24. Bölüm

21

Sare
_sarekndmr_

Belimdeki silahın soğukluğu hâlâ kendini hissettiriyordu. Elbette silah alışkın olduğum bir şeydi. Asla masum bir hayatım olmamıştı zaten. Bana göre fazla bile yaşadığım bu dünyada insanlığa göre daha çok gençtim. Belki haklıydı insanlar, yaşım büyük değildi ama ben bu kadarcık ömre çok fazla kirli şey sığdırmıştım.

-demek içerdesin kardeşim!

Daha mekana adım atar atmaz saffetin beni karşılama şekli güldürmüştü.

-bir hoşgeldin deseydin!

Saffet gülerek geldi ve bana sarıldı. İki kere dostça sırtıma vurdu.

-hoşgeldin tabii kardeşim!

Benden ayrılıp bar kısmına ilerledi. Bende saffeti takip ettim. Barın önündeki sandalyelere oturduk.

-vay be! Gökayıma bak! Nasılda sızdın ama içeriye!

Belimdeki silahı çıkarıp saffetin önüne koydum. Silahı görünce rengi gidiyor gibi oldu. Elbette silahtan korkacak değildi.

-lan bu ne!?

Silahın üstünde elimi gezdirdim.

-çakırcalı verdi.

Saffetin sertçe yutkunduğunu gördüm.

-oğlum bu piç sana adam mı vurduracak lan!?

Dediği şeye güldüm.

-başka ne yapacaktı saffet? Gel sen şurda otur, elini kana bulama mı diyecekti!?

Saffet silahı aldı ve sanki ilk defa silah görüyormuş gibi incelemeye başladı.

-lan oğlum başın büyük belaya girer lan!

Omuzlarımı indip kaldırdım.

-zaten biliyorduk böyle olacağını kardeşim. Hatta yarın ilk işime çıkıyorum.

Belerttiği gözleriyle bana baktı.

-gökay, bu iş giderek boka sarıyor kardeşim!

Elimle saçlarımı karıştırdım.

-sarsın bakalım. Kaybedecek bir şeyim yok.

Saffetin kaşları çatıldı.

-nasıl yok lan!? Ben varım burda! Hadi beni siktir et! Lan aileni yeni buldun lan sen! Nasıl bu kadar rahat konuşursun!

Elimi saffetin omzuna attım.

-biliyorum kardeşim. Bunu da onlar için yapıyorum zaten. Sonunda benden nefret edeceklerini bile bile yapıyorum. O yüzden kaybedecek bir şeyim yok.

Saffet elindeki silahı hızla önüme bıraktı. Ayağa kalkıp volta atmaya başladı.

-neden nefret etsinler lan!? Gidip anlat her şeyi. Bende yanında olurum! Birlikte açıklarız lan!

Bende hızla ayağa kalktım.

-DÜŞÜNMEDİM Mİ SANIYORSUN LAN!? BEN SALAK MIYIM!? AMA ONLARA ANLATIRSAM BU İŞE NE KADAR DUYGUSAL YAKLAŞACAKLARINI DÜŞÜN! KENDİLERİNİ NASIL BİR TEHLİKENİN İÇİNE ATACAKLARINI DÜŞÜN! BELKİ İÇLERİNDEN BİRİNİN ÖLÜMÜNE SEBEP OLACAK!

Saffet koşar adımlarla bana yaklaştı ve iki yakamı kavradı. Bu sefer onunda sesi gürdü.

-SEN? PEKİ SEN!? GÖKAY SEN TEHLİKEYE ATMIYOR MUSUN KENDİNİ!? SENİN ÖLÜMÜNE YOL AÇAMAZ MI BU İŞ!? SEN NE OLACAKSIN LAN!?

Derin bir nefes aldım ve kendimi sakinleştirdim.

