6.
|BAŞA VURAN ÖZLEM|
Yolunu gözlediğimiz insan hani çabuk dönerdi? Beklenen zaman hani çabuk geçerdi? Bir insana bir ay bir yıl gibi gelir miydi? Bana bir yıl gibi gelmişti. Bir aydır canımdan bezmiştim sanki.
"Asena, hasta geldi." Meryem'in sesiyle oturduğum sandalyeden kalktım. Acil kısmına ilerledim ve hastamın olduğu odaya doğru yöneldim.
Bu bir ayda güzel şeyler olmuştu. Barlas burada olmamasına rağmen sanki benimleymiş gibi hissettirmişti. Göreve gittikten birkaç gün sonra Gülse ile onun isteği üzerine hastaneye gelmiştik ve hastanenin başhekimi ile benim hakkımda konuştuğunu öğrenmiştim.
Onun sayesinde bir aydır hastanede, acil kısmında çalışıyordum. İşimi oldukça seviyordum ve bu bir ay onun sayesinde yine iyi gidiyordu. Ama beni en çok mutlu eden şey Barlas'ın gittikten bir gün sonra yaptığı şey olmuştu.
Hiç beklemediğim bir an bunu yapmıştı ve burada olsa ona sıkıca sarılmama sebep olurdu. Bir insan nasıl olurda bu kadar mükemmel olurdu? Ben nasıl bir iyilik yapmıştım da karşıma Barlas gibi biri çıkmıştı acaba?
"Merhaba, geçmiş olsun." Beş, altı yaşlarındaki kız çocuğuna gülümsedim. Kızın uzandığı yatağı biraz yükselttim ve gülümseyerek tatlı suratına baktım. "Sorun ne bakalım Küçük Hanım?" Kız dudaklarını büzerek doğruldu.
"Karnım çok ağrıyor, midem de çok bulanıyor." Ellerini yüzüne kapattı ve ofladı. "Beni çok seviyor ağrılar o yüzden hep bana geliyorlar." Kıkırdadım. Bilmiş bilmiş konuşması çok tatlı gelmişti gözüme. "Gülme doktor abla. Yoksa senin de başına gelir bak." Tebessümle kızın yanağını okşadım.
"Pekâlâ, gülmem o zaman." Dil çubuğunu alarak kızın yanına geçtim. "İsmin neydi tatlım?" Kız saçlarını kenara itti ve uslu uslu bana baktı.
"Ağzını açar mısın, Çiçek?" diye sordum dil çubuğunu göstererek.
"A demem lazım birde, doktor abla. Unutma." Güldüm. Çiçek ağzını A diyerek açınca çubukla boğazına baktım, bademcikleri şişmişti. Çubuğu geri çektim ve kenarda duran çöpe attım.
Steteskopu aldım. "Üzerini açar mısınız?" diye sordum annesine. Annesi hızlıca Çiçek'in kazağını yukarı sıyırdı. İlk önce sırtına bastırdım. "Öksürür müsün, tatlım?" Çiçek beni dinleyip birkaç kez öksürdü.
Muayene bittikten sonra Çiçek üzerini düzelterek doğruldu. "Bırakacaklar mı beni bunlar, doktor abla?" Gülümseyerek yanağını sevdim.
"İlaçlarını kullanacak olursan elbette." Hevesle başını salladı. Hızlıca kullanması gereken ilaçları kağıda yazarak annesine uzattım. "Bunları sabah, akşam tok karna tüketecek. Eczacı yazar ama aklınızda bulunsun."
"Teşekkür ederim. Kolay gelsin." Kadın kızını alıp çıkınca bende şimdilik başka hasta olmadığı için kafeteryaya inmek için asansörlere doğru yöneldim. Cebimdeki telefonu çıkarıp Irmak'ı aradım. Ben işe gelince el mecbur evde kalıyordu ve açıkçası Füsun abla ve Gülse ile çok iyi anlaşmıştı.
Onların iyi olması hoşuma gitmişti. Diğer yandan bir aydır Barlas ile konuşamamıştım, iyi miydi, yaralı mıydı... Hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Daha erken gelmesi gerekirken bir ay boyunca gelmemişti. Ben ne kadar içerlensem bile Füsun abla bunların normal olduğunu söyleyerek beni rahatlatıyordu.
Kabul sınavına girmiştim ancak beklediğim gibi yüksek bir puan alamamıştım. Barlas'ın söylediği gibi sadece girmek için girmiş olmuştum.
"Bebeğim, nasıl gidiyor çalışmak?" Irmak'ın sesini duyunca gülümsedim. Maalesef bu akşam gidecekti ve ben doğru düzgün onunla vakit geçirmiş sayılmazdım.
"Aynı. Buraya gelsene, akşam gideceksin zaten." İç çektim. Hâlâ özlemimi gidermiş sayılmazdım. Asansöre binerek kafeteryanın olduğu katı tuşladım. Kapılar kapanınca geriye yaslandım.
"Eşyalarımı toparlıyordum gelemem ki..." Derin bir nefes aldım.
"Sorun değil o hâlde." Asansör durunca ben indim. Ellerimi önlüğün cebine koydum. "Sen hallet işini ben eve gelince konuşuruz."
Telefonu kapattım ve önlüğümün cebine koyarak yürümeye devam ettim. Kafeteryadan sıcak bir kahve alarak bahçeye çıktım. Bugün yağmur yağmıştı ve her yer toprak kokuyordu. İçime derin bir nefes çektim ve bankın üzerine oturdum.
Sessizliğin içinde, "yanınız boş mu hanımefendi?" diyen tanıdık bir ses duydum. Kaşlarım çatıldı ve sesin geldiği yöne baktım. Barlas'ın elalarıyla karşılaşınca şaşkınca yüzüne baktım. "Değil mi?" diye sordu.
"Barlas..." Sevinçle yerimden kalktım ve üzerine atladım. Ellerimi sıkıca boynuna sarıp, ayak ucuma bastım. "Gelmişsin... Gözlerime inanamıyorum." Buram buram kokan barut kokusuyla genzim yandı. Kokusunu içime çektiğim sırada onun elleri belime sarılmış beni hafifçe kendine doğru kaldırdı.
"Hayatım boyunca orada mı kalsaydım, Doktor Hanım?" Gülerek kollarımı sıkılaştırdım. O da bana daha sıkı sarıldı. Nedensizce bir aydır hissettiğim boşluk dolmuş gibi hissediyordum. Sanki içimde koca bir puzzle'nin parçası eksikti ve o parça olmadan ne olduğu anlaşılmıyordu.
