İyi insanların varlığını sürdürdüğü bu dünyadan ümit kesmek elde değildi. Sen her ne kadar yaşama dair olan ümidini kaybetsen de gördüğün en ufak bir iyilik bile senden habersiz içinde bir umudun filizlenmesine sebep olabilirdi. Nitekim oluyordu da.
Önümdeki listede olan bakışlarımı kesintisiz dolaştırırken gördüğüm rakamların gerçekliğine pek inanamıyordum. Tepemde dikilen Oğuzhan girdiğim şoktan çıkmamı büyük bir sabırla bekliyordu.
"Bunlar çok büyük rakamlar!" dedim inanamazca.
"Sancaktar ailesinin çevresi de tıpkı kendileri gibi oldukça cömerttir." diyen Oğuzhan'ın bakışları alışırsın zamanla der gibiydi.
"Yani ne bileyim bana inanılmaz geliyor. Sonuçta hiçbir karşılık olmadan bu kadar büyük rakamları bağışlamaları."
Oturduğum masanın başında geriye doğru yaslanırken elimdeki kağıdı diğer verilerin yazdığı kağıtların yanına bıraktım ve tekerlekli sandalyemle birlikte solumda kalan, tepemde dikilmesine ara vermeyen Oğuzhan'a çevirdim.
"Açıkçası kaç yıldır burada çalışıyorum bende rakamların bu kadar yükseldiğini ilk defa görüyorum." dedi Oğuzhan.
"Bence yükselmesi normal çünkü çok güzel projelere imza atıyoruz ve bunlar basına düştüğünde büyük yankı uyandırıyor. Ayrıca işin içinde Sancaktar'lar var. Bence sorgulanacak bir durum görmüyorum ben." diyerek Beril'de fikrini belirtirken bakışlarım Baycan'a kaydı.
Bugün çıkan verilerden en çok o memnun olmuştu. Gösterdiği inanılmaz sevinç dikkatimden kaçamazken bunu abartı bulmuştum. Tamam bizde sevinmiştik ama onun kadar abartı ve yapmacık bir gösteride sergilememiştik. Ben sevincimi içimde yaşamış ve bunu birazcık Ares'e yansıtmıştım.
Birkaç saat önce bu ay için yapılan bağışların net rakam bilançosu gelmişti. Sonuçlar geçen aya göre kat be kat fazlaydı. Bu durum açıkça bu ay için daha da güzel şeyler yapabileceğimizin göstergesiydi ve benim şimdiden aklıma birçok plan gelmişti.
Elime geçen bilançoyla rakamların şokundan çıktıktan sonra ilk işim koşa koşa Ares'e gitmek ve ona bunu göstermek olmuştu ama tabi ki o bunu zaten biliyordu. Bizden önce öğrendiğini tahmin etmek çokta zor bir şey değildi ama o düşündüğüm gibi beni karşılamamıştı. Ben zaten bunları biliyorum güzelim der gibi bakmış ve ardından bunu kutlamalıyız diyerek uzun bir öpücük çalmıştı benden.
Açıkçası onun böyle bir şeyi kutlama gereksiniminde bulunacağını sanmıyordum. Kutlama bahane öpmek şahaneydi onun için! Kaldı ki benimde bu kutlamaya pek bir itirazım yoktu. Beğenmiştim kutlama tarzını.
Ah hadi ama sen onun her şeyini beğeniyorsun zaten!
İç sesime hak vererek onu geçiştirirken ona git gide bağlandığımı biliyordum. Bunu bilmekten öte hissediyordum. En derinlerimde.
Hala daha ne yaşadığımız bilinmezken her şeyi akışına bırakmıştık. Bunu bir tek biz değil muhteşem üçlüde böyle yapmıştı. Her şey oldukça iyi ilerlerken bu durum ben gibi diğerlerinin de garibine gidiyordu bunun farkındaydım. Ben hayatımda iyi şeylerin olmasına alışkın olmadığımdan bunu garipserken diğerlerinin de benimle hemen hemen aynı şeyden dolayı böyle olduklarına emindim.
Ares hariç herkes iyi giden bu yaşantıyı oldukça büyük bir memnuniyetle kucaklarken o fazlasıyla tedirgin ve tetikteydi. Her an bir şeyler olabilirmiş havasında olması beni de etkilemiyor değildi.
Yeni yılın ilk gününde magazinlerin diline düşmemiz ve her yerde boy boy fotoğraflarımızın olması yaşantımızı bir şekilde etkilemişti. O her ne kadar bunu dışarıya çok yansıtmasa da bende durum böyle değildi. Şirkette bana karşı olan bakışlar zaten bir değişikken magazin haberi sonrası iş iyice garip bir hal almıştı.
Ares bu konu hakkında ağzını açıp herhangi bir yorumda bulunmazken ağzından sadece haberleri gördüğüne dair bir iki kelime çıkmıştı. Muhteşem üçlü arasından tam destek bir tek Tamay'dan gelirken diğer ikiliden herhangi bir yorum çıkmamıştı. Gerçi Tamer daha ne kadar yorum yapabilirdi ki? Adam başlı başına bana karşıydı ve bunun için kendince sebepleri vardı. Haklıydı, ona kızamıyordum. Sadece bir gün bana karşı aşırı iyiyken diğer gün kanlı bıçaklıymışız gibi davranması beni şüpheye düşürüyordu. İkizler burcu olabilir miydi?
Bilinmezliklerin beni yorduğu gerçeği çok açık ortada olsa da son zamanlarda yaşadığım bilinmezlikler adına elimden herhangi bir şey gelmiyordu. Akışına bırakmaktan başka çarem yokmuş gibi hissediyordum ve öylede yapıyordum.
Şu zamana kadar her hareketimi en ince ayrıntısına kadar planlamam bana ne kazandırmıştı ki zaten? Ayrıca o da bana en plansız şekilde gelmemiş miydi? Gelmişti.
O gece evde çenemi tutamamam, kendini bilmez adımlarımın o caddeye çıkması tamamen planım dışında olan şeylerken onun o gecede karşıma çıkması tanrının kusursuz planlarından bir tanesi değil de neydi?
Mutluydum. Onunlayken oldukça mutluydum bunu inkâr edemezdim. Daha önce hissetmediğim hislerin bedenimde kol gezinmesini sağlayan bu adam bana iyi geliyordu. En başından beri durum böyleydi. Son zamanlarda aramıza eklenen tutku ve şehvetin payı da mutluluğumun artmasına ekstra katkı sağlıyordu. İlk defa tattığım duyguların albenisine kapılmam çokta tuhaf olmasa gerekti.
