28. Bölüm

25

Sare
_sarekndmr_

Sözler...sözler,sadece ses yığınından ibaret değildir.

Sözler ilaçtır, seni iyi eden.

Sözler zehirdir, seni bazen yavaş yavaş bazen anında öldüren.

Hayatımda beni yavaş yavaş öldüren çok söz duydum. Fakat ilk defa anında öldüm.

Gözlerim karanlığa bürünüp, etrafımdaki olan şeylerden bir haber vücudumu uyuturken bile, ruhumdaki acıyı hissedebiliyordum sanki.

İçimde bir şey çığlık atıyordu.

SEN HİÇ SEVİLMEYECEK MİSİN!?

Gözlerim bu yakarışla aydınlığa çıkıyordu. Beyaz ışıktan başka bir şey görünmüyordu. Tek karanlık şey kendimdi.

Etrafımda dönerken karşıdan gelen sis bulutunu göre biliyordum. Çevremi bir anda saran gri bulutlarla gözümü sımsıkı yumduğumu hissedebiliyordum.

-uyanmayacak mısın?

Duyduğum sesle gözlerimi hızla açıyorum.

Küçük bir çocuk!

Ne işi var burada!?

-sen kimsin? Ne işin var burada?

-uyanmayacak mısın!?

Arkası bana dönük olan çocuk omuzları çökmüş , elleri yara içinde öylece duruyordu.

-evine git! Tehlikeli olabilir!

-uyanmayacak mısın?

Ellerimi hızla saçımda gezdiriyorum.

-neden buradasın? Kimsin sen?

Neden aynı şeyi söylüyordu?

-uyanmayacak mısın?

Sinirle bedenim gerilirken,gözlerim tekrar kapanıyor.

Bu sırada sesler duyuyorum ve tekrar gözümü açıyorum.

Denk geldiğim gözlerle bir iki adım geriye gidiyorum.

-beni tanımadın mı?

Sesi kırgın çıkıyor. Unutulmuş olmak ona acı veriyor belliki.

-sen?

Gülümsüyor.

-evet, hatırladın mı? Yoksa gerçekten unuttun mu beni?

Yüzündeki gülümsemeye rağmen sesindeki kırgınlık hâlâ hüküm sürüyor.

-nasıl unuturum! Geliyorum mezara. Konuşuyorum ya seninle.

Başı öne düşüyor çocuğun.

-uzun zamandır gelmiyorsun ama!

Benimde utançla başım düşüyor öne.

-ben sandım ki...seni içimde yaşatabilirim tekrar.

Çocuktan ses gelmiyor. Tam konuşmaya karar vermişken, çocuk konuşuyor.

-uyanmayacak mısın?

Yine aynı şeyi söylüyor.

-uyanmak istemiyorum!

Çocuk bir adım daha bana yaklaşıyor.

-uyanmayacak mısın?

Derin bir nefes alıyorum.

-rahat bırak beni! İstemiyorum.

Çocuk gülüyor.

-zorundasın.

Kafamı iki yana sallıyorum.

-senide sevmiyorlar demi!?

Şaşkınlıkla bakıyorum. Sonra omuzlarım düşüyor.

-sevmiyorlar.

Sesim fısıltıyla dökülsede, yankı yapıyor etrafta.

Sevmiyorlar...sevmiyorlar.

-belki...seviyorlardır.

Gülmeye başlıyorum.

-hayır! Beni kandırma! Sende gerçekleri görmek istemediğin için ölmedin mi!? Belki kabullenseydin en başından, farklı bir hayatımız olurdu!

Çocuk güldü.

-beni geri alır mısın buradan?

Yutkundum. Kafamı iki yana salladım.

-bu imkansız.

Gözünden yaş geliyor çocuğun.

-ama yaşatabilirim demiştin!

Kafamı iki yana sallıyorum.

-yalan söyledim!

Çocuk sinirli bir şekilde bakıyor bana.

-uyanmayacak mısın!?

Delirecek gibi hissediyorum.

-YETER!

Çocuk kayboluyor ortadan. Nereye gitti!?

Etrafıma bakıyorum ama yok!

-nerdesin!?

-öldü! Öldürdüm!

Aykut sarsılmaz!

Gri bulutların içinden ağır adımlarla yaklaşıyor bana.

