürük olmadığını anladım. "İyi misin?" diye sordum imayla.

"İlgi göstersen daha iyi olabilirdim." Birdenbire söylediği şeyle gözlerim kocaman açıldı. Utançla Füsun ablaya baktığımda yüzündeki gülümsemeyle karşılaştım. Bakışlarımı hızla Barlas'a çevirdim ve kötü kötü ona baktığımda dudakları kıvrıldı.

Hiçbir şey söylemeden önüme döndüm ve gelen mesajı okudum kıpkırmızı kesilmiş yanaklarımla. Anlamıyordum bu adamı, annesinin yanında söylediği neydi böyle?

Volkan Abi

İyilik karşılıklı olmaz. (14:58)

Asena

Kendi ellerimde yemek yapacağım ve onur konuğum sen olursun. (15:01)

Volkan Abi

Mükemmel olur. Hem seninle tanışmak için can atan biri var. (15:01)

Kimdi ki o?

Asena

Kim?

Volkan Abi

Sevgilim. Seni tanımak istiyor. (15:02)

Asena

Beni nereden biliyor ki? Umarım yanlış anlamamıştır. (15:03)

Volkan Abi

Kardeşimi tanımak istemesi gayet doğal. (15:03)

Gülümsedim. Abim olmadan abilik damarı tutmuştu. "Of!" Barlas'dan yükselen homurtuları duyarak sırıttım, telefonun ekranını kapatarak geriye döndüm ve Barlas ile göz göze geldik.

"Sorun ne?"

"Sence?" diye sordu katı bir sesle. Gülmemek için dudaklarımı hafifçe ısırdım ve geri önüme dönerek yola odaklandım. Çok geçmeden evlerine gelmiştik, arabanın kapısını açtım ve arabadan inip arka kapıyı açtım.

Füsun abla arabadan indikten sonra Barlas'ın inmesi için yardımcı olduk ve onu sırtındaki dikişleri patlatmamak için dikkatlice arabadan indirdik. "Canın acıyor mu?" diye sordum destek olmak için koluna girdiğim sırada.

"Acıyor," söylediği şeyle kalbim aniden korkuyla dolup taştı. Endişeyle alttan yüzüne baktığımda ne kadar korktuğumu fark ederek beni saçlarımın tepesinden öptü. "Ama sor neden acıyor."

"Neden?" diye sordum küçük bir çocuk gibi.

"Senin sevgilin hasta, vurulmuş sen gidip abi bozuntusuyla konuşuyorsun." Kiminle konuştuğumu nasıl görmüştü bu adam? Bir saniye, bir saniye beni kıskandığı için mi canım acıyor demişti?

"Kiminle konuştuğumu nereden biliyorsun sen? Mesajlarımı mı okuyorsun yoksa?" Yavaş adımlarla eve doğru yürüdüğümüz sırada duraksamıştı. "Ne oldu?" diye sordum duraksayınca.

"Yok bir şey," dedi ve yeniden bana ayak uydurarak yürümeye başladı. Beraber evden içeri girdik, Barlas biz sormadan araya girdi. "Odaya gideceğim."

"Salonda olman daha iyi olmaz mı?" diye sordum.

"Hayır," dedi odasının olduğu koridora yürümeye başladığında. Ona zorluk çıkarmadan odasına doğru ilerlediğim sırada yavaşça yutkundum. Gideceğimi söylesem kızar mıydı bana? "Ne düşünüyorsun yine o güzel kafanda?"

"Hiç." Bana inanmadığını gösteren bakışlarla yüzüme baktığında yalnızca gülümsedim. Beraber Barlas'ın odasına girdik, bizden önce Gülse odaya gelmişti koşa koşa, yatağı açmış ve şimdi başında bekliyordu.

Barlas ile aralarının kötü oluşu onu çok üzüyordu ve aynı şekilde Barlas da çok üzülüyordu.

"Dikkatli ol." dedim Barlas'ı yavaşça yatağa doğru oturtup. "Gülse," diyerek arkamda kalan kadına döndüm. En azından bir şeyler yaparak belki aralarındaki buz dağlarının biraz erimesine neden olurdum. "Abin için çorba yapar mısın? Hastane yemeklerini yemedi, gerçi Füsun ablanın yaptıklarını da pek yemedi ama." İştahım yok diyerek hiçbir şey yememişti günlerdir. Sürekli olarak askeriyeye gitmek ve görevinin başında durmak istiyordu.

İyileşmeden onu hiçbir yere göndermek olmazdı.

"Yaparım tabii," heyecanla başını salladı ve hiçbir şey diyemeden koşarak odadan çıktı. Barlas'ın sert bakışları bana dönünce bende ona gülümseyerek baktım. "Amacını biliyorum ama olmaz." dedi katı bir inatla.

Yatağın boş tarafına oturdum ve bana öfkeli ama aynı zamanda aşkla bakan elalarına daldım. "Olur. O senin kardeşin Barlas, oturup adam akıllı konuşun." Gülümsedim, elini tuttum. "Görmedin mi Barlas? Yarın yaşayacağımız ihtimali yok. Lütfen yapabiliyorken ailene sımsıkı sarıl, ne yapacak olursalar onları kendinle sınama."

"Benimle böyle kırgın konuşma. Seni sarıp sarmalamak, bir daha asla bırakmamak istiyorum." Söylediği şey hoşuma gittiği için tebessüm ettim.

"Bırakma sende."

"Bırakmayacağım." dedi.

Bizim olma ihtimalimiz var mıydı? Biz olur muyduk? Mutlu, hiçbir sıkıntı olmadan yaşar mıydık?

"Benim şimdi gitmem gerekiyor, tekrar gelinceye kadar seni daha iyi görmek istiyorum." Ayağa kalktığım an sertçe beni elimden kavradı ve sımsıkı tuttu.

"Nereye gidiyorsun?"

"Volkan abinin yanına, benim için ev bulmuş ve birde Yunus için." Sevinçli sesime rağmen onun yüzünde hiçbir mutluluğun pırıltısı oluşmadı.

"Senin zaten bir evin var," dedi kırgın sesiyle. "Neden gidiyorsun? Gitme." Söylediğine karşı içime bir kaya oturdu sanki. Evim var mıydı gerçekten? Bilmiyorum belki şımarık bir davranış gibiydi ama ben ilk zamanlarımda hissetiğim huzuru bu evde bulamıyordum.

Büyü bozulmuş muydu?

"Burası benim evim değil Barlas," dedim gerçeği söyleyerek. "Burası senin evin, senin ailenin evi. Ben kendi evimi henüz kurmadım ama onu yapacağım ve huzuru bulacağım."

"O ne demek canımın içi?" diye sordu. Kullandığı hitap şekli içimi mayhoş etti. "Dört duvar kendi başına bir ev olamaz ama o evin içindeki insanlar senin asıl evin olur." Gülümsedi ve gözlerimin en içine baktı, orada bir şey arıyormuş gibi.

