Soğuk hava iliklerime kadar işlerken zifiri karanlığa inat parlamaya devam eden yıldızlardan bir an olsun gözümü çekmiyordum. Onlar her karanlıkta bir aydınlık olduğuna dair umut veriyordu. Peki bu umuda rağmen ben neden hiç umut edemiyordum? Belki bir gün...bir gün cevabını bulurdum. Belki bu cevap beni umut etme yoluna sürüklerdi.
Dağ evinden döneli bir hafta oluyordu. O günden bu güne kayda değer hiç bir şey olmamıştı. Ne demirdağ ailesinde ne de kurduğumuz planda. Belki tutmamıştı plan? Belki anlamışlardı?
-şimdi kesin mi bu!? İnanıyor musun metin tunca denen adama!?
Yıldızlarda olan gözlerim cemin sorusuyla ona döndü.
-evet, sami demirdağ'ın fişi çekilecek!
Cem oturduğu yerde bir az hareketlendi.
-yalan söylüyorsa? Yani metin tunca! Ya sana oyun oynuyorsa!?
-dışardan çok mu salak duruyorum cem!? Yalan söylese anlardım!
Anladımda zaten! O adamın içi dışı yalandı! Ama bunu senin bilmene gerek yok kardeşim!!!
Soğuktan buz kesmiş bedenimle yavaşca içeriye süzüldüm. Evin sıcaklığı yüzüme çarparken soğuktan kaskatı kesilmiş bedenim gevşemeye başladı bile.
Herkes uyumuş olmalıydı. Evde benim nefes sesimden başka ses yoktu. Seri ama ses çıkarmayan adımlarla emirle kaldığımız odaya ilerledim.
Emir derin bir uykuda çok huzurlu görünüyordu. Onu kıskanmadım ama kendime de sordum. Nasıl bu kadar huzurlu!? Ben neden huzurdan hep bu kadar uzaktım!? Ve hâlâ uzağım!
Hemen bu sorulardan uzaklaşmayı tercih ettim ama bir süre daha emiri izlemekten kendimi alamadım. Dağılmış saçları, yüz üstü uzanmaktan aralanmış olan dudağı ve evin sıcaklığından olsa üstünden attığı yorganla dağınık yatışı çok tatlıydı. O benim kardeşimdi! Evet, benim kardeşim! İçimdeki sıcaklığın sebebi. Yavaşca emire yaklaştım ve uyandırmadan yorganı üstüne çektim.
Emiri izlemeye ara verdim ve üstümden çıkardığım montu yatağın üstüne attım. Üstümü değiştirme gereği duymadan sırt üstü yatağa uzandım. Nasıl olsa uyuyamayacaktım. Sigara için yanıp tutuşan vücuduma inat yerimden kalkmadım. İçersem emir rahatsız olurdu. Balkona çıksam kapı açık kalır üşürdü. Bende öyle yattığım yerde kaldım.
Gün ağarmaya başladı bense saatlerce ne düşündüğümü bile bilmeden öylece tavanı izledim. Öyleki artık hiç hareket etmemekten tüm kemiklerim ağrıyordu.
Boş sokaklarda yankılanan sabah ezanı sesiyle yattığım yerden kalktım. Fazla günahkârdım ama inancım tamdı. Belki de huzurum bundan yoktu!? En son başımı ne zaman secdeye koymuştum!? Yıllar oluyordu. Özlemiştim Allah önünde eğilmeyi ama şimdiye kadar farkında bile değildim. Ezanın bitmesiyle hızla oturduğum yerden kalktım ve abdest aldım. Kıblenin yönünü daha önce camından içerisini gördüğüm camiiye göre hesapladım.Seccadelerin yerini bilmediğim için yatağın üstündeki montumu yere serdim. Tam namaza durmuştumki odanın kapısı hızla açıldı.
-emir kalksana oğlum ezan okundu hadi!
İçeriye hızla giren gökhandı. Onların namaza kalktığını şimdiye kadar hiç fark etmemiştim.