-haklısın. Benim içinde aynı şeyler geçerli. Ama onlarla ben bir değilim saffet anlasana! Ben bu işlerin içinde büyüdüm. Ne kadar uzak kalmak istesemde olmadı işte! Ben bu dünyayı bilirim. Hepsinden çok bilirim. Unuttun mu ? Beni aykut sarsılmaz büyüttü. Ben sokaklarda yaşam mücadelesi verdim. Kaç insan gözümün önünde öldü. Ben kaçına zarar vermek zorunda kaldım.

Kendimden bir daha nefret ettim. Bunları sayarken gerçek kişiliğimi bir kez daha kendi yüzüme vurdum.

-saffet, ben ölüp gidersem belki üzülürler belki üzülmezler. Üzülseler bile unuturlar bir süre sonra. Onların arasındaki bağ çok farklı. Eğer içlerinden birine bir şey olursa bunu kaldıramazlar. Ama ben...

Bunu demek bir an zoruma gitti ama kimse gerçeklerden kaçamazdı.

-...ben belki taş çatlasın bir yıl acı veririm. Zaten ölü biriyim. Nefes alıp veriyor olmam yaşadığım anlamına gelmez. O yüzden bedenen olan bir ölüm beni korkutamaz.

Saffetin yakalarımda olan eli yavaşca yere düştü. Sessiz kaldı. Belki dediklerimi kabullenmek istemediğinden belkide haklı olduğumu bildiğinden. Yere sürüdüğü ayaklarıyla tekrar yerine oturdu. Bir elini anlına yasladı. Gözleride başı gibi yerdeydi.

-bak...metin tunca bizim zamanımıza denk gelmemiş olabilir. Ne kadar tehlikeli ve güçlü bir adam olduğunu öğrendik. Zamanın en korkulan iki adımından biri olduğunu öğrendik ve bu adamı içeriye tıkmayı başaran kişi sami demirdağ. Metin tuncanın içindeki intikam hırsını tahmin edebiliyor musun!?

Saffet ofladı ve saçlarını karıştırdı.

-zaten bunun olacağını biliyorduk. O yüzden benim için endişelenmeyi bırak. Eğer kendin için endişeliysen ne zaman istersen vazgeçebilirsin. İstiyorsan hemen şimdi bu işi bırakabilirsin.

Saffet, kızgınlığı gözlerine yansımış bakışlarını bana çevirdi.

-ne saçmalıyorsun lan sen!? Sen nerede ben orada!

Bu dediğine hafifçe gülümsedim. O sırada mekanda telefonumun sesi yankılandı. Cebimden çıkardım ve kimin aradığına baktım. Bilmediğim bir numara görmek istemsizce kaşlarımın çatılmasına sebep oldu. Daha fazla çalmasına müsade etmeden telefonu açtım.

-kimsin!?

Duyduğum sesle çatık olan kaşlarım düzeldi. Annem!

-oğlum benim.

Sanki dilim tutulmuş gibi öylece kaldım. Bu kadın bana ne yapıyordu? Neden böyle oluyordum.

-efendim.

Sesim sandığımdan daha gür çıkmayı başarmıştı.

-çıktın gittin öylece. Evede gelmedin geri. Merak ettim. Ne yaptın işe başladın mı?

Merak etmişti. Birinin seni merak etmesi fazla garip bir duyguydu.

-yok...yani evet! Saffetle konuştum akşam başlayacağım.

-o zaman eve gelsene şimdi. Akşam yemeğini yer öyle gidersin işe.

Telefonu kulağımdan uzaklaştırdım ve saate baktım. Akşam olmasına daha çok vardı. Yinede bu kadını kıramıyordum.

-tamam gelirim.

Göremesemde yüzünde oluşan gülümsemeyi hissedebiliyordum.

-bekliyorum oğlum.

Görebilecekmiş gibi kafamı salladım.

-tamam.

Kapanan telefona rağmen bir süre kulağımdan çekemedim.

-gökay!

Saffetin ismimi seslenmesiyle kendime geldim.

-ne oluyor lan!? Dondun kaldın?

Telefonu kulağımdan çektim ve cebime koydum.

-annem...yani serpil hanım çağrıyor.

Saffet anladım der gibi kafasını salladı.