Ne demek öldürdüm?

-nasıl? Neden?

Kahka sesi yankılı geliyor kulaklarıma.

-uzun zaman oldu! Unuttun mu yoksa?

Kaşlarım çatılıyor hızla aykut sarsılmaza yürüyorum.

Son adımı atacakken yer yarılıyor ve aramıza mesafe giriyor. Boşlukta kalan ayağım dengemin bozulmasına neden oluyor. Zar zor ayakta durmayı başarıyorum. Aykut sarsılmaz ise elleri pantolonunun cebinde, yüzünde iğrenç gülmsemesiyle duruyor.

-sakin ol oğlum! Aslında ben aracıyım! Asıl katil sensin!

Ne saçmalıyor? Ben öldürmedim!

-ben yapmadım!

Tekrar kahka atıyor.

-aptal çocuk! Ona umut aşılayan sendin. Kötü şeylerin iyi şeyler getirebileceğine inandırdın onu! Bu zayıflattı onu ve sonunda öldürdü.

Kafamı iki yana salladım.

-inkar etme! Ellerinle sen gömdün onu!

Nefesim daralıyordu.

-gökay!

Anne!?

-bu tafa gel oğlum yaklaşma oraya! Düşersin!

Ayaklarımı hareket ettirmek istiyorum ama olmuyor.

-gelemiyorum!

Annem yaklaşıyor bana.

-serpil dikkat edin!

Bey baba!

Annem duymamış gibi geliyor.

-bir daha dene! Düşeceksin hadi!

Deniyorum ama yine hareket edemiyorum.

-anne olmuyor!

Yer tekrar sallanmaya başlıyor. Dengemi kaybedip düşürken biri beni tutuyor.

-anne!

Gülümsüyor annem.

Gülümsemesiyle etraf aydınlanıyor. Sis bulutları etrafı terk ediyor sanki.

-seni seviyorum anne.

Gülümsemesi bir anda soluyor ve daha tamamen dağılmamış olan bulutlar, kasvetli havayla beraber daha güçlü sarıyor etrafı.

-peki ben seni seviyor muyum?

O ne demek anne!?

Elini elimden çekiyor ve düşmeye başlıyorum.

-ANNE! BIRAKMA BENİ!

Ve yine o cümle yankılanıyor.

-uyanmayacak mısın!?

 

●●●●

Gökayın yere yığılmasıyla herkesin içini bir korku kapladı.

Serpil olduğu yerde donup kaldı ve düşündü.

'Ben napıyorum!? İkiside benim evladım!'

'Nasıl yaparım bunu!?'

Yere yığılıp kalmış oğlu kadının kalbine acı veriyor.

Gökhan hızla gökayın yanına koşuyor.

-gökay! Doktor yok mu!?

Herkesin gökayın etrafına toplanmasıyla serpil de kendine gelip oğlunun yanına koşuyor ve eğilip korkuyla yüzüne bakıyor.

Gökayın gözleri kısık ve kısa bir an açılıyor ama geri kapanıyor.

Bu sırada doktor kalabalığı yarıp gökaya ulaşıyor. Hızlı hareketlerle kontrollere başlıyor. Daha sonra eline bulaşan kanla gökayın montunu kaldırıyor.

-bu çocuk yaralı!

Gökayın karnında her yeri kanla kaplanmış sargı bezini görenler üzüntüyle yüzünü buruşturuyor.

-acil sedye! Hadi!

Gökayı sedyeye kaldırıp koyuyorlar.

-ameliyathaneyi ayarlayın! Acil!

Serpil göz yaşları içinde olduğu yerde kalakalıyor.

Sami evladına bir şey olursa acısıyla kalbinin sıkıştığını hissediyor.

Emir ve çisem bir köşede ağlıyor.

Onur ve ufuk güçlü durmaya çalışıyor.

Kerim sakinleşmek için derin nefesler alıyor.

Gökhan ise sedyenin peşinde koşarak gökayın yanında gidiyor.

-burdan sonrası yasak. Giremezsiniz!

-ben abisiyim!

-üzgünüm. Giremezsiniz!

Gökhan yüzüne kapanan kapıyla bir kaç adım geriye sendeliyor.