Bunu söyleyen iç sesime hak verdim.
Gökhan beni fark etmemişti daha. Kafasını benim yatağıma çevirdi. Boş görmesiyle derin bir nefes çekti içine.
Emirin bu dediği ile gökhan ona döndü.
-bizim evde bu saatte kim olmaz emir!?
Dedi. Bu sıra gözleri bana değdi ve korkuyla sıçradı.
Bu tepkisiyle gökhan buraya döndü ve hızla emirin önüne geçti. Daha tam aydınlanmamış olan havadan olsa gerek benim olduğumu anlamamışlardı sanırım.
-ellerini kaldır! Kimsin lan!?
Bu sırada seslere diğerleri de gelmişti. Hızla lambayı açtılar. Gözümü alan ışık nedeniyle gözlerim kısıldı. Hepsi bana far görmüş tavşan gibi bakıyordu.
Dedi gökhan. Yine sakince cevap verdim.
Hâlâ şaşkın bakışlar üstümdeydi.
Onur'un imalı ve şaşkın sesiyle ona döndüm ve iki omzumu birden silktim.
-ne yapıyorsun peki bu saatte!? Niye dikildin oraya!?
Dedim sadece. Bu daha çok şaşırmalarına sebep oldu.
-yok! Yani bir şey yok! Yani ben bilmediğim için öyle şey oldu!
Hafifçe kafamı salladım ve sabah namazını geçirmeden kılmak için tekrar önüme döndüm ama bu sefer de serpil hanım girdi araya.
-oğlum! Neden seccade almadın?
Serpil hanıma sadece kafamı çevirip baktım.
-nerede olduklarını bilmiyorum.
Serpil hanım nasıl düşünemedim der gibi bana baktı.
-ay doğru oğlum kusura bakma. Nereden bilceksin tabii. Ben getireyim sana.
Serpil hanım hızla içeriye gitti. O sıra bey baba bir kaç adım yaklaştı bana.
-gel evlat! Sende bizimle eda et.
Serpil hanım elinde seccade ile içeri girdi ve bana uzattı.
Yere serdiğim montu kaldırdım ve katlanmış olan seccadeyi sermek için açmaya başladım. Serpil hanım koluma dokundu.
-baban haklı. Sende bizimle kıl.
Toplu kılmak her zaman daha güzel ve iyidir ama ben bugün yaradanla yalnız kalmak istiyordum. Ona anlatmak istediklerim vardı.
-ben bugün yalnız kılsam serpil hanım?
Serpil hanım bir süre gözlerime baktı ve sanki anlamış gibi buruk bir tebessüm etti.
-tabii oğlum. Başka zaman birlikte eda ederiz.
-hadi lan koş abdest al kaçıyor namaz!
Ufuk emire konuşunca emir panikle yataktan kalktı ve koşarak abdest almaya gitti. Diğerleri de bir şey demeden çıktılar ve kapıyı kapadılar.
Acele etmeden yavaş yavaş kılmıştım namazı. Sanki zaman kavramı yokmuş gibi. Sağıma sonrada soluma selam verdim ve ellerimi göğe kaldırdım.
Allahım biliyorum hiç temiz değilim. Her bir yanım pisliğe ve günaha batıp çıktı ve batmaya da devam ediyor. Yine de huzuruna çıktım ve belki hakkım olmasada içimdekileri anlatmak ve senden dilemek istiyorum. Yaşadığım her şey senden geldi. Başım gözüm üstüne ama artık kaldıramıyorum. Yüküm bana ağır gelmeye başladı. Ne doğru ne yanlış karıştırıyorum. İnsanların kötülükleriyle baş etmeye çalışırken onlara benzemekten korkuyorum. Bana bir yol göster.
Şimdi bir yola girdim. Ben onlardan intikamımı almak için kanlı bir savaşa evet dedim. Ama bu benim intikamım. Çocuk gökay'ın hakkına girenleri sana havale ediyorum çünkü onun intikamını almaya benim gücüm yetmez. Hiç ailesi olmamış bir insanım ben. Şimdi karşımda gerçekten aile olan insanlar var. Bense eksik olan yanımla onlara yetişemiyorum. Onlar iyi insanlar. Eğer onları üzeceksem ben onları üzmeden sen beni çek al burdan.
