48. Bölüm

BÖLÜM 47

Serra Bıçakcılar
_ssaree_

 

Ben geldim!

İYİ OKUMALAR

Kavga. Herkesin hayatla bir kavgası vardı ve her kavga kişinin kendisine özeldi. Kiminin bu kavga için oldukça haklı sebepleri varken kiminin sadece bencil kibrine yenik düşüp kendisini kandırarak sırf kendisine haksız bir hak tanımasındandı bu kavga.

Kubat burada ikinci kısımda yer alıyordu.

Benim nezdimde bu yaptıklarının hiçbir mantıklı açıklamasının olmadığı gibi ikinci kısımda da mantıklı bir hal almıyordu bu kavgası. Bence onun kavgası hayatla bile değil sadece kendi benliğiyleydi.

Kendi yaşantımın acı dolu anılarında da yer yer çok korktuğum anlar olsa da şu anda Kubat'ın vermiş olduğu korku kadar büyük değildi hiçbiri. O, gerçekten de öğrendiğim her yeni bir bilgide daha da korkutucu bir hal alıyordu gözümde. Korkmamak elde değildi.

Düşünceler arasında bir oraya bir buraya savrulurken bedenimi esir alan ürpermeyle Ares'e biraz daha sokuldum. Tamay'la gittiğim lavaboda öğrendiğim yeni bir olayla birlikte olayı sindirmem ve kabul etmem yaklaşık on beş dakikamı almıştı. Kendime gelmem ise hala daha gerçekleşmemişti.

O on beş dakikada Tamay'la bu konu üzerindeki bildiği her şeyi konuştuktan sonra hiçbir şey olmamış gibi her şey yolundaymış gibi makyajımızı tazelemiş ve salona geri dönmüştük.

Biz masaya geri döndüğümüzde masada sadece Ares ve Bars'ı bulurken diğerlerinin salonun farklı köşelerine dağılıp misafirlerle ilgilendiğini öğrenmiştik. Demet halada onlardan birisiydi. Abisi Demiröz'e eşlik edeceğini ama biz geri döndüğümüzde sohbet için mutlaka yanımıza uğrayacağını Ares'le bizzat iletmeyi de ihmal etmemişti.

Şimdiyse Tamay'la adamlarımızın yanına sokulmuş uzaktan uzağa birbirimize mahzun bakışlar atıyorduk. O Bars'la birlikte masanın karşı kısmında yer alırken ben Ares'le diğer kısımdaydım.

Ares başta beni uzun uzun süzüp nerede kaldığımı sorguladığında bir şeyler anlayacak diye paniğe kapılsam da Tamay'ın farklı bir konuyla dikkatleri dağıtmasıyla bu konu arada kaynayıp gitmişti.

"Elimde hala daha iki tasarım var. Lavkuşum seç, beğen ve aldır!" diyen Tamay'a alaycı bir bakış atarken sesli bir biçimde güldüm.

"Tasarımların güzel ama ben o kadar gösterişli şeyleri nerede takacağım?"

Tamay sözlerime karşı gözlerini devirirken bana 'Bu da soru mu?' dercesine bir bakış attı. "E tabi ki düğününde!"

Bars sevgilisinin bu hallerine gülerken Ares'te ona eşlik ediyordu. Ben hariç herkes bu konuda çok eğleniyordu!

"Yalnız ben o güne daha özel bir tasarım düşünüyordum." diyen Ares afallamamı sağlarken Tamay onun sözlerine kaşlarını çattı.

"Benim tasarımımda özel. Benimkilerden daha özel ne olabilir?"

Ares'le Tamay'ın daha özel tasarım tartışmasına girmelerine izin vermeden hızlıca araya girdim.

"Sabahtan beri takmışsınız bir düğünde düğün! Ne düğünü bu ya? Bana sordunuz mu acaba evlenmek istiyor musun diye?"

