Ben geldim!
"Neden dün akşam benim yaptığım pastayı yemedin?"
Sadece Ares'in duyabileceği bir tonda sorduğum soru gerginlik içeriyordu. Gerginliğin arka fonunda sinir ve öfke hali de yer alsa da şimdilik onların ön plana çıkmaması adına bir uğraş veriyordum.
Sakin ol Lavinia ve tekrardan nefes almaya başla. Derin derin ve içten nefesler al. Evet bu şekilde devam et! Sakın ama sakın pastayı yaparken verdiğin emekleri düşünme!
Aklımda dönen şeyi doğrudan dile getirmemle durumun ne olduğunu kolayca anladı Ares. Kendisine yönelttiğim sorum karşısında birkaç saniye duraksadı ve vereceği cevabı derinlemesine düşünüyormuş gibi gözlerimin içine baktı.
"Yavrum ona fırsat gelmedi ki."
Açıklaması son derece mantıklı ve doğruyu yansıtan bir açıklamaydı. Ama bu benim kabul edeceğimi göstermiyordu!
"Koskoca evde bana bir şeyler anlatmamak için köşe kapmaca oynayacağına yiyebilirdin!"
Sözlerime karşı 'Gerçekten mi?' dercesine bir bakış attı bana. Biz son derece sessiz ama voltajı oldukça yüksek konuşma içerisindeyken ortaya bir anda Tamer atladı. O zaten atlamasa şaşardım!
"Ne konuşuyorsunuz siz fısır fısır?"
Ben Tamer'e dönmek bir yana dursun göz ucuyla bile bakmazken Ares sadece ters bir bakış atmakla yetinmişti. Tamer'in sorusuyla tüm bakışların üzerimize döndüğünü hissederken ortamın dikkatini mi dağıtsam yoksa davamın peşinden giderek Ares'e hesap mı sorsam bilemedim.
Ares benim aksime kimseyi umursamadan bana dönerken iyice yanıma sokularak az önceki gibi yalnızca benim duyabileceğim tonda konuşmasını sürdürdü. Bu demek oluyordu ki davamın peşinden gitmeliydim!
"Eve geri döndüğümüzde yerim yavrum, pasta bir yere gitmiyor ya!"
Ne kadar da işine gelen konularda relax bir beydi bu böyle! Konunun kendi aleyhine olduğu zamanlardaki bu çözümcül ve fazla sakin tavırları asla ama asla göz boyayamıyordu. En azından benim gözümü!
"Ben o kadar emek vereyim, saatlerce uğraşayım ama sen basit bir şeymiş gibi davran. Sana inanamıyorum!" Saatlerce uğraşma kısmı birazcık ucundan mübalağa olsa da bu şu anda tartışmaya açık bir konu değildi. Yani istediğim kadar abartabilirdim.
Davam uğruna son raddeye kadar çirkinleşeceğimi tahmin edebilen Ares bana kısmış olduğu bakışlarla bakarken kısa bir an gözlerini üzerimden çekerek etrafta gezdirdi. Arka fonda duyduğum seslerle az çok neler olduğunu anlarken sanırım şu anda pasta servisi yapılıyordu. Ama ben inadı inat bir insan olduğumdan bakışlarımı Ares'e dikmiş ters ters bakıyordum.
Tamer'de her ikimiz tarafından yanıtsız kalmış olmanın verdiği huysuzlukla bizim hakkımızda hayıflanmalarda bulunsa da tam olarak neler dediğini algılayamıyordum. Tüm odağım Ares'teydi.
Ela hareleri anlam veremediğim parıltılar eşliğinde tekrardan gözlerimi bulurken dudaklarındaki yamuk gülüşe hiç mi hiç anlam veremedim. Şu anda gözüme hiç tekin gözükmüyordu. Aklının kıyılarında bin bir tilkinin dolaştığını hissedebiliyordum.
Sırtıma doğru sardığı kolunu usulca yukarı doğru çıkartırken kemikli parmakları saçlarımı buldu. Birkaç tutam saçımı parmaklarına dolarken yüzündeki gülüş genişledi, gözlerindeki parıltılar hinleşti.
"Ya da sabahın ilk ışıklarına kadar seviş-"
Anlam veremediğim hali konuşmaya başlamasının henüz ikinci saniyesinde bir anlam kazanırken irileştirdiğim gözlerimle anında duruma müdahale ettim.
"Tamam tamam dur! Sus! Sus tamam eve gidince ilk işin pastayı yemek olacak! Terbiyesiz adam seni hiç de utanmıyorsun bir de gülüyorsun! Utanma yok, arlanma yok!"
Keşke anlamasaydım diye düşünürken ağzımın içinde homurdana homurdana önüme döndüm. Davamdan mağlup bir biçimde ayrıldığımdan ve bir anda bedenimde salgılanan adrenalin hormonlarından istemsiz tuhaf bir hale bürünmüştüm.
