9. Bölüm

8. ❛KALPTEKİ YIKIM❜

Özge
_ozgennur_

8.
|KALPTEKİ YIKIM|

İlahi Bakış Açısı

Buz tutmuş hava, bir şeylerin üzerini örtmek istercesine sertçe rüzgâr estiriyordu. Yağacak olan yağmur ise sanki tüm kötü izleri kendiyle beraber silecekti.

"Sana dedim," Murat, Asena'nın boynuna hafifçe bastırdığı bıçaktan akan kan damlalarına zevkle baktı. Kendi yanağını, onun buz tutmuş yanağına yasladı. "Benimsin, Asena. Sen her zaman benimsin, benden başkasına yâr olamazsın." Murat, Barlas'ın aylardır Asena'nın yanında olduğu gerçeğini bir kez daha idrak etti, bıçağı biraz daha bastırdı.

"Bırak..." Asena'nın transa girmiş, kısık sesini duyunca vahşice güldü. "Bırak beni artık Allah'ın cezası!" Bitap düşmüş sesi, durmadan akan gözyaşları Murat'a görsel şölendi.

"Bırakmayacağımı söylemiştim," gözlerini hızlıca oldukları alanda gezdirdi. Bahçe kapısının önünde nöbet tutan askerler dışında başka bir koruma yoktu. "Şimdi ya bana ayak uydurursun, ya da senin boynunu burada paramparça ederim." Söylediğini kanıtlar nitelikte bıçağı biraz daha bastırdı.

"Ölüme gider, bir daha senin olduğun yere gelmem." dedi kendinden beklenmedik güçlü bir sesle. Her şey çok hızlı olmuştu, etrafında onlarca asker ama en önemlisi Barlas varken bile tehlikedeydi. Şu an boynuna dayalı bir ölüm vardı.

"Benimle oynama, oynama!" Sertçe uyardı. "Canının hiç mi kıymeti yok lan senin?" Bunların hepsini Barlas'a bağlıyor ve kendi içinde, kendini tatmin etmek için çeşitli yalanlar üretiyordu.

"Ne canı? Benim canımı, yaşama sevincimi siz aldınız!" Sinirle kalkıp inen göğsü, Murat'ın bir anda saçlarına yapışık sertçe geriye yatırmasıyla korkuya dönüştü. "Öldür beni, kurtarmış olursun kendinden." dedi inatla.

Murat boynuna dayadığı bıçağı hızla indirdi ve kan damlayan ucuna baktı. "Kanın bana neden bu kadar zevk veriyor?" Saçlarından tutup geriye çekti ve yüz yüze bakmaya zorladı. Asena'nın dakikalar içinde dağılan yüzüne bakarak sırıttı.

"Çek ellerini üzerimden!" Mavi gözleri karanlık bahçeyi turlarken bir umut bağırarak sesini duyurmayı düşündü. Ağzını araladığı an üzerine kapanan elle çaresizce inledi.

"Şşş, oyunumuzu neden bozuyorsun?" Asena'nın gözlerinin içine bakarak gülümsedi. "Yürü, sesin çıkacak olursa o yüzbaşını mahvederim." Ağzından çektiği elini dirseğine sararak sertçe arka tarafa çekiştirdi.

"Barl—" Asena'nın yardım çığlığı Murat'ın yüzüne sertçe vurduğu tokatla yarım kaldı. Kadın sertçe çimlerin üzerine devrildi, boynundaki sızının üzerine birde yanağını yakan sızı eklenmişti.

"Sana dediklerimi ikiletme!" Murat bir hışımla elindeki bıçağın ucunu Asena'nın yüzüne doğrulttu. "Öldürürüm seni, benden gidecek olursan gebertirim!" Asena kabullenerek yumdu gözlerini. Acıyla bıraktı kendini yere.

O an hiç beklenmeyen bir şey oldu.

"Asena!" Gülse'nin sesini duyan Asena korkuyla doğrulmaya çalıştı ancak aldığı küçük çaplı darbe onu sersemletmişti. Aklının her yerini saran korku, Gülse'ye onun yüzünden bir şey olacağıydı.

"Kahretsin, kalk!" Murat Asena'yı kaldırmaya çalıştı ancak güçsüz düşmüş bedeni onu zorluyordu ve kaybedecek zamanı yoktu. "Geri geleceğim, Asena. Geri geleceğim." Son kez ona bakarak koşarak bahçenin arka kısmına ilerledi.

"Asena?" Gülse, görüş açısına giren kadını görünce donup kaldı. "Asena!" Yerde hareketsiz yatan Asena'ya nasıl koştuğunu bile anlamadı. Dizlerinin üzerine çökerek yüzüne bakmaya çalıştı. "Asena..." Boynundan akan kırmızı kan, şimdi Gülse'nin parmaklarında yerini almıştı.

"Gülse, git." dedi kısık sesle. Onun geri geleceğini ve birilerine zarar vereceğini düşünüyordu.

"Hayır, hayır. Asena..." Dehşetle, titreyen elleriyle Asena'nın başını yerden kaldırdı ve dizlerinin üzerine koydu. "Gözlerini aç! Aç, gözlerini." Hiçbir tepki almayınca korkuyla bağırdı.

"Abi, Ozan!" Boğazını deşen sesi bahçede yankılandı. "Biri yardım etsin, abi!" Delicesine titreyen ellerini yumruk yaparak durdurmaya çalıştı. "Aç gözlerini, Asena!"

Barlas kardeşinin sesini duyduğu an korkuyla yerinden kalkmış ve sesin geldiği yöne gelmişti. Ozan da aynı şekilde onu takip etmişti. "Gülse," Barlas kardeşini sağlam görmenin sevincini yaşayamadan yerde yatan kadınla dondu kaldı.

"Abi, bir şey yap. Boynu kanıyor, ellerim hep kan oldu. Ben ne yapacağımı bilemedim, abi yardım et." Ozan, sevgilisinin hâline dayanamadı. Gülse'yi yerden kaldırıp birkaç adım uzaklaştırdı ve sıkıca sarıldı. "Ozan, yardım edin. Ben onu böyle görünce ne yapacağımı bilemedim, bir şey olmasın ne olur."

Ozan, Gülse'nin yaşlarla ıslanmış yüzünü kavradı. "İyi olacak, korkma. Komutanım burada." Gülse korkuyla kasılıp duran bedenini Ozan'a dayadı ve hıçkırarak ağlamaya başladı. "Ablam gibi o benim... Böyle görmek istemiyorum." dedi.

"Götür onu buradan, Ozan." Barlas yerde yatan kadını dikkatle kucakladı. "Asena, ses ver güzelim." Hiçbir karşılık alamayınca acıyla yutkundu. Kesikten akan kanlar tüm boynunu sarmıştı neredeyse.

"Komutanım, ne oldu?" Barlas kucağında buz tutmuş kadının bedenini sıkıca kavradı ve dışarı çıktı.

"Arabayı getir, hemen!" Asker, arabayı getirip şoför koltuğuna geçti. Barlas Asena'yı kucağında arka koltuğa uzattı. "Hasteneye sür, hızlı ol." dedi sesini saran korku ve endişeyle.

Ne kadar kabul etmesi zor olsa bile Barlas Asena'ya gönlünü vermişti bu kısacık zamanda.

"Asena, güzelim lütfen aç gözlerini." Boynundaki kanı durdurmak için arabanın ön kısmında olan peçete paketini almış ve kesiğe bastırıyordu.

Hızla ilerleyen araba bir nebze içini rahatlatan tek şeydi ancak Asena'nın kapalı gözleri ona hiç yardımcı olmuyordu.

Bir sonraki dakika Asena'nın titreyerek açılan göz kapakları ona istediği umudu verdi. Rahat bir nefes alarak yüzünü avuçlarının arasına aldı. "Şükürler olsun. Bana bak, kapatma gözlerini sakın."

Asena, yarı açık gözlerini ona güven adama sabitledi ve gözlerinden akan yaşlara engel olamadı. "Murat... O geldi, ben..." Yutkundu. Boğazındaki kuruluk ve yaşadığı o dakikalar onu paramparça ediyordu.

"Zorlama, iyi olacaksın ve ben o zaman seni dinleyeceğim. Ama şimdi değil, yüreğimi yakmışken değil." dedi tatlı bir sitemle. Asena gülümsedi, kanlanmış parmaklarını yanağına yaslı olan ele değdirdi.

"Korktun mu benim için?" diye sordu. Barlas çok saçma bir şey söylemiş gibi kadına sertçe baktı. Asena hafifçe güldü. "Buradayım..." dedi aldığı sık nefesle. "Ama ne zamana kadar bilemiyorum." Verdiği mesaj netti.

Ne zamana kadar yaşayacağım bilmiyorum. Her an ölü bedenime ulaşabilirsin.

"Sakın!" diye uyardı Barlas. "Bir daha böyle konuşursan..." Devamını getiremedi. Asena ise pelte kıvamına gelmiş bedenine inat kısık, yorgun sesini duyurdu.

"Ne yaparsın?" diye sordu.

Barlas göz ucuyla arabayı kullanan askerine baktı. Ardından kadının yüzüne eğildi, dudaklarını kulağına yanaştırdı. "Konuşamayacağın hâle getirinceye kadar öperim seni." Asena, duyduklarının kalbinin ritmini değiştirdiğini hisseti. Karnını saran küçük, rahatsız edici bir sızı oluştu.

"Peki..." Kurumuş boğazını yutkunarak ıslattı. "Kendime geldiğim ilk an öper misin beni?" diye sordu.1

Barlas bu soruyla duraksadı. Gözlerini gayriihtiyari kadının kurumuş, bordo rujunun dağılmış olduğu dudaklarına indirdi. Ve o an dudağının kenarında kurumuş yarayı görerek gözlerini yumdu.

"Öpmez misin?" diye sordu yeniden. Barlas iç çekti.

"Kendinde olduğun zaman sende istersen öpmekten asla geri durmayacağım." dedi. Asena bu cevapla hafifçe tebessüm etti. Gözlerini yeniden yavaşça kapattı ve çok geçmeden yarı uyanık olan bilinci de kapandı.

