15. Bölüm

14

Sare
_sarekndmr_

Bazen insan içindeki çatışmalarla o kadar meşgul olurdu ki,hayatın akışına uyum sağlayamayacak kadar halsiz kalırdı.

Yorgunluğunu ve yaralarını saklamak isteyen insan ise kendine setler çeker ve aşılamayacak duvarlar oluştururdu.

Herkes önündeki duvara bakar ve perde arkasını asla merak etmez, hatta şuursuzca yorumlarda bulunurlardı.

Kimse duvarın arkasını merak etmez. Çünkü insan öyle bir varlıktır ki hep kolay ve kısa yol, zor ve uzun olan yoldan daha caziptir. Halbu ki bilemezsin! Duvarları kalın ve yüksek olan insanın senin ruhuna dokunup dokunmayacağını denemeden bilemezsin!

Ben gökay tuna! Kalın ve yüksek duvarları olan , kendini bildi bileli iç savaşı bitmemiş gökay tuna.

Önceleri kendimi korumak için ördüğüm duvarlar, zamanla başkalarını da kendi karanlığımdan uzak tutmak için örülmeye başladı.

Diyorum ya iç çatışma diye. İşte benim içimdeki savaşlardan biri de bu.

Bir tarafım kılıcını kuşanmış, senin kendinden başkasına zararın yok! İnsanları sev ve sevil diyor.

Diğer tarafımda ona doğrulttuğu kılıcıyla, hayır senin hem kendine hem başkalarına zararın olacak! Sakın ne sev ne sevil diyor.

Bu kanlı savaşta hangisi haklı!?

Bilmiyorum.

Ama benim de desteğimle şimdiye kadar hep haklı çıkmış bir taraf varsa o da ikinci taraf.

Çocukluğuma baktığımda hep sevilmeyeceğine inandırılmış bir gökay var. Yalnız ve kimsesiz. Kaç yaşıma gelirsem geleyim o çocuğun aklına işlenen bu fikri asla silemeyeceğime eminim.

Beni sevdiğini belli eden insanlar var. Mesela cem. Ama bir boşluk var ve cemin sevgisi orayı doldurmuyor. Sadece onun değil kimsenin sevgisi doldurmuyor.

Cem bana sahip çıkmış ve ailem diye bildiğim tek insan. Ama bir eksiklik var ve tamamlanmıyor.

-gökay!

Serpil hanımın sesiyle kendime geldim.

Evet, kapısını çekip çıktığım eve geri gelmiştim. Asla yapmayacağım şeylerden bir ilki şuan gerçekleştirmiştim.

Gururumu siktir etmiştim!

 

 

 

ÜÇ SAAT ÖNCE

önünde dikildiğim f tipi cezaevine bakıyordum. Kağıdın arkasında karekod vardı ve bir konuma aitti.

Ceme her şeyi anlatmıştım. Zarf olayı hariç. Çünkü başımdaki bu sikik olay neyse kimseyi bulaştırıp tehlikeye atmak gibi bir niyetim yoktu.

Daha sonrası bir bahaneyle yanlarından ayrılmış ve taksiyle geldiğim konumla buraya çıkmıştı yol.

Kimdi!?

Kime geldiğimi nasıl çözecektim!?

En önemliside beni ne bekliyordu!?

Bu soruların cevabını almak için harekete geçtim. Her bir adımda nefesim daralıyor ve eski anılar gözümün önünden geçiyordu. Derin nefesler aldım ve bu işi çözmek istiyorsam yaşadığım bu sikik duyguları geride bırakmam gerektiğini kendime hatırlattım.

Öyle de yaptım. Son bir kez derince soluklandım ve alnımın kenarından süzülen tek damla teri elimin tersiyle sildim.

Ziyaretçi kapısından girdiğimde kulübe tarzı bir yerde görevliler vardı. Ziyaretçilerle görevliler arasına siyah demir parmaklıklar çekilmiş yine demirden yapılma pencereye benzeyen küçük bir alan vardı.

-kime geldin!?

Güzel soruydu ama bir fikrim yoktu.

Ne diyeceğimi bilemeden öyle kaldım.

-söylesene kardeşim!?

Ne diyecektim?

M.T işte, ona geldim diyecek halim yoktu. Tüm andavallarda beni bulsun zaten. Madem tanışalım diye tutturdun ismini de adam gibi söylesene göt!

-yaşar abi! Ben götürürüm onu geçsin!

Yaşar denen adam son kez bana bakıp kafa salladı.

Ne oluyor lan!?

Bu nasıl iş!?

Kime bulaştım bilmeyerek?

Adam yanıma geldi.

-beni takip et gökay.

Siktir!

Ne oluyor lan!?

Daha beş adım atmıştık ki tekrar durdurulduk.

-üstünü arayacağım delikanlı.

Kafamı salladım ve yanına ilerledim. Üstümü arayan adam iç cebimde hissettiği çakıyı çıkardı ve aldı. Daha sonra pantolonun cebindeki telefonu da çıkardı.

-görüşe bunlarla girmek yasak. Çıkışta emanet kutusundan veririz.

Sadece kafamı salladım yine ve diğer adamı takip etmeye başladım.

Yarısı griye boyanmış duvarların bir kısmı dökülmüş ve bazı kısımlarda çatlaklar vardı. Demir parmaklık olan kapılardan geçtik ve sonunda önünde bir gardiyan bulunan gri demir kapının önünde durduk. Adam sanki gelmemi bekliyormuş gibi kapıyı açtı.

-geç bakalım delikanlı.

Yavaşça içeriye süzüldüm.

Etrafta göz gezdirdiğimde kimse yoktu, yani sondaki masada arkası bana dönük oturan kır saçlı adamı saymazsak.

Bu kimdi!?

Ne istiyordu benden!?

-gelsene evlat!

