25. Bölüm

22

Sare
_sarekndmr_

 

Nefes aldığımızı nefesimiz kesilene kadar hissetmiyorsak,yaşıyor sayılır mıydık?

 

Kalbimizin attığından durana kadar haberimiz yoksa, yaşıyor sayılır mıydık?

 

Ölüm bize uğramadan yaşadığımızı fark etmiyorsak, yaşıyor sayılır mıydık?

 

Canlı bir bedenin içinde ölü bir ruh varken, yaşıyor sayılır mıydık?

 

Peki ben bunların hepsine sahipken, yaşıyor sayılır mıydım?

 

 

-ooo arif! Çok iyi ağırlamışız seni!

 

Etrafı paslanmış demirlerle çevrili küçük bir depoda,karşımda eski ve demirden bir sandalyede bağlanmış oturan adama baktım. Yüzü neredeyse tanınmaz haldeydi. Kafasını dik tutmakta zorlanması, artık yorgun düştüğünü gösteriyordu.

 

-kurbanın olayım çakırcalı! bırak gideyim!

 

Kısık ama yalvaran sesinden acı çektiği belli oluyordu.

 

Çakırcalı sesli bir kahkaha attı.

 

-dur arif! Dur hele! Acele etme. Zaten olacaksın!

 

Çakırcalı yavaş adımlarla adamın etrafında dönmeye başladı. Rugan ayakkabısından çıkan ses boş depoda yankılanıyordu.

 

-ne istersen yaparım! Öldürme beni!

 

Çakırcalı adamın tam arkasında durdu. Elini adamın omzuna koydu ve bir az kulağına doğru eğildi.

 

-öldürmeyeceğim ki...yani ben öldürmeyeceğim!

 

İğrenç sırtması,çirkin yüzünde yer aldı.

 

Bakışları bana döndü.

 

-seni uygar öldürecek!

 

Arifin omzunda duran elini sıktı.

 

Adamdan acı bir çığlık koptu ve deponun paslı demirlerinden yere damlayan su seslerine karıştı.

 

Omzundan çektiği eli bu seferde çenesine yerleştirdi ve sertçe kafasını bana doğru kaldırdı.

 

-bak azrailin karşında duruyor arif!

 

Adamın gözleri yapmamam için yalvarıyordu. Sertçe yutkundum.

 

Kimdi bu adam?

 

Neden onu öldürmemi istiyordu?

 

Ya masum biriyse?

 

Çakırcalının keskin bakışları bana döndü.

 

-hadi uygar! Göster marifetlerini.

 

Karşımdaki adamla gözlerim hâlâ ayrılmamıştı. Yalvaran gözlerine bakarken onu nasıl ölderebilirdim ki.

 

-hadi ama uygar! Vicdan mı yaptın yoksa!?

 

Adamın gözlerinden bakışlarımı çekmeden elimi belimdeki silaha attım. Ağır hareketlerle silahı kaldırdım ve adama doğrulttum. İstemsizce nefesimi tuttum ve emniyet kilidini indirdim.

 

Gözlerimi ondan çekemezdim , çakırcalının uygar olmadığımı anlama ihtimalini göze alamazdım.

 

-uygar!

 

Çakırcalının sesiyle tetiği çekmem bir oldu.

 

Adamın kalbinden giren kurşun nefesini kesti.

 

Çok sürmeden gözleri kapandı ve başı yere düştü.

 

Bense boşluğa bakmaya devam ettim.

 

 

 

-iyi iş çıkardın!

 

Kuru toprak yolun üstünde ayaklarımı sürüyordum. Adım atmaya bile mecalim kalmamıştı. Sanki tüm gücüm o sıktığım kurşunla akıp gitmişti. Nefes almakta zorlanıyordum.

 

Adamın kanlar içinde yere yığılmasını beynime kötü bir anı olarak kaydeden gözlerim yetmezmiş gibi, adamla birlikte yere düşen demir sandalyenin çıkardığı ses kulaklarımda yankılanıyordu.

 

-sağ ol abi!

 

Yine de zorlukla cevap verdim.

 

Bunu yapmak zorundaydım. O kadar plan çöp olsun istemiyorsam bunlara mecburdum.

 

Hem bunun olacağını bile bile girmiştim bu işe.

