1. Bölüm

1 ♡ 

Sevil GÜN
_sevilgun

1.Bölüm: Zoraki Adımlar

Hayatım güzel başlamamış olsa da sonunun güzel olacağını düşlemiştim her zaman. Evet belki anne babamın sahip olmak istemedikleri çocuklarıydım, belki kimse tarafından sevilmiyordum ama yine de bir umut hayatımın güzelleşeceği günü bekliyordum. Güzelleşmese de en azından kendi kararlarımı verir, mutsuz olacaksam da kendi seçimlerim dolayısıyla mutsuz olurdum. Ama dedim ya benimki boşa umuttu sadece. Tabii ki öyle bir şansı biricik ailem bana asla sunmayacaklardı.

Bu sabah annem aradığında dersten yeni çıkmış, bir sonraki ders için kantinde bekliyordum. Acil bir mesele için çağırmış olsa da sevinçle gitmiştim eve. Çünkü sesinde bu zamana kadar duymadığım bir tını vardı. Sanki, sanki sesi mutlu gibiydi. Ve bu 22 yıllık yaşantımda ilk defa karşılaştığım bir şeydi.

Eve vardığımda yanılmamıştım. Sesi gizlemeye gerek duymadığı bir keyifle kaplıydı. O sevincin bana hüzün getireceğini tahmin edememiş, aramızı düzeltebileceğimizi düşünmüştüm. Ki bu imkânsız bir şeydi ama bir umuda tutunmuştum işte. Salona geçtiğimde içime bir huzursuzluk binmişti çünkü babam bile günün bu vaktinde şirketinin başında olmak yerine burada, bizimleydi. Samet Akyel'in bu saatlerde evde olması ancak kıyamet habercisi olabilirdi.

"Evleneceksin." diye konuşmaya başladı babam. Acımasızca, umursuzca döküldü dudaklarından bu kelime. Tek kelime yetmişti başımdan aşağıya kaynar sular boşalmasına. Onları o kadar iyi tanıyordum ki şaka yaptıklarını düşünüp kendimi sakinleştirmeye çalışmıyordum bile. Dudaklarım kendiliğinden aralandı. Bunu fark edip konuşmama izin vermeden konuşmasına devam etti. "İtiraz edemeyeceğini biliyorsun Dilem. O yüzden bize karşı çıkmak için boşuna nefesini tüketme. Zaten okulunun son dönemindesin yani evliliğine bir zararı olmayacak. Detayları annenle konuşup halledersiniz." Konuşmasını bitirip ayaklandı. Omuzlarıma koskoca bir ağırlık bıraktı ve ayrıldı salondan. Bu kadardı işte babalığı. Bir çıkar uğruna, kızını hiç tanımadığı biriyle evlendirebilecek kadar aşağılık bir adamdı.

Gözümden bir damla yaş düştü. Silmeye uğraşmadım. Devamı gelmesin diye uğraşsam da başarılı olamadım. Annem yaklaştı yanıma. Çenemi kavradı sıkıca. Canımı acıtmamak için dikkat etti demek isterdim ancak canımı daha fazla yakmak istercesine sıktı. "Ağlama!" dedi sert sesiyle. Bakışları her zaman olduğu gibi bugün de benimle uğraşmak istemediğini bas bas bağırıyordu. "O adamla evleneceksin. Evleneceksin ve doğduğundan beri ilk defa işe yarayacak, şirketlerimizin ortak olmasını sağlayacaksın. Bu işi bozacağın tek hareketinde hayatını mahvederim. Öyle ki burada yaşadığın günleri mumla arar olursun." Ağlamam daha da şiddetlenirken çenemi bırakıp ayağa kalktı. İlerleyecekken bana döndü tekrar. "Yarın buluşacaksınız. Ters hareketini görmeyeceğim Dilem." O da öylece bıraktı beni salonda. Dış kapının kapanma sesi duyulunca zar zor odama gittim. Ağlamaktan başka bir şey gelmiyordu elimden. Sığınabileceğim, acımı paylaşabileceğim kimsem de yoktu. Acizliğim, yalnızlığım sanki peşimi hiç bırakmıyorlarmış gibi tekrar yüzüme vurulmuştu. Bu halimden nefret ediyordum, herkesten nefret ettiğim gibi.

