7.
|TEKRARLANAN KORKULAR|
Bazen durduk yere, hiçbir şey olmazken hissettiğimiz o boşluk hissi bizi içine çekerdi. Bir kara delik gibi, kapkaranlık bir yere.
Lodos Timiyle tanışmıştık, şimdi ise Barlas'ın değimiyle onun gözü önünde bankta oturuyordum. Nereden baksam bir saattir Barlas dâhil tüm tim antrenman yapıyordu.
"Buyurun, Asena Hanım." Nöbetçi askerin getirdiği pet bardağı aldım. "Başka bir şey ister misiniz?" Barlas'ın isteği üzerine bir saat içerisinde bana dört kez çay getirmişti.
"Hayır, teşekkür ederim." Gülümsedim. "Çayı içmeyi ikinci bardaktan sonra bıraktım." Asker hafifçe güldü ve başıyla selam verip yanımdan ayrıldı. Gözlerimi tekrardan time çevirdiğim sırada üşümeye başlayan bedenimi ısıtmak için sıcak çaydan bir yudum aldım.
"Komutanım, az insaf!" Salih'in ağıt yakarcasına dizine vuruşuyla kıkırdadım. Bakışları beni bulunca teessüf eder gibi baktı. "Gülmeyin lütfen, Asena Hanım. Azıcık el atın..."
"Oraya değil, buraya bak." Barlas'ın katı sesiyle hafifçe ona baktım. Bir süre sonra tim yavaştan eski neşeli hâline dönmüştü ancak, Barlas hâlâ çok katıydı.
"Komutanım, bitti ya hani?" Ozan'ın bakışları Barlas'ın yüzüne yalvarırcasına bakıyordu. Güldüm yeniden.
"Oğlum beni delirtmeyin, laf olsun diye ikide bir yeter deyip durmayın." Haklıydı. En ufak şeyde kusur bulan biri elbette Özel Tim olamazdı, lodos Timi her zamanki gibiydi.
Benim için çay getiren askerden lodos timinin Özel Tim olduğunu ve her zaman olduğu gibi hoyrat olduğunu öğrenmiştim.
"Çok pardon, komutanım..." Sadık üzgünce elini sağ göğsüne yasladı. "Kalbim tıkandı." İçtiğim çay boğazımda kaldığında öksürmeye başlamıştım. Salih'in hareketi timdekileri bıyık altından güldürmeye yetmişti elbette.
"Asena." Barlas'ın uyarısı ile dudaklarımı birbirine bastırdım. "Serbestsiniz sizde, gözüm görmesin sizi." Timdekiler bu izinle beraber derin bir nefes aldı.
"Asena Hanım!" Salih'e baktım. "Sakın ayrılmayın bir yere, biz bir temizlenip paklanalım da az dedikodu yapalım." Barlas'ın ters bakışlarından nasibini alınca kaçarcasına askeriyeye doğru ilerledi.
"Ya sabır," Barlas saçlarını elleriyle dağıtarak oturduğum banka doğru geldi. "Üşüdün mü?" Hâlâ elimde tuttuğum çayı gösterdim.
"Terlemişsin, üzerini değiştir yağmur yağıyor hafiften, hasta olma." Barlas başını sallayarak kısaca bana baktı ardından o da askeriyeye doğru ilerledi. Bense bitirdiğim çayın pet bardağını çöpe atarak geri yerime oturdum.
Telefonumun tanıdık zil sesini duyunca masanın üzerinde duran telefonu aldım. Kayıtlı olmayan bir numaraydı. "Alo?" İlk saniyeler ses gelmedi, kaşlarım çatıldı. "Alo? Kimsiniz?" Ses gelmemeye devam etti. İçim tedirginlikle dolunca refleksle askeriyenin antrenman pistine, duvar ve dikenli tellerle korunan bahçesine baktım.
"Korku iyidir, Asena. İnsanı diri tutar, yaşadıklarından kaçamadığını gösterir." Duyduğum tanıdık sesle taş kestim. Gözlerim hâlâ asker kaynayan bahçeye bakıyordu ama içim hiç rahat değildi. Çok korkuyordum. "Kork bencede. Kork ki sana biraz olsun insaf edeyim." Alaycıl gülüşünü duydum.
"Ne istiyorsun hâlâ benden sen?" Sesim titremişti. Gözlerimi yumdum ve derin bir nefes aldım. "Bitti anlamıyor musun, Murat? Artık bitti, kurtuldum senden." Esen sert rüzgâr tüylerimi diken diken etti. Gözlerim hızlıca açıldı.
"Nasıl korktuğunu, titrediğini görmek çok zevkli." Kahkahası doldurdu kulaklarımı. Gözlerim telaşla etrafa bakmaya devam ediyordu. "Boşuna bakma, sevgilim. Beni göremezsin."
"Sus! Ben senin hiçbir şeyin değilim." Gözlerim dolmaya başlamıştı. "Her neredeysen defol git ve bir daha sakın karşıma çıkma. Burası asker kaynıyor, bana hiçbir şey yapamazsın." Çok korkuyordum ve Barlas'ın benden uzakta olduğunu bilmek bu korkumu destekliyordu.
"Ürkek bir ceylan gibisin, karşımda." Gözlerimi karşıya çevirdim. İlk göz göze geldiğim şey azrailim olmuştu. Gözlerinde tüm yaşadıklarım, her şey birer birer geçti sanki. "O yüzbaşına pek güvenme, Asena." Gözlerini bir an olsun gözümden çekmedi. Bense transa girmiş gibi olduğum yerde titrerken onun gözlerine bakıyordum.
"Benden kaçmak için sığındığın adam seni tekrardan bana getirecek." Ve telefonu kapattı. Titreyen elimden düşen telefonun çıkardığı ses birkaç askerin dikkatini çekti.
"Hanımefendi iyi misiniz?" Gözlerim hâlâ aynı yere kilitliydi, Murat'ın yüzünde yer alan iğrenç gülüşü içimi bulandırdı. Midem ağzıma geldi bir an. Sol gözümden akan bir damla yaş onu daha mutlu etmiş gibi gülüşü büyüdü. "Barlas Yüzbaşını çağırın!"
Gözlerimin önü karardı, Murat'ın uzaklaştığını fark ettim ama benim dışımda kimse onu fark etmedi. Ben sesimi çıkaramadan beni yeniden kendi karanlık dünyasına çekmişti ve elimi, kolumu bağlamıştı.
Tüm direncini kaybeden bedenim geriye, boşluğa doğru devrildi. Son anda beni tutan askerlerin sesini duydum ama idrak edemedim.
Kurtulduğumu sandığım adamın nefesi ensemdeydi. Murat hiç gitmemişti, bizim öyle sanmamızı istemişti.
Geçmiş
Kasım ayı kendini gösterircesine yağmurlar yağdırıyor, rüzgârlar estiriyordu. Hava, erken saat olmasına rağmen kasvetliydi. Yağmur damlaları hızla yeryüzüne düşerken Asena gülümseyerek dışarıyı izliyordu. Yağmuru her zaman çok severdi, yağmurun onu ıslatmasını, yağmurdan sonra kalan koku ve görünüş...
Asena mutlulukla yağmuru izlerken bahçeye giren arabayla dikkatini oraya verdi. Bu arabanın sahibini birkaç hafta önce yine görmüştü. Murat, Asena'yı durmadan iğrenç şekilde izliyordu ve bu durum Asena'yı korkutuyordu.
Odanın kapısı hışımla açıldı. "Ne yapıyorsun sen hâlâ orada?" Elsey kardeşine bağırarak odaya girdi. Yüzünde büyük bir gülümseme, üzerinde ise pahalı ve gösterişli elbise vardı. "Kalk hazırlan hemen, kimse senin keyfini bekleyemez."
Asena oturduğu yerden kalktı. Ablasının yatağına attığı elbiseye bakarak çatık kaşlarıyla tekrardan ablasına baktı. "Bu ne abla? Ben bunu giymem." Elbise, Asena'nın giydiği tarz da değildi, ona göre oldukça açık ve iddialıydı.
"Sana fikrini soran mı oldu?" Asena'nın dirseğine parmaklarını hışımla sardı. "Çabuk bunu giyiyorsun, makyajını yapıyorsun ve aşağı iniyorsun." Tuttuğu dirseğinden onu sertçe geriye itti. "Yoksa babamla uğraşmak zorunda kalacaksın." Elsey odadan çıkınca Asena titrek bir nefes aldı.
"En fazla ne olabilir?" Elbiseyi üzerine giydikten sonra kendine baktı. Kırmızı, sırt ve göğüs dekoltesi olan bir elbiseydi. Boyu dizlerinin üç-dört karış yukarısında bitiyordu ve üzerinde emanet gibi durmuştu. "Yakışmadı ki..." Anne ve babası Asena'ya böyle giyinmesi için hiç izin vermezdi, neden şimdi böyle bir şey göndermiştiler?
"Hızlı ol!" diyen Elsey kapıya vurmuştu sertçe.
Asena elbiseye göre bir makyaj yaparak, saçlarını açık bırakmıştı. O sırada kapı açıldı ve içeriye Elsey girdi. Elindeki siyah ince topuklu ayakkabıları Asena'ya fırlattı. "Giy şunu." Ayakkabıları giyerek ablasına döndü. "Dinle beni."
"Murat geldi ve sen onunla bir yere gideceksin. Seni daha fazla tanımak istiyor, her ne isterse yapacaksın anladın mı?" Asena çatık kaşlarıyla dinledi Elsey'i. Murat'ı sadece bir kez görmüştü o da haftalar öncesinde eve döndüğünde Murat evden çıkıyordu.
Ailesi zorla onu tanıştırmıştı ve Asena Murat'ın ona olan bakışları yüzünden ilk dakikadan iğrenmişti ondan. "Abla... Ben o adamı hiç sevmiyor—" Elsey'in attığı tokat Asena'nın başını sertçe yan yatırdı.
"Kes sesini! Sen kimsin de onu seveceksin? Dua et o seni sevmiş." Elsey otuz yaşlarında olmasına rağmen hâlâ hayatında biri yoktu. Murat, ailesinin isteği üzerine onu görmek için gelmişti ancak Asena'yı görmesi her şeyi başka bir yere sürüklemişti.