 

-çocuklar seni evine bıraksın.

 

Adımlarım yavaşladı ama durmadı.

 

-yok abi! Ben kendim giderim.

 

Sen bilirsin der gibi omuzlarını silkti.

 

Adamının açtığı kapıdan arabaya bindi. Bense yavaş adımlarla yoluma devam ederken çakırcalının arabası, kaldırdığı tozla yanımdan geçti gitti.

 

 

 

Ne kadar yürüdüm bilmiyorum ama çok fazla yürümüş olduğum artık acısını yoğun hissettiğim ayak tabanlarımdan anlaşılıyordu.

 

Sabah saatlerinde çıktığım eve gece birde giriyordum.

 

Sessizce kapadığım kapıdan sonra yine sessiz hareketlerle yürümeye başladım.

 

Beynim sadece ezberden hareket ediyordu. Kendimi yönlendiremeyecek kadar acizdim şu an.

 

Odanın kapısı göründüğü zaman açmak için kapı koluna uzandım ama elimi attığım an donup kaldım.

 

Beynim beni gökhanın odasına getirmişti. Bu sertçe yutkunmama sebep oldu. Sabah yaşananlar zihimde tekrar yeşerdi.

 

 


Aldığım nefes artık iyice yetersiz gelirken gökhanın ellerinin arasından yavaşca yere kaydım. Bunu fark eden gökhanın eli boğazımdan çekilip hızla belime sarıldı.

 

Beni sıkıca tutmuştu ve bir şeyler söylüyordu.

 

Dediği şeyler bana ulaşmıyordu. Sanki her şey ağır çekimde gibiydi.

 

Gözümün önüne gelen görüntüler zihnimi bulandırıyordu.

 

Kendime gelmem gerekiyordu. Gökhanın beni bu şekilde görmesi en son isteyeceğim şeydi.

 

-günaydın oğlum!

 

-ne oldu!? Yoksa benim canım oğlum nefes almakta zorlanıyor mu!?

 

-çok mu sıkmışım boynunu!?nefes alamıyor gibisin oğlum!

 

Yüzündeki iğrenç sırıtması dün gibi aklımdaydı. Sesi kulaklarımda yankı yapmaya devam ediyordu.

 

Gözlerimin önü çoktan kararmaya başlamıştı ki bedenimde kollarını bana sarmış gökhanın bedenini hissettim.

 

sanki biri karanlığıma ışık tutmuş gibi karanlık kayboldu ve her şey yeniden netleşmeye başladı.

 

-gökay! Beni duyuyor musun!?

 

gökhanın sesini duyabiliyordum artık.

 

-çokta sıkmadım be oğlum! Niye böyle oldun!?

 

gözlerim yavaşca gökhanın gözleriyle buluştu. Gökhanın gözlerinde gördüğüm korku, beynimin bana bir oyunu olmalıydı.

 

sonra yeni fark ediyormuş gibi gökhanın bana sarılmış olması beni korkuttu.

 

Hızla gökhanın kollarından sıyrıldım ve ayağa kalktım.

 

Herkesle sarılamazdım ben öyle. Huzursuz olurdum. Sanki sarıldığım zaman ihanete uğrayacak gibi hissederdim. İhanete uğramak sorun değildi,sorun bir daha karşımdaki kişiye güvenemeyecek olmanın verdiği acıydı.

 

-gökay! iyi misin?

 

Hızla kafamı salladım.

 

-iyim ben bir şey yok!

 

orada daha fazla kalmamak için gökhana arkamı döndüm ve hızla kapıya yürüdüm.

 

Açtığım kapı gökhan tarafından geri kapatıldı. Sakin kalmaya çalışarak gökhana döndüm.

 

-ne yapıyorsun gökhan!?

 

-bana ne olduğunu anlatmadan bir yere gitmiyorsun!

 

Dediği şeye güldüm.

 

-neyden bahsediyorsun !?

 

sabır diler gibi kafasını yukarıya kaldırdı.

 

-salağa yatmasan mı gökay!?

 

Derin bir nefes aldım.

 

-salağa yattığım falan yok! Aynı zamanda sana anlatacak bir şeyim de yok! Sen kimsin de ben sana bir şeylerimi anlatacağım gökhan!?