"Gitmeme izin ver olur mu?" diye sordum. Bu istediğim onu durdurdu. Derin bir nefes aldı ve tuttuğu elimi yavaşça serbest bıraktı.

"Tamam," dedi pes ederek. "Gidip kendine istediğin yerde bir ev kur. Ama unutma, sen nereye gidecek olursan ben orada olacağım." Bir şey diyemedim. Onu gerçekten seviyordum ve kırmak istemiyordum.

"Geri döndüğümde seni daha iyi görmek istiyorum." dedim konuyu tamamen kapatarak.

"Sen nasıl istersen, Moya lyubov."¹¹ (Sevgilim.)

"Ne söyledin?" diye sordum. Bilmediğim bir dilde yine bir şeyler söylemişti. "Barlas, bunu daha önce de yaptın." dedim çatık kaşlarımla.

Dudakları kıvrıldı. "Merak mı ediyorsun?"

"Evet."

"O hâlde hızlıca bana dön. O zaman öğrenirsin ne demek olduğunu, Moya lyubov." Derin bir nefes aldım ve Barlas'ın inadını bildiğimden yalnızca başımı salladım. Ardından hiç beklemediğim bir şey yaparak Barlas'ın yüzüne doğru eğildim ve dudaklarımı yumuşak, sakallı yanağına bastırdım.

"Hızlıca döneceğim sana." dedim.

"Dön..." dedi hipnoz olmuş bir sesle. Gülümseyerek arkamı döndüm ve beklemeden odadan çıktım.

"Kuzum, nereye gidiyorsun?" Füsun ablanın sesini duyunca gözlerim onun olduğu tarafa döndü ve gülümseyerek Füsun ablaya doğru ilerledim. Oturduğu koltukta, gözyaşları içinde öylece duruyordu.

"Ağlıyor musun?" İçime yerleşen acıyla beraber hiç durmadan dizlerinin önüne çöktüm ve ellerini sımsıkı tuttum. "Neden ağlıyorsun Füsun abla?"

"Ben ağlamayayım da kim ağlasın? Oğlum, ilk göz ağrım o benim. Ona bir şey olacak diye yüreğim ağzıma geldi, Allah'ıma şükürler olsun ki evladımı bana bağışladı." Gözlerinden akan yaşları sildim ve gülümseyerek baktım yüzüne.

"Sen böyle elden ayaktan düşecek olursan olur mu hiç? Senin güçlü durman ve Barlas'ın yanında olman gerekiyor." İç çektim yavaşça. "Ben aile ne demek bilmiyordum, sizden görüp anladım. Birbirinize olan o bağlılığınız benim İmrendiğim bir şeydi." Duraksadım pişmanlıkla. "Benim nazarım, kem gözüm değmiş olduysa size çok özür dilerim. Ama siz—" benim konuşmama müsaade etmeden kesti sözümü Füsun abla.

"O nasıl laf kızım? Ben senin içini gördüm, senin o güzelin gözlerin değer mi bir başkasının mutluluğuna hiç?" Minnetle gülümsedi bana. "Allah senden razı olsun. Benim Barlas'ım, babasını kaybettikten sonra o kadar içine kapandı ki hepimiz kaldık öyle. Nasıl olduysa, nasıl bir iyilik yaptıysam yüce rabbim seni çıkardı karşımıza." Ellerini tutan ellerime sımsıkı sarıldı. "Sen onu o dipsiz, zifiri kuyudan çıkardın. Ona kendi baharını getirdin, ayazdan çıkardın."

"Teşekkür ederim," dedim. "Bana yaptıklarınız için. Hayatımda hiç olmadığım kadar mutlu oldum sayenizde."

"Ah yavrum, canım benim." Saçlarımı elleriyle itti ardından bana sımsıkı sarıldı. "Allah kalbinin temizliğini biliyor, görüyor zamanı geldiği an sana çektiğin tüm imtihanlarının hediyesini verecek."

O hediye aileydi. Asena'yı canından, kendinden çok seven Barlas, yaşadığı tüm kötülükleri tek bir kelimeyle hayatından silecek olan kızlarıydı.

O hediye Demirkan ailesi olacaktı.

 

🕊️

Barlas Demirkan

Asena'nın gidişinin ardından hiç istemesem bile söylediklerini yapmaya karar verdim. Kırgınlık bir yere kadardı, o haklıydı. Hayatımızda önem arz edenler hiçbir zaman geri planda olmamalıydı.

"Abi..." Duyduğum çekingen sesle beraber derin bir iç çektim. Kardeşimdi o benim, nasıl kızardım, kıyardım ona? "Gelebilir miyim?"

"Gel."

Gülse elindeki küçük tepsiyle beraber içeri girdi ve çekingen bir şekilde gülümsedi. "En sevdiğin çorbayı yaptım, içersin değil mi?" Tedirgin bir şekilde yanıma geldi, yatağın boş kısmına oturdu ve tepsiyi kucağına yerleştirdi.

En sevdiğim çorba yoğurt çorbasıydı ve Gülse bunu çok güzel yapıyordu. "İçerim." dedim soğuk değil ama mesafeli bir sesle. Gülümseyerek tepsiyi yavaşça kucağıma yerleştirdi ve gülümseyerek baktı yüzüme.

"Afiyet olsun." Çorbadan bir kaşık aldım ve içtim. Dakikalar geçerken tekrardan konuştu. "Abi, kırgınsın değil mi bana?"

"Sence?"

"Öylesin." İç çekti. "Hallederiz değil mi? Ben sana karşı çok mahcup hissediyorum ve ne yapacağımı hiç bilmiyorum." Ağırca yutkundu.

"Gülse," ses tonum yüksek çıkınca iç çektim ve daha sakin olmaya çalıştım. "Neden yaptın? Hangi akla hizmet bu kadar saçma bir kararla ben hariç herkes ilişkin olduğunu ve bunun timimdeki asker olduğunu öğrendi?"

Pişmanlıkla başını eğdi ve burnunu çekti. Ağladığını fark edince kalbime bir ağırlık çöktü. "Ağlama." dedim katı bir ses tonuyla. Ancak hiçbir şekilde beni dinlemedi ve ağlayışları hıçkırıklar içinde çoğaldı. Derin bir nefes aldım sonraki saniye dayanamadım ve kucağımdaki tepsiyi sırtıma dikkat ederek komodine bıraktım. Ardından elimi Gülse'nin omzuna koyarak onu kendime çekip yüzünü göğsüme sakladım. "Ağlama, ben senin tek bir damla gözyaşın için dünyayı yakarım."

"Çok özür dilerim abi," hıçkırarak kollarını boynuma doladı. "Pişmanım yemin ederim. Çok utandım sadece, senin emrinde bir asker ve her gün yüz yüze bakıyorsunuz. Ben bilemedim böyle olacağını, çok özür dilerim." dedi ağlayışlarının içinde zar zor.