Şimdi o parça yerine oturmuş, resmi sunmuştu.
"Geldiğin gibi bana mı geldin?" diye sordum geriye çekilerek. Ayaklarımın üzerine bastığımda alttan alttan yüzüne baktım. "Yani buraya mı geldin." diye düzelttim. Barlas uzamış sakallarını hafifçe kaşıdı.
"Burada olduğuma göre," dediğinde gözlerimi devirdim.
"Yani ne olur direkt cevap versen?" Ters ters yüzüne baktığımda tebessüm etti.
"Kurşunların ortasından çıktığım gibi soluğu sizin yanınızda aldım, Doktor Hanım." Gülerek yüzüne baktığımda o da gülümsedi. Şimdi tamamdı. Artık içim huzurla doluydu.
"Ufak bir sıyrık." Yüzüm endişeyle harmalandı.
"Nerede? Bakayım gel, hastaneye girelim." Elinden tuttuğum gibi hızlıca peşimden sürükledim. Ses etmeden beni takip etti ve kısa sürede odama gelmiştik. Onu hasta yatağına oturttum ve gerekli malzemeleri alarak yanına geçtim. "Nerede yara?" Kalbim kasılıp duruyordu.
Üniformasını yukarı kıvırarak karnındaki yarayı gösterdi. "Pansuman yapılmış buraya?" Elimle hafifçe dokundum. Gözlerimi Barlas'a çevirdim. "Endişelenmem hoşuna mı gidiyor senin?" Üniformasını geri indirdi.
"Elime yapışıp buraya getirdiğin için konuşamadım," ayağa kalkarak odanın içini gezmeye başladı. "Alıştın mı buraya?" diye sordu eşyaları kurcalarken.
"Alıştım," gülümseyerek onu izlediğimi fark edince başımı iki yana salladım ve Barlas'ın görüş açısına girdim. "Neden bu kadar uzun sürdü görev? Birkaç hafta demiştin."
"Doğru. İyisin değil mi? Canın acıyor mu?" Sanki tuhaf bir şey söylemişim gibi yüzüme baktı. "Neden öyle bakıyorsun?"
"Canım acımaz benim. Bu ufak bir sıyrık." Kaşlarım çatıldı.
"Neden acımasın canın, Barlas? İnsan değil misin sen?" Ters ters yüzüne baktığımda güldü.
"Askersin diye canın acıyamaz mı?" Ne kadar saçma bir düşünceydi. O da bir insandı ve ben askerim diyerek ölüme koşamazdı.
"Görevim bu benim, Asena. Dört bir yanım ölümlerle, savaşlarla kaplı." Kollarımı göğsümde bağladım. Barlas masanın önünden dolaşarak sandalyeme oturdu.
"Yani, ne demeye getiriyorsun? Askersin diye ölüme mi koşacaksın?" Benimle başa çıkamayacağını anlamış olacak ki bir şeyler söyleyerek arkasına yaslandı. "İçine içine konuşma."
"Sen ne zaman çıkıyorsun?" diye sordu konuyu kapatarak.
"Birazdan çıkacağım. Sen eve geçip dinlen neden direkt buraya geldin?" Cevap vermeden ayaklandı.
"Beklerim seni." Cebinden çıkardığı telefondan bir şeyle uğraşmaya başladı ve çok geçmeden kulağına götürdü. "Komutanım, müsait misiniz?" Merakla onu izlediğim sırada kısaca yüzüme bakmıştı. Kalçasını masaya yaslayarak destek aldı. "Yarın ki yemek hakkında konuşacaktım sizinle." Sessizce karşıyı dinledi. Gözleri bana dokundu tekrardan. "Evet, isterse getiririm elbette."
"Nereye?" Yerimde dikleştim ve Barlas'ın üzerimde olan elalarına baktım. "Barlas." dedim sert bir tonda. Yüzündeki keyifli gülümsemeyle bana bakıyordu.
"Anladım, komutanım. İyi akşamlar." Telefonu kapattıktan sonra geri bana döndü. "Yarın Erdem komutanımın evine davetliyiz."
Şaşkınca yüzüne baktığımda gülümsedi. "Ya ben mi? Neden? ben gelmesem sen git." Tanımıyordum ve açıkçası pekte gitmek istemiyordum sanırım.
"Seninle tanışmak istiyor adam, Asena. Beni zaten tanıyor ya hani." Ukala ukala cevaplarına gözlerimi devirdim. "Hadi bizde çıkalım artık, annemler burnumda tutuyor." Başımı salladım.
Üzerimdeki doktor önlüğünü çıkararak yerine astım. Montumu ve çantamı alarak beni bekleyen adama döndüm. Ellerini arkasında birleştirmiş beni izliyordu. "Gidebiliriz."
"Gel hadi." Yan yana odadan çıktık, ardından hastaneden. Barlas'ın arabasını park ettiği yere kadar yürüdük ardından arabaya bindik ve yola çıktık. "Hep beni konuştuk sen nasılsın?" Kısaca yüzüme baktı. "O it hâlâ sessiz mi?"
Bir aydır Murat'an tek bir ses çıkmamıştı ve açıkçası bu beni korkutuyordu. Hâlâ içeride miydi yoksa dışarı çıkmış ve müsait bir an mı kolluyordu bilmiyorum.
"Hâlâ aynı." Gülümsedim. "Irmak'ı getirdiğin için teşekkür ederim ve diğer yaptıkların içinde." Gülümseyerek yüzüne bakan bana döndü ve hafifçe tebessüm etti.
"Önemi yok. Yalnız hissetme diye yaptım sadece." Telefonuma gelen bildirimle dikkatimi ondan çektim.
Irmak'ım
Asena, bana kızma öncelikle. (17:25)
Ben dönüyorum, seninle vedalaşamadık ama acil evden çıkmam gerekti. (17:26)
Kaşlarım çatıldı. Hızlıca Irmak'ı aradım. "Ne demek dönüyorsun, Irmak?" Sesim sert çıkmıştı. "Seninle vedalaşamadık bile!" Derin bir nefes aldım. Kalbim kırılmıştı ve Irmak bana veda etmeden gitmişti.
"Çok özür dilerim, aşkım benim. Ama gerçekten gelmem gerekti." Bana ayıracak bir zamanı bile yokmuş.
"Tamam, Irmak. Ama sana kırıldığımı bil, en azından veda ederdi insan." Cevabını beklemeden telefonu yüzüne kapattım ve sinirle arkama yaslandım.
"Ne oluyor?" diye sordu Barlas çatık kaşlarıyla.
