37. Bölüm

BÖLÜM 36

Serra Bıçakcılar
_ssaree_

Ben geldim!

İYİ OKUMALAR

Yüzünde son derece rahat bir ifadeyle beni izleyen adama baktım bir süre. Gerginliğin ve ne olduğunu çıkaramadığım bir duygunun iliklerime işlediğini fark edene kadar sürdü bu durum.

"İşin aslı evet, sohbet etmeye geldim diyebilirim." dedi aynı rahatlığını sürdürerek.

Ne istediğini bilmiyordum ama çok iyi bildiğim bir şey vardı ki o da onun çoktan benimle işinin bitmiş olması gerekiyordu. Yine hangi oyuna meze olduğum düşüncesi sinsi sinsi aklıma geliyor ve ayrı bir dengemi şaşırtıyordu.

"Ben seninle sohbet falan etmeyeceğim. Defol buradan!"

Başıma şu an bir şey gelecek olsa ne bir polisi arayacak telefonum vardı ne de beni duyacak herhangi bir insan. Hava kararmış sayılırdı. Sokak lambaları çoktan aydınlanmıştı keza mezarlığın seyrek aydınlatmaları da öyle.

"Fazla gerginsin. Bu gerginlik sana Sancaktarlardan geçmiş olmalı." dedi oldukça önemli bir tespit yapıyormuşçasına.

Benim gergin olmam için onlarla olmama gerek yoktu. Benim hayatım buna gayet yetiyor ve artıyordu ama o bunu bilmiyordu ve bilmesine de gerek yoktu.

Bakışları arkamda kalan mezara kaydı bir an. Ardından ağır çekimde bana döndü. Suratı ifadesizdi. "Annenin sonu için üzgünüm." dedi. Yüz ifadesi duygulanmış bir hale bürünse de ses tonu tam bir ruhsuzu andırıyordu. Sanırım benim hayatımı bilmiyor demek için çok erken davranmıştım.

Ne zaman çattığımı bilmediğim kaşlarım sözleri üzerine daha da çatıldı. Harelerime kadar ulaşan bir alev içimi sararken öfkelenmeye başladığımı hissediyordum. Onun gibi bir pislikle konuşacağım son şey bile olamazdı annem.

"Sakın benim sabrımı sınama yoksa Sancaktarların yapamadığını yapar seni ellerimle öldürürüm." dedim.

Oldukça ciddiydim ve bunun o da farkındaydı. Arkasındaki adamlarına mı güveniyordu bilmiyordum ve asıl ben neyime güvenip böyle konuşuyordum onu hiç bilmiyordum ama gözüm döndü mü neler yapabileceğimi ve sınırımın nasıl olmadığını gayet iyi biliyordum.

Tavrım karşısında iki elini de havaya kaldırarak konuştu. "Tamam tamam oralara hiç girmiyorum." dedi. Tavrı sahtekâr bir uzlaşmacı gibiydi. Hiçbir şey anlamıyordum.

"O gün siz Ares'le konuşurken ne oyunundan bahsettiğinizi anlamadım demiştim ama bu bir yalandı. Sen bana gelmeden çok önce ben zaten Ares'in planını biliyordum. Benim asıl anlamadığım kısım sizin aslında neler çevirdiğiniz ya da asıl oyunu hanginizin çevirdiği?"

Artık hiç mi hiçbir şey anlamıyordum. Ne saçmalıyordu bu adam?

"Ne demek ben zaten Ares'in planını biliyordum?"

Takıldığım tek nokta bu değildi ama şu an için en önemlisi buydu ve ben buna değinmekten geri duramamıştım.

Nasıl Ares'in planından haberdar olabilirdi? İçerde bir köstebek mi vardı? Hadi içeride adamları vardı diyelim, onlar bu plandan nasıl haberdar olabilirdi? O kadar gizli yürütüyorlardı ki bu planı ben bile şans eseri duymasam asla öğrenemezdim.