Adamın boğuk ve artık yaşlılığın vermiş olduğu ses tonuyla kendime geldim ve temkinli adımlarla adama yürüdüm. Önüne geldiğimde başı yere eğik olan adam kafasını kaldırdı ve işte o zaman asıl şokumu yaşadım. Karşımdaki adam serpil hanıma çok benziyordu.

-dedene merhaba demeyecek misin evlat!?1

İstemsizce bir adım geriledim.

Aklım olanları anlamakta zorluk çekiyordu.

Dedem olduğunu iddia eden adama bir az daha dikkatle bakmaya devam ettim.

Adamın söylediğinin aksini iddia edemezdim. Çünkü serpil hanımla olan benzerlikleri barizdi.

Yine de sormayı tercih ettim. Zira kafamın içi hâlâ olanları algılamakta zorluk çekiyordu.

-ne demek istediğinizi anlayamadım!?

Adam hafif bir tebessümle karşılık verdi.

-ayakta dikilme evlat! Otur, sana her şeyi anlatacağım.

Kalıp kalmamak arasında terettüd yaşadım. Bunu fark etmişti.

-kafanın karıştığını biliyorum evlat! Ama kafandaki soruların cevabı bende.

Yavaşça karşısına oturdum ve kendimi savunma iç güdüsüyle omuzlarım dikleşti.

-sizi dinliyorum!

Adam derin bir nefes aldı.

-bunu anlatmak benim içinde kolay olmayacak. Ama bilmeye hakkın var.

Kafamı daha çok karıştırmıştı.

-neyi bilmeye hakkım var!?

Adam gözlerime olan bakışlarını daha da derinleştirdi.

-öncelikle...ben metin tunca. Serpil, yani annenin babasıyım.

Adamdan gözlerimi ayırmadım.

-onu anladık!

Ters cevabıma karşın yüzünde bir tebessüm oluştu.

-ben zamanın en büyük iş adamlarından biriydim evlat. Büyük girişimlerde bulunuyor olmam etrafımdaki düşman sayısını da çoğaltıyordu. Bu yüzden koruma ile gezen bir adamdım. Sami, yani baban! Aslında evimdeki korumalardan bir tanesiydi.

İyi de bundan bana neydi!?

-şuan bunu bana niye anlatıyor diye düşünüyorsun ama olayları daha iyi anlayabilmen için bu gerekli...dedim ya baban evimde çalışan bir korumaydı. Ama...

Tek kaşım istemsizce yukarı kalktı.

-ama ne!?

Derin bir nefes aldı.

-ama...sami zamanla serpili takıntı haline getirdi. Yani getirmiş!

Duyduğum şeylerle yutkundum. Çünkü bu işin sonu iyi yere gitmiyordu.

-ilk başlarda serpil de seviyor sanmıştım. Her baba gibi bende karşı çıktım. Kızımı korumak istedim. Takıntılı olduğunu bilmesemde içimdeki bir his aralarındaki şeyin doğru olmadığını söylüyordu...O günü hiç unutmam cehennem sıcağı vardı resmen.

Uzun konuşmasından dolayı soluklandı.

-serpili uyandırmak için odasına gittim. Yoktu! Her yeri aradım ama bulamadım. Sonra bir telefon geldi... samiyle serpil kaçarak evlenmişler! Çok sinirliydim. Onları bulmak için evden çıkıyordum ki kapımda polislerle karşılaştım.

Tekrar soluklandı.

-seni sıkmak istemem evlat! O yüzden burayı kısa geçiyorum. Karakol,ifade derken saminin pis işlere bulaştığını ve nasıl olduysa bu işleri benim üzerime yıktığını öğrendim! Yaptığı işlerin belgelerini benim adıma yapmış.

Nasıl olur!? Bey baba hiç öyle bir insana benzemiyordu.

-o günden beri bu lanet yerdeyim.

Adamın gözleri doldu.

-ve en acı kısmı ne biliyor musun!? Kızımı zorla kaçırmış! Benim kızım hiç bir zaman onu istememiş! Gökay oğlum! Sizin her biriniz...tecavüz çocuğusunuz!

Başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Ama sakin kalmaya devam ettim. Ben bu hayatta kimseye koşulsuz güvenilmemesi gerektiğini öğrenmiş bir insandım.

-bu anlattıklarının doğru olduğunu nerden bileyim!?

Adam bir süre bana baktı.

-sen neden başka bir ailede büyüdün gökay!? Hiç düşündün mü!?

Öldüğümü sanıyorlardı!

-öldü diye biliyorlardı çünkü!

Adam güldü.

-hayır! Annen sen ve kardeşini yani emiri almış babandan kaçıyordu. Ama yakalandı!

Güldüm alayla.

-eee sonra ne oldu!? Sami bey serpil hanıma ceza olsun diye beni mi verdi!?

Adam kafasını iki yana salladı.

-ceza olsun diye değil evlat! Kendisi yer altında fazla göze batmıştı. Ve varislerinden birini bu iş için feda etmesi gerekiyordu! Yani seni! İşte annen sizi bu yüzden kaçırmak istedi!

Hâlâ inanmıyordum.

-kendisi bu işleri el altından yapmaya devam ediyor. Ama kendi işlerini yürütecek bir varis lazımdı. O kendine göze çarpmayacak sakin bir hayat seçerken. Daha doğrusu o rolü oynarken seni de yetiştirecek birileri lazımdı. Yani aykut sarsılmaz!

Yutkundum.

-saçmalık! Gökhan olabilirdi? Ne bileyim diğerleri olabilirdi? Neden ben!?

-gökhan artık büyümüştü ve bilirsin ki ağaç yaşken eğilir.

-neden diğerleri değil peki!?

-aynı mantık. Artık onlar çoğu şeyi hatırlayacak yaşa gelmişti ama sen ve emir bu iş için çok uygundunuz.

Derin bir nefes çektim.

-peki neden emir değil o zaman!?

Güldü.

-sen farklısın evlat! Bu siz daha bebekken bile belliydi. Bakışların bebekken bile daha zeki olduğunu belli ediyordu.