"Sevmesin, tanımıyorum bile onu." Elsey sinirle kardeşinin üzerine yürüdü. Ellerine doladığı siyah saç tutumlarını geriye çekti.
"Murat'a iyi davran, Asena. Seninle işi bittikten sonra nasıl olsa yeniden benim olacak." Asena acıyla yumdu gözlerini. "Hayatımı çaldın, ses etmiyorum ama daha fazlasına göz yummam."
Oysa tam tersiydi. Asena hiçbir şey bilmeden yaşıyordu yıllardır. Yirmi sekiz yaşına kadar çekmediği acı, çile kalmamıştı. Kimse çıkıpta, bunlar senin üvey ailen dememişti.
Yusuf Karakuş, bir zamanlar eşine bir kızım olursa onu çok güçlü yetiştiririm, ama aynı zamanda prenses gibi yaşatırım demişti. Elini sıcak sudan soğuk suya sokmam.
Eşi, Zeliha Karakuş o zamanlar kocasının söyledikleriyle midesinde uçan kelebeklerin hissinden bayılacak gibi olurdu. Her zaman kızları olsun isterdi.
İkisinin dileği gerçekleşmişti ancak Yusuf Karakuş vatanı uğruna kızına sahip çıkamamıştı. Zeliha Karakuş ise eşine verdiği hiçbir sözü, hayali düşünmeden kendine mutlu bir aile kurmak adına iki yaşındaki kızını para karşılığı satmıştı.
Asena düştüğü aile görünümlü, azraillerin arasında zayıf, güven duygusu olmayan bir kadın olarak yetişmişti. Bir şey yapmadan önce çok kez düşünür, kendi sevdiği sevmediği şeyleri dahi bilmezdi. Her zaman ailem dediği ama hiçbir şeyi olmadığı insanların ona kılıf uydurmasına izin vermişti.
Yusuf Karakuş'un istediği olmamıştı. Kızını güçlü biri, kendi ayaklarının üzerinde duran biri yapamamıştı. Prenses olarak da yetişmemişti.
Asena Soykırım, gelip geçici bir para için annesi tarafından satılmıştı. İki yaşında, dünyanın nasıl bir şey olduğunu dahi bilmeden annesinin kucağından alınmıştı.
"Abla," Asena yaşlı gözleriyle Elsey'in yüzüne baktı. "Neden hiç sevmiyorsunuz beni? Ben ne yaptım size?" Elsey iğrenç bir şeye bakarcasına baktı Asena'ya.
"Zamanı gelince bunu ben sana seve seve söylerim." Bunu söylemekten ne kadar zevk alacağı belliydi. "Şimdi yürü." Asena'yı kolundan tuttu ve odadan dışarıya itti. Odadan çıktılar ve salona doğru ilerlediler.
"Ha, geldiler işte." Cemal, Asena'ya baktı ve ayağa kalktı. Kolundan tutarak Murat'ın önüne itti. "Al, kız burada ne istersen yap." Asena hızla babasına döndü.
"Baba, ne diyorsun sen?" Geriye gideceği sırada Murat Asena'yı beline sarılarak gövdesine çekti. "Bırak beni, dokunma!" Murat yüzündeki iğrenç gülümsemeyle Asena'yı incelerken cebinden çıkardığı bir miktar parayı Cemal'in suratına fırlattı.
"Şimdilik başlangıç ücreti." Murat Asena'yı bileğinden tuttu ve peşinden sürükleyerek evden çıkardı. "Rahat dur!" diye bağırdı sürekli geriye gitmek için uğraşan kadına.
"Bırak beni, lütfen bırak! Ne istiyorsun ya benden? Ben hiçbir şey bilmiyorum, tanımıyorum bile seni!" Yağan yağmur Asena'yı dakikalar içinde ıslatmaya başladığında Murat sinirle onu ileri itti.
"Sesini kes lan!" Arabanın kapısını açtı ve sertçe içeriye ittirdi. "Adam akıllı otur, sesini çıkaracak olursan hiç iyi olmaz." Murat kapıyı kapattı ve kendi yerine geçerek oturdu. "Sür sende şunu." dedi şoföre.
Dakikalar sonrasında Asena iç çekerek ağlıyordu, yağmurun ıslattığı yollara bakıyordu. Bir saat öncesine kadar ne kadar mutluydu oysa...
Hiç anlamıyordu, neden ailesi ona bu kadar kötü davranıyordu? 'Beni niye sevmiyorlar, ablamı neden bu kadar ayırıyorlar?' Gibi sorular dönüp duruyordu beyninde. Ama hiçbir cevap bulamıyordu.
Yirmi sekiz yıl geçmişti ama kimse gerçekleri söylememişti. Herkes Asena'yı bir araç olarak kullanmıştı yıllarca ve hayatının en güzel zamanları bir hiç olmuştu.
"Kes sesini, ağlayıp durma." Murat sinirle soludu. Cebinde çalan telefonunu çıkardı ve açarak kulağına götürdü. "Sevkiyat ne âlemde?"
"Abi, kamyonu aldılar, silahlar ve bombalar her şey gitti." Murat sinirle yumdu gözlerini. "Abi ne yapacağız şimdi? Yüzbaşı peşimizde, sürekli bir sonraki adımımızı biliyor."
"Kes lan sesini! Hiçbir bok bilmiyor." Alayla güldü. "Lan daha yüzümü, izimi bilmiyor. Sevkiyati yapan adamın işini bitir, bir şey ötecek olursa fişimiz çekilir." Asena'ya baktı tekrardan. Yüzündeki iğrenç sırıtışla üzerindeki elbiseye bakarak dudaklarını yaladı. "İşim var benim şimdi. Sen hallettin mi oteli?"
"Hallettim. Var mı bir aksilik?"
"Şimdilik yolunda. Telefonun açık olsun, bir şey olursa heberim de olsun." Telefonu kapattı ve geriye yaslandı. "Eee, konuşsana biraz kızım ne ağlayıp duruyorsun?" Asena, Murat'a bakmadan doğruca ıslak yollara bakıyordu.
"Abi, hangi otele?" Şoföre döndü. Yüzündeki sırıtış daha fazla oldu.
Asena olacakları hissetmiş gibi yumdu gözlerini. "Lütfen... Lütfen Allah'ım ne olur düşündüğüm şey olmasın." İçinden onlarca kez dua etti, kendini sakinleştirmeye çalıştı ancak gözünün önüne gelen sahneler durmadan onu korkutuyordu.
Sonunda araba büyük bir otelin önünde durdu. Asena akan gözyaşlarını silerek etrafa baktı. Kaçacak bir yol, bir şey arıyordu ancak hiçbir şey yoktu. Arabanın kapıları açıldı, Murat indi ve ardından Asena'nın kapısını açarak onu zorla indirdi. "Uslu dur canını yakmayayım."
"Cengiz, her şey tam olsun." Murat şoföre talimat verdikten sonra Asena'yı zorla yürüttü. Yağan yağmurun altında ıslanan bedeni tirtir titriyordu ancak Murat'ın tuttuğu şemsiyenin altına giremiyordu. "Asabımı bozma hızlı yürü."
Otelin içine girdiler. "Hoş geldiniz, efendim." diyen görevli kadına başını salladı ve otelin asansörüne doğru ilerledi. Otel bomboştu. Asansöre bindiler, Murat en üst kata basarak geriye çekildi.
"Üşüyor musun? Isıtırım ben seni," Murat, elini uzattı ve Asena'nın çıplak boynuna sürttü. Hızla geriye çekilmesiyle sırıtışı büyüdü. "Korkma."
Asansör dakikalar sonra durdu. Asena'yı tuttuğu kolundan çekiştirerek büyük bir odaya girdiler. Sekiz kişiden oluşan bir masanın görüş açısına girmeleriyle Asena iyiden iyiye korkmaya başlamıştı. Korkusu git gide büyüyordu.
"Sonunda, Murat." Ellilerin sonunda olan yaşlı adam oturduğu yerden ayaklandı. "Neredeydin sen?" Bakışları kısaca Asena'ya dokundu ve tekrardan Murat'a döndü. "Bu o mu?"
Asena her şeyden habersiz yere bakıyordu. "Yapacak gibi durmuyor." diyen bir başka adamla bakışları sesin sahibine döndü. Bu adam otuzlarında olmalıydı.
"Yapacak diyorsam yapacak, Tekin." Murat sertçe uyarmıştı Tekin'i. Tekin yüzündeki alaycıl ifadeyle elinin altında duran kalemle oynamaya devam etti. "Yürü." Asena'yı boş bir sandalyeye oturttu.
"Getirin iğneyi, fazla zamanımız yok." Üzerindeki ceketi çıkararak kenara bıraktı. "Sevkiyatı bozmuşlar, piç kuruları." Tekin duyduğu şeyle yüzündeki ifadeye engel olamadı. "Ne sırıtıyorsun lan pezevenk?"
"Senin bir bok yapamadığın belliydi." Oturduğu yerden ayaklandı, kalemini cebine attı. "Kız bende, ben hallederim." Tekin, Asena'ya doğru ilerlemişti ki Murat araya girdi. "Sana Tekin Duman'ın yoluna çıkmaman gerektiğini söylemediler herhalde."
"Ne sikim bir şeysin sen?" Tekin'i geriye itecek gibi olduğunda odanın belli yerlerinde duran adamlar silahlarını çektiler. "Bu mu tüm olayın?"
"Sen buna olay mı diyorsun?" Alayla sırıttı. "Çok geride kalmışsın demek ki." Yüzündeki sırıtış buz gibi bir ifadeye sarıldı. "Siktir git yolumdan, kız benimle."
"Senin ağzını yüzünü dağıtırım. Benim olanı benden almak haddine mi lan senin?" Tekin sinirle dudaklarını ıslattı. Bakışları Asena'ya çevrildi ve kadının yüzündeki korkuyu görerek derin bir nefes aldı.
