
İYİ OKUMALAR
Unutuldum, unutuldum,
Kurutulmuş güller gibi.
Yosun tutmuş duvarlara,
Yazılmış günler gibi.
Gece bitmez, gündüz bitmez.
Bu yalnızlık hiç bitmez.
Ne kavgam bitti ne sevdam,
Ömür geçer, gönül geçmez.
Her ayrılık bir vurgun, değmeyin yaşlarıma.
Benden selam söyleyin bütün aşklarıma.
Her ayrılık bir vurgun, değmeyin yaşlarıma.
Benden selam söyleyin bütün aşklarıma.
Mırıl mırıl söylediğim şarkının devamını hatırlayamazken bir an duraksadım. Neydi devamı ya? Hah hatırladım.
Çiçeklerim dökülür her mevsim,
Sonra yeniden açar.
Ümidimin boynu bükülür,
Sonra deniz bin defa taşar, bin defa taşar.
Her ayrılık bir vurgun, değmeyin yaşlarıma.
Benden selam söyleyin bütün aşklarıma.
Her ayrılık bir vurgun, değmeyin yaşlarıma.
Benden selam söyleyin bütün aşklarıma.
Oturduğum beton zeminde rahatsızca kıpırdanırken şarkı mırıldanmayı sürdürüyordum. Nezarethanenin soğuk zemini birazdan buzullaşmama sebep olacaktı. Yatta yeterince üşümüşken birde burada ekstra üşümem hiç iyi olmamıştı. Çok kötü hastalanacağıma emindim.
Yata yapılan polis baskını sonrası hepimiz apar topar karakola getirilmiştik. Tamay'ı bulamamıştım. Yol boyunca ekip arabasında ve geldiğimden beri buradaki herkesi darlıyordum Tamay nerede diye ama bana cevap veren kimse yoktu. Artık konuşmamın bir fayda etmediğini fark ettiğimde bulunduğum yere çökmüş ve bir süre ağlamıştım. Şimdiyse ağlamam sona ermiş bir vaziyette şarkı mırıldanıyordum.
Kiralık gelin ve yatta bulunan birkaç kadınla beraber aynı parmaklıkların ardındaydık. Arada ters bakışlarım üstüne düşüyordu ama kendimi sakin tutmaya çalışıyordum. Hepsi onun yüzündendi ve birazda Tamay'ın.
O neredeydi acaba? Umarım aynı karakoldayızdır. Kendimi fazlasıyla yalnız ve korkmuş hissediyordum. Bilmediğim bir şehrin bilmediğim bir karakolundaydım. Ben İstanbul'da hiç Ares'siz bir yere gitmemiştim ki! En kötü yanımda Tamay oluyordu ve şimdi o da yoktu yanımda. Tamay'a uyan benliğim şu anda pişmanlıktan kavruluyordu.
Elimdeki çantalara da el koymuşlardı. Ares'i aramak için telefonumu istemiştim ama vermemişlerdi. Beni herhangi bir yetkiliyle de görüştürmüyorlardı ki ona Ares'i çağırmasını söyleyeyim! Onun tanınırlığının işime yarayabileceği bir andaydım ama bunu kullanamıyordum.
Yan tarafımda sıkıntıyla oflayan kiralık geline ters ters bakmayı sürdürürken onunda bakışları bana döndü. Birde utanmadan oflayıp pufluyordu. Bu kızın elimde kalmasına az kalmıştı. Sabrım tükeneli çok oluyordu alacaktım ayağımın altına. Zaten bir buçuk metre boyu vardı!
"Niye öyle bakıp duruyorsun ya?" derken sesi oldukça mahzun çıkan kiralık gelinin konuşması bana oldukça sahte gelirken oturduğum yerden ayaklandım.
"Birde yüzsüz gibi nedenini mi soruyorsun!" Ses tonum elimde olmadan yükselirken kiralık gelinin yüz şekli değişti karşımda. Buruşturduğu yüzüyle onun kafasını duvarda sektirme isteğim bir tık daha arttı.
"Evet, sanki ben bir şey yaptım."
Küstahça konuşması cinlerimin tepemde bir halay kurmasına sebep olurken hınçla yanına kadar gidip dibine kadar girdim.
"Biraz daha böyle konuşmaya devam edersen asıl ben bir şey yapacağım." dedim dişlerimin arasından.