Ares'in sorgu dolu bakışları konuşmamla üzerime kilitlendi. "Zamanı geldiğinde sırf âdet yerini bulsun diye soracağım yavrum ama bence ona bile gerek yok. Var mı?"

Sırf âdet yerini bulsun diye evlilik teklifi edecek tek kişinin de bana denk gelmesi şokunu atlatamazken sesli bir soluk verdim.

"Bunları konuşmak için daha çok erken." diyerek konuyu gelişi güzel geçiştirdim. Evlilik hakkında konuşmak için doğru bir zamanda değildik.

"Bu erkenlik geçlik neye göre karar veriliyor?" dedi Ares geçiştirmemi görmezden gelerek ısrarla konuyu sürdürürken.

"Zamana göre canım." dedim bir kez daha geçiştirici cümlelere sığınarak. Şu anda bunu gerçekten konuşmak istiyor muydu sahiden?

"Zamana neye göre karar veriliyor?" dedi Ares bir kez daha inatla geçiştirmemi umursamayarak.

Sırtımı yasladığım gövdesinden çekerek karşı karşıya gelmek için kenara doğru kaydım. Kaşları her ne kadar çatılı olmasa da yüzünün gül sattığı da söylenmezdi. Daha çok sirke satar bir ifadesi vardı.

"Sen ne olsun istiyorsun?" dedim daha fazla onu geçiştirmeyerek açıkça. Kaçarak bir yere varılmayacağını elbetteki biliyordum ve dobralığımda bu yüzden vardı. Geçiştirme işini sadece yeri ve zamanı olmayan ve açıkçası birazda işime gelmeyen yerlerde kullanıyordum o kadar. O da az önce bir işe yaramadığından el mecbur dobralığa geri dönmüştüm.

"Asıl sen ne olsun istiyorsun?" dedi Ares'te en nefret ettiğim şeyi yapıp soruya soruyla karşılık verirken.

Ona açık bir biçimde gözlerimi devirdim. İçimden sabır duaları ederken masadaki su dolu bardaktan büyük bir yudum aldım.

"On dokuz yaşında evlenmek istemediğimi biliyorum." dedim sadece.

Cevabım Tamay'la Bars'ı bozguna uğratırken yerlerinde öylece kalakalmışlardı. Bunu göz ucuyla görmüştüm.

Ares'se bozguna uğramaktan çok uzaklaşmasa da yüzündeki ifade daha farklı bir şeydi. Hayal kırıklığıyla anlam veremediğim ama iyi bir şey olmadığına da emin olduğum bir duygu arasında gidip geliyor gibiydi.

"On dokuz yaşında evlenmek mi istemiyorsun yoksa benimle evlenmek mi? Ya da sorumu şöyle sorayım... Bu hayata evlenmek mi istemiyorsun?"

Ares'in kendinden emin bir tavırla sorduğu soru bana zaten kendi cevabını kendisi içinden vermiş gibi hissettirirken onun bu aldatmacasına kanmadım. Kendisini de kandırmasına izin vermedim.

"Sadece uzun zaman sonra kavuştuğum huzurun tadını çıkartmak istiyorum." dedim beni anlamasını istercesine. "Bizim şu anda evlenmemiz demek Kubat'ı kışkırtmak demek. Bu da tüm huzurumuzu tehlikeye sokmak demek. Ben bize zarar gelsin istemiyorum."

Her ne kadar Dilem bebek olayını lavaboda kapatıp salona dönsem de kendi içimde halledemediğimi biliyordum. Korku gerçekten de sinsi bir duyguydu ve şu anda içimde dört kolda geziniyordu.

"Kubat yani mesele bu mu? Ben sana o meseleyi halledeceğim demedim mi? Bana güvenmiyor musun?" Bakışları bana inanamıyormuş gibiydi. Ses tonu oldukça gergin ve birazda öfkeliydi.