Son olarak...beni benden iyi biliyorsun Allahım dönüşü olmayan bir günahın uçurumunda dolanıyor zihnim. Affı yok biliyorum ama bu düşünceden kendimi alamıyorum. Başta bunun için senden af diliyorum. Bu günahın affının olmadığını bile bile diliyorum. O gün geldiğinde beni affet Allahım.
Ellerimi yüzüme sürdükten sonra oturduğum yerden yavaşça kalktım. Seccadeyi katlayıp yatağın baş ucuna bıraktım. Diğerlerinin içeriden sesi geliyordu. Sanırım zannettiğimden daha uzun vakit geçirmiştim. Derin bir nefes aldım ve içeriye yöneldim. Hepsi mutfaktaydı ve serpil hanım kahvaltıyı çoktan hazırlamıştı. Beni ilk gören onur oldu.
-ne yaptın lan? Sabah namazı diye yatsıyı mı kıldın!?
Bende buna karşılık sadece omuzlarımı silktim.
O sırada bey baba elini cebine attı.
-gökay! şu aşağıdaki bakkaldan dört ekmek al gel oğlum.
Ona dünyanın en garip şeyini söylemiş gibi baktım.
-Allahım! şükerler olsun terfi ettim. Hadi kolay gelsin kardeşim.
Emire "sen ne anlatıyorsun lan!?" bakışı atmıştım.
-oğlum hiç mi ekmek almadın lan!?
Gökhan güldüğünü gizlemek için başını sağ doğru yatırdı.
Bey babanın görüş açıma giren eliyle ona baktım. Cebinden para çıkarmış uzatıyordu.
Siz bilirsiniz demek için iki omzumu indirip kaldırdım.
-üstünede kendine bir şeyler al.
Diğerlerinden gülme sesleri yükseldi.
-utanma kardeşim. Beni geçtim gökhan abim bile hâlâ ekmek almaya gidince kalan parayla kendine bir şeyler alıyor.
Gökhan emire ters bakışlar attı.
Parayı aldıktan sonra mutfaktan çıktım. Serpil hanım koşarak arkamdan geldi.
-nereye gidiyorsun böyle! Üstüne şunu giyin. Hasta olursun!
Elinde bana uzattığı siyah hırkaya baktım ve aldım. Üstüme giyindikten sonra ayakkabılarımı da giyinip çıktım.
Bakkala hiç girmemiş olsamda dışardan gördüğüm kadarıyla biliyordum. Yolda yürürken apartmanın birinden ben yaşlarda bir çocuk çıktı.
Hafifçe başımı eğerek karşılık verdim.
-sen serpil abla ve sami abinin oğlusun demi?
Çocuğun yüzünde geniş bir gülümseme oldu.
-valla çok sevindik. Yıllarca kahroldular.
Önüme döndüm ve yoluma devam ettim.
-ben burak bu arada! Memnun oldum!
Çocuğun arkamdan seslenmesine aldırış etmeden yoluma devam ettim.
Bakkalın önüne geldiğimde oyalanmadan içeriye girdim.
Kasanın başında bir adam vardı. Taktığı gözlüğüyle gazeteye bakıyordu.
İçerisi çok büyük değildi ama görünüşe göre her şey vardı. Hemen kasanın karşısında yer alan ekmek dolabına yöneldim. Ekmek dolabının kapağını açmamla çıkan sesten dolayı adam irkildi. Bunu kapakta yer alan camın yansımasından görmüştüm.
-korkuttun beni delikanlı! Niye öyle sessiz geliyorsun!?
Aldığım poşete dört tane ekmek koydum ve adama döndüm.
-önemli değil de oğlum. Ben yaşlı bir adamım kalbime iner vallahi!
-dört tane ekmek var abi. Bir de sigara.