"Tamam, artık geçti gitti." Durdum. "Artık hiçbir şey saklama benden."

"Söz veriyorum." dedi hemen.

"Tamam, artık ağlama." Geriye çekilip kızarmış gözlerine baktım ve yaşlarını sildim. "Sana kıyamadım ama o ibnenin içtiği sütü burnundan getireceğim." Geriye yaslandım. "Asena'nın gözünde ne zaman iyi olacaksam tabii."

Gülse bir şey diyemeden yalnızca sessizleşti. "Hadi çorbanı iç, Asena kızar sonra." dedi kısık bir tonda.

Kızar mıydı, kızardı.

🕊️

Asena Soykırım

"Volkan abi?" Önde ben, ardımdan Yunus geliyordu. Füsun ablayla biraz konuştuktan sonra evden çıkmış ve hiç beklemeden Yunus'u arayarak beni alması için gelmesini, ev bulduğumu söylemiştim. O da bu duruma normal olarak çok sevinmişti çünkü kim istemezdi ailesinin yanında kalmayı?

"Yanlış yere gelmedik değil mi?" diye sordu Yunus. Telefonumdan geldiğimiz konuma baktım doğru konumdaydık.

"Hayır." dedim ardından gözlerimi geldiğimiz iki katlı evde gezdirdim ve gülümsedim. İlk katı kiralık bir evdi, ikinci kat ise doluydu. Burası askeriyeye oldukça yakın sayılırdı ve bu yüzden Yunus ile ailesi için burayı bulmuştu Volkan abim.

"Asena," duyduğum tanıdık sesle başımı çevirdim ve Volkan'ı gördüm. "Biraz geç kaldım güzelim kusuruma bakmayın." Yanımıza geldi ve gülümseyerek dudaklarını saçlarımın üzerine bastırıp yanımda duran Yunus'a döndü.

"Yunus Alaş," Yunus kendini tanıtarak elini uzattı, Volkan uzattığı elini dostça sıktı.

"Volkan Saruhan."

"Abi," Volkan'ın ilgisi yeniden bana dönünce gülümsedim. "Eve bakacak mıyız hemen?" Bana bir cevap vermeden önce elini cebine attı ve çıkardığı anahtarla gülümsedim.

"Ev sahibi arkadaşım," dedi ardından beraber yönümüzü eve doğru çevirdik. "İstediğinize uygun bir ev ama beğenip beğenmemek size kalmış." Beraber binanın giriş kapısını açtık ve içeri girdik. Aşağı inen merdivenler vardı, orası bodrum katı oluyordu sanırım. Birde ikinci kata çıkan merdivenler vardı ama Yunus'un kalacağı daire giriş kapısının hemen karşısında kalıyordu.

Volkan dairenin kapısını açtı ve kapıyı iterek geçmemiz için araladı. "Geçin hadi." Yunus'un geçmesi için beklediğimde eliyle benim geçmem için işaret verdi. Gülümseyerek içeriye doğru bir adım attım ardımdan ikisi geldi içeri.

Kısa bir koridor vardı, gömme bir dolap, dolabın içinde ise ayakkabılık ile askılık vardı. Koridordan içeriye doğru yürüdük, bizi orta boyda bir salon karşıladı. "Eşyalı ev istemiyordunuz değil mi?" diye sordum.

"Evet, annem kendi oturma grubunu, eşyalarını getirmek istiyor." dedi Yunus. Beraber mutfağa, odalara, banyo ve tuvalete baktık.

"Ee, ne diyorsunuz?" diye sordu Volkan ev turu bittikten hemen sonra.

Gözlerimi otomatik olarak Yunus'a çevirdim ve vereceği cevabı bekledim. Yüzündeki gülümseme onun da benim gibi evi beğendiğini gösteriyordu. "Gayet güzel, tutmak isterim." dedi beni yanıltmayarak.

"Hayırlı olsun o zaman," dedi Volkan tebessüm ederek. "Geri kalanını ben sana ev sahibinin numarasını veririm, siz halledersiniz."

"Olur." Elini uzattı tekrardan Volkan'a doğru. "Sağ ol her şey için." dedi. Volkan ona uzanan eli tutup sıktı ardından ikisi de bana doğru döndü. "Asena, benim şimdi annemi ve kardeşimi almak için gitmem gerekiyor. Seninle ayrı olarak sonrasında buluşuruz." dedi. Ben cevap veremeden Volkan ima ile öksürdü.

"Abisinin yanında çok cesaretli bir davranış," dedi Volkan çatık kaşlarıyla. Yunus söylediği şeyle beraber güldü ve başını iki yana salladı.

"Asena benim de kardeşim gibi. Komutanım varken ben kimim?"

"Birde o var elbet." dedi Volkan üstten üstten konuşarak. Yavaşça kıkırdadığımda Volkan eliyle saçlarımı hafiften dağıttı. "Ona da bir uğramak lazım, hayatını kurtardık beyefendinin herhalde hâlâ beni öldürmenin peşinde değildir."

"O da istiyordu," dedim görüşmelerini dile getirerek. Başını salladı ardından yeniden Yunus'a döndük. "Her şey hallolduktan sonra konuşuruz yeniden." dedim.

"Olur."

Yunus bize veda ederek yanımızdan ayrıldı bizde daha fazla beklemeden Volkan'ın arabasına geçtik. "Nereye gidiyoruz şimdi?" diye sordum kemerimi takarken. Volkan arabanın motorunu çalıştırdı ardından bana döndü.

"Senin için bulmuş olduğum eve." dedi.

"Ya," heyecanla gülümsedim. "Çok heyecanlıyım! Ev güzel mi, nasıl?" diye sordum hemen.

Ana yola çıktığımızda gülümsedi bu heyecanıma karşın. "Ben beğendim, ve senin açından artıları var." Merakla konuşmasını dinledim. "İlk olarak çalıştığın hastaneye yürüme mesafesinde, her şey kolayca erişebileceğin kadar yakın." Gözlerini kısa bir şekilde bana çevirdi ardından tekrardan önüne döndü. "Ve orada bende kalıyorum."

Şaşkınlıkla son söylediğini algıladım. "Sende mi orada yaşıyorsun?"

"Evet, bir hafta oluyor. Yeni görevimden dolayı orayı seçtim, askeriyeye yakın." dedi ardından bir şeyi unutmuş olacak ki ekledi. "Barlas'ın görev yaptığı askeriye," dedi beni daha da şaşırtarak. "Verilen görev için benim timim ve onun timi beraber hareket edecek." Görev mi? Ne görevi onları bir araya getirmişti ki?

"Görev ne ki?" diye sordum.

"Üzgünüm ama bu konu hakkında konuşmak yasak." Fazla üstelemedim ve başımı salladım. Dakikalar sonra artık bahsettiği sitenin önünde durmuştuk.