Sessiz bir soluk verdim. Etrafta çok fazla insan vardı ve bu konuların yeri kesinlikle burası değildi ama konuşmak için Ares üstüme gelip duruyordu. Bakışlarım kaçamak bir biçimde etrafı tararken olabildiğince sakin bir ifadeyle günlük sohbet ediyormuşçasına Ares'i cevapladım.

"Ben sana elbetteki güveniyorum ama mesele halletmekten kastın bizi bir hapishaneye kapatmansa bu halletmek olmuyor."

Ben her ne kadar takibinde olduğumuz radarları umursayıp herhangi bir manşete yer vermemek için uğraşsam da Ares benimle hem fikir olmasa gerek ki soğuk bir yüz ifadesiyle sertçe konuştu.

"Konu neden dönüp dolaşıp sürekli buraya geliyor? Bunları hallettiğimizi sanıyordum!"

Son aylarda kendimden önce kaybettiğim bir şeyim varsa o da sabrımdı. Ben her ne kadar hala daha oldukça sabırlı birisi olsam da bazen fazla duygu durumları yaşadığım anlarda sabrımı kontrol edemiyordum. Mesela şu an gibi.

"Sen diyeceklerini dedin ve kendince hallettin ama bende demek ki hallolmamış! Bu kadar yaşanandan sonra sence de bizim için korkmam saçma mı?" derken sesim her ne kadar oldukça kısık çıksa da yüz ifadem artık günlük bir sohbet ediyormuş gibiden çıkmıştı.

"Saçma! Ben varken tabi ki de saçma!" Ve Ares'in ki de iyice öfkeye dönmüştü. Asıl öfkesi bana değildi biliyordum ama insanlar bunu bilmiyordu. Şu anda cemiyete yeni bir manşet haline geliyorduk.

"Arkadaşlar sizce de bu konunun yeri burası mı? Herkes buraya bakıyor ve Demet hala buraya geliyor!" dedi Tamay uyarıcı bir şekilde.

Hızla kendime çeki düzen verirken Ares'ten biraz olsun uzaklaşmak isteyen yanımı zorlukla bastırarak tekrar onun yamacına doğru yaklaştım.

Ares her ne kadar öfkeden burnundan sesli soluklar alıp verse de ve konunun böylece yarım kalmasından hiç hoşlanmasa da yine de ona gitmemi görmezden gelmedi ve elini belime atarak beni iyice sinesine çekti.

İnsanların az önce gördüğü şeylere rağmen yine de sonda birbirimize gidiyor olmamızı görmeleri bence birçok şeyi silip götürürken sessizce uzun bir soluk verdim. Oldukça gerilmiştim.

"Kızlar dönmüşsünüz! Kusura bakmayın çok beklettim mi?" diyerek ortama kontrolcü bir biçimde giren kadına sadece gülümsemekle yetindim. Az önceki görüntüyü o da görmüş olsa gerek ki bakışları temkinli bir ifadeyle Ares'le benim üzerimdeydi.

"Yok halacığım biz de sohbet ediyorduk. Satılmamış hala daha iki tasarımım var da Lavkuş birini Ares'e aldıracaktı. Hangisini alsa diye karar vermeye çalışıyoruz."

Tamay'ın ustaca çevirdiği andan dolayı ona minnetle bakarken hala daha gergin olan bedenimi rahatlatmak adına sırtımı Ares'e yasladım. Bu hareketimle belimden karnıma doğru kayan eli sıkıca tutarken biraz olsun o da gevşesin diye usul usul elinin üstünü okşadım.

Bu gece için yeterince dikkat çekiciyken herhangi bir olayla gündeme gelemezdik. Büyük rezillik olurdu ve bunun sonucunda beklenen dedenin çenesini hiç kimse çekemezdi.

Demet hala Tamay'ın dedikleriyle şaşkınlıktan havalanan kaşlarıyla bize doğru döndü. Yüzünde büyük bir tebessüm vardı.