Aradan kaç saat geçmişti bilmiyordum ama hava kararmaya başlamıştı. O kadar uzun zamandır durmaksızın ağlıyordum ki artık boğazlarım ağrıyordu. Ayrıca emindim ki gözlerim de şişmişti. Aslına bakılırsa şu an için umurumda olan son şeyler bile bunlar değildi. Hayatım mahvoluyordu. Hayallerim, istediklerim bir hiç uğruna elimden alınıyordu. Mesleğim, ileride âşık olacağım adam... Kısaca geleceğim ailem tarafından çalınmış, bana bıraktıkları tek şey gözyaşlarım olmuştu. Bu yüzden şimdi ağlamayacaktım da ne zaman ağlayacaktım. Üstelik bir an gelecek, gözyaşlarım bile elimden alınacaktı.

Odamdaki lavaboya gitmek üzere ayaklandım. Başım döndüğü için sendelesem de düşmeden lavaboya gelebilmiştim. Yüzüme çarptığım soğuk su beni biraz da olsa rahatlatmıştı. Aynadaki görüntüme daha fazla katlanamayacağımı anladığımda çıktım banyodan. Camın önündeki sandalyeye oturdum. Hava da içim gibi kasvetli ve yağışlıydı. En azından hava anlıyor beni, acımı paylaşıyor diye düşündüm ardından güldüm kendime. Yalnızlıktan delirmiştim iyice. Bilmem kaç yıllık yalnızlığın ardından delirmesem garip kaçardı zaten.

Çalışma masamın üzerindeki birbirlerinden kalın kitaplara kaydı gözüm. Çok emek vermiştim buralara gelmek için. Gecemi gündüzüme katmış, durmadan ders çalışmıştım. Emeklerimin karşılığını da almıştım. Türkiye derecesi yapmış, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazanmıştım. Hayalim başarılı bir avukat olmaktı ancak ailem her hayalimin olduğu gibi bu hayalimin de celladı olmuştu. Zaten onlar için okuduğum üniversitenin hiçbir önemi yoktu. Sadece Akyellerin biricik kızı üniversite mezunu olsun yeterdi.

Telefonuma gelen mesaj sesiyle bakışlarım oraya döndü. Annemdendi. Evlenmek zorunda olduğum adamla alakalı birkaç belge göndermişti. Her ne kadar merak etmesem de incelemeye koyuldum. Onun hakkında merak ettiğim tek bir şey vardı. Onu da bu belgelerde bulmam imkansızdı. Bu evlilikten ailemin beklentisi belliydi. Para... Peki ya onun çıkarı, beklentisi neydi? Sanırım bu sorunun cevabı yalnızca onda mevcuttu.

♡ ♡

Tüm akşam düşünmüş, kararımı vermiştim. Bu sefer kimseye boyun eğmeyecek, istemediğim bu adamla evlenmeyecektim. Bu hayat benim hayatımdı ve benden başka kimsenin söz hakkı yoktu.

Dış kapının kapanma sesiyle odamdan çıktım. İkisi de oldukça yorgun gözüküyordu ama umursamadım. "İstediğinizi yapın, istediğiniz kadar zorlayın umurumda değil. Ben o adamla evlenmeyeceğim. Bu sefer sizin istediğiniz değil benim istediğim olacak. Hayatımı mahvetmenize izin vermeyeceğim." diye avazım çıktığı kadar bağırdım. Saatin kaç olduğu umurumda değildi. Babamın sinirden kıpkırmızı olmuş gözleri beni korkutsa da geri adım atmayacaktım. Sert adımlarla yanıma geldi kolumu sıkıca kavradı. "Evlenmeyeceksin, öyle mi?" dedi ürkütücü bir sakinlikle. Başımla onayladım onu. Gözlerini açıp kapattı. "Ne zamandan beri bana karşı çıkıyorsun Dilem?" diye bağırdı bu sefer. Kolumu kurtarmak için çekiştirsem de daha sıkı kavradı. Geri adım atmamamın aptallık olduğunu bilsem de geri adım atmayacaktım. "Evlenmek istemiyorum." dedim ağlayarak. Sesim ilk zamanki kadar güçlü değildi. Kolumdan çekiştirerek küçük odaya getirdi. İçeri ittirdiğinde dengemi sağlayamadığım için yere düşmüştüm. Kalkmama fırsat vermeden kapıyı kapatıp kilitledi.