"Irmak dönüyormuş. Haberim bile yoktu bu kadar erken gideceğinden, bileti saat sekize almıştı. Her şeyi geçtim insan en azından veda eder ya..." Hayal kırıklığı ile derin bir nefes verdim. "Her neyse, boşuna konuşuyorum."
"Sanmıyorum." dedim tekdüze bir şekilde. Eve yaklaşmıştık o sırada Barlas arabayı park ettikten sonra beraber indik. Eve doğru ilerlerken arkadan duyduğumuz sesle ikimizde durduk.
"Asena!" Barlas'ın en son görmek istediği kişi kesinlikle Selimdir.
"İyi akşamlar, Selim." Bu bir ayda aramızda çok diyalog geçmişti ve açıkçası sıcak kanlı bir insandı.
"İyi akşamlar," Barlas'a döndü. "Dönmüşsünüz yüzbaşım. Hoş geldin." Barlas sadece başını salladı. Selim tekrardan bana döndü. "Yarın boş muydun?" Ben cevap veremeden Barlas araya girdi.
"Sana ne lan benim sevgilimin boş gününden!?" Barlas'ın koluna sarıldım ve onu yanıma çektim. "Bas git benim asabımı bozma." Ellerimizi birbirine geçirerek hızlı adımlarla eve doğru ilerledik.
Zile bastığım sırada Barlas bana döndü. "Selim ne, Asena? Ne güzel Bey diyordun sen ona. Ne oldu bu bir ayda?" Dudaklarımı birbirine bastırdım. O sırada kapı açıldı ve Füsun abla sevinçle Barlas'ın boynuna sarıldı.
"Sonunda geldin, oğlum." Barlas birdenbire yumuşadı. Annesine sımsıkı sarılıp kokusunu içine çektiğinde benim içim sıcacık oldu. "Oh nasıl da özlemişim..." Füsun ablanın akan gözyaşlarını silerek yanaklarından öptü.
"Ağlama, annem." Füsun ablanın saçlarına öpücük bıraktı baş örtüsünün üzerinden. "Nerede benim cimcimem?" Gülse Ozan'ın geldiğini öğrenmiş olabilirdi ve direkt onu görmeye gidebilirdi.
"Markete gitti oğlum." diyen Füsun abla düşündüklerimi doğruladı. Yeni başlayan ilişkileri için bir ay boyunca ayrı kalmaları pek iyi olmuş sayılmazdı.
"Ne marketi bu? Gitmeden önce de ikidebir gidiyordu." Kıkırdadım. Barlas'ın ters bakışları beni bulunca kendimi sıkarak ayakkabımı çıkardım ve içeri girdim. Barlas içeri girdikten sonra kapıyı kapattı.
"Asena, annem bana yardıma gel." Füsun abla koştura koştura mutfağa gidince bende peşinden gideceğim sırada Barlas kolumdan tutarak durdurdu.
"Bu herif sürekli geldi mi buraya ben yokken?" Dudaklarımı ıslattım. Açıkçası her gün gelmişti ve bunu Barlas bilecek olsa çok sinirlenirdi. "Bahane bulma, bakışlarından anladım ben." Söylene söylene odasına doğru ilerleyince bende kıkırdayarak onun ardından odama geçtim.
Üzerime yeni aldıklarımdan bir şeyler giydim, saçlarımı topladım ve Füsun ablaya yardıma gittim. "Abla, yapacak bir şey kaldı mı?"
"Salata kaldı, gülüm. Yapar mısın sen onu?" diye sordu tabakları hazırlarken. Başımı salladım ve çıkarmış olduğu salata malzemelerini yıkamaya başladım. Doğrama tahtasını alarak salatalıkları kesmeye başladım.
Salatayı neredeyse bitirmiştim ki Barlas girdi mutfağa. "Yardım lazım mı?" Tahtanın üzerinde duran salatalık diliminden birini alarak ağzına attı. Gözlerim üzerinde dolaştı. Traş olmuş, duş almış ve üzerini değiştirmişti.
Traş losyonu kokusunu genzime dolunca iç çektim. Bu koku neden bu kadar güzeldi ki?
"Geçip otur yorgun değil misin?" Sert çıkan sesimle Füsun abla gülmüştü. Güle güle tabakları alarak içeri gitmişti.
"Değilim. Neden dövecek gibi bakıyorsun bana?" Alaycıl sesini duyunca istemsizce kıkırdadım. O da gülmüştü ve hâlâ tahtanın üzerine doğradığım sebzelerden ağzına atıyordu.
"Biraz insan gibi davran istiyorum. Yeni geldin ve bir aydır görevdeydin. Yorgun olmalısın, gidip dinlen lütfen." Hafifçe eline vurdum. "Ayrıca ağzına atıp durma şunları." İnadıma yaparcasına bir domates dilimini ağzına attı.
"Ayakta dinleniyorum ben." İç çektim. Her görev dönüşü böyle miydi acaba? Bir insan neden yorgun olduğunu kabul etmez ve dinlenmezdi?
"Abi!" Gülse'nin cıvıl cıvıl sesini duydum ve çok geçmeden koşarak geldi. Barlas sırıtarak kardeşini kucağına aldı ve sımsıkı sarıldı. "Ayy nasıl da özledim!" İkisini gülümseyerek izledim.
Ablam, Barlas gibi sorumlu bir insan olsaydı keşke. Beni sevse, düşmanı gibi davranmasaydı...
Gözlerimin dolduğunu hissettiğim sırada parmağıma saplanan acıyla inledim. "Ah!" Gözlerimi kırpıştırdım. Görüş açıma giren kanla derin bir nefes aldım.
"Asena," Barlas'ın endişeli sesini duydum. Elimi kendine çekerek hızlıca musluğun altına tuttu. "Nasıl kestin elini?" Yüzünü buruşturdu. "Derin kesmişsin." Titrek bir nefes aldım.
"Gülse, pansuman için malzeme getirir misin?" Gülse koşarak mutfaktan çıkmıştı ki Barlas'ın gözleri bana döndü. "Gözlerin dolmuş. Çok mu acıyor?" Canımı acıtan şey elimdeki kesik değildi.
Başımı iki yana salladım. "İyiyim ben, o kadar önemli değil." Boş bulunduğu bir an elimi geriye çektim. Kanım suyla beraber akıp gitmişti. Elimi çektiğim gibi kan tekrardan parmağımı sarmaya başladı.
"Şu elini ver, delirtme beni." Elimi geri kendine çekti. Suyun altına götürdüğünde hafifçe titredim. "İyi misin?" Sessiz kaldım. Barlas derin bir nefes aldı ve peçetelikten kopardığı peçeteleri parmağıma bastırarak kana tampon yaptı.
