13. Bölüm

BÖLÜM 12

Serra Bıçakcılar
_ssaree_

Her zamanki gibi bölüm sonunda buluşalım!

İYİ OKUMALAR

5 Aralık Cumartesi 2020 Sabaha Karşı

Alacalı bulutların grimsi tonlarına eşlik eden mor ve beyaz renkteki şimşekler göz alıcıydı. Bunlara büyük bir ahenk içinde eşlik eden göğün yarılma sesi içime huzursuzluk verirken gün yeni ağarıyordu. Semada gecenin hükmü yavaş yavaş sona ererken gökyüzünü kaplayan gri bulutlar güneşin doğuşunu görmeme engeldi. Bu engeli problem etmedim. Ben zaten güneşi de onun ışınlarını da sevmezdim. Tıpkı şimşekli gök gürültülü havalardan ödüm koptuğu gibi.

Omuzlarıma sardığım kalın yumuş battaniyeye daha da sıkı sarılırken içimde git gide büyüyen korkumla büyük bir savaş halindeydim. Bugüne kadar böyle havalarda yorganın altından çıkmazken bugün korkumun üstüne gitmeye karar vermiştim ama bu kötü bir fikirdi.

Bu korkuyu hayatım boyunca hiç yenemeyeceğime bir kez daha emin olurken gök bir kez daha feryat etti. Ona şimşeğin ihtişamlı renkleri de eşlik ederken istemsizce yerimde sıçradım. Kalp atışlarım normalin üstünde seyrini koruyordu. Biraz daha terasta durursam deli gibi ağlamaya başlayacağımı ve havanın soğukluğundan hasta olacağımın bilincindeydim. Bu yüzden bulunduğum yeri hızlıca terk ederek oturma odasına giriş yaptım.

Geç yatmama rağmen sebepsizce gecenin bir vakti uyanmış bir daha da uyuyamamıştım. Yattığım yatağın ve kaldığım odanın bana dar gelmeye başlamasıyla da kendimi alt kattaki terasa atmıştım. Ne yapacağını bilmez adımlarım beni ikili koltuğa götürürken kendimi koltuğun bir köşesine kıvrılırken buldum.

Güneş her ne kadar aymaya başlasa da kış ayında olmamızın ve fırtınalı hava durumunun getirisinde ortam hala daha karanlıktı. Sadece lambaderlerin aydınlattığı oturma odasında arada şimşeklerin gür ışığı da katılırken bir başıma oturup geçen zamanı düşündüm. Bundan sadece on dokuz gün önce burada kalmayı kabul etmiş, on sekiz gün önce de ilk iş günümü doldurmuştum. Zaman hızla akıp gidiyordu.

Geçip giden bu süreçte bulunduğum yere daha da alışmıştım. İş yerinde kendimi baya sevdirmiş, Aden Sancaktar'ın yaptığı işleri tek tek inceleyerek çok şey öğrenmiştim ve onun kadar olmasa da birkaç küçük, güzel projeye imza atmıştım.

O kadar ince ve güzel düşünen bir kadındı ki bu hayır işlerindeki zekası yadsınamayacak ve hafife alınamayacak kadar iyiydi. Ona daha onu görüp tanımadan hayran olmuştum öyle ki bir ara ciddi ciddi kafayı yaptığı işlerdeki sistematiğine takıp deli gibi yaptığı işleri araştırmış ve incelemiştim. Bir ara her akşam eve yaptığı işlerin dosyalarını taşımış evde de gecelere kadar yaptığı işleri incelemiştim. Yaptığı her işte çalışmalarındaki ayrıntıları özellikle not düşerek ilerlemiş başka bir fikir bulmuşsa da onları da ek not tutmuştu. Yani kısacası onun yürüttüğü her dosya ayrı bir hazine değerindeydi benim gözümde.

Bir iki kere onu tanıyan ve zamanında yeterince yakınlığı olan kişilerin peşlerine arsız gibi takılmış hakkında bilgiler öğrenmeye çalışmıştım. Tabi bu son şeyi Ares'ten gizlice yapmıştım çünkü onu bu deli hareketlerimle korkutmak istemezdim.

Muhteşem üçlüyle aram ilk zamankinden kat be kat iyiydi. Her ne kadar belli bir mesafemiz hala daha olsa da ilk zamankine nazaran baya bir şey aşılmıştı. Tamay'la iyi bir dostluk kurmuştuk ve birbirimizle bu kısa süreçte birçok şey paylaşmıştık. Bu paylaşımları yapan kişi çoğunlukta Tamay olsa da iyiydik.

Bars bana bir kız kardeş edasıyla yaklaşırken Tamer baştaki tavrını zorda olsa üstünden atmıştı. Aslında o kadar komik biriydi ki onunlayken gülmemek elde değildi. Bunu ilk iş günümde Bars'ın odasının önündeyken tanık olduğum konuşmadan da anlamalıydım. Tamer'de efsane bir eğlenme olayı vardı.

Geçen zamanın değiştirdiği bir şeyde günden güne tamamen toparlanan bedenim olmuştu. Birkaç ufak izden ve hafif hafif kalan leke morluklarından başka bir şey kalmamıştı bedenimde. Kilom ne yaparsam yapayım aynı rakamlarda kalırken bedenimle ilgili tek sıkıntım zayıflıktı şu anda. Normalde buna da takılmazdım ama geçen günlerde Ares'in zoruyla gittiğim doktor kontrolünde Doktor Bey bastıra bastıra bu kadar zayıf kalmaya devam edersem en ufak bir hastalıkta yataklardan yatak beğeneceğimi dile getirmişti. Bu durum biraz gözümü korkutmuştu açıkçası.

Bedenim her ne kadar çabucak toparlansa da ruhum için aynı şey geçerli değildi.

Benay'la arkadaşlığımızda aramızda hiç sebepsiz soğukluk girerken artık eskisi gibi değildik. Nedenini bilmiyordum ve işin açıkçası oturup da bunun nedenini hiç düşünmemiştim. Ablamla birkaç kez konuşmuştuk ve şu anlık iyi gibilerdi. Annemle babamın boşanma davasındaki ilk duruşmayı atlatmıştık ve babam tamda tahmin ettiğimiz gibi anneme zorluk çıkartmış ve boşanma sürecini uzatmıştı. Bu süreçte ablam her ne kadar orada olmamı istese de gitmemiştim. İlerleyen zamanlarda ikinci duruşma olacaktı ve içimdeki sesler bu durumda ikiye ayrılmıştı. Biri asla oraya gitmememi söylerken diğeri bu kez oraya gitmem gerektiğini söylüyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum.

Ares ilk baştaki ciddiyetini korumaya devam etse de onunla da bu süreçte bir tık yakınlaşmıştık. Her ne kadar bu yakınlaşmanın sonucunda bile aramızda belli bir duvarlar olsa da en azından birbirimize alıştığımızı hissediyordum. Yani durum bende böyleydi. Onun varlığına haddinden fazla alışmıştım ve bu varlığı bana sebepsiz bir güven ve huzur veriyordu. Burada onunlayken mutluydum.

Ares'le birlikte yaşadığımız bu evi, Ares'in benimle paylaştığı bu evi sevmiştim. Her ne kadar kısa bir süredir burada olsam da eve dönüp şöyle bir baktığımda bayağı yerleşmiştim. Bu kadar sürede bu nasıl oluyor diye sakın sormayın çünkü bunu bende bilmiyordum. Bu durumu ilk fark ettiğim zaman yani birkaç gün önce biraz tedirgin olmamış değildim. Ares belki bu kadar yerleşmemi istemeyebilir düşüncesi beni baya germişti ama kısa sürede bu düşüncelerimin gereksiz olduğuna karar vermiştim çünkü Ares buna dair en ufak bir davranışta bile bulunmamıştı.