Ne anlatıyordu bu adam!? Bir bebeğin bakışlarından zekasının çözüleceğine inanmamı beklemiyordu umarım!

-demek öyle! Peki sen bunu nereden biliyorsun!? Sonuçta uzun zamandır buradaysan bizi hiç görmemiş olman lazım!

Güldü adam.

-şimdi kendindeki farkı anladın mı!? Başkası olsa bu söylediklerimle çoktan kubarmıştı bile.

Kafamı iki yana salladım.

-cevap alamadım!

Başını aşağı yukarı salladı.

-annenle bir ara kaçak göçek görüştük. Serpil gelir yanıma ağlardı ve seni anlatırdı bana. Sami fark etti baba, utku daha farklı o yüzden onu götürdü derdi. Seni bulduklarında ne kadar sevindim bilemezsin evlat!

Tekrar kafamdaki soruyu yönelttim.

-kaçak göçek dedin. Şimdi açıkca mı görüşüyorsunuz!?

Kafasını iki yana salladı.

-hayır, görüşmeyeli uzun zaman oluyor evlat!

Güldüm.

-o zaman beni bulduklarını nerden öğrendin!?

Elleri yumruk oldu, bedeni kasıldı ama yüzüne kondurduğu tebessümle devam etti.

-sence de çok soru sormuyor musun evlat!?

Güldüm. Bu alaycı bir gülüştü.

-hayır, gayet yerinde!

Yüzündeki tebessümle kafasını salladı.

-yanlış anlama evlat! Bu konu benim için oldukça zor ve sende yalan söylüyormuşum gibi üstüme geldikçe...

Derin bir nefes çektim içime.

-sizde soruları havada bırakmak alışkanlık olmuş galiba!?

Kısa bir süre gözlerime baktı.

-haklısın evlat! Kusura bakma!

Sinirle bir soluk verdim.

-cevap!

Eli ak düşmüş saçlarına gitti ve işaret parmağı ile anlının kenarını kaşıdı.

-böyle olduğuma bakma! Elim kolum uzundur benim!

Bu sefer sesli bir kahka bıraktım.

-öyle mi!? O zaman neden kızını çekip almadın!?

Giderek öfkeleniyordu ama o kadar usta davranıyordu ki öfeksini hemen gizledi.

-çünkü yıllarca kızımın ve siz torunlarımın canıyla tehtit edildim!

Hadi buraya kadar her şey tamam. Peki neden gökhana değilde bana anlatıyordu bunları. Neden polis olan torununa değil, sokak serserisi bir çocuğa açıyordu bu konuları.

Aklımdan geçeni geciktirmedim.

-sen yanlış kapıdasın yaşlı kurt! Bunu bana değil gökhana anlatacaksın. Polis olan o!

Adam işte bu yüzden der gibi ellerini birbirine vurdu.

-zaten ondan sana anlatıyorum. Ben buradan çıkabilirim evlat! Beni kurtaracak olan ancak sen olabilirsin.

Gözümü kırptım, o nasıl olacak diye.

-birisi var,çakırcalı. Bu çakırcalı zamanında babanla iş birliği yapan adam. O yüzden saminin adına olan tüm kirli işlerin belgesi onda. Bana belgeleri vereceğini söyledi. Ama bir şartı vardı...kaçak silahları sınırdan Türkiyeye sokmak. Eğer bu konuda yardımcı olursam çakırcalı sadece kendinin bildiği belgelerin yerini söyleyecekti. O yüzden gökhana gidemezdim. O adam yargılanırdı bende suçsuz yere burada kalmaya devam ederdim!

Kafamı salladım.

-yani sami demirdağ yaptığı tüm pis işlerini senin adına belgeledi öyle mi!?

Hızla kafasını salladı.

-evet, evlat lütfen bana yardım et. Herkes hak ettiği yere kavuşsun!

-ve senin adına belgelenen tüm kayıtlar bu çakırcalıda! Doğru mu anladım!?

Tekrar hızla kafasını salladı.

Yavaşça oturduğum yerden kalktım.

Ona yardım etmeyeceğimi düşünmüş olacak ki panikledi.

-evlat!?

Yanına yanaştım sakince. Ben yanında durunca o da ayağa kalktı.

Hızla sarıldım.

-sana yardım edeceğim dede. Herkes hak ettiği yerde olacak!

 

 

 

 

Serpil hanım elindeki pazar poşetleriyle karşımda durmuş bana sesleniyordu.

Gözlerinin akı kızarmış, göz altları şişmişti.

-gökay! Geldin!

Beni burada görmek onu fazlasıyla mutlu etmişe benziyordu.

-hoşgeldin oğlum! Gel dikilme burada evimize çıkalım!

Üstündeki çocukca neşeyle eve gelmemi söylüyordu.

Evimiz dedi!?

Sadece kafa sallamakla yetindim. Kapısını çekip çıktığım eve tekrar giriyordum. Sanki ayaklarım geri geri gidiyordu.

Ulaştığımız evin kapısını anahtarıyla açtı serpil hanım.

-gel hadi oğlum!

Adım atmak için hareketlenmiştim ama sonra bir şey fark ettim. İkinci kata kadar poşetleri çıkarmıştı bu kadın ve yardım etmek benim aklıma bile gelmemişti.

Aklımı sikeyim!

Kapıyı açmak için yere koyduğu poşetlere eğilmişti ama serpil hanımdan önce davrandım ve poşetleri aldım.

-ben taşırım içeriye.

Bir yandan da ayakkabının arkasına ayağımı bastırarak ayakkabılarımı çıkardım.

İçeriye geçtim ve direkt mutfağa yöneldim. Ev çok sessizdi,sanırım diğerleri evde değildi.

-onları masanın üstüne bırak annem.

Annem!!! İçim gitti yine ama bir şey belli edemedim.

Poşetleri masanın üstüne bıraktım.

-sağ ol oğlum!

Kafamı salladım yine.