"Aynen öyle." dedikten hemen sonra Murat'ın yüzüne kafa geçirmişti. Onu sertçe geriye itti. "Alın şunu." dedi adamlarına. Masadakiler ayaklanmaya başladığında güldü. "Şşş, beyler ne oluyoruz? Bu masada en çok söz sahibi kim?" Düşündü. "Aaa benmişim..." Kahkaha attı.
"Seni öldürüp, leşini kargalara yedireceğim lan!" Murat kanayan burnunu tutarak, Tekin'in adamlarından kurtulmaya çalışıyordu.
"En ufak sevkiyatı beceremeyen sen beni mi öldüreceksin?" Alaycıl ifadesi yeniden yer aldı yüzünde. "Dikkat et ben senin götündeki donunu almayayım." Açık açık yaptığı tehdit masadaki herkesi suspus etmişti.
Tekin'in yumuşayan bakışları Asena'ya kaydı. "Kalkın." dediğinde Asena yerinden kıpırdamadı. Tekin sinirle güldü. "Vay anasını satayım." Asena'yı tuttuğu gibi odadan çekiştirerek çıkardı.
"Bırakın beni lütfen, ben hiçbir şey bilmiyorum!"
Tekin cebinden çıkardığı telefonuyla uğraşırken Asena'ya baktı kısaca. "Susar mısın bir saniye?" Aradığı kişiyi bularak numarayı çevirdi.
"Lütfen bırakın beni!" diyen Asena ile sabır dilendi.
"Ne biçim iş ulan bu? Her sorunlu da bana mı denk gelir?" Söylene söylene telefonun açılmasını bekledi.
"Ne var, amına koyayım?" Tekin duyduğu huysuz sesle gözlerini devirdi. "Lan konuşsana, pezevenk." Barlas Demirkan'ın tahammül seviyesi yeterince yüksekti.
"Oğlum iki dakika küfretmeden durur musun?" Bu adamla nasıl en yakın arkadaş olduğunu düşünüp duruyordu. "Ne suç işledim de seninle karşılaştım ben lan?" Barlas'ın gülüşünü duydu. "Gülme, Demirkan."
"Ne oluyor, Duman? Ters giden bir şey mi var?" Barlas ciddiyetine dönmüştü. Tekin otelden çıktıktan sonra arabası hemen gelmişti. Asena'yı arabaya bindirdi ardından kendi bindi.
"Var, var." Asena'nın hâlâ konuşmaya devam etmesiyle sabır diledi. "Bacım bir saniye susar mısın? Bak telefon konuşuyorum biraz medeniyet." Cıklayarak geriye yaslandı.
"Komutanım, nereye gidiyoruz?" diye soran adamla Tekin sinirle güldü.
"Lan var ya sırayla geliyorlar ha!" Bakışlarını askerine çevirdi. "Evime, Ateş. Evime."
"Komutanım mı?" Asena'nın sorusuyla Tekin bu kez ona döndü. "Kimsiniz siz?"
"Askerim." Elini uzattı. "Yüzbaşı Tekin Duman." Asena dalgın dalgın elini sıktı. Az önce ağlayan o değilmiş gibi şimdi şaşkınlıkla bakıyordu.
"Oğlum kadına söylemedin mi?" Barlas arkadaşının yaptığıyla alayla güldü.
"Lan o kadar piç kurusuyla uğraşıyorum ben unutmuşum." Asena'ya döndü. "Bende diyorum ne diye hâlâ ağlıyor, korkuyormuş." Barlas sinirle inledi.
"Görev tamam mı, Duman?" diye sordu Barlas.
"İyi defol git, şimdi." Ve telefon kapandı.
"Lan manyak bu amına koyayım." Telefonunu ceketinin cebine atarak Asena'ya döndü. "İyi misiniz?" diye sordu saniyeler öncesine kadar olan sert sesine karşıt şekilde.
"İyiyim... Siz gerçekten asker misiniz? Ne işiniz vardı orada?" Asena hiçbir şey anlamamıştı. Murat asker mi oluyordu?
"Askerim. Orada ise gizli bir görev için varım. O piç kuruları, örgüte çalışıyor. Bugün olan sevkiyat ellerinde patladı, bir kadın getireceklerdi."
"Neden?" diye sordu Asena. O kadın kendisiydi.
"Bilmiyorum. Büyük ihtimalle örgüte kurban arıyorlardı, kendilerini kurtarmak için." Asena bu düşünceyle titredi. Tekin sırılsıklam olan kadına bakarak kendine sövdü. Üzerindeki ceketi çıkararak kadının üzerine örttü.
"Ben ne yapacağım şimdi?" Eve gidecek olsa ne söylerdi ailesine? Ya sonrasında Murat yeniden gelecek olursa?
"Evine gidebilirsin, senlik bir şey kalmadı. Bugün ki her şey ellerinde patladı." Alayla güldü. "Murat seni nereden buldu?" diye sordu Tekin kaşlarını çatarak.
"Ailemle bir yakınlığı var ama ne olduğunu bilmiyorum."
"Bir daha böyle bir şeye kalkışacağını düşünmüyorum. İçin rahat olabilir." Asena bu cevapla mutluluktan gülümsedi. Sonunda bitecekti bu lanet gün.
"Ajan mısın sen?" diye sordu Asena birden. Tekin Asena'nın soruyla güldü ve başını salladı.
Bir süre sonrasında Asena'nın evin adresini vermesiyle araba orada durdu. "Teşekkür ederim." dedi gitmeden hemen önce. Eğer Tekin olmasa Murat kim bilir ne yapacaktı bugün?
"Önemi yok." Eliyle asker selamı verince Asena güldü ve arabadan indi. Eve doğru adımladığı sırada Murat'tan kurtulduğunu düşünerek gülümsüyordu ancak Murat'ın onu ilk gördüğü günden beri gözüne kestirdiğinden bihaberdi.
Öğrendiği tek şey vardı. O da Murat'ın örgüt için çalıştığıydı.
Şimdi
İçimde hâlâ yerini koruyan bir acı vardı. Bu acı geçtiğini sandığım gerçeklerin acısıydı. Ben geçtiğini sandığım gerçeklerin altında kalmıştım çünkü.
"Uyanıyor sanırım," diyen tanıdık bir ses duydum. Gözlerimi aralayarak olduğum yere baktım. Gözlerimi alan beyaz ışıkla tekrardan yumdum. Birkaç saniye içinde duyduğum hışırtı sesiyle onun sesini duydum. "Aç gözlerini, buradayım." Barlas'ın sesini duyunca ona güvenerek araladım gözlerimi.
Gözlerimi alan ışık şimdi yoktu çünkü Barlas eliyle gözlerime siper oluyordu. Gözlerimi odada olan diğer iki kişiye çevirdim. Özkan ve bir adam daha vardı.
"Nasılsın?" Barlas'ın sesini duydum ancak cevap veremedim. İçimde bir boşluk vardı ve sanki en ufak hareketimde beni içine çekerek yok edecekti. "Asena..." dedi acı çekercesine.
"Çıkalım, Tekin." diyen Özkan ile gözlerim, odada olan yabancı adama çevrildi. Gözlerini üzerime dikmiş bana bakıyordu. "Beni hatırlıyor musun?" diye sordu birdenbire. Kaşlarım çatıldı yavaşça. Onu tanımam mı gerekiyordu?
"Hayır..." dedim kuru bir sesle. "Sizi tanımam mı gerekiyordu?" Barlas'ın rahat bir nefes aldığını hissedince ona baktım. Yüzündeki tebessümle yüzüme baktı.
"O günü hatırlamıyor musun? Murat'ın yanında gelmiştin, örgüt için?" Kaşlarım tekrardan çatıldı.
"Murat'ın örgüt ile alakası ne?" Yerimden doğrulmaya çalıştığım sırada bedenime saplanan acıyla inledim.
"Asena!" Barlas hızlıca yanıma ulaşarak beni yavaşça yatağa yatırdı. "Sakin ol, ben buradayım tamam." Üzerimde olan elini sinirle ittim. Tekrardan doğruldum ve bedenime saplanan acıları yok saydım.
"Değilsin!" dedim sinirle. İçime çektiğim nefeste boğulacak gibiydim. "Sen yanımda değildin. O geldi, onca askerin içinde benim gözlerimin içine bakarak tehdit etti beni." Gözyaşlarım patlak vererek akmaya başladı. Hıçkırarak ağlamaya başladım. "O geldi ve ben yine aynı şeylerle baş etmek zorunda kaldım."
Ne olduğuna dahi anlam veremediğim bir anda enseme koyduğu eliyle başımı göğsüne çekti. Yüzüm göğsüne gömüldü. "Şşş," beni sakinleştirmek istercesine saçlarımın arasına giren parmaklarını hissetim. "Geçti, buradayım."
"Geçmedi, geçmeyecek." Hıçkırdım. "Ben yine aynı şeyleri yaşıyorum. O yine geldi ve ben yine kendimi koruyamadım, koruyamam." Söyledikleri hâlâ kulaklarımdaydı.
"O yüzbaşına pek güvenme, Asena."
"Benden kaçmak için sığındığın adam seni tekrardan bana getirecek."
"Bana ne söyledi biliyor musun? O adama çok güvenme dedi, seni bana kendisi getirecek dedi!" Barlas'a güveniyordum. Onun söyledikleriyle Barlas'a olan güvenim yerle bir olmazdı. 6
"Geçti, geçecek, Güzelim." Sıcak nefesini saçlarımın arasında hissetim. Kollarımı beline sararak onu sımsıkı sardım. "Ben buradayım, seni korurum." Saçlarımın arasında gezinen parmakları, belimi sımsıkı saran kolu ve sıcak nefesini hissetmek dakikalar sonrasında beni sakinleştirmişti.
Ağlayışlarım iç çekişlere dönmüştü. Gözlerim yavaşça kapanmaya başladığında çok geçmeden bilincim kapandı.
🕊️
2 SAAT ÖNCE
Barlas üzerine giydiği üniformasıyla beraber odadan çıktı. Asena'yı orada bir başına bırakmıştı ve içinde amansız bir endişe vardı.
Koridorun başında koşturarak gelen adamla kaşları çatıldı. "Ne oluyor?" diye sordu.