Kendimi biraz olsun toparladığımda ayağa kalktım. Kaçacaktım. Yanımda telefonum ya da param yoktu ama en yakın polis karakoluna gidip şikayetçi olacaktım. Dışarıdaki karanlık havayı umursamadan camı açtım. Neyse ki bulunduğum oda giriş kattaydı ve camda çıkmam oldukça kolay olacaktı. Bahçeyi kontrol edip camdan çıktım. Evin bu tarafı korumaların bu saatlerde çok bulunmazdı. Hava nisan ayında olmamıza rağmen oldukça soğuktu ve ben üzerimde yalnızla bir tişörtleydim. Üşüsem de umursamadan ilerlemeye devam ettim.

En yakın polis karakolu neredeyse 1 saatlik yürüme mesafesindeydi. Her ne kadar düzenli spor yapsam da havanın soğukluğu bir yandan, açlık bastıran karnım bir yandan beni oldukça zorluyordu. Yine de pes etmeye niyetli değildim. Bu işi kendi istediğim şekle getirecektim.

Aradan ne kadar geçmişti bilmiyordum ancak oldukça yorulmuştum. Karnımın açlığı kendini daha fazla belli etmeye başlamış, susuzluktan dilim damağım kurumuştu. Dinlenmeye ihtiyacım olsa da bu ıssız sokaklarda tek başıma beklemeye cesaretim yoktu. Bu yüzden daha çabuk varma isteğiyle zorlansam da adımlarımı hızlandırdım. Karanlık yol araba farıyla aydınlandığında içimde bir ürperti peyda olmuştu. Arkamı dönüp baktığımda içimdeki korku daha da büyümüştü çünkü bu araba babamın arabasıydı. Beni fark ettiklerini arabanın yavaşlamasından anladığımda ara sokaklara attım kendimi.

Uzun bir süre koşsam da arkamdaki adım seslerinin gittikçe yakınlaştığını duyduğum için koşmayı sürdürüyordum. Biri kolumu tuttuğunda çığlık atıp kurtarmayı denesem de başarılı olamamıştım. Ne zaman başladığını anlayamadığım ağlamam artarken elimi oldukça sıkı tutan koruma beni ters yöne doğru sürüklüyordu. Pes etmemeye kararlı olduğum için elimi ondan kurtarmaya çalışıyordum. "Zorluk çıkarmayın küçük hanım. Babanız yeterince sinirlendi, onu daha fazla sinirlendirmek istemezsiniz." Sinirle kahkaha attım. Kendimi delirmiş gibi hissediyordum. "Daha fazla ne yapabilir ki? Para uğruna beni tanımadığım biriyle evlendiriyor." Bir şey demeyip hızlıca yürümeye devam etti. O kadar çok koşmuştum ki yol git git bitmiyordu. Rüzgâr estiğinde soğuktan hissizleşen kollarım titremeye başlamıştı. Bunu fark eden koruma durdu. Kolumu bırakmadan ceketini çıkardığında bana yaklaşmış, kollarımdan geçirmişti. İttirmek istesem de gücüm yoktu. Ben de bedenimin ısınmasına izin verdim.

Sonunda araba görüldüğünde adımlarımız biraz daha hızlanmıştı. Ağlamam dursa da iç çekişlerim hala devam ediyordu. Babam geldiğimizi gördüğünde arabadan çıkıp yanımıza dikildi. Sinirli olduğu her halinden belliydi. "Amacın ne senin?" diye bağırdı sinirle. Geri adım atmaya çalışsam da arkamdaki korumaya çarpmıştım. "Evden kaçmak ne demek Dilem?" Gözlerimi kapattım. "Cevap ver!" Boğazımı temizleyip gözlerimi gözlerine diktim. "Evlenmek istemiyorum." dedim. Gözlerindeki sinir pırıltıları arttı. "İtiraz hakkın olmadığını söylemiştim. Hala diretiyorsun." Tekrar ağlamaya başladığımda kaşlarını çattı. "Ağlama Dilem!" Bağırdığında ağlamam daha da arttı. "Baba lütfen, tanımıyorum bile o adamı." Yanağıma sertçe vurduğunda başım sağa doğru savruldu. Şokla babama çevirdim yüzümü. Gözlerinde herhangi bir pişmanlık kırıntısı göremediğimde omuzlarımı düşürdüm. Bir şey demeden arabanın kapısına yöneldiğimde kolumdan tuttu. Sertçe üzerimdeki ceketi çıkartıp korumaya uzattı ve ilerlemem için belimden itti. İtiraz etmeden arabaya bindim. Babam benimle arkaya, şoför ve koruma da öne bindiğinde hareket etmiştik.