-istersen içeriye geçebilirsin, istersen de benim yanımda durabilirsin.

Bir az serpil hanımla sohbet edebilmek için mutfakta kalmayı tercih ettim. Elbette havadan sudan sohbet etmeyecektim.

-şunları yerleştireyim bir güzel yemek yaparım sonra. Mercimek çorbası, et kavurma, pilav. Yanına da güzel bir mevsim salatası.

Bir yandan yapacağı yemekleri anlatırken diğer yandan poşetten çıkardıklarını yerleştiriyordu. Sonra panikle bana döndü.

-ay! oğlum ben bunları yapacağım da sen sever misin !?

Tüm endişesi bundan mıydı yani!? Ben sevsem ne sevmesem ne! bir şey değişir miydi!?

-ben yemek seçmem serpil hanım. Sorun yok.

Sevinçle tekrar işine döndü.

-serpil hanım!?

Kafasını bana çevirdi.

-efendim oğlum.

Sonuca varmak istiyorsam sormam gereken sorulardı bunlar.

-sami beyle nasıl tanıştınız!?

Serpil hanım yutkundu. Ama sanki sami beyin ismi geçince de gözleri parlıyor gibiydi.

-sami,babamın yanında çalışıyordu. Oradan tanıştık.

Sanki babam derken boğazına bir şeyler oturmuş gibi zor söylemişti.

-nasıl oldu peki bu tanışma.

Yüzü güldü bir anda.

-sami koruma olarak çalışıyordu. Ben çok fazla evden çıkan biri değildim. O yüzden pek karşılaşmazdık. Bir gün arkadaşlarımla buluşmak için dışarı çıktım. İki yakın arkadaşım sefa ve fulya.

İkisinin ismi geçince yüzündeki tebessüm arttı.

-o gün çok güzel geçti. Zaten onlarla olduğum her günüm güzel geçerdi. Neyse, biz eve dönmek için yola çıktık, beni giderken babamın şoförlerinden biri bırakmıştı ama ben dönüşte kendim geleceğim diye tutturdum. Sefa bizi eve bırakacağını ve bu sokaklarda yalnız olmamızın tehlikli olduğu konusunda ısrarcı oldu. Yolda giderken,gençlik işte! Birbirimize sataşarak ilerliyorduk.

Hatırladığı şey serpil hanımı üzmüş olmalıydı çünkü gözleri bir az buğlanmıştı.

-nasıl oldu bilmiyorum. Ama her yerden silah sesleri yükselmeye başladı. Sefa hemen fulya ve benim üzerime kapandı. O korkuyu hâlâ içimde hissederim. Ancak korkum uzun sürmedi.

Tekrar güldü yüzü.

-sami çıktı bir anda ortaya. O da bizim önümüze geçip onlara ateş etmeye başladı. Öyle olunca adamlar kaçtılar. Sami gittiklerine emin olunca hızla bize döndü. İyi misiniz diye sordu ama gözleri bendeydi. İşte aslında ilk tanışmamız da ilk hoşlantıda böyle başladı.

Kafamı salladım aşağı yukarı.

-büyük şans! Yani sami beyin orada bulunmuş olması.

Güldü serpil hanım. Gülünce inci gibi dişleri çıkıyordu ortaya. Beyaz teni ve kocaman gözleri parlıyordu resmen. Omzunun üstünde biten sarı saçları vardı. O kadar güzel bir kandındı ki!

Ve o kadın senin annen.

Evet, öyle.

kabul ettin!

başka şansım var mı!

olsun mu isterdin!?

bilmiyorum!

ben biliyorum! Aslında hiç istemiyorsun.

ne! 

başka bir şans istemiyorsun aslında! Tam tersine bu kadının senin annen olması hoşuna gitmeye başladı.

-pek şans demiyoruz biz ona. Sami zaten en başından takip ediyormuş beni.

Serpil hanımın sesiyle irkilir gibi oldum.

-takip mi!?

Kafasını salladı serpil hanım.

-babam istemiş. Şoförü gönderince samiye demiş. Git takip et diye. O da emir kulu o zamanlar yapmış.

Yine de bu duruma sinirleniyormuş gibi bir hali vardı. Yan profilinden bile çatık kaşlarını fark edebiliyordum.

Bu durum beni gülümsetti. Çatık kaşlarıyla bile güzel bir kadın.

Yemekle uğraşan serpil hanımın yanına gittim yavaşça.

-yardım etmemi ister misiniz!? Çok anlamam ama.

Serpil hanımın gözleri parladı.

-tabii oğlum. Çok mutlu olurum.Şu çorbayı ocağa koyalım. Ben eti yaparken sende pilavı yap!

Tek kaşım havalandı. Ben ve pilav!?

-ben bilmem ki pilav yapmayı.

Gülümsedi serpil hanım. Ve ellerini hafifçe yanaklarıma vurdu.

-ben öğretirim oğluma!

Sertçe yutkundum. Bu kadın bu eve neden geldiğimi bilse beni affeder miydi!?

Etmezdi.

-hadi! Bakma öyle! Önce yağda şehriyeleri kavur.

Serpil hanım bir yandan bana tarif ediyor bir yandan da etlerle uğraşıyordu.

-şimdi yıkadığımız pirinci ekleyeceğiz.

Kafamı salladım.

Pirinci aldım ve dökmek için ocağa yöneldim.

O sıra kapının açılma sesini duydum. Ardından hepsi içeri girdi.

-serpil! Yemek mi yapıyorsun gülüm-

Beni görmesiyle duraklamıştı bey baba. Diğerlerinin de farkı yoktu.

-oğlum dök pirinci yanacak şehriyeler.

Serpil hanımın seslenmesiyle kendime geldim ve pirinci döktüm ama dökememle etrafa yağ sıçramaya başladı.

-ananı sikeyim!!!

Hızla serpil hanımı ittim. Yağ ona gelir diye korkmuştum.

Serpil hanım gülmeye başladı.