Arabanın kapısını açarak indim benim ardımdan Volkan abi indi. "Gel bakalım," kolunu omuzlarıma atarak beni kendine çekti ve beraber yürümeye başladık. "Heyecanlı mısın?" diye sordu ben sessiz kaldığım için.

"Evet," dedim sesime bulaşmış olan heyecan kırıntılarıyla. "İlk kez kendi evim olacak ve kendi ayaklarımın üzerinde olacağım." Bu hâlime tebessüm etti.

"Çok sürmez sanki," dediğinde söylemek istediğini anlayamadım. Merakla yüzüne baktığımda açıklama yaptı. "Barlas, seni bırakacak gibi değil." Söylediği şeyle bir an algım kapandı, yavaşça yutkundum.

Barlas beni bırakmaz mıydı? Ne olurdu o zaman? Biz, belirsizlik içinde mi olacaktık böyle?

"Volkan abi," duyduğum ince sesle dikkatim dağıldı. Başımı kaldırdım ve sesin sahibine baktım. Altı yaşlarında bir kız çocuğu bizi fark edince koşarak geldi ve hiç durmadan Volkan abinin bacaklarına sarıldı. "Ay, gelmişsin!" dedi heyecanlı heyecanlı.

"Mine Hanım," Volkan abi Mine olduğunu öğrendiğim kızı belinden kavradı ve kolayca kucağına alarak yanağından öptü. "Bu soğukta ne yapıyorsun dışarıda?" diye sordu hafif bir kızgınlıkla.

Mine, "şey... Aslında penceremden seni gördüm ve dayanamayıp geldim." Işıl Işıl parlayan yeşil gözlerinin hedefine bu kez ben girdim. Merakla yüzümü incelediği sırada gülümsedim o da hiç çekinmeden gülümsedi. "Bu güzel abla kim?" diye sordu Volkan abiye bakarak.

"Bu güzel abla benim kardeşim." dedi ve beni yeniden kendine çekerek sarıldı. "İki güzel kardeşim var." dediğinde Mine minik eliyle ağzını kapatarak kıkırdadı.

"Ay," dedi birdenbire. "Sizin gözleriniz aynı!" Gözlerim refleksle Volkan abinin gözlerine kaydı ve göz göze geldik. Gerçekten benim gözlerimin aynı tonuydu.

"Çok benziyor gözlerimiz abi," dedim bunu yeni fark ederek. "Bu kadar benzediğini düşünmemiştim." dedim. Volkan abi bir şey diyemeden telefonu çaldı, ben kolunun altından çıkarak telefonu açmasına izin verdim.

"Söyle, Yasin." Hâlâ sitenin bahçesinde duruyorduk. "Bekle bir saniye," dedi Volkan abi ardından Mine'yi kucağından indirdi ve bana döndü. "Önemli bir telefon, konuşup geleceğim siz şuraya oturun." dedi çardağı işaret ederek.

Mine uzanıp elimi tuttuğunda gülümseyerek Volkan abinin gösterdiği çardağa ilerledik ve oturduk. O da görüş açımda olacak şekilde ileride konuşuyordu. "Abla ismin ne senin?" diye sordu Mine yeşil gözleri üzerimde gezinirken.

"Asena."

"Asena..." Hayran hayran bana bakan gözlerine karşılık tebessüm ettim. "İlkim ablayı tanıyor musun?" diye sordu birdenbire heyecanlanarak.

"Hayır, o kim?"

"Volkan abinin sevgilisi!" Bir sevgilisi olduğunu ve benimle tanışmak istediğini söylemişti. İsmi ilkim'di anlaşılan.

"Tanışacağımız yakında ilkim ablanla." dediğimde buna çok sevinmiş olacak ki ellerini birbirine çarptı.

"Asena, hadi siteye girelim ev sahibi gelmiş." Oturduğum yerden kalktım ve Volkan abinin yanına doğru ilerlemeye başladık Mine ile beraber. Siteye giriş yaptığımızda Mine bize daha fazla eşlik etmeden ilk daire girmişti ve bizde asansöre binerek sekizinci kata çıkmıştık.

"Olcan," Asansörden çıktığımızda yirmi dördüncü dairenin önünde bizi bekleyen adamın yanına ilerledik. Volkan abi Olcan dediği adama elini uzattı ve tokalaştılar. "Kardeşim," dedi Volkan abi beni tanıtırken. "Asena, buda Olcan benim yakın bir dostum ve aynı zamanda senin dairenin sahibi." dedi.

Olcan, gülümseyerek bana doğru elini uzatınca bir yabancıyla temasta bulunmak istemedim ancak yinede nezaket amaçlı elini kısa bir süre içinde sıktım. "Memnun oldum, Olcan Bey."

"Bende öyle." dedi ardından dairenin kapısını açtı ve içeriye geçtik. Girişte orta uzunlukla bir koridor vardı, koridora bağlı beş kapı vardı. "Burası banyo ve tuvalet." dedi Olcan Bey.

İlk kapı oraya açılıyordu. Banyoda bir duş kabini, küvet ve klozet vardı. Banyodan sonra iki odaya, mutfağa ve salona bakmıştık. Evin kapalı bir balkonu vardı salona bağlı.

"Ev güzel," dedim beğenerek.

"Yan dairede ben kalıyorum." dedi Volkan abi. Gülümseyerek başımı koluna yasladım. Burayı tutmak istiyordum ve tutacaktım.

🕊️

Söylediğim gibi evi tutmuştum. Eşyalı olduğu için beni yoracak tek şey temizlik olacaktı onun dışında yorulacağım bir şey yoktu. Sadece yatak odamı tamamen düzenlemek istiyordum onu da yapacaktım kısa sürede.

"Hoş geldin, kızım." Füsun abla evin kapısını açtığında yüzümdeki gülümsemeyle içeri girdim. "Oldu mu?" diye sordu yüzümdeki gülümsemeye bakarak. Heyecanla başımı salladım.

"Oldu, çok güzeldi Füsun abla!" Sevinçle ona sarıldım o da bana sımsıkı sarıldı.

"Hep gülsün yüzün yavrum." dedi benimle aynı mutluluğu paylaşarak. "Unutma bizi sakın." dedi yalancı bir kırgınlıkla.

"Buraya yakın, bir ayağım hep burada olur." Beraber içeri girdik. "Barlas iyi mi?" diye sordum merakla.

"Sana sinirli biraz. Açmamışsın telefonunu." Beni aradığını sonradan görmüştüm ve onu geri arayamadan telefonumun şarjı bitmişti.

"Yanına gideyim, alırım gönlünü." Ben Barlas'ın odasına yöneldim Füsun abla ise akşam yemeğini hazırlamak için mutfağa geçmişti.

Barlas'ın odasının önünde durdum ve içeriden herhangi bir ses geliyor mu diye sessizleştim. Barlas'ın, "ben burada hasta hasta yatayım, sevgilimiz Volkan dağının yanına gitsin." dediğini duydum. Dudaklarımı hafifçe ıslattım. Ses tonundaki kıskançlık nedensizce hoşuma gitti.