Dikkatimi çeken tek bir davranışı olmuştu o da ben neredeysem hep orada olmasıydı. İş yeri ve evin içi dışında ayrıldığımız bir yer galiba iki kere olmuştu o da onun önemli işlerim var deyip bir yerlere gitmesiyle olmuştu. Hoş onda da çok oyalanmamıştı ya neyse. İş yerinde çalışma saatlerinde duruma göre aramızda birkaç kat, evde de yine duruma göre bir iki oda uzaklık olurken sürekli birlikteydik. Bu durum dışarıdan normal gözükse de öyle değildi. Hatırladığım kadarıyla bana burada kalabileceğimi söylediğinde şöyle demişti: "Ben zaten buraya çok sık uğramıyorum.". Ama geçen zamana dönüp bir baktığımda dediği gibi olmamıştı.

Bu durumdan şikayetçi değildim o yüzden bunu gündeme hiç getirmemiştim. Onunlayken rahattım ve bunu durup dururken bozmaya hiç gerek yoktu. Ailemi ve geçmişte olanları hatırlamadığım sürece her şey fazlasıyla dikkat çekici bir biçimde iyi ilerliyordu. Arada Kubat konusu aklıma gelse de onu en son Ares'le konuştuğum günden sonra bir daha hiç konuşulduğunu duymamıştım bu yüzden bunu da gündeme hiç getirmemiştim. Her ne kadar bu konu aklımda fazlasıyla yer etse ve içimi sıksa da şimdilik görmezden geliyordum.

Kıvrıldığım köşede düşüncelerden düşüncelere atlarken zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştım. Gün aymıştı. Şimşek ve gök gürültüleri kendilerine kısa bir mola vermişti. Hava hala daha grimsi bulutlarla kapalılığını korusa da en azından fırtına yoktu. Sadece sert esen rüzgarın uğultusu arada daha da belirginleşerek varlığını hatırlatıyordu o kadar.

Bakışlarım duvardaki saate kayarken dokuza yaklaştığını gördüm. Ares birazdan uyanırdı. Hafta sonu olduğundan Kibar teyze bugün izinliydi ve kahvaltı hazırlamak bize kalmıştı. Ares uyanmadan bunu kendim halledebilirim diye düşünerek ayaklandım. İlk işim odama çıkıp üstümü değiştirmek olurken biraz tipimi toparlasam hiçte fena olmazdı.

Kısa bir süre odayı toparladıktan sonra üzerimdekilerden hızla kurtuldum. Gri yüksek bel eşofman altı giyindikten sonra onun takımı olan fermuarlı kapüşonlu hırkayı elime aldım. Üstüme beyaz yarım atlet giyindikten sonra hırkayı da üstüme geçirdim. Evin sıcaklığından fermuarı çekme gereksinimi duymadım ve önümü açık bıraktım. Ayaklarıma beyaz yün çorap giyindikten sonra saçlarımı hızlı bir şekilde dağınık topuz yaptım. Yüzümü güzelce yıkayıp nemlendirdikten sonra başka bir şey yapma gereksinimi duymadan odayı hızlıca terk ederek doğruca mutfağa yol aldım.

İlk işim çaycıda çay demlemek olurken aklımda hazırlayabileceğim yiyeceklerin listesini çıkarttım ve bunlar arasında eleme yaparak seçeneklerimi ikiye düşürdüm. Fırında patates ve kuymak yapacaktım.

Adımlarımı mutfaktaki erzak adına olan gömme dolaba yönlendirirken telefon melodim kulaklarıma ulaştı. En son oturma odasında olduğunu hatırladığım telefonumu almaya koşar adım gittim. Elime aldığımda hala daha çalmakta olan telefon ekranından Tamay'ın aradığını gördüm ve bu aramayı hızlıca yanıtladım.

"Efendim." dedim hızlı attığım adımlarımdan ötürü nefes nefese bir halde.

"Müsait bir zamanda aramadım sanırım nefes nefesesin umarım bir şeyleri bölmemişimdir?" diyerek imalı ses tonunu baskın tutan Tamay sözlerinin ardından ufak bir kahkaha patlattı.

Ah! Arada böyle ufak tefek özel imaları oluyordu bunlara da alışmıştım. Bu yüzden bu dediğini duymazdan gelerek mutfağa gerisin geri adımladım.

"Yok aramaya yetişeyim derken koştum o yüzden biraz nefes alma sıklığı yaşadım." dedim tüm sakinliğimle.

"Peki peki öyle olsun. Şey... Evdeyseniz kahvaltıya geleceğiz diyecektim."

Adımlarım vardığım erzak dolabının önünde duraksarken derin bir soluk verdim. Şu son bir haftayı aşkındır buraya gelirken hep beni arayıp soruyordu böyle şeyleri. Evde misiniz geleceğiz? Müsait misiniz geleceğiz? Müsaitseniz çay demleyin geleceğiz...

Zaten bir tutturmuşlardı müsait misiniz de müsait misiniz! Hayır evdeyken ne kadar müsait olamayız acaba? Onlar böyle yaptıkça benimde aklıma kötü kötü şeyler sokmuyor değillerdi. Her ne kadar bu durumu anlamsız bulsam da hoşuma da gidiyordu bir yandan ama kendi kuzenlerinin evine gelirken de böyle yapmaları biraz saçmaydı. Sonuçta ben daha neydim ki bu evde de bana soruyordu?

"Gelin ben evdeyim. Ares'te şu anlık evde gözüküyor." diyerek kafamın içindeki tüm bu sorgulamaları geri plana attım.

"Tamam o zaman bir saate orada oluruz trafik var biraz. Bir şey istiyor musunuz?" dedi anında Tamay.

"Yok canım." diyerek aramayı sonlandırdım.

Gözüme kestirdiğim patates kovasından almayı planladığım iki adet patatesten daha fazlasını kucaklayarak hızla tezgaha gittim. İri patatesleri lavabonun içine bırakırken gözüm çaycıya kaydı. İyi ki kahvaltı sonrasında da içeriz diyerek çok çay demlemişim diye düşünürken hızla patatesleri soyup doğramaya başladım. Bu işlem yaklaşık on beş dakikamı alırken en son patatesleri zeytinyağlayıp baharatlayarak önceden çalıştırmış olduğum fırına verdim.

Kuymaklık malzemeleri tezgahı ufak bir toparlamanın ardından sırayla tezgaha dizdikten sonra koyduğum yerde bıraktım ve masayı kurmaya başladım. Kuymağı yapmayı en sona bırakmıştım. Patatesleri almaya yakın bir zaman diliminde yapacaktım. Zaten yapımı on dakikamı falan alıyordu.

Elime aldığım bezle köşe grubunun masasını silerken kaç tane servis açacağımı düşünüyordum. Büyük ihtimalle üçü de bir geliyordu. Zaten ayrı gezdikleri yoktu bu yüzden beş servis açarak hızla dolaptaki tüm kahvaltılıkları yerleştirmeye başladım. Azalmış gördüğüm kahvaltılıkları tamamlarken arkamda bir hareketlilik sezdim. Bakışlarım bu hareketlilikle anında arkama döndü.

Ares'i yeni uyanmış bir halde mutfakta bana doğru geliyorken görünce hafif bir tebessüm ederek konuştum.

"Günaydın."

Yatmaktan dağılmış saçlarını elleriyle zapt etmeye çalışan Ares bir yandan bu uğraşını sürdürürken beni yanıtladı.