-dur oğlum normal öyle olması. Pirinci yıkadık ya. Suyundan oluyor.

Serpil hanım hemen pirinci kavurmaya başladı. Bir yandan da gülmeye devam ediyordu.

-böyle iş mi olur anasını satayım!

Bir yandan da yüzüme gelen yağları elimle siliyordum.

Gülme sesleriyle kafamı çevirdim.

Bey baba olmak üzere diğerleri de gülüyorlardı. Daha doğrusu gülmemek için kendilerini sıkmaktan tuhaf sesler çıkarıyorlardı. Emir ve kerim hariç çünkü onlar tabiri caizse anırıyorlardı.

Emir ve kerime döndüm. Dik bakışlarımla onlar da gülmelerini tutmaya çalıştı. Fakat pek başarılı oldukları söylenemezdi.

-neye gülüyorsunuz oğlum!

Emir gülmelerinin arasında konuşmaya çalıştı.

-o kadar...komik gözü...küyorsun ki.

Kerim de ayak uydurdu.

-lan haline bak! oğlum yemek yapmak senin neyine.

Sinirle soluklandım.

-ne var oğlum! yardım etmek istedim.

-etmesen daha iyi olurmuş. ne dersin!?

Bunu diyen onurdu. ilk defa benimle düzgün bir iletişime geçiyordu. Yine yaptığı şaka ima içeriyordu ama olsun.

Kafamı salladım onura.

-mantıklı olurmuş derim.

Herkesin gülmesini kesen bey babanın söylediği şey oldu.

-gökay bir az konuşabilir miyiz oğlum?

konuşmak istemiyordum çünkü ne konuşacağımızı tahmin ediyordum.

Ne oluyor gökay tuna sen böyle konuşmalardan kaçmazdın!?

Canım istemiyor!

Kandırma kendini!

Ne saçmalıyorsun!?

Kandırıyorsun işte kendini! sen kırılmışsın bu adama!

Saçmalamayı kes yok öyle bir şey! Sadece bugün daha fazla şey duymak istemiyorum! Metin tunca yetti bana!

Kendini kandırıyorsun!

Sus!

Kendini kandır-

KES SESİNİ!

İçimdeki sesi susturduktan sonra hızla serpil hanıma döndüm.

-ben salatayı yapsam daha iyi olur sanki.

Serpil yüzüne tekrar gülümsemesini taktı.

-tamam oğlum. Sen nasıl istersen.

Serpil hanımın salata için çıkardığı malzemeleri tarif ettiği şekilde doğramaya başladım. Cevap alamayan bey baba ise sakince içeriye geçmişti. Tepkisini görememiştim ama üzgün olduğunu hissetmiştim.Diğerleri de onun ardından odalarına dağılmıştı.

Asla hiç biri aynı boyutta olmayan salataya bakıyordum. Bir insan bu kadar kötü yapabilirdi.

-annenle de mutfağa girmeyi sever miydin!?

Sorduğu soruyla afallamıştım.

Annemle mi!?

Normalde ben buna büyük gülerdim ama kendimi tuttum.

Yemek saatleri harici mutfağa girmem bile yasaktı. Yemek saatinde de çalışanlarla yediğim için girebiliyordum.

-yok! funda- yani şey annem pek mutfağa girmeyi sevmezdi. Çalışanlar hallederdi her işi.

Serpil hanım kafasını aşağı yukarı salladı.

-peki onunla yapmaktan en mutlu olduğun şey neydi?

Hiç. En çok onun yokluğuyla mutlu olurdum ben. Funda sarsılmazı uzaktan sevmek benim için çok daha kolaydı. o ortalıkta olmadığı zaman bana bağrıp çağrıp hayallerimi bölecek biri de olmuyordu. Bende böylece hayalimdeki anne figürüyle onu sevme imkanı yakalıyordum.

-anne yemek hazır değil mi!? Çok acıktım.

Onurun isyanıyla bende sorudan kurtulmuş oldum.

-hazır oğlum! az sabret. Masayı kuracağım hemen.

serpil hanım ellerini yıkadıktan sonra masayı silmeye başladı. yapacak bir işim yoktu ve masa kurmaktan anlardım.

-ben masayı kurarım.

serpil hanım kafasıyla beni onayladı.

-ben sana yerlerini göstereyim.

Bana sözlü bir şekilde tarif ettiği dolapları açtım ve gereken her şeyi masaya çıkardım. Beş dakikalık bir uğraşın sonunda masa hazırdı.

-babanla kardeşlerini sen çağırmak ister misin ?

Hayır,istemem.

-siz çağırsanız daha iyi olur sanırım.

Serpil hanım gülümsedi.

-tamam o zaman! hadi çağırda gelsinler.

Madem fikrimi önemsemeyeceksin neden soruyorsun kadın.

sakince içeriye gittim. Gökhan ve kerim hariç hepsi salondaydı ve televizyona kitlenmiş maç özeti izliyorlardı.

-serpil hanım sizi yemeğe çağrıyor.

daldıkları televizyondan benim sesimle sıyrıldılar.

-tamam oğlum geliyoruz. Abilerin odalarındaydı sana zahmet onlara da seslen.

Bey babaya kafa sallamakla yetindim. odaların olduğu koridora girdim. hangisi hangi odadaydı şimdi!? apartman dairesi olmasına rağmen çok odalı bir evdi. Buna şaşırmakta saçmalık olurdu zaten. Çünkü fazlasıyla geniş bir aileydiler.

odalardan birinde öksürme sesi duyunca oraya yöneldim. kapısını tıklattığımda kerimin sesi geldi içeriden.

-gelebilirsin.

odanın kapısını yavaşça açtım. kerim yatakta uzanmış telefonuyla uğraşıyordu.

-serpil hanım çağrıyor . yemeğe.

benim sesimi duyan kerim kafasını bana çevirdi.

-sen miydin abicim? tamam geliyorum.