"Öyle mi? Hangisinde karar kıldınız?"

Her ne kadar az önce Tamay'a konuyu çevirdiğinden dolayı minnet duysam da bu çok uzun sürmemişti. Neden hep gözler önünde olduğumuzu ve hedefin hep biz olduğunu anlamasam da her zamanki gibi durumu idare etmek adına elimden geleni yaptım.

Önce mecburi bir gülüş sergiledim ardından, "Henüz öyle bir karar vermedik. Tabi ki silah zoruyla almıyoruz sadece hepsi çok güzel, bir karar veremiyoruz o kadar." dedim.

Sözlerim sonunda suratı bozulan tek kişi Tamay olurken Ares hariç Bars, Demet hala ve ben bu dediklerime güldük. Hatta Demet hala kahkaha attı bile diyebilirdim.

"İlahi Tamay, bir insan hiç mi değişmez be kızım!" dedi Demet hala gülüşleri arasından. Ardından yüzünden silmediği tebessümle Bars'a baktı. "Zor olmuyor değil mi bizim kızla?"

Bars kendisine yöneltilen soru karşısında bir an bile duraksamadan cevap verirken bakışları sevgi dolu bir ifadeyle Tamay'a döndü. "Onsuz daha zor oluyor."

Bars'ın bu hallerine dibi düşen Tamay sevgilisine aşkla bakarken artık gözü hiçbir şeyi görmüyormuş gibiydi. Az önceki surat düşüklüğü de çoktan geçip gitmişti. Aşk dolu bu hallerini samimi bir tebessümle izledim.

Demet hala onlara sevgiyle bakarken bakışları bir anlık bize kaydı. Daha doğrusu önce bana ardındansa Ares'e baktı. Bize baktığında ne gördü bilmiyorum ama gözlerinde dalgalanan acıyı görmemek imkansızdı ve sanırım bunu bir tek ben görmüştüm. Onunla tekrar göz göze geldim. Kahve hareleri parlıyordu. Onu görebildiğimi anında anladı. Bana buruk bir tebessüm etti.

Aklımda minik kızının ölümü hakkında milyon tane senaryo dönerken gözlerinde gördüğüm acı yılların eksiltemediği tek şeydi sanırım. O an anladım memleketinden neden çıkıp abisinin yanına hiç gelmediğini. Asıl kinin abisine olmasına rağmen yapayalnız kalan bir tek kendisi olduğundan acısına duyduğu saygıdan gelemediği çok belliydi. Her şeye rağmen abisinin bir çocuğu hayattaydı ve yanında üç tane de torunu vardı ama kendisi öyle değildi. Bir eşi vardı ama kendisiyle birlikte başka çocuk olma ihtimalini de yanında götüren bebeğinden dolayı yapayalnız gibiydi.

Yalnızlık. Onun yarattığı dalgalanmaları hangi gözde görsem tanırdım. On sekiz yıl geçirdiğim o evde aynaya baktığımda gördüğüm tek şey buydu çünkü. O dalgalanmalar, o acı, o acının yarattığı parıltı.

Bende ona aynı gülüşle karşılık verdim. Acısını anlayamazdım ama onu anlar gibiydim. Evlat acısını yaşamamıştım o yüzden acısını bilemezdim ama acılar içinde kıvranan bir insanı bilebilirdim.

"Sizin hayatınız nasıl gidiyor çocuklar? Dürüst olmak gerekirse abimden dolayı çoğu şeyinizi biliyorum ama benim asıl merakım sizin bakış açınızda durumların nasıl olduğu?"

Tamay'la Bars'ın çoktan bizden soyutlanmış olmalarını göz ardı ederek onları kendi haline bıraktık ve Demet halanın bize doğru dönmesiyle üçlü bir sohbetin içerisine girdik.

"Güzel gidiyor ve her şey daha da güzelleşecek." dedi Ares kendinden oldukça emin bir şekilde. Ses tonunda hala daha gerginliğin emareleri vardı. Karnımın üzerindeki eli bulunduğu yere baskı yaparken beni iyice kendine yasladı.

Karnımdaki elinin üzerindeki elimin parmaklarını parmaklarının arasına geçirerek elini sıkıca tuttum. Başımı geriye doğru atarak Ares'e alttan bir bakış attım. Suratımda şapşal aşık bir ifade olduğuna emindim. Gülümsedim.

Demet halaya döndüm, bana bakıyordu. "Her şey iyileşiyor." demekle yetindim sadece. Sorusunu daha başka nasıl yanıtlayabilirdim bilmiyordum çünkü.

Ares'in bendeki etkisini en kapsamlı olarak iyileşmek fiiliyle açıklayabilirdim. Onun bende yarattığı etki buydu.

Suratındaki büyük tebessüm, yaşanmışlıklarının getirisinde oluşan kırışıklıklarıyla uzun uzun bize baktı Demet hala. Gözlerinde geçmişten bir kesit izliyormuş gibi bir ifade varken buna bir son verdi ve kısa kirpiklerini hızlıca kırpıştırdı. Sanki gözlerinin perdesine inen anıları kovmaya çalışıyormuş gibiydi.

"Güzel. Sizin adınıza mutlu oldum çocuklar." dedi boğazını kuru bir öksürükle temizledikten sonra.

Ares halasındaki hallerin farkında mıydı bilmem ama Ares'le beni yan yana gören bu ailenin fertlerinde oluşan bu haller beni bir sorguya sokuyordu. Sorgulamadan duramıyor ve düşünceler içinde dolaşıp duruyordum. Bir kez olsun onların bakış açısından bize bakmak için çıldırıyor ve aklımdan binlerce senaryo üretiyordum. Bize bakınca ne görüyorlardı da bir anda garipleşiyorlardı? Bu soruyu müsait bir anda Ares'e sormak için rafa kaldırdım.

"Siz ne kadar süre daha buradasınız?" diyen Ares farklı bir sohbete kapı açarken bende kısa kısa etrafı izlemeye başladım. Bir kulağım sohbetteyken şöyle bir gözlem yapmasam olmazdı.

Çoğunluğu orta yaştan oluşan kadınların marka kıyafetlerini incelerken birkaçını zevksiz bulmadan edememiştim. Bunların bir de stilistleri falan vardır kesin. Buna rağmen nasıl böyle giyinebiliyorlardı? Bence zenginlerin bazıları işi gerçekten de bilmiyordu.

"Bu gece yola çıkacağız canım." diyen halaya kısa bir bakış attım. Tamam anladık memleketten çıkmıyorsun da bari sabahı bekleseydin ne bu acele?

Etrafta dolaşan bakışlarımın radarına salonun girişindeki iki adam girerken kıstığım bakışlarımla oraya baktım. Bunlar Demiröz ve Deniz Bey idi. İkisinin de suratlarını yan profilden gördüğüm kadarıyla inceledim. Demiröz oldukça sinirli gözükürken Deniz Bey daha çok sıkkın gibi gözüküyordu. Karşılarında siyah takım elbiseli üç koruma duruyordu ve sanırım bunlar beklenen dedenin adamlarıydı. Aralarında gergin bir sohbetin döndüğü buradan bile belliydi.

"Zaten bu sabah gelmediniz mi neden acele ediyorsunuz?" Canım adamım benim iç sesimi duymuş gibi konuşurken bakışlarım anlık bir biçimde ona kaydı. Halasına bakan bakışları oldukça kısa süreli ama sık sık salon kapısına kayıyordu. İstemsizce kaşlarımı çattım. Az önce benim fark ettiğim ayrıntının ne zamandan beri farkındaydı? Ve en önemlisi şu anda orada ne oluyordu?

Ayrıca büyük halanın sabah geldiğini de yeni öğreniyordum kaldı ki zaten yeni öğrenmeyip ne yapacaktım? Kadını ilk defa burada duymuş ve görmüştüm. Elimden geldiğince Demiröz ve onla ilgili konulardan uzak durduğumdan kardeşini hiç duymamam pek tuhaf olmazdı.

"İşler güçler var biliyorsun. Eniştende pek sevmiyor metropol şehirleri ya olabildiğince kısa tutmaya çalışıyoruz işte."

Tamay'ın konu ilgisini çekmiş olacak ki en sonunda Bars'la cilveleşmesini bitirip bize döndü ve doğruca balıklama konuya atlaması pek uzun sürmedi. "Ay gerçekten Lavkuşun merakına birkaç saat için 1100 kilometre geldiğinize inanamıyorum. Bari bu gece bizde kalın hala."

Çenesi düşük kızın bu hallerine alışkın olsa gerek ki kadın her şeyi pat pat söyleyen kıza sadece gülmekle yetindi. Ve işin garip yanı dediklerinin hiçbirini inkâr etmedi. "Belki başka sefere kuzucuğum benim."

Benimkinden tuhaf olmasın oldukça tuhaf olan bu aileyi kendi halinde bırakırken ben etrafı gözlemlemeye geri döndüm. Bakışlarım doğrudan tekrar salon kapısına gittiğinde orada kimseyi göremedim. Sanırım rutin kontrol tarzında ufak bir görüşme gerçekleştirmişlerdi. Klasik Sancaktar erkekleriydi.

Kalabalığı hiç eksilmeyen salonda davetlilerin hala büyük bir çoğunluğu ilgiyle camekan içerisinde sergilenen mücevherleri inceliyordu. Böylesine bir ilgi görmek Sancaktarları gururlandırıyor olsa gerekti. Hoş onlar bu ilgilere alışkın olmalılardı sonuçta her zaman böyle bir ilgi içerisinde olmasalar nasıl bu kadar ünleneceklerdi ki?

Yardım departmanındakileri beş altı masa ileride bir masada toplanmış koyu bir sohbet içerisinde gördüğümde kısa süreli bir yanlarına uğramam gerektiğini düşündüm. Normal bir iş gününde tüm günü aynı odanın içerisinde geçirdiğim insanlara bir selam vermezsem olmazdı. Şimdi bir de şirkette patronu kapınca dışarda bizi tanımıyor gibi laflar çıkmasındı.

Hoş çıksa da çok önemli değildi ben sanki patronu şirkete gelince mi kapmıştım? Şirkete patronu kapmaya mı gelmiştim? Hayır. Ben zaten patronu kapıp gelmiş gibi bir şey olduğumdan çıkabilecek çoğu laf asılsız olacaktı. Ama yine de millete daha fazla malzeme vermeye gerek yoktu. Ayrıca gittikçe gözüme batan Baycan'ı bir de burada yoklamak hiç de fena olmazdı.

Ares'e doğru dönerek onun Bars'la olan sohbetini konuşarak kısa süreli böldüm. "Ben bir bizimkilerin yanına gidiyorum."

Ares sağ elimle refleks halinde işaret ettiğim masaya kısa bir bakış attı. "Gerek var mı?" sorusu beni bir boğulmaya iterken ona kıstığım gözlerimle bir bakış attım. Bu sence demekti ve bir de lütfen saçmalama diye çemkirmenin bakış haliydi.

Bakışım karşısında küçük huysuz bir çocuk gibi oflayarak belimdeki kolunu çözdü. "Çok oyalanma bari." diyerek homurdanmasını da eksik etmezken ona sadece yapmacık olduğu çok belli olan bir gülüş sundum. Bu da beni bir sal demekti.