"Şimdiki gençlikte ne ar kalmış ne de edep!" diyerek ağız içi homurdanmamı sürdürürken ne kadar dikkat çektim, kim ne kadarını anladı diye etrafı süzerek ufak bir durum analizi yaptım.
Herkesin kendi halinde takıldığını gördüğümde içim bir nebze rahatlarken hemen yan tarafımda Ares'in ağzının içinden güldüğünü duyabiliyordum. Tam o esnada Demiröz'le göz göze geldiğimde bir bana bir de Ares'e ters bakışlar attığını gördüm. Hiç memnun gözükmüyordu.
Açıkçası tüm yemek boyunca herkesi uzun uzun gözlemleme fırsatım olmuştu. Hiç sorgusuz en memnuniyetsiz gözüken Demiröz'dü. Deniz Bey'de bulunduğu ortamdan pek memnun gözükmese de Demiröz kadar memnuniyetsiz durmuyordu. Umay Hanım ve Bars genel olarak tepkisiz dururken halinden en memnun olan hiç şüphesiz Tamay'dı. O kadar neşeli ve keyifli duruyordu ki ona baktıkça hayret etmeden yapamıyordum. En az Tamay kadar neşeli olan bir diğer kişi de Tamer'di ama o da bir öyle bir böyle kafasına göre davrandığından onu herhangi bir kategoriye koyamıyordum.
Ares ve bana gelecek olursak da sanırım yan yana olduğumuz sürece hep bir şekilde idare edebiliyorduk. Memnuniyetsizliklerimizle memnuniyetimizi bastırıp birbirimize odaklanarak bir şekilde geçip gidiyordu işler bizim için. Yani en azından benim tarafımdan durum böyle gözüküyordu.
Çalışanların ne ara önüme koyduklarını bilmediğim sehpanın üzerinden bana hazırlanmış olan tabağı elime alarak ortada dönen sohbete kulak vermeye çalıştım.
"Sırf bu pastanın sosu için frambuazları yurt dışından getiriyorlarmış. Sosları efsane! Pastalarına ayrı bir hava katıyor." diyen Tamay hala daha kendi zevkine göre yaptırdığı pastayı savunma derdindeyken Tamer onu tuhaf bir yüz ifadesiyle geçiştiriyordu.
"He tamam he!" Tamay'ı pek kale aldığı söylenemezdi.
Bende büyük bir çatal alarak pastanın tadına bakarken ağzıma yayılan tatla ilk izlenimi istemsizce vermiş oldum. Frambuazın ekşimsi tadı oldukça güzelken onu şekeriyle boğan çikolata sosu pek de güzel gelmemişti. Yüzüm buruşur gibi bir hal aldı.
Tam o anda Tamay'la göz göze geldik. "Beğenmedin mi?" diyen kıza nasıl olurda beğenmediğimi söylerdim bilmiyordum şayet bana olan bakışları bu kadar hevesli bakıp ona aksi bir şey demememi ister gibiyken.
Onu kırmak ve zaten ortada hali hazırda büyük hevesle seçtiği pastayı kötüleyenler varken bir de ben ona karşıt çıkmak istemiyordum. Ama yalan da söyleyemezdim. Yalan söylemek istemiyordum ve bundan olabildiğince kaçınıyordum. Lakin bu demek değildi ki laf ebeliği yaparak bu işinden sıyrılmayayım.
Ben elimden geldiğince yalan söylemezdim ve genelde işin içinden ya hiçbir şey söylemeyerek ya da lafı evirip çevirerek çıkardım. Yıllardır yaptığım bir şeydi bu benim ve ben bunda çokça başarılıydım.
Yüzüme geniş bir gülümseme yerleştirirken elimdeki tabaktan büyük bir çatal daha pasta aldım. "Frambuazlar gerçekten çok iyi. Dediğin gibi sosu oldukça başarılı." dedim ve konuşmadan önce zorlukla yuttuğum lokmanın yerine bir yenisini aldım.
Resmen pastayı ağzımda zorlukla çeviriyordum. Çikolata sosunda yoğun bir bitter tadı vardı ve bu oldukça acıydı. Ben bitter çikolata sevmezdim!
"Ay değil mi ama? Pasta şefi bana bunu sır olarak söyledi ama neyse bunu sizinle paylaşacağım!" dedi heyecan içerisinde. Oturduğu yerden biraz öne doğru kaydı. Verdiğim cevabın aldatmacılığına çoktan kanmıştı. "Türkiye'de yetişen frambuazlar normalin aksine biraz tatlı gibi mi ne oluyormuş o yüzden sırf en ekşisi olsun diye Rusya'dan getiriliyormuş."
Umay Hanım ilgiyle kızını dinlerken Bars'ta aynı ilgiyle ona eşlik diyordu.