Yattığı yataktan hızla ayaklandı.Benim yanıma gelince kolunu omzuma sardı.

-hadi gidelim.

yavaşça kolunun arasından sıyrıldım. Bu hareketimle yüzü düştü. Hemen açıklama yapma ihtiyacı duydum.

-gökhanı çağırmam gerekiyor.

Dediğim şeyle düşen yüzü tekrar eski halini aldı.

-he anladım. Tamam abicim sen çağır.

Hangi odadaydı ama. Kerim bu düşüncemi anlamakta zorlanmamış olmalı.

-şurdaki ikinci kapı.

Anladığımı belirtmek için kafamı salladım.

Kerim mutfağa geçerken bende gökhanın odasına ilerledim. Kapısını çaldım ama ses gelmedi. Bende tekrar çaldım. Yine ses gelmeyince girmek zorunda kaldım.

oda sade ama siyah ve gri ağırlıklı bir odaydı. ilk girişte kapının solunda kalan duvarda dolap vardı. kapının hemen yanında yine sol tarafa denk gelecek şekil de bir çalışma masası ve hemen karşısında pencere kenarında yatağı vardı. Gökhan yatağa yüz üstü uzanmıştı ve tepki vermediğine göre uyuyordu.

Yavaş adımlarla yanına yaklaştım ve seslendim.

-gökhan!

yine ses yok.

-gökhan!

Yine bir tepki vermemişti.

-kış uykusuna mı yattın lan! Bu nasıl uyku!

En son omzundan sarsarak seslendim.

-gökhan!

-bana dolaylı yoldan ayı demeni bir kenara yazdım gökay tuna. Haberin olsun.

sesiyle bir az irkildim ve bir adım geriledim istemsizce.

-madem uyandın neden ses vermiyorsun komiserim?

sorduğum soruya cevap vermeden yattığı yerden doğruldu.

Bende daha fazla bu odada kalmaya niyetli değildim o yüzden çıkmak için kapıya yöneldim. Fakat beni durduran şey gökhan'ın sorsusu oldu.

-amacın ne gökay!

-ne!

-amacını soruyorum. o aklından neler geçiyor!? Sen kapısını çekip gittiğin bir yere kolay kolay dönecek bir çocuk değilsin! Bu herhalinden belli.

Sanki bir şeyler biliyormuş gibi konuşmasıyla yutkundum. Ama belli etmeden cevapladım.

-gereksiz tepki verdim sadece. O gün o kadar büyük tepki vermem saçmaydı.

Başka soru sormasına müsade etmemek için hızla odasından çıktım ve mutfağa geçtim.

-nerede kaldınız oğlum!?

Bey babanın tepkisiyle ona döndüm.

-gökhan bir az zor uyandı.

Anlayışla kafasını salladı.

-çok yoruluyor tabii.

Serpil hanımın gökhana kıyamadığı sesinden belliydi.

-Hadi oğlum. Sende yerine geç. Abin gelir bir azdan.

Eliyle daha önce oturduğum sandalyeyi gösteren serpil hanıma uydum ve yavaşça geçip oturdum.

Serpil hanım çorbaları koyup dağıtmaya başladı. O sıra da içeri gökhan geldi ve yerine geçti. Bana bakıyordu ve bakışları şüphe içeriyordu.

Haklıydı.

yemek sorunsuz ilerlemişti. Tam herkes sofradan kalkarken ufuk atıldı.

-Ben tatlı almıştım arabada unuttum. Hemen alıp geleyim.

Fırsat bu fırsattı.

-sen dur ben alırım.

Herkes bunu tuhaf karşılamıştı. haksız da değillerdi.

-sen de yorgun görünüyorsun ondan dedim. Senin için sorunsa sen al gel.

Ufuğun hemen gözleri parladı. Onu düşündüğüm için yaptığımı düşünmesi vicdanımı sızlattı. Ancak vicdanın sırası değildi ortaya çıkması gereken gerçekler vardı!

-yok sorun değil abim. Anahtar vestiyerde asılı.

Oturduğum yerden ayaklandım ve vestiyere gittim. Ama burada dört tane araba anahtarı asılıydı. Hepsini de aldım ve mutfağa gittim.

-hangisi?

Ufuk elimdeki anahtarlara baktı.

-en sağdaki abim.

kafamı salladım ve tekrar çıkışa yöneldim. Diğer anahtarları geri yerine koydum. Şimdi geriye en zorlu kısım kalıyordu.

Kapıyı açıp örttüm ama çıkmadım çünkü bey babanın odasına geçmem gerekiyordu. Bu işi halledersem dışarı çıkması çocuk oyuncağıydı.

sessiz adımlarla mutfağın kapısında durdum. Kendi aralarında,geçen olan maçın kritiğini yapıyorlardı.En doğru anı kollamam lazımdı çünkü bu tarafa geçerken kabak gibi ortada kalıyordun.

En doğru anı yakaladığım an koridora yöneldim. Kimseye görünmeden geçtikten sonra. emir,kerim ve gökhanın odalarını es geçerek ses çıkarmadan diğer odaları kontrol ettım. En sondaki odaydı. Yarım bir şekilde açtığım kapıdan yan dönerek sıyrılıp geçtim. Metin tuncanın söylediği kasayı aramaya başladım.

-saminin odasında bir kasa var. Gizli tutuyor kendi hariç kimse bilmiyor. O kasanın içinde raporlar var. serpile ait darp ve cinsel saldırı raporları.

-madem kasanın yerine kadar biliyorsun, neden sen açtırmadın o kasayı? Malum elin kolun uzun ya!

-denemedim mi sanıyorsun. Ama kimse şifreyi bir türlü çözemedi.

-peki ben nasıl çözeceğim.

-orası da sana kalmış evlat.

Şifreyi nasıl çözeceğim bilmiyorum ve vakit kısıtlıydı. Düşünmeye başladım.

Evlilik yıl dönümü?

Saçma.Bu kadar basit bir şey yapmaz bence.