"Bu hiçbir şey bilmiyormuş tavrına inanmalı mıyım küçük hanım?" dedi ukalaca tavrına tekrardan bürünerek.

Neler döndüğünü asla anlamamıştım. Sanırım Kubat'ta benimle aynı fikirde olmuş olacak ki neler olduğunu öğrenmek için ayağıma kadar gelmek durumunda kalmıştı. İçimden bir ses her şeyin Ares'in başının altından çıktığını ve tüm bilinmezliklerin onda kesiştiğini söylerken bunu şimdilik dışarı yansıtmadım. Tabi ki de Ares'i Kubat'a hedef göstermeyecektim. O her ne kadar aksini yapsa da...

"Farkındaysan buradaki harcanan kişi benim yani nasıl bir oyun çevirebilirim? Ayrıca benim ne Ares'le ne de Sancaktarlardan herhangi biriyle işim kalmadı. Ben ilk karşılaştığımız gün şehri terk ettim, içindekilerle beraber!"

Bir şeylerin idrakına varmalı ve benden uzak durmalıydı. Benim hayatımda yeterince kötü karakter vardı ve bunlar arasında bir de Kubat'a yer yoktu.

"Biliyorum biliyorum." dedi küstah bir tavırla. Bu her şeyi bildiğini sanan yaşlı bunağa neden biri çıkıp da haddini bildirmiyordu?

"Nerden biliyorsun tanrı falan mısın?" dedim az önceki düşüncemin üzerine neden ona haddini bildiren ben olmayayım diye düşünürken. Suratımda aşağılayıcı bir tavır oluşurken karşımdaki bunağa bakmamı sürdürdüm. Cidden varlığı bile sinirlerimi bozuyordu üstelik onun Ares'in ailesinin katili olduğunu bilmek...

Bir an yaşadığım aydınlanmayla birlikte bana bir kal geldi. Ben o günkü karşılaşmada sadece Ares'ten intikam almak için öfkeyle hareket ederken aslında onu en büyük yarasıyla karşı karşıya getirmiştim. Onu ailesini öldüren adamın karşısına arkasından bir oyun çevirerek çıkartmıştım.

Çok geçte olsa fark ettiğim bu ayrıntıyla kendimi oldukça kötü hissettim. Tamam Ares'in yaptığı oldukça alçakçaydı ama ben onun kadar kötü olmak istememiştim hiçbir zaman. Sadece bir an öfkeme yenik düşüp onun benim üzerimden kurduğu oyununu bozmak istemiştim. Gerçekten bunu düşünememiştim, gerçekten bu kadar kötü olmak istememiştim.

Karşımda bir anda gür bir kahkaha atan adamla yaşadığım ufak çaplı pişmanlık sorgulamasından çıkarken daha fazla rahatsızlıkla doldum. Birincisi komik bir şey dememiştim, ikincisi bu kadar gülünecek bir şey hiç dememiştim, üçüncüsü bu kadar iğrenç gülen birisini hayatımda daha önce hiç görmemiştim. Bir insana gülmek hiç mi yakışmazdı!

"İlahi çocuk güldürdün beni!" dedi ilk ana göre sakinleyen gülmesiyle. "Tanrı değilim ama var benim de kendime göre birkaç meziyetim."

Açıkça suratımı buruşturdum. "Ya eminim vardır." dedim aşağılarcasına. Artık iyice sıkılmıştım. Neden gitmek bilmiyordu bu adam?

"Ben senin onları terk ettiğini biliyorum bilmesine de onların seni terk edemediğini de biliyorum." dedi imayla.

Hayda! Gel bir de buradan yak! Bu nereden çıkmıştı şimdi? Ne alaka ya diyerek bağırmak istiyordum!

Alacağım cevabı bile bile yine de konuştum. "Nereden biliyorsun beni bırakamadıklarını?"