"Günaydın ne yapıyorsun?" diyerek yanıma ulaştı. Yaptığım işe ve kurduğum sofraya sırasıyla göz gezdirirken sorduğu sorunun cevabını kendi gözleriyle görmüş olmasına rağmen yanıtladım onu.

"Kahvaltı hazırlıyorum."

Önümdeki daha yeni doldurduğum burgu peynir tabağına uzattığı eliyle birini kavrayarak ağzına götürdü. "Yine mi geliyorlar?" dedi dolu ağzıyla.

"Evet." diyerek yanıtlarken onu masanın son eksiklerini aldım tezgahın üzerinden. Bir eksik gedik var mı diyerek son kez masayı süzerken artık kuymağı yapmanın zamanı diye düşünerek tezgahta bıraktığım malzemelere yöneldim.

"Fırında ne var?" diyerek fırına yönelen Ares'e kısa bir bakış attım.

"Patates."

Aldığım tavayı ocağın üstüne koyarken patatesinde artık fırından alınması gerekiyordu. Daha gelmemiş olan Tamay'ların tahmini ne zaman burada olacağını düşünürken dibimde biten Ares buna bir son verdi.

"Ne yapıyorsun?"

Annesi iş yaparken onun ayakları altında dolanan küçük bir çocuk gibi beni rahat bırakmazken onun bu hallerine de alışmıştım artık. Yaptığım her işi büyük bir merakla sorgulaması, takip etmesi, tepemde dikilerek izlemesi her ne kadar bir süre sonra beni bunaltsa da buna daha hiç sesimi çıkartmamıştım.

"Kuymak." dedim yine tek kelimelik bir yanıt vererek ve ardından ekledim. "Fırını kapatır mısın?"

Ares bulunduğum ricayı ikiletmeden yaparken bende işime ara vermeden devam ediyordum. Tamay'lar da herhalde birazdan gelirdi.

"Patatesi çıkartayım mı?"

"Yok kalsın. Geldiklerinde çıkartırız soğumasın şimdi."

Aldığı yanıtla kısa süre içerisinde tepemde dikilmesine kaldığı yerden devam eden Ares'e kısa bir bakış attım alttan. Ne dikkatli izliyordu öyle? Herhalde bir iki şey öğrenmeye çalışıyordu. Sondaki düşüncemin saçmalığına yüzümü buruşturmadan edemedim. Ares niye kuymak yapmayı öğrenmek istesin ki? Bence de saçmalıyorsun.

Nerelerde kaldığını gram merak etmediğim iç sesimi görmezden gelirken evin içinde yankılanan zil sesi ulaştı kulaklarıma.

"Geldiler." diyerek mırıldanırken kuymak yapma işlemim de sona ermişti. Aldığım kuymak tavasını köşe grubunun masasına koyarken Ares çoktan kapıya ulaşmış ve gelen arkadaşlarını karşılamıştı.

Son olarak patatesleri de fırından çıkartarak servis tabağına koyarak onunda masada yerini almasını sağlarken önde muhteşem üçlü arkasında Ares mutfağa giriş yapmışlardı.

"Oo mis gibi kokular geliyor yine." diyerek masaya ilk ulaşan Tamer olurken onun peşine sırasıyla Tamay ve Bars ulaştı.

"Ay yine döktürmüşsün kız!" diyerek Bars'ın yanındaki yerini alan Tamay'a sadece gülümserken çayları dökmeye başladım.

Daha az önce muftağa giriş yapan Ares'in yokluğunu hissederken kaşla göz arasında nereye kaybolduğunu düşündüm. Bir şey almaya gitti herhalde diye düşünürken Ares'in bana seslenen sesini duydum.

"Lavinia!"

"Efendim?" diyerek sesin geldiği yöne döndüm ve Ares'i oturma odasından mutfağa direkt geçen kapının eşiğinde bana bakarken buldum.

"Tabletimi gördün mü?" dedi aradığını bulamamış olmanın verdiği huysuzlukla.

Sorduğu soruyla kısa bir an duraksama yaşarken yaptığım işe bir ara verip sorduğu sorunun cevabını düşündüm. Dün akşam en son oturma odasında elindeydi.

"Televizyon ünitesinde olması lazım." diyerek yanıtladım onu. İşime kaldığım yerden tam geri dönecekken ilkine nazaran biraz daha huysuz çıkan sesi buna mani oldu.

"Yok orada."

Aldığım yanıtla hafızamı biraz daha zorlarken dün akşam tableti oraya bıraktığına emindim. "Orada olması lazım. Üst rafa baktın mı?" diyerek ilkten verdiğim yanıtımda ısrarcılığımı sürdürdüm.

Yanlış hatırlamadığıma emindim. Kesin Ares doğru yere bakmıyordu. Aldığı yanıtla kafasını oturma odasına çevirerek dediğim yere bakan Ares kısa sürede aradığını bulmuş olacak ki bana herhangi bir yanıt vermeden kapı eşiğinden çekilerek gözden kayboldu.

Yaşanan bu kısa olayı tenis maçı seyreder gibi bir bana bir Ares'e bakarak izleyen muhteşem üçlüden ilk ses Tamer'den çıkarken ben çoktan çay dökme işlemini bitirmiştim.

"Bakar kör bu."

Duyduğum benzetmeyle kıkırdarken çayları sırasıyla dağıtmaya başlamıştım. Son çay bardağını da Tamer'in önüne koyarken onu tüm samimiyetimle yanıtladım. "Kesinlikle öyle."

"Dediğini duydum." diyerek huysuzluğunu sürdüren Ares oturma grubunda baş köşedeki yerini alırken Tamer'e ters bakışlar atmayı ihmal etmedi.

Onun hemen sağındaki sandalyeye ben kurulurken benim sağımda Tamer, karşımda Tamay ve Bars kalacak şekilde bir oturma düzeni yakalamıştık. İlk başlarda karman çorman bir masa düzeni varken kimin nereye oturduğu asla belli değildi ama son zamanlarda hep bu düzende oturmaya başlamıştık. Sanki herkes kendince doğru yerini bulmuş gibi yer değiştirmemişti bu düzende oturduktan sonra.

"Zıkkımlanmaya başlayabilirsiniz." diyerek yeme faslını açan Ares'e garip bakışlar atarak tabağıma bir şeyler almaya başladım. Normalde afiyet olsun deme nezaketini gösterirdi ama bugün gerçekten de huysuz günündeydi sanırım.

Ares'in huysuzluğuna yem olmamak adına kendi önümdeki tabakla ilgilenirken dikkatimi tabağımdan Tamer'in neşeli sesi çekti. "Ya kanka bir baksana." dedi Bars'a doğru.

"Ne var?" diyerek yanıtladı Bars anında Tamer'i. Bunu yaparken yemek yeme işlemine ara bile vermemişti. Galiba Tamer'i geçiştirircesine bir tavır takınıyordu.

"Sen avukatsın şunun sinirlerine bir hakim olsana." diyerek kahkahayı patlatan Tamer'e inanamazca bakarken kahkahasına eşlik etmekte çok gecikmedim. Aynı şekilde Tamay'da ikizini ve beni yalnız bırakmazken ortamda kahkahalarla gülen biz, bir adet ifadesiz Bars ve kendisine laf atıldığının farkında olan bir adet sinir küpü Ares'le saçma bir atmosfer yaratıyorduk.

"Esprinin kalitesinden anlıyor bu kız." diyerek beni dirseğiyle dürterken Tamay'a gösterdi Tamer. Dirsekle dürtme hareketi gülme eyleminin etkisinde biraz sert kaçarken hafiften canım yanmadı değil ama bunu çaktırmadım. Sonuçta isteyerek sert dürtmemişti.