O bende bu kadar çok şeyi ifade ederken ben onda ne ifade ediyordum bilmiyordum ama duygularımızın karşılıklı olmasını ummaktan başka bir çarem yoktu. Gerçi bana karşı olan tavırlarına ve konuşmalarına bakarsak her şey karşılıklı gözüküyordu.
"Yeni yılın ilk etkinliği olarak ne yapıyoruz o zaman?" diyerek gür sesiyle ortaya bir soru atan Oğuzhan tüm dikkatimi üzerine çekerken içine girdiğim düşünce dünyasından beni çekip çıkarttı.
"Lavinia'nın şu çok katmanlı iş evi planını bir masaya yatırmalıyız bence." diyen Beril'e inanmazca bakarken hemen konuşmaya katıldım.
"Onun için daha çok erken. Hem ince ayrıntıları tam düşünmedim ayrıca o işin meblağsı çok yüksek şirketten izin çıkacağını sanmıyorum." dedim.
Beril'in deyişiyle çok katmanlı iş evi planım vardı. Bu plan burada işe girdiğim ilk günlerde aklıma gelirken henüz üzerinde tam anlamıyla düşündüğüm bir şey değildi. Geçenlerde bundan Beril'e ve Oğuzhan'a bahsetmiştim ucundan. Henüz daha çok taslak aşamasında olan planımın gerçekleştirme düşüncem şimdilik yoktu. Dediğim gibi bunun için henüz çok erkendi.
"Ne planı bu ve benim niye haberim yok?" diyen Baycan'ın huysuz sesi kulağıma dolarken yönümü ondan tarafa döndüm.
"Henüz taslak aşamasında olan bir fikir sadece. Yeri geldiğinde mutlaka öğrenirsin." diyerek suratımda eğrelti duran bir gülücük Baycan'a sunarken yönümü eski haline çevirdim.
Tekrar tekrar diyordum ki bu kızdan bir türlü hazzedemiyordum. Nedendir bilmem beni rahatsız ediyordu buradaki varlığı.
Önüme çevirdiğim bakışlarım bileğimdeki kol saatine kayarken öğle yemeği vaktinin geldiğini gördüm. Oturduğum yerden hızla ayaklanırken Ares'in beni odasında beklediği gerçeği içimin kıpır kıpır olmasına yetti de arttı.
"Hadi size iyi öğle yemekleri ben kaçar." derken çoktan kabanımla çantamı koluma takmıştım. Son olarak masanın üzerindeki son model, babamın bana aldığı son şey olan, telefonumu da elime alırken Beril'in kinayeli sesini duydum.
"Bu sefer nereye gidiyorsunuz Ares Bey'le?"
Kapıya doğru ilerleyen adımlarımı bir tık yavaşlatırken hafif bir açıyla Beril'e döndüm. "Balık ekmek yemeye." dedim ve yavaşlattığım adımlarımı eski hızına çıkartarak odayı terk ettim.
Henüz bundan Ares'in haberi olmasa da az sonra olacaktı. Havanın soğukluğu ve karın gözlere sunduğu muazzam şöleni bir balık ekmekle taçlandırmasak olmazdı. Yani en azından benim düşüncem bu yöndeydi ve Ares'in bunu reddedeceğini sanmıyordum. En yakın Eminönü'nde ya da Karaköy'de bir balık ekmek gömme fikriyle onun aklını çelebileceğimi düşünüyordum.
Hevesli adımlarım asansöre ulaştığında ilk önce elimde hazır tuttuğum kartımı dokunmatik ekrana okuttum ardından da hemen altındaki tuşlu ekrana kendime ait olan özel kodu girdim. Açılan asansör kapısından içeri hızlıca girerek yönetim katı olan sekizinci katı tuşladım.
Gereken tüm işlemleri yapmam bittiğinde birkaç saniye bekledim. Nedendir bilmem asansör hemen çalışmıyordu bu kata çıkarken. Yönetici katının diğer katlardan apayrı bir önemi vardı. Her ne kadar diğer katlara da herkes ulaşamasa da işler bu katta daha da farklıydı. Bu katın gizemini hala daha çözememiştim.
Ares sağ olsun benimde artık her kata kolayca ulaşımım vardı. Tıpkı Tamay gibi ama yalnızca bir farkla; benim gitmek istediğim her kat için kartımı okutuşum da bu Ares'e bildirim olarak gidiyordu. Bunu da tamamen şans eseri görmüştüm. Bana her ne kadar bu imkânı sağlasa da tam olarak bir güven göstergesinde bulunmamıştı.
Bunu sorun etmemiştim. Bir şey yapacağımdan değildi ama o bunu bilemezdi. Bana tam anlamıyla güvenmemesi her ne kadar onur kırıcı olsa da ona hak vermeden edemiyordum. Olabilir diyerek geçiştiriyordum içimde bu konu hakkında kötü şeyler fısıldayan sesleri.
Benimde kendisine tam anlamıyla güvendiğim söylenemezdi. İçimde gizliden gizliye hep bir anda ortada bırakılma korkusu yok değildi. Olabilirdi. Beni her an yarı yolda bırakabilirdi. Şaşırmazdım.
Asansörün durduğunu çıkarttığı sesten fark ettiğimde heyecan içinde kapının açılmasını bekledim. Aralanan kapıdan hızlıca çıkacakken harekete geçen adımlarım onu görmemle duraksadı. Ares de karşısında beni görmeyi beklemezken benim aksime adımlarının uzun süre aksamasına izin vermeden yanıma gelerek asansöre bindi. Normalde telefonuna giden bildirimden bilmesi lazımdı yanına geldiğimi ama görmemişti henüz sanırım bildirimi.
"Bende yanına geliyordum tam." derken asansörün gideceği son katı yani üçüncü katı tuşladı.
"Kalp kalbe karşıymış bende öyle." dedim hafif bir tebessüm eşliğinde.
"Biraz." derken bakışlarımı güzel yüzünde sabit tutuyordum. Adımları ağır çekimde bana doğru gelirken beni bir sıcaklık basmaya başladı. Geliyor gelmekte olan diye düşündüm.
Sol kolunu belime sararak beni kendisine yakınlaştırırken sağ eli açık bıraktığım saçlarımı buldu. Önüme gelen saçlarımı omzumun üstünden geriye doğru atarken dalgın bir biçimde konuştu.