Ares kaç kere götünün dibinde bitti ya Lavinia? Doğum gününde de az daha tek kurşuna gidiyordun ya Lavinia?

Tekrardan güldü. "Ah çocuk, çok mu safsın yoksa çok mu zekisin çözemiyorum." dedi gülmesine devam ederken. Ardından gülümseyişi durgunlaştı. "Ares'in peşinde pervane olduğu yüz kilometre uzaktan bile anlaşılıyor. Mesela şu anda senin peşine taktığı uzak korumalar ben daha yanına bile varamadan etrafımızı sardı. Büyük ihtimalle ona çoktan haber gitti ve şu anda İstanbul'dan son sürat bir biçimde buraya geliyor."

Bakışlarım hızla etrafımızı tararken onun bahsettiği adamlardan hiçbirinin izine rastlayamadım. Tekrardan önüme döndüm. Bu bunak benimle oyun mu oynuyordu? Kaşlarım çatıldı.

"Ne saçmalıyorsun?" dedim öfkeyle.

"Sanırım saf olmanda karar kılıyorum." dedi alayla ve ekledi. "Neyse çok fazla lak lak yaptık. Benim buraya asıl geliş nedenim sana bir teklifte bulunmak."

İstemsizce bir adım geriye gittim. Kaşlarım çoktan havalanmıştı. Ne saçmalıyorsun der gibi karşımdaki adama bakmamı sürdürdüm.

"Ne teklifinden bahsediyorsun?"

"Bunu bir iş teklifi olarak düşünebilirsin."

Bu adam gerçekten üşenmemiş ta İstanbul'dan benimle alay etmek için kalkıp gelmişti. Yoksa şu anda bu yaşadıklarımın başka hiçbir açıklaması olamazdı.

"Sana teklifini kabul edeceğimi düşündüren ne acaba?" dedim alayla. Gittikçe saçmaladığını düşünüyordum. Resmen boş yapmaya gelmiş gibiydi ki işin ironik yani hiç boş yapıyormuş gibi gözükmüyordu.

"Senin de az önce dediğin gibi harcanan bir kızsan neden intikam için kabul etmeyesin?"

Güldüm. "Ben sizin gibi saçma sapan intikam derdinde değilim ve hiçbir zamanda böyle bir derde düşmeyeceğim!"

Ciddi bir tavırla bir adım bana doğru yaklaştı. "Büyük konuşma çocuk, hayatın sana neler getireceğini ve seni nelere zorunda bırakacağını bilemezsin."

Dediği şeyde haklıydı bu yüzden aksi bir şey demedim ama bu ona karşı susacağım anlamına kesinlikle gelmiyordu.

"Kıssadan hisselerin bittiyse git buradan ve bir daha sakın karşıma çıkma. Teklifin ne bilmiyorum ve inan gram umurumda değil. Ben sizin saçma sapan intikamınızda meze olmayacağım."

Suratında durumdan hoşnutmuş gibi bir gülümseme belirdi birden. Bu adam ikizler burcu olabilir miydi? Ne bu böyle bir gülüyor bir ciddi oluyor bir kahkahalara boğuluyor!

"Bunun için geç kaldın ama neyse. Yakında, çok yakında ne demek istediğimi anlarsın. Olurda fikrini değiştirirsen biliyorum ki bana çok rahat ulaşabilirsin. Denendi ve onaylandı!" dedi son cümlesinde yine gür sayılabilecek bir kahkaha atarken.

Sabır sınama testi gibiydi! Derin bir nefes aldım. Hava iyice kararmıştı ve şu anda bedenim gerginlikten kasılmaya başlamıştı. Bu kasılmalar zaten yeterince yorgun olan bedenime acı verici bir ağrı veriyordu.

Sonunda diyecekleri bitmiş olmalı ki sandığımın aksine çok kolay bir biçimde bana arkasını dönerek geldiği gibi gitmeye başladı. Bu kadar olaysız bir konuşma gerçekleştirip bu kadar kolay gitmesini algılayamazken birkaç saniye arkasından bakakaldım.