Kocaman gülümsemem hafif bir tebessüme dönerken çaktırmadan dürtüldüğüm kısmı ovalamaya başladım. Bu hareketi yaparken gizliden etrafı kolaçan ederken Ares'in bakışlarını ovaladığım kısımda bulmamla hareketlerim duraksadı. Ovaladığım elimi hemen bulunduğu yerden çekerken hızla tabağımı doldurmaya devam ettim ve sofrada süregelen muhabbete odaklanmaya çalıştım.

Tamay'la Tamer kendi aralarında bir muhabbet döndürürken konuştukları konuya adapte olmamı Ares'in oldukça kısık fısıltıya benzer homurdanması engel oldu.

"Dilinin ayarını ayrı elinin ayarını apayrı sikeceğim az kaldı!"

Duyduğum sözleri duymazdan gelirken Tamay'ın bana seslenişiyle kendime geldim ve odağımı sonunda toparlayabildim.

"Lavkuş!" diye seslendi büyük bir coşkuyla.

"Efendim?" diyerek onu yanıtladım ve peşine ağzıma koca bir lokma kuymak attım.

Tamay'da bu konuda bana eşlik ederken dolu ağzına aldırmadan sorusunu sordu.

"Geçen AVM'den aldığımız monopoly duruyor hala değil mi?"

Kısa bir süre düşündüm. Geçen hafta sonu Tamay'la canımız sıkıldığı için AVM'ye gitmiştik. O gün evde üç erkekle bir türlü zaman geçiremezken kendimizi kurtarmak adına böyle bir çözüm bulmuştuk ama ne yazık ki kısa süreli bir çözüm olmuştu bu.

Evdeki üç erkeğin söylenmeleri eşliğinde kendimizi zar zor dışarı atarken AVM'ye vardıktan on dakika sonra Ares'in ısrarla eve dönmemiz adına yaptığı aramalarıyla kısa sürede bezmiş ve eve dönme kararı almıştık. Doğru düzgün gezememenin verdiği buruklukla biraz üzgün biraz sinirli bir biçimde AVM'yi terk etmeden önce önünden geçtiğimiz oyuncakçıdan almıştık monopolyi.

O günü de monopoly oynayarak atlatırken zaten ertesi gün iş başı yapmıştık yeni bir haftaya merhaba diyerek. Monopoly oynamayı zaten seviyordum ama onu Ares ve Tamer'le oynamayı apayrı sevmiştim o gün.

"Evet televizyon ünitesinde olması lazım. En alt çekmecede." diyerek sakince yanıtladım onu.

"Heh! iyi bari. Yemekten sonra oynarız. Şimdi dışarı çıkıp gezelim diyeceğim bunlar..." dedi ve duraksayarak bakımlı elleriyle masadaki üç erkeği tek tek gösterdi ardından sözlerine devam etti. "... gelmez. Biz kız kıza çıkalım dese-" diyerek konuşmasına kaldığı yerden devam edemeden Ares onu sertçe böldü bir anda.

"Olmaz."

"Diyemiyorum çünkü beyimiz izin vermiyor buna da! El mecbur tüm günü oyun oynayarak ve dedikodu yaparak geçireceğiz." diyerek hoşnutsuzca tamamladı sözlerini sonunda.

Son zamanlarda sürekli bir kısıtlanma halindeymişiz gibi hissediyordum. Nedeni neydi bilmiyorum ama sürekli bir yaptığımız şeylere karışmalar, bir yerlere göndermemek için kırk taklayla bahaneler bulmalar falan gözüme çok batmaya başlamıştı. Bu durumu açık açık Ares'e sorduğumdaysa dediklerimi kabullenmemişti ve bana öyle geldiğini öne sürmüştü.

"Aslında dışarı çıkabiliriz. Biraz hava almak güzel olabilir." dedim ve tepkisi ne olacak diyerek bakışlarımı Ares'e çevirdim.

İçimdeki ses tüm bunların benim uydurmam olmadığını ve bu üç erkekte, özellikle Ares'te, bir şeyler olduğunu söylüyordu. Gizli bir şeyler, bilmemizi istemedikleri türden gizli bir şeyler.

Sözlerimi duymasıyla Ares usulca renkli harelerini gözlerime çıkarttı ve anlamsızca bana baktı. Ona olan bakışlarımda ne aradığını bilmezken üzerinde bir şeyler denediğimin farkında olduğunu biliyordum. Ares zeki bir adamdı. Bunu onunla geçirdiğim şu sayılı günlerde hareketlerinden çok daha net anlamıştım.

"Olmaz dediğimi duydun." dedi ısrar istemez bir ses tonuyla.

"Neden?" dedim ses tonunu görmezden gelerek.

"Aynen ya neden? Fark etmedim sanmayın şu sıralar bir haller var sizde." diyerek konuştu Tamay. Benim itiraz içeren sorumdan cesaret aldığı belliydi.

Tamer ve Bars sessizliklerini bozmazken kahvaltı yapmalarına ara verdiler. Ortam bir anda ciddileşmişti. Ares sorgulanmasının hoşnutsuzluğunda derin, sesli bir soluk verdi burnundan. Sinirlenmeye mi başlıyordu?

"Çünkü bugün için bir planım var sizlerle." diyerek tüm normalliğiyle yanıtladı bizi. Bu dediğine inanmadım. Yalan söylediğini görmemiştim ama sıkıştığı zamanlarda bir şeyler söylememek adına konuyu büyük bir ustalıkla farklı noktalara çektiğine gözlerim ve kulaklarımla defalarca şahit olmuştum.

"Ne planı bakayım o?" dedi Tamay hevesle. Galiba o çabucak inanmıştı Ares'e.

Ares kısa bir duraksama yaşamanın ardından dolgun dudaklarını araladı ve "Tüm gün evde durarak sizin monopoly oynamanızı izlemek." dedi.

Tamay sözlerini noktalandıran Ares'le anında kendisiyle dalga geçtiğini anlarken suratını astı ve hırsla arkasına yaslandı. Tamer ve Bars, Ares'in yanıtına sadece bıyık altı gülümserken ben gözlerimi devirerek ağzıma bir çatal peynir aldım.

Bundan sonrasında kimseden çıt çıkmazken yaptığımız kahvaltı kısa süre sonra noktalandı. Biten kahvaltıdan ilk erkekler kalkarken bizde Tamay'la peşlerinden çok oyalanmadan kalkmıştık. Tamer ve Bars direkt oturma odasına geçerken Ares terasa sigara içmeye çıkmıştı. Masayı toparlamak da Tamay'la bana kalmıştı.

"Sence neden böyle yapıyorlar?" diyerek az önceki konuyu tekrar gündeme getirdi Tamay.

Bir yandan masadan topladığım boşları bulaşık makinesine yerleştirirken bir yandan da Tamay'ı yanıtladım. "Çok basit. Bir şeyler olmuş belli ki ve bunun getirisinde hem yanlarından ayrılmamızı hem de ne olduğunu bilmemizi istemiyorlar. İçimden bir ses bunun ilk geldiğimde bahsi geçilen ve Ares'in hakkında asla konuşmadığı Kubat hakkında olduğunu söylüyor."

Tamay masadan kaldırmakta olduğu kahvaltılıklarla birlikte duyduğu isimle kasılıp kalırken ortalıkta neler döndüğünü bir türlü kavrayamıyordum. Kimdi bu Kubat? Beni neden öğrenmesi sorun teşkil etmişti? Neden kimse onunla ilgili bir şey demiyordu?

"Umarım içindeki ses yanılıyordur." diyerek bana hızla arkasını döndü Tamay ve masa toplama işine aynı hızla devam etti.