"Bugünkü rotamız neresi?" dedi tüm seçimi bana bıraktığını belli eden bir sesle. Her zaman olmasa da böyle basit konularda genellikle seçimleri bana bırakıyordu.
"Balık ekmek yeriz diye düşündüm."
Bakışları düzelttiği saçlarımdan gözlerime çıkarken ela gözlerinin güzelliğine tekrar tekrar tutulmak elde bile değildi. Bir kadını kıskandıracak dizaynda olan kaşları son sözlerimin üzerine usulca kalktı.
"Sen balık seviyor musun?" dedi.
"Sadece hamsi." dedim hafifçe iki omzumu yukarı kaldırırken.
Tuşladığımız kata ulaştığımızı haber veren sesle birbirimizden uzaklaşırken şirkette olduğumuzun bilincinde davrandık ikimizde. Aralanan kapıdan önce ben sonrasından Ares çıkarken adımlarımız her zamanki gibi hızlıydı.
"Kar havası mı canını çektirdi?"
Sorusu üzerine tekrardan sadece omuz silkmekle yetinirken kısık sesle bilmem demekten de geri durmadım. Birden esmişti işte.
Eskiden annem kılçıklarına kadar temizler, güzelce kızartırdı. Onun yemeklerini özlüyordum. Eli fazlasıyla lezzetli bir kadındı. Her ne kadar yaptığı çoğu yemeği boğazıma dizse de anneydi işte. Anne yemeğiydi...
Peşi sıra attığımız adımlarımız bizi şirketin dışına taşırken Ares'in arabası çoktan çalışır bir vaziyette şirketin önünde bizi bekliyordu. Ocak ayının karlı havası beni iliklerime kadar titretirken ayağımdaki topuklu botlarımla olabildiğince sağlam adımlar atmaya çalışıyordum. Karlı bir günde de topuklu giyinmek tamda bana yakışır bir özgüven göstergesiydi.
***
"Bundan hiç emin değilim." dedi Ares yanında dikilen Bars ve Tamer'e anlık bir bakış atarken. Sonrasında tekrardan Tamay'la bana doğru döndü. Üç erkeğinde bakışları üzerimizdeyken bu kez de Tamer konuştu.
Sesli bir biçimde soluk verirken Tamay'a baktım. Ben demiştim karşı çıkacaklarını ama beni dinleyen olmamıştı. Böylesine sıkı bir yönetim içerisindeyken bu durum şaşırılacak bir şey değildi.
Keyifli bir öğle yemeğinden sonra şirkete geri dönmüş ve işimize bakmıştık. Şimdiyse paydos vereli neredeyse yarım saat olmuştu ve biz şirketin önünde dikilmiş bir vaziyette mahkemeden kararını çıkmasını bekleyen mahkumlar gibiydik. Mahkeme heyeti Ares, Tamer ve Bars iken; mahkum ben ve Tamay oluyordu.
Tamay iş çıkışı için ikimiz adına planlar yapmıştı. Kız kıza takılmak istiyordu ve ben bu teklifi reddetmemiştim. Kız kıza bir şeyler yapmak bana da iyi gelecekken Ares'lerin buna hoş bakmayacağı gerçeğini de apaçık dillendirmeden geçmemiştim. Tamay'sa 'O halledilir ya!' demiş ve geçmişti. Halledilemiyordu.
Başta Ares direkt çok net bir biçimde hayır demişti ama biraz ben, çoğunlukla Tamay'ın itirazı bizi bir durum değerlendirmesine sokmuştu. Bars aralarından en sessizi olurken sen nasıl istersen sevgilim demişti. Tamer ve Ares ona bu sözlerinin ardından kötü kötü bakmıştı. Tamer'de son derece ısrarla Ares'e katılırken onu ilk defa Ares'le bir konuda hemfikir görüyordum. Bu an tarihe geçmeliydi!
"Ay saçmaladınız iyice! Alt tarafı bir alışveriş merkezine gideceğiz rahat bırakın. Hem izin almıyoruz farkındaysanız haber veriyoruz." diyen Tamay artık bezmişliğin son raddesindeydi.
"İyi o zaman sen tek git, Lavinia gelmiyor." diyen Ares hazır cevaplılığını konuştururken ona kaşlarımı çatarak baktım.
"Niye ben gitmiyormuşum ya bende izin istemedim ki!" dedim homurdanırcasına.
Bu kez Ares bana kaşlarını çatarak bakarken onun kaşlarını zaten normal görmek çok mümkün değildi şu son zamanlarda. Suratında sabır dilenir bir ifade oluşurken bakışlarını benden çekerek etrafta gezdirdi.
"Tamam yalnızca bir iki saatliğine alışveriş merkezine gideceksiniz ve korumaları atlatmak gibi bir şeye de kalkışmayacaksınız!" dedi. Son sözlerini bastıra bastıra söylerken gözleri Tamay'ın üzerindeydi. Alması gereken mesajı alan Tamay hevesle başını sallarken hızlıca beni kolumdan tutarak kendi arabasına sürüklemeye başladı.
"Akşama görüşürüz çok geç kalmayız söz!"
Onun aceleci adımlarına ayak uydurmaya çalışırken bir yandan da karlı zeminde düşmemek için uğraşıyordum. Topuklu ayakkabılar iyiydi hoştu ama böyle havalarda baya bir boştu.
Bizim yanlarından hızla ayrılmamızın ardından arkada kalan beylerin homurtusu azda olsa kulaklarıma gelirken onları göz ardı ettim. Kısa sürede varıp içerisine yerleştiğimiz aracı Tamay harekete geçirirken sesli bir soluk verdi.
"Ay sonunda be! Bir an kuzu kuzu evlere dağılacağız sandım." derken yerine iyice yerleşti.
"Biraz nefes almak güzel olacak cidden." dedim bende sıkılmış bir ses tonuyla.
Üzerimdeki kabanı çıkartıp çantamla birlikte arka koltuğa fırlatırken en az Tamay kadar rahat bir biçimde yerleştim koltuğa. Elimdeki telefonumu kucağıma koyarken emniyet kemerimi takmadığımı fark ederek hızlıca onu taktım. Tamay zaten arabaya ilk bindiğinde hemen takmıştı.
"Kesinlikle öyle olacak bebek. Şimdi plan belli öncelikle bir güzellik merkezine gidiyoruz sonrası akışına göre şekil alacak. Ay çok eğleneceğiz!" dedi. Ses tonu heyecanını buram buram aracın içine yaymıştı. Fazlasıyla mutluydu.