Tamer ekşittiği suratıyla pastasının son lokmasını ağzına atarken dolu ağzına aldırmadan konuştu. "Pasta şefiyle ne ara bu kadar yakın olduğunu sorgulamayacağım. Öğrendiğin bilginin gerekliliği ise tartışılır."
Tamer sanırım biraz haklı gibiydi ama Tamay'ın doğası buydu. Kadın tam bir aura kadındı. Yani ben bu hallerine asla şaşırmıyordum.
"Sen ne anlarsın ya!" diyerek ikizine tepkisiz kalmadı Tamay. Hemen ardından Tamer'i çok da önemsemeyerek Ares'e doğru döndü.
"Sen neden yemiyorsun pastadan? Bu senin doğum günü pastan, yemelisin!" Sözleri sanki kabul edilemez bir durumdan bahsedermiş gibiydi.
Bende Ares'e doğru döndüm. Ağzımın içinden yalnızca onun duyabileceği şekilde mırıldandım.
"Eve gidince yiyeceğin çokça pasta dilimi var. Bana sorarsan ben bu pastayı yemezdim!"
Ares bir bana bir pastaya bir de Tamay'a baktı. "Ben yemeği fazla kaçırdım sanırım daha sonra yerim." 2
Gerekli göz dağı yerini bulmuştu! Halimden memnun bir biçimde gülümseyerek önüme döndüm. Elimdeki tabağı çaktırmadan önümdeki sehpaya geri koyarken hiçbir şey yokmuş havalarına büründüm. Asla ama asla dikkatleri üzerime çekemezdim. En azından bu ortamda olmazdı.
Boşalan ellerimle saçlarımla üstün körü düzeltir gibi oynarken sessiz ama derin bir iç çektim. Tamay birkaç mırın kırından sonra odağını başka bir şeye çevirirken konuyu daha fazla uzatmamıştı. İşte görümce dediğin böyle olmalıydı! Görümcenin böylesi makuldü.
Ares'e yandan bir bakış attım. Bana bakıyordu. Halimden memnun oluşum onun yüzünde yarım bir gülüşe neden olmuştu.
"Böylesine ufak şeylerden mutlu olamazsın." dedi bana inanamıyormuşçasına.
Ona sadece sağ omzumu silkerek karşılık verirken bu "Ne yapabilirim ben böyleyim." demekti. Bu yaşına kadar ilgi, sevgi ve huzur dahil maneviyata dair hiçbir şey görmemiş bir kızı ne ile mutlu edebilirdin ki? Maddiyatla mı? Ben onu zaten görmüştüm. O taraflarda hiç gözüm yoktu.
Ares sadece bana hep böyle baksa, ilgiyle yaklaşsa, tutkuyla dokunsa, varlığıyla ruhuma huzur olsa yeterdi. Gerçekten istediğim başka hiçbir şey yoktu. Belki biraz çokça aşk olabilirdi.
Belki o da çoktan olmuştu. Kim bilebilirdi?
***
Marilyn Monroe, "Bir kadına doğru ayakkabıyı verirseniz dünyayı bile fethedebilir." sözleriyle ne anlatmak istediğini şimdi daha iyi anlıyordum.
Gergindim. Yaklaşık dördüncü saatin içerisine girdiğimiz bir hazırlık sürecindeydim. Bu gerginliğin akşam için alınan özel tasarım ayakkabıyı elime almamla geçmesi abartı olur muydu? Belki birazcık.
Ellerimde tuttuğum topuklu ayakkabıyla onu gördüğümden beri aşk yaşıyordum. Üzerimdeki takıma oldukça uyumlu olan ayakkabının görüntüsü bile içime büyük bir özgüven veriyordu.
Akşam Sancaktar Mücevherat'ın Yaz Koleksiyonu Lansmanı vardı. Şu anda İstanbul'un en gözde mekanlarından olan Hilton İstanbul Bomonti'de bizim için özel hazırlanan suit odada Tamay'la birlikte hummalı bir hazırlık içerisindeydik. Lansman otelin davet salonunda olacaktı.
Aynı şekilde Ares, Tamer ve Bars'da bizim hemen yan odamızdaki suit odada bir hazırlık sürecinde olmalılardı. Bizim aksimize onlar kaç gündür olduğu gibi sabahtan beridir de lansman için uğraşıp duruyorlardı. Her şeyin mükemmel olması konusunda büyük baskılar yapan Demiröz yüzünden her şeyin en ince ayrıntısına kadar yakından bir takip içindeydiler.
Ares tüm bunların dışında birçok şeyle daha ilgilendiğinden hiç şüphesiz en çok yorulan oydu. Aylar öncesinden var olan lansman gerginliği günler yaklaştıkça daha da artmıştı ve Ares günlerdir başını tablet ve telefonundan kaldıramamıştı. Öyle ki kaç gecedir yatağa o girmeden girip uyuyakalıyor ondan sonra uyanıyordum. Yoğunluğundan sebep hep geç saatlerde yatmaya fırsat buluyor sabahta çok erkenden kalkıyordu.