 

En başından beri beni kabullenmeyen ve hiçmişim gibi davranan birine elbette anlatcak bir şeyim de yoktu.

 

öyle değil misin zaten!?

 

BİR HİÇ!

 

Beynimde yankılanan sesi umursamadan gökhana bakmaya devam ettim.

 

Çatılan kaşları dediklerime sinirlendiğini gösteren en büyük kanıttı. Tabii delice bakan bakışlarını saymazsak!

 

-zaten senin bir şeyin olmak istemem gökay! Siktir git ne halin varsa gör!

 

sertçe kapıyı açtı ve başıyla çıkmam için işaret etti.

 

ikiletmedim ve çıktım. Kapı ardımdan aynı sertlikle kapandı.

 

Bense kapının önünde öylece kaldım.

 

Gökhanın yanında uyuyabiliyordum.

 

yani ona güveniyor muydum!?

 

Gerçekten, beni asla kabullenmeyecek bir adama mı güvenmiştim!?

 

Elinde olsa beni bir kaşık suda boğacak adama!?

 

 

Duyduğum kapı sesiyle irkilerek kendime geldim.

 

-tamam,sen dosyayı benim masama bırak. Ben yarın gelince bakarım.

 

Bu gökhanın sesiydi.

 

Hızlı ve sessiz adımlarla emirin odasına geçtim. Kapıyı ses çıkarmadan kapadım.

 

Emire baktığımda uyuyordu ve yine üstünü açmıştı.

 

Sakin adımlarla emire yaklaştım ve üstünü örttüm.

 

Kendimi karşıdaki yatağa attım ama belimde hissettiğim sertlikle aklıma silah geldi. Saklamam gerekiyordu. Yattığım yerden geri kalktım ve belimdeki silahı çıkardım. Silahı elime alır almaz zihnimden hiç gitmeyen görüntü daha da netleşti.

 

Bir süre elimdeki silaha baktım.

 

Eğer adım sesleri duymasaydım sabaha kadar bakmaya devam edebilirdim.

 

Duyduğum adım sesleri irkilerek kendime gelmemi sağladı.

 

Koşar adımlarla dolabın yanına gittim ve arka tarafa sıkıştırdığım siyah poşeti çıkarıp,silahı içine koydum ve iyice sardım. Sonra silahı tekrar dolabın arkasına yerleştirdim.

 

Aceleci adımlarla ilerleyip kendimi yatağa bıraktım.

 

Benim yatmamla kapının ağır bir şekilde açılması bir oldu.

 

Gözlerimi kapadım ve uyuyormuş gibi yaptım.

 

Sessiz ve yavaş adımları hissediyordum.

 

Kimdi gelen!?

 

Adım sesleri benim başucumda kesildi.

 

Üstümdeki bakışları hissedebiliyordum.

 

Hareketlendi ve bana doğru eğildi. Altımdaki yorganın yavaşca çekildiğini hissettim. Çektiği yorganı dikkatle üstüme bıraktı ve geriye çekilip bir süre daha izledi. Sonra aynı geldiği gibi sessizce odayı terk etti.

 

Ağır hareketlerle gözümü açtım.

 

Kim olduğu sorusu beni fazla meraka sürüklesede, bugünki yaptığım şey bunu çok düşünmeme müsade etmedi.

 

 

 

Tam bir saat on altı dakikadır yatakta öylece yatıyordum. Gözlerim açıkken gitmeyen görüntü,kapalıyken daha korkunç bir hal alıyordu.

 

Uyumak istiyordum.

 

Her şeyi unutmak.

 

Verdiğim kararla yorganı üstümden attım ve kalkıp odadan çıktım.

 

Yine gökhanın odasının önündeydim.

 

Bu sefer oyalanmadan içeriye girdim.

 

Kısa bir sürede olsa unutmak istiyordum.

 

Gökhana baktığımda yine yüzüstü yatmıştı ve başı kapıya doğru dönüktü.

 

Her zamanki gibi sessizce ilerledim ve karşıdaki koltuğa yattım.

 

Başımı koyar koymaz sanki bütün kötü anılar tek tek zihnimden parçalanıp yok oldu.

 

Çok sürmeden uykunun karanlığına gömüldüm bile.