"O zaman bir şarkı açıp başlatıyorum eğlenceyi?" dedim sorarcasına. Sonrasında herhangi bir yanıt beklemeden hemen harekete geçtim.
"Ay çok iyi olur." derken Tamay ben çoktan telefonumu araca bağlamıştım. Hızlıca müzik uygulamasına girerken ne açacağıma bakınıyordum. Gözüme kestirdiğim ilk şarkıyı açarken bu şarkıyı Tamay'ın da benim gibi ezbere bilmesini umdum. Tamay çalmaya başlayan şarkıyla sesi oldukça yükseltirken ilk başta bir süre sessizce dinleyerek nakaratın gelmesini bekledik ve ardından bağıra çağıra eşlik etmeye başladık.
Bana ver, bana aşk ver Tanrım.
Deli ver, gözleri en körü ver.
Onu al, onu unutma Tanrım.
Beni ver, ömrüne dert beni ver.
İlk nakaratı bağıra çağıra söyleyip bitirirken ikimizin bet sesi kahkahalarla gülmemize sebep oldu.
Nasıl soğumuşsa kalbim,
Kalmadı senle derdim.
Sevseydim yine yerdim,
Göz göre göre yalanlarını.
İnan inan duymam inan,
Yanımda aşkla bağırsan da.
İnan inan görmem inan,
Beni cennetten çağırsan da.
"Bana aşk ver tanrım!" diyerek bağıran Tamay sözlerinin sonunda duraksarken müziğin sesini biraz kıstı ve sözlerine devam etti. "Ay bana verdi zaten! O zaman sana versin, daha doğrusu size versin."
İstanbul trafiğinin şaşırtmaz halinde seyir halindeki araç duraksarken Tamay'ın dediklerini duymamazlıktan geldim ve üstün bir başarıyla konuyu değiştirdim. Suratım başta olmak üzere tüm vücudumu bir ateşin bastığını hissederken bu halimi Tamay'a çaktırmamaya çalıştım.
"Hadi gel fotoğraf çekilelim." derken hızlıca telefonumun kamerasını açtım.
Birkaç saniye saçımı ve üstümü düzelttikten sonra hafifçe Tamay'a doğru yanaştım. Sağ elimde telefonu sabit bir şekilde tuttuktan sonra en uygun açıya bakındım biraz. Tamay da bu sırada üstüne çeki düzen verdikten sonra tabiri caizse dibime kadar girdi. Bu şekilde birkaç poz fotoğraf çekildikten sonra trafiğin düzelmesiyle eski yerlerimize geri döndük.
"Çok güzel çıktık." derken çekildiğimiz fotoğraflara şöyle bir göz atıyordum.
Bende anı olsun diye durmadan fotoğraf çekilme huyu vardı ama son zamanlarda bunu aktif bir şekilde yapamamıştım. Hatta ve hatta uzun bir zamandır neredeyse doğru düzgün tek bir fotoğraf çekilmemiş ve çekmemiştim.
Eski zamanları anımsıyordum da ben lisedeyken, annem henüz hayattayken durmadan fotoğraflardım her şeyi. Sevdiğim ya da sevmediğim her ne varsa. Anıların gücüne inanırdım bu yüzdendi tüm bu her şeyi çekme isteğim. Anı kutumda beş, altı tane flash bellek olmalıydı. Hepsi de tıka basa doluydu. Çektiğim her şeyi flashlara atıp, onlar dolunca da o flashları anı kutuma atıyordum.
Son birkaç ayım bana tamamen zehir olduğundan hiç aklıma bile gelmemişti fotoğraf çekilmek veya çekmek. Öylesine kendimle ve çevremle bir savaş halindeydim ki aklıma hiç gelmemesi şaşırılacak bir şey değildi. Ama artık kendi hayatıma bakmam gerektiğinin bilincinde olduğumdan tüm bunlara geri dönebilirdim.
"Paylaşalım sosyal medyada. Hatta tüm gün ne yapıyorsak hepsini paylaşalım. Bıktım bir tek Bars'la fotoğraf paylaşmaktan tüm hesabım o oldu. Arada değişiklik olsun diye Tamer'le fotoğraf paylaşıyorum düşün artık durumun vahametini." dedi Tamay arkadaşsızlığı gözler önüne sermekten çekinmeksizin.
Onun adına üzülüyordum. Hiç kız arkadaşı olmaması gerçekten büyük bir eksiklikti. Benimde her ne kadar kalıcı dostluklarım olmasa da ben en azından anlıkta olsa tatmıştım bu tadı Benay'da.
Onunla da artık görüşmüyor gibi bir şeydik. Ben aramadıkça ve yazmadıkça ondan yana hiçbir hareket olmuyordu. Aramızdaki kilometrelerden mi kaynaklıydı bilmiyordum ama benden uzaklaşmıştı. Bunu tüm iliklerimde çok net bir biçimde hissediyordum. Şu anda da arkadaşlığımız benim sayemde ittire kaktıra gidiyordu. Onu kaybetmek istemiyordum. Ne olmuştu da bir anda bu hale gelmiştik hiçbir fikrim yoktu ama onu kaybediyordum. Bunu her ne kadar istemesem de oluyordu işte.
Annemi de kaybetmek istememe rağmen kaybettiğimden bu hissiyatı çok iyi biliyordum. Ablamla Nabi'yi de kaybetmişim gibi geliyordu. Hayatıma şöyle bir dönüp baktığımda kaybettiklerimin kazandıklarımdan çok olması kalbime koca bir ağırlığın çökmesine sebebiyet veriyordu. Hoş o ağırlık oradan hiç gitmiyordu. Daima oradaydı ve varlığı can yakıcı bir biçimde hissedilirdi. Bir tek Ares'in yanındayken hissetmiyordum o acıyı. Gerisinde hep benimleydi.
"Paylaşırız." dedim. "Daha çok şey yaşayacağız ve hepsi birbirinden güzel olacak, hepsini tek tek paylaşırız."
Sözlerimin ardından parıldayan gözlerle bana döndü Tamay. Anlıkta olsa bakışlarını yoldan ayırsa da oldukça dikkatliydi. Temkinli bir araba sürüşü vardı.
"Gerçekten mi?" dedi büyük bir hevesle. Fazla coşkulu ve ümit barındıran ses tonunun farkına vardıktan sonra hafif bir utanç yaşayarak toparladı kendisini. Galiba bu durumundan utanmıştı. Kendini aciz hissetmiş gibi önüne döndü hızla.