"Kim bu Kubat?" dedim Tamay'a belki bir ümit o anlatır diye. Bu soruyu sorarken sesimi kısık tutmuştum herhangi birinin sorumu duyma ihtimaline karşı.

Buzdolabına yerleştireceklerini bitirmiş olan Tamay bana dönerken dudaklarını araladı. Tam bana bir yanıt verecekken terasın sürgülü kapısının açılmasıyla bu mümkün olmadı. Bakışlarımız hızla terasa doğru döndü. Ares sigarasını içmiş bir şekilde içeri giriyordu.

"Sofrayı toplamamız bitince odana çıkarız. Dediğin şu maskeyi birde ben deneyeyim çok merak ettim." diyerek Ares'e arkasını döndü Tamay ve buzdolabının önünden ayrılarak mutfak tezgahına gitti.

Ares'ten aldığım bakışlarımı yaptığım işe yönlendirirken Tamay'ı onayladım sakince. "Olur."

Anladığım kadarıyla bu mesele gizli ve sandığımdan daha da büyüktü. Erkeklerin daha doğrusu Ares'in bilmemi istemediği aşikarken Tamay'ın bana bundan bahsedecek olması beni heyecanlandırmıştı. Her ne kadar ailesinin arkasından iş çeviriyormuş gibi olsa da bu durum şu anda umurumda değildi.

Yaklaşık on dakika içinde tüm mutfağı toparlama işimiz bitmişti. Ares'leri oturma odasında kendi halinde bırakarak benim kalmakta olduğum odaya çıktık. Önden benim girdiğim odaya hemen peşimden Tamay da girerek kapıyı ardından örttü. Normal attığım adımlarım beni josefine götürürken hemen bir ucuna tünedim. Bağdaş kurduğum bacaklarımın üstüne yanımdaki yastığı koyarken rahat bir pozisyon sağladım kendime.

Yanıma oturan Tamay'da bacak bacak üzerine atarak bu konuda bana eşlik ederken ortamdaki sessizliğe ilk ben son verdim. "Anlatmak istemezsen yani özel aile meselesi falansa sorun değil." dedim büyük bir anlayışla.

Koyu kahve hareleri konuşmamla bana dönerken yüzü samimiyetle şekil aldı. "Aslında öyle bir şey ama bence senin de bir şeyler bilmen gerekiyor bu konu hakkında."

"Peki seni dinliyorum." dedim ve arkama yaslandım.

"Çok eskiye dayanan bir mevzu bu aslında. Kubat denilen adam neredeyse dedemle yaşıt birisi. Zamanında rahmetli babaanneme saplantılı bir sevgi duyuyormuş. Babaannem onu değil de dedemi sevip evlenince bu duruma Kubat baya içerlemiş. Birde babaannem Demir amcama yani Ares'in babasına hamileymiş evlenirken. Bu Kubat'ı baya kızdırmış o zamanlar. Dedemlerin düğününü basmış bir ton tehdit, hakaret..." dedikten sonra duraksadı biraz Tamay.

" 'Sen benim kadınımı elimden aldın. Bende bundan sonra senin soyundaki kadınları elierinizden almazsam şerefsizim, ben bunu bir kere yaşadım ama sen bunu ömrün boyunca defalarca yaşayacaksın.' gibisinden bir şeyler zırvalamış. Ama keşke zırvalamakla kalsaymış." dedi. Sesi titremeye başlamıştı.

Duyduklarım karşısında ilkten ne diyeceğimi bilemezken hemen aklıma gelen ilk soruyu sordum. "Birine bir şey mi yaptı?"

Dolu gözleriyle bana baktı Tamay ve ardından titreyen sesiyle içimi yakan o sözcükleri söyledi. "Keşke bir kişiyle kalsa."

Duyduklarım boğazımdaki yumruyu daha da ağırlaştırırken gerçekten de ne diyeceğimi bilemez bir haldeydim. Devam etmesini ister gibi Tamay'a baktım. Onu her ne kadar zorlamak istemesem de içimdeki merak çok büyüktü.

"Demir amcam ve babamdan sonra babaannem bir kız çocuğuna hamile kalmış. Tabi o düğünden sonra onca yıl geçmiş Kubat ortalıklarda yok bunca zamandır. Kimsenin aklına gelmemiş ettiği tehditler falan. Kimse Kubat'ı ve onun o saplantılı sevgisinden doğan öfkesini hesaba katmamış o zaman. Dedemleri bunca yıl gizli gizli takip eden Kubat'ta öğrenmiş kısa zamanda bu kız bebek haberini. İşte o zaman çıkmış ortaya. İlk canları o zaman almaya başlamış." diyerek uzun soluklu cümlesini noktalandırdı. Konuştukça yüzü sararıyor gibi geldi bir an.

Soluğum tıkanıyor gibi hissediyordum. Bu nasıl bir şeydi tanrım? Bir sevgi nasıl bu kadar kirli olabilirdi?

"Ne yaptı? Yani ortaya çıkınca?" dedim bir türlü toparlayamadığım cümlelerimle.

"Babaanneme bir saldırı düzenlemiş. Baş rolünde kendisinin yer aldığı bir saldırı. Söylediğine göre amacı sadece babaannemi korkutarak bebeği düşürmesini sağlamakmış ama işler onun planladığı gibi gitmemiş. Babaannemde karnındaki bebekte dayanamamış."

Sonlandırdığı sözleriyle ağlamaya başlaması bir olan Tamay ben daha ağzımı açmadan anlatmasına hırsla sürdürdü.

"Piç herif sözde sevdiği kadını(!) kaybettikten sonra bile durmamış. Bundan bir yıl sonra dedemin kardeşinin kız çocuğunun da ölmesine vesile olmuş. Yeni doğmuş daha küvezdeymiş biliyor musun?" dedi. Böyle bir şeyi bilmediğimi, bilemeyeceğimi biliyordu. Bu soruyu ondan sormamış inanamadığından sormuştu.

İçten içe keşke merakım ağır basmasaydı da öğrenmeseydim derken buldum kendimi bir anda. Dahasını öğrenmeye gücüm var mıydı bilmiyordum.

"Ben çok üzgünüm." diyebildim sadece. Fısıltıya benzer bir ses tonuyla.

"Dur daha bitmedi. Yıllar geçmiş aradan babamlar büyümüş. Sırasıyla Demir amcam Aden yengemle; babamsa annemle evlenmiş. İlk Ares doğuyor torun olarak ardından bir yıl geçmeden bizim haberimiz gelmiş. O zamanlar kız olduğumu duyunca çok üzülmüş herkes. Kubat pisliği yüzünden kimse sevinmemiş benim varlığıma."

Ses tonunda yılların birikimi olan acı çok net seziliyordu. Neler yaşamışlardı aklım almıyordu. Dahasının da olduğunu seziyordum ama öğrenmeye hazır değildim. Usulca Tamay'a yaklaştım ve onu kollarımın arasına aldım. Ben göğsüme yasladığım başını okşarken o anlatmasına devam etti.

"Sırf benim yüzümden babam dedemle büyük bir kavga etmiş ve annemi de alıp yurt dışına kaçmış. Bir şekilde izlerini kaybettirmişler ve beni gittikleri yerde erkek çocuk olarak göstermişler. Ne olur ne olmaz diyerekten."

Saç diplerine bir öpücük bıraktım Tamay'ın. Bu hareketimle başını yukarıya doğru kaldırdı ve benimle göz teması kurdu. Ağlamanın etkisiyle göz makyajı akmıştı.