Hissettiği bu korku ve acıya anlam veremiyor. Daha doğrusu vermek istemiyor. Neden bilmesede gökayı kabullenmek ona zor geliyor. Sırtı duvara denk gelince yavaşca yere kayıp oturuyor.

-lütfen bir şey olmasın! Dayan oğlum!

 

 

Aradan bir saat geçmişti ve herkes ameliyathanenin önünde bekliyordu.

-nasıl anlamadım!?

Emir kendini suçluyordu.

-bende bir şey anlamadım ki.

Dedi çisem.

Bu sırda yusuf geldi.

-abi! İstediğin görüntüler.

Elindeki küçük flasbelleği gökhana uzattı.

-bilgisayarda getirdim abi! Bakmak istersen diye.

Gökhan başını salladı.

-eyvallah.

Yusuf elindekileri gökhana verdi.

-yapabileceğim başka bir şey var mı?

Gökhan başını iki yana salladı.

-eyvallah.

Yusuf başka bir şey demeden çıktı hastaneden.

Gökhan elindekilere baktı. Hâlâ aynı yerde öylece oturmaya devam ediyordu.

Bilgisayarı dizine koydu vs flasbelleği taktı.

Görüntünün açılmasını beklerken sabırsızlıkla sol dizini sallıyordu.

Herkes merakla gökhanın başına toplandı. Sonunda görüntü yüklendi ve açıldı.

İlk başta ıssız olan sokağa üç kişi giriyordu. Çok geçmeden emirle çisem görüntüde beliriyor ve olaylar başlıyordu.

Bir süre emirle çisemi sözlü rahatsız eden üçlü, emirin itmesiyle fiziksel olarak karşılık veriyordu. Bu sırada gökay giriyor görüntüye. Çisemle emirin önüne geçiyor ve çocuklarla konuşuyor. Tekrar çisemle emire dönüp bir şeyler diyor ve emirle çisem görüntüden çıkıyor.

Ardından ilk darbe gökaya geliyor ve kavga etmeye başlıyorlar. Çok geçmeden hepsi aynı anda hareketsiz kalıyor. Çocuklar çekilip kaçmaya başlıyor. Gökay sokağın başına doğru bakıyor.

-bizi kontrol ediyor.

Dedi emir.

Kısa bir an emire dönen gözler tekrar dehşetle videoya döndü.

Gökay bir kaç adım geriye savruluyor. Başını iki yana sallayıp kendine geldikten sonra sokağın başını kontrol ederek elindeki sargıyı açmaya başlıyor. Elinden çıkardığı sargıyı karnına bastırıp, montuyla kapıyor ve görüntüden çıkıyor.

Herkes şok içinde bitmiş olan görüntüye bakmaya devam ederken, emir elleri başında volta atmaya başladı.

-bizi daha fazla korkutmak istemedi! Ondan sakladı! Ben ne yaptım peki!?

Serpil,oğlunun bu haline daha fazla dayanamadı.

-oğlum tamam sakinleş lüt-

Emirin adımları aniden kesildi ve bakışları annesine kitlendi.

-sen anne! Sen neden yaptın !? Gökay senin oğlun değil mi!? Neler söyledin? Niye ittin gökayı anne!?

Serpil emire yaklaşmak için bir iki adım attı ama emir geri çekildi.

Tam bu sırada ameliyathane kapısı açıldı ve doktor çıktı. Herkes korku ve umut karışımı bir duyguyla doktorun etrafında toplandı.

-öncelikle geçmiş olsun. Ameliyat iyi geçti. Çok kan kaybettiği için bir ünite kan verdik. Yine de ilk yirmi dört saat risk teşkil ediyor. Bu yüzden yoğun bakımda, gözetim altında tutacağız. Tekrardan geçmiş olsun.

Her bir ağızdan şükür duaları dökülürken herkes sevinç içinde birbirine sarılmaya başladı.

 

~3 saat sonra~

Gökay, camın ardında kalbinin ritmini gösteren makineye bağlı yatarken, herkes büyük bir sessizlikle gökayı izliyordu.

Üç saattir rengi bembeyaz kesilmiş, öylece yatan gökay oradakilerin kalbine korku tohumları ekiyordu.

Herkes uyanacağını biliyordu ve kalplerindeki bu korkunun yersiz olduğunu kendilerine hatırlatıp duruyorlardı.