Yol boyunca sessizce ağlayarak karanlık yolu izledim. Ağladığım için iyice mayıştırsa da karnımın açlığı ve ağrıdan kıvranan bedenim dolayısıyla uykuya dalamamıştım. Bu yüzden arabadaki gergin havadan kaçamamıştım. Çok uzun sürmeyen araba yolculuğunun ardından arabadan inip eve yürümeye başladığımda babam da bana yetişmiş, kolumdan çekiştirerek üst kata odama sürüklemişti. Odaya ittirdiğinde zor da olsa ayakta kalabilmiştim. Kapının arkasındaki anahtarını alıp bana döndü. "Yarın sabah şirkete erken gideceğim. Annen hazırlanmana yardımcı olacak. Sakın Dilem, sakın ters hareketini görmeyeyim. Canını daha fazla yakmaktan asla çekinmem." Kapıyı kapatıp kilitlediğinde çoktan hıçkırarak ağlamaya başlamıştım.

Bulunduğum yere oturup sırtımı yatağa yasladım. Dizlerimi kendime çekip etrafına kollarımı sardım. Başımı dizime gömdüğümde ağlamam daha da şiddetlenmiş, gözyaşlarım hızla eşofmanımı ıslatmıştı. Bu şekilde hava aydınlanıncaya kadar bekledim. Yalnız başıma, kendim de dahil olmak üzere herkesten nefret ede ede gündüz ettim geceyi. Güneş ayın yerini alıp karanlığı ışığıyla aydınlatsa da beni aydınlatmaya yetememişti. İçimdeki zifiri karanlık küçücük bir yıldız ışığıyla bile olsa aydınlanmamıştı. Ağladım ben de. Tüm gece durmaksızın, bazen hıçkıra hıçkıra bazen sessizce ağladım. İçimdeki zift bu kadar gözyaşıyla bile temizlenmedi. Mutlu olmayı hak etmediğimi böylelikle bir kez daha anladım ben de. Tüm gece boyunca ölmeyi diledim. Çünkü bir kaçışımın olmadığını dün gece çok güzel bir şekilde öğretmişti babam.

Hava iyice aydınlandığında kapı açıldı, içeri annem girdi. Gözleriyle yüzümü incelerken yüzünü buruşturmuştu. Yanıma gelip üzerime doğru eğildi. Çenemden sıkıca tutup yüzümü daha detaylı incelemeye başladı. "Gül Hanım şimdi kahvaltını getirecek. Onu yedikten sonra duşa gir. Sonra hazırlanmaya başlarsın. Odana tekrar geldiğimde seni duşa girmemiş bir halde bulursam hiç iyi şeyler olmaz." Son kez suratıma nefretle bakıp çıktı odadan. Benden bu kadar nefret etmesine dayanamıyordum. Bir insan, bir anne çocuğundan bu kadar nefret edebilir miydi?

Dünden beri hiçbir şey yemediğim için getirilen kahvaltıyı hızlıca yemiştim. Uykusuzluktan ve çok ağlamaktan başımın ağrıyacağını bildiğim için duşa girmeden ağrı kesici içmiştim. Bu kadar sorunumun arasında bir de baş ağrısıyla uğraşamazdım. Ardından odamdaki banyoya adımladım yavaşça. Lavabonun önüne geldiğimde korkarak gözlerimi aynadaki aksime çıkardım. Göreceğim görüntüden çekinsem de ne halde olduğumu görmek istiyordum. Karşımdaki zavallı kızın suratında gezdirdim gözlerimi. Morarmış ve çökmüş göz altları, kızarıklığı morarmaya yüz tutmuş bir el izi, kızarmış gözler, patlamış bir dudak... Bana asla tanıdık olmayan bu kızı izledim bir süre. Dağılmış saçlar, gözyaşı kurumuş yanaklar... Dayanamadım ve çektim bakışlarımı. Bu halimi unutmayacaktım. Aynadaki aksim de sızlayan yanağım da aklımdan çıkmayacaktı.