Aniden duyduğum sesle kaşlarım çatıldı. Barlas'ın kendi kendine konuştuğunu ve çok sinirli olduğunu anladım o an. "Sikmişim kurşunu da, yarasını da!" Daha fazla beklemeden kapı kolunu indirerek içeri girdim. Barlas'ın yataktan kalkmaya çalıştığını fark ederek hızlıca kapıyı kapatarak ona doğru gittim.

"Barlas, ne yapıyorsun kıpırdama!" Beni fark edince hareket etmeyi bıraktı ve öfkeyle, endişenin hüküm sürdüğü gözlerini yüzüme dikti. "Acıdı mı canın? Neden kalkıyorsun sen?" Kolundan tuttum, yatakta oturan bedenine üstten üstten bakıyordum.

"Ne yapmamı isterdin? Ortalıklarda yoksun, kaç saat oldu bir kez aramadın beni, üstüne üstlük ben arıyorum cevap vermiyorsun sonrasında hiçbir şekilde geri dönüşte alamıyoruz senden?" Kırgın çıkan sesiyle afalladım. Bana kırılmış mıydı?

Kırılması normal değil mi? Adam burada, geçirdiği ameliyat sonrasında yatıyor ama yanında yoksun.

Barlas ben bayıldığım zaman bile yanımdan ayrılmazken onu bırakıp gitmiştim. Suçluluk duygusu içime çöktü, yavaşça yutkundum. "Çok üzgünüm, aradığını görmedim."

"Neden görünce geri aramadın?" diye sordu sonrasında aniden parladı. "Neden kapalı senin telefonun? Kafayı mı yememi istiyorsun Asena?"

"Şarjım bitmiş, lütfen sakin—" sözümü sertçe kesti.

"Sakin falan olmamı bekleme! Seni kaybedemem, bir daha olmaz anlıyor musun? Tehlike içindesin Asena, seni almak için an kollayan şerefsizlere neden açık veriyorsun?" Söyledikleriyle beraber dondum. Peşimde miydiler? Her şey bitti sanıyordum...

Barlas'ın sinirli yüzü yavaşça duruldu. Beni elimden tutarak yanına oturttu ve bana döndü. "Güzelim benim," dedi tüm öfkesi geçmiş gibi. "Biliyorum, artık kendi kabuğunun dışına çıkmak istiyorsun ama şimdi değil. Ben yanında olduğum her an, seni isteğin yere götürürüm ama sana yalvarırım bensiz gitme bir yere." Elleri hızlıca yüzümü kavradı ve yanaklarımı hafifçe okşadı. "Bugün gittin, yüzündeki o mutluluğu, sevinci görünce sana engel olamadım, kıyamadım. Ama her saniye korkudan öldüm."

"Böyle konuşma, ölüm girmesin aramıza." Yanağıma yaslı ellerinden birini tuttum ve dudaklarımı avuç içine bastırdım. "Ben böyle bir tehdit olduğunu bilmiyordum."

"Hiçbir zaman öğrenmeyecektin ama senden bir şeyler gizleyerek her şeyi daha fazla çıkmaza soktuğumu fark ettim. Beraber yürümek zorundayız bu yolda, senden gizli değil, seninle beraber." Gülümseyerek daha fazla beklemek yerine kollarımı boynuna sımsıkı doladım.

"Nasıl istersen, neyi güvenli bulursan onu yapacağız." dedim kabul ederek.

Elleri belime sarıldı, yüzünü boynuma saklayarak dudaklarını sertçe tenime bastırdı. "Beraber karar vereceğiz her şeye. Ama güzelim hevesini kırmak istemiyorum, bir süreliğine yeni evine çıkma, gözlerimin önünde ol." Söylediği şeye cevap vermeme izin vermeden yeniden konuştu. "Eğer gitmekte ısrarcıysan seninle gelirim. Gerekirse kapı önünde uyurum ama yine de senin yakınında, güvende olduğunu bilirim." Dudaklarımda kocaman bir tebessüm yeşerdi.

Sevildiğini hissetmek böyle bir şey miydi?

"Barlas," geriye çekildim ve yüz yüze gelmemize sebep oldum. "O eve çıkacağım." dedim. Konuşmamı tamamlama izin vermeden araya girdi yeniden.

"O zaman bende kapının önünde uyurum." dedi bundan hiç rahatsız değilmiş gibi.

"Neden?" diye sordum.

"Sen nerede olduğunu bilmediğim bir yerde olacaksın, tek başına ve ben burada huzurla uyuyacak mıyım?" Sertçe çattı kaşlarını. "Orada olacağım, senin güvende olman gerekiyor." dedi.

Güldüm. "Hayır, neden kapının önünde olasın ki?" Ne söylediğimi anlamaya çalıştığı sırada konuşmaya devam ettim. "Yatağımda, kollarının arasında olursam daha güvende olurum." Ona uzattığım açık çeke karşı dudakları kıvrıldı.

"Öyle mi dersin?" diye sordu yüzüme doğru yaklaşırken.

"Hıhım." Beni öpeceğini anladığım an dudaklarımı, dudaklarına doğru götürdüm ancak tam dudaklarımızın birleşeceği an odanın kapısı açıldı. Gelenin Füsun abla olduğunu düşünerek hızla geriye çekildim ancak tam o sırada gördüğüm yüzle dondum.

"Ezgi?" Barlas'ın çatık kaşlarıyla bana baktığını fark ettim ama ben yalnızca Ezgi'ye bakıyordum. Ne işi vardı burada? Barlas'ın odasına bu kadar rahat nasıl girebilirdi?

Mideme ve karnıma giren tuhaf sancıyla yutkundum. "Barlas," burada hiç yokmuşum gibi koşarak geldi ve hiç beklemeden Barlas'a sımsıkı sarıldı. "Çok korktum, iyisin değil mi?" Midem bulanıyordu.

"İyiyim," dedi Barlas ve onu kendinden uzaklaştırdı. "Ne işin var burada senin? Kim aldı evime seni?" diye çıkıştı.

"Füsun anne," dedi. Kulaklarıma gelen hitap şekliyle beraber içime acı işledi. Füsun ablaya, anne diyecek kadar mı hayatlarına işlemişti Ezgi? "Senin vurulduğunu ondan öğrendim. Seni görürsem iyi olacağını söyledi, bende hiç beklemeden geldim." dedi Ezgi.

Füsun abla mı çağırmıştı onu? Barlas ve benim aramda olan şeyi bile bile Ezgi'yi mi çağırmıştı?

Ezgi'nin Barlas'a iyi geleceğini düşünecek kadar seviyordu Ezgi'yi.

"Saçmalama!" Barlas'ın aniden yükselen sesiyle ve buruşan yüzüyle beraber korkuyla ayaklandım.