-sen git o zaman kardeşim bekletme.

Kendi gibi seside durgunlaşmıştı bir anda. Ben nedenini biliyordum. Onu en iyi anlayacak insanlardan biri bendim. Düşünmüştü, benimde annem olsaydı ve beni arayıp eve çağırsaydı. Bu kıskançlık değildi. Bu sende eksik olan şeyin yüzüne çarpmasıydı.

-hadi o zaman ne bekliyorsun!?

Saffet anlamamış gözlerle bana baktı.

-ne diyorsun oğlum!?

Yanına yaklaştım ve omzuna yumruk geçirdim.

-hadi lan! Geç kalacağız senin yüzünden!

Hâlâ anlamaz gözlerle bana bakıyordu.

-geç kaldık diye bana kızarlarsa senin üstüne atarım valla!

Bu sefer anlamıştı ve gözlerinin içi parladı bir an ama uzun sürmedi,geri kayboldu o ışıltılar.

-yok oğlum! Ne işim var benim! Hadi geç kalma sen!

Bu sefer kafasına vurdum.

-öyle lafta olmuyor bu işler! Madem ben nereye sen oraya, acele etsen iyi olur!

Saffetin cevabını beklemeden çıktım mekandan.

 

 

-lan ayıp olacak ! Habersiz geliyorum!

Saffet iki saattir söyleniyordu. Bense yan koltukta yayılmış, akan yolu izliyordum. Bir yandan da ıslık çalmayı ihmal etmiyordum.

-sikeceğim şimdi ıslığını! burası mı!?

Saffetin ettiği küfrü takmadan dahada keyiflenerek ıslık çalmaya devam ettim.

-lan vahiy mi inecek!? Burası mı?

Dediği şeye güldüm ve elimle işaret ettim.

-az ilerisi.

Saffet durmadan sabır dilerken bense rahatımı hiç bozmuyordum. Boş bulduğu yere arabayı park etti.

-in lan arabamdan!

Omuzlarımı silktim ve indim. Saffette çok geçmeden indi.

İkimizde sessizce merdivenleri çıktık.

-burası mı?

Kafamı salladım ve bu sefer anahtarla açmak yerine kapıyı çaldım. Saffetin gerginliği daha çok artmıştı.

-lan ben bile senin kadar gerilmemişimdir.

Saffet saçlarını karıştı.

-lan ne bileyim oğlum! Hadi yanlış bir şey yaparsam ve bu çocukla bir daha görüşme derlerse.

Kendimi tutmaya çalıştım ama en sonunda güldüm.

-lan biz kaç yaşındayız gerizekalı!?

Saffet tam bir şey söyleyecekken kapı açıldı. Hızla kendine çeki düzen veren saffete sırıtarak baktım.

-hoşgel...diniz

Emire baktım ve kafamı salladım. Ayakkabılarımızı çıkarıp içeriye girdik.

-hoşbulduk.

Dedi saffet. Heyecanı sesine bile yansıyordu.

-gelin hadi. Herkes salonda.

Önden giden emiri takip edip salona geçtik. Gerçekten herkes buradaydı. Gökkanda işe gitmemişti.

-hoşgeldiniz oğlum.

Anneme döndüm. Ne kadar güzel sesi vardı öyle.

-hoşbulduk.

Saffet annemin eline uzandı ve öpüp anlına koydu.

-hoşbulduk teyzecim.

Bu hallerine gülmemek benim için çok zordu gerçekten.

-hoşgeldiniz çocuklar.

Saffet, bey babanında elini öptü.

-hoşbulduk sami amca.

Bense boş bulduğum yere oturdum ve saffettin bu hallerini keyifle izlemeye başladım. Salondaki herkesle tanışdıktan sonra geldi yanıma oturdu.

Fulya hanım ve sefa beyin elini bile öpmüştü. Kendimi daha fazla tutamadım ve güldüm. Benim gülmemle herkes bana baktı, bense saffete.

-bu ne lan yeni gelin gibi!

Bir yandan da gülmeye devam ediyordum. Saffet kafama vurdu.