O merak ettiği sorularına yanıt bulabilmiş miydi bilmiyordum ki bu umurumda bile değildi ama benim de ona sormam gereken şeyler vardı. Hızla kendimden beklemediğim bir biçimde birkaç adım ileriye doğru atarak yüksek sesle seslendim.

"Dur!"

Sanki bunu dememi bekliyormuş gibi anında kesilen adımlarıyla bedenini yarım bir biçimde bana doğru döndürdü. Onun durmasıyla adamları da duraksarken tetikte bir halde etrafı kolaçan etmelerini sürdürüyorlardı.

"Bu kadar kısa sürede fikrinin değişmesini beklemiyordum." dedi alaycı bir ifadeyle bana bakarken. Aramızdaki açılan mesafeden kaynaklı o da yüksek bir ses tonuyla konuşmuştu.

Birkaç adım daha ona doğru giderken hızla aklımdaki soruyu sordum. "O gün bize birçok şey yapma fırsatın vardı ama yapmadın. Neden hiçbir şey yapmadan gittin? O gün oraya neden geldin?"

Sorum üzerine haz almış gibi parıldayan bakışlarını aramızdaki mesafeye rağmen rahatlıkla seçebildim. Ben açıkçası seni ilgilendirmez diyerek beni terslemesini beklerken o sorumdan memnuniyet duyuyormuş gibi bir tavra büründü.

"Biraz gözlem yapmaya ihtiyacım vardı ve sağ olasın sen bana bu imkânı sundun. Hoş Sancaktar erkekleri için ölü olmanı tercih ederim ama neyse... İyi bir kötülük planı uzun ve sıkı bir süreç gerektirir çocuk bunu sakın unutma."

Dışardan bakıldığında babacan bir tavırla nasihat veriyormuş gibi gözükebilirdi ama işin aslında ölü olmamı tercih ettiğini açıkça söylüyordu.

Son kez uzun uzun beni inceledi. "Ona gerçekten çok benziyorsun." dedi ağır bir soluk vererek ve daha fazla bir şey sormama fırsat tanımadan hızlıca çekip gitti.

Kafam zaten çorba gibiyken Kubat iyice her şeyi karman çorman etmişti. Neyden bahsetmişti ne demişti ne anlatmak istemişti bilmiyordum. O kadar yorgundum ki sanırım algıları tamamen çökmüştü. Bu yüzden şimdilik bunları düşünmeyi ertelemeye karar verdim.

Bir süre daha olduğum yerde etrafı kolaçan ederek onun gittiğinden iyice emin oldum ve ardından yorgun adımlarla annemin yanına geri döndüm. Ayak ucuna usulca tünerken havanın iyice soğuduğunu şu anda hissedemesem de biliyordum.

"İşler iyice içinden çıkamayacağım bir hal aldı anne." dedim bir sır verir gibi.

Artık eve gitmem ve uyumam gerektiğini hissederken bir o kadar aksi bir biçimde oturduğum yerden ayaklanamadım. Öylece etrafa bakarken bir anda etraftaki hareketlilik dikkatimi çekti.

Dört bir yanımdan tabiri caizse koşarak yanıma gelen adamlarla neye uğradığımı şaşırırken korkuyla ayaklandım. Sayıları görebildiğim kadarıyla dörttü. Hepsi nefes nefeselerdi ve birazda hırpalanmış gözüküyorlardı.  Neler oluyordu? Kubat gitmemiş miydi? Bunlar kimdi?

Arkamdan yaklaşan seslerle oraya dönerken bir an her tarafı kontrol edemeyecek kadar başımın döndüğünü hissettim. Eli kulağında dediklerini anlayamayacağım bir tonda konuşarak koşar adımlarla yanıma gelen adama kaşlarımı çatarak baktım. Yanıma varmadan elini kulağından çekerek benimle göz kontağı kurdu.