"Gerçekten. Ben inanıyorum." dedim tüm samimiyetimle. Bu inanç kendim için olmasa bile onlar için vardı içimde.
Yolculuk esnasındaki son konuşmamız bu olurken geri kalan süreçte birkaç şarkı daha dinlemiş, bazılarına bağıra çağıra eşlik etmiştik. Oldukça keyifli geçen dakikaların ardından büyükçe bir alışveriş merkezine gelerek aracı en alt kata, otoparka, park etmiştik. Alışveriş merkezinin içi sıcak olacağından yanıma bir tek kol çantamı alarak araçtan ayrılırken Tamay da aynı şekilde kabanını yanına almamıştı.
Park halindeki aracın hemen sağına ve soluna kendi araçlarını park eden korumalar da araçlarından indiler. Hayatımda ilk defa yaşadığım bu durum bana baya bir garip gelirken benim aksime Tamay oldukça alışık bir biçimde duruyordu. Korumalara garip bakışlar atarak Tamay'ın koluma girmesine ve bana yön vermesine izin verirken onun korumaları yok saymasına hayret ediyordum. Ben varlıklarından rahatsız olmuşken o nasıl bu kadar profesyonelce onları yok sayabiliyordu? Yılların getirisi olmalıydı. Normaldi çünkü doğduğu andan itibaren onun hiç normal bir hayatı olmamıştı.
Yaklaşık iki, üç metre arkamızdan gelen korumaların bazıları yanlara doğru dağılırken tabiri caizse bizi çepeçevre sarmışlardı. Sıkıntılı zamanlardan geçildiğinin farkındaydım. Başta Tamay'a olmak üzere sıkı bir koruma çemberi oluşturulmuştu herkese. Ama ben bu çemberi ilk defa bu kadar net hissediyordum çünkü çoğunlukla Ares'le hep yan yana olduğumuzdan bu tarz bir şeye gerek kalmıyordu. Birkaç kez denk gelişlerime baktığımda bizden baya bir uzakta koruma çemberi vardı ve onlarda varlıklarını hissettirmiyorlardı zaten.
Şu anda Ares'le olmadığımdan olsa gerek her tarafımızı sarmışlardı. Araçtan indiğimden beri bir gergindim. Bunun nedeni tamamıyla korumalardı. Onlardan rahatsız olmamın sebebi başıma her an bir şey gelecekmiş hissi vermeleriydi. Kubat'ın beni hedef olarak gösterdiği tehdit mesajıysa işin cabasıydı. Arada aklıma geliyor ve beni iyice huzursuz ediyordu.
"Bunlar hep böyle kuyruk gibi peşimizde mi olacaklar?" diyerek Tamay'a bir soru sorarken çoktan alışveriş merkezinden içeri girmiştik.
Yan gözle bakıp durduğum korumalara Tamay da bir bakış atarken sesli bir soluk verdi. "Maalesef ya!"
"Çok can sıkıcı bir şey bu durum." diyerek genel bir yorum yapmaktan kendimi alamadım.
"Bu hep böyleydi ve böyle olmaya da devam edecek gibi. Alışmaya baksan iyi olur lavkuşum artık sende bizdensin."
Korktuğum bir diğer kısımda tam olarak buydu. Bu esaret durumuna alışmak... Korumalar içerisinde hayatını sürdürmeye çalışırken ne olduğu belli olmayan bir adamdan korkup hayatını kısıtlayarak yaşamak, tam bir esaret durumuydu.
Tam özgürleştim dediğim anda karşıma bu tarz problemlerin çıkmasıysa tanrının bana armağan ettiği imtihanlardan biri olsa gerekti. Annemin gözlerimin önünde babam tarafından öldürülmesi ve bir tecavüz sonucu doğmamın dışındaki en büyük üçüncü imtihanım özgürlüğüm olmalıydı. Hepsi birbirinden beterdi. Hepsi ayrı bir acıydı. Hepsi ayrı bir imtihandı. Hepsi ayrı bir ölümdü ama hepsi bir yere bağlanıyordu, bana.
On sekizinci yaşımın son günlerindeydim. Bu zamana kadar başıma gelen her bir büyük imtihandan kalışımla içimde bir ölüm gerçekleşmişti. İçimde saklı tuttuğum çocuklardandı bu ölümler. Her bir yaşımı ayrı ayrı yaşattığım içimde onlardan birçok kayıp vermiştim. O çocuklar birer birer gidiyorlardı içimden.
Tamay'ın kolumdaki yönlendirilmesi eşliğinde alışveriş merkezinin giriş katındaki güzellik merkezine ulaştığımızda korumaların çoğunluğu kapıda kalmış yalnızca bir tanesi bizimle birlikte içeri girmişti. O da etrafı kolaçan edip diğerlerinin yanına geri gittiğinde Tamay'la kendimizi bir koltuğa atmıştık.
İlk girişte bizi mağazanın müdürü karşılarken zaten girdiğimiz gibi hemen Tamay'ı tanıyarak yanımıza gelmiş ve bizimle özel olarak ilgilenmeye başlamıştı. Tamay'ın bu mağazanın daimi müşterisi olduğunu buradan anlamak pek ala mümkündü.
Şimdiyse manikür ve pedikür yaptırarak bir yerlerden işe başlamıştık. Tamay hemen yanımdaki oldukça rahat olan koltukta otururken bana durmadan bir şeyler anlatıyordu.
"Kırmızıdan vazgeçemiyorum ama sürekli kırmızı oje sürmekte istemiyorum. Ne yapacağım ya?"
"Kırmızı kesinlikle senin rengin, beyaz teninde çok hoş duruyor." diyerek onun yarattığı serzenişi bozmak istedim. Dediklerim son derece doğruydu. Kırmızı kesinlikle Tamay'ın rengiydi. Bembeyaz süt gibi teninde oldukça hoş bir görüntü yaratıyordu.
Sözlerimin üzerine Tamay hızla bana doğru dönerken şen bir cıvıldamayla konuştu. "Bars da beni kırmızı tangayla her gördüğünde böyle diyor biliyor musun?"
Duyduklarım karşısında anında kızarırken bakışlarımı açık kahve gözlerinden kaçırdım. Bu kız gerçekten de bazen konuşmasının sınırını kaçırıyordu. Ansızın yaptığı bu tarz konuşmalara ve farklı farklı imalara hala daha alışamamıştım.