"Yıllarca erkek çocuğu gibi gösterildim ve öyle büyütüldüm. Saçlarımı hiç uzatamadım hep üç numaraydı, hiç etek giyemedim. Kadındım ama kadınlığımda özgür değildim." dedi. Sesi hala daha titriyordu. Gözlerinden yaşlar akmayı ısrarla bırakmıyordu.

Bu dünyada tanıdığım herkesin mi bir boktan geçmişi olurdu. İçim Tamay adına sancılıydı. Tüm bedenim hüzne bulanmıştı sanki çok az hüznüm varmış gibi. Göz temasımıza benimde gözlerimin dolmasıyla bir son verirken saçlarının arasına bir öpücük daha kondurdum.

"Anlatmaya devam etmek zorunda değilsin. Şu anda görüyorum ki bu durum son bulmuş. Upuzun saçların var ve çok güzel bir kadın olmuşsun."

Sırf bu yüzden miydi giydiğin o kadınsı kıyafetler? Bu yüzden miydi o cilveli tavırların? Bu yüzden miydi yüzünün hep makyajlı olması, o topuklu ayakkabılar? Bu yüzden miydi herkes tarafından anlaşılmayacak gizlilikte ben kadınım diye bas bas bağırışların? Ben seni şimdi anlıyordum.

Yaslandığı göğsümde birkaç dakika öylece durarak ağlamasına son vermeye çalıştı Tamay. Kısa aralıkla okşamaya devam ettiğim saçlarıyla sakinleşmesi daha da kolaylaşırken bir anda Ares'in koridordan gelen gür sesi hızla yerimizde dikilmemizi sağladı.

"Lavinia?" diyerek bana sesleniyordu.

Tamay'la göz göze geldik. Akmış makyajı ve hafif kızarmış yüzüyle pek de normal durmuyordu. Ares onu böyle görürse bir şeylerden şüphelenirdi ve bizi büyük bir sorguya çekerdi bunu tahmin etmek hiçte zor değildi.

"Sen lavaboya koş toparla kendini. Ben onu oyalarım." dedim az panik halinde.

Dediğim şeylerle başını onaylar gibi sallayarak ayaklandı Tamay. Bir yandan sildiği yüzüyle lavaboya adımlarken bir yandan da bana laf atmadan durmadı.

"Oyalama konusunda az taktik vereyim mi?" Ses tonundaki haylaz parıltıları sezmemek mümkün değilken onun bu edepsiz imalarını artık daha ne kadar görmezden gelebileceğimi bilmiyordum. Ben bulunduğum yerde kızarıp bozarırken o çoktan lavaboya girdi. Tamay'ın kapattığı lavabo kapısıyla Ares'in odanın kapısını açması bir olmuştu.

"Lavinia?" diyerek tekrarladı adımı bilmem kaçıncı kez. Kaşları çatık bir biçimde bana bakıyordu.

"Efendim." dedim tüm normalliğimle. Bir şeyler çaktırmamak için kendimi kasarken Ares'e her zaman ki rahatlığım da gözükmeye çalıştım.

Çatık kaşları eşliğinde kapının eşiğinde durmaktan vazgeçen Ares odaya girdi ve etrafı kısaca süzdü. Galiba Tamay'ı arıyordu.

"Tamay'a mı bakmıştın? O lavaboya girdi şimdi. Maskeden arındıracaktı yüzünü." diyerek Tamay'ın en başta söylediği yalanı devam ettirdim. Son cümlemi biraz yüksek sesli söylerken bu dediğimi Tamay'ın da duymasını amaçlamıştım. Çünkü her an lavabodan çıkabilirdi ve en ufak bir kelimesiyle yalanımı patlatabilirdi. Riske gerek yoktu.

"Hayır sana baktım." dedi ve az önce Tamay'ın kalktığı yere oturdu yayvanca.

"Bir şey mi diyecektin?" dedim sorgularcasına. Biz konuşurken kapıyı falan mı dinlemişti acaba? Son düşünceme suratımı buruşturmamaya çalışırken içten içe kendime kızdım. Koskoca adam kapıyı niye dinlesin saçmalama ya!

"Nereye kayboldunuz onu merak ettim." dedi sakince.

Galiba bir maske yapımından uzun durmuştuk odada. Hayır belki iki maske yaptık peş peşe ne bu sorgu sual anlamamıştım. Ares neden her şeye bu kadar şüpheyle yaklaşıyordu hala daha bir anlam veremiyordum.

"İki maske yaptık." dedim hızlıca. Sözcükler dudaklarımdan çıktığı gibi kafamın içinde dönen muhabbeti bu kadar saçma bir biçimde dışarıya çıkartamayacağımı biliyordum. Üstün bir başarıydı benimkisi.

"Anlamadım?" dedi Ares suratıma tuhaf bakışlar atarken.

Sol elimi yüzüme kapatırken çaktırmadan yüzümü ekşittim. Başımı sağa doğru hafifçe çevirirken alnımı kaşıyormuş gibi yaptım ve sözcüklerimi toparlayabilmek adına kendime zaman tanıdım.

"Ee şey... Biz geldik işte odaya. Bir tane maskem var benim çok güzel sana da yaparım istersen. İşte her neyse onu yaptık biz yani Tamay yaptı ben yapmadım. Ben daha dün akşam yapmıştım biliyor musun? Öyle her gün her gün yapılmaz maske yani yüzümü tahriş eder. İşte yaptı Tamay tek başına maske. Sonra benim diğer maskemi gördü o maskem diğerinden de güzel. Onu da yapmak istedi ve onu da yaptı. O yüzden uzun kaldık yoksa hemen bir maske yapıp biz şey yapacaktık..." dedikten sonra duraksadım. Sesim gittikçe kısıldı. "...iki maske şey olunca şey olmadı işte."

Battığımı hissediyordum. Peş peşe sıraladığım cümleleri o kadar hızlı dile getirmiştim ki hafiften nefes nefese kalmıştım. El kol hareketlerimi hararetli bir biçimde kullanmamda işin cabasıydı.

Hayır ben evdekilere ne palavralar atmış, onlardan yıllarca neler gizlemiş insandım. Bir an bile bir şey çaktırmamıştım. Neden bu adamın karşısında elim ayağıma dolanıyordu anlamıyordum. Karşısında böyle açıklamalar yapacakken bir anda aptallaştığımı hissediyordum. Sanki o anlarda biri zamanı durduruyor, kafa tasımın içinden beynimi alıyor ve beni beyinsiz bir biçimde bırakarak zamanı tekrardan işletiyordu.

"Ne yapacaktınız?" dedi Ares eğlenen yüz ifadesiyle. Dalga geçiyor gibi geldi bu sorusu bana. Bocaladığımın pek ala farkındaydı.

Ellerimle saçlarımı havalandırdım ve el kol hareketlerimi bol bir biçimde kullanmaya devam ederek onu yanıtladım. "Aşağı yanınıza gelecektik." dedim sağ elimde odanın çıkış yapısını işaret ederken. Sol elimle de boynumu ovaladım hafifçe.

Ares'in yüz ifadesi ben konuştukça daha da eğlenen bir hal aldı. Tam ağzını açıp benim üstüme biraz daha gelecekken imdadıma Tamay yetişti ve hızla lavabodan çıkarak yanımıza geldi.

"Ay maskede çok iyi geldi." derken Ares'e bakıyordu. Hızla onu düzelttim. "Maskeler!"

Bakışları bana döndü ve anlamsızca bir bakış attı. Ona hafif büyüttüğüm gözlerimle bakmamı sürdürürken kısa sürede beni anladı ve bana destek çıktı.

"Evet ya maskeler. Maskeler çok iyi geldi diyecektim." dedi hızla.