 

■■■■

 

Hızla koşmaya başladım. Derin nefesler alıyordum ama yetmiyordu sanki. Her taraf sisle kaplıydı. Bu küçük deponun içinde sıkışıp kalmıştım.

 

Başımı ellerimin arasına aldım ve hızla kendi etrafımda döndüm. Çaresizlik beni esir almış bırakmıyordu. Başımı sağa çevirdim ve bir ışık gördüm.

 

Bu çıkıştı.

 

Tüm gücümle çıkışa koşmaya başladım.

 

Yaklaştım ve son adımı atmamla duvara çarpıp geriye savrulmam bir oldu.

 

Çıkış kaybolmuştu.

 

Ne yapacaktım!?

 

Nereye gitti bir anda!?

 

Tekrar etrafıma bakınmaya başladım. Bu sefer de sol tarafta gördüm.

 

Heyecanla oraya koşmaya başladım ama yine duvara çarpıp savruldum.

 

Kalmıştım burda! Sıkışıp kalmıştım!

 

-oğlum!

 

Bu aykutun sesiydi ama kendisi neredeydi!?

 

-oğlum!

 

Sislerin arasından yavaşça belirmeye başladı.

 

-hadi! Yap şu işi!

 

Neyden bahsediyordu!?

 

-yapmaktan başka şansın yok! Sen benim oğlumsun yap şunu!

 

Kafam karışmıştı. Ne dediğini anlayamıyordum.

 

-anlamıyorum! Neyden bahsediyorsun sen!?

 

Gözleri sağ elime kaydı. Onun bakmasıyla bende baktım.

 

Elimde bir silah vardı.

 

Nerden gelmişti bu!?

 

Tekrar aykut sarsılmaza çevirdim gözlerimi.

 

Bu seferde başıyla karşımı işaret etti.

 

Korkan hareketlerle karşıma baktım.

 

Bir adam elleri bağlı duruyordu. Dudağının kenarından ince bir kan sızıyordu.

 

İrkildim ve bir kaç adım geri gittim.

 

-hadi yap şunu!

 

Ona bakmadan başımı iki yana salladım. Yapamazdım!

 

-yapamam!

 

-yapacaksın!

 

Tekrar başımı iki yana salladım.

 

Duyduğum sesle irkildim. Silahın emniyetini indirmişti.

 

Kafam hızla oraya döndü.

 

Silahı doğrultmuştu ama bana değil.

 

Gözlerim ağır hareketler silahı takip etti ve namlunun ucuna ulaştı.

 

-abi!

 

Namlunun ucunda abim vardı. Baygındı ve bir sandalyede oturuyordu.

 

-yap yoksa sıkarım!

 

Hayır! Yapamazdı! O yasini seviyordu!

 

-hayır! Sen yasini seviyorsun! yapamazsın!

 

Bana emin misin der gibi baktı.

 

Yapamazdı demi!?

 

-öyle mi oğlum? izle o zaman.

 

Eli silahı daha sıkı kavradı ve işaret parmağı tetiğe baskı yapmaya başladı.

 

-HAYIR! DUR! TAMAM DUR!

 

Aykut gülümsedi.

 

-yap o zaman! Bitir şu işi!

 

Derin soluklar aldım.

 

Nasıl yapardım bunu!?

 

-yapmıyor musun!? Peki tamam!

 

-HAYIR! HAYIR! YAPACAĞIM!

 

Silahı indirmedi ama parmağını tetikten çekti.

 

Gözlerim hızla abimi baştan aşağı süzdü.

 

-merka etme! Ona zarar vermedim. Sadece uyuyor. Küçük bir uyku ilacı! Ama bu zarar vermeyeceğim anlamına gelmiyor!

 

Bir elim yumruk oldu.

 

-neden baba! Neden bize bunu yapıyorsun!? O senin oğlun!

 

Omuzlarını silkti.

 

-çünkü sen benim istediğim gibi biri olmak zorundasın!

 

Aklım almıyordu.

 

Hadi beni sevmiyordu buna alışkındım.

 

Peki yasin!? Onun üstüne titrerdi.

 

-zaaflar oğlum! Zaaflar insanı güçsüz kılar! Ne kadar yasinden nefret ettiğini düşünsende onu seviyorsun. Onu önemsiyorsun. Gözler her şeyi anlatır oğlum! Bu hayatta zaafın olmamalı! Olacaksa, bunu saklamayı gözlerine öğretmen gerekiyor!