Sigaranın markasını söyledikten sonra adam ayağa kalktı ve sigarayı aramaya başladı. Kısa boylu ve göbekli bir adamdı. Gür saçları ve bıyıkları beyazlamıştı.
Daha fazla durmak istemiyordum. Bir an önce eve gitsem iyi olacaktı.
-ekmeğin parasını buradan al abi. Sigarayı da buradan.
Adam burnunun ucuna düşmüş olan gözlüklerinin üstünden bana baktı.
-baban biliyor mu içtiğini! Seni hayta! Söyleyim mi babana!
O sıra içeriye ben yaşlarda uzun boylu ama zayıf bir çocuk girdi.
-bu benim oğlum samet. Oğlum bu da sami amcanın oğlu.
Hafifce gülümsedim çocuğa ve elimi uzattım.
-sağ olasın oğlum. Babana selam söyle.
Artık eve gitmek istiyordum. Bir daha aynı soruya maruz kalmamak için hızlı hızlı yürümeye başladım. Ama bu hayatta hangi isteğim olmuştuki bu olsun!?
Kafamı üstten gelen sese çevirdim. Bir teyze apartmanın üçüncü katında pencereden sarkmış bana bakıyordu.
-sen serpilin yeni oğlan mısın!?
Yeni!
Teyze beni baştan aşağıya süzdü .
-maşallah pekte yakışıklı, boylu posluymuşsun.
-kapalı çarşı teyze! Vitrinde görüp beğendiler!
Teyze bana kınar bakışlar attı.
Kadın bana anlamamış gibi baktı.
-evet! Ne diyelim.Allah ödeme kolaylığı versin !
Kadın hâlâ şaşırmış gözlerle bakarken fırsattan istifade kendimi apartmana attım.
Buradaki insanlar kafayı yemiş!
Hızla merdivenleri çıktım ve kapıyı çaldım.
-nerede kaldın ikiz!? Kayboldun sandık.
Gülen emire komik olduğunu mu düşünüyorsun bakışı attım ama o gülmeye devam etti.
Hızla mutfağa geçtim ve ekmeği serpil hanıma uzattım.
Onura da emire attığım bakışın aynısından gönderdim ama o da umursamadı.
-oğlum sen gelmeyince endişelendik.
-ben bir daha bakkala falan gitmem!
-ne oldu!? Seni de köpekler mi kovaladı?
-ne oldu!? Biri bir şey mi yaptı!?
Kafamı olumsuz anlamda salladım.
-yok sadece bakkala gitmeyi sevmedim. Bu arada kemal abi selam gönderdi.
Aklıma para üstünün gelmesiyle cebimden çıkardım.
Bey baba uzattığım paraya baktı.
-madem bir şey almadın koy cebine. Senin olsun.
Dedim ve parayı bey babanın önüne koydum.
Bey baba başını tabağına eğdi.
Kahvaltı sakin geçmişti. Bir kaç konuşma dışında kimseden ses çıkmamıştı.
Şimdi herkes salonda otururken bense balkonda bey babanın dik bakışları altında sigara içiyordum.
Çalan telefonumla sonuna geldiğim sigarayı söndürdüm.
Saffetin bağırmasıyla telefonu kulağımdan uzaklaştırdım.
-bağırma lan bir! Ne işi ne oluyor!
-çakırcalı işi lan ! Oltaya geldi!
Sonunda! artık yutmadığını düşünmeye başlamıştım.
-bu çok iyi haber saffet! Bekle geliyorum. Ayrıntıları yüz yüze konuşuruz.
Balkondan çıkıp içeriye girdim bir yandan da telefonu cebime sokmaya çalışıyordum. Kapıya doğru ilerlerken bey baba bana seslendi.
Olduğum yerde durdum ve bey babaya döndüm.
Neyi unutmuştum lan!? Boş bakışlarla bey babaya bakarken aklıma gelen şeyle ne demek istediğini anladım.
-dışarıda işim varda. Bir kaç saatliğine çıkacağım.