Taki makineden gelen seslere kadar. Gökayın kalp ritmi bozuluyor ve makine kulakları rahatsız eden yüksek bir sesle ötüyordu.

-NE- NE OLUYOR!?

Diye feryat etti serpil hanım.

Gökhan,kerim ve emir cama yapışmış korkudan sıkışan kalpleriyle hem cama vuruyor hemde gökayın ismini haykırıyorlardı.

Onur ve ufuk öylece donup kalmışlardı.

Çisem bir köşeye sinmiş daha fazla tutamadığı göz yaşlarıyla hıçkırarak ağlıyordu.

Fulya, serpil hanıma kollarını sarmış sakinleştirmeye çalışırken, sefa, kalbinin sıkışmasıyla ayakta zor duran sami beyi tutmaya çalışıyordu.

-Allahım! Olmaz! Bir kere daha evlat acısı yaşayamam! Kaldıramam bunu! Benden al oğlumun ömrüne ver.

Diye feryat ediyordu sami bey.

Bu sırada koşarak odaya giren doktor ve hemşireler müdehaleye başlarken, camın perdesini indiriyor bir hemşire ve gökayla olan tek bağlantılarını kesiyor.

Gökhan hırsla duvara vuruyor yumruğunu.

-yapma oğlum! Yapma! Bundan ölünmez be! YAPMA!

Diyerek volta atmaya başlıyor gökhan.

Aslında çok uzun sürmeyen bir an, onlara bir ömür gibi geliyor.

Kapı açılıyor ve içeriden doktor ve hemşireler çıkıyor.

Doktorun yüzünde bir gülümseme

-hastamız uyandı. Çok geçmiş olsun.

Doktorun ağzından dökülenler sanki nefes almalarını sağlıyor.

Bu seferde sevinç göz yaşları dökülüyor.

-bir saate normal odaya alırız. O zaman görebilirsiniz.

 

~1 saat sonra~

Bir saatin sonunda odaya alınan gökayı görmek için herkes can atıyordu.

-hastayı görebilirsiniz ama fazla yormayalım lütfen.

Bu cümle herkesin odaya doluşması için yeterli oluyor.

Büyük bir gürültüyle hepsi odaya giriyor.

Bir kişi hariç! Serpil hanım!

Serpil hanım yaptığı şeyin ağırlığı altında sessiz sedasız giriyor odaya.

-gökay?

Gökay gözlerini beyaz hastane tavanına dikmiş, hiç tepki vermeden yatıyordu.

Dudaklarında zor anlaşılacak bir tek fısıltılı bir kelime dökülüyordu.

-gökay? Duyuyor musun abim?

Kerim sorusuna bir yanıt alamıyor. Bu durum endişeleri giderek artırıyor.

Gökhan yavaş hareketlerle gökaya yaklaşıyor ve ne dediğini anlamaya çalışıyor.

-öldü.

Gökhan duyduğu şeyle irkiliyor.

Kim ölmüştü!?

Emin olmak için yine dikkat kesilip dinliyor.

-öldü.

Sertçe yutkunuyor gökhan.

-gökay bu ne demek şimdi ?

Gökay yine tepkisiz bir şekilde aynı şeyi fısıldıyor.

-öldü.

-gökay kim öldü!? Ne diyorsun?

Odadakiler duydukları şeyle irkiliyor.

Kim ölmüştü?

Sami bey oğluna yaklaşıyor ve elini tutuyor.

-oğlum? Kendine gel hadi! kimse ölmedi bak herkes burda.

-öldü.

Sami bey daha sıkı tutuyor oğlunun elini.

-ölmedi oğlum. Sende ölmedin. Burdasın bizim yanımızda. Kendine gel, hadi.

Gökay sami beyin elini sıkarak ilk fiziksel tepkisini veriyor.

-öldü baba.

Herkes duyduğu kelimeyle donup kalıyor.

Gökay sami beye baba demişti.

Sami beyin gözleri doluyor ama hızla geri gönderiyor yaşları.

-oğlum? Kim öldü? Hadi söyle babana?

Gökay sertçe yutkunuyor.

-dört, beş ,altı ,yedi...gerçi yaş ne fark eder? Benim çocukluğum öldü baba.