Konuşmamla birkaç adım geriye giden kiralık gelin hızla konuşmaya başladı. "Ya tatlım ben nereden bileyim kocişkomun sevgilisiyle basılacağını? Hem ayrıca benim görevim bu değil ki ben işimi yapıp gidecektim."
Sabır çekerek derin bir nefes alırken bunun hiçbir işe yaramadığını fark ettim. Azıcık şiddete başvursam belki biraz rahatlardım.
"Boktan işler çeviriyorsun madem bizi niye peşine takıyorsun kızım mal mısın?" diyerek bağırırken artık sinirden tekrardan ağladı ağlayacaktım.
Korkuyordum. Başıma neler gelecekti bilmiyordum ve ben bilinmezliklerden hep korkardım. Ares'i istiyordum. Şu anda sıcacık evinde onun kolları arasında olabilirdim ama değildim. Bu gerçeklik daha da bir sinirlenmeme sebebiyet veriyordu.
"E ben ne yaptım ya? Senin arkadaşın dünden hevesli atladı olaya hemen benim suçum ne? Hem suçlusunuz hem güç- Ay, imdat!"
Daha fazla suçsuzmuş gibi konuşmasına izin vermeden kızın saçlarına yapışarak onu yere yatırdığımda sinirden titrediğimi hissettim. Dolan gözlerimin tekrardan taşmaya başlaması görünüşümü bulanıklaştırırken buna aldırış etmedim ve altımdaki kızı hırpalamaya odaklandım.
"Senin kafanı şu nezarethanede sektiririm! Yemin ederim yaparım bunu bak beni çıldırtma! Birde gelmiş suçu bize atıyorsun geri zekalı!"
Bir iki kez beton zemine kafasını çarptırdığımda ne zaman geldiklerini fark etmediğim polis memurları kollarımdan tutarak beni kiralık gelinin üstünden kaldırdı.
"Hey! Ne yapıyorsunuz hanımefendi? Nezarethanedesiniz farkında mısınız siz!"
Hem ağlamamı sürdürüp hem de üstüme başıma çeki düzen verirken bana kızan polis memuruna döndüm.
"Her şey bunun yüzünden geldi başımıza yemin ederim biz masumuz ya! Tamay nerede diyorum cevap vermiyorsunuz üstüne beni bununla aynı yere koyuyorsunuz! Sinirlerimle oynuyor. Ben Ares'i istiyorum artık onu arar mısınız lütfen!" derken taramalıya takmış gibi konuşuyordum. Ağlarken bu şekilde konuşabilmek benim üstün meziyetlerimden sadece bir tanesiydi.
Halime birkaç saniye acıyarak bakan polis memuru derin bir soluk verdikten sonra konuştu. "Ares Bey geldi hanımefendi arkanızda."
Sağ arka çaprazımda kalan parmaklıklara doğru hızla döndüğümde onu gördüm. Parmaklıkların diğer tarafında bir metre ileride öylece dikilmiş bana bakıyordu. Açık olan nezarethanenin kapısından hızlıca çıkarken koşar adımlarla Ares'in yanına gittim ve doğrudan kollarımı boynuna doladım.
Ağlamam yaşadığım anla hız kazanırken konuşamıyordum. Sessizce ona sarılırken Ares'te çok vakit kaybetmeden kollarını bedenime doladı. Burnunu salık saçlarımın arasına sokarak bir süre öylece dururken bedenime doladığı elleri tek bir yerde sabit kalmadı ve bedenimde usul usul gezindi.
Daha iyi hissettiğimi fark ederken bedenimi bir rahatlama kapladı. Gelmişti ve beni yine bulmuştu. Bunun bana getirdiği hissi kelimelerle tarif edemezdim.
Söylediği ilk sözler "Üşümüşsün." olurken herhangi bir yanıt vermedim. Beni bulmuştu. Beni nasıl bulmuştu? Şimdilik bunun nasılını düşünmedim ve beni buluşuna sevindim.
Bu şekilde geçen birkaç saniyenin sonunda Ares boynundaki kollarımı çözerek benden ayrıldı ama temasımızı kesmeyerek elini elime doladı ve bedenini yanımda tuttu. Az önce beni kiralık gelinden ayıran memur nezarethaneden çıkarak oranın kapısını tekrardan kilitledi ve çabucak yanımıza geldi.
"Buyurun komiserimin odasına çıkalım." diyerek bize yol gösterirken Ares direkt harekete geçti.