-dışarıda bir kaç saatlik işim varda! Çıkabilir miyim!?
Derin nefes al sakin ol gökay!
Daha fazla üstüme gelmek istememiş olacak ki kafasıyla onayladı.
Hızla montumu ve ayakkabılarımı giyindim. Apartmandan çıkıp yürümeye başladım.
Bir sıkıntı vardı ki o da takip ediliyor olmamdı. Yaklaşık on sekiz dakikadır takip ediliyordum.
Bir sussana sen!! Bende anlamaya çalışıyorum.
Bir az daha ilerledim ve bir mağazanın önünde durdum. Yansımadan arkamda kalan iki adamı izliyordum. İkisininde belinde silah vardı.
Bir süre daha oyalandım mağazanın önünde.
Böyle bir şey yapmış olabilir mi!?
Elbette olabilir!!! Şimdi anlarız!
Yan tarafımda durakta duran kıza yavaşca yaklaştım.
Kız bana döndü. İlk başta irkildi ve bir az geriledi.
-niyetim sizi rahatsız etmek değil. Korkuttuysam üzgünüm.
-sorun değil ama neden yüzüme bak mıyorsunuz!?
-sizinle konuştuğum anlaşılsın istemiyorum.
-benim için bir şey yapabilir misin!?
-kolay bir şey. Sadece hırsız var diye bağıracaksın.
Kız anlamamış gözlerle bana baktı.
-neden böyle bir şey yapıyorum!?
Bir elimle saçlarımı karıştırdım.
-sadece yapabilir misin onu söyle?
-ne!
-telefon numaranı verirsen yaparım.
-yanlış numara verme sakın!şu an arayacağım çünkü.
Kız telefonumu yazıp beni aradı. Telefonum çalınca gülümsedi.
-basit! Sadece hırsız var diye bağır ve bir az telaşlı gözük. Elinle sağ tarafı işaret et ve o tarafa gitti de.
-yanına gelecek olanlara! Tabii gelirlerse!
-peki ne çalındı diye sorarlarsa!?
-sadece panik olmuş gibi yap ve sağa gittiğini söyle. Sonra ortadan kaybol. Otobüsüne kaç dakika var?
-güzel şimdi başla o zaman. Dediğim gibi sonra otobüse bin git.
Hâlâ beni izliyorlardı. Kız derin bir nefes aldı.
-tamam ben yanından bir az uzaklaşacağım o zaman başla
Kızın yanından bir az uzaklaştım ve bir sigara yaktım onlarında gözü beni takip etti.
-HIRSIZ VAR! YARDIM EDİN! HIRSIZ!
Bu kadarını beklemediğimi kabul etmeliyim. Kız çok iyi oynuyordu.
İki adamın gözü bende ve kızda gidip geldi ama en sonunda kızın yanına koştular.
-gökhan! Sen taktın demek peşime!
Kız telaşlı bir şekilde sağ tarafı işaret etti ve ikiside o tarafa koşmaya başladı.
Kız hızla rolünden çıktı ve bana bakıp gülümsedi. Bende ona göz kırptım ve ilerdeki taksi durağına gittim.
-anlayacağın araştırmaya başlamış kardeşim.
-güzel! Beni en geç üç gün içinde yanına alır.
-güzel olmasına güzel de! Yanına girdikten sonraki plan ne!?
-onuda o zaman anlatırım saffet. Şimdi gitmem lazım.
Saffet kafasıyla beni onayladı. Daha fazla oyalanmadan çıktım. Çünkü en geç üç saat demişti bey baba ama ben gökay tuna olmanın hakkını vererek çoktan dört saati bile geçirmiştim.
Evin kapısında durduğumda farklı ayakkabılar vardı. İçeri giresim gelmemişti ama yapacak bir şey yoktu. Belki sesizce girersem görünmeden odaya geçerdim. Yavaşça kapıyı açtım ve içeriye girdim. Geri yavaşca kapıyı kapadım. Sakin adımlarla yürümeye başladım. İçeriden konuşma sesleri geliyordu. Kimseye görünmeden kendimi odaların olduğu koridora attım. Bir ara aykut sarsılmaza teşekkür etsem iyi olacaktı. Sesiz olmayı ondan öğrenmiştim sonuçta. Daha doğrusu kendimi ondan korumak için zamanla kendimi bu konuda geliştirmiştim.