"Komutanım, Asena Hanım bayıldı." Barlas duyduklarıyla hızlı olan adımlarını daha da hızlandırdı ve koşarak askeriyenin bahçesine çıktı.
"Asena?" Yüzü bembeyaz olmuş kadının bedenini hiç durmadan kucağına aldı. "Ne oldu burada?" diye sordu askerlere bakarak.
"Bilmiyoruz, Barlas Komutanım. Birdenbire oldu." Barlas Asena'yı revire götürmek için hızlı adımlarla ilerlerken koridorda karşılaştığı Özkan'a döndü hızla.
"Murat ne durumda, Özkan?" Ondan başkası yapamazdı. Asena'yı bu hâle getiren ondan başkası değildi.
"Bir hafta oluyor, bırakalı." Sıkıntıyla nefes aldı. "Düşündüğüm şey mi?" Barlas sessiz kaldı ve bu bir cevaptı. Revire girdiler, Barlas Asena'yı yatağa uzatarak doktora döndü.
"Çabuk doktor, bak buraya." Doktor Asena'yı muayene etmeye başlamıştı ki Barlas araya girdi. "Neden bayılmış?" diye sordu sabırsızca.
"Bilemiyorum. Herhangi bir şey mi oldu?" diye sordu doktor.
"Hayır, olmadı." Kadın muayeneyi bitirdikten sonra bir serum takmıştı. Barlas'a dönerek konuştu.
"Konversiyon bozukluğu gibi duruyor. Stres ve duygu kontrolsüzlüğünden dolayı oluyor bu. Ağrı kesici ve sakinleştirici yaptım, bir saate kadar uyanır." Doktorun gidişiyle Barlas kendini yatağın yanındaki koltuğa attı.
"Doktoru duydun, korkacak bir şey yok." dedi Özkan. "Tekin geldi," diyen Özkan arkadaşının durumuna bakarak iç çekti. "Buraya mı gelsin?" diye sordu.
"Gelsin." dedi Barlas yalnızca. Özkan sırtını duvara yaslayarak Tekin'e revire gelmesine dair bir mesaj attı. Dakikalar sonra Tekin revirin kapısını açarak içeri girdi.
"Selamün aleyküm," dedi arkadaşlarına. "İnsan bir sel—" yatakta baygın olan Asena'ya bakarak duraksadı. "Hassiktir!" Barlas çatık kaşlarıyla arkadaşına döndü.
"Lan bu kadının ne işi var burada?" Şaşkınlıkla Asena'ya bakarken Barlas önüne geçti. "Oğlum şu büyük sevkiyat var ya, Murat'ın yanında örgüt için getirdiği kadın buydu." Barlas duyduklarıyla afalladı.
"Emin misin?" diye sordu Özkan doğrularak.
"Eminim, hiçbir şey unutmam ben." Bakışları Barlas'a döndü. "Ne oluyor burada?" diye sordu. Barlas hâlâ duyduklarının etkisindeydi. Tekrardan yerine geçip oturdu.
"Anlatırım ben." dedi Özkan, Barlas'ın durumuna bakarak. İkisi koltuğa geçerek oturdular. "Bir ay öncesine kadar bir görev gelmişti, büyük miktarda madde taşınıyormuş." O gün her nasıl olduysa tamamen kaderdi. "Murat denen herif ise Asena'yı evliliğe zorluyor ve aynı zamanda ona şiddet uyguluyordu." Bakışları kısa bir süre Barlas'a döndü.
Asena'ya bakarak kendi içinde bir şey bulmaya çalışıyordu. "Kadını kaçırmaya çalıştığı sırada Barlas onu kurtardı, ancak biz aradığımız adamın burnumuzun dibine kadar geldiğini bilmiyorduk. Barlas güvenliği için bir süreliğine yanında tutacak ardından gitmesi için izin verecekti."
"Ancak işler ters gitti. Aradığımız adamın o olduğunu öğrenince bu süreç biraz daha uzadı." dedi Özkan.
"Eee sonuç?" diye sordu Tekin.
"Hâlâ bir sonuç yok." dedi Özkan. "Asena Murat'ın örgüt için çalıştığını bile bile saklamış—" Barlas araya girdi.
"Öyle bir şey yok." dedi sertçe. "Asena yalan söylemez, bunu bile bile saklamaz." Özkan sıkıntıyla oturduğu yerden kalktı.
"Oğlum başka nasıl bir açıklaması var?"
"O yapmaz." dedi Barlas üzerine basa basa. Tekin oturduğu yerden ayaklandı.
"İlaç verilmiş olabilir." Derin bir nefes aldı. "O gün Murat ile nasıl bir bağlantısı olduğunu sormuştum bana ailesinin tanıdığı demişti. Murat Asena'nın her şeyi bildiğini düşündü bir nevi ve kendini tehlikeye atmamak adına unutması için ilaç vermiş olabilir." Barlas sinirle yüzünü sıvazladı.
"Olabilir mi böyle bir şey?" diye sordu Özkan.
"Olur. Onların neler yaptıklarını bilmiyormuş gibi konuşma Özkan." dedi Barlas. Dakikalar geçerken Barlas sinirle ayaklandı. "Niye hâlâ uyanmadı?"
"Oğlum doktor dedi ya bir saate kadar uyanır." Barlas'ı tekrardan oturttu. "Sakin ol." Asena uyanıncaya kadar Barlas'ı zorla tutacaklardı.
★
Barlas kollarının arasında tekrardan bilincini kaybeden kadına baktı. Dakikalardır kollarında ara ara titriyor, iç çekiyordu. Sessizce akıttığı gözyaşlarını Barlas ona zarar verme korkusuyla yavaşça siliyordu.
"Ne olacak şimdi?" diye sordu Tekin.
"Asena hiçbir şey bilmiyor," dedi Barlas rahatlıkla. Onun yalan söylediğine emin olan adam Asena'nın ağzından duyduklarıyla rahatlığa varmıştı. "Bu şu an için yeterli."
"Murat ne olacak?" diye sordu Özkan.
"Onun defterini dürtmek gerek." dedi Barlas sinirle. Onun toplamaya çalıştığı kadını tek bir şeyde yeniden paramparça ediyordu ve bu durum onun canını yeterince sıkıyordu.
"Bir şey yapmak gerekiyor. Elini kolunu sallayarak geziyor, pezevenk." Tekin derin bir nefes aldı ve ayaklandı.
"Asena'nın unutmuş olduğu daha birçok şey olabilir. Bir şekilde bu durumu halletmemiz lazım." Barlas Asena ile bu konuyu konuşacak ve doktora gideceklerdi.
"Ben halledeceğim," dedi. Kollarının arasında hareketlenen kadına bakarak iç çekti. "Siz çıkın, yeniden uyanıp kriz geçirsin istemiyorum." dedi.
Tekin ve Özkan revirden çıktılar. Barlas bakışlarını göğsünde titrek nefesler alarak uyuyan kadına çevirdi. "Söz veriyorum çok yakında her şey bitecek." İşaret parmağıyla yüzünü kapatan kuzguni saç tutamlarını geriye itti.
"Barlas..." Asena'nın titreyen sesiyle hafifçe doğruldu. "Uyan, lütfen uyan..." Kapalı gözlerinden akan yaşlarla kabus gördüğünü anlamıştı.
"Şşş," Asena'yı geriye yatırdı. "Asena, gözlerini aç. Bana bak, buradayım ben, iyiyim." Titreyen bedenine bakarak sıkıntıyla soluklandı. Her zaman kabus görüyor muydu? Hep böyle miydi? Onu sadece bir kez görmüştü ve o gece uyuyana kadar zehir gibiydi.
Sonrasında ise uyanmak çok zordu. Asena'nın tatlı, şeker gibi kokan kokusu Barlas'ı uykuya mahrum etmişti. Onu kollarının arasında tutarak, kokusunu soluyarak uyumak çok güzeldi.
O gün hiç uyanmak istememişti ancak gelen telefon maalesef uyandırmıştı ve sonrasında beş dakika derken bir saat boyunca göğsünde uyuyan kadını izlemişti.
Farkında değildi ancak Asena onu kendine bağımlı hâle getirmeye başlamıştı bile.
Başını Asena'nın saçlarının üzerine yerleştirerek gözlerini yumdu. Dakikalarca öyle durdu ve Asena'nın soluduğu kokusuyla uykuya daldı.
Bazı insanlar sadece kendini rahat hissetiklerinin yanında uykuya geçerdi. Barlas doğru düzgün uyku nedir bilmezken bu kadın tüm dengesini altüst ederek onu uykuya çekiyordu.
Şimdi
Başımdaki korkunç ağrıyla uyanmıştım. Beynim zonkluyordu. Gözlerimi zorlukla araladım ve olduğum yere baktım. Hâlâ revirdeydim ancak bu kez uyuduğum yer Barlas'ın kollarıydı.
Yüzünü boynuma gömmüş, belirli aralıklarla aldığı nefesler boynumda geziniyor içimin tuhaf olmasına sebep oluyordu.
İçime çektiğim titrek nefesle yutkundum. Tekin denen adamın söyledikleri hâlâ aklımdaydı. Murat bunca yıldır örgüte mi çalışıyordu? Ve beni buna dâhil etmişti ancak ben hiçbir şey hatırlamıyordum.
"Asena?" Barlas'ın boğuk sesini duyunca tüm dikkatim dağıldı. Bakışlarımı ona çevirdim, uzandığı yerden hafifçe toparlandı. "Uyanmışsın, iyi misin?" Merakla yüzüme bakıyordu. Ona vereceğim cevap ne olacaktı, ne olmalıydı? Hiçbir şekilde bilmiyordum.
"Değilim." dedim sakince. İyi falan değildim, kendimi yine o çıkılmaz yollarda buluyordum. "Barlas..." Gözlerim tekrardan doldu, yaşlar yanaklarıma akmaya başladığında kendime hâkim olamadım hıçkırarak ağlamaya başladım.
"Buraya gel," kollarını açınca hiç düşünmeden kendimi kollarına bıraktım. Başım boynuna yaslandı, nefes nefese ağladım. "Özür dilerim, seni yalnız bırakmamam gerekiyordu." Saçlarımın arasında gezinen parmakları nedensizce beni rahatlatıyordu.