Günlerdir herkes hummalı bir koşuşturma içerisindeydi ve şaşırtıcı bir biçimde her gün olaysız ve çok çabuk bir şekilde geçip gidiyordu. Bu olağan dışı bir biçimde oldukça normal ve güzel giden yaşantımız içten içe beni huzursuz ediyordu. Her şeyin bu kadar normalmiş gibi gitmesi korkutucuydu.
"Evet çok güzel bir tasarım ama onu giymen gerekiyor lavkuşum. Birazdan gelirler bizi almaya ve biz hala daha hazır değiliz! Ares çok kızacak!"
Bakışlarımı ne ara daldığımı bilmediğim ayakkabıdan alarak Tamay'a çevirdim. Hala daha saçlarıyla uğraştırdığı kuaförler hayattan bezmiş gibi gözükürken Tamay'ın isyandan isyana girmesini görmezden gelmeye çalışıyorlardı.
Bahsettiğinin aksine hazır olmayan bir tek kendisiydi çünkü ben ayakkabıları giyindiğim an tamamıyla hazır olacaktım. Kendisiyse hala daha saçlarıyla uğraştırıyor, bitmiş makyajında kusurlar arıyordu. Üstelik henüz üzerini bile giyinmemişti. Gerginliği sadece Ares'in ona kızacak olmasıydı ve bu çok belliydi. Belki Ares kızmakta haklıydı çünkü öğleden hemen sonra buraya gelmiştik ve geldiğimizden beri hiçbir işle uğraşmadan kendimizi odaya kapatarak sadece hazırlanmaya odaklanmıştık. İşin doğrusu ben Tamay'ın kurbanıydım çünkü beni asla bırakmayan oydu. Oysaki ben, bende bir şeylerle uğraşayım, elimden geldiğince Ares'e yardımcı olayım istiyordum.
"Merak etme Ares kıyafetimi görünce inan senin geç kalmışlığını umursamayacaktır." dedim ona iç rahatlatıcı bir tebessüm sunarken.
Ucuna doğru oturduğum koltukta kıyafetimin kırışmaması adına dikkatli bir biçimde eğilerek ayakkabıları giyindim. Sessiz bir nefesi dudaklarımdan serbest bırakırken oturduğum yerden ayaklanarak odanın içerisindeki boy aynasına doğru yürüdüm.
İki parçadan oluşan, üzerinde inci ve birçok taştan oluşan işlemelere sahip kıyafetim göz alıcıydı. Esmer tenimde oldukça dikkat çekici duran beyaz renk bugün kuşandığım tek renkti. Topuklu ayakkabılarımda sadece beyaz renkten oluşurken o da inci işlemelere sahipti. Normalde inci pek sevmezdim ne takıda ne de kıyafette ama bugünkü kombinim de bu fikirde değildim. İnci detaylar hem kıyafetlerimi hem de ayakkabılarımı oldukça zarif gösteriyordu ve ben bu görüntüyü çok sevmiştim.
Siyah gür saçlarım kalçalarıma kadar geldiğinden sırf kıyafetimi gölgede bırakmasın diye onları ensemde dağınık bir biçimde toplattırmıştım. Böylece gerdanım açıkta kalmış ve pürüzsüz tenimi gözler önüne sermişti.
Vücudumun büyük bir bölümünü açıkta bırakan takımım Ares tarafından hoş karşılanmayacaktı, biliyordum. Yüksek ihtimalle lansmanla uğraşmaktan bana ne giyineceğimi sormadığına da çok pişman olacaktı. Ama tüm bunlar ve Ares'in çıkartacağı sorunlar umurumda değildi. Bu gece Ares Sancaktar'ın kız arkadaşı vasfıyla gözler önüne çıkacaktım ve tek umursadığım şey buydu. Oldukça gergindim.
Evet bu gece herkes beni onun sevgilisi ya da eşi artık ne olarak düşünürlerse o şekilde görecekti. Buna magazin ve cemiyet dünyası da dahildi.
Geride bıraktığımız aylarda elbette birçok kez yan yana görüntülenmiş ve birçok ithama maruz kalmıştık. Ama tüm bunların hiçbirine açık açık hiçbir zaman karşılık vermemiş ve biz şuyuz dememiştik. Pek ala Ares'le birlikte olduğumuz biliniyordu ama bu gece bir başkaydı işte! El ele çıkacaktık herkesin içine. Ares yüksek ihtimalle beni dibinden hiç ayırmayacak belki de dans edecektik lansmanın olacağı salonun tam ortasında.