Ares her zamanki şüphesiyle bize tuhaf bakışlar atmasını sürdürdü. Şayet biri bana şüphenin en iyi nerede yetiştiğini sorsaydı bu soruya Ares'in gözlerinde derdim; çünkü şüphenin en kaliteli tohumları onun o ela harelerinde yer alıyordu.

"Maske faslınız bittiyse aşağı gelin, monopoly oynayacakmış Tamer." diyerek oturduğu yerden ayaklandı. Ardından bizi beklemeden hızla odayı terk etti.

Bir süre sessizce ardından baktıktan sonra Tamay'a döndüm. Akan makyajını düzeltmiş ve kendini toparlamış halde bana bakıyordu. "Ucuz atlattık." dedim derin bir nefes verirken.

"Yalnız sıkışınca iyi saçmalıyormuşsun." dedi o da derin bir nefes alırken.

Ne yapabilirim dercesine omuzlarımı hafif kaldırıp indirdim. "Daha iyiysen aşağıya inelim mi?" dedim dediği şeye yanıt vermemeyi seçerek. Bu durum bir tek Ares'te böyle oluyordu ve ben şu anda bunu konuşmak istemiyordum.

"Olur olur daha fazla şüphelenmesinler."

Önden Tamay ardından ben odayı terk ederken başına gelenleri düşündüm. Kim bilir daha bilmediğim neler vardı. Her ne kadar Kubat meselesini az buçuk öğrenmiş olsam da hala daha benim için nasıl bir sorun teşkil edeceğini anlayamamıştım. Şimdilik kafamdaki düşünceleri askıda bıraktım ve merdivende önümde inmekte olan Tamay'ın hizasına geldim ve kolumu beline sardım.

Yaptığım bu hareketi hafif bir tebessümle desteklerken o bana daha büyüğünü sundu ve kollarını bana sardı. Sessizlik içerisinde sarmaş dolaş girdiğimiz oturma odasıyla tüm bakışlar bize döndü.

Her ne kadar ilerleyen samimiyetimizin pek ala farkında olsalar da bu halimize baya şaşıran beylerden ilk toparlanan Tamer oldu.

"Kanka bence bu seni aldatıyor." diyerek Bars'a laf atan Tamer'e gülümsemekle yetinirken Ares'in şüpheci suratına kısa bir bakış attım.

Monopolynin kurulmuş olduğu sehpanın farklı kenarlarına tünemiş olan Bars ve Tamer üzerinde bakışlarımı çok oyalandırmadan hızla boş bir yere tünedim bende. Ares yanımıza gelmeyi reddeden bir tavırla elinde tabletiyle ikili koltukta yayvanca oturmasını sürdürüyordu. Tamay çoktan sevgilisinin kollarında yerini almış ikizine laf yetiştirmeye çalışırken oldukça iyi görünüyordu az önceki haline nazaran.

Neredeyse tüm sehpayı kaplayan oyuna bakarken sehpanın kenar köşelerine yerleştirilmiş abur cuburları gördüm. Tüm bunların Tamer'in işi olduğunu anlamam çokta zamanımı almazken önümdeki cipsten birkaç parça ağzıma attım. Ağzım dolu bir biçimde Ares'e dönerken elimle gel işareti yaptım. O da zaten bana bakmakta olduğu için bu hareketimi doğrudan görmüştü.

Olumsuzca kaşlarını iki kere kaldırıp indirerek tekrardan tüm dikkatini tabletine veren Ares'e üzgünce baktıktan sonra önüme döndüm. Bu hareketimle Tamer'le göz göze gelirken başımla Ares'i işaret ettim. Önce düşen suratıma anlamsızca baktıktan sonra işaret ettiğim yere bakarak neler olduğunu hızla çözen Tamer hemen olaya bir el attı.

"Lan sen neden oradasın?" diyerek sesini bir tık yüksek tutan Tamer'i bakmadan cevapladı Ares.

"Bana bulaşma!"

Pekala rahatsız edilmekten hiçbir zaman hoşlanmıyordu. Hele ki o tabletini eline aldı mı iş bitiyordu. Ne yapıyordu acaba o ekran üzerinde? Tüm dikkatiyle neye bakıyor olabilirdi ki? Karı kız? Neyse ne bu beni ilgilendirmezdi.

Ben eğdiğim başımla önümdeki cips kasesini bitirmeye odaklanırken Tamer Ares'i ikna etmek adına birkaç dakika uğraştı ama sonuç aynıydı. Koca bir olumsuzluk.

"Kazulet gelmişsin kazulet gideceksin!" diyerek son isyanını dile getiren Tamer pes etmişliğin verdiği yılgınlıkla omuzlarını düşürdü ve önüne döndü.

"Gelmiyorsa gelmesin canım biz oynayalım." diyen Tamay'la kimseden bir itiraz çıkmadı.

Herkes kendine bir piyon seçerek yerine daha da yerleşirken hızlı bir biçimde oyuna giriş yaptık. Yaklaşık yirmi dakika boyunca oyuna tam odaklı bir biçimde kilitlenirken yavaş yavaş sinirlenmeye başlamıştım. Ben hariç herkes seçtiği bir renkteki tüm arsaları satın alıp üstlerine ev dikerken ben hala daha yerimde sayıyordum. Değil ev dikmeye başlamayı seçtiğim yeşil renkteki arsaların yalnızca ikisini alabilmiştim.

Avucumun içinde salladığım zarları bir kez daha serbest bırakırken gelen sayılara baktım. Bir ve üç gelmişti. Piyonumun konumuna bakarken pembe renkteki arsaya ulaşacağını gördüm. İçimden sıkı bir küfür savurdum. O arsada Tamay'ın iki evi vardı ve Tamay'a yüklü bir ödeme yapmak zorunda kalacaktım.

"Ya kızım toparlasana kendini! Bu kaçıncı iflas noktasına gelişin?" diyen Tamer'in alaylı sesini duymam huysuzlanmama neden oldu.

"Her yeri almışsınız ben ne yapayım? Konaklama bedeli ödemekten yer alamıyorum sizin yüzünüzden!" dedim çemkirerek. Gerçekten çok sinirlenmiştim.

Sol tarafımda bir hareketlilik sezerken öfkeyle o yöne döndüm. Ares gelmişti. Ne zaman kalktığını görmediğim Ares sessizce yanıma tünemiş bir biçimde elimdeki monopoly paralarımı aldı ve miktarına baktı. Tamay'a ödemem gereken konaklama bedelinden az param vardı bunu biliyordum. Bu kez gerçekten iflas etmiştim.

"Üç yüz liran eksik." diye mırıldandı Ares usulca.

"İflas etme ya! Tamam bu kez almıyorum ücret, istemiyorum para falan." dedi Tamay. Oyuna başladığımızdan beri diskalifiye olmayayım diye elinden geleni yapmıştı ama sonuç nafileydi. Normalde elimdeki paraları çok güzel bir biçimde kontrol eden ben, muhteşem üçlünün yanında solda sıfır kalmıştım. Şaka gibiydi.

"Saçmalama be! Kuralları bozamayız." diyerek anında karşı çıktı Tamer.

Tüm bakışlar çirkeflik sergileyen Tamer'e döndü. Ares bıkkınlıkla solurken Tamer'e ithafen konuştu. "Kurallara sokayım." dedi ve ardından ekledi. "Ben öderim."

Bir eli monopoly paralarımı Tamay'ın önüne koyarken diğer eli cebine doğru gitti ve birkaç iki yüzlük banknot çıkarttı. Onları da Tamay'ın önüne koyarken Tamer'e kısa bir bakış attı. "Çeneni kapamaya yetiyor mu?"