Ayaklarımızla ve ellerimizle ilgilenen toplamda dört kız Tamay'ın son sözleri üzerine hafifçe kıkırdarken ben sessiz kalmayı tercih ettim.
"Ay amma utangaç çıktın sende ya! Tatlım alış bunlara alış Ares'ten sende göreceksin illaki."
Anında irileşen gözlerle Tamay'a bakarken kaş göz hareketleriyle kızları işaret ettim. Her ne kadar dördü de ellerindeki işlerle ilgilense de kulaklarının bizde olduğunu az önce çok net bir biçimde görmüştüm. Şimdiyse Tamay'ın kalkıp ulu orta benim Ares'le bir ilişkim varmış gibi böyle konuşması hiç doğru değildi.
Bir süredir duygusal anlamda bir şeyler yaşıyor olabilirdik ama bunun ne olduğu hala daha net bir hal almamışken bu tarz konuşması iyi olmamıştı. Yaşadığımız bu şeye bir ad konulmuş değildi hala. Zaten magazine çıkışımız ayrı bir olaydı. Sosyal medya hesabım büyük bir baskı altındaydı şu anda. Her ne kadar ilk başta magazinin de dediği gibi kim olduğum bilinmezken bu durumu Tamay bir storye bozmuştu.
Başta Ares olmak üzere muhteşem üçlü sosyal medyada tanınan ve takip edilen kişilerdi. Bunu bende daha yeni keşfetmiştim ve oldukça şaşırmıştım. Çünkü eskiden, geçenlerde silmiş olduğum hesabımı, oldukça aktif kullanırdım ve tanınan çoğu kişileri ara ara stalklardım. Daha önce nasıl hiç bu dörtlüye rastlamamıştım?
Bir kahvaltı sofrasında açtığım yeni sosyal medya hesabımdan sonra Tamay'ın 'Ay bizi de ekle!' serzenişine kulak vermiş ve onları teker teker eklemiştim. Sağ olsun hepsi bana geri dönüş yaptıktan sonra ufak bir stalk yapmıştım ve hepsinin bu mecrada gayet tanınır olduklarını fark etmiştim. Gerçi takipçi sayılarına bakmam yetmişti bunu anlamak için.
Sosyal medyayı aralarından en çok aktif kullanan kişi Tamay iken buna nedense hiç şaşırmamıştım. Tamay'ın hemen peşine sırasıyla Tamer, Ares ve Bars geliyordu. Ares'in Bars'tan daha aktif olmasıysa şaşırdığım bir diğer kısımdı.
Tamer en az ikizi kadar aktif kullanırken sosyal medyayı; Bars tamamen evli barklı adam modundaydı. Sevgilisiyle birkaç fotoğraf paylaşmanın yanı sıra yaptığı hiçbir şey yoktu. Ares'se çoğunlukla gezdiği yerleri ve arada kendini paylaşarak Bars'ı geçiyordu.
Verdiğim tepkiye Tamay yalnızca omuz silkerken banane dercesine bir bakış attı. Bu kız benim başımı bir yerde çok pis yakacaktı ama hadi hayırlısıydı.
"Siyah mı yoksa nude bir renk mi tercih etsem?" dedim Tamay'a en son dediği şeyin üstünü örtmek istercesine.
"Ay esmer tenine ne gider bilemedim ki şimdi." derken Tamay bir süre duraksadı.
"Sana da şöyle en alevlisinden bir kırmızı sürelim."
Sözleri karşısında gözlerimi devirmeden duramazken oje sürme kısmına geçen kızlara döndüm. Sesli bir soluk verirken bu Tamay'la nasıl baş edeceğimi düşünmeden edemiyordum. Kızlar benden herhangi bir yanıt beklerlerken onlara istediğini vermekte gecikmedim.
***
Ben bu kız benim başımı çok pis yakacak derken bunun bu kadar çabucak olmasını beklemiyordum!
Tamay'a olumsuz bir bakış atarken bir an önce buradan gitmemiz adına içimden dualar ediyordum. Güzellik merkezinden kaçalı yalnızca iki saat olmuştu! Evet kaçalı diyordum çünkü gerçekten de kaçmıştık.
Manikür-pedikür sonrasında cilt bakımı yaptırırken Tamay'ın dahiyane fikirleri bizi yalnız bırakmamıştı. Felekten bir akşam çalma perilerinin geldiğini söyleyen Tamay'ı dinlediğime bin pişman olmuştum şimdiden. Hem ayrıca felekten bir akşam çalma perileri de neydi ya?!
Tamay'ın isteği üzerine telefonlarımızı kapatarak cilt bakımı sonrasında güzellik merkezinin arka kapısından gizlice çıkmıştık. Araçta GPS olduğunu ve hemen bulunmak istemediğini özellikle belirten Tamay'ın bir diğer isteği üzerine karşımıza çıkan ilk taksiye binerek bulunduğumuz yerden hızlıca uzaklaşmıştık.
Israrla bunu yapmamamızı, en azından Ares'e haber vermemiz gerektiğini söylesem de küsmekle tehdit edilmiş ve bastırılmıştım. Nişantaşı'nda çok lüks bir mekâna gelmiştik. Saçlarımıza fön çektirmekti asıl amacımız ve çektirmiştik de. Başımızın çok pis yanacağı kısım burası değildi.
Bulunduğumuz kuaförde fön çektirirken bir kadınla tanışmıştık. Kendisi taze bir gelin adayıydı. Bekarlığa veda partisi için hazırlanıyordu. Yanında iki kız arkadaşı daha vardı. Asıl hikâye burada başlıyordu. Kadın öğrendiğimiz kadarıyla, daha doğrusu Tamay'ın muhabbet muhabbeti açar tekniğiyle öğrendiği kadarıyla kiralık bir gelindi.
Masum damat adayının babasının tutmuş olduğu kadın düğün gecesi gerdek sonrası kayıplara karışacaktı ama asıl olayımız bu da değildi. Kadının evleneceği adam yani masum damat adayımız gaydı ve tüm planın kurucusu olan damadın babasıysa azılı bir mafyaydı. Yani kadın bize öyle demişti. Planı ve kadının tutulma amacını anlamazken Tamay da benden farksız değildi. Amacı sorduğumuzda da kadın bu kadarını da anlatamam diyerek bize daha fazla bilgi vermemişti.