"Bir şey oldu," elaları yüzümde gezindi. "Dikkatin neden dağıldı?" Kaşları çatık, sorgulayıcı şekilde yüzüme bakıyordu. Ona verecek cevabım yoktu. Ne söyleyebilirdim ki zaten? 'kardeşinle olan bağın beni üzüyor' mu? Ben bu kadar kalpsiz biri değildim.
Barlas sırf benim için Gülse ile arasına mesafe koyardı.
"Dalmışım," diyerek yalan söyledim. Barlas'ın elaları yüzümde gezinmeye devam etti ama başımı kaldırıp yüzüne bakmadım. "Salata hazırdı, limonunu ve tuzunu ekler misin?" diyerek konudan kaçtım.
"Eklerim." Tuttuğu peçeteyi ben alarak parmağıma bastırdım. Barlas salataya yöneleceği sırada Gülse mutfağa girdi. "Abiciğim, sen salatayı hallet ben Asena'nın parmağına pansuman yapayım."
"Olur abi." Gülse pansuman için olan malzemeleri Barlas'a verdi. Barlas beni kolumdan tutarak mutfak masasına oturttu. Gazlı bezi salin ile ıslattı ve kesiğin üzerinde gezdirerek yarayı temizledi.
"Hım?" Mavilerim elalarıyla buluştu. Gözleri çok fazla hoşuma gidiyordu ve tuhaf bir şekilde çok güzeldi.
"Acıyor mu?" diye sordu hafifçe gazlı bezi bastırırken.
"Hayır." dedim. Acıyordu ama öyle çok büyük bir ağrı değildi.
"Emin misin?" diye sorunca gülümsedim. Hafifçe ona doğru eğildim. "Tamam, sormadım say." Onu nereden vuracağımı bildiği için sustu. Gülerek geriye çekildim. Barlas parmağımı sardı.
Beraber ayağa kalktık. Kanlı pamuğu çöpe attıktan sonra ise salona geçtik. "Heh, gelin hadi." Sofraya oturduğumuzda Füsun abla yemek dolu tabakları önümüze bıraktı. "Asena, ne oldu yavrum eline?"
"Bıçakla kestim. Acımıyor endişelenme Füsun abla." Pek emin olmasa bile fazla üstelemedi.
🕊️
Koşuyordum. Hava buz gibiydi, çıplak tenimi kesiyordu sanki. Gökyüzü çığlık atarcasına gürlüyor, yağmur bardaktan boşalırcasına yağıyordu. "İmdat!" Çığlıklarım, yardım çağrılarım duyulmuyordu. Sesimi dışarıya dahi duyuramıyordum.
"Benden kaçamazsın, Asena." Nefret ettiğim adamın sesi kulaklarıma doldu. Korkuyla arkamı döndüm ama kimse yoktu. Önüme bakamadan ayağım bir şeye takıldı ve sertçe dizlerimin üzerine düştüm. "Dikkat et. Benden başka hiçbir şey canını yakamasın." İğrenç gülüşü tüylerimi diken diken etti.
Yağmurdan sırılsıklam olmuş saçlarımı hışımla yüzümden ittim. Biraz önce aydınlık olan her yer şimdi kapkaranlıktı. "Hayır... Lütfen biri bana yardım etsin!" Ağlayışlarım nefes almama engel oluyordu. "Barlas!" Son gücümle onun adını haykırdım. Karanlığın içinde sesim yankı yaptı.
"Barlas, neredesin!? Yardım et bana!" Düştüğüm yerden kalkmaya çalıştım ama tekrardan küt diye düştüm. "Bırak peşimi! Bırak beni artık Allah'ın cezası!" Delirmiş gibi çığlıklar atarak avuç içlerimi yere, çamurlara vurdum.
"Seni bırakmam, Asena." Sesi çok yakınımdan geldi. Korkarak sağıma, soluma baktım ama karanlık dışında hiçbir şey yoktu. "Seni son nefesimize kadar bırakmam. Benimsin, hep benimdin." Midemi bulandıracak şekilde kahkaha attı.
"Git! Çık git artık hayatımdan!" Gözlerimi acıyla yumdum. Sırılsıklam olmuştum ve tirtir titriyordum. "Barlas... Yalvarırım neredeysen gel." İçime çektiğim nefes bile bana yetemedi.
"Çok üzgünüm, sevgilim." diyen Murat'ın sesini duydum hemen sağımda. Gözlerimi ışık hızıyla açtım ve sağıma bakmam ile çığlık atarak kendimi geriye attım. "Şşş, korkma." Yüzü kanlar içindeydi. Dişlerini sarmış olan kanla bana gülümsedi. "Gel bana." Simsiyah kanlarla kaplı kolunu uzattı.
"Defol git!" Ayağa kalktım ve arkama bakmadan zifiri karanlığın içinde koşmaya başladım. Yağmur damlaları sicimle yüzüme vuruyor, cam kesiği gibi canımı yakıyordu.
"Nereye gideceksin, sevgilim?"
"Bana sevgilim deyip durma! Ben senin hiçbir şeyin değilim!" Bağırarak koşmaya devam ettim. Yüzüm acıyla kasıldı. Gözyaşlarım akmaya devam etti.
"Koş, Asena. Ama dönüp dolaşıp geleceğin yer benim kollarım olacak." Onu dinlemedim. Var gücümle koştum ve durmadım. Dakikalarca koştum ama sanki hep aynı yerde koşuyordum. Adımlarım bu farkındalıkla sekteye uğradı ve yavaşladı. "Gel bana, güzel sevgilim..."
Karşı karşıya kaldığım manzara ile geriye sendeledim. Kalbim acıyla kasıldı, nefesim kesildi.
Murat hemen karşımda duruyordu. Ayaklarının dibinde ise Barlas vardı, Barlas'ın kanlar içinde yüzen bedeni. Yüzü, kolları... Her yeri simsiyah kanlarla kaplıydı.
Midem ağzıma geldi. "Hayır..."
"Evet." Murat güldü. "Buraya gel, sevgilim." Murat bana elini uzattı ama ben bir an olsun yerimden kıpırdayamadım, Barlas'a bakmaktan vazgeçemedim. "İyi bak Asena, sana yardım ettiği için ölen adama iyi bak." Alayla güldü. "Onu sen öldürdün."
"Hayır!" Var gücümle bağırdım.
"Hayır..." Durduğum yerden kıpırdadım ve koşarak Barlas'ın kanlarla kaplı bedeninin yanında durdum. Yere çöktüm. "Barlas, aç gözünü..." Ellerim titreyerek tuttum onun elini.