"Barlas, sevgilim lütfen yaralı olduğunu unutma." Gözleri bana döndü birkaç saniye yüzüme bakarak iç çekti ve onun başında dikilen bedenimi ellerimi tutarak kendine çekti.

"Odamdan, evimden çıkıp git Ezgi." Ezgi, Barlas'ın sert sesiyle beraber dolmuş gözlerini ikimizin üzerinde sabit tuttu.

"Evinden gidebilirim ama kalbinden asla." dedi.

Dudaklarımda sahte bir gülüş oluştu. "Korkarım ki kalbindeki yerini de kaybettin. Artık orada ben varım ve gitmeye hiç niyetim yok." Gözlerimi Barlas'ın gözlerine çevirdim. "Hayatımın sonuna kadar." dedim.

Barlas tuttuğu elimi öptü ve, "hayatımızın sonuna kadar." diye düzeltti beni. Gülümsedim ve yeniden Ezgi'ye döndüm.

"Artık gidebilirsin. Kapının yerini bilmiyorsan sana seve seve gösteririm." Hiçbir şey demeden arkasını döndü ve resmen koşar adımlarla odadan çıktı, ardından kapıyı sertçe çarparak kapattı. "Barlas, Ezgi nasıl bu kadar rahat gelebilir senin odana?"

"Bebeğim," dedi içimde çiçekler açan bir sesle. "Gerçekten onunla bir ilgim yok." Bir şey demedim, yalnızca dudaklarımı yanağına bastırarak iç çektim.

"Hayatında, hayatımızda senin eski ilişkilerini istemiyorum." dedim.

"O benim eski bir ilişki içinde olduğum biri değildi. Benim şu ana kadar ciddi düşündüğüm tek kadın sensin, hayatım boyunca verdiğim ikinci doğru karar buydu." Bir eli belime sarıldı ve beni üzerine çekerek yavaşça okşadı.

"İlki neydi?" diye sordum merakla.

"İlki asker olmak istememdi. Bu kararımdan hiç pişman olmadım, olmayacağım. İkinci olan ise hayatım boyunca hiçbir kadına şans vermemem. Çünkü sonunda sen geldin bana." Kalbimi yerinden çıkaran cümlelerine karşı eridim. Gözlerimden ona doğru giden aşkın sembollerini fark etmiştir bence.

"Benim de hayatımda verdiğim ilk doğru karar sensin." Gülümsedi, ardından biraz önce yapamadığını yaparak hiç beklemeden dudaklarımızı birleştirdi. Kısa ama tutkulu bir öpücük sonrasında beraber yatağına uzandık.

Başımı göğsüne yasladım, Barlas'ın parmakları açık saçlarımın arasında karışırken uykumun geldiğini fark ettim ve asıl aklımı kurcalayan soruyu sordum Barlas'a. "Barlas, Füsun abla Ezgi'yi çok mu seviyor?"

Herhangi bir cevap vermedi. Derin bir nefes aldı öncelikle ardından konuştu. "Seviyor, ama bunun önemi yok." dedi. Benim için vardı, Füsun abla Ezgi'ye değer veriyorsa biz daha çok karşılaşırdık.

Ben bunu istemezdim.

"Anladım." dedim yalnızca. Sonraki saniyeler gözlerim uykuya doğru çekildi ve uyumadan önce fark ettiğim şey Barlas'ın da neredeyse uyuyacak olduğuydu.

🕊️

Baros gelmiş olduğu konumda arabayı durdurdu ve indi. Gözleri etrafı kısaca taradı ve duraksamadan seri adımlarla onu bekleyen iki kişinin yanına ilerledi.

"Lider?" Baros sesini duyurmak amaçlı konuştu ve aynı zamanda gelmiş olduğunun haberini verdi. Elindeki çantayı kenara bırakarak içeriye doğru adım attı. "Baron?" diye seslendi bu kez.

"Baros, sonunda gelebildin!" Baros, Baron'a doğru döndü ve kenara bırakmış olduğu çantayı aldıktan sonra ona uzattı. "Kanlar içinde mi?" diye sordu.

"İçinde, Lider ne durumda?" diye sordu Baros. İkisi beraber üst katta bulunan Liderin odasına doğru ilerlemeye başladı.

"Eskiye göre daha iyi." dedi Baron.

Önünde durdukları kapıyı tıklattı Baron, ardından içeri girdi. "Efendim, kan geldi." Lider, duyduğu şeyle beraber güçsüz düşmüş bedenini zar zor toparladı.

"Hemen getir şu laneti!" diye bağırdı. Baron hızlı hareket ederek çantanın ağzını açtı ve kan dolu olan beş adet kan torbasını masaya koydu, Liderin koluna takılı olan damar yoluna seri şekilde kan torbasını taktı ve rahatlayarak nefes aldı. "Ne kadar sürecek bu daha?" diye sordu Lider.

"Bilemiyorum, doktor bir süre daha devam edeceğini söyledi." Lider derin bir nefes aldı, gözleri koluna kaydı ve damla damla bedenine giren kana baktı. Tam olarak bir yıldan fazladır bununla uğraşıyordu. Doktorunun söylediğine göre bu hastalıktan kurtulmuştu ancak şimdi yeniden onu bulmuştu.

Aplestik Anemi hastalığı vardı ve kemik iliği yeterli miktarda kan üretmediği için anemi ve benzer birçok hastalığa yakalanma olasılığı yüksekti. Uyumlu bir kemik iliği nakli oluncaya kadar bir hastalıkla mücadele etmek için vücuduna kan almaya devam etmek zorundaydılar.

"Her şey yolunda mı?" diye sordu Lider. "Yağız nerede? Yaptığı şeyin farkında değil mi?" Baron derin bir nefes aldı ve gözlerini Baros'a çevirdi.

"Her şeyi hallediyordum ancak hiçbir şey istediğim gibi gitmedi." dedi Baros. "Volkan denen adam her şeyi mahvetti." Lider kimden bahsettiğini anlayamadı, kaşları çatıldı ve karşısında boynu bükük duran adama baktı sinirle.

"O kadar adamdınız! Yüzbaşının ağzından Asena'nın nerede olduğunu öğrenmek nasıl bu kadar zaman alabilir?" Baros başını kaldırdı ve Liderin gözlerine baktı.

"Yerini bulduk ancak biz onu alamadan Volkan aldı ve ortadan kayboldu. Aynı şekilde o gün operasyon düzenlediler, adamlarımın hepsi öldü." dedi Baros bunu hatırlatmak için çaba sarf ederek.

"Baros!" diye bağırdı Lider. Ancak daha tam kendine gelememişken şiddetle öksürmeye başladı. Yorgundu ve dinlenmesi gerekiyordu. "Bu işi hallet. O kadını bana getir, yoksa seni mahvederim." dedi. Baros yalnızca başını salladı ve daha fazla beklememek adına yanlarından ayrıldı.