♡ ♡

Birkaç saatin sonunda hazırdım. Annemin memnuniyet dolu bakışlarını görmezden gelerek arkamdaki boy aynasına döndüm. Birkaç saat önceki kızdan eser yoktu. Duştan sonra gözüme damlatılan damla dolayısıyla kızarmış gözlerden kurtulmuştum. Profesyonel makyaj sayesinde yüzümdeki tüm morluklar ve kızarıklıklar hiç var olmamış gibi bir hale getirilmişti. Öyle ki dudağımın kenarındaki yara bile belli değildi. Kumral dalgalı saçlarım tepeden at kuyruğu yapılmıştı. Yeşil gözlerimi ön plana çıkarmak amacıyla seçtiklerini düşündüğüm yeşil kare yaka bluzun altına bol siyah kumaş pantolon uygun görülmüştü. Siyah topuklu botlar ile kombin tamamdı. Her şey dışarıdan mükemmel görünüyordu. Gözlerim aksini bağırsa da bu zamana kadar kimsenin anlamadığı bu küçük kızı yine kimse anlamayacak, herkesin zihninde yine hayatım mükemmel olarak canlanacaktı.

Üzerime verilen siyah ince kabanla evden çıkmam gerektiğini anlamıştım. Annem sabahtan beri yaptığı gibi nutuk çekiyordu. Onu duymayı bırakalı çok olmuştu. Evin önünde bekleyen arabaya ilerlediğimde dün geceki koruma kapımı açtı. Herhangi bir tepki vermeden arabaya bindiğimde yolculuğumuz başlamıştı.

Kısa bir yolculuğun ardından kafeye ulaşmıştık. Kapımı açan şoföre de bir tepki vermeden indim arabadan. Normalde asla kaba bir insan değildim ama dün gece için hepsine çok kızgındım. Bana yardım etmek yerine babamın emrine göre hareket etmişlerdi. Bir genç kızın hayatı mahvoluyordu ama umurlarında değildi.

Kafeye adımlarken aklımdan buradan kaçmak geçse de korktuğum için cesaret edememiştim. Babam canımı yakmaktan asla çekinmezken bu şekilde bir risk almak akıl karı mıydı bilmiyordum. Ama ben o kadar cesur değildim. 22 yıllık hayatımda ilk defa aileme karşı gelmiştim ve hiçbir sonuca ulaşamamıştım. Sanırım erken davranmıştım. Dün gece evden kaçmak yerine buradan kaçmaya çalışmalıydım. Ama artık her şey için geçti. Ben yine ve yine aileme boyun eğmek zorunda bırakılmıştım.

İçeri girdiğimde bakışlarım sanki yerini önceden biliyormuş gibi onu bulduğunda bir süre istemsizce hareketlerini incelemeye başladım. Dalgın gibiydi ve heyecanlı gibi de duruyordu. Adımlarım ona yöneldiğinde anlamlandıramadığım duygularla çevrili yeşilleri, yeşillerimle kesişti. Buradaydım. Ben Dilem Akyel; herkesin istediği yerde, Serhat Çağrı Soykamer'in tam karşısındaydım.

♡ ♡

Merhabalar... Uzun süredir aklımda olan kurgumu bu yaz paylaşmayı planlamış, gereksiz bir şekilde de yaz başından beri ertelemiştim. Tabii ben paylaşmaya cesaret edene kadar wattpade ülkemizde erişim engeli getirildi ve ben kalakaldım. Her ne kadar vpn ile giriyor olsam da açıkçası orada yeni bir kurgu paylaşmaya cesaret edemedim. Şansımı burada denemek istedim ben de. Umarım beğenmişsinizdir.

Buradaki etkileşime göre kitaba devam etmeyi düşünüyorum. Eğer çok fazla ilgi görmezse muhtemelen kaldırırım. O yüzden şayet beğendiyseniz ve devam etmesini isterseniz oy vermeyi unutmayın.

Ayrıca görüşleriniz de benim için çok önemli. O yüzden yorumlarda görüşlerinizi, eleştirilerinizi, sorularınızı vs. belirtirseniz çok sevinirim.

Görüşmek üzere

Bölüm : 25.08.2024 01:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Sevil GÜN / GÖNÜL YARASI / 1 ♡ 
Sevil GÜN
GÖNÜL YARASI

323 Okunma

55 Oy

0 Takip
5
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...