Elime bulaşan sıcak sıvı bile yetmedi bedenindeki soğukluğu saklamaya. "Barlas, lütfen aç gözünü... Yalvarırım aç." Hıçkırdım. "Barlas, ne olursun..." İki elimi sıkıca eline sardım.
"Isıtırım ben seni... Sen yeter ki uyan." Gözyaşlarım damlalar hâlinde Barlas'ın kanlar kaplı yüzüne düştü. "Bak bana hadi. Ben çok seviyorum senin ela gözlerini biliyorsun." Yutkundum. "Bana bak."
"Hayır, hayır! Beni bırakamazsın... Söz verdin! Bana söz verdin!" Bağırarak göğsüne vurdum. "Uyancaksın, bana bakacaksın ve buradan kalkacaksın." Hıçkırdım. "Çünkü sözün var bana..." Nefesimi tutarak baktım yüzüne. "Tut sözünü Barlas. Bu kez tutacaksın değil mi?"
Hiçbir yaşam belirtisi göstermedi.
Başım ağırca kanlı göğsüne düştü. "Ölemezsin ki sen... Bana bunu yapmazsın. Bırakamazsın."
"Öldü, Asena." diyen Murat'ın sesini duydum ama hiç tepki vermedim. "Seni benden kimse alamaz artık." Barlas'ın buz tutmuş bedenine sımsıkı sarıldım. Belki benim sıcaklığım geçerdi bedenine.
Dakikalar sonra kolumdan serçe tutuldum ve boş bulunarak kaldırıldım. "Yürü!" Murat beni sertçe çekiştirdi.
"Bırak!" Arkamı döndüm. "Barlas, kalk!" Yağmurun durmadan üzerine yağdığı adama baktım. Hiç kıpırdamadan duruyordu. "Barlas!" Murat beni çekiştirdi. Ona zorluk çıkarmaya çalıştığım her saniye daha sıkı tuttu.
Barlas'ın üzerinde durduğu çamurlar birdenbire yükselerek yerde yatan bedenini sarmaya başladı. "Hayır!" Çığlıklar atarak kendimi kurtarmaya çalıştım. "Barlas, hayır!" Murat'ı itmeye, kendimi çekmeye çalıştım ama bir kelepçe gibi sarmıştı kolumu. "Bırak!" Barlas'ın bedeni tamamen kayboldu.
"HAYIR!" Murat'ı son gücümle geriye ittim. Onun yere düşmesi ile koştum ve az önce Barlas'ın olduğu çamurlu toprağı ellerimle açmaya çalıştım. Çamur dışında hiçbir şeyle karşılaşmadım. "Barlas... Yalvarırım geri dön."
"Artık bitti." diyen sesi duydum. Bedenim geriye çekildi ve hiç zorluk çıkarmadım. Sürüklenerek oradan uzaklaştım ama tek kelime edemedim.
★
Yataktan hızla doğruldum. Kan, ter içinde kalmış bedenimle nefes nefese karanlık odaya baktım. Gözyaşlarım yanaklarımı sırılsıklam etmişti. Kalbim durmadan atıyor, kulaklarım çınlıyordu. Murat'ın sözleri hâlâ kulaklarımda, Barlas'ın kanlar içinde kaybolan bedeni hâlâ gözlerimin önündeydi.
"Kabus..." Yutkundum. "Sadece kabus." Akmış gözyaşlarımı sildim ama tekrardan akan gözyaşlarıyla pes ettim. İç çekerek odanın içine baktım. Karanlıktı.
"Barlas." Hızla yataktan çıktım ve düşünmeye zaman bulamadan kendimi odadan dışarı attım. Beynim durmuş gibiydi sadece Barlas'ın varlığına ihtiyacım vardı.
Odasının kapısını hışımla açtım ve içeri girdim. "Hassiktir!" Barlas uzandığı yerden doğruldu ve bana baktı. "Asena?" Kaşları çatıldı, telaşla yataktan kalktı ama ben ona izin vermeden ona doğru koştum ve boynuna sarıldım.
Parmak uçlarıma basarak sımsıkı sarıldım boynuna. "Asena?" Çok geçmeden bana sarılan sıcak bedenini hissetim. Gözyaşlarım bununla beraber daha fazla çoğaldı, hıçkırarak ağlamaya başladım. "Ne oluyor? İyi misin, bir şey mi oldu?" Barlas geriye çekilmek için hareket etti ama onu sımsıkı tuttum.
"Barlas," sıcak bedeninin hissini hissetmek bana yetiyordu.
"Söyle, bir şey mi oldu?" Benden daha güçlüydü ve beni geriye çekti. Yüzümü avuçlarının arasına alarak ela gözlerini mavilerime çıkardı. "Niye ağlıyorsun?"
"Yaşıyorsun... Sen öyle kanlar içinde, soğuktun," ellerim titreyerek göğsüne yaslandı. "Ben ısıtmaya çalıştım ama o izin vermedi. Beni götürmeye çalıştı, çamur seni içine çekti... Ben yapamadım, seni kurtara—" Barlas elini enseme bastırarak beni kendine çekti. Yüzüm göğsüne gömüldü.
"Tamam, tamam. Geçti, kabus görmüşsün." Göğsünde hıçkırıklar içinde ağlamaya başladım. Nefes nefese kaldım, gözyaşlarım tişörtünü sırılsıklam etti. "Şşş, ağlama." Saçlarımın arasına giren parmakları yavaşça, sakinleştirmek için okşamaya başladı.
"Özür dilerim. Benim yüzümden oldu, o bırakmaz ki beni. Sana bir şey olsun istemem, götür beni. Ona ver—" geriye çekildi. Sinirle harmalanmış yüzüyle karşı karşıya kaldım.
"Saçma sapan konuşmaya devam edecek olursan hiç iyi olmaz." Sinirle bir nefes aldı. "Sadece kabus görmüşsün. Ben buradayım, iyiyim. O orospu çocuğu bana, sana, aileme kimseye bir şey yapamaz." Yüzümü ıslatan gözyaşlarını sildi.
"Sus." Beni kolumdan çekerek yatağına oturttu. Elini sımsıkı tutan elime bakarak derin bir nefes aldı. "Su alıp geleceğim hemen."
"Hayır!" Korkuyla ayağa kalktım ama saniyesinde beni geri oturttu.
"Sözümü dinle, Asena." Sert sesiyle istemsizce gözlerim doldu. Korkuyordum ve bunu bilmesine rağmen yine de beni kendinden uzak tutuyordu. "Ağlama." Tekrardan akan gözyaşlarını sildi ama yine aktılar.