Bilmiyordum. Fazlasıyla gergindim. Aslında tüm bunlar ilk değildi ne birlikte görülmemiz ne de dip dibe olmamız ama ilk defa böyle bir ortamda olacaktı bu. En son Ares'in bacaklarıma bakan garsonu dövdüğü gece magazinli bir yerde dip dibe görüntülenmiştik. Tabi ondan sonrasında da şirkete beraber girip çıkarken, alışveriş merkezinde ve birçok restoranda görüntülenmiştik ama böyle bir etkinlik ortamına ilk defa girecektik. Burada herkes tanıdık olacaktı! Üstüne üstelik ev sahibi bizdik!
Tüm şirkette bu lansmanda olacaktı ve onlarda içten içe bildikleri ama henüz açık açık duymadıkları birlikteliğimizi kesinleştireceklerdi. Belki de Ares hiç beklenmedik bir şey yapacak, herkes açık bir şekilde bu gece bu birlikteliği birinci ağızdan öğrenecekti.
Her ne kadar bunca zaman geçse de magazinlerde çok kez konu alsak da Ares henüz hiçbir resmi açıklama yapmamıştı. Niye yapmamıştı ki? Beni öğrenmelerini istemiyor ya da benimle birlikte olduğu bilinsin istemiyor gibi saçma düşüncelere kapılmamak için bir süredir direniyordum. Bunun dışında aklıma bir tek Kubat geliyordu ve onunda aylardır sesi soluğu çıkmıyordu. Bu da hiç hayra alamet değildi.
Biliyordum ki Ares aylardır deli gibi her yerde onu arıyordu. Kubat'ı bulamadıkça daha da deliriyor ve hiç ummadığım şeyler yapıyordu. Geçtiğimiz aylarda evi iyice hapishaneye çevirmişti. Bu kabul edilir bir şey değildi. Bu konuda açık bir biçimde hiç kavga etmemiştik ama bununda sebebi Ares'in kaçmasıydı. Ares benden, benimle kavga etmekten kaçıyordu.
Bu kaçışı başta ısrarla eve gelmelerini istemediği muhteşem üçlünün son zamanlarda bizden çıkmamasıyla sonuçlanmıştı. Ares benden kaçtıkça konuşulması gerekenleri asla konuşamamıştık ve bu şekilde ben her konuşmak istediğimde konu farklı şeylere evrilmiş durmuştu. Başta sık sık günü birlik ziyaretlerle tüm günü bizimle geçirmeye başlayan muhteşem üçlü zamanla bunu yatılı kalmaya çevirmiş ve ardından da kısmi bir yerleşmeye döndürmüştü.
Şahsen ben bundan şikayetçi değildim çünkü ev zaten kocamandı ve şirket dışında hapishaneyi andıran o evde ne kadar vakit geçirilirdi bilmiyordum. Hiç yoktan muhteşem üçlü varken sürekli bir uğraş ya da yapılacak bir aktivite bulunuyordu. Onların varlığıyla ev bir nebzede olsa katlanılır bir hal alıyordu. Ares'te tam bu yüzden onların varlığına sesini çıkartmıyordu ya!
Normalde Ares'le baş başa vakit geçirmek çokça hoşlandığım bir şey olsa da bakışlarımı nereye çevirsem bir güvenlik kamerası ya da silahlı olduklarına emin olduğum izbandut gibi adamlar görmem işin tadını kaçırıyordu. İster istemez yaşadığım anı sorguluyor ve böylesine bir yerde yapamayacağımın bilincinde kendimle içsel bir mücadele veriyordum.
"Kırmızı ruj mu yoksa bordo ruj mu lavkuşum?"
Bakışlarımı aynadaki suretimden çekerek Tamay'a döndüm. Suitteki kıyafet askılığında asılan canlı kırmızı renkteki iddialı elbisesine kısa bir göz atarak düşündüm. "Sanırım kırmızı."
"Kesinlikle!" diyerek dudaklarındaki bordo ruju silip yerine canlı kırmızı renkte bir ruj süren kıza yarım tebessümle baktım. Gerçekten de çok takıntılıydı kendi güzelliği konusunda.
"Artık giyinsen mi çünkü her an gelebilirler." Aylardır birlikte olmanın verdiği arkadaşlığımızın samimiyetiyle onu uyarmadan edemedim. Bir an önce üzerindeki sabahlıktan kurtulup giyinmeliydi. Yoksa kendi tasarımlarının da içerisinde bulunduğu lansmana geç kalacaktı.
"Ay evet ben onu unutuyordum az kalsın!" diyerek bir anda oturduğu yerden panikle ayaklandı. Etrafındaki makyöz ve kuaförleri kırmızı ojeli elleriyle savuşturarak askılıktaki elbisesine ilerledi. "Son dokunuşlar için bekleyin beni, sakın bir yere kaybolmayın!" Cırtlak ama gür bir sesle ortaya zengin şımarık kız tavrını koyarak kısa sürede banyoya giderek gözden kayboldu.