-saygı lan bu saygı!

Öylemiymiş der gibi kafamı salladım ve gülmeye devam ettim.

Bizimkilerde saffette ayıp olmasın diye kendini tutuyordu.

En son olaya annem el attı.

-aaa ayıp ama! Ne var bunda!? Afferin sana oğlum. Bir az gökaya da bir şeyler öğret.

Ben anneme bu mu bana öğretecek diye bakarken,saffettin yüzünde zafer ifadeleri vardı.

-ben hepimize çay getireyim.

 

Normalde çayı höpürdeterek içen adam şu an o kadar kibardı ki.

-ee kızım ne diyorsun? Konuştunuz mu?

Sefa beyin çiseme sorduğu soruyla hepimiz oraya odaklandık.

-evet baba. Hem emirle aynı dershaneye gitmek benim içinde iyi olur.

Sefa bey onaylar anlamda kafasını salladı.

-senide yazdıralım mı gökay?

Bey babanın sorusuyla saffet ve benim boğazıma çay kaçtı. İkimizde aynı anda birbirimizin sırtına vurmaya başladık. Bir yandan öksürürken saffetle aynı anda konuştuk.

-hayatta gitmem!

-hayatta gitmez!

Sırtımıza vurmaya devam ederken birbirimize baktık ve yine aynı anda konuştuk.

-ölmenin sırası değil lan!

Hâlâ birbirimizin sırtına vurmaya devam ediyorduk.

-asıl senin ölmemen lazım! Bırak beni kendini kurtar!

Öksürüklerinin arasında duygusal konuşma yapmaya devam eden saffetin sırtına vurmayı bıraktım ve güldüm.

-sen öyle diyorsan kardeşim.

Benim öksürüklerim durmuştu ama saffetinki devam ediyordu ve hâlâ sırtıma vurmayı bırakmamıştı.

-lan gökay! Her şey mal varlığım içindi demi!? Sırf onun için yanımdaydın! Ben ölünce tüm malımı mülkümü kendi üstüne yapacaksın!

Sırtıma vurmaya devam etmesine mi güleyim, hâlâ işin dalgasında olmasına mı.

-evet, her şey onun içindi.

-ulan tahmin etmeliydim! Sen sarışınlardan hoşlanmazsın zaten!

Bu dediğine kahka attım.

-artık çok geç saffet! Geç anladın!

Saffet boşta olan eliyle kendi sırtını işaret etti.

-lan vursana gökay! Ölüyorum!

Daha çok güldüm ve benim sırtıma vuran elini çekip ben onun sırtına vurmaya başladım. Sonunda kendini toparladı. Öksürmekten kızarmıştı.

Bizimkilere baktığımda onlarda gülüyordu bu halimize. Tabii çok sevgili abilerim ve ikizim hariç.

-sizin aranızda bir şey mi var lan!?

Ve patavatsız onur sahnede.

Onurun bu sorduğuna yüzümü buruşturdum.

-bakmam lan ben buna!

Saffet sırıttı ve bana doğru dönüp bir kolunu koltuğun tepesine attı.

-valla yönelimim el verseydi ben sana bakardım. Yakışıklı çocuksun şerefsizim.

Sonra ne dediğini ve ortamı hatırlamış olacak ki. Sırıtması soldu.

-yani şey...şaka efendim. Yok öyle bir şey.

Bu haline yine büyük bir kahka attım.

-iki saattir sizi kandırıyor. Bunun normal hali bu.

Saffet bana sussana bakışı attı.

-efendi çocuk ayakları yapmasana oğlum! Gerek yok.

Saffet çattığı kaşlarıyla bana döndü.

-lan ben hep senin yanında bozuluyorum. Normalde edepli çocuğum. Sen zaten ibrahim abinin yanında da böyle yapardın!

Sırıttım ve omzumu silktim.

-ibrahim kim?

Bey babanın sorusuyla ona baktım.

-bir abimiz. Çok iyi adamdı. Bu ne zaman okuldan kaçsa ibrahim abinin yanına gelirdi.