İlk başta polis memurunun gösterdiği kısımdan ilerleyerek birkaç merdiven çıktık. Yolun geri kalanında Ares gittiği yeri iyi biliyormuş gibi beni yönlendirirken kısa sürede söylenilen komiserin odasına varmıştık.
Ares'in iki kere kapıya vurmasının ardından içeriden gelen komutla birlikte kapıyı açtı. Önde Ares arkasında ben benim arkamda da polis memuru olmak üzere sırayla içeri girdik.
Komiser olduğunu tahmin ettiğim orta yaşlı bir adam masasının başında otururken; masasının önündeki tekli koltuklardan birinde Bars oturuyordu. Masanın hemen karşısında ayakta dikili bir vaziyette duran Tamay suçunun farkındaymış gibi boynu bükük dururken Ares'te Bars'ın karşısındaki diğer tekli koltuğa geçti.
Bende kapının dibinde yalı kazığı gibi dikildiğimi fark ederek hızlıca Tamay'ın yanına geçerken onu görmek içimi bir nebze daha rahatlatmıştı. İyiydi. Ares'lere o ulaşmış olmalıydı.
"Evet Tamay Hanım bakıyorum kendinize bir yandakçı edinmişsiniz." diyerek gür sesiyle konuşan komiserin gözü bendeydi.
"Yok ya Lavinia sadece arkadaşım yandakçılık falan ayıp oluyor biraz." derken Tamay komiserin ilgisi anlık kendisine kaymıştı ama bu çokta uzun sürmedi ve tekrardan bana dönerek konuşmaya başladı.
"Kendisi daimi müşterimiz olur sağ olsun bizi hiç es geçmez ayda bir muhakkak ziyaretimize gelir." diyerek gereksiz bir açıklamaya girişerek önündeki dosyalara döndü. Belli ki Tamay sık sık karakolluk oluyordu. Zaten Bars'ın ve Ares'in buradaki rahat tavırlarından anlamalıydım burayla bir tanışıklığın olduğunu. "Silahlı yaralamanın olduğu bir yattan çıkmışsınız üstelik yatın sahibi arananlar listemizde olan önemli bir isim."
Duyduğum şeylerden sonra sağ elimi anlıma kapatırken başımı aşağıya eğdim. Daha ne kadar batabilirdik bilmiyordum.
"Bir açıklamanız var mı hanımlar? Tamay senin muhakkak diyecek bir şeylerin vardır."
Komiserin bir anda sorguya geçmesi yerimde dikleşmeme sebep olurken büyük bir umutla Tamay'a döndüm. O çenesiyle pek ala bir şeyler uydurur ve bizi kurtarırdı. Hoş bir iki şey uydursa gerisini Ares hallederdi. Bizi burada bırakacağa benzemiyordu yani en azından bırakacak olsa kalkıp gelmezdi değil mi?
Tamay üzgünce bana bir bakış attıktan sonra hiç ağzını açmadan komisere döndü ve başını olumsuzca salladı. Omuzlarım hayretler içerisinde aşağıya doğru düşerken gözlerimin tekrardan dolduğunu hissettim. Baskı altında hissediyordum. Suçsuzdum ama bunu kanıtlayamıyordum. Konuşsam sözlerimin onlar için bir anlam ifade edeceğini sanmıyordum. Bu durum bana bir yerden tanıdık geliyordu. Annemin öldüğü, babamın ceza evine girdiği zamandan bir kesit yaşıyor gibiydim. Aynı şeyler olmasa da hissettiklerim hemen hemen benzer şeylerdi.
"Pekala Lavinia Hanım sizin demek istediğiniz bir şeyler var mı?"
Komiserle birlikte Ares ve Bars'ın da bakışları üzerimdeyken Tamay'la göz göze geldim. Bakışları tüm umudumuz sensin der gibiydi. Beklenti içerisinde bana bakan komisere dönerken başımı hafifçe aşağı yukarı salladım. Dudaklarımı aralayıp bir şeyler demeli, en azından olanı biteni bir de bizden dinlemelerini sağlamalıydım.
Panik sinsi bir kanser hücresi gibi bedenimi sararken terlediğimi hissettim. Böyle anlarda fazlasıyla taramalıya takmış bir biçimde saçmalardım. Saçmalamak istemiyordum. Derin bir nefes aldım ve kendime güvendiğimi içimden birkaç kez geçirdim.