Odaya girdim ve kapıyı kapadım. İşte bu kadardı!
-ben ona en geç üç saat içinde dedim! Dört saati geçti seslenmedim ama hâlâ yok! Nerede bu çocuk!
Bey babayı da delirtmiştim sonunda.
-bir sakin ol sami! Genç bu çocuk! Olur böyle şeyler.
Yabancı bir adamın sesiydi bu.
-olamıyorum! Bir daha arayın şunu!
Benim emirde telefon numaram mı vardı? Hem niye kapalıydı benim telefonum?
Tabii ya ! Şarj ! Bitmiş olmalıydı.
Odanın kapısı hızla açıldı ve içeriye emir girdi.
Sesi duyunca diğerleride koşup geldi.
Beni görmeleriyle duraksadılar ve arkada olanlar öndekilere çarptı.
Ben zaten onlardan kaçmıştım. Niye hepsi buraya doluştu!? Tanımadığım bir kadın ve adam vardı. Bir de emirle benim yaşlarımda duran bir kız.
Yattığım yerden yavaşça kalktım.
-bir az dediğin ne kadar bir az!?
-bir saat, on iki dakika , elli üç saniye kadar.
Bana çok doğa dışı bir şey görmüş gibi bakmaya devam ettiler.
-niye yanımıza gelmiyorsun o zaman oğlum!
Kerime baktım ve omuzlarımı silktim.
Bey baba derin bir nefes aldı .
-iyi! kalk yanımıza gel! Bunu sonra konuşacağız!
Tekrar omuz silktim ve kalktım. Aralarından geçip salona gittim.
Diğerleride arkadan geldi. Hepsi yerlerine otururken bana bakmaya devam ediyorlardı.
-emir benim telefonu şarja taksana. Uygun şarj aleti varsa tabii.
Emir bana kafasını salladı. Bende ona telefonu uzattım.
Bey babay baktım ve kafamı salladım.
-her zamanki gökay tuna! Zamanla alışırsın.
Bey babanın kaşları daha çok çatılınca araya serpil hanım girdi.
-misafirlerimize ayıp oluyor ama sami!?
Bey baba gözlerini benden ayırmadan cevapladı.
-tamam sami biliyorum değiller ama güzel bir gün geçirelim!
-sefa ve fulya. Bu da onların biricik kızı çisem. Sefa amcanda abin gibi polisti.
Serpil hanım tanıtırken hepsinin yüzüne bakmıştım ama sefa denen adam çok tanıdık geliyordu. Bu yüzden daha uzun baktım ona.
hasiktir! Bu o adamdı. Depodan kaçmasına yardım ettiğim polis. Günlerce bana yardıma gelecek diye beklediğim adam.
Emirin sesiyle kendime geldim.
-seni bir yerden tanıyor muyum delikanlı!?
Tanıyorsun, beni değil ama söz verip gelmediğin çocuk gökayı tanıyorsun.
Zorla yüzüme alaycı bir ifade kondurdum.
-neden olmasın!? Polisler beni iyi tanır! Çok da severler!
Kafamı aynı koltukta oturduğum gökhana doğru eğdim. O bir ucunda ben bir ucunda oturuyordum. Aramızda emir ve kerim vardı.
-ya sorma sefa amca! Bir teşkilat gökay tuna diye ölüyor!
-bu kadar olduğunu bilmiyordum komiserim. Çok sağ olun valla.
Gökhan sadece imalı bir şekilde kafasını salladı ve geri arkasına yaslandı.
Onlar aralarında koyu bir sohbete dalmıştı.
Çisemin gözleri sürekli üstümdeydi.
Güzel kızdı ne yalan söyleyim.