Ters bakışlarımı saffete gönderdim.

-okuldan mı kaçardın?

Emire baktım.

-her çocuk gibi.

Emir güldü.

-kaç yaşındaydın ki?

Yine araya saffet girdi. Elini yere iyice yaklaştırdı.

-bu kadar bir şeydi işte. Sekiz yaşında falandı yani.

Gökhan güldü.

-okulu sevmediğin o zamandan belliymiş.

-hee yok! Bunun dersleri falan çok iyidi. Kafa fena çalışıyordu. Arada kaçardı ama . Fırlamaydı.

Saffet gülerek anlatırken bende mimik oynamıyordu.

-bizim matematik ödevlerini gökaya yaptırırdık. Ben büyüğüm gökaydan. Üst sınıfım yani. Nasıl yapardı bilmiyorum ama çözerdi bizim soruları. Hatta bir ara herkes buna matematik dehası falan dedi. Onuda ilk öğretmeni demiş zaten.

Saffetin kafasına vurdum hafifçe.

-tüm hayat hikayemi dökelim istersen.

Araya annem girdi.

-anlat sen oğlum. Ben merak ediyorum. Bakma sen ona.

Saffet bana bakarak sırıttı.

-lisede falan da kaçar gelirdi. Mahallenin başından ibrahim abiye bağırırdı. Abi hazır et tavlayı diye. Manyak falan ama iyi çocuk bu.

Sağ ol kardeşim çok iyisin bakışları attım.

-fena tavla oynar. Kart oyunlarında falanda iyidir. Kart takip eder, o derece iyi yani.

-ulan madem anlatıyorsun, bunları niye anlatıyorsun.

Bu dediğime herkes güldü.

-ne anlatayım lan başka!?

Saffet ciddi ciddi ne anlatsam diye düşünmeye başladı.

-şey var...biz bir gün bir kavgaya girdik.

Saffetin ağzını kapadım.

-tamam yeter bu kadar eskiye gitmek!

Bey baba kaşlarını çatıp bana baktı.

-bırak oğlum, anlatsın çocuk. Hem gençlikte olur böyle şeyler.

Saffet heyecanla bey babaya baktı.

-demi bencede! Neyse bir gün bu okuldan kaçmış. Üstünde falan forması duruyor, lisede daha. Neyse mahalleye gelmiş. Orada üç kişinin ibrahim abiye küfür ettiğini duymuş. Sen yaşına bakmadan koca koca adamlara dal. Bende şansa oradan geçiyorum. Baktım gökay! Bende daldım bu sefer. Adamlarla girdik birbirimize ama bizde nasibimiz alıyoruz tabii.

Eskileri anlatırken yüzünde gülümseme vardı.

-bir ses yükseldi. Dağılın lan diye bir bağırdı ibrahim abi. Bir mahelle inledi şerefsizim. Adamlar ibrahim abiyi görünce kaçtılar. Tabii bizim kafa göz yarılmış. İbrahim abi geldi, bize kızmaya başladı. Bizim gökay manyak olduğu için ibrahim abiye de kafa tuttu. Ama helal olsun valla. İbrahim abiye kafa tuta bilen ilk ve son insan sendin ha!

Dedi bana bakarak.

-ibrahim abi kedi yavrusuymuşuz gibi ikimizi ensemizden tutup hastaneye götürdü. Tabii bizim anlımıza dikiş atılıyor, bir baktım bizim manyak gülmeye başladı...

Oturduğum yerde dikleştim.

-tamam yeter bu kadar!

Saffet bakışlarımla beraber sustu.

-bencede yeter ya. Çok eskiye gittim.

Ufuk yanındaki yastığı bana fırlattı.

-tam dizinin en heyecanlı yerinde araya giren reklam gibisin !

Ufuğun dediği şeye güldüm ve oturduğum yerde bir az ona doğru eğildim.

-reklam değil bu! Çok saçma bir yerde biten ve ikinci serisi çıkmayacak bir film.