"Geleyim seninle." dedim titreyen sesimle.
"Başımın belası," yatağın yanında duran koltuğun üzerinden hırkasını aldı. "Giy şunu, titriyorsun." Ayağa kalktım, Barlas ceketini kollarımdan geçirerek üzerime giydirdi.
Saniyesinde yeniden elini tuttum. "Bırakma, elimi." Titreyerek iç çektim. Barlas bırakmayacağına söz verir gibi tutuşunu sıkılaştırdı. Yüzümde oluşan ufak gülümsemeye bakarak derin bir nefes aldı.
"Bırakmam." Beni kendine çekerek yanında tuttu. Bir adım önümde ilerlemeye başladığında, arkasından adım adım onu takip ediyordum. Mutfağa geldiğimizde tezgâhın üzerindeki cam sürahiden bir bardak su doldurdu. "İç." diyerek bardağı uzattı.
Bardağı titreyen elime aldım. Dudaklarıma götüreceğim sırada Barlas birdenbire elimden bardağı aldı ve dudaklarıma yasladı. Bardağın altından destek vererek bardaktaki tüm suyu içtim.
Derin bir nefes aldım. Birden titreyen bedenimle kasıldım, üşümeye başladım. "Gel buraya," tuttuğu elimden kendine çekerek önünde durdurdu. Elini çekmeye çalıştığında bıraktım. "Tutacağım geri, bakma şöyle." diye söylendi.
Hırkasının fermuarını boğazıma kadar çekti. Elimi tekrardan tuttu. "Uyuyabilir misin?" diyerek yüzüme baktı. Uyuyamazdım, tekrar uyumaktan ve o kabusu görecek olmaktan çok korkardım. Ve Barlas'ın yanından ayrılmak bile istemiyordum. Ama sabah erken saate işe gidecekti ve benim yüzümden uyuduğu birkaç saatlik uykuyu alamazdım ondan.
"Uyurum." diyerek yalan söyledim.
"Gel o hâlde." Beni çekiştirerek mutfaktan çıkardı. Odamın önüne geldiğimizde adımlarım duraksadı, elimi elinden çekeceğim sırada Barlas daha sıkı tuttu ve durmadan kendi odasına doğru ilerledi.
"Benimle uyuyacaksın," şaşkınlıkla ona baktığımda o da bana ters ters bakmıştı. Onunla nasıl uyurdum? Füsun abla sabah uyandığında ne derdim ona? Diğer yandan onun rahatını bozardım. Ama en azından Barlas'ın varlığını hissedecek ve kabusun kötü etkisinden kurtulurdum.
"Olur mu öyle şey?" Hızlıca önüne geçtim ve kısık sesle konuşmaya devam ettim. "Füsun ablaya ne deriz sonra? Ayrıca senin uykunu yeterince bozdum. Ben—" beni geriye iterek odasına soktu. Arkamızdan kapıyı kapattı.
"Çok konuşuyorsun gece gece." Beni yatağına doğru çekti. "İnsan yemiyorum, korkma. Annem sorun değil erkenden gideceğim, seni uyandırırım odana geçersin." Yatağa oturdum.
"Niye korkayım senden?" Ters ters yüzüne baktığımda dudakları kıvrıldı. "Ne?" diye çıkıştım anında. 1
Yatağın örtüsünü kaldırdı. Dudaklarımı ıslattım ve çekinerek yatağının içine girdim. Barlas diğer tarafa geçerek rahat bir şekilde yatağa uzandı. "Eski hâline döndün. Laf yetiştirmeye başladın yine." Söylene söylene yastığını düzeltti ve başını yastığa koydu.
"Benim hakkımda öyle mi düşünüyorsun sen?" Ters çıkan sesim hoşuna gitmiş olacak ki güldü kısık sesle.
"Buraya gel ve konuşmayı kes." Kolunu uzanmam için açtı. Kalbim anında farkındalıkla tekledi, titrek bir nefes alarak benim için açtığı kolunun üzerine uzandım. Başımı biraz kaldırarak alttan alttan yüzüne baktım.
"Uyurum." Üzerimdeki gerginliği atmaya çalıştım ama elimde değildi. Kollarının arasında emanat gibi durduğuma emindim. "Asena?"
"Efendim?" dedim tekrardan yüzüne bakarak.
"Ne gördün kabusunda?" Tekrar o anları hatırlamak bedenimi ürperti. Titreyerek aramızdaki mesafeyi kapattım, kolumu beline atarak yüzümü göğsüne gömdüm. Barlas'ın kasılan bedenini hissetim ama umurumda olmadı.
Çok korktum çünkü. Benim yüzümden, beni kurtaran, düşünen birine bir şey olmasından. Bunun altından kalkamazdım.
"Karanlık bir yerdeydim. Orman veya açık bir alan," diyerek anlatmaya çalıştım. "Yağmur yağıyordu, koşuyordum. Murat sürekli konuşuyordu, beni korkutuyordu. Ben ondan kaçmaya çalıştıkça bana en sonunda ona gideceğimi söylüyordu. Onun olduğumu söylüyor, sevgilim deyip duruyordu." Ürperdim. Ondan nefret ediyordum. Ailemin mahvetmiş olduğu hayatımın devamını o mahvetmişti.
Şimdi ise yabancı bir adam kendi ailemin açtığı yaralara yara bandı oluyordu.
"Sonra onu gördüm. Kanlar içindeydi ve sonrasında seni gördüm. Yerde yatıyordun, her yerin kanlar içindeydi. Sana dokundum ama buz gibiydin." Refleksle çıplak koluna, eline dokunarak sıcaklığını hissetim. Derin bir nefes alarak göğsüne sığındım. Barlas bana daha iyi hissettirmek için, başımın altında olan kolunu sıkılaştırıp, diğer kolunu ise belime sardı.
Rahat bir nefes aldım. Burun deliklerime onun ferah, acı karışımı kokusu hücum etti. Gülümsedim. "Seni uyandırmaya çalıştım, seninle konuştum ama hiç tepki vermedin. Murat beni zorla götürmeye çalıştı, sana gelmeye çalıştım ama çamurlar üzerine binerek seni toprağa çekmeye başladılar." Acıyla yutkundum. "Ben Murat'tan kurtuldum, seni oradan kurtarmaya çalıştım ama seni kurtaramadım." Gözyaşım yanağımdan kaydı. "Murat beni suçladı hep. Benim yüzümden, bana yardım ettin diye öldürmüş seni."