Bembeyaz teni vardı. Kocaman gözlerinde kahveleri parlıyordu. Küçük bir yüzü vardı ve pembe duda-
Sigara içmeye çıksam iyi olacak.
Ama önce şu küçük fareden sigaramı almam lazım.
Biz burada otururken emir sigaramı almıştı montumun cebinden. Vestiyerin aynasından görmüştüm.
Aklınca oyun oynuyordu. Çocuk gibiydi.
Üstündeki hırkanın sol cebine koymuştu. Yavaşca elimi yaklaştırdım, cebinin fermuarını açtım ve iki parmağımla sigarayı cebinden çektim. Kendi cebime koyduktan sonra kalktım. Ben ayaklanınca bir sessizlik oldu.
Emire baktım. Ciddi durmaya çalışıyordu ama pek becerebildiği söylenemezdi.
Ciddi bir ifadeyle emire baktım.
Emir omuzlarını indirdi kaldırdı.
Dedi ve elini kontrol etmek için sol cebine attı. Bulamayınca yüz şekli değişti ve diğer cebinide kontrol etti.
-ne oldu bir şey mi kaybettin ikiz.
-dur ben sana yardımcı olayım.
-ya ikiz ya! Sana da şaka yapılamıyor ki!
Bu sefer ben sırıtarak baktım.
-ne ara aldın onu! Fermuarıda kapalıydı! Hiç hissetmedim.
-bedeninden ruhunu alırım haberin olmaz! Adam ol!
Emir arkasındaki yastığı aldı ve bana fırlattı. Kafamı sola doğru yatırınca boşluğa geldi.
Bende gülerek emirle kaldığımız odanın balkonuna gittim ve sigaramı yaktım.
Uzun kalmadım hemen sigarayı içip içeriye geçtim.
Emir hâlâ bana tripli bakıyordu. Bu çocuk çok komikti.
-tamam lan ağlama! Sen al hadi ben bakmıyorum.
Emir kolumu omzundan çekmeye çalıştı.
-dalga geçmiyorum! Al hadi fark etmemiş gibi yapacağım!
Emir oturduğu yerden kalktı ve serpil hanımın yanına gitti.
-anne senin bu oğlun benimle dalga geçiyor!
Ona gülümseyerek baktım. Ne güzeldi. Nazlana bileceğin bir annenin olması. Yani güzel olsa gerekti!
Diğerleri ve serpil hanım emire gülerek baktı.
Çalan telefonumun sesiyle gülme sesleride kesildi.
Emir hemen odaya gitti ve bağırdı.
Telefonu aldım ve numaraya baktım. Tanıdık bir numara değildi. Yine de açtım.
-alo
-abi! Ben o günki kızım. Hani şu bıçaklandığın olay! İlk fırsatta beni ara demiştin! Ne olur...ne olur yardım et abi!
Arakadan gelen bağırma sesleriyle kaskatı kesildim.
-tamam! Sakin ol! Güvende misin!?
İççekişleri arasında konuşmaya çalıştı.
-kendimi odaya kapadım. Ama kapıyı zorluyorlar!
-tamam sakin ol! Arkasına bir şey koy kapının. Bir de kapının altına bez gibi bir şey sıkıştır. Anahtarı düşürüp altından almasınlar. Anahtarı çıkarma ama üstünde kalsın! Bu onları bir az daha oyalar!
Gürültü sesleri gelmeye devam ediyordu.
Gökhana baktım ve bir dakika işareti yaptım.
-bu numaraya hemen konum yolla!
Telefonu hoparlöre aldım ve gelecek konumu beklemeye başladım.
Bağırış sesleri ve kızın ağlama sesleri geliyordu.
-tamam sakin ol! Konum at hadi!
Gelen gürültüyle kız çığlık attı.
-çok korkuyorum! Kapıyı kıracaklar!
Gelen konumla hemen ayaklandım.
Gelen silah sesiyle ve kapanan telefonla öylece kala kaldım.2
Okur Yorumları | Yorum Ekle |