Ufuk bu sefer de yanındaki diğer yastığı fırlattı. Attığı yastığı tuttum ve arkama koyup yaslandım ve oturduğum yerde daha çok yayıldım. Bu yaptığımla ufuğun kaşları çatıldı. Onun kaşlarını çatması ise benim gülmemi daha da artırdı.

-anlat sen ya! Boş ver gökayı.

Bunu diyen kerim abimdi. Benim hakkımda bir şeyler öğrenmek istedikleri için yaptıklarını biliyordum ama hayatımı çok anlatmayı ya da anlatılmasını seven biri değildim.

Kerimin abimin dediği şeyle saffet bana baktı ve anında benim keskin bakışlarımla karşılaştı. Sonra hızla gözlerini benden kaçırıp kerim abime çevirdi.

-yok! Ben çenemi yerinde seviyorum!

Saffetin dediği şeyle kerim abim, beni kınayan bakışlarını gözlerime dikti. Bense umursamazca omuzlarımı silktim.

-o zaman şu dershane konusuna dönebiliriz. Ne diyorsun?

Lan ben buna cevap vermiştim sanki! Yine nereden çıktı bu konu!?

Beni yorma bey baba.

-istemem.

-Neden? kardeşin ve çisemle gidip gelirsin. Hem matematiğin de çok iyi. Değerlendir bunu.

Lise diploması için bile kavga kıyamet kopmuştu evde. Öncesinde birileri eğitim hakkımdan beni etmek isterken, şimdi biri bana bu hakkımı zorla dayatmaya çalışıyordu. Neden hep istediğim şeyin tersine ısrar ediliyordu?

Senin kaderin bu oğlum! KADERİN!

-nedeni yok. İstemiyorum sadece. Hem matematiğinde günlük hayatımda pek işe yaramadığını fark ettim. Dört işlemden sonrası yalan yani.

Bey baba uzatmadı ve anlayışla kafasını salladı.

-tamam oğlum. Sen nasıl istersen.

Buna şaşırmadım desem büyük yalan olurdu. Benimle inatlaşmadan kabul etmişti ve bu fazla şüphe uyandırıcıydı.

 

 

-hadi oğlum! Çekinme ye!

Annem saffete söyleniyordu çünkü normalde kıtlıktan çıkmış gibi yiyen kardeşim şu an istanbul beyfendisi gibi takılıyordu.

-yiyorum serpil teyzecim. Her şey çok güzel ellerinize sağlık.

Saffetin bu haline gülmeden duramazdım ve gülüyordum da. Güldüğüm için saffetin ters bakışlarına maruz kalmak beni daha çok keyiflendiriyordu.

Aklıma gelen şeyle saffete baktım. Kardeşimi özüne döndürmek için küçük bir iddia yeterliydi.

-tabağındakini ilk bitiren pascal'ın mekana dalıp, herkesin içinde ve pascal'ın gözünün içine bakıp onun eşcinsel olduğunu bağırır! Tabii yerse!?

Sırıtarak saffetin vereceği cevabı bekliyordum. Beklediğim ve zaten bildiğim cevap gecikmedi.

-başla lan!

Saffet hızla önündeki tabağa kaşığı daldırdı. Bense yavaş hareketlerle yemeğime devam ediyordum. Saffetin bu hızına herkes şaşırmıştı.

Son kaşığı almak için uzanmıştıki iddianın ciddiyetini şimdi anlamış gibi geri bıraktı.

Belermiş gözleriyle başını yavaş yavaş bana çevirdi.

-lan sen manyak mısın!?

Sırıtarak omuzlarımı silktim.

-ölmek için bu yolu falan mı seçtin!?

Yine omuz silktim.

-ben yaparım. Benlik sorun yok.

Saffetin gözleri hâlâ dolu olan tabağıma kaydı.

-sen kafayı yemişsin oğlum!

Yaptığım şeyi anlamış olacak ki enseme sert bir tokat attı. Bense gülmeye devam ediyordum.

Saffet masadaki herkesle tek tek göz teması kurdu.