"Biz sadece fön çektirmek istemiştik bunun için Nişantaşı'nda bir yere gittik. Orada bir kadınla karşılaştık. Yanında iki tane kız arkadaşı vardı. Biz Tamay'la kendi aramızda konuşurken bir anda konuşmaya dahil oldu ve öylece hep beraber bir sohbete başladık. Bu akşam bekarlığa vedam var dedi açtı bir konu oradan sohbet aldı başını gitti biz bunun kiralık gelin olduğunu, sahteden evleneceğini, gerdek sonrası kayıplara karışacağını, eşinin gay olduğunu ve sahte kayın babasının ona bir ders vermek amacıyla böyle bir şeyler planladığını anlattı. Başka ayrıntı vermedi gerçekten sadece bu kadar şey anlattı." dedim tek bir solukta.
Komiser konuşmam üzerine tek kaşını havaya kaldırırken iri eliyle çenesini sıvazladı. "Biz sorgu sırasında bu kadar bilgi öğrenemezken siz bir fön sırasında nasıl öğrendiniz bunca şeyi?" dedi inanamazca.
"Ay o Allah vergisi bize ya! Bir yerden konuya girdin mi iş tamam gerisi çorap söküğü gibi gidiyor maşAllah."
Tamay'ın heyecan içinde komiseri yanıtlamasını olumsuz gözlerle izledim. Bu kız başımızı yakacaktı sanki normal bir sohbet içerisindeydik bu nasıl rahat bir tavırdı!
Komiser dahil odadaki herkes Tamay'a göz devirirken Ares'in öfkeli bakışlarından birazdan ateş fışkıracak gibiydi. Esmer teninin birkaç ton beyazlaması içinde bir volkan gibi kaynayan öfkeden kaynaklı olsa gerekti.
"Peki sohbet halindeyken o yata bir anda mı ışınlandınız?" diyerek ortaya oldukça mantıklı bir soru atan komisere bakarken başımı olumsuzca salladım.
"E yok o tam olarak öyle olmadı. Bu kiralık gelin tutturdu gelin çok eğleneceğiz falan ben kesinlikle hayır dedim ama beni takan olmadı. Bir yalvardı ki görmeniz lazım böyle bir ısrar yok! Sonrasında merhametimizi, saf duygularımızı kullandı baktık ki yata gelmişiz bile!" derken Tamay'ı suçlu göstermemek için üstün bir çaba sarf ettim. Umarım bu yaptığımın kıymetini bilirsin de bir daha beni alet etmezsin böyle işlere Tamay!
"Merhametinizi ve saf duygularınızı kullandı? Sizin? İkinizin?" dedi heceleyerek komiser. Şu son dediklerime kadar bana inanır gibi bir hali vardı ama saf duygular kısmında tüm her şey bozulmuştu. Ne yani oradan bakınca şeytana mı benziyorduk? Biz saf olamaz mıydık?
"E-evet." dedim bende onun şüpheci tavrı karşısında kekelemeden duramazken.
"Ay komiser beyciğim valllaha her şey lavkuşumun dediği gibi cidden bakın!"
Tamay'ın geçte olsa verdiği destek üzerine yüzü ifadesiz bir hal aldı komiserin. Önünde oturan Ares ve Bars'a baktı bir süre. Bir şeyler düşünüyor olmalıydı.
"Ee şey komiserim bir maruzatım olacaktı benimde." diyerek odadaki sessizliği bölen kapı ağzındaki polis memuru olurken komiser dahil hepimiz ona döndük.
"Söyle?"
Aldığı onay sonrasında bana kısa bir bakış atarak komisere dönünce polis memuru anladım ki benim sıvama olayım geliyordu.
"Hanımefendiyi nezarethaneden almaya indiğimizde bulunduğu kısımdaki bir kadını döverken bulduk kendisini. Dövdüğü kadın bahsedilen kiralık gelin."
Sağ elimi tekrardan anlıma kaparken kimseyle göz göze gelmemeye çalışıyordum. Bu gece artık bir an önce bitebilir miydi? Lütfen!
"HasbinAllah ya!" diyen komiserin öfkelenmeye başlayan ses tonu beni daha da gererken işte buna bir açıklamam yoktu. Sonuçta yata kendi ayaklarımızla gitmiştik her ne kadar ben istemesem de!
Kadını görmek bende sinir yarattı, tüm her şeyin suçunu ona attım ve onu birazcık hırpaladım da diyemezdim. Hem ayrıca ben kadını dövmemiştim ki alt tarafı bir iki hırpalamıştım. Biraz abartıyordu sanki bu polis memuru olayı.