"Lavinia Hanım sizi hemen buradan çıkartmamız gerekiyor lütfen benimle gelin!"

*** 

Bir ilk yaşıyordum. Annemin hayatta olup babamla birlikte olduğu dönem bile zorla kapatılmadığım evde şu anda el alemin adamları tarafından zorla kapatılmıştım. Yanlış anlaşılma yoktu evet şu anda zorla eve kapatılmıştım.

Saat şu anda akşam dokuza geliyordu. Kubat'ın yanımdan ayrılmasının ve etrafımın bir anda çevrilmesinin üzerinden bir saati aşkın bir zaman geçmişti. Etrafımı saran ve beni götürmek isteyen adam Ares'in peşime taktığı, Kubat'ın laf arasında bahsettiği uzak korumalardan biriydi.

O an şaşkınlıktan ilk başta bir şey diyemesem de onlar bundan çok güzel yararlanarak beni son model siyah filmli transit araca hızlıca bindirmişlerdi. Araca bindirildikten sonra kendime gelirken ortalığı bir güzel ayağa kaldırmıştım ama dört tane koca saba adama karşı şansım solda sıfırdı.

Nitekim beni bir güzel eve getirmişler ve pek kibar! bir şekilde elimden anahtarımı alarak evin içerisine sokup üstüne kapıyı üzerime kilitlemişlerdi. Tabi ki bunlar beni durdurur mu? Asla! Camdan kaçmaya çalışmış ama evin etrafını dört dönen adamlardan asla başarılı sonuç alamamıştım.

Çıldırmam artık an meselesiyken dört döndüğüm pencerenin önünde bakışlarımı dışarı kilitlemiştim. Kubat'ın dediği gibi Ares'in gelmesini büyük bir sabırsızlıkla beklerken sonunda beklediğim şeyi gördüm. Ares'in son model arabası ani bir frenle evin önünde dururken hızlıca dış kapıya doğru koştum ve beni içeri kilitlediklerinden beri kapıyı açmaları için on dakika da bir yaptığım şeyi yapmaya başladım.

Elimin artık darbe almaktan sızlayan yanını görmezden gelirken olabildiğince sertçe kapıyı yumruklamaya başladım. "Açın artık şu lanet kapıyı! Siz kim oluyorsunuz da beni kendi evime kilitliyorsunuz? Hepinizi mahvedeceğim! O aptal patronunuzu ayrı mahvedeceğim! Ne laftan anlamaz insanlarsınız siz neden hayatımdan defolup gitmiyorsunuz? Kime diyorum açın kapıyı!"

Bağırmaktan iyice zorladığım ses tellerimle öfkeli halimi sürdürürken kapının ardında onun sert sesini duydum.

"Eve kilitlemek ne ağızlarına sıçtıklarım!" dedi öfkeyle.

"Abi zapt edemiyoruz ne yapalım?" diyerek anında savunmaya geçen adamın sesini çıkaramadım. Kimse kimdi umurumda da değildi. Her kimse beni eve kilitleyenlerden biriydi işte!

"Beni benim evime kilitleyemezsiniz siz! Eşkiya mısınız, başıma bela mısınız? Açın kapıyı!" Son ses bağırmama ve kapıyı yumruklamama ara vermezken kapıdan gelen kilit sesiyle ancak durdum ve aralanan kapıyla birlikte birkaç adım geri gittim.

Aralıktan içeri anlamadığım bir hızda Ares girerken kapı gerisin geri kapandı. Karşımda son derece öfkeli ve ciddi bir ifadeyle duran Ares beni dövmeye gelmiş gibi bir izlenim sunuyordu.

"Sen kimsin beni benim evime kilitletiyorsun? Hayırdır yani n’oluyor!" diyerek bende hala daha varlık gösteren öfkemle bir adım ileri attım.

Benim kendisine bağırmamı takmayarak bana ağırca bir adım attı Ares. "O şerefsizle ne konuştunuz?" dedi sert ama stabil bir ses tonuyla.