Düşünürken bir yandan da odayı inceliyordum. Klasik bir yatak odasıydı ve beyaz renk hakimdi. Serpil hanımın zevki olduğu her halinden belliydi.

Gözüme takılan şeyle oraya ilerledim. Komodinin üstünde bir fotoraf vardı ve fotorafta iki bebek.

Emir ve ben.

Fotorafa dalıp gittim.

Aklıma gelen şeyle hızla fotorafı yerine koydum.

Fotorafta gördüğüm şeyle tekrar elime aldım. Bir tarih vardı. on iki. sıfır iki.

aklıma gelen şeyle hızla dolaba ilerledim. Metin tuncanın tarif ettiği kapağı açtım ve dolabın arkasını açabilmek için cebimden çıkardığım çakıyı kullandım. Dolabın arkasındaki kısım bir kapak gibi açıldı ve karşıma kasa çıktı.

On iki, sıfır iki. Ve kasa açıldı. Evet bu kadar kolay olmasını beklemiyordum.

Ama üstümdeki şaşkınlığı bir kenara bıraktım ve kasanın içinde duran mavi dosyayı aldım elime. Zaten başka dosya yoktu. Gerisi hep para ve altındı.

Mavi dosyayı hızla karıştırmaya başladım. Metin tuncanın dediği gibi içinde raporlar vardı. Hemen fotoraflarını çektim düzgünce ve dosyayı geri yerine bıraktım. Kasayı kapattıktan sonra kıyafetleride eski haline getirdim. Son olarak dolabın kapağını kapatıp kapıya yöneldim. Hafif aralık açtığım kapıyla bey babanın sesini duymam bir oldu.

-nerede kaldı bu çocuk!?

Siktir!

Buraya geliyordu. Hızla saklanacak bir yer aradım. Yoktu. Dolabın içi olmazdı açma ihtimali çok yüksekti. Gözüme cam takıldı. Başka çare yoktu. Hızla cama yöneldim ve açtım. Yüksekti ama benim için sorun değildi. Gözüm yan tarafta duran su borusuna takıldı. Önce camdan aşağı kendimi sarkıttım. Camın önündeki mermere parmak uçlarımla sıkıca tutunmuş, ayaklarım aşağıya doğru sallanıyordu.

Odanın kapısının sesini duydum ve ayak sesleri.

-hanım! Camı neden açık bırakıyorsun bu soğukta!

Hasiktir! Kapatmak için buraya gelirse yakalanırdım. Yan tarafımda duran boruya ulaşmam şarttı.

Cama yönelmeden önce dolabın kapağını açtı ve bir şeylerle uğraştı. Bunu duyduğum seslerden çıkara biliyordum. Bu sıra da bende kazandığım zamanı değerlendirip yan taraftaki boruya geçmeye çalıştım.

Ellerimdeki güç artık tükeniyordu ve tutunduğum zemin yavaştan kaymaya başlamıştı. Ayaklarımla boruya uzanmaya çalıştım. Boşlukta sallanmamdan sebep her boruya ulaşmaya çalıştığımda vücudum sağ sola gidip geliyordu ve bu da elimin kaymasında daha büyük bir etken oluyordu.

Bey babanın buraya yaklaştığını duydum. Kalan son gücümle tekrar denedim ve ayağımın birini boruya uzattım. O sıra sol elim kaydı ve dengem bozuldu. Sağ elimle aldığım güçle tekrar sol elimi mermere koydum ve son bir hamleyle sağ elimi de boruya atıp tutundum. Daha sonra sol elimi de boruya sardım.

Bey baba önce bir dışarı baktı. Sola bakmasın diye dua ettim yoksa direkt görürdü.

Kısa bir süre daha dışarı baktıktan sonra şansmıdır bilinmez,kafasını sola çevirmeden içeriye girdi ve camı kapadı. Daha fazla oyalanmamak için hızla borulardan inmeye başladım.

Ayaklarım zemine değdiği an kendime soluklanma fırsatı bile vermeden arabayı aramaya başladım. Arabanın açma kapama düğmesine basınca yanıp sönen ışığı gördüm ve oraya ilerledim. Arabayı açtım ve bakınmaya başladım. Arkada gördüğüm poşeti aldım ve hızla apartmana yöneldim. Daire kapısına geldiğimde anahtarım olmadığı için kapıyı çaldım. Kısa bir beklemenin ardından gökhan açtı kapıyı.

-nerede kaldın!?

Gökhana bakmadan içeriye geçtim.

-geldim işte!

Ama bir sorun vardı ayağımdaki çorap ıslanmış ve kirlenmişti. Halılara basmadan yürümeye dikkat ettim. Umarım fark etmezlerdi.

Mutfağa girdim. Hepsinin ağzından şükür nidaları çıktı ama umursamadım. Ardımdan da gökhan girdi bana olan dik bakışları devam ediyordu.

Serpil hanım tatlıları tabağa koymaya başladı. İlk tabağı benim önüme bırakınca baka kaldım. O iğrenç görüntü aklıma geldi. Midem bulanıyor gibi oldu. Gözlerimi tatlıdan çektim.

-teşekkür ederim serpil hanım. Ama ben tatlı sevmem.

Herkes kafasını kaldırıp bana baktı. Bende onlara bakarken konuştum.

-çocukluğumdan beri pek aram yok.

Anladım demek ister gibi kafalarını salladılar. Mide bulantım hâlâ geçmemişti.

-ben bir lavaboyu kullanabilir miyim?

Serpil hanım hızla lafa atıldı.

-tabii oğlum.

Sandalyeden kalktım. O sıra emir konuştu.

-ikiz! İyi misin!? Rengin attı sanki!

Gözlerimi emire değdirdim.

-iyim sorun yok.

Kendimi hızla lavaboya attım. Midem bulanıyor başım dönüyordu. Başımla birlikte etrafta dönüyordu. Hızla yere çöktüm ve derin nefesler almaya çalıştım. Soğuk soğuk terliyordum. O sıra kapının açılıp kapandığını duydum ama tepki veremedim.