 

Neden bir çıkış yoktu!?

 

Neden buraya sıkışıp kalmak zorundaydım!?

 

-şimdi...üç,iki.

 

Ve silah patladı.

 

Barut kokusu sadece elime değil, ruhuma da sindi.

 

-afferin evlat!

 

Gözlerimi sıkıca yumdum.

 

Geri açtığımda abim ve aykut yoktu.

 

Nereye gittiler!?

 

Nasıl çıktılar!?

 

Etrafımda dönerken yine o ışığı gördüm.

 

Koşmaya başladım.

 

Ayağım bir şeye takıldı ve yere düştüm.

 

Kafamı çevirdiğimde arif vardı yerde.

 

Çakırcalı için vurduğum adam!

 

Olduğum yerde geri gitmeye başladım.

 

-burdan çıkamazsın oğlum! Ben o gün seni bu karanlığa hapsettim!

 

Etrafta aykut sarsılmazın iğrenç kahkahaları yankılandı.

 

Başımı ellerim ve bacaklarımın arasına gömüp sallanmaya başladım.

 

-hayır! hayır! HAYIR!

 

■■■■

 

 

-HAYIR!

 

Nefes nefese kalmış bir halde gözlerimi açtım. Yattığım yerden hızla doğruldum ve oturduğum yerde ter süzülen şakaklarımı ellerimin arasına aldım.

 

Gözüm ağır hareketlerle saate kaydı. Uyuyalı yarım saat olmuştu.

 

-siktir! Neden böyle oldu!?

 

Diye mırıldandım.

 

Göhanın yanında uyuyabiliyordum.

 

Peki şimdi!?

 

Hâlâ derin soluklar almaya devam ederken koltuğa tekrar uzandım.

 

Aykutun bana yaptıklarından ve yaptırdıklarından asla kurtulamayacaktım.

 

Gerçeklerim peşimi asla bırakmayacak ve beni günden güne daha çok bitirecekti.

 

Gerçekten de aykut sarsılmaz dediğini yapmış ve beni bu karanlığa hapsetmişti.

 

Gözlerimi gökhana diktim. Uyuyordu.

 

Aradan çok geçmeden uykunun bedenimi tekrar esir aldığını hissettim.

 

Normalde uyuyamazdım fakat gökhana bakarken gözlerim çoktan kapandı.

 

 

Gökhan yine odada duyduğu adım sesleriyle uyandı.

 

Kim olduğunu tahmin edebiliyordu.

 

Gelmesi beklediği bir şey değildi aslında. O yaşanan şeyden sonra adım dahi atmaz diye düşünmüştü ama gökay burdaydı.

 

Kendini koltuğa attığını işittiği sesten anladı ve gözlerini yavaşca araladı.

 

Sırtüstü uzanmış ve gözleri çoktan kapanmıştı bile.

 

Gökhan bir süre kardeşini izledi.

 

Eve girmeden önce kapının önünde ayakkabısını görmüş ama yine de emin olmak için ikizlerin odasına girmişti.

İlk gözüne emir çarpmıştı. Her zamanki gibi uyuyordu ve ilk kez üstü açık değildi.

Sonra gözleri gökaya değdi. O da uyuyordu ama emirin tersine üstüne yorganı örtmemiş ve kıyafetleriyle yatıyordu.

Ses çıkarmadan yanına yaklaştı ve bir süre izledi. Sonra kendine engel olamayarak, gökayı uyandırmadan üstünü örttü ve odadan çıktı.

Bunu neden yaptığını bilmiyordu ama kendine engel olamamıştı.

 

Bu düşünceler arasında tam uyumak üzereyken gökayın hızlanan nefes sesleri uykusunu geri dağıttı.

 

Gökhan istemsizce kaşlarını çattı.

 

Sanki aldığı nefes yetersiz geliyormuş gibi bir hali vardı gökayın.

 

Uykusunda bir şeyler gördüğünü anladı.

 

Yanına gitmeli miydi!?

 

Çok geçmeden sayıklamaya başladı.

-abi!

 

-yapamam!

 

-hayır! Hayır! HAYIR!

 

Hızla olduğu yerden kalkıp başını ellerinin arasına alan kardeşine baktı.