Biz fön çektirirken çoktan hazırlanan kiralık gelin bizi bekarlığa vedasına çağırmış 'Sizde gelin az eğlenelim!' demişti. Benim hayır dememe kalmadan da Tamay bunu kabul etmişti. Şu anda lüks bir minibüsün içerisinde kiralık gelin ve iki kız arkadaşıyla bekarlığa vedanın yapılacağı yata doğru gidiyorduk.
Ocak ayında kim yatta bekarlığa veda yapardı? Onu geçtim Ocak ayında kim evlenirdi? Hadi onu da geçtim bizim kiralık bir gelinin sahte bekarlığa vedasında ne işimiz vardı!?
Oturduğum yerde rahatsızca kıpırdanırken suratım son derece asıktı. Kabanlarımız alışveriş merkezinin otoparkındaki Tamay'ın aracında kalmıştı. Götümüzün donacağı kesindi çünkü Tamay'ın da benimde üzerimde sadece elbise vardı!
"Sen bizi bitireceksin!" diye tısladım Tamay'ın kulağına doğru bilmem kaçıncı kez.
Minibüsün içerisindeki koruma adı altında hanzo kılıklı adam gözlerini tekrardan bana diktiğinde ona yapmacıkça gülümsedim. Kiralık gelinin dediği üzere bu mafya kayın babasının adamıydı ve planının yolunda gidip gitmediğini denetliyordu. Son dakika ortaya çıkan plansız sözde iki arkadaş! olan Tamay ve benden pek hoşlanmışa benzemiyordu.
"Sakin ol ve eğlenmene bak. En fazla ne olabilir ki?" diyerek tıpkı benim gibi kulağıma konuşan Tamay'a öldürücü bir bakış attım. Kendisi bu durumdan fazlasıyla hoşnuttu ve gereğinden fazla eğlenir gibi bir hali vardı.
Yarım saati aşkındır seyir halinde olan araç sonunda bir iskelede durduğunda bizi bekleyen yata geçtik hızla. Hava çoktan kararmıştı. Yat bekarlığa vedaya özel hazırlanmış ve ışıl ışıldı. Sanki tüm her şey gerçekmiş gibi özenle hazırlanan ortama ağzım açık bakarken havanın soğukluğu bedenimi anında tir tir titretmeye başlamıştı. Yatın kapalı kısmına geçtiğimizde bedenimi saran ısıyla rahatlarken içerisinin oldukça kalabalık olduğunu fark ettim.
Masum gay damadımız ve kiralık gelinimiz ortak bir bekarlığa veda yapıyordu. Galiba kayın baba cimriydi ve olası masraftan kaçınıyordu.
Başta yarı çıplak giyinen kiralık gelin ve arkadaşları olmak üzere ortamdaki herkes ultra şıktı ve buna ek ultra çıplaktı. Tamay'la bense oldukça günlük bir elbise ve cilt bakımından dolayı makyajsız bir biçimde ortamda oldukça sırıtıyorduk. Topuklu ayakkabılarıma şükretmem gerekiyordu çünkü birde spor ayakkabıyla olsaydım daha çok sırıtırdım.
Kiralık gelinimizin yönlendirmesiyle gay damadımıza ve onun yanındaki arkadaşlarına katılırken gerginliğim üstümde hakimiyetini koruyordu.
"Kızlar bakın bu benim yakışıklı müstakbel biricik kocişkom." diyerek oldukça yakışıklı bir adama yapışan kiralık geline alık alık baktım.
Damat diye gösterdiği adam gerçekten oldukça ilgi çekici biriydi ve yanındaki arkadaşları ondan da ilgi çekiciydi. Nereye düşmüştük biz böyle tanrım?!
"Memnun olduk enişte bey ben Tamay, yanımdaki arkadaşım ise La-"
"Lal, bende Lal. Tanıştığıma memnun oldum."
Tamay'ın bizi açıkça tanıştırma teşebbüsü beni rahatsız hissettirirken olaya anında müdahale ettim ve kendi adımı kısaltarak yanlış bir biçimde telaffuz ettim.
Kiralık gelinin vantuz gibi yapıştığı masum damadımız naif bir tebessüm ederek konuşurken yanındaki üç erkek arkadaşının dikkatli bakışları ağır ağır üzerimizde dolanıyordu.
"Memnun oldum hanımlar hoş geldiniz."
Tamay'la hep bir ağızdan 'Hoş bulduk.' derken benim çokta hoş bulduğum söylenemezdi. Tamay hızla bulunduğu ortama göre şekil alırken çoktan damadın arkadaşlarıyla bir sohbete girmişti.
Kolumda asılı çantama kısa bir göz atarken çaktırmadan birkaç adım geriye gittim. Sağ elimi hızlıca çantama daldırırken dikkat çekmemek adına üstün bir çaba sarf ediyordum. Burada neler döndüğünü plan dahilindeki kişiler dışında bir biz bilirken bu durum gergin hissetmeme oldukça güzel bir zemin sağlıyordu. Zaten güvenlik çemberinden kaçıp buraya gelmemiz ayrı bir gerginlik ve ayrı bir olaydı.
Birkaç dakikalık bir arayış sonrası telefonumu avuçlarım arasına alırken çantamın içine bu kadar çok ne sıkıştırmış olabileceğimi düşündüm. Telefonu bulana kadar elime on tane şey gelip durmuştu. Sağ elimle sıkıca kavradığım telefonun güç düğmesini tahmini bularak uzunca bastım. Hafif bir titremeyle açılmaya başlayan telefonumla derin bir nefes verdim. Üzgünüm Tamay ama bu kadar eğlence yeter ben artık eve dönmek istiyordum.
"Lal!" diyerek Tamay'ın bana seslenmesiyle elimi hızlıca çantamın içerisinden çıkartarak onun yanına yanaştım.
"Efendim?" dedim oldukça normal tuttuğum ses tonumla.
"Hadi dans etmeye gidiyoruz." diyerek direkt koluma asılan Tamay'ı takip etmek zorunda kalırken birkaç itirazda bulunmaya çalıştım.
"Ben etmeyeyim dans ya sen et!"
Hiçbir itirazımı kabul etmeksizin beni, kiralık gelin ve arkadaşlarıyla birlikte güverteye çıkartan Tamay kolumdaki çantayı hızlıca alarak kendi çantasıyla birlikte bir masanın üzerine koydu. Sağ elimden sıkı sıkıya tutarak beni güvertenin tam ortasına getirdiğinde ortamdaki kısık sesli müzik seviyesi bir anda yükseldi.