"Özür dileme, senin hiçbir suçun yok." Onu suçladığım aklıma gelince göğsüme bir sızı ilişti. Hafifçe geriye çekildim ve elalarına baktım. "Bakma sana bağırıp, suçladığıma. Senin hiçbir suçun yok, Barlas." Yanaklarımı ıslatan gözyaşlarını silerek gülümsedi.
"Ben senin ne demek istediğini biliyorum, Asena. Bana kendini açıklamana gerek yok." Hissettiğim rahatlamayla derin bir nefes aldım. "Bir şey ister misin? Yemek getirteyim mi sana?" Yanaklarıma yapışmış saçlarımı kulaklarımın arkasına taradı.
"Eve gitmek istiyorum." Bunu söylememle yataktan kalktı. Bu sırada gözlerim istemsizce duvarda asılı olan saate kaydı. Öğleden sonra 14:21'i gösteriyordu. Erdem Albay bizi yemeğe çağırmıştı, ne kadar gitmek için kendimi iyi hissetmiyor olsam bile davetlerini geri çevirmek istemiyordum.
"Bir şey mi oldu?" Barlas baktığım yere bakarak tekrardan bana döndü.
"Akşam yemeğe gideceğiz ya, yetişir miyiz?" Kaşları çatıldı. Ters ters yüzüme bakınca gülümsedim. "Ayıp olur, ilk daveti geri çevirmek istemiyorum." Barlas cevap vermedi, montumu bana giydirdi. "Barlas." dedim yineleyerek.
"Olmaz, iyi değilsin. Erdem Albaya söylerim." Başımı iki yana salladım. Yataktan kalkacağım sırada Barlas belimden tutarak beni kendine yasladı ve ayağa kalkmama yardımcı oldu.
"Belki yeni insanlar görmek iyi gelir bana, olamaz mı?" Başım hafiften dönünce refleksle alnımı Barlas'ın koluna yasladım. İçime çektiğim nefesle yutkundum.
"İyisin değil mi?" Belimi sımsıkı tutuyor, her an tetikteydi. Baş dönmem geçince kendimi geriye çektim ve alttan alttan yüzüne baktım. "Bakma bana şöyle, güzelim." Hitap şekliyle dudaklarım kıvrıldı.
"Bu iki oldu. Kulağa çok hoş geliyor, güzelim demen." Çatık kaşları yumuşadı. Dudakları hafifçe tebessüm etti. "Gidiyoruz değil mi akşam?" diye sordum yeniden.
"Yanımda olacak mısın?" diye sordum.
"Her saniye, bir daha asla yalnız başına bırakmam seni." Gülümsedim. "Ama olmaz, dinlenmelisin."
"Çok az kalırız, sonra kötü olursam geri döneriz." Tatlı tatlı yüzüne baktım. Gülerek işaret parmağıyla burnuma bir fiske vurdu.
"Kötü olacak olursan bana hemen söyleyeceksin." dedi tehdit edercesine. Uslu uslu başımı salladım. Ben söylemesem bile o fark ederdi illaki. "Pekâlâ, eve gidelim biraz dinlenirsin, duş falan alırsın. Sonrasında gideriz, daha erken zaten." Beraber revirden çıktık. Askeriyenin bahçesinde timi ve Tekin'i gördüm.
"Barlas, Tekin'in yanına gidelim." Kaşları çatıldı. Yanına geldiğimiz arabanın kapısını açtı ve beni oturttu.
"Duman!" Tekin bizim olduğumuz tarafa baktı. Onunla beraber Lodos Timi'de. Birkaç saniye içinde Tekin buraya doğru geldi.
"Uyanmışsın, geçmiş olsun." dedi beni görünce. Bakışları Barlas'a döndü ardından yeniden bana döndü. "O gün hakkında mı konuşmak istiyorsun?" diye sordu.
"Evet," dedim duraksamadan. "Ben neden hiçbir şey hatırlamıyorum?" Merakla ikisine baktım. Derin bir nefes aldım, soğuk hava titrememe neden olunca Barlas çatık kaşlarıyla yüzüme baktı.
"Bunu sonra konuşacağız, daha tam kendine gelemedin." Bir şey söylememe izin vermeden kapıyı üzerime kapattı. Tekin'e dönerek bir şeyler söyledi ancak hiçbir şey anlamadım.
Sonrasında arabaya bindi ve ısıtıcıları açtı. "Bir şey istiyor musun?" diye sordu. Başımı iki yana salladım. Sessizliğin hâkim olduğu dakikalar biz eve gelince son buldu. Barlas beni yeniden tutarak destek oldu.
"Geldim, geldim!" Füsun ablanın sesini duyunca güldüm. Kapı açıldı. "Hoş geldiniz, yavrularım." Kıkırdayarak içeri girdim, Barlas ise ağzının içinden söyleniyordu.
"Ne kadar ayıp, oğlum. Anneye içinden içine konuşulur mu?" Barlas, Füsun ablanın alnından öptü. Gülümseyerek sırtımı duvara yasladım ve ikisinin tatlı sarılışını izledim.
Bazen onlara imrenmemek elde değildi. Barlas'ın annesiyle ve kardeşiyle arası o kadar mükemmeldi ki.
Füsun abla bana döndü. "Yavrum hasta mı oluyorsun sen? Yüzün bembeyaz." Başımı iki yana salladım yavaşça. Onu endişelendirmek istemiyordum.
"Hava soğuk, Füsun abla." Kuşkulu bakışlarıyla yüzüme bakınca tebessüm ettim. Fazla kurcalamadan işinin başına döndü bende Barlas'a döndüm. "Duş alıp biraz uzanmak istiyorum." Odama doğru ilerleyeceğim sırada Barlas bileğimden tuttu.
"Gülse evde değil, yoksa ondan isterdim." Kaşlarım çatıldı. Neyi isterdi anlamadım? "Başın dönüyorken yalnız başına oraya göndermem seni, anneme söylerim yardımcı olur."
"İyiyim, Barlas. Çok kısa sürecek zaten." Kabul etmesiyle odama geçtim. Dolaptan buz mavisi bir kazak, siyah bir tayt aldım. Sonrasında söylediğim gibi hızlıca duş alarak çıktım banyodan. Üzerimi giydikten sonra saçlarıma havluyu sararak odaya geçecektim ancak duyduğum sesle durdum.
"Asena, buraya gel." Barlas'ın sesiyle ona doğru döndüm. Odasının kapısı hafifçe aralıklı duruyordu yavaş adımlarla odasına gittim. "Saçlarını kurutalım gel." İtiraz etmek hiç gelmedi içimden. Yanına doğru ilerledim ve yatağının üzerine oturdum.
Başımdaki havluyu çekerek saçlarımın dökülmesine izin verdi. Sonrasında canımı acıtmamaya özen göstererek saçlarımı kuruttu, taradı. "Örmemi ister misin?" diye sordu.
"Biliyor musun?" dedim şaşkınlıkla.
"Gülse için öğrenmiştim." Başımı salladım izin vermek adına. Barlas kısa sürede saçlarımı ördü. "Tamam."
"Teşekkür ederim." dedim tebessümle. Gülümsedi. "Önemi yok." dedi. Oturduğum yataktan kalkmıştım ki dirseğimden tuttu, beni hafiften kendine çekince bacaklarının arasına girmiştim.
"Canın acıyor mu?" diye sordu kazağımın kolunu sıyırarak. "Damar yolu açarken zorlandı doktor, acıyor mu canın?" Tebessüm ederek başımı iki yana salladım.
"Acımıyor." Geri kazağın kolunu indirdi ve elalarını mavilerime çıkardı. "Bir şey mi söyleyeceksin?" diye sordum. Dudaklarını hafifçe ıslattınca istemsizce bakışlarım oraya kaydı ve hemen yeniden gözlerine baktım.
"Burada uyu," dediğinde afalladım. "Yanımda, yatağımda." Söyledikleriyle şaşkınlıkla baktım yüzüne. Yüzümde nasıl bir ifade varsa güldü. "Ses yapmam, sessizce duracağım." Yutkundum.
"Neden böyle bir şey istiyorsun?" Sesim kısık çıkmıştı.
"Seninle uyumak istemem sıkıntı mı?" Kaşlarım çatıldı. Öyle bir şey mi demiştim ben? Sadece şaşırmıştım. Ben, benden rahatsız olduğunu bile düşünüyordum ama o hâlâ kollarının arasında uyumamı istiyordu.
Bu düşünce karnımda hoş bir sızı bıraktı. "Olur... Uyurum." Ayağa kalktı ve yatağın üzerindeki tarak ile kurutma makinesini yerine bıraktı ardından yatağını açarak içine girdi.
"Gel," kolunu uzanmam için açtı. Yatağın içine girdim, benim için açtığı kolunun üzerine başımı bıraktım. Barlas beni dumura uğratacak şekilde burnunu saçlarımın arasına sokarak derin bir nefes aldı. "Kötü bir haberim var." Korkuyla başımı kaldırdım ve Barlas'ın yüzüne baktım.
"Ne oldu?" diye sordum tedirginlikle. Örgüm boynuna doğru düştü, gülümseyerek geriye itti. "Barlas, konuşsana." dedim sitemle.
"Benim için iyi, senin için kötü." Kaşlarım çatıldı. İçim korkuyla dolmuştu.
"Kokunla uyumuya alıştım," söylediyle nefesimi tuttum. "Uyumayı tercih etmezken, şimdi uyanmayı tercih etmiyorum." Yutkundum. Böyle bir şey söylemesini beklemiyordum. 1
Midemde kelebeklerin uçuştuğunu hissetim. Titrek bir nefes aldım. "Çok kötüsün." Yüzümü utançla boynuna sakladım. Barlas'ın kahkahasını duyunca şaşırdım ama gülümsemesini sevdiğim için içim titredi.
"Uyuyor musun?" diye sordu dakikalar sonra.