Kaşlarım sözleri üzerine havalanırken öfkem daha da artıyormuş gibi hissettim. "Sanane ya sanane! Sen ne hakla beni zorla evime getirtip kilitletirsin?"

Sabırlı olmak ister gibi bir süre sustu ve derince soluklar alıp verdi. Sanki sinirlenmeye ve bana hesap sormaya hakkı varmış gibi bir de kendisini sakinleştirmeye mi çalışıyordu?

"Birincisi burası senin evin değil, artık değil. İkincisi o ırzını siktiğimle ne konuştunuz diye sordum!" dedi sakin bir şekilde ama sözleri asabiyet doluydu.

İlk dediği şeyi şimdilik görmezden gelirken alayla konuştum. "Sanki peşime adam takmamışsın gibi ne bu sorgulama? Bilmiyor musun ne konuştuğumuzu ne o rapor vermedi mi adamların sana? Hayır en olmadı beynime çip takmışsındır oradaki dinleyiciden dinlemişsindir her şeyi diye düşünmüştüm!"

"Lavinia benim sabrımı sınama! Orospu çocuğu dört tane adamın karşısına yirmi tane adam koymuş sence ben imkânım olsa seni onunla yüz yüze bile getirir miyim?! Ne konuştunuz diyorum sana! Ne diye gelmiş buraya kadar?!"

Duyduklarım karşısında kısa süreli duraksadım. Demek ki Kubat eli boş götü yaş gelmemişti. Harika! Nasıl oldu da hala daha bana bir zarar vermediği sorusu aklıma tekrar tekrar düşerken bunu düşünmeyi sonraya erteleyerek Ares'e odaklandım.

"Bana bir teklif sunmaya gelmiş." dedim son derece dürüst davranarak. Beni kendisi gibi sanıyorsa yanılıyordu. Tamam bende oyununa oyunla karşılık vermiş olabilirdim ama o bir anlık öfkeyle yapılan bir şeydi.

"Ne teklifi?" Karşımda iyice surat ifadesi anlamsız bir hal alan Ares'in ten rengi her geçen saniye mora dönerken hala daha var olan sinir halimle gözlerimi devirdim.

"Evlilik teklifi. Gel bir ömür mutlu mesut yaşayalım, altı tane de çocuğumuz olsun diyor!"

Sözlerim üzerine bir anlık refleksle havaya kalkan kaşları ve irileşen gözleriyle fazlasıyla yüksek bir desibelde konuştu ya da bağırdı desem daha doğru olurdu. "Ne diyorsun lan!"

Son cümlemdeki kinayeyi fark etmek bir yana dursun öfkesi iyice alevlenen Ares, aramızda var olan üç adımlık mesafeyi tek adımda sıfıra indirerek ellerini iki koluma getirerek sıkıca tuttu.

"Ne saçmalıyorsunuz! Ne demek evlenmek istemek? Sen ne dedin buna?"

Ses desibeli bağırmayı da geçerek artık farklı bir boyuta gelirken bir yandan da bedenimi her bir kelimesinde hafifçe kendine çekerek sarsıyordu. Bu hareketleriyle canımın yandığını söyleyemezdim ama biraz daha böyle devam ederse beyin sarsıntısı geçirebileceğim boyuta geçecektik.

İki yanımdan sarkan ellerimi kaldırarak sert hareketlerle ellerinin kıskacından kurtuldum ve bir iki adım geriye gittim. Her ne kadar kavga ediyor olsak da bana bu kadar yakın olması hiç iyi değildi! İş her an farklı bir boyuta taşınabilirdi şayet az önce beni sarsarak her kendine doğru çekişinde iri bedenine çarpan bedenimle içimin nasıl bir özlemle sızladığını tarif edemezdim.

"Ne altısı en az on bir çocuk, takım kuralım dedim." dedim.