İçli içli ağlamaya başladım. İçime çektiğim ufak nefesler zulüm gibiydi. "Benim suçum olur değil mi?" Yüzüne baktım. "Bir şey olur mu sana, Barlas? Olmasın giderim ki ben." Yerimden doğruldum. Yüzüne baktığımda Barlas sinirle yumdu gözlerini.
"Sürekli gideceğim deyip durma, Asena." Elalarına baktım. Kabusun inadına sürekli gözlerime bakıyordu sanki. "Sen buradasın. Benim evimde, benim yanımda. Yüreği olan gelip alsın, alabilirse tabii." Söylenerek beni geri göğsüne çekti.
"Alamazlar değil mi?" diye sordum.
"Alamazlar. İzin verir miyim sanıyorsun?" Ters çıkan sesiyle kıkırdadım. "Uyu hadi. İşe gideceğim birkaç saate." Gözlerim komodinin üzerinde duran çalar saate gitti. Saat 03:28'di.
"Bende geleyim mi yarın? Yemekte konuştularda... Merak ettim geleyim mi?" Sessiz kalınca hemen konuştum. "Söz uslu uslu dururum. Sesimi dahi çıkarmam." Aklıma gelen şeyle hızlıca konuştum. "Hem albayınız da benimle tanışmak istiyordu hani. Bence ön tanışma yaparız, sonrasında yemek için gideriz." Barlas'ın göğsü nefes alıp vermesi ile indi, kalktı.
"Ağzın iyi laf yapıyor," dedi ters bir tonda. İstemsizce kısık sesle güldüm. "İyi gel madem yarın." Heyecanla doğruldum. Kollarımı göğsünün üzerinde sabitleyerek üstten üstten yüzüne baktım.
"Gerçekten." Heyecanla yüzüne baktım. Yarın için şimdiden heyecanlanmıştım. Dudaklarımı dişlediğim sırada Barlas'ın elaları dudaklarıma kaydı. Aramızdaki mesafe neredeyse yoktu. 1
Hiçbir şey olmamış gibi tekrardan göğsüne yattım. Yanaklarım kıpkırmızı kesilmiş olabilirdi şimdiden. "İyi uykular..." dediğini duydum.
"İyi uykular..." diye mırıldandım. Kabusun etkisi azda olsa geçmişti, yarın ki askeriye heyecanı sarmıştı her yanımı.
Ve Barlas'ın odasında, yatağında, kollarında uyumanın verdiği güzel his.
🕊️
Bedenime sarılı olan kollar bir an için geriye çekildi, kulaklarıma telefon zil sesi doldu. "Söyle," Barlas'ın sesini duydum sonrasında. Gözlerimi hafifçe açtım, Barlas'ın göğsüne sokulmuş, kollarının arasında duruyordum. "Antrenman için toplanın, Ozan." dedi sert bir tonda. Sesi yüksek çıkınca istemsizce irkildim.
Barlas bunu fark ederek belimin üzerinde duran eliyle orayı okşadı. "Ben gelinceye kadar, Özkan da emir komuta." Telefonun kapandığını duydum ve Barlas'ın derin bir nefes aldığını.
"Asena..." Hafifçe doğrulduğunu hissetim. Gözlerimi aralayarak yüzüne baktığımda Barlas üstten üstten yüzüme bakıyordu. "Uyan hadi, gitmemiz gerekiyor."
"Hıhım..." Tekrardan göğsüne yaslandım. Kokusunu içime çektiğimde Barlas'ın elinin hissini yanağımda hissetim.
"Uyumaya devam et, ben gideyim." Kollarımın arasından çıkmaya çalıştığında onu daha sıkı tuttum. "Asena."
"Beş dakika sadece..." Barlas'ın geri yatağa uzandığını hissetim, huzurla gülümsedim.
1 Saat Sonra
Gözlerimi aralayarak olduğum yere baktım. Barlas'ın odasındaydım hâlâ. Dün gece olanların üzeriyse Barlas sayesinde kapanmıştı. "Uyandın mı?" Göğsünde uyuduğum adam hafifçe kıpırdandı. "Beş dakikayı nasıl bir saat yaptırdın bana anlamıyorum." Söylene söylene yataktan kalktı ve dolabına doğru ilerledi.
"Ya..." Mahçup şekilde yatakta toparlandım. "Geç mi kaldın? Özür dilerim." Dolabından çıkardığı üniformasını koluna asarak bana döndü.
"Kalmadım, antrenman olacaktı bugün. Üzerini giy, on dakikaya çıkacağız." Hızlıca yataktan çıktım, odadan çıktım ve direkt banyoya geçerek yüzümü yıkadım. Ardından odama geçip dolaptan sıcak, rahat bir şeyler çıkararak giydim.
Lacivert bir kazak, siyah dar paça bir pantolon giydim. Saçlarımı tarayarak iki yandan perçem bırakarak atkuyruğu yaptım. Yüzüme biraz renk vermesi içinde sade bir makyaj yaptım.
"Asena?" Odanın kapısı tıklandı.
"Gir." Barlas kapıyı açarak içeri girdi. "Hazırım ben gidiyor muyuz?" diye sordum çantamı ve masanın üzerinde duran telefonumu alarak.
"Gidiyoruz." Montumu üzerime giydim, çantanın zincirini koluma geçirerek beni bekleyen adama doğru gittim. "Gelmek istediğinden emin misin?" diye sordu evden çıkarken.
"Eminim. Ayrıca çok heyecanlıyım!" Sevinçle ellerimi birbirine vurdum. Barlas bana tuhaf tuhaf bakarak arabasının kapılarını açtı. "Uyuyabildin mi sen?" Suçluluk duygusu enseme çökmüştü. "Benim yüzümden birkaç saat uyuduğun uykundan oldun."
"Uyudum," binmem için kapıyı açtı. "Ve gerçek anlamda uyuduğum için askeriyede olmam gereken saatten epey geç bir saate gidiyorum." Kaşlarım çatıldı. Benim yüzümden mi geç kalmıştı?
"Olmaz, rahat ol." Arabaya bindim. Barlas kapıyı kapatarak kendi tarafına geçti ve arabaya bindi. Yola çıktığımızda çalmaya başlayan telefonumla Barlas memnuniyetsizce konuştu. "Bu adam neden sabahın bu saatinde seni arıyor?"
Selim arıyordu. "İzinli olduğumu bilmiyordur." dedim.
"Numaran onda ne arıyor? Sevgilim olarak tanıştırdım seni ve pezevenk hâlâ vazgeçmedi." Yüzüne alık alık baktım. Ters ters önüne bakarken bana kısa bir bakış atarak önüne geri döndü. "Açmayacaksan kapat, isabet olur."