 

Yanına gitmek istedi bir an.

 

Sarılmak.

 

Geçti demek istedi.

 

Cesaret edemedi.

 

Tekrar koltuğa uzanan gökaya dikkatle baktı.

 

Gökayın gözlerinin kendine döndüğünü hissedince engel olamadığı bir dürtüyle gözlerini kapadı.

 

Kısa bir süre üzerinde olan bakışlar yok olunca gözlerini geri açtı gökhan.

 

Kardeşinin başı ona dönük uyuduğunu gördü.

 

Yavaş hareketlerle yerinden kalktı ve gökaya ilerledi.

 

Koltuğu sarsmadan yanına oturdu.

 

Neden benim yanımda uyuyorsun be oğlum?

 

Ne gördün uykunda?

 

Neyi saklıyorsun sen bizden?

Gökhan gün ağırana kadar içinde boğulduğu düşüncelerle beraber gökayı izledi.

Daha sonra oturduğu yerden kalktı ve tekrar yatağına uzandı. Gökayın kendisini görmesini istemedi.

 

Gözlerime sızan gün ışığıyla yavaşça gözlerimi açtım. Gözüme ilk çarpan şey hâlâ uyuyan gökhan oldu.

Gökhan uyanmadan odasından çıkmak için yattığım yerden ağır hareketlerle kalktım. Aynı yönde hareketsiz yatmak her yerimin uğuşmasına neden olmuştu.

Sakin adımlarla odadan çıktım ve emirin odasına geçtim.

Emir hâlâ uyuyordu.

Ses çıkarmadan bir kaç parça kıyafet aldım ve duşa girdim.

Çok kısa bir duşun ardından bedenimi kurulayıp, kıyafetlerimi giydim.

Hâlâ kıyafetlerimi kirli sepetine atmaya çekiniyordum.

Elimde hızlıca yıkadım ve sıktığım kıyafetleri alıp tekrar odaya geçtim.

Yıkadığım kıyafetleri kalorifere serdikten sonra paketimden sigara çıkardım ve mutfak balkonuna geçtim.

Islak saçlarıma daha keskin değen soğuk hava beni rahatsız etmiyordu.

Tam tersine beni daha dinç tutuyordu.

Ciğerlerimden dışarıya taşan ve havaya karışıp giden sigara dumanına dalmış izlerken, açılan balkonun kapısıyla arkama döndüm.

-evlat!

Sami bey bu saatte balkonda olmama şaşırmış olmalıydı.

-günaydın bey baba.

Hâlâ şaşkın bakışları üstümde geziniyordu.

-günaydın. Ne yapıyorsun bu saatte balkonda?

Cevap vermeden sağ elimde tuttuğum sigarayı görüş açısına kaldırıp indirdim.

-tamam içiyorsun şu mereti! Aç karnına bari içme oğlum!

Omuzlarımı silktim ve sigaramdan yine bir nefes çektim.

Bey baba bir kaç adımla yanıma geldi ve o da benim gibi karşıyı izlemeye başladı.

-kaç yaşındaydın başladığında?

Yine omuz silktim.

-bilmem. Hatırlamıyorum.

Bey baba anlıyorum der gibi kafasını salladı.

-nasıl ve neden başladın peki?

Bu sorduğuna güldüm.

-merak.

Bakışları bana döndü.

-merak!?

Sadece kafamı salladım.

Kaşları bir anda çatıldı. Verdiğim cevaba sinirlenmiş olduğunu düşünürken elleri hızla saçıma dokundu.

-senin saçların ıslak!

Bu sefer şaşıran bendim.

Ne vardı bunda?

-evet, ne var bunda?

Tam bir şeyler demek için ağzını açmıştı ki, yine balkonun kapısı açıldı.

Bey baba ve benim bakışlarım oraya döndü. Herkes uyanmış mutfağa gelmişti.

Hepsi şaşkın ama bir ağızdan günaydın derken,bir tek annem merakını dile getirmişti.

-ne yapıyorsunuz siz burada!?

Bey baba onları duymamış gibi geri bana döndü ve işaret parmağını bana doğrultarak konuştu.

-ne demek ne var oğlum!? Bu havada böyle çıkılır mı!?