Baron, "Elmas," dedi resmiyeti bir kenara bırakıp. "O kadını neden istiyorsun? Bu aldığımız kanlar senin için yeterli, ameliyata az kaldı ve ilik bulundu." dedi.

Başını iki yana salladı Lider. Diğer adıyla Elmas. "Onunla görülmesi gereken bir hesabım var." Acının kuvvetle işlediği bedenine rağmen doğrulmaya çalıştı ancak işe yaramadı. Sinirle kapattı gözlerini, derin bir nefes aldı. "Irmak," dedi bir nefesle. "Onu bana getir."

"Ne?" Baron başını iki yana salladı. "Bunu kabul etmez, her şeyi bırakıp gittiğini söyledi." Elmas, gözlerini açtı ve karşısında duran adama baktı.

"Ne dediysem onu yap." Yutkundu ağır ağır. "Ona bir not iletmeni istiyorum ayrıca."

"Elbette efendim," dedi Baron. "Not nedir?" diye sordu.

"Hizmet ettiğine ve kurumuna ihanet etmenin bedeli ölümdür." dedi ağır bir sesle. "İhanetin, görevini tamamlamadan gidişindir."

🕊️

Asena Soykırım

"Güzelim?" Barlas'ın sesini duyduğum an elimdeki telefonu bırakarak banyoya doğru ilerledim. Aralık duran kapıyı iterek içeri girdiğimde Barlas'ı fark ettim.

Beline bağlamış olduğu havluyla beraber beni karşıladı. Yeni duş almıştı ve bedeninden aşağı doğru kayan su damlaları tenime bir sıcaklık yaydı.

"Barlas?" Gözleri bana döndü, sakallarını almıştı yeniden.

"Bebeğim, sen neden hazır değilsin?" Yanına doğru ilerledim ve hiç beklemeden bedenimi lavaboyla onun arasına sıkıştırdım. Barlas'ın elaları oyunbaz bir şekilde yüzümde gezindi ve üzerime doğru eğilerek beni sıkıştırdı. "Benim çiçeğim biraz fazla yaramaz gibi." Kıkırdayarak ellerimi çıplak ve ıslak göğsüne yerleştirdim.

"Öyle mi dersiniz Barlas Bey?" Göğsünde aşağı yukarı hareket eden elime baktı ve kaşları hayret edercesine havalandı. Ardından ellerini uzatarak benim ellerimi tuttu ve geriye götürüp lavabonun yüzeyine sabitledi. Sırtım geriye yaslandı, alttan alttan yüzüne bakmaya başladım.

"Bana böyle yanaşıyorsun, sonra hiç iyi şeyler olmayacak." Dudakları burnumun üzerine bastırarak öptü. "Ben askeriyeye gideceğim, oradan senin evine geleceğim sonra beraber hazırlanıp Volkan Beyin davetine icabet edeceğiz." dedi tane tane.

Dudaklarımı öne doğru büzdüm. "Sen beni hiç dinleme sakın," dedim. "Sevgilin kim zaten, neden onu dinleyeceksin değil mi?" Bu sabah Volkan abiden bir arama almıştım, sevgilisi benimle tanışmak için ve yeni evimi kutlama amaçlı bir akşam yemeğine davet etmişti. Volkan abiyi kırmamıştım, benim için çok önemli şeyler yapmıştı çünkü.

Bunu Barlas'a söylediğimde ne yapıp, ne edip kendini bir şekilde olayın içine katmıştı ki zaten onsuz gitmezdim ben.

Şimdi ise kendisi askeriyeye gitme konusunda çok ısrarcıydı ancak onu göndermek yerine benimle, evimize götürecektim. "Güzel bebeğim benim," dedi ona darılacağımı anlayarak. "Ben iyiyim, gidip geleceğim hemen."

"Hayır Barlas," dedim sinirle. "Yaran hâlâ iyileşmedi, gözümün önünden ayrılmak yok." dedim uyarı dolu sesle. işaretparmağımı yüzüne doğru uzattım ve tehdit nidası ile konuştum. "Ama illaki gideceğim diyorsan senin kararın. Ama sonra sakın gelme benim yanıma, kendi başıma yemeğe giderim senin de beni ektiğini söylerim."

"Ya havle," lavabo ve onun arasından çıkmak için bir adım atmıştım ki Barlas hızla belimi kavrayıp beni yerime sabitledi. Kendini üzerime eğip bana yaslanınca hissetiğim varlığı ile yutkundum. "Tamam amına koyayım tamam!" dedi.

"Neye tamam?"

"Gitmiyorum. Dizinin dibinde olacağım." dedi. Hevesle gülümsedim ve ona sımsıkı sarıldım. Çenemi göğsüne bastırarak alttan alttan yüzüne baktım. Elinin hissini yanağımda hissetim ardından yavaşça boynuma doğru kaydığını. "Hadi," dedi boğuk bir sesle. "Biraz daha böyle duracak olursak iyi olmayacak." Beni banyonun kapısına doğru çevirdi ve hafifçe kalçama vurdu.

"Barlas!" dedim yalancı bir sitemle.

Barlas'ın kıkırtısını duydum, beklemeden banyodan çıktım ve hızlıca üzerime günlük bir şeyler giydim. Çok geçmeden Barlas banyodan giyinmiş hâlde çıktı, o da benim gibi günlük giyinmişti.

Çünkü bizim evimizde giyinecektik.

"Hadi çiçeğim, geç olmadan çıkalım." dedi. Beraber evden çıktıktan sonra arabaya binmiştik. Yemek için giyeceğimiz kıyafetler arka koltuktaydı.

"Barlas," gözleri bana döndü ardından yeniden yola baktı. "Biz şimdi sevgiliyiz değil mi?" diye sordum.

"Öyleyiz." dedi.

"Bence değiliz," dedim aniden. Bunu söylemem ile beraber kaşları çatıldı ve bir gözü yolda, bir gözü bende oldu. "Ben senden bir teklif alamadım." dedim küskün bir tavırla.

"Ciddi değilsin değil mi?"

"Neden? Ben layık değil miyim yoksa?" Söylediğim şeyle ters ters yüzüme baktı.

"Her şeyin en iyisi ve güzeline layık olduğunu biliyorsun." dedi. Gülümsedim bu sözüne karşın. "Ama benim çiçeğim bir teklif bekliyorsa bunun yerine gelmesi ölüm kalım savaşıdır." Yüzümde güller açtı. Dudaklarımı hafifçe ısırdım ve uzanıp boşta olan elini tuttum.

"Teşekkür ederim."

"Ben özür dilerim bunu akıl edemediğim için." dedi gözleri gözlerime denk düştüğünde. Uzanıp hızlıca yanağından öptüm ve yerime oturdum yeniden.

Kısa süre sonra arabayı artık bir evim olan sitenin önünde durdurdu ve bana döndü. "Burası hem askeriyeye, hem hastaneye hem de bizim eve yakın." dedi memnun olarak. Başımı salladım hevesle ve hemen arabadan indim.