Yaptığı harekete anlamsızca bakarken Bars gür bir kahkaha patlattı. "Kral hareket dostum ama bu oyunda gerçek para geçmiyor."

Duyduğu şeyle hoşnut olmayan Ares kaşlarını çattı ve Bars'ı yanıtladı huysuzca. "Nasıl geçmiyor?"

"Kurallar gere-"

"Kurallara sokayım."

Renkli irislerim tenis maçı izler gibi bir Ares'e bir Bars'a kayarken bende usulca kaşlarımı çattım ve Ares'e döndüm.

"Yine mi?" dedim sertçe.

Anında bakışları bana dönen Ares hoşnutsuzluğunu sürdürürken konuştu. "Ne yine mi?"

Bıkkınlıkla derin bir nefes aldım. "Sana kaç kere daha diyeceğim parasal konularda ben öderim deyip durma diye!"

Şu son on sekiz günde her şey olağan üstü bir biçimde güzel ilerlerken canımı sıkan noktalardan biriydi bu: Ares'in her şeye ben öderim demesi...

Böyle konulardan hiç haz etmezdim. Tamam daha maaş almamış olabilirdim ama kenarda önceden yaptığım bir birikimim vardı ve kalacak yer, yeme-içme gibi ihtiyaçlarım olmadığı için param pek ala vardı. Onun böyle şeyler yapmasına gerek yoktu. Kendimi zaten yeterince ona muhtaçmışım gibi hissediyordum zaten. Bu tavırlarıyla daha da kötü hissetmemi sağlıyordu.

Ares kendisine çıkışmama karşın tam ağzını açıp bir şey diyecekken bu hareketine çalan telefonum engel oldu. Sağ elimi hızla cebime atarken telefonu parmaklarımla sıkıca kavradım ve ekranı yüz hizama çıkardım. Arayan ablamdı. Kısa bir an Ares'le göz göze gelirken hızla yerimde ayaklandım.

"İzninizle." diyerek hızla üst kata çıkan merdivenlere yöneldim. Adımlarımı neredeyse koşar adım atarken aramayı yanıtladım.

"Efendim abla." dedim.

"Ne yapıyorsun?" diyen ablamın huzursuz sesi yanıtladı beni. Sesi niye böyle çıkmıştı? Bir sorun mu vardı? Sorunsuz bir an var mıydı ki yeni bir sorun olsun diye düşündüm hızla.

"Oturuyorum öyle sen ne yapıyorsun? Bir problem mi var?"

Sesli bir soluk veriş ulaştı ilkten kulaklarıma. Daralıyormuş gibiydi ablam. Bunu soluk verişinden anlayabiliyordum. Bunu en iyi kendimden biliyordum.

"İkinci duruşma haftaya." diyerek ağzındaki baklayı çıkarttı ablam.

"Nasıl bu kadar yakın tarihe verildi?" dedim inanamazca. Şaşkınlığımı üzerimde taze tutarken üst kata çoktan çıkmış kaldığım odaya girmiştim. Ardımdan kapıyı hafif aralık bırakırken odanın ortasında boş bir şekilde dikilmeye başladım.

Normalde tek celsede bitebilecek olayı babam inat uğruna uzatıyordu resmen. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. Daha geçen hafta olan ilk duruşmanın peşine ikinci duruşmanın bu kadar yakın bir tarihte olması da beni şaşırtmıştı. En az iki, üç hafta bekleriz diye düşünüyordum.

"Dayım araya birkaç tanıdık soktu halletti bir şekilde." diyerek şaşkınlığımın normale dönmesine sebep oldu ablam.

"Anladım." dedim.

Hala daha fazlasıyla sesli soluk alıp veren ablamın asıl baklayı çıkartacağı zamanı sabırla beklerken aramayı hoparlöre aldım ve telefonu yatağın ucuna doğru bıraktım. Bende telefonun peşine yatağın ucuna tünerken kendimi sırt üstü yatağa bıraktım ve tam o sırada ablamın sesi duyuldu odanın içinde.

"Bu duruşmaya geleceksin değil mi?"

Gitmediğim ilk duruşmaya ithafta bulunarak beni bilmem kaçıncı kez yanlarına çağıran ablama ilkten ne diyeceğimi bilemedim. Oraya gitmek istemiyordum. Kimseyi görmek istemiyordum. Bencillik yaptığımın bilincindeydim ama olmuyordu. İçimdeki ses çoğunlukla bangır bangır oradan kaçmamı haykırıyorken nasıl olur da onu duymamazlıktan gelebilirdim?

Ne diyeceğimi bilememişliğimin getirdiği suskunlukla kalakalırken odanın aralık kapısının daha da aralandığını fark ettim. Renkli irislerim anında kapıdan tarafa dönerken Ares'le göz göze geldim. Araladığı kapıdan içeri usulca süzdükten sonra kapıyı komple kapattı.

"Lavinia?"

Ablamın sesi telefon ahizesinden bir kez daha duyulurken benden bir cevap beklediğini hatırladım.

"Bilemiyorum abla." dedim tüm dürüstlüğümle.

"Bu duruşma daha çekişmeli geçecek gibi lütfen gel." dedi ablamda tüm ısrarcılığıyla.

Ares'le bir kez daha göz göze gelirken dilim lal olmuş gibi hissettim. Beni çok sıkıştırmıştı ablam. Oraya gitmek istemiyordum ve bu istememezliği geçtim yeni girdiğim bir işim vardı. Hemen kalkıp izin alamazdım. Burayı bırakamazdım. Kaç gündür bir düzen kurmak adına verdiğim emeklerim vardı burada ve unutmak istediğim şeyler vardı orada.

Bakışlarımı kaçırdım ve sanki ablama bakıyormuşçasına telefon ekranına diktim. "Abla gele-" diyecekken sözlerimi elimde hissettiğim temas böldü.

Bakışlarım hızla karnımın üstünde duran elime kayarken Ares'in iri elini elimin üstünde gördüm. Ona baktım. Bana bakıyordu. Ona baktığımı gördüğü an dudaklarını oynatarak 'İstiyorsan gideriz.' dedi. Ağzımı açıp da istemiyorum diyemedim o böyle deyince.

"Abla ne?" dedi ablam sessizliğimden bıkmış bir vaziyette.

"Tamam gelirim. Tam tarihi mesaj atarsın şimdi kapatıyorum." diyerek aramayı hızla sonlandırdım.

Ares'te tam bu sırada elini üzerimden çekmişti. Aslında yeri iyiydi ve çekmese de olurdu. Yine saçmalamaya başladın Lavinia. Olabilirdi. Fikirde mi belirtmeyecektim içten içe? Artık kendi içimde bile özgürce konuşamıyordum! Gittikçe batıyormuşum gibi hissediyordum.

Uzandığım yerden usulca kalktım ve Ares'in gözlerine her zamanki gibi tüm minnettarlığımla baktım. "Bunu yapmak zorunda değilsin." dedim ılımanlıkla.

"Evet değilim ama biz bunu yapmalıyız." dedi o da aynı ılımanlıkla.

Onunla geçen şu zamanda anladığım şeylerden biri de onun asla göründüğü gibi biri olmadığıydı. Onun hikayesi çok farklıydı. Bugün Tamay'dan az da olsa öğrendiğim bilgilerden yola çıkarak söylemiyordum bunları. Görüyordum gözlerimle ve hissediyordum en derinlerimde.

-BÖLÜM SONU-

Herkese merhaba! Nasılsınız?

Yeni bölümü nasıl buldunuz?

Lütfen beğeni ve bolca yorum yapmayı unutmayın! Seviliyorsunuz!

Bölüm : 17.10.2024 22:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...