Etrafa kısa bir göz attığımda yatın çoktan iskeleden ayrılmış olduğunu fark etmem içimdeki huzursuzluğu arttırdıkça arttırdı. Bakışlarımı hüzün içerisinde güvertede gezdirirken Tamay'ın sağ elimi saran eli dikkatimi üzerine çekti.
"Hadi hadi!" diyerek çoktan müziğe ayak uyduran Tamay beni de teşvik etmek istercesine kendi etrafımda bir tur döndürdü. Çalmakta olan müziğe biraz kulak kesilirken bir Serdar Ortaç parçası çaldığını fark ettim.
Yüksek uçan kuşun, yüreği sarhoşun,
Acı çeker gibi, kölesi olmuşum.
Kavga edenlere, bana küsenlere,
Yüreği çark edip, geri dönenlere.
Benimde ezbere bildiğim ve dinlemekten keyif aldığım parçada Tamay'ın ısrarlarına daha fazla dayanamayarak ona eşlik etmeye başladım bende.
Affet diyen kim?
Ez geç diyen kim?
Aşktan çeken kim?
Benim kadar.
Ölene kadar aşık olamazsın.
Birisi çıkar onu anlayamazsın.
Sen o tür oyunlara katlanamazsın.
Senin bi' kalbin var. (var, var)
Bağıra çağıra eşlik ettiğimiz şarkının ritmine kapılarak deli gibi dans etmeye başladığımızda, Tamay'la aramıza bir anda kiralık gelin girdi ve eğlencemize hiç ara vermeksizin üçlü bir şekilde dans etmeye devam ettik.
Aslında şu anda pin kodumu girerek telefonumu tamamen açmam gerekiyordu ama bunu beş dakika sonrada yapabilirdim. Birazcık eğlendikten sonra...
Bu şekilde kaç şarkı geçti, biz nasıl dans edip durduk bilmiyordum. Kan ter içerisinde kalmıştım ve artık dışarının soğuğu beni gram etkilemiyordu. Saatin iyice geç olmaya başlamasıyla çaktırmadan dans edenlerin arasından sıyrılarak birkaç dakika soluklandım. Bu esnada Tamay'ın çantalarımızı koyduğu masayı ararken o masayı görmemle hızlıca oraya gittim.
Tamay'ın şu anda beni görmeyeceğini bildiğimden oldukça rahat bir biçimde telefonumu çıkartarak pin kodumu girdim. Telefonumun açılmasıyla ekrana gelmeye başlayan bildirimlere bakacakken arka tarafımdan kopan gürültüyle dikkatim dağıldı. Bakışlarımı korkuyla sesin geldiği yöne çevirirken gördüğüm manzara karşısında ağzım bir karış açıldı.
Masum gay damadımızın kolları arasında kanlar içerisinde yığılmış bir adam dururken müzik sesi bir anda kesildi. Manzarayı gören insanlar çığlık çığlığa geriye kaçmaya başlarken ortamda bir gürültü daha koptu. Kopan gürültünün silah patlaması olduğunu yeni yeni fark ederken etrafta neler döndüğünü anlamaya çalışıyordum.
İnsanlar iyice kenarlara kaçtığında damat güvertenin ortasında dımdızlak kalmıştı. O esnada elinde silahla bir adam girerken kadrajıma etrafta hızlıca Tamay'ı aradım. Neredeydi bu kız?
"Ulan pezevenk ben sana gül gibi karı buluyorum sense hala daha kenarlarda elin piçleriyle öpüşüyorsun! Yakışıyor mu lan bu benim oğluma?!" Eli silahlı adam bas bas bağırırken mafya kayın babamızın da kim olduğunu öğrenmiş olduk böylece.
"Baba ne yaptın sen? Sevdiğim adama ne yaptın sen baba?!" diyerek bağırmaya başlayan masum gay damadımız üstünden çıkarmış olduğu ceketi, kolları arasındaki adamın kanlı gövdesine bastırıyordu.
"Ambulans çağırın hemen, çabuk çabuk!"
Güverte kenarlarında duran insanlardan birkaçı hızlıca telefonlarına sarılırken onların bu hareketiyle mafya kayın babanın arkasındaki birkaç adamda silahlarını çıkarttı ve silahlarını telefon çıkartanlara doğrulttu.
"Yok öyle bir dünya. Bu pezevenk kollarında ölecek ve sende bundan bir ders çıkartacaksın! Adam olup artık benim işlerimin başına geçeceksin! Bir karın olacak! Çocukların olacak!" derken her kelimesine ayrı bir vurgu yapan mafya bozuntusu kayın babaya gözlerimi devirmek istedim.
Sırf oğlunun yönelimi farklı diye bu kadar plana ve oyuna girmesi, kendince saçma ahkamlar kesmesi benim katlanabileceğim bir durum değildi. Bir insanda geri kafalı olmayıversin!
Bir el daha havaya ateş edildiğinde yerimde korkudan sıçrarken gözlerimin dolmaya başladığını hissettim. Korkuyordum.
Ne zamandan beri titrediğini bilmediğim bedenimi zapt etmeye çalışırken hızlıca çantaları alarak insanların arasına karıştım ve Tamay'ı aramaya başladım. Hem çaktırmadan hareket etmek hem de onca insanın içinden Tamay'ı aramak oldukça zor olurken titreyen bedenimse işin cabasıydı. Dışarının ayazı bedenimi keserken iyice üşüdüğümü fark ettim. Çantaları sıkıca kavrayan ellerim soğuktan hissizleşirken nefes alışverişlerim düzensizdi.
Korkuyordum. Tamay'ı bulamıyordum. Ares'i istiyordum. Etraftaki sesler artık bir uğultudan ibaret olurken çok keskin bir ses yankılandı ortaya.
Sahil güvenlik ve deniz polisleri bulunduğumuzun yatın dört bir yanını sararken tansiyonumun oynadığını hissettim. Eli silahlı adamlarla dolu bir yattaydık. Ortada bir yaralı vardı belki de artık bir ceset. Kiralık bir gelin ve muazzam ayarlanmış bir planın kadrolu insanlarıyla polis tarafından basılmıştık. Tamay yoktu, biz bitmiştik!
Selamlar! Bölümü nasıl buldunuz? Müsaitliğim olduğu müddetçe bol bol bölüm gelecek.
Lütfen beğeni ve yorum yapmayı unutmayın! Bir sonraki bölümde görüşmek üzere hoşça kalın.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
7.62k Okunma |
584 Oy |
0 Takip |
59 Bölümlü Kitap |