"Buna bir açıklamanız var mı Lavinia Hanım?" diyen komisere el mecbur bakarken başımı olumsuzca salladım. Zaten olamaz der gibi bana bir bakış attıktan sonra Ares'e döndü komiser.
"Ne yapalım kardeşim? Bence suçsuza benziyorlar."
Ağzından zor da olsa bir bal damladığını gördüğüm komisere kocaman sırıtmamak için kendimi zor tutarken odaya girdiğimizden beri susan Bars ilk defa konuştu.
"Hiç bana bakma kardeşim ben burada sadece avukatım. Ayrıca sevgilisini burada bırakmak istemeyen bir avukatım."
O kadar sosyal medyada hanımcılık kazanacak diye boşuna demiyorlardı. Bars'taki hanımcılıktan ülkedeki tüm erkeklere istiyordum en başta da Ares'e.
"Sen suçsuzlar diyorsan öyledir kardeşim." diyen Ares'e üzgünce baktım. Ne yani komiser öyle demeseydi o bizi suçlu mu görecekti? Yani ne yapmıştık ki? Adam öldürmemiştik, soyguna karışmamıştık, kaçakçılık yaparken yakalanmamıştık! Bu tavırları bana oldukça sert gelmişti. Anlıyordum sinirliydi ama bizde suçsuzduk. Yani kısmen suçsuzduk. En başından korumaları atlatmamız lazımdı bunun farkındaydım.
"Tamam o zaman Çağatay hanımefendilerin çıkış işlemleri yapılsın hemen."
"Emredersiniz komiserim."
Beni hiç düşünmeden ispiyonlayan polis memuruna son kez ters bir bakış atıyorken kendisiyle göz göze geldik. Ona olan bakışlarımdan ötürü anında gözlerini kaçırırken arkasını dönerek hızlıca odadan çıktı.
Sonunda eve gidebilecek olmanın huzuru bedenimi kuşatırken içimde bir rahatlama hissettim. Bir daha Tamay'a uyarsam iki olsun! Tamam çokta büyük konuşmayayım belki daha sonra başka planlarda ona eşlik edebilirdim ama bu oldukça ileri zamanlardaki planlardaydı. Ares bu olayı tamamıyla unutana kadar ev iş, iş ev takılacaktım. Bu da biraz abartı kaçarken içimden kendi kendime bir neyse dedim.
"Artık bize müsaade. Sağ ol her şey için seni de uğraştırdık akşam akşam." diyerek ayaklanan Ares'i sırasıyla önce Bars sonrasında komiser takip ederken bizde Tamay'la iyice dip dibe girdik.
"Ne demek kardeşim her zaman. Tabi halı saha maçlarında olursa bu her zaman olayı daha memnun olurum. Bir de hanımefendiler olmadan tabi."
Ares komiserin sözleri karşılığında hay hay der gibi bir baş hareketi yaparken Bars girdi bu kez de söze ama onun ne dediğini duyamadım çünkü o esnada kulağıma fısıldayan Tamay dikkatimi dağıttı.
"Kuzum şimdi çıkışa kadar son uzatmaları oynayacak Ares sonrasında Allah kerim. Bizi büyük bir azar bekliyor hayır yani ben alışık olduğumdan zaten ezbere biliyorum bu fasılları da senin de haberin olsun diye diyorum." dedi normal bir şeyden bahsedermiş gibi.
"Nasıl yani?"
"Ay ağzımıza sıçacak işte daha açık nasıl anlatabilirim!"
Sorum karşısında tüm üslubunu bozan Tamay'a inanamazca bakarken o tekrardan sözü devraldı. "Hadi beni sevgilim hemen kurtarır eve gidiyoruz der kaçarız biz de ben sana üzülüyorum olan sana olacak. İstersen bu akşam Ares'le dönme bize gel."
Duyduklarım karşısında ne diyeceğimi bilemedim. Tamam Ares'in öfkeli hallerini gördüğüm zamanlar olmuştu ve o anlarda ondan korkmamış değildim ama bizi ne gibi bir öfke bekliyordu ki? Tamay'ın bu tarz konuşması beni iyice germişti.
"Sanmam ya o kadar kızacağını." diye mırıldanırken Ares'le göz göze geldim.
Hiçbir ifade okuyamadığım yüzü, iyice kara bir hal almış gözleri bize hiç de iyi bakmıyordu. Bu kötü bakışların genel hedefi Tamay olurken onun hiç umurunda değildi bu durum. Ben çoktan onun yerine de endişelenmeye başlamıştım.