Sesli bir iç çekerek önüme döndüm. Gerçekten bu ailenin her bir ferdi ayrı bir olaydı. Dışarıdan ayrı içeriden ayrı bir kişilikleri vardı. Odada bulunan çalışanların bana attığı kaçamak bakışları görmezden gelirken yüzüme düşen saç tutamları geriye doğru attırarak düzelttim. Yüksek ihtimalle benim gibi sessiz sakin gözüken birinin bu aileyle ne işi olduğunu düşünüyorlardı ama bu da bir yanılsamaydı. Onlar gibi benimde içim ve dışım çok farklıydı.
Ares'in doğum gününden beri ilişkimiz farklı bir boyut kazanmıştı ve birlikteyken oldukça iyiydik. Hatta çok fazla iyiydik. Aylardır her şey çok güzel gidiyordu ama içten içe görmezden geldiğimiz, bu iyi gidişat bozulmasın diye dillendirmediğimiz birçok şey vardı. Dahası ben elimden geldiğince dillendirmeye çalışsam da tek taraflı olan işler bir yere kadar yürüyordu. İşte bu iyi değildi.
Ares'i seviyordum ve biliyordum ki o da beni seviyordu ama ilişkimiz biraz tuhaftı. Yani hem evli gibiydik hem de yabancı. Ares asla göründüğü gibi birisi değildi bunu onu ilk gördüğüm andan sonra tanımaya olanak bulduğum her yeni bir günde çok iyi anlamıştım ama Ares tanındığı gibi de değildi. Her geçen günde farklı yönlerini görüyordum ve Ares tanıdıkça tanınan biri değildi. Bu nasıl bir ironiydi?
Onun karanlık bir yanının olduğunun ilk günden beri farkındaydım. Dışarıdan her ne kadar aileden zengin, aile şirketinin başına geçmiş ve bu yolda eğitimler görmüş, buna hazırlanmış biri gibi gözükse de asla bu kadar değildi. Onu tanıdıkça karanlık yanı kendini daha çok göstermişti ama bu hiçbir zaman son bulmamıştı. Ares sandığımdan daha karanlıktı.
Bu kadar koruma, silahlı adamlar ve zırhlı olduğunu yeni öğrendiğim araçların aydınlık hiçbir yanı yoktu. Sanırım Ares'in de aydınlık hiçbir yanı yoktu.
Tamer'e, Deniz Bey'e, Bars'a bakıyordum ama onlar oldukça normallerdi. Tamam onlarında korumaları vardı hatta Tamay korumasız asla gezmiyordu ama onların ki zengin ve tanınır olmanın getirisinde olan şeyler gibiydi. Bu durum Ares'te öyle değildi. Evde gerçekten de kalaşnikoflu adamlar vardı!
Son zamanlarda onda tattığım huzurun adına sabretmeye çalışıyordum ama bu sessizliğim nereye kadar sürerdi bilmiyordum. Ben uyumlu olayım, sakinlik içerisinde onun yanında olduğumu ona gösterebilirsem belki bazı şeyleri beraber kararlar vererek çözebiliriz diye diye bu zamana kadar gelmiştik.
Ares'in deli gibi işler çevirdiği, Kubat'a iyice kafayı taktığı ve işkolik olup çıktığı bu günlerde bende elbette boş durmamıştım. Yardım departmanında birçok işe imza atmış ve Ares'in de desteğiyle işleri daha da büyütmeye odaklanmıştım. Bu durum Ares'in de işine gelmişti bu yüzden benden desteğini asla esirgememiş ve makul olan her planıma onay vermişti.
Kendimi oyalayacak işler bulmam onu memnun ediyordu çünkü işle uğraşırken kısa bir anda olsa onun yakasından düşüyordum. Sürekli olarak etrafımızda olan biteni sorgulamam onu sıkıyordu biliyordum. O bunu her ne kadar açıkça söyleyip belli etmese de ben anlayabiliyordum.
Şimdiyse ilk günden beri gözüme tuhaf gelen Baycan'a odaklanmıştım. İlk günden beri o kızda bir şeyler olduğunu seziyordum ama son zamanlarda iyice gözüme batmaya başlamıştı. Kızın olayı neydi tam bilmiyordum ama şüphelerimi yakında doğrulayacağımdan emindim.
"Lavinia!" Adımın sonundaki sesli harfi uzata uzata söylerken odaya geri dönen Tamay'a döndüm. Kırmızı renkteki derin göğüs dekolteli dar elbisesi içerisinde oldukça güzel görünüyordu.
Plartformlu giyindiği topuklu ayakkabıları sayesinde boyu benimkini de geçerken o hızla yanıma gelerek aynanın karşısındaki yerini aldı. Göğüsleri onda dikkat çeken ilk şey olurken oldukça iriydi. Benimkilerden de iri. Benimkiler normal hatta normalden bir tık küçük bile olabilirdi. Buna üzülmeyi gereksiz bularak aynadan kendisine bakarken bana bir şeyler diyen Tamay'a odaklandım. Sonuçta Ares göğüslerimi bu halleriyle seviyordu ve gerisinin pek bir önemi yoktu.
"Bars göğüs dekolteli kıyafetlerimi pek onaylamıyor ama bu elbise olay! Sence çok kızar mı ya?"
Durdum. Düşünür tavra bürünerek alıcı gözüyle Tamay'ı baştan aşağı birkaç kez süzdüm. Tamam göğüs dekoltesi bence de biraz fazlaydı ama dediği gibi elbisede olaydı. E günün önemi de belliydi o yüzden tolere edilmeyecek bir durum değildi bence.
"Tamam belki biraz huysuzlanabilir ama bence çok kızmaz. Sonuçta bugün önemli bir gün." dedim içini rahatlatması adına ona gerekli telkini verdiğimi düşünerek.
Sözlerimin sonunda heyecan içerisinde bana dönerken iki eliyle ellerimi kavradı. "Ay değil mi ama? Çok heyecanlıyım ilk defa üç tane tasarımım birden sergilenecek! Umarım beklediğimden daha çok ilgi görürler."
Avuçları arasındaki ellerimle bende onun ellerini sıkıca kavradım ve gülümseyerek ona baktım. "Bence lansmanın göz bebekleri seninkiler olacak."
"Ay inşallah ya!" Elleri ellerimi serbest bırakırken kollarını bedenime sardı. "Ama olurda öyle olmazsa sen şey yap. Ee en çok beğendiğini söylediğin zümrütten oluşan tasarımım var ya? Heh onu Ares'e göster ve tasarımıma çok âşık olduğunu ve onu kendine istediğini söyleyerek onu mutlaka aldırt ona." Kollarını ansızın bedenime sardığı gibi tekrar ansızın geri çekildi. "Takmasan ve hiç takmayacak olsan bile aldır tamam mı? Bak Tamer'le iddiaya girdim kaybedemem!"
Sesli sayılabilecek bir gülüş bıraktım odaya. Bu kız gerçekten de fenaydı!
"Eminim buna gerek kalmayacak ama eğer olursa ben bu dediğini bir düşüneceğim." Kesinlikle öyle bir şey yapmayacaktım. Ama Tamay bunu bilmediğinden dahası kendisi de kendi dediği şeyin üstünde pek durmadığında hızla arkasına dönerek giyinmeye gitmeden önce tembihlediği ekibin yanına gitti. Son dokunuşlar adı altında hiç ihtiyacı olmayan bir şeyler yaptırmaya başladığında bende aynadan kendimi izlemeye geri döndüm.
Kare yaka crop tarzı üstümün dar uzun kolları el bileklerimi de geçerken, bilekten başlayıp elime doğru olan yırtmaç sayesinde bollaşıyor, ellerime rahat hareket olanağı sağlıyordu. Göğsümün hemen altında biten üst kısmı ince belimin büyük çoğunluğunu gözler önüne sererken aynı üst kısım gibi dar olan eteğimde göbek deliğimin hemen üzerinden başladığından bu açıklığı arttırıyordu.
Dar olan etek dizlerimin hemen altında biterken sol bacağımı komple kaplayan ve yandan neredeyse kasıklarıma kadar çıkan yırtmaç yürümemde bana kolaylık sağlıyor, aynı zamanda dışarıya oldukça cüretkâr bir görüntü sunuyordu.
Ares'in beni gördüğünde vereceği tepkiyi gerçekten de merak ediyordum. Normalde kıyafetlere karışan birisi değildi öyle olsa Tamay'a dünyayı dar ederdi ama konu ben olduğumda bazen bu tarz şeylere takılıyordu. Bu da erkeklik hormonlarından olsa gerekti.
Adımlarımı aynanın karşısından alarak Tamay'a yönlendirdiğimde makyaj malzemelerinin ve daha birçok şeyin üzerinde bulunduğu masanın üzerindeki telefondan saati kontrol ettim.
"Çoktan gelmeleri gerekiyordu bir şey mi oldu acaba?" diyerek son zamanların sessizliğinin vermiş olduğu pimpiriklik ve gerginlikle konuştum.
Sesimi duymasıyla dudaklarına kaçıncı kat olduğunu bilmediğim ruju süren Tamay yaptığı işe bir son vererek kendisiyle ilgileniyormuş gibi yapan ama aslında birazdan baygınlık geçirecek olan ekibi bir el işaretiyle odadan çıkmaları adına yönlendirdi. Tamay'ın normalde oldukça gıcıkça duran bu hareketini ekip mutlulukla karşılarken odayı terk etmeleri saniyeler içerisinde gerçekleşti. Öyle ki eşyaları daha sonra alacaklarını kapıyı kapattıkları son anda söylemişlerdi.
"Lavkuşum biraz rahat mı olsan acaba? Bir sorun olsa çoktan duyardık o yüzden boşu boşuna kendini germe." dedi Tamay'da bana doğru gelirken.
Odanın ortasında karşı karşıya geldiğimizde beni elimden tutarak oturmam adına boydan boya cam olan camekanın önündeki oturma grubuna çekiştirdi. Batan güneşle birlikle aydınlanan her bir lambayla ışıl ışıl gözüken İstanbul göz kamaştırırken bu büyüleyici görüntü bile bir nebzede olsa rahatlamamı sağlamıyordu.
Yan yana oturduğum Tamay'ın avcundaki elimi sıkarken ona doğru döndüm hafif bir açıyla. "Sence de çok sessiz değil mi?" dedim geçirdiğimiz son zamanları kast ederek.
"Ares mi? Kuşum işler güçler biliyorsun çok yoğundu ya ondandır." Bahaneler ardına sığınarak her şey iyiymiş rolü yaparken Tamay, ben başımı olumsuzca iki yana salladım. Bu bahaneler kendisine miydi yoksa bana mı bilemiyordum.
"Bir tek Ares değil. Her şey. Her şey çok sessiz. Bu seni de korkutmuyor mu? Bu işlerin yoğunluğu ya da iş güç falan değil." dedim. Karamsardım. Korkularımı Tamay'la paylaşmak istiyordum. O bu hayata benden daha alışıktı çünkü o bu hayata doğmuştu. Bu hayata doğan birilerinin bana her şeyin yolunda olduğunu ve her şeyin güzel gideceğini söylemesi gerekiyordu.
Sesli bir soluk verdi Tamay. Yoğun makyajın çevrelediği bakışlarını karşımızdaki manzaraya çevirdi. "Aslına bakarsan ben her an korkuyorum. Yani bir sesin olması ya da olmaması pek bir şey değiştirmiyor." Dudaklarında buruk bir tebessüm oluştu. Bakışlarını tekrar bana çevirdi. Gözleri buğulanmıştı. "Elimizde var olan hayat bu ve her ne koşulda olursak olalım hep bir şekilde bir şeylerle mücadele etmemiz gerekiyor. O yüzden bence sende pek kafaya takma bir şeyleri ve anın tadını çıkarmaya bak. Yoksa başka türlü katlanılmıyor bu hayata, denendi ve onaylandı."
Karşımdaki kadında ben gibi yaralıyken her şeyin güzel gideceği yalanını ondan duymak istemem beni sanırım biraz bencil yapıyordu. O da kendince haklıydı. Ben her ne kadar onu, onları tam anlamıyla anlayamasam da kendilerince haklı olduklarını biliyordum.
Onu yine tam olarak anlayamasam da yine de Tamay'a hak ettiği cevabı verdim. "Sanırım haklısın, bunu bir deneyeceğim." dedim aylardır hiç denemiyormuşum gibi. Kendimi görmezden geldim. En azından bu akşamı ve dahası geceyi sağlam kafayla atlatabilmem için şimdilik tüm bu düşüncelere ara vermem gerekiyordu.
Biz Tamay'la el ele vermiş bir biçimde manzaraya karşı otururken ve sohbetimiz henüz yeni bitmişken açıldığını duydum kapı sesiyle bir anda içimi kaplayan heyecanla nefesimi tuttum.
Tamay'da kapı sesini benim gibi duymuş olacak ki bana son kez buruk bir tebessümle baktıktan sonra hızla kendini toparladı. "Bizimkilerde şükür geldi!" diyerek oturduğu yerden ilk ayaklanan Tamay olurken ben terlemeye başlayan ellerimin avuç içlerini oturduğum oturma grubunun kaliteli dokusuna sürttüm.
Günlerdir doğru düzgün göremediğim dahası tenlerimizin bile neredeyse birbirine hiç değmediği adamı sonunda görecek olmanın verdiği heyecan ve çokça özlemle bende daha fazla oturamayarak ayaklandım. Gecenin başlı başına yarattığı heyecanı da unutmamak gerekiyordu tabi.
Eteğimin yırtmacını üstün körü titreyen ve terleyen ellerimle düzelttim. Umarım beni beğenirdi ve yine umarım ki bu gece hiçbir sorun çıkmadan güzelce geçip biterdi.
Özellikle gecenin yatakta ve Ares'in kolları arasında bitmesi kısmını içimden ettiğim dileklerime altı çizili bir biçimde eklerken odada oldukça kaba ve hiddetli bir ses duyuldu.
"Kızım tamam açıksın da sen çıplaklığı açıklıkla karıştırıyor olmayasın? Bu ne anasını satayım!" diyen Tamer'se her zamanki gibi beklediğimiz değil beklemediğimiz yerden geldi.
Bölümü nasıl buldunuz?
Lütfen beğeni ve bol bol yorum yapmayı unutmayalım!
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
7.33k Okunma |
576 Oy |
0 Takip |
59 Bölümlü Kitap |