Artık gerçekten ten rengi mor-kırmızı arası bir hal alan Ares'in ela hareleri artık ela değil ateş kırmızısıydı. Ve sanırım o çok sevdiğim saçlarından da artık dumanlar çıkıyordu.

Bu adam salak mıydı neden yaptığım iğnemeli, dalga geçmeli, kinayeli sözlerimi ciddiye alıyordu?

"Lavinia!" dedi uyarırcasına. Bana doğru gelerek az önce açtığım mesafeyi kapattı tekrardan hızlıca.

Sol eli belimi hızlıca sararken sağ eli yanağımı kavradı. Baş parmağıyla belli belirsiz yüzümü okşarken son derece öfkeli ve ürkütücü gözüken haline nazaran fazla sakin bir biçimde konuştu.

"Dalga mı geçiyorsun benimle güzelim ha? Eğer öyleyse bunu çabuk söyle yoksa ben çileden çıkacağım bak az kaldı!"

Bir anda sergilediği yakın hareketlerle anlık tüm işlevlerimi etkisiz hale getirse de bir boğaz temizlemesiyle kendime gelmeye çalıştım. Yelkenler fora mı hemen kendine gel!

Etkisinden kurtulmak istercesine geriye çekilmeye çalışsam da buna izin vermeyerek inatla gözlerimin içine bakmasını sürdürdü. Biraz daha bu şekilde kalırsak hiç hoş şeyler olmayacaktı! Üstelik ben buna sinirli değil miydim ne oluyordu be!

Birkaç saniye inatla bakmanın ve benim bir türlü geri çekilememin sonunda pes ederek konuştum. "Evet dalga geçiyorum." dedim gözlerinin içine bakmamı sürdürürken.

Konuşmamla ela harelerdeki rahatlamayı an be an görürken hızla kaşlarımı çattım ve hiç beklenmedik bir anda Ares'in gövdesine vurarak kollarının kıskacından kaçtım.

"Sen beni nasıl kendi evime zorla getirtip kilitletirsin ya? Maganda mısın? Dağdan mı indin ne oluyor yani ne bu hareketler?!"

Tekrardan benim takıldığım ve şu an için önemsediğim tek konuya dönmemi gram umursamadan Ares'te inatla takılı kaldığı konudan konuşmasını sürdürdü.

"Ne dedi sana? Ne konuştunuz o kadar onunla Lavinia?"

Hala daha evin girişindeki holde karşılıklı dikilmiş olduğumuzu fark ederken artık yorgunluktan bedenimin sızladığını hissettim. Dinlenmem gerekiyordu ama şimdilik bunu görmezden geldim.

"Bana, senin benim üzerimden kurduğun planı zaten bildiğini söyledi. Anlamadığı bir kısım varmış o da: asıl oyunu senin mi yoksa benim mi çevirdiğimmiş?"

Aramıza açtığım mesafeyi bozmadan olduğum yerde dikilmemi sürdürdüm ve kısa bir duraksamanın ardından sözlerime devam ettim. "Asıl çevirdiğin oyun ne Ares?" dedim aslında başka bir şeyler döndüğünün farkında olduğumu anlamasını önemsemeden.

İstemsiz kalkan kaşlarıma nötr bir ifadeyle baktı bir süre. Bocalıyor muydu yoksa bir cevap mı vermek istemiyordu bilmiyordum.

"Geç de olsa... Benim sana bunu anlatmama bir türlü izin vermemene rağmen geç de olsa bunu kendin fark edebilmene sevindim." dedi hiç beklemediğim bir biçimde ve ekledi. "Artık beni dinleyecek misin Lavinia?"

Sanırım artık o sona gelmiştik. Ne kadar onu dinlememek için çırpınsam da içten içe bir gün bunun geleceğini biliyordum. Şu anda onu dinlemek için doğru zamanda mıydım? Bir kere başka şeylerin olduğunu anladığımı belli etmiştim daha ne kadar kaçabilirdim ki bundan?