Kısa bir vedalaşma ve evrak işlerinden sonra eşyalarımızı da alarak karakoldan çıkarken sessizlik içerisinde yan tarafta bulunan otoparka yürüyorduk. En önden Ares, onun hemen arkasında el ele Tamay ve Bars ve en arkada da ben olmak üzere bir sıra oluşturmuştuk. Bu sessizlik fırtına öncesi sessizlik miydi diye düşünmeden edemiyordum.
Arabalar bakış açımıza girdiğinde bir dakika içerisinde onlara ulaştık. Bars Tamay'ı kolunun altına alarak kendi arabasına yönelirken kesin bir ifadeyle konuştu.
"Abi geç oldu biz direkt eve geçiyoruz."
"Durun! Yok bu kez öylece kaçmak."
Ares'in gür sesi otoparkta bir anda yankılanırken yerimde sıçradım. Anlık bakışları benim korkmuş halime dönse de hedefi olan Tamay'dan tamamıyla kopmadı. Birkaç adım sevgilisinin kolunun altına iyice sinmiş olan Tamay'a yaklaşırken öncekine nazaran daha sessiz bir tonda konuşmaya başladı.
"Seni uyarmıştım değil mi? Bir daha benim Lavinia'nın yanında olmadığım bir anda onunla görüşmüyorsun, onunla baş başa hiçbir şey yapmıyorsun!"
Sert sözleri, alev alev bakan gözleri ve buzdan daha soğuk tavrı beni titretirken söylediklerinde takılı kalmadan edemedim. Ne demek Lavinia'yla görüşemezsin?! Benim adıma nasıl böyle bir yasak koyabilirdi ki?
"A-ama b-"
Ares'in sözleri ve tavrı karşısında en az benim kadar dumura uğrayan Tamay konuşmak istediğinde Ares ona müsaade etmedi.
"Hadi kendi canın umurunda değil onu zaten anladık bu kaçıncı vukuatın! Onu hiç mi düşünmüyorsun kızım sen? Ben seni özellikle uyarmadım mı? Korumaları atlatmak ne demek? Hadi atlattın neden belaya bulaşmadan duramıyorsun? Ya ona bir şey olsaydı o zaman ne olacaktı?"
Konuştukça siniri artan Ares'i durdurmak adına Bars devreye girdi. "Abiciğim biraz sakin mi olsan artık ha? Tamam iyiler işte bir sorun yok."
"Olamam! Ya iyi olmasalardı?"
Ares'i anlayamıyordum. Tamam yaptığımız hoş bir şey değildi ama neden hep kötüyü çağırır gibi düşünüyor ve konuşuyordu. Çok mu korkmuştu da bu kadar öfkelenmişti? Ama hiç de korkmuşa benzemiyordu. O zaman bunun derdi neydi be!
"Eve gidelim Bars." diyen Tamay, Ares'e bakmaksızın arabalarına doğru yöneldi. Bu hareket Ares'in bir anda durgunlaşmasına sebep olurken ben hala daha kenarda misafir izleyici gibiydim.
"Kaç tabi her zamanki gibi!" diyen Ares'in son sözleri bunlar olurken o da arabasına yöneldi.
Tamay duyduğu son sözler karşısında hınçla arkasına dönerken bir turda o bağırdı. "Kaçarım sanane! Sonuçta benim en iyi yaptığım şey kaçmak öyle değil mi?"
Sözlerinden buram buram bir ima akarken ortada neler döndüğünü anlamadım. Kendimi Fransız gibi hissediyordum. Ay ama durun ben en çok İtalya'yı severdim o yüzden kendimi İtalyan gibi hissedeyim Fransız kalsın.
Tamay sözlerini sarf ettiği hırçınlıkla arabaya yerleşirken Bars'ın da onu takip etmesiyle hızla bulunduğumuz yerden uzaklaştılar. Bars giderken onaylamazca Ares'e baş sallarken bana sadece göz kırpmıştı.
Ares arabasının açtığı kapısının tepesine elini dayamış vaziyette geçip giden araca bir kere bile bakmadı. Bakışları tamamen benim üstümdeydi ve tabiri caizse bomboş bakıyordu. Keşke Tamay'ın bizimle gel teklifini kabul etseydim diye düşünmeden edemedim.