"Olmaz, kapat." Benim bir şey yapmama izin vermeden uzanıp aramayı reddeti. "Sen nasılsın?" diye sordu az önce olan sinirine karşıt bir sesle.
"Daha iyiyim. Bu günlerde çok fazla onu düşünüyorum ve açıkçası korkuyorum. Belki de ondan dolayı kabus gördüm." İçim titredi. Murat tüm güzel anılarımın katiliydi.
"Onun seni alamayacağını bilmen gerekiyor. Buna asla izin vermem, Asena." Gülümseyerek baktım yüzüne.
"Biliyorum. İyi ki varsın," ona gülümseyen bana baktı ve sıkıntıyla önüne döndü. "Canını sıkan bir şey mi var?" diye sordum.
"Ne oldu?" dedim yerimden doğrulup. Murat ile ilgili miydi?
"Önemli bir şey değil." Bana, bu konuyu daha fazla kurcalamamam için bir uyarı gibiydi sesi. Bende sessizce araba camından dışarıyı izledim. Daha önce bu taraflara gelmemiştim. Çoğunlukla hastane ve çevresinde olduğum için uzaklaşmak istemezdim.
Ama dakikalar sonra geldiğimiz askeriye hastaneye epey bir yakındı. Yürüyerek en fazla yirmi dakika sürebilirdi. Arabayı park ettikten sonra beraber indik. Ben merakla etrafa bakarken Barlas yanımda durdu. "Çok gurur verici..." İstemsizce kıkırdadım.
"Tuhaf duygu kontrollerin var." diyerek söylendi. Yürümeye başladığında onu takip ettim. Barlas'ı gören askerler asker selamı veriyordu, benim içinse yalnızca başlarıyla selam veriyorlardı.
Barkas bir odanın önünde durdu ve kapıyı tıklattı. İçeriden gelen gir komutu ile içeri girdik. "Barlas, hayırdır?" Kırklarının sonunda duran adama baktım. Erdem Albay buydu sanırım.
"Günaydın komutanım." dedi Barlas selam vererek.
"Günaydın, sen bu saate kalır mıydın ne oluyor?" Erdem Albayın tuhaf çıkan sesiyle tebessüm ettim.
"Kalmak zorunda kaldım diyeyim komutanım," bana kayan bakışlarla yerimden rahatsızca kıpırdadım. "Asena, Erdem Albay." Bakışlarım tekrardan Erdem Albaya kaydı. Yerinden kalkarak bana doğru geldi ve elini uzattı.
"Çok memnun oldum, Erdem Bey." Elini sıkarak geriye çekildim ve bir adım geriye gidip Barlas'ın yanında durdum. Barlas kaşlarını çattı ama sonrasında sıkıntılı bir nefes daha alarak boşluğa baktı.
"Bende çok memnun oldum, kızım. Sonunda seninle tanışmak nasip oldu." Gülümsedim. Erdem Albay sıcak kanlı birine benziyordu ama zamanla bunu anlayacağıma emindim.
"Komutanım biz izninizle antrenman için gidelim." Erdem Albay başını salladı. Ardından bana döndü. "Akşam yemekte görüşürüz, kızım." Gülümseyerek başımı salladım.
Barlas ile beraber odadan çıktık. "Erdem Albay iyi birine benziyor. Ben çok sert ve katı biri olarak düşünmüştüm."
"Öyledir." diyerek kısa kesti.
"Ne yapacağız şimdi?" diye sordum merakla. Dışarıya çıkmıştık o sırada.
"Biz antrenman yapacağız. Sense gözümün önünden ayrılmıyorsun." Başımı salladım usulca. Barlas ile yan yana yürürken aramızdaki boy farkına bakarak güldüm. Omuzlarına kadar geliyordum neredeyse.
"Barlas, boyun kaç?" diyerek atladım soruya. Bakışları bana döndü ve kısa bir an aramızdaki mesafeyi ölçtü.
"1.98," kaşlarım itinayla havaya kalktı. Daha uzun insanlarda vardır elbette ama Barlas'ın yanında benimde kısa kaldığım her şekilde belliydi. 2
"Benim de 1.72, sormadın ama." Dudakları kıvrıldı.
Uzaktan bakınca bile tanıdığım askerlere bakarak gülümsedim. "Seninkiler değiller mi?"
"Benimkiler?" diye sordu kaşlarını çatarak.
"Yani senin timin?" Gülerek başını salladı. "Gülmek varken neden hep kaşlarını çatıyorsun ki?" Gülümsedim. "Gülmek çok yakışıyor sana." Dudakları ince bir çizgi hâlini aldı.
"Sen neden gülmek varken ağlıyorsun?" Yavaş yavaş yürüyorduk. "Kendimi bilemem ama sana ağlamak değil gülümsemek daha çok yakışıyor." Elaları gülüşümden kalan tebessüme kaydı.
"Bazen gülümsemek zulüm oluyor." dedim yaşadıklarım film şeridi gibi gözümün önünden geçerken.
"Asena Hanım!" Duyduğum tanıdık sesle sesin sahibine baktım. Salih gülerek bana el sallayınca kıkırdadım ve bende el salladım.
"İşte bundan söz ediyorum." diyen Barlas ile başımı kaldırdım ve elaları ile göz göze geldim. Bakışları dudaklarıma kayarak orada gezindi ve bana gösterdiği yumuşak yüzü anında sertleşti.
Elaları timine döndü. "Say baştan Lodos Timi!"
Hepsi teker teker sıraya girdi, yan yana durdular ve yüzlerine katı bir ifade yerleşti.
"Uzman Çavuş, Semih Kıran."
"Astsubay, Engin Kar."
"Asteğmen, Cesur Sarı."
"Teğmen, Özgür Akkuş."
"Teğmen, Ozan Yıldırım."
"Teğmen, Salih Kaya."
"Teğmen, Sadık Öz."
"Üsteğmen, Özkan Demirel."
🕊️
•Bölüm sonu!
Sonunda timimizle tanıştık, Lodos Timi 🤌🏻
Özkan kocam olur uzak durunuz. 💅🏻
Gelecek bölüme kadar lütfen ama lütfen bol bol satır arası yorum yapın. Okunma sayısı artıyor ancak oy ve yorum çok az.
Bölüm hakkında kriterler yapında azıcık eğlenelim, konuşalım.
Instagram hesabımda WhatsApp kanal linki var oradan spoi, alıntı vb. Şeyler yazıyorum geliniz..
Instagram; _ozgennur_
Tiktok; _ozgennur_
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
13.04k Okunma |
1k Oy |
0 Takip |
21 Bölümlü Kitap |