Dediğine cevap vermeden sigaramı içmeye devam ettim. Hızla sigarayı elimden aldı.

-yürü içeriye!

Boş bakışlarla bey babaya baktım.

-gökay içeriye geç!

Sıkıntılı bir nefes aldım ve içeriye geçtim. Ardımdan da bey baba geçti ve balkonun kapısını kapattı.

-ne oluyor sami!?

Bey baba anneme döndü.

-baksana serpil! Bu havada saçları ıslak balkona çıkmış! Hasta olacak!

Annem saçlarıma baktı ve ellerini saçlarımda gezdirdi.

-oğlum neden kurutmadın saçını?

Ben asıl bu ilgiyle hasta olurdum. Alışkın değildi bünye.

-sevmem.

Bey baba kolumu tuttu.

-yürü! Kurut şu saçlarını! Hasta olacaksın oğlum!

Şimdiye kadar olmamıştım. Bu saatten sonra da bir şey olmazdı.

-şimdiye kadar bir şey olmadı.

Bey babanın sabrını zorladığımın farkındaydım.

Bunu diğerleride fark etmiş olmalıydı.

-tamam baba. Ben hallederim.

Şaşkın gözlerle gökhana döndüm. O ise bu bakışımı umursamadan kolumu tuttu.

-hadi!

Şaşkınlığın etkisiyle gökhanı takip ettim.

Gökhandan asla bekleyeceğim bir şey değildi.

Banyonun kapısını açıp içeriye giren gökhanın ardından bende girdim.

Banyoda ki dolaplardan birini açıp kurutma makinesini çıkardı.

-al! Kurut saçlarını.

Boş bakışlarla elindeki makineye baktım.

-alsana oğlum!

Gökhanın tepkisiyle aldım ve prize taktım.

Çalıştırdığım makineyi rastgele saçıma tutmaya başladım.

Aradan geçen iki dakikanın sonunda kapadım.

-tamam.

Ellerini saçıma attı.

-kurumamış bu saç!

Yeterdi işte.

-ver şunu! Bir işi de becer!

Elimden aldığı makineyi çalıştırdı ve saçlarımı kurutmaya başladı.

İkinci şokumu burda yaşamış oldum.

-senin için değil! Babam daha fazla sinirlenmesin diye.

Gökhanın sesiyle, aynanın yansımasından ona baktım.

O da bana bakıyordu.

Sadece kafamı sallamakla yetindim.

Başka ne olacaktı zaten!?

Ne bekliyordun!?

Bana çok uzun gelen bir süre boyunca saçlarımı kuruttu.

-bitti.

Dedi ve makineyi kapattı.

-eyvallah.

Sadece başını salladı ve makineyi yerine koyup banyodan çıktı. Bende oyalanmadan ardından çıktım ve mutfağa geçtim.

Serpil hanım kahvaltı sofrasını hazırlamış omlet pişiriyordu.

-kuruttun mu?

Bey babaya baktım ve başımı salladım.

-gel kontrol edeceğim.

Bizimkilerden gülme sesleri yankılandı.

Bir şey demeden sürüdüğüm ayaklarımla yanına gittim.

Sandalyede oturduğu için üstten bakıyordum. Eliyle eğil işreti yapınca sıkıntılı bir nefes verdim ve eğildim. Eliyle saçımı karıştı ve konuştu.

-afferin! Olmuş.

İçimden sabır dileyip yerime oturdum.

Bizimkiler hâlâ gülmeye devam ederken onlara ters bakışlar attım ama gülmeye devam ettiler.

 

Kahvaltı sakin geçmişti. Günlük konuşmalardan başka bir konuşma olmamıştı. Şimdi herkes salonda oturmuş kendi halindeydi. Gökhan ise bir köşede silahıyla uğraşıyordu.

O sırada zil çaldı ve ufuk ayaklandı. Kapıyı açtı ama bir süre ses gelmedi.

İçeriye adım sesleri duyuldu ve ufuk bana seslendi.

-gökay!

Benim bakışlarım gibi herkesin bakışları ufuğa döndü.

-seni soruyor.

Dedi ve ufuğun ardında biri belirdi.

Gözlerim oraya çıktı ve şaşkınlıkla açılmasına sebep olacak kişiyi gördüm.

-abi!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 27.04.2025 22:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...