"Uyudum, sus." Tekrardan içimi eritecek bir gülüş çıktı dudaklarının arasından. Bu durumun beni ne kadar mutlu ettiğini fark ederek derin bir nefes aldım. Kollarımdan birini boynuna sararak başımı göğsüne yasladım.
O da ellerinden birini sırtıma çıkararak orada tuttu, diğerini ise belime sımsıkı sardı. Biz sarmaş dolaş uyurken içim kıpır kıpırdı.
Benim kokumla uykuya alışması onun söylediğinin aksine benim için çok güzel bir haberdi.
🕊️
Birbirine yapışmış olan kirpiklerimi araladım ve olduğum yere baktım. Hava hafiften kararmaya başlamıştı, odanın içi de öyle. Yavaşça başımı kaldırdım ve uyumaya devam eden adama baktım. Uyurken oldukça masum ve tatlıydı.
Dudakları hafifçe büzülmüş, sıcaktan yanakları kızarmıştı. Saçının ön tutamları terden alnına yapışmıştı. Gülümseyerek elimi uzattım ve onu uyandırmamaya özen göstererek saçlarını alnından çektim.
Gülümseyerek yüzünü izlediğim sırada saçlarının arasına giren parmaklarımı hafifçe gezdirdim. "Rahat dur," dedi boğuk, kısık bir tonda. Beni geriye yatırdı, başını göğsüme yaslayarak iki yandan belime sarıldı. Rahat durmayarak tekrardan saçlarını parmaklarımın arasında kıstırarak çekiştirdim. Barlas'ın derin bir nefes aldığını duydum. Ellerini iki yanımdan yatağa yaslayarak üzerimden doğruldu.
"Rahat uyudun mu?" diye sordum. Kısık gözleriyle üstten üstten yüzüme bakınca tatlılığı sayesinde kıkırdadım. "Çok tatlısın, Barlas." Gülümseyen dudaklarıma bakarak kendini geriye çekti. Bedenini yanıma atarak elleriyle yüzünü ovuşturdu.
"Sen öyle diyorsan öyledir." Şirince gülümsedim. Yan dönerek ellerimi yanağımın altına koyarak onu izledim. "Saat kaç?" Hafifçe geriye döndüm ve komodinin üzerinde duran çalar saatine baktım.
"Altı buçuk," dedim ve yavaşça uzandığım yerden kalktım. Kasıklarımda hafif bir sızı olduğunu fark edince gözlerimi yumdum. Hiç sırası değildi açıkçası ancak çok geçmeden hasta olacaktım. "Yemek saat kaçta?" diye sordum yeniden ona dönerek.
"Sekiz gibi orada olacağız." Uzandığı yerden doğruldu, dağılmış saçlarını hafifçe elleriyle düzeltti. "Ben annemlere bakayım, sende hazırlan." Başımı salladım. Yataktan çıktık ve beraber odadan çıktık. Barlas salona geçerken ben odama geçmiştim direkt.
Dolabımdan kıyafet bakarken ne giymek istediğimi bilmiyordum. Gülse ile alışverişe çıktığımızda onun isteği ve ısrarı sonucunda kendime iki tane elbise almıştım ancak içinde rahat olur muydum veya taşıyabilir miydim?
Aklım bu sorularla karmakarışıkken odanın kapısı tıklandı. "Asena, gelebilir miyim?" Gülse'nin sesini duyunca içten içe rahatladım. Sanırım bir arkadaşın fikrine ihtiyacım vardı. Önceden olsa Irmak ile ne yapar ne eder bu durumları konuşurduk ancak buradan gittiğinden beri bana ne bir mesaj nede bir arama yapmıştı.
Ona kırıldığımı bile bile susması ayrı bir durumdu. 2
"Gelebilirsin, Gülse." Kapı açıldı ve Gülse yüzündeki ışıl ışıl gülümsemeyle bana baktı.
"Tam da tahmin ettiğim gibi," dedi bakışları açık gardolaba kayarken. "Sana aldığımız elbiselerden birini giyeceksin! Çok yakışır eminim ki." Heyecanla askıda olan iki elbiseyi çekip çıkardı.
"Ya... Gülse ben emin değilim, taşıyabilir miyim ki onları?" Bana tuhaf tuhaf baktı. Elbiseleri bir eline alarak bana doğru geldi.
"Aşkım, ne demek taşıyabilir misin? Sen güzelliğinin, fiziğinin farkında değilsin herhalde! Bu elbiseler çok yakışır sana, ben yakışmayacak olsa hiç der miyim yakışmış diye." Elbiselerden zümrüt yeşili olana baktı öncelikle. Bu elbisenin ipten oluşan sırt dekoltesi ve sol bacağı tamamen açığa çıkaran yırtmacı yemek için uygun değildi. "Bu olmaz, yemek için çok abartı." dedi Gülse beni onaylayarak.
Diğer elbiseye baktı bu kez. Alışverişte denemiştim ve içten içe kabul etmesem bile elbiseyi üzerime yakıştırmıştım. Limon sarısı, dizlerimin biraz üzerinde biten, kalın askılı bir elbiseydi. "Bu çok güzel olur. Abartı durmaz ve seni çok tatlı, şık gösterir." Gülümsedim. Oturduğum yerden kalktım ve Gülse'yi kollarından tutarak kendime çektim.
"Çok tatlısın, Gülse." Şaşkınlık içinde kaldı ancak sonrasında benim kadar sıkı sarıldı bana. "İyi ki çıktınız karşıma." dedim tebessümle.
"İyi ki, Asena." Birkaç saniye içinde geriye çekildik. "Sen üzerini giy. Bende giyinip geleyim makyaj falan yapalım." Başımı salladım. Gülse odadan çıkınca üzerimdeki kazak ve taytı çıkardım ardından elbiseyi üzerime geçirdim.
Saçlarımdaki örgüyü açtığım sırada odanın kapısı tıklandı ardından Gülse içeri girdi. Üzerine giydiği elbiseye baktım. Su yeşili, dizlerinin üzerinde biten bir elbiseydi. Benim aksime askılı değil boyundan bağlamalıydı. "Olmuş muyum?" diye sordu hafiften kendi etrafında dönerek.
"Çok hoş olmuşsun, deli!" Kıkır kıkır gülerek yanıma geldi. Elinde tuttuğu takı kutusunu yatağa oturarak dizlerinin üzerinde tuttu. Dört bölmesi olan takı kutusundan ilk bölmeyi açtı. İçinden çıkardığı gümüş, kelebek desenli kolye ve küpelere baktım.
"Bunları takarsan, boynun boş durmaz." Yanına doğru gittim ve oturdum. Açtığım saçlarımı omuzlarıma alarak kolyeyi takmasına izin verdim. Kolyenin soğuk hissini boynumda hissetim ve gülümsedim. "Al bakalım." Avuçlarındaki küçük kelebekli küpeleri bana uzattı. Elinden aldım ve kulaklarıma taktım.
"Oldu mu?" diye sordum merakla.
Kocaman gülümsedi. "Çok güzel oldun. Zaten güzelsin, benim sayemde güzelliğin ortaya çıktı." dedi böbürlenerek. Güldüm, yanağından öpüp ayağa kalktım. "Neden odun bir abim yerine böyle bir ablam yok acaba?" Gülse'nin söyledikleri yüzümdeki gülüşü soldurdu.
"Abla mı?" Göğsümde tuhaf, acı veren bir sızı oluştu.
"Hım, senden çok güzel bir abla olur." Olur muydu? Ben ablam varken bile doğru düzgün bu duyguyu hissetmezken gerçekten iyi bir abla olur muydum? "Asena, ne oldu?" Gülse endişeyle koluma dokundu.
"Bir şey yok. Sadece ablam geldi aklıma." Yüzüme baktı şaşkınlıkla.
"Ablan olduğunu bilmiyordum. Çok mu özledin onu?" Buruk bir gülümseme oluştu dudaklarımda. Gözlerim hafifçe yanınca onları kapattım.
"Özlemedim. Bana onu özlemem için hiç sebep vermedi ki..." Gözümden akan yaş çeneme doğru kaydı. Gülse ne olduğunu hissetmiş gibi beni saniyesinde kollarının arasına aldı. Başım boynuna düştü ve o an kendime engel olamadan hıçkırıklar içinde ağlamaya başladım. "Neden böyle bir ailem var hiç anlamıyorum. Sevmediler hiç beni, bir kez olsun saçımı okşayıp, bir şeye ihtiyaç duyuyor muyum merak etmediler." İçime titrek bir nefes çektim.
"Asena... Ben sana bir abla olamam ama kardeşin olurum." Gülüşünü duydum. "Başına bela olurum ama orası ayrı." Derin bir nefes aldı. "Ben sana kardeş olurum, arkadaş olurum. Belki beceremem ama abla da olurum, söz." Ağlayışlarımın içinde güldüm. Geriye çekildiğim sırada onun dolmuş gözlerini gördüm.
İçim titredi. "Ağlama, ben alışık değilim benim acıma birilerinin canının acımasına." Elleriyle gözyaşlarımı sildi.
"O zaman artık alışacaksın. Ben senin için, ağlarım, gülerim de." Tebessüm ettim. Gülse'nin yanağına akan gözyaşını sildim. Birbirimize gülümsediğimiz sırada odanın kapısı tıklandı ve ardından açıldı.
"Hazır mısınız?" diyen Barlas'ın sesini duydum. İkimizde ona döndüğümüzde kaşları çatıldı. "Ağladınız mı siz?" Ters ters bize baktı. "Ne oluyor?"
"Sana ne abi? Bizim aramızda." dedi gıcık bir sesle. Barlas, Gülse'ye ters bakışlarından atınca ben gülerek izledim ikisini.
"İyisin değil mi?" diye sordu emin olamayarak. Bana olan bakışları içimi bir tuhaf ediyordu. Üzerimde mayhoş bir his bırakıyordu.
"İyiyim." dedim rahat bir şekilde. Son kez bize baktı. "İyi madem hazırlanın çıkacağız birazdan." Odadan çıkmadan önce üzerine dikkatle baktım. Saçları nemli duruyordu sanırım duş almıştı. Üzerinde siyah bir gömlek, altında siyah bir kot vardı. Oldukça yakışıklı olmuştu beyefendi.
"Hadi, makyajımızı yapalım." Beraber kısa sürede bir makyaj yaptık. Bazen kahkaha attık, bazen tebessüm ettik, bazen birbirimize sataştık. En sonunda makyajımız bitmişti. Gülse bordo renkte oje sürmüştü birde tırnaklarıma.
Gülse saçlarına maşayla şekil verirken bende saçlarımı tarayıp atkuyruğu yaptım. "Pışt," aynadan ona baktım. Sırıtarak göz kırptı. "Siz abimle hayırdır? Beraber yatmalar falan..." Hızlıca ona döndüm. 1
"Gülse! Saçmalama yok öyle bir şey," ani tepkimle kıkırdadı. "Gülme ya." Dudaklarını birbirine bastırdı. Ben saçlarımı bitirmiştim geriye çekilip gardolabımın boy aynasından üzerime baktım. Makyajım, elbisem, saçım oldukça uyumlu duruyordu.
"Bir şey diyeyim mi?" dedi Gülse ben bordo tonlarında olan rujumu dudaklarıma yedirirken. Söyle dercesine bir mırıltı çıkardım. "Abim bordoyu çok sever." Şaşkınlıkla ona baktım. 1
"Ya bak!" Yanımdaki yastığı ona fırlattım. Gülerek kenara çekilip yastıktan kaçtı. "Gülse sakın abinin yanında böyle konuşma. Çok utanırım ben." Gülerek başını salladı.
"Tamam, tamam." O da saçlarını bitirince son kez kendine baktı. Ardından yatağın üzerinde duran parfümünden kendine sıkmaya başladı. Bende makyaj masasının üzerinde duran parfümü kendime sıktım. Alışveriş yaptığımız zaman bu koku çok hoşuma gitmişti ve kendime almıştım.
Şampuanım ve duş jelimde bu aromadaydı.
"Hazırız!" dedi Gülse kırmızı ojeli ellerini birbirine vurarak. İstemsizce gözlerim ellerime kaydı. Barlas bordoyu seviyordu...
Başımı iki yana salladım. Gardolapta asılı olan siyah kabanımı çıkardım ve üzerime giydim. "Aşkım ben odama gidip montomu alayım birde bunları götüreyim. Geliyorum hemen." Takı kutusunu ve parfümünü alarak koşa koşa odadan çıktı.
Makyaj masasının çekmecesinden çantamı aldım. Telefonumu içine yerleştirdiğim sırada odanın kapısı kapandı. "Barlas?" Çantayı masanın üzerine bıraktım ve olduğum yerde ona baktım. "Bir şey mi oldu?" Yanıma doğru geldi.
Yüzündeki gülümsemeye bakıp gülümsedim. Bana doğru geldi, karşı karşıya kaldık. Elaları birdenbire dudaklarıma kaydı, kaşları çatıldı. Ardından ellerime baktı ve yutkundu.
Aramızdaki kısacık mesafeyi kapattı. Bir adım mesafe kaldı, gözleri yüzümde dolaştı. "Çok güzel olmuşsun..." dedi kalın bir sesle. İçim sıcacık oldu. Midemin içinde uçuşan kelebekleri hissetim sanki.
İç çektim yavaşça. "Teşekkür ederim." Gözleri dudaklarıma kayıyor ardından tekrardan gözlerime çıkıyordu. Derin bir nefes alıp eliyle ensesini kaşıdı. Aramızdaki bir adımlık mesafeyi kapattı, refleksle geriye kaçtım birkaç adım.
Kaşları havalandı. İnadıma yapar gibi benim attığım adımları atarak beni köşeye sıkıştırdı. Sırtım soğuk duvarla temas edince titredim, kendimi duvardan çekince onunla burun buruna geldim. "Barlas... Kapı açık, biri gelebilir." Elaları ilgiyle yüzümde dolaşırken pek umurunda durmuyordu.
"Gelsin." dedi ne dediğinin farkında değilmiş gibi. Yutkunarak mavilerimi, elalarında tutmaya çalıştım. Bana bu kadar yakınken, aramızda hiçbir şekilde mesafe yokken ona karşı koyamadığımı fark ettim. Gözlerim yavaşça kapanınca iç çekişini duydum.
"Barlas..." Kokusunu yakınımda, nefesini yüzümde hissediyordum. gözlerimi açacak olsam elaları ile karşı karşıya kalacaktım.
"Gözlerini neden açmıyorsun?" Elinin dokusunu yanağımda hissettiğim an baştan sona titredim. "Nefes al..."
"Açamam," kısık sesli gülüşünü duydum. "Eğer açacak olursam seni görürüm." Yutkundum. "Hem sence de çok yakın değil miyiz?"
Bedenini bana yaslayarak sırtımı soğuk duvara yasladı. "Değiliz." Kulağıma doğru edildiğini hissetim ve çok geçmeden sıcak nefesini hissetmem yanılmadığımı gösterdi. "Daha da yakın olmamı ister misin?"2
Boğazımda kuruluk hissetim. Hafiften yutkundum. "Gitsek mi? Geç kalıyoruz." Zorlukla araladım gözlerimi. Hemen yakınımdaydı. Nefes nefese ona bakarken sırıttı. Eğer biraz daha eğilecek olursa dudaklarımız buluşurdu.
Gelip bizi bu hâlde görmesi ayrı bir sorundu. Kendimde değilmişim gibi dudaklarımı ıslattım. Bakışları oraya çevrildi ve ben salaklığıma sövdüm. "Bilerek mi yapıyorsun?" diye sordu sert bir tonda.
"Her şeyi," elini belime attı. "Dudaklarında, tırnaklarında... Bordonun ne işi var?" Koyulaşan gözlerini bir an olsun çekmedi benden. "Ya da kendimi kaybetmemi mi amaçlıyorsun dudaklarını ıslatarak?" İçime bir nefes çektim.
Ben neden konuşamayacak kadar pelte kıvamında hissediyordum kendimi? Kalbim boğazımda atıyormuş gibi hissediyordum.
"Nasıl bir kaybetme?" dedim anlamayarak. Yanlış bir şey sorduğumu gülüşünden anladım.
"Dudaklarına yapışmamı istediğin türden bir kaybetme." Sert bir soluk bıraktı. Elini ter içinde kalmış boynuma sürttü. Titredim. "Elimin altında bu kadar dağılmış olduğunu görmek hoşuma gitti." 2
Benim hiç gitmemişti. Aklımı kaybetmiş gibi davranıyordum. Hiçbir şey düşünüp, mantıklı konuşamıyordum.
"Asena! Gelir misin canım bir saniye?" Gülse'nin sesini duyunca korkuyla Barlas'ı geriye ittim. Boş bir anına denk gelmiş olacak ki birkaç adım geriye giderek sendeledi. "Hadi, Asena!" diye bağırdı yeniden.
"Sikeyim!" Barlas elleriyle yüzünü kapattı. Transtan çıkmış gibiydi sanki. Ona bir saniye bile bakmadan hızlıca çantamı aldım ve koşarak odadan çıktım. "Asena." Arkamdan seslendi ancak durmadım.
Ne olmuştu biraz önce? Ben kendimi nasıl o kadar kaybetmiştim? Rezil olmuştum! Kahretsin.
Gülse'nin odasına girdim. "Aşkım, gel sana topuklu seçelim bir saatir bakıyorum da seçemedim." Yüzündeki ifadeyle kaşlarım çatıldı. Sırıtmamak için zor duruyordu.
"Gülse, ciddi misin?" Barlas'ın odaya girdiğini görmüş ondan gelmemişti! Hainliğini fark ettiğimi anlayınca sırıtarak baktı yüzüme. 2
"Terlemişsin. Ne yaptınız acaba?" Utançla yüzümü kapattım. Sinirden inlediğimde kısık gülüşünü duydum. "Tamam, tamam susuyorum."
"Ya Gülse, çok utanıyorum sus." Utançla yüzüne baktım. "Nasıl bakacağım ben ona şimdi?" Sırıtarak elindeki topuklu ayakkabılardan bir çifti önüme koydu. Diğerini ise kendisine alarak yatağına oturdu.
"Öpüştünüz mü?" diye sordu pat diye.
"Ya ne yaptınız o zaman? Neden terledin sen?" Ters ters yüzüne baktığımda sustu. "Tamam, valla susuyorum artık." Ayakkabısının fermuarını çekti ve ayağa kalktı. Kendisi gümüş renginde ince bir topuklu seçmişti. Benim içinse siyah, bilekten bağlamalı bir topuklu seçmişti.
Topukluyu aldım ve yatağa oturup giydim. "Ne yapayım ben? Gelmesem mi acaba?" Gülse tuhaf tuhaf bana bakınca ofladım. "Çok utandım ben. Ne yapacağım ki? Bakamam yüzüne ben."
"Ne olacak sanki? Ne oldu tam olarak?" Merakla bana bakınca sinirle baktım ona. Ama hâlâ merakla bakıyordu.
"Of Gülse. Odaya girince çok güzel olduğumu söyledi, bende teşekkür ettim. Sonra üzerime yürüdü," aklıma geldikçe sıcak basıyordu. "Ben köşeye sıkıştım. O öyle yakınımda olunca beynim durdu sanki. Ne dediğini bile unuttum." dedim küçük bir yalan söyleyerek.
Dudaklarıma yapışmak istediğini unutmadım. Ama bunu Gülse'ye söylemek aklımdan geçmedi.
"Yalancı." dedi somurtarak. Ardından haince sırıttı. "Kesin öptü." dedi gözlerimi büyüterek yüzüne baktığımda, "o zaman sadece çalıştı mı?" Gözlerimi devirdim. "Ne yaptı o zaman? Öpeceğim mi dedi sadece."
"Bir nevi." diyerek ağzımdan kaçırdım. Gülse kahkaha atarak yatağının üzerinde duran çantasını koluna taktı.
"Olur elbette," ona olan bakışlarımla dudaklarına sahte bir fermuar çekti. "Hadi artık çıkalım, Ozan gelmemi dört gözle bekliyor!" Gülümseyerek ayağa kalktım.