-demeyim diyorum ama sizin bu oğlunuz az şerefsiz değil!

Anlamamış gözlerle bakmaya devam ettiler.

-tamam ya! Ben hiç kibar bir insan falan değilim valla! Gökayın deyimiyle kıtlıktan çıkmış gibi de yemek yerim. İlk tanışma diye şey ettim öyle...

Kısa bir süre sessizlik oldu ve herkes bir an da gülmeye başladı.

Bense saffete bakıp gözlerimle tabağında kalan son lokmayı işaret ettim. Saffet bana sen delirdin mi bakışları.

-saçmalama hayatta yemem ben onu.

Sırıtarak baktım saffete.

-iddia idiadır.

Bu sefer de başımla işaret ettim.

-hayatta yemem! Sik-

Tam küfür edecekken sustu ve masadakilere baktı. Sonra bakışları yine bana döndü.

-sevseler...sevseler yemem kardeşim.

Yapacağımı bildiği için inatlaşıyordu.

-oğlum ye hadi...arkandan ağlar sonra!

Annemin dediği şeyle aynı anda anneme dönüp aynı anda konuştuk.

-ağlar?

Annem saffetle bana bakıp kafasını salladı.

-ağlar tabii oğlum!

Saffetle bakışlarımız birbirimize döndü.

Saffete sırıttım.

-ya tabii! Ağlar! Ye hadi!

Saffet sertçe yutkundu ve anneme döndü.

-biz ağlamayalım diye azıcık yemek ağlıycak serpil teyzecim. Kusura bakma.

Hızla tabağını aldı ve mutfağa götürdü. Mutfak dolabının açılıp kapanmasından yemeği döktüğünü anladım.

-ne değişik çocuk! Aynı senin gibi.

Onura baktım.

-benden geçtiyse demek!

Onur güldü.

-hiç şüphem yok!

Kafamı salladım.

-benimde.

Gökhan derin bir nefes aldı.

-bu işe girdin ama sakın bana güvenme. Başına bela alırsan kendini içerde bulursun!

Ciddi miydi!? Ne zaman ona güvendim ki!

Bence güveniyorsun.

Kes saçmalamayı!

Saçmalamak mı? Onun odasında uyuduğun gece? Hiç o kadar uzun uyumamıştın.

Onunla alakası yok!

Bence var-

Kes sesini!

-gökay çıkalım mı?

Saffetin sesiyle birlikte içsesimle olan kavgama da son verdim.

-olur çıkalım.

Oturduğum yerden kalktım ve anneme baktım.

-ellerinize sağlık.

Annem kocaman gülümsedi.

-afiyet olsun oğlum.

-ellerine sağlık serpil teyze.

-afiyet olsun oğlum. Yine gel.

Saffet kafasını salladı.

Bizi geçirmek için ayaklanan anneme elimle işaret ettim.

-hiç gerek yok. Biz gideriz. Siz devam edin.

Annem geri yerine oturdu.

-nasıl istersen oğlum. Dikkatli olun.

Kafamı salladım ve saffetle çıktık.

 

Uzun bir gecenin sonunda yorgun bir halde eve gelmiştim. Sesiz adımlarla ilerliyordum. Salonun kapısı açıktı ve boştu. Demekki çisem ve ailesi evine geçmişti. Eve geçtiklerini anlayacınca bende emirin odasına ilerledim. Kapıyı ses çıkarmadan açtım ve içeriye girdim. Emir derin bir uykudaydı. Bunu fırsat bilip elimi belimdeki silaha attım. Saklayacak bir yer bulmam gerekiyordu. Etrafta gözlerimi gezdirdim. Elbette yatak altı gibi klasik bir yere saklamayacaktım. Dolabın tepesine gitti gözüm. Cebimdeki siyah poşeti çıkardım ve içine silahı koyup sardım. Yine sessiz adımlarla ilerledim ve dolabın tepesine uzandım. O sıra gözüm dolabın arkasına kaydı. Silahı sıkıştıracak kadar bir boşluk var gibiydi. Elimi dolabın arkasına attım. Evet, silah buraya olurdu. Poşetin çıkardığı seslerle birlikte söverek dolabın arkasına silahı sıkıştırdım ve son kez kontrol edip yatağa ilerdim.