Bulunduğum yerde rahatsızca kıpırdanırken artık buz tuttuğuma emindim. Bedenimi hissetmiyordum. Zaten elbisenin altında yeller esiyordu. Topukluların üstünde daha fazla duramayacağımın bilincinde ne yapacağımı bilemez bir halde öylece dikiliyordum. Artık sıcacık yatağıma girip uyumak ve uzun bir süre uyanmamak istiyorum.
"Davetiye mi bekliyorsun güzelim?" diyen Ares bir tur daha dumura uğramamı sağladı. Sözlerinde her ne kadar sevgi sözcüğü olsa da ses tonu bir buzulu andırıyordu. Soğuktu, mesafeliydi ama ondan korkmuş halimden ötürü üzerime gelmek istemez bir tavrı vardı.
Sanki onun konuşmasını beklermiş gibi bedenim harekete geçerken hızlıca yerime yerleştim. Emniyet kemerimi de Ares demeden takarken azar sırasının bana ne zaman geleceğini düşünmeye başladım.
Benim araca binmemle Ares de yerine geçerken bizde hızlıca yola koyulduk. Saatin geçliğinden kaynaklı İstanbul trafiği gayet sakindi ve bu durum Ares'in gaza bastıkça basmasına sebep oluyordu.
Kurbanlık koyun gibi bir bekleyiş sürdürüyordum yerimde. Ciddi ciddi bana ne zaman kızacağını hesaplarken Ares hiç oralı değilmiş gibi tüm dikkatiyle araba kullanıyordu. Bu gerginlikte beş dakika zar zor sabrederken sonunda dayanamadım ve konuştum.
"Ee?"
Konuşmamla Ares'in bakışları kısa süreliğine bana kayarken oldukça sakin bir ses tonuyla yanıtladı beni. "Ne ee?"
"Bana da kızmayacak mısın?" demeden geri duramadım. Ses tonum oldukça kısık bir tondayken beni zar zor duyduğuna emindim. Açıkçası azar yemekten korkuyordum.
Ares'in sinirli hallerini çok görmüştüm. Kaldı ki onun sinirsiz bir hali yok gibi bir şeydi. Bir adam hep mi aksi ve sinirli olur? Ben her ne kadar onun hep bu hallerine tanıklık etsem de hiçbir siniri, öfkesi bana değildi. Bu yüzdendi gerginliğim. Bana sinirlendiğinde neyle karşılaşacağımı hiç bilmiyordum.
Bu kez sözlerim üzerine bana bir öncekinden daha uzun baktı. Bakışlarında o esnada bir değişiklik fark ettim. Soğuk değildi, boş bakmıyordu. Bir şeyler geçti o elalardan ama ben daha ne olduğunu anlayamadan o önüne döndü.
"Sana da sinirliyim ama hayır sana kızmayacağım." dedi tüm ılımanlığıyla. Kaşlarım şaşkınlık içerisinde kalktı.
"Neden?" demeden duramadım. Ne istiyorsun Lavinia senin de ağzına... Tövbe tövbe ya. Ben cidden akıllanmaz birisiydim.
"Çünkü burada bir kabahatin olmadığını biliyorum, Tamay'ı tanıyorum her zamanki halleriydi bunlar. Hoş onu durdurabilseydin güzel olurdu ama neyse iş işten geçti. İyisiniz gerisi önemli değil."
Tüm suçun Tamay da patlaması beni huzursuz etti. Ben her ne kadar komiserin karşısında Tamay'ı suçlu göstermemeye çalışsam da onlar onu zaten tanıyorlardı. Yani burada daha iki günlük olan benim bir hükmümün olmaması şaşırılacak bir şey değildi.
"Aslında Tamay da pek suçlu sayılmaz bence." diyerek son bir umut çabalarken bana 'Yapma!' der gibi baktı. Suratında yamuk bir gülüş oluşurken bunu bozmadan konuştu.
"Gerçekten öyle olsa bile ki eminim olmaz, buna hayatta inanmam. Çünkü Tamay'ın vukuatlarıyla buradan Mekke'ye yol olur bir de üstüne bir tur umre yapar dönersin."
Duyduklarım karşısında dudaklarım arasından bir kıkırdama kaçtı. Sözlerine kahkahalarla gülmek istesem de kendimi tuttum ve sadece kıkırdamakla yetindim.
"Bu iyiydi." derken yüzümde sahici bir tebessüm vardı. Başımı yasladığım yerden sola yatırarak Ares'i izlerken o da bana baktı. Daha doğrusu gülüşüme baktı.