"Çok güzel değil mi?" diye sordum. Daha önce pek dikkat etmesem bile şu an etmiştim. Sitenin içerisinde ortak bir havuz, ve her yeri süsleyen çiçekler vardı.

"Güzel." dedi yalnızca. Beraber sitenin ana kapısına doğru ilerledik, Volkan abiden öğrendiğim şifreyi girdim ve açılan kapıdan içeri girerek asansörlere doğru ilerledik. "Kaçıncı katta dairen?" diye sordu bu kez Barlas.

Gelen asansöre bindik ve sekizinci katın düğmesine bastım. "Sekiz." dedim aynı anda bir cevap olarak. Asansör sekizinci katta durdu, indik ve yirmi dört numaralı dairenin önünde durduk.

Kabanımın cebinden anahtarı çıkardığım sırada Barlas'ın gözleri ise etrafta geziniyordu ancak normal bir siteydi neden bu kadar dikkatli baktığını anlamıyordum. Açtığım kapıdan giriş yaptım ardımdan ise Barlas girdi ve gözleri kısaca evi taradı.

"Temiz olmuş." dedi Barlas gözleriyle etrafı incelemeye devam ederken. Evi temizlemek için temizlikçi göndermişti bana sadece yatak odasını düzenlemek kalmıştı onun içinse önce alışveriş yapmam gerekiyordu.

Mobilya seçmeye henüz vakit bulamamıştım. Barlas ile beraber seçmek istiyordum.

"Ben banyoya gireceğim, hazırlanırım hemen." Barlas kendi kıyafetlerini alarak odalardan birine girdi, bende hızlıca banyoya girdim. Çok kısa bir duş aldıktan sonra saçlarıma fön çektim ardından ise diğer odaya geçerek üzerimi giyinmeye başladım.

Siyah, dizlerimin üzerinde biten bir elbiseydi. İnce askılı, kumaşın üzerinde ise çok hafif belli olan parıltılar vardı. İnci küpe ve kolye takımımı taktım, yüzüme makyaj yapmaya geçeceğim sırada odanın kapısı tıklandı. "Güzelim, müsait misin geleyim mi?" diye sordu Barlas.

"Gel." Kapı açıldı ve Barlas içeri girdi. Üzerinde siyah bir gömlek, altına ise siyah bir pantolon giymişti. Onun ne giyeceğini bilmiyordum ancak ikimizde bilmeden uyumu yakalamıştık.

"Çiçeğim," Barlas arkama geçti ardından dudaklarını saçlarıma bastırıp öptü. "Çok güzelsin." Belime sarılı olan kollarının arasında dönerek yüzüne baktım ve gülümseyerek çenesinin altından öptüm onu.

"Teşekkür ederim, sende çok yakışıklısın her zaman olduğu gibi." Bu kez başını indirerek saçlarımı kenara çekti ve dudaklarını yavaşça boynuma bastırdı. "Makyajımı yapayım ben geç olmasın." dedim.

"Tamam." dedi beni onaylayarak. Kollarının arasından çıkarak makyaj çantamı aldım ve banyoya geri gittim. Orada makyajımı yapacaktım çünkü bir tek ayna orada vardı şimdilik. Orta boy aynanın karşısına geçerek çantamı kenara bıraktım, içinden makyaj malzemelerini çıkardığım sırada açık kapıdan Barlas'ı fark ettim.

Omzunu kapıya yasladı, kollarını göğsünde birleştirdi ve gözlerini üzerime dikti. Onun bakışlarının altında yirmi dakika kadar bir süre içinde makyajımı bitirdim, gecenin asıl yıldızı olan bordo ruju dudaklarıma sürdüğüm sırada Barlas'ın hareketlendiğini ve bana doğru geldiğini fark ettim.

Bordo rengi onun için başkaydı.

"Hazır mısın?" diye sordu ben rujun kapağını kapattığım sıra. Yavaşça ona doğru döndüm ve gülümseyerek başımı salladım. Gözleri direkt olarak dudaklarıma kaydı ve gözlerini saran duygu karmaşası içinde baktı.

Birdenbire belime sarılan koluyla beraber ona çekildim, hızımı yavaşlatmak adına ellerimi göğsüne bastırdım. Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda o da ellerini belime sımsıkı doladı. "Öpeyim mi?" diye sordu çocuksu tonda.

"Rujum bozulur." dedim nazlı nazlı.

"Yeniden sürersin." dedi oralı olmadan.

"Olmaz." dedim ve daha fazla dikkatimin dağılmaması için uzun, gür kirpiklerine baktım. O an hiçbir şekilde aklımın bir köşesinde olmayan fikir yerini aldı. Yavaşça dudaklarımı araladım ve heyecanla, "Barlas." dedim.

"Söyle," dedi yüzüme gelmiş olan saçlarımı kenara çekerek.

"Kirpiklerin çok güzeller. Acaba onlara rimel sürmeme izin verir miydin?" Söylediğim şeyle beraber kaşları çatıldı ve saniyesinde başını iki yana salladı.

"Hayır."

"Ya ama lütfen!"

"Güzelim hayır dedim." Kollarımı boynuna doladım ve kirpiklerimin altından ona baktım.

"Lütfen..." dedim tatlı bir sesle.

Barlas derin bir nefes aldı. "Bakarız." dedi yarım ağız bir şekilde.

"Ama—" sözümü kesti.

"Hadi çıkalım artık." dedi dudaklarını alnıma batırarak.

"Eve gelince süreriz o zaman." dedim izin vermiş gibi. Bu hâlime dudakları kıvrıldı ancak hiçbir şey söylemedi ve ben bunu bir evet olarak kabul ettim.

Beraber evden çıktık. Ardından hemen yan dairenin önüne geçtim ve heyecanla Barlas'a baktım. "Heyecanlı mısın?" diye sordum.

"Hayır, ama sen öylesin." dedi gülümseyerek. Dudaklarını saçlarıma bastırıp beni belimden tuttu ve kendine çekerek sıkıca sarıldı. Elimi uzatıp zile bastım ve birkaç saniye içinde kapı bir kadın tarafından açıldı.

Kadının kim olduğunu anlamaya gerek kalmadan Barlas'ın dudaklarından dökülen isimle beraber kaşlarım çatıldı. "İlkim?" Çatık kaşlarımla ona baktığımda tam karşımda duran kadın konuştu bu kez.

"Barlas?"

Birbirlerini tanıyorlar mıydı? Nereden ve nasıl tanışıyorlardı?"

🕊️

•Evet bölüm sonuna geldik!

Sizce Barlas ve İlkim nereden tanışıyor olabilir? Ve Asena nasıl bir tepki verecektir? Volkan sizce bu tanışıklığı biliyor mu?2

Dördünün olduğu bu yemek nasıl gidecektir sizce?1

Lider kim olabilir ve Asena'dan ne istiyor sizce?

Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın ⁠✧

Bölüm : 14.02.2025 18:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...