Kaybedecek neyim kalmıştı? Ya da artık halledecek?

"Seni dinlememi istiyor musun?" dedim kaçamak bir cevap vererek. O kadar çok seni dinlemek istemiyorum naraları atmıştım ki şimdi bir anda kalkarak dinleyeceğim diyemezdim. Forsum falan bozulurdu!

İki iri adımda dibime girdi. Bu kez onu itmek ya da ondan uzaklaşmak adına bir şey yapmadım. "İstiyorum." dedi net bir biçimde benim az önce yapamadığımı yaparak.

O büyük ve sıcak elleriyle belimi sararken bende boş durmayarak ellerimi yavaşça göğsüne çıkarttım. "Anlat." dedim tek kelimeyle.

Hala daha sürdürdüğüm ters tavrıma güldü. Ellerini olduğu yere iyice yerleştirirken gülerek başını onaylamazca iki yana salladı hatta.

Ne güzel gülüyordu şerefsiz!

Ela harelerini renkli harelerime dikerek gülümsemesine son verirken derin bir soluk aldı. Bakışları bir anlık dikkat dağınıklığıyla kurumuş olduğuna emin olduğum dudaklarıma kaydığında peş peşe iki kez yutkundu. Çok değil bir saniye içerisinde kendisini toparlayarak tekrar göz göze gelmemizi sağladı.

"O zaman duyduğun şeyler karşısında öfkenle hareket edeceğine ilk gelip bana sorsaydın, bana bir açıklama şansı sunsaydın..." dedi sağ eli belimden ayrılarak yüzüme çıkarken. "...sana bir oyun çevirdiğimi dürüstlükle söylerdim ama bunun sana karşı değil senin için olduğunu özellikle belirtirdim." Yüzüme doğru gelen saçımı geriye doğru ittirirken sözlerini tamamladı. Ses tonu sanki çok önemli bir sır veriyormuş gibi çıkmıştı.

Hiçbir anlam veremediğim sözleri üzerine kaşlarım çatılırken hızla konuştum. "Ne demek şimdi bu?"

Derin bir soluk daha aldı içten bir şekilde. Bu hareketi bana daha çok nefeslenmek için değil de kokumla soluklanmak içinmiş gibi geldi.

"Anlatacağım." dedi dudaklarını beklemediğim bir şekilde bir anda anlıma değdirirken. "Her şeyi anlatacağım ama önce eve gitmemiz gerek."

Konuşurken dudaklarının anlıma sürtünmesine aldırmadı. Sözlerinin sonunda tekrar göz göze geleceğimiz şekilde geriye çekildi. "Gerçek evine." diyerek bir ek not bırakırmış gibi ekledi.

Bir süre ne diyeceğimi bilemez bir biçimde dururken Ares atik bir hareketle benden ayrıldı ve bakışlarıyla etrafı taramaya başlarken iki elini hızla birbirine çarparak "Hadi!" dedi.

Çok değil birkaç saniye geçti ya da geçmedi bakışları kısılarak bana döndü. Tehditvari bir biçimde işaret parmağını bana doğru sallarken sert bir ses tonuyla konuştu.

"O piçle de ne konuştuğunuzu noktasından virgülüne anlatacaksın sakın kapandı sanma bu konu! Ağzına tükürdüğümün ibnesi! Pezevenk oğlu pezevenk!"

Artık gerçekten de neler olup bittiğini takip edemeyen beynim tamamıyla durarak istifa etmeye karar vermişti.

Biraz şokla biraz da ne yapacağını bilemez bir halde Ares'e bakarken titrek bir soluk verdim. Ben ne yapacaktım tanrı aşkına?!

-BÖLÜM SONU-

Bölümü nasıl buldunuz?

Kubat kafaları iyice çorba yaptı benimkide dahil!

Etkileşimde bulunmayı lütfen unutmayın! Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!

Bölüm : 29.11.2024 21:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...