Onunda suratında yandan bir gülüş belirirken bu hali kalbimde bir çarpıntıya sebep oldu. O gerçekten de çok güzel bir adamdı. Her ne kadar erkeklere yakışıklı dense de ben ona bunu demek istemiyordum. İçimden güzel demek geliyordu çünkü öyleydi. Çok güzel bir adamdı. Neydi yaşadığım bu durum? Kurtarıcım saydığım adama karşı sırılsıklam aşık mı olmuştum? Eğer öyleyse oldukça klişe bir durumun içerisine düşmüştüm.
Onu beğendiğimi ve hatta daha ilerisi ondan hoşlandığımı inkar etmiyordum ama aşk? Onda emin değildim. Konu oraya geldi mi bana bir duraksama geliyordu.
Eve geldiğimizi Ares aracı otoparka park ederken fark ettiğimde yerimde toparlandım. Çantamı elime alırken Tamay'ın aracında kalan kabanım aklıma geldi. Onu bir ara istemem gerektiğini aklıma not düşerken Ares'le sırasıyla aracı terk ettik.
Birkaç adımda yan yana gelirken rezidansın bulunduğu binaya doğru yürümeye başladık. Bir anda omuzum da hissettiğim ağırlıkla Ares'e dönerken onun üzerindeki kabanı çıkartarak benim omuzlarıma bıraktığını fark ettim. Sol elini sağ elime dolayarak beni kendine çekerken bu hareketine herhangi bir itirazda bulunmadım.
"Gerek yoktu kabanını bana vermene geldik zaten." dedim.
"Hasta olacaksın." derken buz tutmuş elimi ısıtmak istercesine okşuyordu parmakları.
Binadan içeri girdiğimizde bedenimi kuşatan sıcak havayla derin bir nefes verdim. Adımlarımız tereddütsüz merdivenlere giderken onları teker teker çıkmaya başladık.
"Eve girince hemen sıcak bir duş al ve yat. Yarın işe gitmeyeceğiz öğlene kadar güzel bir uyku çek."
İri adımlarına yetişmeye çalışmaktan biraz nefes nefese kalmışken hızla konuştum. "Neden işe gitmeyeceğiz?"
Bakışları bana bir kez bile dönmezken doğrudan önüne bakıyordu ve o halde hemen cevapladı beni. "Benim dışarıda birkaç işim var ondan."
"E beni bırak bari şirkete öyle git hallet işlerini." derken oldukça olağan bir durumdan bahseder gibi konuştum. Tamam kendisinin işi olabilirdi ama ben neden gitmiyordum işe?
"Gitmeyeceğiz dediysem gitmeyeceğiz uzatma güzelim. Hem ayrıca akşam yemeğe dedemlere gideceğiz düzgünce dinlen o zamana kadar."
Hızla Ares'e döndüm. Yanlış duymamıştım öyle değil mi?
"Bu da nereden çıktı şimdi?" derken sesim bu durumdan hissettiğim rahatsızlığı apaçık belli ediyordu.
"Çıktı işte bir yerden. Amma sorguladın ha gece gece."
Uzun sayılabilecek bir merdiven çıkma sonrası ulaştığımız evin kapısını Ares açarken ben kaşlarım çatık onu seyrediyordum.
Hayır emrivaki yapan o, her şeye bana sormadan karar veren o, benim adıma kararları verende o ve burada benim bunları sorgulamam mı problemdi gerçekten?
"Ben ne alaka peki sen git işte." derken ayağımdaki topuklu botları çıkartmıştım. Adımlarımızın yine yan yana düştüğü bir anda doğruca üst kata yönelirken sol eli belimi sardı.
"Ben nereye sen oraya alışamadın mı hala buna?" diye çapkın bir edayla konuşurken büyük eli usul usul belimi okşuyordu.
Bana itiraz hakkı tanımadığını gayet açıkça belli ederken ben bundan hiç memnun değildim. Şimdi nereden çıkmıştı bu beklenen dedeye gitme işi?
-BÖLÜM SONU-
Bölümü nasıl buldunuz?
Ne güzel değil mi sık sık bölümler geliyor? Umarım hep böyle gider.
Lütfen beğeni ve yorum yapmayı unutmayın! Beni motive eden yegane şeylerden birisi de sizin varlığınızı hissetmek!
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere seviliyorsunuz!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 9.9k Okunma |
640 Oy |
0 Takip |
67 Bölümlü Kitap |