-gökay! Abim iyi misin!? Gökay!

Sesi boğuk gelsede kerim olduğunu anlamıştım.

-gökay ne oluyor!? Cevap ver abicim! Tamam bekle burada bizimkileri çağırıp geliyorum.

Yanımdan geçen kerimin güçlükle kolunu tuttum.

-hayır, çağırma! Az sonra geçecek!

Kerim ne yapacağını bilememişti ve çok ikilemde duruyordu. Ama beni dinlemeyi tercih etti ve yanımda sessizce bekledi.

Muhtemelen beş dakika kadar sürmüştü. Daha fazla sürdüğüne denk gelmemiştim.

Kendime gelince ayağa kalktım. Kerim de kolumdan destekledi.

Kendimi toparlamak amacıyla yüzümü yıkadım. Kerim de sanki düşmemden korkuyormuş gibi kollarımdan tutuyordu.

Elimi yüzümü kuruladıktan sonra kerime döndüm.

-iyim içeri geçelim.

-ne olduğunu anlat yoksa bırakmam.

Derin bir nefes aldım.

-sonra anlatsam.

Olumsuz anlamda kafasını salladı.

-Şimdi anlat.

Sinirle bir soluk verdim.

-burada mı anlatayım!!?

Kerim nerede olduğumuzu daha yeni kavramış gibi sağ sola baktı.

-haklısın. Odama geçelim!

Bu manyaktan kurtuluş olmadığını anladığım için üstelemedim.

Kerimin odasına geçtik. İkimiz de yatağına oturduk.

-anlat hadi!

Bu anlatma işi ne kadar çabuk biterse benim için o kadar iyi olurdu. O yüzden hızla konuya girdim.

-dokuz,on yaşlarında falandım. Aykut sarsılmaz yine beni kapının önüne koydu.

Bu dediğime kendim güldüm.

-bir hafta boyunca beni eve almayacağını söyledi. Bende sokaklarda gezmeye başladım. Artık içimdeki korkuyu yavaştan kaybediyordum. Sokaklarda dolaşması benim için daha kolaydı. Neyse uzatmaya gerek yok. Böyle gezerken bir tatlıcı gördüm. Çocuğum ya işte imrendim. Ama hiç param yoktu.

Derin bir nefes aldım.

-oranın sahibi fark etmiş sanırım. Yanıma geldi. Bana tatlı ikram etmek istedi. Hiç param yoktu kabul etmedim o da baktı param olmadan ikna edemeyecek. Bugün burada çalış para yerine tatlı kazan dedi. Düşündüm. Bir hafta boyunca kalacak yerim yoktu.

Yutkundum. Koskaca bir evim vardı. Ama benim için kalabileceğim bir köşesi bile yoktu.

-bende bir hafta boyunca çalışmayı ve burada kalmayı, yalnız son gün bir dilim tatlı istediğimi söyledim. Adam güldü ve kabul etti. Bir hafta orada çalıştım. Yerleri sildim,masaların tozunu aldım...yaptım işte bir şeyler. O da her gün karnımı doyurdu. Bir az harçlık koydu cebime. Son gün olduğunda da hepsinden karıştırmış toplam iki kilo edecek kadar tatlı koymuş. Elime verdi. Mutlu olduğumu hissettiğim nadir anlardan biridir.

Bu mutluluğun uzun sürmeyeceğini nereden bilecektin gökay tuna!?

-eve elimde bir paket tatlıyla gittim. Masaya koydum. Heyecanla açtım paketi. Daha elimi bile sürememiştim ki aykut sarsılmaz geldi. Bağırdı çağırdı. Çünkü onun beklediği, berbat halde gelmem, ona yalvaracak duruma düşmemdi. Olmadı. Bu onu sinirlendirdi. Karnıma sağlam bir yumruk yediğimi hatırlıyorum. Zaten üçüncü darbede kan kusmaya başladım.

Boğazımdaki yumruyu gidermek için yutkunmaya çalıştım.

-tatlı hep kan olmuştu. Benim kanım.

Tekrar yutkunmayı denedim. Anlatırken bile midem bulanıyordu.

-benim kanımın bulaştığı o tatlıyı bana zorla yedirdi! Tatlıdan ziyade kanımın tadı vardı. O gün sabaha kadar kustum. Tatlı gördüğümde de böyle olmaya başladım. Bazen daha hafif tepkilerle bazen bu şekilde bazen de daha büyük reaksiyonlarla atlatıyorum. Olay bu yani! Pek ilginç bir tarafı yok anlayacağın.

Kerim öylece kalmıştı. Uzun bir süre ne o konuştu ne ben.

Daha sonra hızla kapı açıldı. Gökhandı.

-ne yapıyorsunuz lan burada!? Kaç dakikadır yoksunuz!

Kerim hızla kendini toparladı.

-bir az öyle sohbet ediyorduk abi! Ne bu böyle baskına gelir gibi!?

Gökhan ters bakışlarını kerime çevirdi.

-ben bir lavaboya gideyim!

Diyerek hızla odadan çıktı kerim.

-sen bir halt karıştırıyorsun gökay tuna!

Derin bir nefes aldım. Gökhandan yardım istemem lazımdı.

-diyelim ki öyle ve yardıma ihtiyacım var. Sana anlatsam bana yardım eder misin!?

Gökhan çenesini dikleştirdi.

-sen bana bir şey anlatıp yardım isteyeceksin bende sana yardım edeceğim. Oğlum ben senin anlattığın şeylere inanır mıyım!? Ben senin Allah bir dediğinden başka bir şeye inanmam!!

Sertçe yutkundum . Neden söyledikleri ağır gelmişti ki!?

-doğrudur komiserim! Ben olsam bende bana inanmam!

Demek ki gökhansız halledecektik bu işi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 20.10.2024 16:50 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...