"Geldik komutanım," diyen askerle Barlas Asena'nın bedenini sımsıkı sardı, onun yanında olduğunu hissettirmek istiyordu ancak Asena zaten bunu biliyordu.

O yüzden gözlerini açtığı ilk an karşısında gördüğü adamla gülümsemişti.

🕊️

Asena Soykırım

Başımda korkunç bir ağrı, boynumda bir sızı vardı. Zihnim ve bedenim uyanmayı reddederken, gözlerim dakikalar önce sesini duyduğum adamı delicesine görmek istiyordu.

Kendimi güvende hissetmek için ona ihtiyacım vardı.

En sonunda gözlerimi yavaşça araladım. Gözlerimi rahatsız eden ışığa karşı direndim ve mavi harelerim görmek istediği kişiyi aradı. Hemen yanıbaşımda oturan adamı görmemle sanki tüm dertlerim tükenmiş gibi gülümsedim.

İçime soğuk sular serpildi, elaları mavilerime karıştığı anda.

"İyisin değil mi, Yavrum?" Duyduğum yeni hitap şekliyle dudaklarım kıvrıldı. Barlas çatık kaşlarıyla yüzüme baktı. "Neden gülüyorsun?" diye sordu.

"Her hastaneye düştüğüm zaman yeni hitaplar mı bulacaksın? O zaman her zaman buraya gelmem gerek." Barlas, bana ters ters bakınca güldüm.

"Asena." dediğinde usulca başımı salladım iyi olduğuma dair. Gözlerini yavaşça kapattı ve derin bir nefes aldı. Benim için geldiği hâl paramparça etti beni. Dağılmış saçları, kanla kaplı elleri, yorgun gözleri...

"Nasıl olduğunu sonra konuşacağız," dedi şimdilik hiçbir şey olmadığını söyleyerek. "Hiçbir şey yemedin, saatlerdir buradasın. Bir şeyler getireyim." Oturduğu yerden kalkacak gibi olduğunda bedenim benden bağımsız hareket etti. Elim korkuyla koluna tutundu ve onu sımsıkı tuttu.

"Gitme," dedim boğuk sesimle. İçimi saran korku hâlâ benimle baş başaydı. "Yalnız bırakma artık beni." Barlas kolunu tutan elimi tuttu ve hafifçe sıktı.

"Kapının önünde askerler var. Korkma, her şey yolunda." Başımı şiddetle iki yana salladım. Ondan başkasını istemiyordum ki ben.

"İstemiyorum. Her yerde askerler varken bana ulaşırken şimdi mi ulaşamayacak?" Elini daha sıkı tuttum. "Gitme, ya da ben geleceğim." Yataktan kalkmaya çalıştığım an Barlas hızlıca tuttu beni.

"Uzan şuraya, delirme." Bedenimi geri yatırdı. Koluma takılı seruma bakarak geri bana döndü. "Buradayım, gitmiyorum." Rahat bir nefes aldığım sırada o da yeniden oturdu.

"Barlas..." dedim aklıma gelenle. "Erdem Albaya ayıp oldu—" Barlas'ın yüzüme olan bakışlarını görünce sesim kısıldı.

"Kimseye ayıp olmadı. Oraya gitmemiz bile başlı başına hataydı. Senin dinlenmen gerekiyordu, benim ise seni dinlememem." dedi inatla. İçime kesik bir nefes çektim. Haklıydı, oraya gitmek istemesem bunlar olmayacaktı belki de.

Odanın kapısı tıklandı ve çok geçmeden açıldı. İçeri giren polislerle Barlas yerinden doğruldu. "Yüzbaşı Barlas Demirkan." Polis uzattığı elini sıktı.

"Samet Demir." Bakışları bana döndü. "Geçmiş olsun, iyi hissediyorsanız ifade almamız gerekiyor." İfade verecek kadar iyiydim, hem belki onu içeri tıkardım yeniden.

"İyiyim." dedim.

"Peki, olayın nasıl olduğunu anlatır mısınız?" Her şeyi yeniden hatırlamaktan nefret ettim. Belki de günlerce kabuslar görecek ve uykularımdan olacaktım.

"Arkadaşımdan bir telefon geldi, onunla konuşmak için yalnız kalmak istedim. Bahçe karanlıktı ve hiçbir şey görünmüyordu." Yutkundum. "Arkadaşımla konuşurken hat kesildi ve o an geldi. Beni tehdit etmek için boynuma bir bıçak dayadı." Elim refleksle sarılmış boynuma gitti.

"Sonra?" diyerek devam etmemi istedi. Bakışlarım yavaşça Barlas'a kaydı. Gözlerine bakarak tekrardan polise döndüm.

"Onunla gitmezsem beni öldüreceğini söyledi, bende yapmasını söyledim." Barlas'ın sert bir nefes verdiğini duydum ama ona bakmadım. "Sonrasında eğer gitmezsem," gözlerim yavaşça Barlas'a döndü. "Sevdiklerime zarar vereceğini söyledi."

Barlas'a bir şey yapacak olması beni öldürürdü. Benim yüzümden, sorumlusu olduğum bir şey yüzünden.

"Sonra?"

"Beni zorla götürmeye çalıştı ama boynumu kestiği için ve... Yüzüme attığı tokat yüzünden sersemledim." Barlas'ın kapıya doğru giden adımlarını görünce kalbim korkuyla kasıldı. Kapıyı açmak için elini uzattı ancak sonrasında elini yumruk yaparak durdu.

Gözlerim tekrardan polise döndü. "Yere düştüm o da beni kaldırmaya çalıştı ancak sonrasında arkadaşımın bana seslenmesiyle korkup kaçmış olmalı, çok hatırlamıyorum." dedim. Polis birkaç dakika sessiz kaldı ardından yeni bir soru sordu.

"Daha öncesinde herhangi bir iletişiminiz var mıydı? Neden sizin peşinizde?" Her şeyi anlatabilir miydim? Gözlerim cevabını almak ister gibi Barlas'a döndü. Gözlerini kapatıp açınca rahatlayarak polise döndüm.

"Ailem yıllar öncesinde onunla iletişim hâlindeydi. Bir süre sonra evimize çok sık gelmeye başlamıştı," bana yaptıklarını anlatmak istemiyordum. Bunu yeniden duymaya ne benim gücüm ne de Barlas'ın sabrı vardı. "Bir gün annem gelip bana Murat ile evleneceksin dedi. Karşı çıktım ancak hiçbir şekilde sözümü dinlemediler. Ailem ve Murat arasında bir bağ vardı ama ne olduğunu bilmiyorum."

Özelikle örgüt ile çalıştığını öğrendikten sonra.

"Sonra ne oldu?"

"Ne kadar karşı çıksam da beni dinlemediler ve her itirazım da," Barlas'a döndüm. Onun canı yanar mıydı? "Bana şiddet uyguluyorlardı. Aynı şekilde Murat da. Beni onunla evlendirmeye mecbur bıraktılar, bir gün Murat beni zorla yurt dışına götürmeye çalıştı." Gülümsedim. "Ancak kullandığı yolda çevirme vardı." gözlerim Barlas'a döndü yeniden. Gülüşüme bakarak gülümsedi.

"Yüzbaşı Barlas ile orada karşılaştım, ondan yardım istedim ve beni ondan kurtardılar. Bir süreliğine içeri attıklarını biliyordum ama çıkmış olmalı ki bana tehditler göndermeye başladı." Polis söylediklerimi birer birer not aldı. Ardından Barlas'a döndü.

"Yüzbaşım, sizinle konuşabilir miyiz?" Barlas bana döndü.

"Kapının önündeyim. Korkma." Hiç istemesem bile mecburen kabul ettim. Onlar odadan çıktıktan sonra ben Barlas'ın oturduğu koltuktaki telefonu gördüm. Yavaşça uzanıp aldım.

Onun telefonuydu.

Derin bir nefes aldım. Ekran kilidi olmadığı için kolayca açılmıştı. Aramalara girdim ve Gülse'nin numarasına baktım. Kardeşini nasıl kaydetmiştir ki?

Tüm rehberde üstünkörü gözlerimi gezdirdim ve kardeşini kaydetmiş olduğu tek numaraya tıkladım. Kalbim başka birinin çıkacak olması korkusunu yaşıyordu.

Sevgilisi var mıydı? Adam, bugün seni öpecekti, sence sevgilisi var mı?

"Abi? Asena nasıl oldu?" Gülse'nin sesini duyunca gülümsedim.

"Gülse, benim."

"Asena!" Az önceye nazaran canlı sesini duyunca güldüm. "Nasılsın? Ben çok korktum seni öyle görünce," iç çekti. "Bir daha asla öyle bir şey istemiyorum. Lütfen sakın bir daha yanımdan ayrılma."

"İyi misin?" diye sordum.

"Konu ben miyim sence? Sen nasılsın!?" Derin bir nefes aldım.

"Bir enkazın altından zorla çıkmış gibi." İkimizde sessizleştik.

"Geleyim mi?" dediğinde sanki bunu bekliyormuşum gibi içim huzurla doldu.

"Gelir misin ki?" diye sordum utanarak.

"Delirdin mi? Saatlerdir senden bir haber bekliyorum, abim sağ olsun oraya gelmeme izin vermedi." Tedirgin oldum. Barlas izin vermediyse elbette bir bildiği vardır.

"Abini dinle o zaman. Ben—" sözümü kesti.

"İlgilenmiyorum orasıyla. Sen yanında olmamı istiyorsan, bana ihtiyacın varsa bir dakika duramam." Yüzüme kapanan telefonla şaşkınlıkla ekrana baktım. Gelen gülme isteğiyle kahkaha attım. Gülüşüm kısa sürdü tekrardan çalan telefonu açtım. "Ay, bir an heyecan yaptım. Bekle geleceğim, kıyafette getiririm." dediğinde gülümsedim.

"Tamam, bekliyorum." Ardından telefonu kapattık. Birkaç dakikada içimi huzurla doldurmuştu.

Abi, kardeş olarak bende çok güzel bir etki bırakıyorlardı.

Kapı açılınca oraya döndüm. "Neye gülüyorsun sen öyle?" Çatık kaşlarıyla elimdeki telefona baktı. Kendimi açıklama ihtiyacı hissetim.

"Gülse'yi aradım. İkinizin bana çok iyi geldiği bir gerçek var." Barlas'ın dudakları kıvrıldı. Yanıma gelerek oturdu.

"Abi, kardeş genleri işte." Alaylı sesiyle güldüm yeniden. Telefonunu geri ona uzattım.

"Kullandım, kızmazsın umarım." Bana olan bakışını görünce dudaklarımı hafifçe ısırdım. Gözleri refleksle dudaklarıma kaydı ve sırıttı.

"Arabada söylediklerini hatırlıyor musun?" diye sordu. Kaşlarım çatıldı ve arabada olan şeyi düşündüm ancak beynim o anları silmiş gibiydi.

"Hayır..."

"Hım?" Yüzüme doğru yanaştı. "Kendine geldiğin zaman seni öpmemi istedin..." Söylediklerini idrak edince telaşla göğsünden ittim onu.

"Ne, hayır!?" Gülüşü kulaklarımı doldurdu. "Barlas, şaka mı yapıyorsun?" dedim dehşetle. Böyle bir şey mi demiştim ben? Hem de o hâldeyken!

"Şaka yapmıyorum," sinsi bir şekilde gülümsedi. "Odada benden kaçan kadınla, o kadın nasıl bu kadar ayrı onu anlayamadım elbet." Utançla yüzümü kapattığım an kahkahası doldurdu odayı.

"Ya gülme!" Neden öyle demiştim ki? Rezil olmuştum, bir daha nasıl bakardım yüzüne?

"Tamam, tamam," ellerimi yavaşça indirdi. "Dinle beni, bu konuyu sonraya kaldıralım." Ciddi sesiyle bakışlarım yüzünde duraksadı. "O orospu çocuğunu bulacaklardır çok geçmeden o konuda rahat ol." Yüzüme düşen saçlarımı geriye çekti. "Biraz dinlenmelisin ayrıca, doktor ağrı kesici yapacak şimdi gelip."

"Gülse gelecek ama." dedim.

"Gelinceye kadar dinlenmiş olursun, ben burada olacağım tek bir an bile gitmiyorum." Güven verircesine ellerimizi birbirine kenetledi.

Onu dinledim ve yatağa uzanarak gözlerimi yavaşça kapattım. Serumdan dolayı çok geçmeden yavaş yavaş uykuya çekiliyordum. Uyku ve uyanıklık arasında Barlas'ın saçlarımı okşayışını hatırlıyordum, bir şeyler söylediğini duyuyordum ancak anlamıyordum. Doktorun gelip seruma bir şey enjekte ettiğini de anladım.

Tamamen uykuya dalmadan önce Barlas saçlarımı okşamaya devam ediyordu. Bir şeyler söylüyor ancak sesi çok uzak ve boğuktu.

"Bundan sonrası için özür dilerim. Ama her şey senin için, sen özgür ol diye." Barlas, dudaklarını yavaşça Asena'nın alnına bastırdı. "Söz veriyorum, hiçbir zarar görmeden çıkacaksın oradan."

Ve haberi dahi olmadan tutamayacağı bir söz daha verdi. Huzurla yaşamlarına, onları paramparça edecek olaya son iki gün kalmıştı.

Bir tren gibi olacaktı her şey. Tren raydan çıkacak, vagonların her biri, her yere dağılacaktı.

Kaza, ardında büyük hasarlar bırakacaktı.4

🕊️

Kulağıma boğuk sesler geliyordu, zihnim yeni yeni kendine geldiği için sesleri algılayamıyordum. Hafifçe gözlerimi aralayıp etrafa bakındığım sırada göz göze geldiğim ilk kişi Gülse olmuştu. "Uyandı..." Endişeli sesi içimi titretti. Benim için korkan, endişelenen insanlar görmeyeli epey olmuştu.

"Gelmişsin," dedim kuru bir sesle. Gülse sıcacık gülümsedi, iki eliyle birden bir elimi sımsıkı kavradı.

"Geleceğim tabii ki." Derin bir nefes aldı. "Çok korktum, Asena. Şimdi seni böyle iyi görmek nasıl rahatlattı bilemezsin." Gülümseyerek elimi tuttan ellerini hafifçe sıktım.

"Abicim, biraz müsaade et." Barlas'ın sesini duyunca gözlerim direkt ona döndü. Onu görünce içime yerleşen anlamsız duyguyla göğsüm sıkıştı. Elindeki su dolu bardağı görünce gülümsedim.

"Teşekkür ederim," dedim beni doğrultan adama. Tebessüm ederek bardağı dudaklarıma yasladı. Suyu içtikten sonra geri uzattı beni. "Füsun abla evde mi?" diye sordum.

"Evet, annem de gelmek istedi aslında ama abim izin vermedi," dedi Gülse saniyesinde Barlas'ı şikayet ederek. Barlas kardeşine ters ters bakarak ağzının içinden söylendi. "Yalan mı abi?" diye üsteledi.

"Abim, sen beni Asena'ya şikayet edince ne olacak?" dedi Barlas. Gülse muzip bir şekilde gülümseyerek bana baktı ama hiçbir şey söylemeden başka bir konuya atladı.

"Annem sana çorba gönderdi. Bunu içecekmişsin, tencereyi boş görmezse bozuşurmuşsunuz." Kıkırdadım. Füsun ablanın düşünceli tavrı da oğlu ve kızının nasıl bu kadar ince düşünceli olduğunu gösteriyordu.

"Arayıp konuşayım mı?" diye sordum ikisine birden bakarak. Barlas herhangi bir sorun görmemiş olacak ki telefonundan Füsun ablayı aradı, ardından bana uzattı. "Teşekkür ederim." dedim.

Telefonu alıp kulağıma yasladım. "Barlas, yavrum bir şey mi oldu yoksa?" Füsun ablanın telaşlı sesini duyunca iç çektim. Gerçekten hayatımın tüm şansını bu insanları bularak kullanmıştım sanırım.

"Benim, Füsun abla."

"Ah, Asena. Güzel kızım benim, nasılsın?" Titreyen sesini duyunca gözlerim saniyesinde doldu. Bir anne sıcaklığı, bu denli zayıf nokta mıydı?

"İyiyim, korkma. Geçip gitti." dedim. Ancak eminim ki herkes biliyordu geçmediğini. Beni, benden çok anlayan, gören insanlara denk gelmiştim.

"Elleri kırılsın, İnşallah. Nasıl kıyar benim kızıma? Ne ister daha senden? Allah kahretsin onu." Yutkundum. Ne istiyordu gerçekten hâlâ? Benden almadığı ne kalmıştı?

"Bunları konuşmayalım, Füsun abla." Daha fazla kaldıracak gibi değildim. "Sen nasılsın?"

"Yavrum, ne yapacaksın benim nasıl olduğumu sen?" Sitemli sesiyle güldüm. "Bak sana çorba gönderdim. Hepsini bitireceksin, evine döndüğünde seni kötü görmeyeyim."

Evim. 

Benim evim mi vardı? Kendi evlerini benim evim de mi yapmışlardı? İçime kesik bir nefes çektim. "Tamam, söz bitireceğim." Beni düşünüp, benim için bir şeyler yapmıştı ve ben asla bunu geri çeviremezdim.

"Afferin, sen şimdi yemeğini ye. Güzelce dinlen, benim oğlumu ikna et kızım. Gelip göreyim seni." Sonralara doğru sinirle çıkan sesi istemsizce güldürdü beni. Bakışlarım Barlas'a döndüğünde yüzündeki gülümsemeyle beni izlediğini fark ettim.

Göğüs kafesime güçlü bir darbe vurdu. Karnıma giren küçük küçük ağrılar neyin nesiydi? Kalbim yerinden çıkmak istercesine hızlanıyordu onun için.

"Hiç bakma bana öyle," dedi Barlas. "Annem buraya gelmeyecek. Biz çıkacağız zaten." dedi. Gülümsedim.

"Barlas haklı, Füsun abla. Burada perişan olmayın, çıkacakmışım zaten ben." Ne yapıp edip onu ikna ettikten sonra telefonu kapatmıştım ve Barlas'a uzattım. "Gülse nerede?" diye sordum farkındalıkla.

"Çorbanı getirecek." dedi, yatağın önündeki sandalyeye oturarak. Telefonunu cebine koyarak bana verdi tüm dikkatini. "Nasılsın, güzelim?" Güzelim deyişindeki o ses tonu içime tuhaf hisler yüklüyordu.

"İyiyim," dedim titrek bir sesle. "Sen iyi misin? Doğru düzgün dinlenemiyorsun benim yüzümden..." Suçluluk duygusu anında yakama yapıştı. "Eve git—" sözümü hızlıca kesti.

"Bir yere gitmiyorum. Senin iyi olman benim için yeter. Seni yalnız başına bir daha asla bırakmam," dizinin üzerinde duran eline baktım ve düşünmeden elimi uzatarak tuttum elini.

Bordo ojemin renklendirdiği beyaz elim, onun esmer teninin yanında çok hoş durmuştu.

"İyi ki varsınız." dedim içim içime sığmıyorken. Barlas, elimi sımsıkı kavradı. Elinin sıcaklığını hissedince kendi elimin buz gibi olduğunu anladım.

"Ellerin buz gibi," dedi ters ters. Hiç beklemediğim anda dudaklarına götürerek sıcak nefesini üfledi. Yutkunarak ona olan bakışlarımı başka bir yere çevirdim ancak saniyesinde tekrar ona dönmüşlerdi.

Mavilerim, elaları olmadan duramıyordu.

"Barlas..." Mideme tuhaf bir bulantı hissi ulaşınca elini çekmeye çalıştım, sımsıkı tuttu. "Bilerek mi yapıyorsun ya?" diye aydınlandım. Heyecanlanmamı, ona karşı böyle olmamı seviyordu.

Dudakları kıvrıldı. Elimin tersine dudaklarını yavaşça bastırdı. "Hım? Neyi yapıyorum?" diye sordu tatlı bir şekilde. Elimi tekrar çekmeye çalıştım ancak yine bırakmadı. "Bunları hep sürecek misin?" diye sordu parmağını ojeli tırnaklarımın üzerinde gezdirerek.

"Güzeller değil mi?" diyerekten damarına bastım. Sadece omu benim zaafıma oynayacaktı? "Sürerim hep." dedim. Barlas hoşuna gitmiş gibi güldü. Dudağının hissini tırnağımın üzerinde hissedince tamamen kendimden bağımsız titredim.

Bunu fark edince sinsice sırıttı. "Benden etkileniyorsun." dedi büyük bir sorunu çözmüş gibi mutlu sesle. Kaşları havalandı. "Etkileniyorsun." dedi yeniden.

"Senin gibi." dedim altta kalmayarak. Reddetmedim ama onu da haklı çıkarmadım. Benden bu cevabı alacağını biliyormuş gibi bir ifade takındı.

Odanın kapısı yavaşça açılınca elimi çekmeye yeltendim. Barlas bu kez beni şaşırttı ve elimi bıraktı. Bakışlarım kapıya çevrildi.

Ozan içeri girerek kapıyı tuttu, ardından Gülse elindeki tepsiyle girdi içeri. "Geldik." Ozan kapıyı kapatarak bana döndü.

"Çok geçmiş olsun, Asena Hanım." dedi içtenlikle.

"Teşekkür ederim." dedim. Gülse tepsiyle başımızda dikildi. "Abi kalksana ben oturacağım." dedi. Barlas kardeşine dik dik bakarak ayaklandı. "Ay, bakmasana öyle yemedik Asena'yı."

"Gülse." Barlas ve ben aynı anda ismini söyleyince Ozan bıyık altından güldü. Gülse ise resmen kahkaha atarak oturdu. Tepsiyi yavaşça dizlerimin üzerine bıraktı. "Teşekkür ederim." dedim tepsiyi tutarak. Füsun ablanın yaptığı mercimek çorbasının kokusu burnuma değince gülümsedim.

"Afiyet olsun." dedi. Cebinden çıkardığı telefonumu bana uzattı. "Selim abi ve Irmak aradı seni." Telefonumu almıştım ki Barlas'ın sesi girdi araya.

"Ya sabır. Ben bu adamı öldüreceğim sonunda." Söylene söylene kapıya doğru ilerlemişti ki üzerinde olan bakışlarımı fark ederek duraksadı. "Sigara içeceğim, beş dakika geliyorum." Başımı salladım. Barlas odadan çıkınca Gülse'ye döndüm.

"Bilerek mi yapıyorsun sen?"

"Yani..." Kem küm edince başımı iki yana salladım. "Kıskanıyorsa, sahip çıkacak," duraksadı. "Gerçi daha ilk dakikadan sevgilim diyen adam daha ne kadar sahip çıkabilir." Gülse'ye ters ters baktığımda Ozan'ın gülüşü doldu kulaklarıma.

Ona döndüm. "Bari sen yapma, Ozan." Ellerini ben masumum dercesine kaldırınca iç çekerek telefonuma döndüm. Irmak birkaç kez aramış ve mesaj atmıştı.

Irmak'ım

Asena, hat kesildi birden o yüzden kapandı telefon. (20:08)

Cevap vermeyecek misin? (20:10)

Asena, neler oluyor? Bana hâlâ kırgın mısın yoksa? (20:11)

Cevap vermeye dahi tenezzül etmiyorsun. Nasıl bir arkadaşsın sen? (20:12)

Ben orada ölümle burun buruna gelmiştim. Irmak hatalı olmasına rağmen hâlâ üste çıkmaya çalışıyordu.

Asena

Arkadaşlığımı sorgulayacak hâle gelmişsen zaten ortada arkadaşlık yoktur, Irmak. (09:26)

Murat peşimde, her an her şey oluyor. Ölümle burun burunayım ve ben en ihtiyacım olan zamanda sözde arkadaşımı yanımda değil, uzakta buluyorum. (09:28)

Beni hiçbir şekilde tanımayan insanlar, bana sahip çıktı. Evlerine aldılar, koruyup kolladılar. Sırf Murat'tan kurtulmam için her şeyi yapıyorlar ama ben kendi ailemin yapmasını gerekenleri başkalarının yapmasından utanıyorum. (09:31)

Ama iyi ki hayatımdan çıkmışsınız. Bu saaten sonra seninle sadece eski bir arkadaşım olduğun için konuşurum. Senin gibi biri benim en yakınım olamaz. (09:32)

İçimi sıkan cümleleri yazdıktan sonra titreyen ellerimi yumruk yaptım. Neden durmadan sorunlarla uğraşıyordum? Neden mutluluk bu kadar imkânsız olurdu ki?

"Asena, ne oluyor?" Gülse ellerimi tuttu. "Bir şey mi oldu? Ne oluyor?" Başımı iki yana salladım.

"Önemli değil." Selim'in yazdıklarına bakacak hâlde değildim. Telefonu yatağın kenarına bıraktım ve derin bir nefes aldım. Odasının kapısı yavaşça tıklandı ve açıldı. "Ozan," gelen asker Barlas'ı bulamamış olacak ki Ozan'a seslendi.

"Söyle." Ozan oturduğu yerden kalktı ve askerin yanına gitti. "Ne bunlar?" diye sordu çatık kaşlarıyla. Kapı tamamen açılınca görüş açıma giren çiçek buketine baktım.

"Asena Hanıma çiçek gelmiş." Kaşlarım çatıldı yeniden. Kimden gelmişti ki? Ozan çiçekleri alarak askeri gönderdi. Elindeki çiçek buketini kucağıma bıraktı. Lalelerin üzerini kapatan siyah, tül örtüyü çekmiştim ki odanın kapısı yeniden açıldı ve içeri Barlas girdi.

Gözleri direkt beni buldu, ardından kucağımdaki çiçekleri. "O ne—" sözünü tamamlayamadan çiçeklerin üzerindeki tülü çekmiştim.

Bembeyaz lalelerin üzerindeki kıpkırmızı kanları görünce her şey aynı anda oldu. Gördüğüm kanla çığlık atmış, çiçek buketini kendimden uzağa atmıştım. "Aa!" Gözlerim hasta örtüsüne kayınca yutkundum.

Çiçeğin, buketinden akan kanlar her yerindeydi. Elimdeki kanları hızlıca örtüye sürttüm. "Barlas..." Titreyen bedenimi dibime giren adam durdurdu.

"Şşş, tamam. Bana bak, tamam mı?" Gözlerimi gözlerine çevirdim. Bulanık görüşümden elalarını göremedim, titreyen ellerimi sımsıkı tuttu. "İyisin, buradayım." Bedenimi kendine çektiği sırada beyaz örtüyü üzerimden sertçe itti.

Kollarının arasında, kokusunu soluduğum an iç çekerek ağlamaya başladım. Barlas'ın kolları bana sımsıkı sarıldı. "Yine yapıyor, o yapıyor." Hıçkırarak konuşmaya çalıştığım an nefes nefese kalmıştım.

"Sikeceğim onu belasını!" Barlas sinirle geriye çekildi. Yüzüme bakarak gülümsedi. "Ben yanındayım." dedi.

"Barlas—" telefonuma gelen mesaj bildirimiyle Barlas bana izin vermeden telefonu aldı ve her ne gördüyse kaşları sinirle çatıldı.

"Orospu çocuğu, senin yanına mı kalacak bunlar? İt herif." Gözlerim telefonun ekranına kaydı. Yabancı numaradan mesaj vardı.

Sanma ki bu çiçeklerle bitecek, sevgilim. Her şey yeni başlıyor, bu laleler sadece küçük bir uyarı ve geçmişin anahtarı. (09:54)

Benim neler yaptığımı unutma. Seni seviyorum. (09:55)

​​​​​​Yine başlıyorduk. Her şey yeniden, sıfırdan başlıyordu.

🕊️

Geçmiş

Asena üzerine giydiği yeni elbisesinin eteklerini tutarak etrafında bir tur döndü. Ardından gülerek duraksadı. Mavi, ince askılı, dizlerinin üzerinde biten bir elbiseydi ve Asena elbiseyi mankenin üzerinde gördüğü gibi çok hoşuna gitmişti. Hemen ödemesini yaparak eve gelmişti.

"Asena, ne halt ediyorsun sen içeride?" Annesi kapıyı hızla açarak içeri girdi. Gözlerini, Asena'nın üzerinde gezdirerek alayla güldü. "Oo, sizde dünden razısınız Asena Hanım."

Asena kaşlarını çatarak annesine döndü. "Anlamadım anne, nasıl yani?"

"Murat'ın haberini mi aldın? Bir hafta geçti biz gelmez artık diyorduk, sen ne yaptın da adam geliyor?" Asena bu haberi almasıyla tüm sevinci, mutluluğu onu terk etti. Gülen yüzü düştü ve kalbi korkuyla doldu.

"Anne, ben onu görmek istemiyorum. Lütfen bana yaklaşmasın, gelmesin." Annesinin yanına gitti, ellerini tuttu ancak annesi saniyesinde onu geriye itti.

"Dokunma bana!" Şiddetle bağırdı. "Murat sana geliyor, adamı mutlu edeceksin benim tepemin tasını attırma." Arkasını dönmüş odadan çıkacakken tekrar Asena'ya döndü. "Bu elbisede kalsın üzerinde."

"Anne, hava buz gibi ama giyemem ki şimdi..." Annesi alayla güldü.

"Orası beni ilgilendirmez. Üzerinden çıkmayacak bu elbise, Murat beğenir böyle seni." Annesi odadan çıkınca Asena içine titrek bir nefes çekti. Ardından yutkunarak göz kapaklarını yumdu.

Gözyaşları neler olduğunu, olacağını hissetmiş gibi sicimle aktı. Asena'nın içine çektiği titrek nefesler odanın içinde duyuldu. "Allah'ım, lütfen yardım et bana. Ben o adamla aynı yerde olmak istemiyorum." Ağzından kaçan hıçkırıkla kendine hâkim olamadı, dakikalarca hıçkırıklar içinde ağladı.

Derin derin nefesler aldığı sırada dış kapının zilini duydu. Tüm vücudu dondu. Gözyaşlarını hızlıca sildi, ayağa kalktı ne yapacağını bilemedi. Geri oturdu. Dakikalar sonrasında odasının kapısı destursuzca açıldı ve içeri Murat girdi. "Asena?" Murat kapıyı ardından kapattı ve Asena'yı baştan aşağı süzdü.

"Neden geldin?" diye bağırdı Asena. Murat kaşlarını çatarak kadının yüzüne baktı ve sırıtarak ona doğru adımladı. "Lütfen git, bana yaklaşma artık!" Yatağın üzerinden kalktı, kapıya doğru gideceği sırada bileğinden tutularak geriye çekildi ve sırtı, Murat'ın göğsüne yaslandı.

"Aaa, hiç oluyor mu böyle?" Asena'nın boynuna doğru yanaştı. "Ben senin için bunca yolu gelmişken... Hiç istemiyorum ayaklarına yatma, elbisenden belli her şey." Asena gözyaşları içinde kendini ondan uzaklaştırmaya çalıştı ancak tutuşu o kadar sıkıyken yapamıyordu.

"Anne, baba!" Çığlık çığlığa yardım istedi. Ama bilmiyordu ki yardım istedikleri onu kendi elleriyle bu cehenneme bırakmıştı. "Anne, yardım et!" Murat'ın kollarından kaçmaya çalıştığı her an, Murat daha da zevk alarak gülüyordu.

"Şşş," Asena'yı kendine doğru yavaşça döndürdü. Yüz yüze geldikleri an Asena bir cesaretle yüzüne tükürdü. "Senin—" Murat geriye çekilip yüzünü sileceği an Asena koşarak odasından çıktı.

"Anne, baba!" Salona girmesiyle donup kaldı. Gözyaşlarının ıslattığı yüzünü sildi. "Bunlar ne? Ben... Siz ne yapıyorsunuz anne?" Annesine baktı ancak hiçbir cevap alamadı.

Asena'nın bavulu salonun ortasında duruyordu. Babası koltuğa oturmuş, çayını içerken annesi hemen yanında oturuyordu. Ablası ise telefonunda zamanını harcarken üçününde onun çığlıklarını duyduğunu anladı. "Siz ne yapıyorsunuz?" Hayretler içinde ailem dediği kişilere baktı. "Ben orada size bağırdım, yardım istedim!"

"Asena, Asena... Seni kendi elleriyle bana vermiş insanlardan yardım mı dileniyorsun?" Murat zorla Asena'nın elinden tuttu. "Böyle insanlar sadece birkaç kuruşa bakar." Onu zorla çekiştirdi ve evden çıkarmaya çalıştı.

"Bırak, ben gelmiyorum seninle!" Kendini çekmeye çalıştı ancak her şey boşaydı. Murat kapıyı açarak dışarı çıktı ardından onu da çekiştirdi. Buz gibi hava Asena'nın tenine temas edince titredi.

"Oğlum, yengenin valizini getir." dedi kapının önünde duran adama. Ardından Asena'yı çekiştire çekiştire zorla arabasına bindirdi. Yanına oturarak ona döndü. "Sesini kes, benim sinirlerime oynama." Saniyeler sonra araba harekete geçerek yağmurun ıslattığı yollarda gitmeye başladı.

"Ya ne istiyorsun sen benden, ne?" Hiddetle vurdu Murat'a. "Tanımıyorum bile ben seni! Neden peşimdesin?" Murat zevkle tuttu Asena'yı.

"Çok güzelsin. Ve bu benim dikkatimi çekti. Elsey ile beraber olmaktı aslında amacım, ama seni görünce işlerin rengi değişti." Güldü. "Hayatımın anlamını buldum diyeyim." Asena midesini bulandıran adama hayretle baktı.

Demek ki son haftalarda ablasının ona karşı artan nefretinin sebebi buydu.

"Ne biçim bir insansın ya sen?" Yüzünü buruşturdu. "Ablam için gelip bana mı göz koydun—" yanağına patlayan tokatla başı sertçe sağa yattı.

"Benimle doğru konuş. Seni paramparça etmem saniyemi alır." Ön tarafa uzandı, yan koltukta duran beyaz lale buketini alarak Asena'ya doğru döndü. "Bunlar müstakbel, eşime." Buketi Asena'nın kucağına bıraktı.

Asena söylediği şeyi idrak etmekle uğraştı. Gözünden akan yaşlar çiçeklerin üzerine düşüyor, küçük tonda ses çıkarıyordu. "Ne istiyorsun ya ne?" Bıkmışcasına konuştu. İçine çektiği nefesle ona döndü. "Ne kadar iğrenç bir insansın sen! Şerefsiz dedikleri tam olarak sen oluyorsun! İğrenç birisin, Allah'ın cezası!" Sözlerini tamamlamasıyla bir öncekine nazaran daha sert bir tokat indi yanağına.

Yanağına yayılan sızı onu acıyla inletti. Kararan gözlerini hafifçe yumdu ve derince yutkundu. Burnundan akan, sıcak bir sıvıyı hissedince titreyen elini burnuna doğru götürdü ve parmağına bulaşan kana baktı.

Kendi kanı parmaklarına bulaştı.

Titreyen ellerini indirdi, vücudu zangır, zangır titriyor. Gözyaşları durmadan akıyordu. Burnundan akan kanlar damla damla beyaz lalenin üzerine düştü.

Beyaz laleler kanlı lalelere döndü.

"Nefret ediyorum senden, ailemden de nefret ediyorum." Elini burnuna bastırmaya, kanı durdurmaya çalıştı ancak kanlar ellerinden taşıyordu. Gözlerini kapatarak derin derin nefesler aldı.

Murat, şoföründen aldığı peçete kutusunu Asena'ya uzattı. "Ailenin sana bayıldığı söylenemez." Asena peçeteyi alarak burnuna bastırdı. Öne doğru eğildi ve durması için gerekli olan ilk yardımı yaptı.

Dakikalar sonra kan durunca geriye çekildi. Ellerine bulaşmış kanları yavaşça silmeye çalıştı ancak kurumuş kan çıkmadı. "Mahsun, ıslak mendil ver oradan." Şoför ıslak mendili Murat'a uzattı, Murat almadan Asena aldı ve hemen ellerindeki kanlardan kurtulmaya çalıştı.

Ardından burnunu silerek durdu. Gözleri lalelere takıldı ve acıyla yutkundu. Bembeyaz çiçekler, kıpkırmızı olmuştu.

"Eserinle gurur duyuyorsundur." Buketi hiç düşünmeden Murat'a doğru itti. "İğrenç birisin." Sonrasında hiç konuşma olmadı. Zaman geçti ve en sonunda araba bir restorandın önünde durdu.

"İn hadi, yemek yiyelim beraber." Murat indi, Asena hâlâ arabadaydı ve bu durum Murat'ı sinirlendirdi. "İn." dedi sertçe. Asena'yı kolundan tuttu ve zorla indirdi. "Mahsun, yengenin ceketini ver." dedi Murat.

Mahsun, Murat'a ceketi verdi. Murat zorla Asena'ya giydirdi ve gülümsedi. "Bu kadar karşı çıkma bana, canı yanan sen oluyorsun sonra." dedi. Ellerini tuttu ve kendisiyle beraber yürütmeye başladı.

"Hoş geldiniz, Murat Bey." Onları karşılayan adama başıyla selam verdi Murat. Asena elini tutan elden kurtulmaya çalıştıkça tutuşu sıkılaştı. Onlar için ayrılan masaya oturdular.

"Neden geldik buraya?" Asena tedirginlikle etrafına baktı. "Ne istiyorsun hâlâ benden sen?" Hiddetle karşı çıktı Murat'a. Gitmek istiyordu ama gideceği yerdeki insanlar bile ona karşıydı.

"Seni istiyorum. Benim olmanı, bana ait olmanı." Mide bulandıran şeyler geçiyordu aklından. "Ama şimdi başka önemli işlerim var." dedi.

"Dönmek istiyorum, bırak gideyim." Murat alayla güldü.

"Yemek yiyelim, sonra evimize geçeceğiz." dedi sırıtarak. Asena duyduklarıyla hemen başını iki yana salladı.

"Seninle gelmem! Kimsin ya sen?"

"Geleceksin. Senin müstakbel kocanım ben." Gülerek onlardan sipariş bekleyen garsonu çağırdı. "İstediğin bir şey var mı?" diye sordu Asena'ya. Herhangi bir cevap alamayınca ise kendine göre yemekler istedi.

Dakikalar içinde yemekler geldi. Asena hiçbir şey yeme tarafında değildi ancak Murat'ın tehditleriyle zorla yemişti. Yediği yemeğin içindeki ilaçlardan bir haber...

🕊️

Şimdi

Barlas Demirkan

Dışarıda yağan yağmurun sesini net olarak duyuyordum. Karanlık hastane odasının içinde, kollarımın arasında ağlamaktan bitap düşmüş kadınla duruyordum. Hâlâ içli içli nefesler alıyor, uyuyor olmasına rağmen gözyaşları döküyordu.

Asker olmaya karar verdiğimiz ve bizim için her şey başladığında aslında en büyük sınavımız duygulardı. Duygularımızı içimize gömmezsek, yeri geldiğinde o duygular bizi mezara gömerdi.

Ve biz asker olduğumuzda tüm duyguları kapının diğer tarafında bıraktık. En azından ben öyle sanıyordum. Şimdiye kadar yaşadığım hiçbir şey canımı acıtmazken, beni öylesine mutlu etmezken nasıl oluyor da birkaç aydır yanımda olan kadın mutlu ediyordu?

Asena'nın gözlerinden düşen bir damla yaş kalbime kurşun sıkılmış gibi hissetiriyordu. Nefesimi kesiyor, orada bir delik açıyordu. Ağlayışları, kabuslarından dolayı her gece bağırışları benim kapı dışında bıraktığımı düşündüğüm tüm duygularımı gün yüzüne çıkarıyordu.

Ama en kötüsü, bu duygular görevime engel olacak olursa her şey ters tepecekti.

"Komutanım," Ozan'ın sesini duyduğum an sesine doğru döndüm. Kapıyı yavaşça kapattı ve karşıma geçti. "Erdem Albay görev için bir toplantı ayarladı ve bir saate gitmeliyiz." Sıkıntıyla derin bir nefes aldım.

İşimin başında olmam gerekiyordu ancak gidemiyordum. Beni buraya bağlayan kadının varlığı yüzünden. Onu yalnız bırakacak olmam başlı başına bir sorundu ancak iki gün sonra olacakları düşünemiyordum. Ben onu yalnız bırakamazken nasıl götürecektim?

"Komutanım?" Ozan'ın sesiyle sertçe nefes verdim. "İyi misin? Görev yüzünden mi bu tedirginliğin?" Öyleydi. Ona bir şey olacak korkusu vardı içimde. Ben onu koruyacağım derken ya başına daha büyük bir dert açacak olursam?

"Ne yapmam gerekiyor bilmiyorum," gözlerim Asena'ya kaydı. İçine çektiği titrek nefesler içime işliyordu. Her on dakika da bir vücudu titriyor, gözlerini hafifçe açıp benim gözlerime bakıyordu ve sıkıca sarılıp yeniden uyuyordu. "Ya ters bir durum olacak olursa?"

"Böyle bir şey olabilir. Ama aldığın tedbirlere bakılırsa pek imkânı yok." Destek verircesine gülümsedi. "İçin rahat olsun, komutanım. Allah'ın izniyle o şerefsizi çıkmamak üzere içeri tıkacağız," gözleri Asena'ya kaydı. "Yengemi de kurtaracağız."

Ters bakışlarım Ozan'a çevrildi. "Ne yengesi Ozan?" dedim sinirle. Ancak içten içe hoşuma gitmişti. Asena... Selim pezevenkine sevgilim diye tanıştırdığım zaman bunun gerçekliği ile ilgili hayal kurmuştum.

Ama olamazdı.

"Beni mi yiyorsun komutanım?" dediğinde sabır diledim.

"Ozan!" dedim ses tonuma hâkim olamayarak. Kollarımın arasında uyuyan kadın korkarak titredi ve gözlerini açtı. "Asena, şşş... Buradayım, benim tamam." Yüzünü ellerimin arasında tuttum ve herhangi bir kriz geçirmemesi adına onu sakinleştirmeye çalıştım.

"Barlas," titrek bir nefes aldı. Gözlerimiz birbirine değdiği an gülümsedi ve kollarını sıkıca boynuma dolayarak bana sarıldı. "Barlas..." Başını boynuma gömerek oraya saklandı. Sıcak nefesini hissedince gözlerim otomatik olarak kapandı.

Derin bir nefes aldım. "Buradayım, iyisin." Saçlarını yavaşça ellerimin arasına alarak okşadım. Aldığı küçük küçük nefesler boynuma çarpıyor, tüm bedenimi elektrik yemiş gibi titretiyordu.

"Hıhım." diyerek mırıldandı. Derin bir nefes aldım ve gülümsedim. Tüm duygularımı birbirine karıştırmış ve hiçbir suçu yokmuş gibi habersizdi.

Okşadığım saçlarından gelen tanıdık kokuyla huzuru buldum. Şekere benzeyen, mayhoş bir kokusu vardı ve benim çok hoşuma gittiği bir gerçekti.

"Çiçekler... Onları ne yaptın?" diye sorunca sinirle dişlerimi sıktım. O çiçekleri şerefsizin bir yerine sokacaktım, gününü beklesin yeterdi.

"Onlar önemli değil. Ben sana daha güzellerini alacağım ve tüm kötü anılarını sileceğim," kıkırtısını duyunca tebessüm ettim. Hafifçe geriye çekildi ve yüz yüze geldik. Ağlamaktan kızarmış burnu ve gözleriyle göğüs kafesime farkında olmadan bir darbe bıraktı.

"Söz mü?" diye sordu.

Dudaklarımı ıslattım. "Bu kez söz vermiyorum." dediğimde kaşları çatıldı. Verdiğim sözleri tutacağımdan bihaber, durmadan sözlerime güveniyordu ve durum benim oldukça canımı sıkıyordu.

"Neden?" diye sorunca gözlerini üst üste kırpıştırdı. Tatlılığı dişlerimi kamaştırdı, dişlerimi sıktım.

"Söz vermek gelmedi içimden. Ama söylediklerimi yapacağımdan emin olabilirsin." diyerek ona bir güvence verdim. Dudaklarını yavaşça büzdü, gözlerim dudaklarına kayınca hemen gözlerine geri döndüm.

Mavilerindeki oyunbaz ifadeyle nereye baktığımı fark etmiş gibi tatlı tatlı gülüyordu. "Erdem Albay toplantı yapacakmış. Gitmem gerekiyor, ama seni burada bırakamam." Kaşları çatıldı.

"Ne yapacağız?" diye sordu. Yüzündeki saçlarını geriye iterek yüzünü öne çıkardım.

"Çıkış işlemlerini yapacağım, doktorla konuştuk. Eve geçebilirsin." Bu habere çok sevinmiş olacak ki sevinçle güldü. Gülüşü içimde tuhaf hisler uyandırıyordu. "Gülse eve geçti, annemin yanına." diyerek bilgilendirme yaptım.

"Tamam." diyerek açık saçlarını geriye itti ve bakışları yavaşça bana döndü. "Barlas, saçlarımı örer misin?" diye sordu.

"Komutanım, ben dışarıdayım." diyen Ozan'ın sesiyle ikimizde ona döndük. Burada olduğunu unutmuştum, Asena ise onu hiç fark etmiş gibi durmuyordu. Ozan dışarı çıkınca Asena bana döndü.

"Örer misin?" diye yineledi.

"Başımın belası," ayağa kalktım. Asena'nın kıkırtısını duyunca istemsizce gülümsedim. Arkasına geçerek saçlarını yavaşça arkaya aldım, canını acıtırım korkusuyla yavaşça ayırdım ve örmeye başladım. "Acıyor mu?" diye sordum.

"Hayır... Saçlarıma dokunduğun zaman mayışıyorum." İç çekti. Dişlerimi sertçe altdudağıma geçirdim ve saçlarını örmeyi bitirdim. Tokasını örgünün ucuna takarak geriye çekildim.

Yüzünü bana döndü ve gülümseyen dudaklarına kaydı yeniden gözlerim. Sinirle gözlerimi yumdum ve arkamı döndüm. Saniyesinde duyduğum gülüş sesiyle dudaklarım kıvrıldı. "Bana karşı koyamıyor musun yoksa?" diyen kadınla sabır diledim Allah'tan.

"Güzelim," dediğim an pişmanlıkla duraksadım. Ona neden böylesine sahip olmak istiyordum? Her anlamda. Aramızdaki çekimin farkındaydım, o da öyleydi. Ancak böyle olmamalıydı.

"Hım?" dediğinde ona döndüm.

"Ozan'ı yanına göndereceğim ben çıkış işlemlerini halledinceye kadar." Uslu uslu başını salladı. Gülümseyerek yüzüne yaklaştım ve dudaklarımı kendime söve söve alnına bastırdım.

Asena'nın içine çektiği titrek nefesle tüm bedenim alarm verdi ve hemen geriye çekildim.

Tüm dengemi altüst etmişti!

🕊️

Arabayı evin önünde durdurdum. Asena, üzerindeki hırkaya daha sıkı sarılarak bana doğru döndü. "Erken döner misin?" diye sordu. Yaşadığı korkuyu hisseden bendim sanki.

"Elimden geldiğince erken dönerim," kapıyı açarak arabadan indim. Arabanın önünden dolaşıp onun kapısını açtım. "Gel bakalım." Elinden tuttum, hoşuna gitmiş gibi gülümseyince tutuşumu sıkılaştırdım. Asena arabadan inerek kapıyı kapattı.

Elimi elinden çektim, yavaşça beline sararak eve doğru yürüttüm. "Acil işin varsa git sen lütfen," mavileri yüzümde dolandı. "Benim yüzümden kötü duruma düşme."

"Erdem Albayla konuştum, herhangi bir sorun yok." Bunu duymak onu rahatlatmış olacak ki gülümseyerek önüne döndü. Kapının ziline bastım ve saniyeler sonrasında annem tarafından kapı açıldı.

"Kızım," annem Asena'yı kollarının arasına alıp sarılınca geriye çekilerek onlara müsaade ettim. "İyi misin, annem?" Asena'nın içine çektiği nefesi duydum, yüzümde ufak bir gülümseme oluştu. Annemin, Asena'ya olan sıcaklığı çok hoşuna gidiyordu ve benimde hoşuma gidiyordu.

"İyiyim, Füsun abla." Gülümsedi. "Barlas yanımdaydı..." dedi bana bakarak. Işıl Işıl parıldayan gözlerine bakarak iç çektim. Hareketleri, konuşmaları nasıl olur da bu kadar aklımı bulandırıyordu?

"Sen iyisin ya gerisi önemli değil." Asena'nın yanağından öperek onu tekrardan sıkıca sardı. Bileğimdeki saate bakarak ne kadar zamanım olduğuna baktım.

14:13 

On yedi dakikam vardı toplantının başlamasına.

"Anne, benim gitmem lazım. Asena sana emanet gelinceye kadar." Gözlerim bu kez Asena'ya döndü. "Olduğunca erken dönerim," derin bir nefes aldım. "Ve sana gelince bir şey anlatacağım." Kaşları çatıldı. Ne olduğunu merak ediyordu elbette. 1

Ona söylediklerimden sonra nasıl karşılardı beni? Onu kullandığımı düşünür müydü? Ben onu kendimden bile sakınır duruma gelmişken asla böyle bir şey yoktu.

"Önemli mi?" diye sordu.

"Gelinceye kadar sabret." Fazla sorgulamadan başını salladı. Arkamı dönüp merdivenleri inmiştim ki sesini duydum.

"Barlas!" Duraksayarak ona doğru döndüm. Yavaşça bana doğru geldiğini fark edince onun gelmesine izin vermeden bir adımda hemen önünde durdum.

"Bir şey mi oldu?" diye sordum gözlerimi vücudunda gezdirirken. Gülümsedi, ardından parmak uçlarına bastı, ellerini omuzlarıma bastırarak dudaklarını yavaşça sağ yanağıma bastırdı.

"Teşekkür ederim, her şey için." Geriye çekildi. Gözlerini, gözlerime sabitledi. Dudaklarının hissini hâlâ orada, yanağımın üzerinde hissediyordum. İçime çektiğim nefesle, kokusu burnuma doldu. Kahretsin!

"Eve geçip dinlen," işaret parmağımla burnuna fiske attım. "Annemin sözünü dinle, hemen toparlan." Uslu uslu başını sallayınca güldüm. "Bir şey istiyor musun dışarıdan?"

"Aslında... Evde salep yoktu, alır mısın gelirken?" Salep... Hiçbir şekilde sevmezdim, kokusuna dahi tahammül edemezdim.

"Alırım, hadi daha fazla üşütme." Gülümseyerek eve doğru yürüdü ve annemin uzattığı elini tutarak içeri girdiler. Annem kapıyı kapatırken göz göze gelmiştik ve yüzündeki sırıtış hiç iyi şeylerin habercisi değildi.

Daha fazla beklemeden arabaya bindim ve askeriyeye doğru sürmeye başladım. Arabaya bağlı telefonumdan hızlıca Özkan'ı aradım ve saniyesinde açıldı telefon. "Evet?"

"Özkan, durumlar ne?"

"Aynı. Geliyor musun?" diye sordu.

"Beş dakikaya oradayım." Ardından telefonu kapattım ve hızımı artırarak kısa sürede askeriyeye geçtim. Arabayı park ederek hızlı adımlarla kışlaya geçtim ve üniformamı giydim. Ardından toplantı odasına doğru ilerledim, kapıyı açarak içeri girdim.

"Komutanım," Lodos Timi ayaklandı ve asker selamı verdi. "Rahat!" Hepsi yeniden oturdular, yerime geçerek oturdum. "Erdem Albay nerede?" diye sordum.

"Gelir şimdi, komutanım." Gerginlik tüm bedenimi ele geçirmişti ve durumdan hiçbir şekilde hoşlanmamıştım. Nasıl yapacaktım? Nasıl Asena'yı yeniden o cehenneme bırakırdım?

Kendi ellerimle.

Sıkıntıyla nefes verdim. Duyguları işin içine karıştırma, Barlas. Karıştırma! "Komutanım?" Özkan her şeyi anlamış gibi yüzüme bakınca derin bir nefes aldım. Böyle olmamalıydı, böyle olursa her şey mahvolurdu.

Kapı açıldı ve Erdem Albay içeri girdi. Ayağa kalktım, ardından timim kalktı. Asker selamı verdik. "Rahat," Erdem Albay baş sandalyeye oturdu, ardından biz oturduk. "Asena'nın durumu nasıl, Barlas?" diye sordu.

"Daha iyi, komutanım." Başını salladı ve derin bir nefes alarak geriye yaslandı.

"Planda birkaç değişiklik oldu," kaşlarım çatıldı. Nasıl değişiklik olmuştu? "Bunlardan ilki plandan kimsenin haberi olmayacak, yalnızca siz." Gözlerini üzerime çevirdi. "Asena'nın hiçbir şeyden haberi olmayacak. En ufak hata, büyük kayıplar vermemize sebep olur."

"Komutanım, Asena Hanım plandan haberdar olmazsa bunu nasıl yapacağız?" Özkan'ın sorusuyla düşündüğüm şeyin çıkmamasını diledim.

"Barlas, onu sen götüreceksin." diyen Erdem Albayla tam da düşündüğüm şey çıktı. Ellerim sinirle yumruk oldu. "Aileni korumak için, daha fazla zarar görmemeleri için yaptığını söyleyeceksin." Dişlerimi sertçe sıktım. Böyle bir şeyi nasıl yapacaktım?

"Komutanım," derin bir nefes aldım. "Bunu yapamam." Kaşları çatıldı. Ellerini masaya dayadı ve öne doğru eğildi.

"Ne demek yapamam? Barlas, burada duygulara yer yok." Sıkıntıyla nefes aldı. "Yapmak zorunda olduğunu benden iyi biliyorsun." Biliyordum. Lanet olsun.

"Başka bir yol buluruz." dedim.

"Başka yolu yok, asker." dedi sert bir tonda. "Duygularına hâkim olamıyorsan, kapı orada." Eliyle arkasındaki kapıyı gösterdi. Gözlerim bir kez olsun o kapıya kaymazdı.

Vatanım için, canımı dahi verirdim. Bu yola çıktığım ilk an, zaten canımın bir önemi kalmamıştı gözümde.

"Emredersiniz komutanım," kabul ettim. "Yeni planımız ne?" diye sordum. Allah'ın izniyle Asena'yı bu sikik durumdan kurtaracak, o orospu çocuğunu içeri, çıkmamak üzere atacaktım.

"İyi dinleyin," askerlerden biri elindeki haritayı masanın üzerine koydu ve açtı. Erdem albay ayağa kalktı ve yeni planın tüm değişikliklerini, ayrıntılı şekilde anlattı.

Her şey tamamdı. Yalnızca ters gidecek en ufak şeyde tüm plan boşa gidecekti. Her şey pamuk ipliğe bağlı durumdaydı.

🕊️

Asena Soykırım

Hava yavaştan kararmaya başlamıştı, Barlas yirmi dakika önce aramış eve geldiğini haber vermişti. Onu beklerken salonda oturuyordum, televizyon kanallarını öylesine geziyordum. Hiçbir şey bulamayınca kapatarak geriye yaslandım.

Boynumdaki kesik yavaştan sızlamaya başlamıştı, ilaçlarımı almam gerekiyordu ancak açıkmıştım ve ilaçlar aç karna içilemezdi. Füsun abla yemeği Gülse'nin yardımıyla hazırlıyordu, bana ise hiçbir şekilde izin vermemişlerdi.

Dış kapının sesiyle heyecanla yerimden kalktım. "Ben bakıyorum!" diye seslendim mutfağa. Füsun abla ve Gülse'nin onaylayan seslerini duydum ve hızlı adımlarla dış kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açmak için koluna uzanmıştım ki duraksadım, istemsizce kapının deliğinden baktım ve gelenin Barlas olduğundan emin olmak istedim.

Barlas'ı gördüğüm sırada sesini duydum. "Benim, aç hadi." İçime çektiğim titrek nefesle kapıyı açtım. Soğuk rüzgâr kapıyı açtığım gibi yüzüme vurarak saçlarımı sırtıma doğru itekledi.

"Hoş geldin," dedim gülümseyerek. Tebessüm ederek içeri girdi. Elindeki poşeti almak için uzanmıştım ki elini geriye çekerek bana engel oldu. "Alsaydım." dediğim sırada sessiz kalarak kapıyı örttü.

"Taşırım ben." Elini uzatarak boynuma dokundu yavaşça. "Boynunu kanatmışsın. Niye kaşıyorsun?" diye sordu ters ters. Kaşlarım çatıldı. Duvara yaslı olan portmantonun aynasından boynuma baktım.

Sargı bezinin üzerini kaşıdığım için tırnaklarımla derimi kazımıştım. "Acıyor, ondan kaşıdım galiba." Farkında değildim çünkü.

Barlas bana doğru geldi, istemsizce sırtımı aynaya yaslayarak ona baktım. Elindeki poşeti portmantoya bırakarak bana döndü. "Bakayım," aramızda hiçbir şekilde mesafe yoktu. Hızlanan kalp atışlarımı duymaması için dualar ettim. Kanattığım yeri parmağıyla okşadı ve bana döndü. "İlaçlarını almadın mı?" diye sordu.

"Aç karna içemem." dediğim zaman sinirle baktı yüzüme.

"Yemek yemedin mi sen?"

"Seni bekledim." Çatık kaşları yumuşadı. Şaşkın şaşkın yüzüme bakınca dudaklarım kıvrıldı. Bakışları sanki alışıldık bir şeymiş gibi dudaklarıma kaydı.

"Sikeyim!" Kısık sesli küfürünü duyunca gülmemek için zor tuttum kendimi. Geriye çekilecek gibi olduğunda hızlıca beline sarıldım. "Asena!" dedi sabrı kalmamış gibi.

"Hım?"

"Bilerek yapıyorsun değil mi?" Güldüm. Gözlerini kapatarak, alnını alnıma yasladı. Kokusunu içime çektiğim sırada bu kez gülme sırası onun olmuştu. "Odaya gideceğim, duş alacağım."

Sırıttım. "Beni mi davet ediyorsun?" dediğim an küfür ederek geriye çekildi. Kaçar gibi odasına gittiğini fark edince kıkırdadım.

Bıraktığı poşeti alarak mutfağa geçtim. "Yardım edeyim mi?" diye sordum Füsun ablaya.

"Ay, kızım etme, etme." Füsun ablanın tatlı sitemiyle güldüm. Barlas'ın getirdiği hazır salepi dolaba bıraktım. "Aaa, o ne kızım?"

"Salep. Barlas benim için getirdi," kaşları hayretle çatıldı. "Bir şey mi oldu?" diye sordum.

"Barlas salep sevmez. Kokusunu bile almak istemez," güldü. "Konu sen olunca akan sular duruyor herhalde." Söyledikleriyle afalladım. Ben istediğim zaman hiçbir şey söylememişti...

Benim için tahammül edemediği bir şey mi almıştı?

"Öyle sanırım..." Yutkundum. "Ben içeri geçeyim, yardım edecek bir şey olursa seslenin." Mutfaktan çıktım ve direkt olarak Barlas'ın odasına doğru ilerledim. Kapının önünde durup, yavaşça kapıyı tıklattım. Herhangi bir ses gelmediğinde açarak içeri girdim.