Gökhanın yanında uyusana.

Ne alaka lan!?

Denemiş olursun. Haklıyım bak! Göreceksin!

Defol git başımdan!

Üstümü bile değiştirmeden kendimi yatağa attım. Gözlerimi kapadım ama uzun sürmeden geri açtım.

İçsesim kafamı karıştırmıştı. Böyle bir şeyin ihtimali var mıydı?

Siktir ya!

Yattığım yerden hızla kalktım ve gökhanın odasına ilerledim. Emirin hareketlenmesiyle adımlarımı yavaşlattım. Yine sessizce odan çıktım ve koridorda ilerleyip gökhanın kapısının önünde kaldım.

Cesaretimi toplamak bir az uzun sürdü. Sonunda kapıyı yavaşca araladım ve sessizce içeriye süzüldüm.

Gökhan yüzüstü uzanmış ve kafası diğer tarafa çevrili uyuyordu. Yavaş adımlarla ilerledim ve yatağın karşısındaki koltuğa uzandım. Bu yaptığıma öyle bir sövüyordum ki sadece bu küfürler bile cehennemde uzun bir zaman yanmama yeterdi.

Kendime sövmeyi bıraktım ve gözlerimi kapadım.

 

Gökhan içeriye birinin girdiğini hissedip tilki uykusundan sıyrıldı.

Giren kimse sessiz olma konusunda baya profesyoneldi. Uyuyormuş gibi yapmaya devam etti ama sesleri dinliyordu. Hamle yapmak için karşı taraftan gelecek olan saldırıyı beklerken koltuğa uzanma sesi geldi. Bir süre daha hareketsiz kalıp en sonunda ağır hareketlerle kalkıp koltuğa döndü. Sokak lambasının aydınlattığı yüze şaşkınlıkla baktı.

Gökayın burada ne işi vardı?

Sakin adımlarla yanına yaklaştı ve çok dibine girmeden ona baktı. Düzenli nefes alış verişinden uyuduğunu anladı.

Şaşkınlığını atamadan geri yatağına döndü ve tüm gece gökayın neden böyle bir şey yaptığını sorgulamaktan gözüne uyku girmedi.

 

Uykumdan birinin beni izlediğini hissederek uyandım. Gözlerimi açar açmaz gökhanın keskin bakışlarına denk geldim.

Siktir! Ben burada uyumuştum! Hatırladığım şeyle hızla yattığım yerden kalktım ve oturur pozisyona geldim.

Gözlerim saati aradı.

Gördüğüm şeyle gözlerim yerinden çıkacak kadar açılmıştı.

Yedi saat?

Yedi saat!

Tam yedi saat uyumuştum! Ben yedi saatin şokunu atamadan ikinci bir şok geldi. Kendimi bir an yandaki duvara sertçe çarparken buldum.

Gökhanın eli boğazıma sarılıydı.

-senin amacın ne oğlum!? Neden benim odamdasın!?

Sakin olmak için kendimi teskin ettim ve aklıma gelen iğrenç anılarımı yok saymaya çalıştım.

-sarhoştum. Hatırlamıyorum.

Aklıma ilk gelen yalanı söylemiştim.

-bende buna inandım!

Ellerini boğazımdan çekmek için hareketlenince tutuşu daha sertleşti.

-o küçük aklından ne geçiyor bilmiyorum ama bir daha benim odama girersen iyi şeyler olmaz!

Gözlerim kararmaya başladı. Dizlerimin bağının çözüldüğünü hissediyordum.

Giderek nefessiz kalıyordum.

Ne ben kendimi savunmayı bilmeyen bir insandım ne de gökhanın tutuşu beni nefessiz bırakacak kadar sertti.

Beni savunmasız ve nefessiz bırakan zihnimi işgal eden çocukluk anılarımdı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 07.04.2025 02:38 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş