47. Bölüm

BÖLÜM 46

Serra Bıçakcılar
_ssaree_

 

 

 

Ben geldim!

İYİ OKUMALAR

Bakışlarım sırasıyla odaya yeni giren üç adamın üzerinde gezinirken gözlerim doğruca beni ilgilendiren kısımda durdu. Ares'le göz göze geldik. Hali hazırda bana bakmakta olan hayranı olduğum ela harelere tam odaklanamadan ortamda dönen gergin ve yüksek sesli konuşma bakışlarımı kısa süreli ela harelerden kopardı.

"Kes ya!" diyerek Tamer'e çıkışıyordu Tamay. O karşısındaki ikizine oldukça sert bir surat ifadesiyle nefes almaksızın konuşurken ben odada bulunan herkese kısa bir bakış attım. Bars çoktan Tamay'ın yanında yerini almışken Ares kapıya daha yakın bir konumda durmuş ilgisini sadece ben çekiyormuşum gibi bana bakıyordu. Tamer, Tamay'ın karşısında duruyor, Ares'i arkasında beniyse sol tarafında bırakıyordu.

Her ne kadar ortamda hararetli bir tartışma söz konusu olsa da onları incelemeden geri duramadım. Tamer lacivert, Bars gri takım elbise giyinmişken Ares çoğunlukta olduğu gibi siyahlar içerisindeydi. Jilet gibi keskin ütülenmiş takım elbisesinin içerisine giyindiği gömlek bile siyah renkti.

Normalin aksine modeli klasik takım elbiselerden değildi bu belliydi ama klasik bir takım elbise gibi de görüntüsü vardı. Takımının özel dikim olduğu on kilometre öteden belliydi ve açıkçası erkek giyiminden pek anlamasam da bu takım ona çok yakışmıştı.

Çok dar olmayan ama vücut hatlarını belli eden kalıpta olan takımın içerisinde beni bir libido savaşına soktuğundan habersiz olan Ares'i baştan aşağı açıkça süzerken onu ne kadar özlediğimi bakışlarımın gezdiği her santiminde daha iyi anlıyordum.

Aynı şekilde Ares'in de tüm bakışları beni baştan aşağı defalarca kez incelerken gözlerinde hiçbir ifade yoktu. Surat ifadesi de oldukça nötrdü. Bundan korkmalı mıydım?

"Ya kızım göğüslerin karşındaki kişinin ağzının içine girecek buna nasıl sadece dekolte diyebilirsin?" Tamer'in gürlüğünü kaybetmeyen sesi Ares'le olan yoğun bakışmamızı tekrar bölerken kaşlarımı çattım. Ortam, beylerin gelmesiyle bir anda kaos alanına dönmüştü! Acaba geri mi gitselerdi? Ayrıca Bars'ın vermesi gereken tepkiyi neden Tamer veriyordu?

"Tamer!"

"Tamer!"

Bars'la aynı anda uyarı dolu bir sesle konuşan Tamay tam konuşmasını sürdürecekken araya beklenmeyen bir anda Ares girdi.

"Kıyafetlerinize elbetteki karışamayız ama mahremiyet açısından biraz dikkatli olsanız daha iyi olmaz mıydı?" Tüm sözlerini gözlerimin içerisine bakarken söylemesi ayrı bir olayken hemen konuşmaya bende dahil oldum. Olmazsam bir yerim eksilirdi!

"Ne varmış bizim mahremiyetimizde?" derken çoktan birkaç adımda Tamay'ın yanındaki yerimi almıştım.

Tamay benimde olaya girmemle rahat bir nefes verirken bu savaşı kazanacağımızı elbetteki biliyordu. Benim özgürlük özgürlük diye kendimi parçaladığımı ve bu uğurda Ares'le sürekli bir çatışma halinde olduğumu ne de olsa bilmeyen yoktu!

Ares konuya bu kadar hızlı ve özgüvenli bir biçimde girişime alaycı bir gülüş sundu. Bulunduğu yerden bana doğru birkaç adım atarak aramızdaki mesafeyi kısaltırken Tamer Ares'e yer açmak istermiş gibi biraz kenara çekildi. Şimdi Bars, Tamay ve ben yan yanayken karşımızda Tamer ve Ares yer alıyordu.

"Bir şey yok demek isterdim ama diyemiyorum çünkü ortada çok şey var." dedi cebinden çıkarttığı sol eliyle vücudumun açıkta kalmış yerlerini işaret ederken.

Kaşlarım çatıldı ve ters bakışlarla kendime kısa bir göz attım. Mahrem yerlerime dair en ufak bir frikik bile vermiyordum. Göğüs çatalım bile gözükmüyordu!

"Ben mahremiyetimizde bir şey göremiyorum." dedim baskın bir ses tonuyla.

"Bende bir şey göremiyorum çünkü yok!" Tamer agresifliğini bugün Tamay'dan çıkartmaya yeminli olsa gerek ki saldırgan bir tavırla hala daha ikizine hitaben konuşuyordu ve bu sefer işin içine beni de katmaktan geri durmamıştı.

Tamam bana nazaran Tamay'ın elbisesi daha açıktı ve onun göğüs çatalı baya bir gözüküyor olabilirdi ama buna kim ne diyebilirdi ki? Onunda pek ala mahrem yerleri kapalıydı. Yani bence kapalıydı. Ay belki de değildi ne fark ederdi? Koskocaman kadın nerede ne giyineceğini bilmiyor muydu?

"Eminim şu anda aşağıda salonda bizden daha açık giyinen kişiler vardır Tamer. Bu da demek oluyor ki sorun bizde değil bizi açık bulanlarda." dedim Tamer'e sessiz kalamayarak.

Burnundan sert bir soluk verdi Tamer. "Kızım yerinde açık giyindiniz de biz mi bir şey mi dedik? Çıplaklık diyorum bu!" Son cümlesini Tamay'ın göğüs dekoltesini işaret ederek söylemişti. Bacaklarına hiç bakmıyordu ve oraya özellikle bakmamaya çalıştığı çok belliydi.

Acaba bu çocuğun memelerle ilgili bir problemi mi vardı?

"Benim kıyafetlerim seni ilgilendirmez!" dedi Tamay'da Tamer'e aynı hırçınlıkla karşılık verirken.

"Babam bu kıyafeti görsün de sen o zaman gör!" dedi Tamer'de çatışmayı sürdürürken.

"Babam benim kıyafetlerime karışmaz bir kere!"

Tenis maçı izler gibi bir Tamay'a bir Tamer'e bakarken bundan sıkılmış olan Bars hızlıca araya girdi. "Bence de biraz aşırı olmuş kıyafetin ama gece boyu dibimden ayrılmadığın sürece sorun değil sevgilim. Ayrıca bir dahakine bu tarz etkinlikler için kıyafet alırken lütfen beni de yanında bulundur."

(Tamay'ın olay olan elbisesi.)

Son derece sakin ve oldukça nazik bir konuşmayla olaya nokta koyan Bars'ı içimden tebrik ettim. Tamam adam açıkça ben varken bir daha nah böyle elbise alırsın demek istemiş olabilirdi ama bunu bile oldukça kibar yapmıştı. Birde Tamer ve Ares'e bakın! Gerçekten öküzlükten nasibini almış olanlardandılar.

"Tamam sevgilim." diyerek Tamay hızlıca sevgilisine sokulurken konunun kendisinden çıkmış olmasından oldukça memnun gözüküyordu. "Zaten beni biliyorsun vallaha ilk kez bir elbiseyi bu kadar çok istedim. Sırf içimde kalmasın diye aldım vallaha bak!"

"Sana o kadar çok inanıyorum ki sevgilim!" derken Bars'ın sesindeki alayı sezmeyen yoktu. Tamay bunu görmezden geldi. Hala daha konunun noktalanmasının tadında olsa gerekti. Hızlıca cilveli moduna geçiş yaparak anında sevgilisini çekiştirerek odadan çıkartmaya yöneltti.

"Ay hadi hadi geç kaldık inelim artık şu salona!"

Tamay'ın son kez etrafa bakıp özel eşyalarını çantasında toplamasıyla birlikte Bars'la odadan çıktıklarında peşlerinden homurdanarak Tamer'de çıktı. İkizinin sevgilisinin olaya dahil olup konuyu sonlandırması hiç hoşuna gitmiş gibi değildi.

Kısa sürede odada Ares'le baş başa kaldığımızda Ares'e ters bir bakış atarak bende ortalıktaki özel eşyalarımı yine incilerden oluşan el çantama koymaya başladım.

Onun yoğun bakışlarının odaya girdiğinden beri üzerimde olması heyecanımı asla dindirmezken az önceki yaşanan gerginlikte üzerime tuz biber olmuş gibiydi.

"Ben vücudunun çoğu yerinin bana özel kalmasını isterdim."

Hiç beklemediğim bir anda konuşan Ares'le elimdeki son eşyam olan telefonumu da çantanın içerisine attıktan sonra ona doğru döndüm. Eşyalarımı toplarken aramızda farkında olmadan açmış olduğum mesafeyi azaltarak bana doğru gelirken huysuz bakışlarla ona bakmamı sürdürdüm.

"Kapanayım istiyorsan?" dedim ters bir tavırla.

Adımları tam karşımda durduğunda sol elini tekrardan cebinden çıkarttı ama bu kez bedenimin açıktaki yerlerini işaret etmek için değil belime sarmak için. Sağ eliyse çoktan yüzümdeki yerini almıştı.

"Onu kast etmediğimi biliyorsun." dedi ılıman bir ses tonuyla konuşmasını sürdürerek. Yüzümdeki eli usulca yanağımı okşadıktan sonra açıkta kalan gerdanıma indi. Eli belirgin köprücük kemiklerimde dolandıktan sonra belimdeki diğer elinin yanına kendine yer edindi. Aramızdaki kalan son birkaç santim mesafeyi de sıfırlayarak bedenimi bedenine yaslarken birbirine odaklı olan göz temasımızı asla kesmedi.

"Ben kendimi çok beğendim, kıyafetim gayet iyi ve yerinde." dedim ona asla açık bir kapı bırakmazken. Tavrımı anlamalıydı. Evdeki durumlardan sonra bir de bedenimi kontrol etmeye kalkışamazdı! Her ne kadar amacının bu olmadığını bilsem de hayatımızda yaptığı değişikliklerden dolayı bu korkuya kapılmadan edemiyordum.

"Bende seni çok beğendim Lavinia ve evet kıyafetin gayet iyi." dedi boynumun sağ kısmına yakıcı bir öpücük kondurmadan hemen önce. Öpücüğün hemen ardından dudakları kulağıma doğru yol alırken konuşmasını daha kısık bir sesle devam ettirdi.

"Meselede bu, çok beğenilecek olman."

Her ne kadar sözlerine ve tavrına karşı hemen yumuşamış olsam da bunu ona belli etmedim. Huysuz tavrımı sürdürürken hafifçe omuz silktim.

"Kimlerin beni beğeneceğiyle ilgilenmiyorum." dedim. Beni yaşamın son nefesine dek bir tek o beğense yeterdi.

"Biliyorum." dedi anlıma uzun bir öpücük kondurmadan hemen önce.

İki yanımda emanet gibi duran ellerimden çanta olmayan elimi kaldırarak göğsüne koydum. "Biz de inelim mi artık salona?"

Ares başını ağır ağır salladı. "İnelim yavrum." dedi sesli bir nefes almadan önce.

Bakışları gergin bir tavırla bir kez daha beni baştan aşağı süzerken yan yana odanın çıkışına doğru ilerlemeye başladık. Sol eli japon yapıştırıcısına bulanmış gibi sağ elimi kavrayıp tutarken saniyeler içerisinde suit odadan çıktık.

Ares'in kendinden emin adımlarının yönlendirmesiyle asansöre ilerlerken bulunduğumuz katın uzun koridorunda aralıklı olarak korumalar olduğunu gördüm. Asansöre vardığımızda asansörün çoktan bulunduğumuz kata gelmiş olup önünde hali hazırda bizi Ahmet'in beklediğini gördüğümdeyse anladım ki bu gece pek de sakince geçip gidecek gibi değildi. Asansöre binmemizden ise hiç mi hiç hoşlanmamıştım ama buna sesimi çıkartmadım. Onca katı başta merdivenlerle çıkmış olsam da o zaman ayağımda spor ayakkabılar olduğunu unutmamalıydım. Şimdi bu ayakkabılarla salona inmem beni daha gece başlamadan mahvederdi.

Ahmet'in baş selamını yarım bir gülüşle karşılarken asansöre arkada Ares'le ben önde Ahmet olacak şekilde girip durduk. Ahmet arkası bize dönük vaziyette gideceğimiz katı tuşlarken Ares sağ elinde tuttuğu telefonuyla bir şeylerle uğraşıyordu.

"Bitmedi mi hala daha yoğunluğun?" derken sesim oldukça mahzun çıkmıştı. Açıkçası ben lansmanı atlatınca daha rahat oluruz sanmıştım ve lansman çoktan başladığına göre çokta bir işinin kalmamış olması gerekmiyor muydu?

"Bir sorun mu var?" dedi Ares elindeki telefonu kilitleyip cebine koyarken. Ardından tüm ilgisiyle birlikte bakışlarını bana çevirdi. Sol eli tuttuğu sağ elimi dahası mümkünmüş gibi biraz daha sıkı kavrarken bedenimi iyice yamacına çekti.

Sol omzumu hiç dercesine silktim. "Sadece merak ettim."

Başını biraz eğerek saçlarımın tepesine bir öpücük kondurdu. "Biliyorum sıkıldın ama bu geceden sonra eski düzenimize döneceğiz yavrum. Normalde lansmanlarda böyle olmuyor ama bu seferkinde sürekli bir sorun çıkıp durduğundan böyle olmak zorunda kaldı."

Kaşlarımı çattım. Tamam bazı pürüzler çıktığını elbetteki duymuştum ama sürekli bir sorun çıktığını bilmiyordum. Ayrıca öyle büyük, ciddi bir olayda hiç duymamıştım. Hep havadan öylesine pürüzlerdi.

"Kötü bir şey yok değil mi?" derken sesim oldukça şüpheliydi ve sanırım birazda telaşlı.

Normal bir yaşantıya sahip olsak bu tepkimi abartı olarak görebilirdim ama en ufak bir pürüzde aklıma o kadar çok olay ve kişi geliyordu ki! Normal bir yaşantı bize çok uzaktı.

Asansör tuşladığımız kata geldiğini bir melodiyle bildirirken asansörlerin kapıları melodinin hemen peşine açıldı. Ares tuttuğu elimi hafifçe sıkarak ilerlememizi sağlarken rahat bir tavırla konuştu.

"Tabi ki yok. Böyle bir şeye asla izin vermem."

Kendinden emin duruşunun karşısında onu daha fazla sorgulamazken sessiz kalmayı tercih ettim. Açık bir biçimde bir ilişkiye başladığımızdan beri sözlerine güvenmeyi deniyordum. Umarım bu konuda beni hayal kırıklığına uğratmazdı. Şayet öyle bir şey olursa beni her şeyin dışında tutup inatla bir tek kendisinin ilgilenmesine güzel bir tepki verecektim.

Bir adım arkamızda bizi takip eden Ahmet eşliğinde lansmanın yapıldığı salonun girişine bir dakika içerisinde ulaştığımızda stres dolu bir nefes çektim ciğerlerime. Ellerim tekrardan terlemeye başlamıştı.

Yaşadığım duygu durumunun farkında olan Ares salona girmeden hemen önce kenarda durarak bana döndü. Bakışlarında gördüğüm anlayışla bana bakarken boştaki elini yanağıma çıkartarak orayı sakinleştirici bir biçimde okşadı.

"Bu kadar gergin olacağın bir ortam değil. İyi misin?"

Tek bir noktada asla duramayan bakışlarım hızlıca etrafta dolanıp dururken arada Ares'in yüzüne de uğruyordu. Etraf çok kalabalıktı. Daha salona girmeden koridor bile bu kadar kalabalıksa içerisi kim bilir ne haldeydi! Keşke aşağı inmeden önce salona bizden önce giden Tamay'dan bana salonun bir videosunu göndermesini isteseydim. En azından videoyu birkaç kere izler, kendimi karşılaşacağım manzaraya alıştırırdım.

"Ben... Bilmiyorum." dedim sesim teklerken. Kelimeler ağzımdan seçilir bir biçimde çıkmış mıydı ondan bile emin değildim.

"Güzelim?" Ares yanağımdaki elini çeneme indirerek başımı yukarı doğru kaldırdı ve göz göze gelmemizi sağladı. "Ben yanındayım ve hiçbir şey olmayacak. Neden bu kadar gerildin?"

Şimdi ona ne diyecektim? Hangi endişemden bahsetmeliydim? İçeride nelerle karşılaşacağımı tahmin etmek zor değildi ve bunları düşündükçe nasıl sakin kalabilirdim?

"Ares!" dedim yakınır gibi. Ona doğru bir adım atarak iyice bedenine sokuldum. Kimse bizi duymasın diye sesimi oldukça kısık tutarak beni sadece onun duymasını sağladım.

"İçeride ya beni sorgularlarsa? Nereden geldim, nasıl tanıştık, ben senin neyinim, ne yapıyorum? Bir sürü bir sürü soru sorarlarsa ne olacak? Ben vazgeçtim en iyisi hiç girmeyeyim."

Son kelimeme kadar ilgiyle beni dinleyen adam söylediğim son kelimede kaşlarını çatarak baktı bana. Sanırsın boşanalım dedim ne var canım!

"Lavinia saçmalama istersen güzelim. Bizi hiç mi bilmiyorlar?" dedi sesini kaşlarının çatıklığına nazaran oldukça ılıman tutarken.

"Ya ama öyle bilmekle böyle görmek bir değil ki!"

Sert bir soluk aldı Ares. Az önce yüzümde yer alan eli bu kez kendi yüzüne çıkarak burun kemerini sıktı. Onu böylesine önemli bir günde zorluyor muydum?

"Biri bir şey mi dedi, ne oldu?" Bakışları şüpheyle kısılırken yüz ifadelerimden bir şey kaçırmak istemezmiş gibi dikkatlice bana bakıyordu.

"Hayır, ben sadece biraz gerildim." dedim aklındaki şüpheleri yok etmek istercesine. Kimsenin bir şey dediği falan yoktu zaten bir şey demek isteyenin bakışları gayet yetiyordu. Sadece gergindim o kadar.

Hiç beklemediğim bir anda dudaklarıma kısa ama sert bir öpücük kondurdu. Odadan çıktığımızdan beri elimi bir an olsun bırakmayan eli iyice sıkılaştı.

"Gerileceğin hiçbir şey olmayacak ve biz hep yan yana olacağız tamam mı yavrum?"

Gözlerimin içerisine büyük bir güven ve yoğunlukla bakan bu adama ben şimdi ne diyebilirdim ki? Hem de az önceki tüm duygu karmaşam tek bir öpücüğüyle silinmişken.

*** 

Pek ala tüm duygu karmaşamı yok eden öpücükten bir tane daha alabiliyor muyduk? Çünkü silinen her şey salona adım attığım an üzerime dönen sayamadığım kadar çok kişinin bakışları yüzünden daha feci bir biçimde tekrar boy göstermişti.

Bana neden uzaylıymışım gibi bakıyorlardı? Hey millet bende insanım!

Ares'in dik duruşunun ve kararlı adımlarının yanında bende olabildiğince dik ve Ares'in adımlarına eş adımlarla ilerliyordum. Attığım her adımda yırtmacım kendini belli ederken bacağım boydan boya gözler önüne seriliyordu ve Ares bunu yeni fark etmiş gibi bakışları her bacağıma kaydığında kısık sesli küfürler ediyordu.

Adım adım yaklaştığımız Sancaktarların masasında bizi büyük bir sabırla bekleyen ekibe yaklaştığımız her an Ares'in bu halleri yüzünden gerginliğim daha da artıyordu. Eğer olurda benim yüzümden bir rezillik çıkartırsa Demiröz beni çiğ çiğ yerdi. Şu an bile homurdanan Ares'te olan bakışları şüphe içerisinde bana kayıp duruyordu. Adım gerçekten de kötü geline çıkacaktı!

"Bu tasarımı yapanın aklına sokayım dikiş ipinden tasarruf mu yapıyorsunuz ibnenin evlatları! Neden adam gibi dikmiyorsunuz şu elbiseleri!"

Yandan kaçamak bir bakış attım Ares'e. Başımızı yakacaktı bu çocuk bizim!

"Çok ayıp nasıl konuşuyorsun böyle bir yerde!" diyerek kısık sesli bir biçimde çemkirdim Ares'e. Dışarıdan bakan insanlar ona aşkla bakıp gülerek bir şeyler söylediğimi görmüş olabilirlerdi ama ben bildiğiniz çemkirmiştim.

Ares'in bakışları bana döndüğünde masaya çoktan varmıştık. "Yok yavrum ne konuşacağım." diyerek elimi bırakmadan doğruca masadaki herkese bir baş selamı verdi.

"Ay bir an gelmeyeceksiniz sandım! Nerelerde kaldınız?" dedi Tamay.

Tamay ile aynı meraka sahip olsa gerekler ki tüm masa bizden gelecek cevabı beklerken ben bir an için ne diyeceğimi bilemedim. Neyse ki Ares benden önce davranarak bana bir cevap hakkı bırakmamıştı.

"Özel tasarım elbiselerin dikiş ipi protestosunu konuşuyorduk. Lansmandan daha mühim bir konuydu benim için."

Tüm masayla birlikte bende Ares'e tuhaf bakışlar attım. Ne diyordu bu ya?

Tamay'la göz göze geldik, ben sessiz ama uzun bir soluk verirken bana göz kırptı başıyla Ares'i işaret ederken. Bu 'Ne anlatıyor bu?' demek gibi bir şeydi. Ona yanıt olarak sadece başımı olumsuzca iki yana salladım. Bu da 'Bu gece sıçtık!' demek oluyordu.

Tamay anladı mı ne demek istediğimi bilmem ama Umay Hanımla Deniz Bey, Ares'le bana bakarak güldüklerini çaktırmamaya çalışıyordu. Demiröz ortamdan hiç hoşnut değilmiş gibi dururken Bars ve Tamer açık seçik gülenlerdendi.

"O işe de bir el atmak lazım gibi geldi bana da bu akşam birader sen ne diyorsun?" diyen Tamer'in muhatabı Ares'ti.

Ares ev sahiplerine özel olarak hazırlanmış masanın üzerindeki kadehlerden birini içmekle meşgulken kendisine yöneltilen soruyla Tamer'e döndü. Tamer'i bir baş sallamasıyla onaylarken "Bence de. Hem bir farklılık olur hep aynı sektörler sıkmaya başlamıştı." dedi.

Tamer onu sırıtarak desteklerken oldukça tuhaf bir atmosfere sahip masada kalın bir sesin yalandan boğaz temizleme sesi duyuldu.

"Eğlenceniz bittiyse artık geceyle ilgilenmek üzere etrafa dağılabilirsiniz." dedi Demiröz otoriter bir şekilde.

Deniz Bey gelen komutu alan ilk kişi olurken eşini koluna takarak masadan ayrılan ilk isim oldu. Onların peşine Tamay'da sevgilisini alıp masadan ayrılırken sadece kendi tasarımlarının başında duracağını söylemişti. Tamer ve Ares ise Demiröz'ü hiç takmadan masanın üzerindeki atıştırmalıklarla ilgilenirken Demiröz bir kez daha boğazını temizledi.

Bu bir şeyler yiyip içen adamların dikkatini çekerken ilk tepki Tamer'den geldi. "Ne oldu dede?"

Demiröz bıkkın bir nefes verirken "Siz neyi bekliyorsunuz?" dedi. Bakışları bana hiç değmiyordu. Bu bilinçli yaptığı bir şeydi.

"Masama biri gelirse ilgilenirim ama hiç masa masa dolanamam. Yeterince yoruldum." diyen Ares dedesine hiç bakmadan tavrını ortaya koyarken bana elindeki yeni ayıklamış olduğu Antep fıstığını uzattı.

Ona artık şaşırmayı bırakmam gerektiğini kendime hatırlatırken elindeki fıstığı alarak ağzıma attım. Fıstığın kaliteli olduğu ilk çiğneyişte ağza dağılan tadından belliydi. Kör olası zenginlik!

"Yürü Tamer bana eşlik et!" diyerek Ares'e ters bir bakış atarak masadan ayrıldı Demiröz'de.

Tamer kendisine söz hakkı tanımayan yaşlı adamın arkasından gözlerini devirdi. "Vallaha ilallah geldi artık yeto!" dedi ve elini kuruyemiş tabağına daldırarak bir avuç kuruyemiş alarak dedesinin peşinden gitti. Onun bu hallerine güldüm.

"Hayırdır pek bir hoşuna gitti?" dedi Ares bana doğru dönerken. Bende iyice ona doğru döndüm ve bir kolumu kokteyl masasına yasladım.

"Komik çocuk." diye kısa bir açıklama yaparken elimde unuttuğum çantayı da masanın üzerine koydum.

Ares ayıkladığı bir fıstığı daha bana doğru uzattığında bu kez elime vermek yerine doğruca dudaklarımın arasına bıraktı. Onun ulu orta yaptığı bu hareket karşısında kızarırken etrafa kaçamak bir bakış attım. Ve tahmin ettiğim gibi birçok göz üzerimizdeydi.

"Senin hoşuna bir tek ben gidebilirim bana Tamer'i vurdurtma."

İrileştirdiğim gözlerimle duyduklarımı algılamaya çalıştım bir süre. Ay bu iyice mafyaya dönüyordu ne oluyordu ya?

"Şakan hiç komik değil!" derken oldukça ciddiydim. Ve işin trajikomik kısmında Ares "Şaka yapmıyorum." derken benden daha ciddiydi.

Onunla böyle bir ortamda olası bir sözlü tartışmaya girmek istemediğim için herhangi bir karşılık vermedim. Bakışlarım içeri girdiğimizden beri ilk defa gözlemci bir biçimde etrafta dolaştırırken lansmanın gerçekten de oldukça şık ve gösterişli gözüktüğünü fark ettim.

"Biraz etrafı gezelim mi? Takıları merak ediyorum." dedim Ares'e.

Ares başını olumlu anlamda sallarken ben çoktan masanın üzerindeki çantamı elime almıştım. Ares masaya geldikten birkaç dakika sonra bıraktığı elimi tekrardan tutarken beni sol kısma doğru yönlendirdi.

"Yüzüklerin olduğu kısımdan başlayalım."

Gözlerim duyduklarım karşısında tekrar irileşirken Ares'e yandan oldukça tuhaf bir bakış attım dediklerinde ciddi mi diye ama karşılaştığım manzara sertçe yutkunmama sebep oldu. Ares yine oldukça ciddi gözüküyordu!

*** 

Gümüş tonlarının ağırlıkta olduğu salonda her yerde camdan stantlar vardı. Kutu şeklindeki stantların içerisinde birbirinden değerli takılar sergilenirken camdan kutular sayesinde hiçbirine el değmiyordu.

İhtişam sanırım bu lansman için söyleyebileceğim tek kelimeydi.

Ares'in yönlendirmesi üzere gezinmeye yüzüklerin olduğu kısımdan başlamıştık ve bu başta Sancaktar ailesinin ardındansa tüm konukların oldukça dikkatini çektiğinden ben buna hemen bir son vermiştim.

Ares'in ilgisini hiç çekmediğine yemin edebileceğim değerli mücevherlerden oluşan yüzükleri oldukça dikkatli incelemesi ve bana sorular sormasının çok farklı algılandığının farkındaydım. Bu gece herkese yeterince malzeme verdiğimizi Ares'in bana "Yüzük kaç karat olsa on kilometre öteden bir ilişkin olduğu anlaşılır?" diyerek çok ciddi bir şekilde soru sormasıyla anlamıştım.

Bu sorunun benim için bir cevabı olmasa da Ares kendi kendisine cevaplamış ve beş karat ve üstünde karar kılmıştı. Lansman yüzünden ayrı geçirdiğimiz vakit Ares'e hiç iyi gelmemişti. İyice tuhaflaşmıştı ve artık hareketlerine bir anlam veremiyordum. Benimle evlenmeyi falan düşünmüyordu değil mi?

"Lavkuşum az önce bir tasarımım satıldı inanabiliyor musun?"

Tamay büyük bir coşkuyla hemen dibimde konuşurken bakışlarımı az ilerimde birkaç adamla ciddi bir şekilde konuşan Ares'ten çektim. Maalesef ki tüm gece dip dibe olmamız daha çok dedikoduya malzeme vereceğinden on dakika önce onu yanımdan kovmuştum. Evet kovmuştum.

Tek tek sergilenen tüm mücevherleri gezerken sıra Tamay'ın tasarımlarına geldiğinde Tamay'ın masadan ayrılmadan önce söylediği gibi onu kendi tasarımlarının başında bulmuştuk ve ben fırsat bu fırsat deyip Ares'i yanımdan kovmuştum.

Ares her ne kadar bundan hoşnut olmasa da yine de bana karşı çıkmayıp Bars'ı da yanına alarak üç mücevher standı öteye gitme zahmetinde bulunmuştu. Çok düşünceliydi!

"Hangisi satıldı?" dedim tüm ilgimi Tamay'a verirken.

Tamay sorum üzerine suratına muzip bir ifade yerleştirdi. "Odada sana hiçbir şeyim satılmazsa Ares'e aldır dediğim zümrüt set var ya o satıldı." dedi başıyla hemen yan tarafında duran seti işaret ederken.

"Tebrik ederim canım. Sana demiştim seninkiler lansmanın göz bebekleri." derken bir elimle Tamay'ın elini tutup samimi bir biçimde sıkmıştım.

Tamay'da aynı şekilde bana karşılık verdiğinde yüzünde oldukça memnun bir ifade vardı. "Artık dedem kış koleksiyonunda bana bir ya da üç değil beş on tasarım kontenjanı verir herhalde." dedi bir eliyle yalandan saçını savuştururken.

Onun bu haline güldüm. "Vermezse bu onun ayıbı olur." dedim kendimden emin bir şekilde.

"Ya sana ne soracağım." dedi Tamay bir anda iyice bana yaklaşırken az önceki konuyu çoktan kendi kendine sonlandırmış bir biçimde. "Siz yüzük stantlarının orada ne yapıyordunuz o kadar vakit? Hani olası bir düğün durumu falan varsa bana en başından söyleyin bak benim bir ton hazırlık işim var!"

Sol koluma girmiş kulağıma eğilmiş bir biçimde başta oldukça kısık sesli konuşan ama sonda kulak zarımı delecek şekilde çemkiren kızla irkilerek ondan uzaklaşmaya çalışsam da koluma sıkı sıkıya tutunduğundan bunu yapamadım.

İrileşmiş gözlerle Tamay'a dönerken kaşlarımı çatmamak için kendimi zor tuttum. Birkaç gözün her zamanki gibi üzerimde olduğunu bildiğimden suratıma yapay bir gülüş yerleştirdim.

"Kulağımın dibinde ne bağırıyorsun manyak mısın kızım? Ne düğünü ne hazırlığı saçmalama!"

Tamay bana inanmıyormuş gibi bakarken sesli bir soluk vererek bakışlarımla etrafı kolaçan ettim. Ares'in bakışları üzerimdeydi ama karşısındaki adam ona bir şey dediğinde bakışlarını üzerimden çekmek durumunda kalmıştı.

"Vallaha ben bilemem saçma mı değil mi. Ares oldukça ciddi gözüküyordu yüzükleri incelerken. Hazır bakınıyorken seçiverseydin bir tane işte."

Bana gerçekten bolca sabır gerekliydi yoksa kendi ailemin başaramadığı delirtme işlemini bu aile başaracaktı!

"Yok öyle bir şey canım benim, yok!"

Suratındaki muzip ifadeyle bana bakan kızı görmezden gelerek önüme dönerken yağmurdan kaçıp doluya tutuldum. Ares'in bana doğru geldiğini görmemle yanıma gelmesi arasında yalnızca birkaç saniye vardı. Zaten benden çok uzakta durmadığından hızlıca soluğu yanımda almıştı.

"Her şey yolunda mı?" diyerek elini belime sararken beni kendisine doğru çekti. Bu hareketi Tamay'ın kıskacından kurtulmamı sağlamıştı.

Bende bir kolumu arkadan Ares'in beline yerleştirirken ona inandırıcı olduğunu düşündüğüm bir gülüş sundum. "Kesinlikle yolunda."

Cevabımdan pek tatmin olmadığını gördüğüm adam neyse ki daha fazlasını sorgulamazken hemen karşımıza geçen Tamay dikkatleri üzerine çekti.

"Aslında ben düğün ne zaman diye merak ediyordum."

"Tamay!"

Eşeğin aklına karpuz kabuğu sokma olayını gerçekleştiren kıza ölümcül bakışlar atarken oldukça sinirliydim.

"Ne düğünü?" diyen her şeyden bir haber adamıma döndüm. Düşmandan beter görümcek Tamay'dan önce davranarak hızla konuştum.

"Önemli bir şey değil. Sen ne yaptın, gerekli kişilerle görüştün mü?"

Tamay konuyu değiştirmemden hoşlanmamışçasına homurdanarak bizden uzaklaşırken sessiz bir soluk verdim. Ares ara ara etrafı kolaçan eden bakışlarını bana çevirdiğinde bende ona doğru döndüm.

"Klasik iş insanlarıyla klasik iş konuları konuştum, çok sıkıldım, seni özledim ve şu anda burada olmaktansa evimizde, yatak odamızda olmayı düşledim." Konuşmasının sonlarında başını boynuma doğru eğerek kulak arkama hızlıca sert bir öpücük kondurdu.

Baştan çıkmaya meyilli bana ulu orta böyle şeyler yapmaması konusunda onu bir ara ciddi bir şekilde uyarmalıydım!

"Yapma insanlar bize bakıyor!" derken sesim her ne kadar uyarıcı çıksa da bedenimin ona karşı verdiği tepkiler sesime karşı oldukça tezattı. Resmen adama istemem yan cebime koy yapıyordum!

Ares başını gömdüğü boynumdan çekerken kısık sesle güldü. "Ha insanlar olmasa sende bunu düşlediğini itiraf edeceksin?"

Çapkın sesi uslanmaz bir çocuğu andırırken bu hallerine dayanamayarak bende sessizce güldüm. "Bilmem belki." derken sesimin bu kadar nazlı çıkması kesinlikle planladığım bir şey değildi.

Ares alması gereken yanıtı aldığından rahat bir biçimde olduğu yerde dimdik dururken onun heybetine karşı ağzım sulanmadı diyemezdim. Onu ilk gördüğümde sapık mısın diye soran bana sonradan düşüncelerimde onun sapığı olmam şoku atlatılır gibi değildi. Nereden nereyeydi işte!

"Seni birisiyle tanıştıracağım. Doğrusu seninle tanışmak için fazla ısrarcı olan birisiyle." dedi Ares bende büyük bir merak uyandırırken. Kimden bahsediyordu ki?

"Kim benimle tanışmakta ısrarcı ki?" derken aklımda çoktan elemelere başlamıştım.

Söz konusu kişiler erkek olamazdı bu zaten aklımın kıyısından bile geçmemişti çünkü Ares'in konu bendeki erkeklere karşı tepkisi belliydi. Yardım departmanıyla ilgili konuda birileri olabilir diye düşündüm ama onda da departmandan sorumlu Baycan varken ben ne alakaydı?

Belimdeki eli olduğu yere sıkıca tutunurken Ares'in beni yönlendirmesiyle ilerlemeye başladık. Adımlarımızın nereye doğru gittiğini anlamak adına ileriye doğru bakarken Ares'in hemen dibimdeki sesini duydum.

"Büyük hala."

Dışarıdan bakılınca kendini ele veren bir şaşkınlıkla Ares'e döndüm. Büyük hala derken ne kastetmişti? Kendi halası yoktu biliyordum kaldı ki kendi halasına büyük hala diyemezdi. Birine büyük hala demesi için bu ya babasının ya da annesinin halası olması lazımdı ve şu ana kadar annesinin ailesinden hiç söz geçmemişti bu yüzden bu seçenekte eleniyordu ve geriye bir tek babasının halası kalıyordu. Bu da dedesinin kız kardeşi oluyordu yani Demiröz'ün.

Demiröz'ün kız kardeşi! Büyük hala! Israrla tanışmak isteyen büyük hala! Benimle! Israrla! Demiröz'ün kardeşi! Ay ne alaka?

"Benimle neden ısrarla tanışmak istiyor?" derken sesimin bir nebze içime kaçması istemsiz olan bir şeydi. Bakışlarım anlık olarak ileriye doğru çevrildiğinde tüm Sancaktar ailesinin kendilerine özel hazırlanmış ev sahibi masasının etrafında olduğunu gördüm. Aralarında tanımadığım bir kadın bir erkekle birlikte koyu bir sohbette gözüken ekibe yaklaştıkça gerginliğim artarken bakışlarım olası büyük halanın üzerine kilitlenmişti.

"Bir sorun yok güzelim sadece gelinimi merak etmiş o kadar."

Ares'in rahatlığına ağzım açık bakakalırken beynim söylediği gelinim kelimesine takılı kalmıştı. Gelinim de ne demekti?! Bu adama bugün ne oluyordu? Evlilik adına tüm göndermeleri yapıyordu!

Gittikçe masaya yaklaşan adımlarımız beni iyice evhama sokarken Ares'e dönüp son bir ümit "Şaka yapıyorsun?" dedim soru sorar bir biçimde.

Belimdeki eli bulunduğu yeri canımı acıtmayacak şekilde sıkarken bana yandan bir bakış attı. "Ciddiyim."

İstemsizce irileşen gözlerimle önüme döndüğümde masaya ulaşmamıza son birkaç adım kalmıştı ve biz çoktan tüm masanın dikkatini çekmiştik. Gözler üzerimizdeydi. Buradan itibaren kaçmaya dair tüm planlarım imkansızlaşmış hatta komple yok olmuştu. Keşke bende yok olabilseydim!

"Oo aşk kuşları gelin gelin! Bizde tam sizden bahsediyorduk." Masaya vardığımız gibi ortaya atlayan Tamer'e elimin tersiyle bir tane geçirmek istesem de sadece yarım bir şekilde gülümsemekle yetindim. Eğer öyle bir şey yaparsam bu sefer adım kesinkes bir biçimde kötü geline çıkardı.

Bakışlarımı masada çok fazla oyalamadan doğruca olası büyük halaya çevirirken onun zaten hali hazırda bir atmaca edasıyla gözlerini üzerime dikmiş olduğunu gördüm. Tüm heybetiyle masada varlığını ön plana çıkaran ve yüzündeki huysuzluğu metreler öteden belli olan abisinin yanında dikilen kadın hemen hemen Demiröz yaşlarında duruyordu. Kumral teninin bazı kısımları yaşından ötürü kırışıklıklara sahipken normalde kırlarla dolu olması gereken saçları koyu kahveye boyanmıştı. Bu detay onu bir nebzede olsa daha genç gösteriyordu.

"Ancak konuşursun sen zaten başka bir şey yaptığını görmüyoruz ki!" diyen Ares dikkatimi anlık olarak üzerine çektiğinde onunla göz göze geldik.

Kıstığı bakışları altından bana bakarken ne gördü bilmiyorum ama tek bakışıyla her şeyi anlamış gibiydi. Belimdeki kolunu iyice karnıma doğru sararken sırtımı gövdesine yasladı ve beni iyice himayesi altına çekti. Bende gayri ihtiyari bir biçimde çanta olmayan elimi Ares'in elinin üzerine koyarak sıkıca eline tutundum.

Tekrardan önüme döndüğümde tüm bakışları üzerimde görmemle masadaki atmosfer benim adıma daha da gerginleşirken diğer elimdeki çantayı masanın üzerine gelişi güzel bırakarak boşalttığım elimi de diğer elimin yanına yerleştirdim. İşte şimdi iki elimde karnımın üzerindeki Ares'in iri elini tutarken ve sırtım onun sert gövdesine yaslıyken kendimi bir nebze daha iyi hissediyordum. Sanırım Sancaktar ailesinin kilidi yeni açılan üyeleriyle artık tanışabilirdim.

"He aynen aynen! Bunu hanımının dibinden bir türlü ayrılmayıp işe gelmeyen sen mi diyor?" diyen Tamer oldukça alaycı bir tavır sergilerken ona hafiften çattığım kaşlarımla dıştan nötr ama içten ters bir bakış attım.

Tamam ilişkimizin başlarında böyle şeyler yapmış olabilirdi ama şu anda böyle bir şey söz konusu bile değildi! Bunu herkes biliyordu! Sırf bu lansman için bile ne kadar ayrı kaldığımızdan haberleri var mıydı?

"Kes lan! Bir anlık dalgınlığın yüzünden yanlış yaptığın iş için ben bir haftadır eve gece yarısından sonra gitmek zorunda kaldım sırf senin götünü toparlayacağım diye!" dedi Ares son derece kızgın bir biçimde. Hatırladığı şeyler yüzünden olsa gerek bedeni hissedilir bir biçimde gerilirken burnundan soluyordu. Sanırım Tamer onu gerçekten de kızdırmıştı.

Ares'in konuşması üzerine Tamer'in suratı anında asılırken birazda mahcup bir hal almıştı. Demiröz ve Deniz Bey, Tamer'e ters bir bakış atarken Tamay'da onlara eşlik ediyordu. Bars ve Umay Hanım konudan haberlerinin olduğunu belli edecek bir halde sessiz kalırken sanırım bundan bir tek benim haberim yoktu. Böylelikle bende son zamanlarda iyice azalan görüşmelerimizin asıl nedenini öğrenirken bu konuda herhangi bir yorumda bulunmadım. Elbet bunun acısını bir yerden çıkartırdım. Üstelik kendimi dışlanmış gibi de hissetmem işin cabasıydı! Neden bundan bir tek benim haberim yoktu?

"Bir yerin eksilmedi ya evlat?" diyen Demiröz'ün bariton sesi masada duyulurken bakışlarımı ona çevirdim. Bir bana bir Ares'e kayıyordu bakışları.

Ares karnımın üzerindeki elini bedenime doğru iyice yaslarken bedenim iyice onunla bütünleşmiş gibiydi ve bu kadarı biraz rahatsız ediciydi. Tamam ona yaslı olmam beni biraz olsun rahatlatmıştı ama bunca insanın, üstelik büyüklerin içinde bu kadar iç içe geçmemize gerek var mıydı?

"Evimde geçirdiğim vakitler eksildi dede daha önemlisi var mı?" diyerek oldukça sert bir biçimde tavizsiz yanıt verdi Ares. Onun bu tavrı içimden kocam da kocam paşam da paşam naraları atmamı sağlarken dışarıya karşı oldukça nötr durdum.

Gerçekten de bir evin direği olmak isteyen erkeklerin şu duruşu sergilemesi çok mu zordu? Bence değildi ve bunu malikanemizin kolonu Ares çok güzel bir biçimde göstermişti.

"Babası kılıklı seni! Ondan daha fena olmuşsun sen. Ne bu ev aşkı daha ortada yüzük yok evlilik yok?" diyen kadın masaya geldiğimizden beri ilk defa sessizliğini bozarken tüm bakışlar ona döndü. Ama o tek bir yere bakıyordu, bana.

Her ne kadar sözleri Ares'e olsa da bakışları benim üzerimdeydi ve benimde içimden ben ne alaka hanım teyze demek geçiyordu. Maalesef ki öyle bir şey yapmadım ve sessizliğimi korudum çünkü gerekli cevabı Ares çoktan vermişti.

"Benzerlik açısından ben daha çok dedem diye düşünüyordum aslında. Malum evlilik öncesi çocuk falan onda vardı hep böyle şeyler."

Keşke vermeseydi! Ne diyordu bu adam şimdi? Söyledikleri masada duyulduğu gibi çok farklı algılanırken masadaki irileşen gözler sayesinde bu çok net belli oluyordu.

"Kız hamile mi?" diyen büyük hala daha biz doğru düzgün tanışamadan olmayan kısmi torunuyla tanışırken gerginlik bir anda hat safhaya çıktı.

"Ben bunu nasıl bilmem?" dedi Tamay hayal kırıklığıyla sorgu içerisinde bana dönerken.

"Böyle olacağını ben bileydim!" dedi Tamer'de isyan eder bir biçimde. Kınar bakışlarla bize bakması da işin cabasıydı.

"Ben nasıl bilmem ama anlamıyorum ya!" dedi Tamay bir kez daha sorgularcasına. Ardından ikizine döndü. "Sen biliyor muydun?" dedi eğer böyle bir şeyi kendisi değil de ikizi biliyorsa çok büyük bir olay çıkartacakmış gibi.

"Yok be nereden bileceğim. Sadece ateş ve barut anlarsın ya? Yan yana durmaz falan."

Tamer'in saçmalamalarına gözlerimi devirirken Ares'in karnına olabildiğince sert bir biçimde dirseğimi geçirdim. Aptal adam ne hallere sokmuştu bizi.

Ares'e vurmamla bu hareketimi beklemiyor olsa gerek ki bir anda kasılıp kalırken ne ara büyük bir kaosa döndüğünü bilmediğim masayı Deniz Bey bir el işaretiyle sakinleştirdi.

Demiröz her an kalp krizi geçirecekmiş gibi bana bakarken Umay Hanım şoktaymış gibi sadece olan biteni izliyordu. Demiröz'ün kız kardeşi de tıpkı abisi gibi bana bakarken onun yanındaki kendi yaşlarında gözüken adam, kolunu tutmuş ona destek oluyor gibiydi.

Bende bir anda ortamda alevlenen konuyla kalakalırken ne yapacağımı ve ne diyeceğimi bilememiştim. Şüphesiz en rahat olanlar Bars ve Ares olurken oldukça normal bir biçimde dikilmelerini sürdürüyorlardı. Hatta yanlış görmüyorsam Bars'ın yüzünde yandan yamuk bir gülüş vardı. O gülüşle Ares'e bakıyordu ve sanırım Ares'te de durumlar pek farklı değildi.

"Ortada bir bebek söz konusu mu?" diyen kişi bir anda alevlenen ortamı kontrol altına alan Deniz Bey iken sorusu banaydı. Ciddiyet içerisinde bir tek beni muhatap almış bir biçimde bana bakıyordu.

Sertçe yutkundum. İçimde büyük bir kızgınlık boy gösterirken bu kez herkesin göreceğini bile bile Ares'in karnına bir dirsek darbesi daha geçirdim. "Yok öyle bir şey!" derken sesim son derece uyarıcı bir tonda çıkmıştı. Sanırım birazda utanmıştım. Ulu orta konuşulacak bir muhabbet miydi bu?

Olmayan bir bebeğin olasılığı bile ortalığı bir anda büyük bir kaosa çevirmişken bu durum hakkında ne hissedeceğimi bilemiyordum. Ares her ne kadar dedesine zıt gidecek bir cevap vermek istese de olay benimle doğrudan bağlantılıydı. Ailesine karşı olan öfkesine ve tersliğine beni bu kadar katması ne kadar doğruydu bilmiyordum. Zaten bunu benim adıma kasıtlı yaptığını da düşünmüyordum. O sadece Ares'ti ve kafası biraz farklı çalışıyordu. Akıl sır erdirilemeyecek bir farklılıktı bu.

Kaldı ki benim adıma kasıtlı yaptığını düşünseydim zaten şu anda yan yana olmazdık. Onun yanında asla kalmazdım. Ben oyuncak değildim ve bu konuda Ares'le yeterince birbirimizi tanıyacak şeyler yaşadığımızı düşünüyordum. Ares sadece işin alayındaydı ve dedesini huzursuz edip ona zıt yaptığı her şey onun nezdinde mübahtı.

Az buçuk Demiröz'le olan olaylarını bilsem de işin altında bence çok farklı şeylerde vardı. Bu bence sadece çocukluktan gelen bir travma değildi. Bu konu çok derin bir mevzuydu ve kazdıkça daha kim bilir nasıl olaylar çıkacaktı.

"Ama olabilir ve bu kimseyi ilgilendirmez!" dedi Ares sonunda alaycı tavrını bir köşeye bırakıp sert bir biçimde.

Durduğum yerde daha fazla dayanamayarak Ares'ten uzaklaşmaya çalışırken ona doğru döndüm. "Ne yapmaya çalışıyorsun?" diye fısıldadım sert bir tavırla. Bakışları ondan uzaklaşmaya çalıştığımdan beri bendeydi. Kaşları çatılı bir halde ondan uzaklaşmama izin vermiyordu.

"Herkese yerini gösteriyorum." dedi şaşırtıcı bir sakinlikte. Tabi bu dediğini bir ben duymuştum.

"Böyle bir konuda mı göstermeyi tercih ediyorsun?" dedim öfkeyle bebek mevzusunu ima ederken.

Çatık kaşları surat ifademi ve tavrımı gördüğünde daha da çatıldı. "Ben çok farklı bir şeyi vurgulamıştım, bebek olarak algılayan onlar."

Açıklamasına sadece sert bir soluk verirken önüme döndüm. Bu mevzu burada konuşulacak bir mevzu değildi. Şimdilik sakin kalmaya zorladım kendimi ama evde bizi büyük bir kapışma bekliyordu.

"Elbette hayat sizin hayatınız kimse bir şey diyemez. Sadece bazı durumları göz önünde bulundurarak hareket ederseniz bizim içimiz daha rahat olacak. Bir büyüğünüz olarak diyorum, sizin için endişeleniyoruz. Ayrıca Lavinia bunun için küçük değil mi? Daha yolun çok başındasınız her şeyin uygun bir zamanı var." diyerek konuya büyük bir kibarlıkla ve laf arasında diyeceklerini de üstü kapalı diyerek bir nokta koydu Deniz Bey.

Ares olduğu yerde daha da gerilirken bedenindeki gerginliğin öfkeye dönüştüğünü gözlerimle görmesem de hissettim.

"Herkes kendi geçmişine bakarak konuşursa verilen tavsiyeler daha anlamlı gibi olacak ha ne dersiniz?"

Elimin altındaki eli sıkarken bu konunun bir anda alevlenmesinden korkarak kendimce Ares'e durulması adına bir uyarıda bulundum. Elini sıkmamla Ares ağzının içerisinden homurdanarak masadaki kadehlerden birini kafasına dikti.

Deniz Bey ilk önce kendisine sertçe karşılık veren yeğenine ardından gerginlik içerisinde olan bana baktı ve sanırım o da bu konunun yerinin burası olmadığının bilincinde olmalı ki Ares'e herhangi bir karşılık vermedi.

Laf arasında bir ton laf yiyen yine ben olurken sessiz uzun bir soluk verdim. İnsanların neden tek problem benmişim ya da benimle ilgili şeylermiş gibi davranıyor olmalarına bir anlam veremiyordum. Herkese batıyor olamazdım ya!

Gecenin henüz ilk bir saatini atlatmanın verdiği huzursuzlukla geriye kalan saatleri düşünmemeye çalıştım. Hiçbir şey ebedi değildi biliyordum bu gece de bitip gidecekti.

"Demet halayla tanıştırayım ben seni lavkuşum. Kendisi dedemin kız kardeşi oluyor. Yanındaki de eşi Tarık enişte. Normalde memleketimiz olan Trabzon'dan çıkmazlar ama ne hikmetse bu lansman için bir gelesileri tuttu." diyen Tamay bir anda sessizleşen gergin ortamda konuyu değiştirirken ona minnettar bir bakış attım.

Sırf nezaket diye bir şeyin varlığından bahsi geçen büyük halaya ve eşine doğru dönerek olabildiğince gerçekçi bir tebessüm sergiledim. "Tanıştığıma memnun oldum. Ben de Lavinia." dedim sadece. İşte bu kadardım. Sadece Lavinia. Başka hiçbir şey değil.

Ama sanırım Ares benim gibi düşünmüyor olsa gerek ki benden sonra hemen söze girdi. "Merakından 1100 kilometre geldiğiniz benim hanım." dedi oldukça açık bir dille. Az önceki gerginlikten dolayı üzerinde ufak bir asabilik vardı!

Bu adamda hiç ar ya da utanmanın olmadığını ben bir kez daha emin olurken artık onun bu halleriyle nasıl başa çıkacağımı bilmiyordum. Hanım da neyin nesi oluyordu?

"Anladık yakında düğün var tamam daha ne kadar mesaj verebilirsin bunun için?" dedi Tamer gözlerini devirirken. Sanırım bahsettiği sadece yüzük standından itibaren olanlar değildi. Ben yokken kim bilir neler diyor ve yapıyordu! Bu adam gerçekten de benimle evlenmeyi düşünüyordu galiba!

Ay bana bir şeyler oluyordu!

"Sanırım davetiye son mesaj için yeterli olur." dedi Tamay'da keyifle ikizine eşlik ederken. Galiba bu durumdan en zevk alan Tamay'dı. Bunun nedeni de işin sonunda görümcek olmasındandı! Görümce kazan karası diye boşuna demiyorlardı demek! Ben burada gerginlikten çatlarken o orada keyiften dört köşe gözüküyordu.

"Fazla mı havadan gidiyorsunuz acaba?" derken sesim her ne kadar gülerek, alçak ve tatlı bir tonda çıksa da altta büyük bir çirkeflik yatıyordu ve bunu başta Ares olmak üzere muhteşem üçlü pek ala anlayabiliyordu.

"Sanırım yakında boşanma var kardeşim! Olsun kader sonuçta yapacak bir şey yok. Sen sakın üzülme ben sana başka kadı-"

"Tamer!" dedi Ares dişlerinin arasından. "Saçmalamayı kes." Sözleri oldukça netti.

Az önce Tamer konuştukça gerginliği artan ve sözlerinin sonlarına doğru cinnete geçen bedenimi sakinleştirmek için karnımın üzerindeki eliyle usul usul karnımı okşadı Ares. Tamer az önce Ares'e başka bir kadın ayarlanmaktan mı bahsetmişti?

"Gerçekten bir insan yedisinde neyse yetmişinde de o! Çocuklar enerjiniz hiç değişmiyor maşallah." dedi gür bir kahkaha eşliğinde az önce ismini öğrendiğim Tarık enişte.

"Sorma ömür törpüsü gibiler!" dedi Deniz Bey'de gülerek Tarık enişteye eşlik ederken. On dakika önceki gerginlik hiç olmamış gibilerdi.

"Evlat işte." dedi derin bir iç çekerken Umay Hanım. Atsan atılmaz satsan satılmaz der gibi. Sanırım birazda kazık kadar olan çocuklarının çocukluklarından yorulmuş gibiydi.

"Evlat çok başka." dedi Demet hala da tıpkı Umay Hanım gibi iç çekerken. Ama onun çektiği iç daha bir farklı geldi gözüme. Acısı gözlerine yansımış parıltılarla süslenmiş gibiydi.

Herkes Demet halanın sözlerinden sonra ona kaçamak hüzünlü bakışlar atarken ben Tamay'la göz göze geldim. Bakışlarımdaki sorgu dolu ifadeyi hızla yakalayan kadın gözlerini gözlerimden kaçırırken ben çoktan bir şeyler olduğuna emin olmuştum. Burada herkesin bilip benim bilmediğim bir şey vardı.

"Tamay bana lavaboya kadar eşlik eder misin?" derken sözlerimin asıl anlamını yine bir tek o yakalamıştı.

Bir anda sessizleşen ve hüznün ağırlığını saldığı ortamda konuşmamla bakışlar bana dönerken ilk hareketlenen Ares oldu. "Ben götüreyim?" derken beni yanına doğru çekerek göz teması kurmamızı sağladı.

"Gerek yok Tamay'la gidebilirim."

Sözlerimden hiç memnun olmayan adamla göz temasımızı çok uzun tutmazken Tamay'a doğru döndüm. Biliyordum ki bakışmamız bir saniye daha uzasaydı Ares'te her şeyi fark edecekti.

"Oğlum kızı bir lavaboda rahat bırak bari ya! Ne hanımcı çıktın sende inanamıyorum ya!" diyen Tamer'in alaycı tavrı bir anda ortamın atmosferini değiştirirken onun bu hallerine Demet hala şen bir kahkaha attı. Kahkahası her ne kadar gür olsa da içtenliği benim nezdimde tartışılırdı çünkü gözlerindeki hüznün parıltılarını görmemek imkansızdı.

"Çabuk gidin gelinde birazcık sohbet edelim sizinle kızlar." diyen halaya ben sadece gülümsemekle yetinirken Tamay onaylar nitelikte birkaç söz söylemişti.

Masanın üzerindeki çantamı elime aldıktan sonra Tamay'ın da yanıma gelmesiyle hızla Ares'in kıskacından sıyrılırken onun dikkatli olmam üzerine yaptığı konuşmaları hızlıca geçiştirdim. Kendi düzenledikleri lansmanda ne kadar dikkatli olmam gerekebilirdi ki?

Hemen dibimde kadınsı yürüyüşüyle ilerleyen Tamay'a kısa bir bakış atarken olabildiğince kendimden emin adımlarla ona eşlik ettim. Lavaboya kadar hiçbir şey konuşmadan sadece sessizlik içerisinde ilerledik.

Yaklaşık beş dakika içerisinde kendimize uygun bir lavabo bulurken sessiz bir soluk verdim. Bu kadar kalabalık bir lansmanda misafirlerin kullandığı lavaboyu elbetteki kullanamazdık ve içerisinde yalnızca ikimizin olabileceği bir lavabo için neredeyse beş kat merdiven çıkmamız gerekmişti!

Lavabodan içeri biraz soluk soluğa girerken Tamay direkt kapıyı kilitledi. "Be mübarek her katın lavaboları mı dolu olur bu ne böyle?"

Ben içerisinde yalnızca üç kabin bulunan tuvaletin boş olduğundan emin olurken onun bu isyanına destek çıktım. "Sorma gerçekten! Beş kat çıkmak için bu ayakkabılar hiç uygun bir seçim değil." Huysuz bir çocuk gibi sızlandım. Ayak tabanlarım sızlıyordu.

"Sen bir de beni düşün!"

Elimdeki çantamı temiz gözüken lavabo tezgahının üzerine koyarken Tamay garip bir açıyla eğilmiş ayaklarına bakıyordu.

"Ne yapıyorsun sen?"

Ani bir hareketle yerinde dikilen Tamay'la bir anda irkilirken istemsizce geriye doğru bir adım attım. "Ay ne zaman bitecek bu gece ya? Tamam tasarımlarımın hepsi satılmasa da olur ben bu kadarına okayım vallaha!"

Onun bu hallerine gözlerimi devirdim. "Biter elbet. Sen şimdi bırak geceyi de anlat bakayım neden herkes Demet halaya öyle baktı?"

Bu ailenin bitmek bilmeyen olaylar silsilesine eklenecek olan yeni olayı merakla bekleyerek Tamay'a baktım. Dan diye konuya girmem Tamay'ı bir an afallatacak gibi olsa da zamanla samimiyeti artan ilişkimizden dolayı benim dobra hallerime alışmış olsa gerek ki o da direkt konuya girdi.

"Demet halanın ilk çocuğu doğduktan sonra öldü de ondan sonra bir daha çocuk sahibi falan da olamadı. Ondan çocuk falan diye konuşulunca konuda evlada falan geldi ya tamda konusu açıldı yani! Halanın bu konuda yarası var fark ettin sende zaten. Elimizden geldiğince çocuk, evlat falan konuşmuyoruz halanın yanında sonra çok üzülüyor."

Benim zihnimin kirliliğinden mi bilmem bu konunun basit bir ölüm olmadığını düşünürken kıstığım bakışlarla yönümü iyice Tamay'a çevirdim. Sanki bu konu bana bir yerden tanıdık geliyor gibiydi.

"Olayın aslı ne?" derken kendimden o kadar emindim ki bu eminlikle konuşmam bu kez Tamay'ı afallattı.

"Şey..."

Aklımda o tanıdık hissi bir yere çıkartmaya çalışırken olası senaryolarda dört dönüyordu ve hepsi sonda tek bir noktaya çıkıyordu: Kubat. O zamanlarda bile var mıydı? Kaç yıla dayanan bir mevzuydu?

Tamam çok eski bir husumet olduğunu elbetteki biliyordum ama nedensiz geçmişten duyduğum her yeni bir olayda şaşırmadan da edemiyordum. Her seferinde aynı sorgulama ve şaşırmayı yaşamam başından beri bu olayın içerisinde olmayıp çok sonradan eklenmemden olsa gerekti.

"Babam dört yaşındayken doğmuş Dilem hala. Demet halanın kızı yani. Doğduğunda sarılıktan dolayı kuvöze mi ne almışlar. Daha doğalı birkaç saat olmuşken ölüm haberi gelmiş. Şey..."

Sözlerinin sonuna doğru ne diyeceğini bilemeyip kıvranan kadına sabırsızca baktım. "Ne Tamay?" Tam hatırladım hatırlayacaktım.

Dik tutamadığı duruşuyla lavabonun mermerine yasladı bedenini yorgunca. Yüzündeki bezginliği bu konunun hep aynı mevzu olduğunu ve bundan oldukça sıkılmış olduğunu açıkça gün yüzüne seriyordu.

Tamay'ın yüzünde oluşan ifade tıpkı rezidanstaki odamda Tamay'la geçmişe dair acılarından konuştuğumuz ifadeyle birebir aynı olunca içimin sıkışması kaçınılmaz oldu. Tıpkı benim aklıma gelenin zamanında onların başına gelmesi gibi.

"Of Kubat işte. Babaannemin ölümünden sonra iyice delirmiş Kubat. Dedem öyle diyor yani. Hiç düşünmeden, vakit kaybetmeden kuvöze yeni alınan bebeği öldürtmüş sırf dedemin kanından bir kız diye."

-BÖLÜM SONU-

 

 

 

Bölümü nasıl buldunuz?

 

 

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere lütfen beğeni ve bol bol satır arası yorum yapmayı unutmayın!

Bölüm : 15.12.2024 21:46 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...