"Ne oldu sizin aranızda? Her şey yolunda mı?" İçi gidermiş gibi gülümsedi. Aşık aşık boşluğa bakınca gülümsedim yeniden. "Şuna bak, Leyla mı oldun sen?"
"Galiba..." Bana sırıtarak baktı. "Biz öpüştük sizin aksinize." Büyük bir şey yapmış gibi saçlarını geriye itti.
"Yürü, Gülse ya." Yüzümü yalandan buruşturmam hoşuna gitmiş gibi güldü. Beraber odadan çıktık. "Füsun abla nerede?" dedim. Eve gelince görmüştüm ancak sonrasında hiç görmemiştim.
"Siz çifte kumrular uyurken o da biz yemeğe gidince yalnız kalmamak için Senza ablaya gitti." Koluna vurduğumda gülerek koluma girdi. Neredeyse aynı boyda olduğumuz için kolayca girmişti koluma.
"Abi!" Evden çıkınca Gülse inadıma yaparcasına Barlas'a seslendi ve dikkatini bize çekti.
Barlas bize döndü bakışları üzerimde dolaşınca yüzündeki tuhaf ifade hemen dikkatimi çekmişti. Canını sıkan bir şey olmuştu ve istemsizce gerildim. Arabaya doğru ilerledik, Gülse hızlıca arkaya binince utangaçlığı bir kenara attım.
"Barlas," dedim kısık sesimle. Pek kenara atmış değildim. "Bir şey mi oldu? Canını sıkan bir şey mi oldu?" Parmaklarının arasındaki sigarayı yere atarak ayağıyla ezdi.
"Korkuttum mu ben seni?" Kaşlarım çatıldı. İkilemde kalmış gibi elini koluma sardı. "İçeride öyle yaklaşmamam gerekirdi. Korkuttum mu seni?" Düşüncesi içimdeki huzursuzluğu yok etti. Kalbim eriyecek gibi hissetim. "Niye cevap vermiyorsun? Sana asla istemediğin bir şey yapmam ben." Kendime hâkim olmak istemedim. Kollarımı bir an bile düşünmeden sımsıkı boynuna sardım, topuklulara rağmen parmak ucuma bastım.
Barlas'ın kolları iki yandan bedenimi sarmaladı. "Çok ince düşüncelisin, Barlas. Sen bana zarar verecek, korkutacak bir şey yapar mısın?" Gülümsedim. Eğer bu hâlde devam edecek olursa bir gün ellerinin arasına eriyecektim sanırım.
"Yanlış bir şey yapmadım değil mi?" Geriye çekildi. Yüzüme dikkatle bakması, hâlâ geçmemiş utangaçlığımı gün yüzüne çıkardı.
"Hayır yapmadın." dedim tebessümle.
"Neden bana bakmadan koşup gittin o zaman?" Çatık kaşlarıyla yüzüme bakınca hafifçe güldüm.
"Utandım..." Yanaklarıma toplanan kan ile yutkundum. Barlas yeni yeni bir şeyleri fark ediyormuş gibi sırıtmaya başladığında sinirle ve utançla karnına vurdum.
Hızlıca arka kapıyı açmaya çalıştığım sırada kapı açılmadı. Tekrar denedim. "Aşkım, kapı bozuk ya... Öne geçeceksin." Gülse sırıtarak başıyla ön tarafı işaret edince ofladım. Barlas'ın kısık gülüşünü duydum hızla ona döndüğümde yüzünü sabit tutarak kapıyı binmem için açtı.
"Buyurun, Asena Hanım." Kaşlarım itinayla kalktı. Gülümsedim.
"Teşekkür ederim, Barlas Bey." Arabaya bindim, ardımdan kapıyı kapattı.
"Kızım o ne biçim sarılmaydı!" Gülse'nin gülünç sesini duyunca arkama dönüp ters ters yüzüne baktım. Kıkır kıkır gülerek sustu. Barlas şoför koltuğuna geçerek oturdu.
Arabayı çalıştırıp, ısıtıcıları açtı. "Niye böyle kısa giyindiniz siz? Havalar buz gibi." İkimiz Barlas'a ters ters bakınca başını iki yana salladı. "Birdiler, iki oldular." diye söylendi. Ardından yola çıktık.
Dakikalar geçerken çantamda titreyen ve gelen mesaj sesiyle telefonumu çıkardım. "Kimden?" dedi Barlas yüzüme bakıp. Murat yüzünden tetikteydi herkes.
Asena, bir ara buluşur muyuz? (19:48)
"Selim Bey." dedim yalan söylemek istemeyerek. Barlas sabır dileyerek söylendi.
"Ne istiyor puşt?" dedi ters ters.
"Buluşmak." Sessiz kalınca Gülse kıkırdadı. Barlas'ın ters yüz ifadesiyle anında sustu ama eminim ki içinden hâlâ gülüyordur.
Asena
Üzgünüm, Selim Bey. Barlas bu konularda pek geniş biri değil. Sevgilimin istemediği bir şeyi yapmakta bana göre bir şey değil. (19:51)
"Ne yazdın?" dedi merakla. Sırıttım. Cevap alamayınca yine bana döndü. "Ne yazdın, güzelim?" İçim her iltifatında, hareketinde ve konuşmasında nasıl bu denli kıpır kıpır olurdu.
"Olur dedim." Sinirle dişlerini birbirine bastırdı. Gerilen çenesiyle gülmemek için zor tuttum kendimi. Sessiz geçen bir süre sonra sonunda gelmiştik. Barlas arabayı park ederek indi, ardından biz indik.
İki katlı bir eve gelmiştik. Büyük bir bahçesi vardı, gülümsedim. Böyle yerler her zaman hoşuma giderdi. "Hadi girelim içeri." Barlas önden gideceği sırada yavaşça tuttum kolundan. Bu sinir ve moral bozukluğu ile gecesini mahvetmek istemezdim.
"Bakmayacak mısın?" Kaşları çatıldı. Açık mesaj ekranına ters ters bakan ifadesi yazdıklarımı okuyunca yumuşadı. Bana döndü ve gülümseyen ifadesiyle ne olduğunu anlayamadan enseme koyduğu eliyle beni kendine çekti. Yüzüm göğsüne yaslanınca gülüşünü duydum.
"Sevgilime bakın siz." Kıkırdadım. Beraber içeri girerken telefonumu elime vermişti. Az önceye nazaran şimdi çok mutluydu ve bu hoşuma gitti. Ellerimin arasında çalmaya başlayan telefonla bakışlarım oraya kaydı. Barlas'ın gözleri de oraya kaydı.
Gülüşüm yavaşça soldu. Kaşlarım çatıldı, neden aradığını anlamazken içim kırgınlıklarla doldu yeniden. "Konuşacak mısın?" diye sordu.
"Evet, biraz müsaade eder misin?" dedim. Bakışları etrafta gezindi. Bahçeye girmiştik ve kapının önünde askerler vardı. "Buradayım, korkma."
"Kalsam ya... Söz dinlemem." Gülümsedim.
"İyi olacağım, içeri gir ben gelirim." Emin olamadı. Ama beni kırmadı ve içeri girdi. Çimenlerin üzerinde durdum ve telefonu açtım. "Alo?"
"Asena, açmayacaksın sanmıştım." Sessiz kaldım. Açmak istemezdim ancak o kadar yıllık arkadaşımdı. "Küs müyüz?" diye sordu saniyeler sonra.
"Sence?" Ses gelmedi. "Irmak, ne oldu sana böyle?" Benim arkadaşım nasıl değişmişti ki böylesine? Bir cevap beklediğim sırada yüzüme kapanan telefonla şaşkınlıkla kaldım. Telefonu geriye çekip ekrana baktım.
Kapatmıştı. "Bu da neydi böyle?" Tuhaf tuhaf ekrana baktığım sırada ağzımın üzerine kapanan bir elle geriye çekildim. Kalbim korkuyla kasıldı, elimdeki telefon yere düşünce çimenlerden dolayı ses çıkarmamıştı.
"Şşş, korkma, güzelim benim." Kulağımın dibinde duyduğum sesle dondum kaldım. Tüm bedenim transa girmiş gibi donunca onun iğrenç gülüşünü duydum. "Özledin değil mi beni? Ben çok özledim seni." Midemi bulandıran nefesini boynumda hissetim.
"Şşş," dedi ben kollarının arasından çıkmaya çalıştığım sırada. Beni sertçe tuttu. "Tek yanlış hareketinde, olacaklardan sorumlu olmam." Boynumda hissettiğim metalin soğukluğuyla çaresizce inledim.
"Bende öyle düşündüm, afferin." Gözyaşlarım yanaklarımdan su gibi boşalmaya başladığında kalbim korkuyla kasılıp duruyordu. Nefes alamaz hâle gelmiştim yeniden. "Ne demiştim sana? Benden kaçamazsın, kendi ayaklarınla geldin bana."
Boynumu sıyıran metali hissetim. Kanım bıçağın kesiğiyle tenimde kaydı. Gözlerim vazgeçmişlikle kapandı. Titreyen bedenim, ölümü kabul edercesine dondu.
Kaçıp durduğum her şey yeniden bulmuştu beni. Barlas birkaç adım uzağımdaydı belki de ancak yine de kurtamazdı beni.
🕊️
•Evet, bölüm sonuna geldik.
Diğer bölümlere nazaran daha uzun oldu.
Evet Murat ne zaman gelecek diye beni darlayanlar, gösterdi şerefsiz kendini şimdi.
Sizce ne olur bundan sonrasında?
Asena kurtulur mu? Yoksa Murat onu öldürür mü?
Barlas ve Asena arasında yavaştan elektriklenmeler başladı. Ateş ve barut gibi oluyorlar sanki... 🔥💣
Gülse ve Asena'nın iletişimi hakkında ne diyorsunuz? Sizce Elsey'in açtığı yaraları Gülse kapatır mı?
Peki ya Irmak? Sizce onda nasıl bir şey var? Hain mi yoksa değil mi?
Bol bol oy ve yorum bekliyorum lütfen 🥹 sizinle konuşmak çok güzelde...3
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
12.81k Okunma |
986 Oy |
0 Takip |
21 Bölümlü Kitap |