Son cümle herkes de tokat etkisi yaratıyor.

-ben öldürdüm. Ben gömdüm ellerimle. Şimdi koca adam oldum. Yine öldürüyorum kendimi.

Bilinçsiz bir şekilde,içindekileri döken gökay herkesi yaralıyordu.

-benim yanımda olmayın,düşersen tutarız demeyin, biliyorum ilk siz itersiniz...beni yalanlara inandırmayın. Yoksa yine ölürüm.

Bu sözler nefes kesmek için yeterliydi ve ağırlığını uzun bir süre sırtında taşıyacaktı herkes.

●●●●●●

Güneş kendini yavaştan belli ederken, bende sonunda kendime gelmiştim.

Karşımdaki tekli koltuğa sığmaya çalışan ve kafası yana düşmüş uyuyan kerim abime baktım.

Diğerleri neredeydi bir fikrim yoktu.

Zaten son olan şeyden sonra bilmek de istemezdim.

Yavaş hareketlerle olduğum yerde doğrulmaya çalıştım. Bir anda tüm vücudumu saran keskin acı hissiyle nefesim kesildi. Bir süre kendimi toparlamak için öylece kaldım. Hissettiğim ağrının yavaş yavaş geçtiğini fark edince tekrar hareketlendim ve kalktım.

Üstümdeki iğrenç hastane kıyafeti ilk gözüme çarpan şey oldu. Bir an önce kurtulmalıydım bu şeyden.

Gözümü etrafta gezdirirken gördüğüm küçük valiz ile elimdeki serumu çıkarıp ses çıkarmadan ve dengede kalmaya dikkat ederek valizin yanına ilerledim.

Bir yandan yaramı tutarken diğer yandan uzanıp valizi aldım. Tuvalet olduğunu düşündüğüm yere girdim ve valizi lavabonun üstüne koydum.

İçinden çıkan eşofman takımını aldım ve giyindim. Başka bir şey varmı diye bakarken ön küçük gözünde telefonum ve cüzdanımı buldum.

Onları da cebime yerleştirdikten sonra çıktım. Gözüm kerim abime kaydı. Hâlâ öylece uyumaya devam ediyordu ama çok geçmeden uyanacağı kesindi.

Hem kerim abim uyanmadan hemde diğerleri buraya gelmeden çıkmam gerekiyordu.

Ellebette o eve gidecek değildim. İtilip düşürüldüğü yere,yine düşeceğini bile bile gider miydi insan!?

Önceden evet.

Şimdi...hayır!

Bu düşüncem bana derin bir nefes aldırdı. Eski ben olsa her şeye rağmen bir umut der ve giderdi. Canının yanacağını bilerek canını yakanların yanına varan o yolu yürürdü.

Artık yapmayacaktım!

Yine onları korumak için girdiğim yolda ilerleyecek ama kendimden başkasının beni düşürmesine izin vermeyecektim.

Bana sunulan hikayenin sonu karanlık ve acıydı ve o karanlığı kabul etmiştim artık

Belli ki benim hayata geliş amacım bu kadardı.

Başkaları iyi olsun diye kendimden feda etmek.

Artık direnmek yoktu.

Sadece kabullenmek ve görevimi yerine getirip sonsuza kadar derin bir uykuya kucak açmak vardı.

••••••

Sırtımı yasladığım, yapraklarını çoktan dökmüş yaşlı ağaç ,ayakta durmama yardım ederken bir elim vücuduma dehşet bir ağrı yayan yaramın üstündeydi.

Hastaneden çıkmış ve rastgele yürüdüğüm ara sokakların birinde parka denk gelmiştim.

Şimdiyse bekliyordum.

Ömrüm hayatım boyunca aklıma gelmeyecek bir şey yapmıştım.

Onu aramıştım.

Abimi...yasin abimi.

Attığım konuma gelmesini beklerken, ağrıdan dolayı döktüğüm sıcak terler, soğuk havanın etkisiyle buz gibi dokunuyordu bedenime.

Ağrı şiddetini artırdıkça sanki yıllardır burada bekliyormuşum gibi bir sabırsızlık hissi içime doluyordu.

Zaman sanki benim inadıma yavaş ilerliyormuş gibi hissederken ileriden abimin arabası gözüktü.