Banyodan gelen su sesiyle dudaklarımı yavaşça ıslattım. Kapıyı ardımdan kapatarak yatağına doğru ilerledim ve yatağın kenarına oturdum.

Dakikalar sonra su sesi kesildiğinde oturduğum yerden kalktım ve banyonun kapısını tıklattım. "Evet?" diye seslendi içeriden.

"Barlas, buradayım ben. Üzerini giyin." Ses gelmeyince durdum. Birden açılan kapıyla geriye gittim. "Ödümü kopardın!" diye bağırdım.

Dudaklarındaki sırıtışla çıktı banyodan. Beline bağladığı gri havlu dışında hiçbir şey yoktu üzerinde. Saçlarını küçük bir havluyla kurulayarak bana döndü. "Benimle beraber duşa girmekte bu kadar ısrarcı olduğunu düşünmemiştim."

"Kaçıp geldiğin için, düşünmemen normal." Kaşları havalandı. Üzerime doğru bir adım geldi, yüzüme eğildi.

"Banyo burada, gel istersen." Elimi hızlıca göğsüne vurdum. Gülerek geriye çekildi ve gardolabına doğru ilerledi.

"Sen salep sevmiyormuşsun," bana döndü ve kaşları çatıldı. "Annen söyledi..." Gülümsedim. "Benim için sevmediğin bir şeyi alma." Giymek için çıkardıklarını yatağın üzerine bırakarak bana döndü.

"Sen seviyorsun diye aldım. Bir daha olsa bir daha alırım," gözleri yavaşça boynuma kaydı. Ardından yanımdan geçerek yatağın yanındaki komodini açtı, içinden aldığı kremle yanıma geldi. "Şunu sürelim." Kremin ağzını açarak hafifçe parmağına aldı.

"Çok tatlısın." dedim gözlerimi yüzünden ayırmadan. Parmağındaki kremi yavaşça tenime sürdü ve gözlerime baktı.

"Öyle miyim?" Başımı salladığımda tebessüm etti. Kremi sürmeyi bitirince krem kutusunu kapatarak yatağın üzerine fırlattı. Başparmağını yavaşça dudağımın kenarındaki yaraya sürttü. "Seni öpmemi istemiştin ya, dudağın bir türlü iyileşmedi." Alaycıl sesiyle kıkırdadım.

Ona doğru yanaştım, elimi yavaşça çıplak göğsüne bastırdım. "Küçücük bir yara seni durduramaz." dediğimde değişen yüz ifadesiyle yavaşça dudağımı ısırdım. Gözlerini dudaklarıma çevirdi, parmağıyla dudağımı dişimin esaretinden kurtardı.

Derin bir nefes aldı. "Sabrımı sınama, güzelim." dedi tane tane.

"Bir kez yavrum demiştin bana. Yine desene." Gözlerini kapatarak iç çekti. Onu zorlamak hoşuma gitmişti açıkçası, ancak beni öpmesini gerçekten istiyordum.

Dudaklarının arasında kaybolan dudaklarımı hayal ettikçe karnıma giren sancılarla uğraşıyordum.

"Salona geç, üzerimi giyinip geliyorum." dedi daha çok sabrımı sınama der gibi. Göğsündeki elimi beline sararak ona alttan alttan baktım. "Asena..." Eliyle saçlarımı yavaşça okşadı.

"Öpmeni istiyorum," dedim cesaretle. "Beni öptüğünü hayal etmek istemiyorum. Beni öptüğünü hissetmek istiyorum." Aramızdaki çekimin farkındaydım. Beni ona çeken bir şey vardı, bu ilk zamanlarda çok önemli olmasa bile şimdi önemliydi.

Çekiliyordum ona.

"İrademin amına koydun." Yüz kızartıcı küfrünün ardından hiç beklemediğim anda dudaklarımın üzerine kapanan dudaklarıyla boğazımın derinlerinden bir inleme çıktı. Bir eli sertçe, sahiplenircesine belimi sıktı. Beni kendine çekerek bedenine yasladı.

Gözlerim yavaşça kapandı. Barlas'ın üstüme doğru gelişiyle geriye adımladım ve çok geçmeden sırtım sertçe odanın kapısına çarptı. Duyduğum klik sesiyle kollarımı yukarıya çekerek boynuna sardım.

Dudaklarımın üzerinde, dudaklarımla savaşan dudaklarının hissini hissetmek kasıklarıma doğru bir sancı gönderiyordu. Kalbim hızla atıyordu.

Boyuna yetişmek için parmak uçlarıma basacağım sırada bana engel oldu. Üzerime eğilerek onu daha rahat hissetmeme izin verdi.

Dudaklarımı yavaşça ondan ayırdım. Gözlerimi zorlukla araladım ve elalarına bakarak fısıldadım. "Nasıl yapmam gerektiğini bilmiyorum, beni yönlendir." Bu durumum hoşuna gitmiş gibi gülmeye başladı.

"Seni öpmem için beni kışkırtırken hiçte öyle durmuyordun." Elaları dudaklarıma kaydı, iç çekti. "Dudaklarını arala." dedikten hemen sonra yeniden buluşturdu dudaklarımızı. Söylediğini yaparak dudaklarımı araladım, sıcak ve ıslık dilini, dilime değdirdi.

İkimizden aynı anda yükselen inleme sesiyle belime sarılı elinin baskısını arttırdı. Boşta olan elini yanağıma yaslayarak hafifçe okşadı. Dilime sürtünen diliyle yeniden inledim.

Altdudağımı sertçe dişiyle çekiştirdi. Dudağımın kenarındaki yaranın sızlamasıyla acıyla inledim. "Özür dilerim, özür dilerim." Dudaklarımızı ayırdı. Nefes nefese, gözlerim kapalı durduğum sırada yaranın üzerine birkaç öpücük bıraktı.

Yeniden dudaklarımızı birleştirdi. İki dudağının arasına sıkıştırdığı üstdudağımı emerek, geriye çekiştirdi ve yavaşça bıraktı. Yeniden altdudağıma yönelerek, temkinli adımlarla dişiyle çekiştirdi, emdi.

Üstdudağı iki dudağımın arasında kaldığında kesik kesik nefesler alarak bana yaptıklarını ona yaptım. Dilimi yavaşça altdudağının üzerinde gezdirdiğim an beni sertçe kapıya çarptı. "Imm..." Belimdeki elini yavaşça üzerimdeki kazağın içine girerek kullandı. Tenime temas eden sıcak eliyle hafifçe huylandım.

Dudaklarımızı ayırdı. "Başımı döndürdün," diye mırıldandı. Dudakları yanağıma yaslandı, küçük küçük öpücükler bırakıyor, aşağı doğru kayıyordu. "Ellerimin altında böylesine titremem, oldukça hoşuma gitti." Dizlerinin üzerine çöktü. Yavaşça kazağımı yukarı sıyırdı.

Parmağının hissini, geçmek üzere olan yaranın üzerinde hissetim. Ardından ıslak dudaklarını yavaşça, acıtmaktan korkar gibi yaranın üzerine bastırdı. "O şerefsizin tüm anılarını, izlerini sileceğim." dedi doğrulurken.

Gögsüm hızla inip kalkıyordu.

Gülümseyerek baktım yüzüne. "Beni koruyacak mısın, ondan?" Sorumla dudaklarını burnumun ucuna bastırdı. Elini yavaşça boynumdaki yaraya dokundurttu.

"Canım pahasına," sargı bezinin üzerinden Murat'ın bıraktığı yarayı okşadı. "Senden tüm bu acılarını, izlerini alacağım. Söz veriyorum."

Ellerimi yavaşça beline doladım. "Bu kez söz verdin?" dedim. Bir öncekinde vermemişti.

"Tutacağım için, veriyorum." Kaşlarım çatıldı.

"Önceki sözlerini tutmayacak mısın?" diye sordum.

"Tutacağım. Sana verdiğim tüm sözleri tutacağım," gülümsedi. Alnını alnıma yasladı. "Ama ilk olarak; ruhundaki ve tenindeki izleri sileceğim." İçime çektiğim nefesle onun kokusuda karıştı.

Ferah, okyanusa benzeyen kokusunun yanında aldığım barut kokusuyla içimi çektim.

"Kokun... Çok güzel," diye fısıldadım. "Barut ve okyanus kokusu geliyor senden." Gülüşünü duydum. Elini yavaşça yanağıma yaslayarak saçlarımı kulağımın arkasına taradı.

"Çok tersiz o zaman," kaşlarım çatıldı. "Sen şeker ve çiçek kokuyorsun. Mayhoş bir etki bırakıyorsun, üzerimde." Kısık sesli gülüşüm onun gülüşüne karıştı.

Gerçekten çok zıttık.

Ben şeker ve çiçek kokuyorken, o barut ve okyanus kokuyordu.

Ben salep ve salep kokusuna bayılırken, o salepe ve kokusuna dayanamıyordu.

🕊️

•Bölüm sonu :)
Dedim ki zaten gelecek bölümler full acı, hüzün olacak bari bu bölümün sonunu güzel bitirelim.

Sonunda Kiss sahnemiz geldi :))

Sizce gelecek bölümde neler bekliyor bizi?

Asena ve Barlas'ın arası çok mu kötü olur? Zaten tiktokta spoiler yediniz biraz 🤭

Irmak hakkında neler düşünüyorsunuz? Sanki bir şeyler var onda değil mi ya?

Ozan ve Gülse için özel bölüm ister misiniz? Bakalım onlar sevgili olunca neler yaptılar? Ne zaman açıklarlar acaba Barlas'a?

Bol bol yorum yapın, oy verin. Çok hoşuma gidiyor çünkü!

WhatsAppta kanal açtım, bölüm hakkında birçok şey atıyorum. Bu bölüm için alıntı atmıştım. Instagram hesabından WhatsApp kanal linkini bakabilirsiniz. Şimdilik böyle, öpüyorum 🩷

Instagram; _ozgennur_

Tiktok; _ozgennur_

Bölüm : 30.11.2024 19:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...