Dar bir sokağa sahip olan bu yerde abimin geniş aracının göze çarpmama ihtimali yoktu zaten.

Sonunda önümde duran arabayla derin bir nefes verdim.

Abim hızla arabadan indi ve önümde durdu.

Gözlerinde gördüğüm şey korku muydu? Yoksa beynim yine bana oyun mu oynuyordu?

-gökay! Ne bu halin? Rengin atmış ! Niye oranı tutuyorsun? Bir şey mi oldu ? İyi misin?

Hiç duraksamadan sıraladı sorularını.

Acıdan dolayı sıktığım dişlerimin arasından cevap verdim.

-abi! Bir sus Allah aşkına! Yaralıyım!

Ne yapacağını şaşırmış bir halde gözlerime baka kaldı.

-ne- ne yarası!? Ne oldu!? Biri bir şey mi yaptı!? Kavga mı ettin? Hastaneye gidelim!

Ya sabır!

-abi! Artık zor duruyorum ayakta! Arabaya geçelim mi!?

Abim hızla kafasını salladı ve kolumdan tutarak,bana destek verip yürümeme yardımcı oldu.

Bir yandanda konuşmaya devam ediyordu.

-doğru ya! Geç arabaya. Bende akıl mı kaldı! Bir hastaneye gidelim.

Abim konuşmaya devam ederken sonunda kendimi ön koltuğa atmayı başardım. Bu beni bir az da olsa rahatlattı.

Ben koltuğa yerleşince abim hızla kapımı kapayıp şoför koltuğuna koştu.

Kendisi de binince aceleyle arabayı çalıştırdı ve sürmeye başladı.

-dayan abim! Yetiştireceğim seni!

Sıkıntılı bir nefes verip abime baktım.

-zaten hastaneden yeni çıktım abi!

Şok olmuş gözlerle kısa bir an bana bakıp tekrar yola döndü.

-neler oluyor gökay!? Nasıl yaralandın ve ne zamandır hastanedeydin?

-bıçakla yaralandım abi!

Başka bir şey dememe fırsat vermeden kocaman açtığı gözleriyle yine kısa bir an bana bakıp yola döndü.

-NE!

-abi Allahını seviyorsan zaten yorgunum ve ağrım var! Bir de sen başlama!

Şaşkınlığını üzerinden atamamış olsada daha sakin davranmaya başladı.

-peki tamam...onların haberi var mı? Yani şey...ailen?

Bu soru boğazımda bir yumruya neden oldu. Konuşamayacağımı anlayınca kafa salladım.

-peki neden yanlarında değilsin!? Neden tek başına çıktın ordan!?

Bu soru gülmeme sebep oldu.

-neden gülüyorsun oğlum! Komik bir şey mi dedim!

Tekrar güldüm.

-neden yanlarında değilim...onlarda aynısını yaptı çünkü.

Abime bakarak söylediğim sözler abiminde bana dönmesine neden oldu.

Bu sefer gözleri bana takılı kaldı. Ne demek istediğimi çok iyi anlamıştı çünkü.

Karşıdan gelen korna sesine kadar gözünü benim gözlerimden ayırmadı.

Korna sesiyle irkilerek arabayı zar zor toparladı.

Tam bir şey demek için ağzını açmıştı ki telefonuma mesaj geldi.

Zar zor çıkardığım telefonun ekranına kaydı gözlerim. Benimle beraber abimde bakıyordu.

Metin tunca

Gökay. Seninle konuşmamız gereken önemli bir şey var. Yarın beni ziyarete gel evlat.

Araba acı bir fren sesiyle durdu. Ani duran arabayla bedenim sarsıldı ve acıyla ağzımdan küfür döküldü.

-siktir!

Abimin bakışları hızla beni buldu.

-sen! Bu adamı nerden tanıyorsun!?

Bu sefer şaşkın gözlerle bakan bendim.

-ne diyorsun abi?

-bu adamın babamla bir bağı var! Sen nerden tanıyorsun!?

 

♡♡♡♡♡♡♡♡

Bölüm çok saçma bir yerde bitti ve bu seferki yazım şeklimi hiç beğenmedim ama sizleri daha fazla bekletmemek için atıyorum.

Yazım yanlışı varsa şimdiden affola🤍

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 10.10.2025 04:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...