Gittikçe götle dona döndüğümüz adamla her an yan yana olmak elbetteki sevdiğim bir şeydi ama bazen birbirimizi özlemek adına kendimize fırsat mı verseydik ne? Ares'e bu fikrimi söylesem bana sıkı bir azar çekerdi o yüzden hiçbir şey demedim ve çantamı alarak masadan diğerlerine bir baş selamıyla ayrıldım.

Yeni gelininiz bir kaçarotti bir nefes alarotti!

İnsanların gözleri altında omuzlarım dik bir yürüyüş sergileyerek kısa bir sürede iş arkadaşlarımın yanına vardım. Dik duruşumdan ödün vermeyerek ve ayağımdaki topuklular sanki benim bir parçammış gibi davranarak kibarca masadan destek alarak olabildiğince rahat bir pozisyon almaya çalıştım. Tabi rahatlık kısmı ne kadar olmuştu tartışılırdı şimdiden Ares'e yaslanmayı özlemiştim!

"Selam nasılsınız?"

Benim bir anda çıkagelmemle saniyelik sessizleşti masa ama bu Beril tarafından hemen bozuldu.

"İyiyiz canım sen nasılsın? Vallaha pek bir yoğunsun, geldiğinden beri seni izliyorum da bir rahat bırakmadılar seni."

Bahsi geçenlerin pek sevgili Sancaktar ailesi olduğunu hemen anlarken Beril'e samimi bir gülüş sundum. "İşler işte." diyerek cevabı geçiştirici bir yanıtla verdim. Şimdi kalkıp bu lansmanın başıma açtığı işleri anlatacak değildim ya!

"Kız ne yapsın Beril kolay mı Sancaktarlara gelin olmak?" diyen Oğuzhan benim aile mahremiyetinden dile getirmediğim şikayetlerimi üstü kapalı bir biçimde belli etti. Ona içimden minnettarlığımı sunarken Sancaktarlara gelin kısmını duymamazlıktan geldim. Bir düğün olayını da burada çekemeyecektim.

"Lansman işi sandığımdan zor çıktı." diyerek samimi bir itirafta bulundum. Açıkçası ben her lansman lafı geçtiğinde parayı adamların eline dökeceğiz onlar her şeyi istediğimiz gibi halledecek sanıyordum. Nereden bileyim öyle olmadığını?

"E her iş emek gerektiriyor öyle kolayca ne oluyor ki bu hayatta? Her sene yaz ve kış koleksiyonları için yapılan lansmanda bunlar hep oluyor. Adamların işleri bu." dedi Baycan geldiğimden beri ilk defa konuşmaya katılarak. Selamımı bile almamıştı bunu fark etmedim sanmasındı!

Bakışlarım refleksle Ares'e kaydığında bir an onu iki dakika önce bıraktığım masada göremedim. Nereye gitmişti bu kaşla göz arasında şimdi? Hayır bir yere gitmek için benim masadan ayrılmamı mı bekliyordu?

"Orası öyle." diyerek Baycan'ı destekledi Beril. Bakışlarımı bulunduğum masaya geri çevirdim. Tüm bakışlar bana dönüktü. "Ama bu seferki lansman daha bir farklı vallaha. Senden dolayı mı acaba kız? Ay bence öyle. Farklı bir aura kattın. Vallaha mücevheratlar kadar çok olmasın ama aile dedikoduları da baya bir döndü lansmanda."

Saf bir halde sırf laf olsun diye söylediği sözlerden kötü bir anlam sezmesem de bir ufak gerilmiştim. Merak duygum bulunduğu yerden kabararak ortaya çıkarken gözlerimi Beril'e diktim.

"Ne dedikoduları dönüyor lansmanda?" derken gülümsemeye ve sesimin sıcak bir tonda çıkmasına özen gösterdim. Şimdi kızı korkutup söyleyeceklerini yutmasına sebep olamazdım. Ares'in kaçaklığını da kısa bir anlık boş verdim çünkü şu an oldukça önemli bir iş üzerindeydim.

Baycan, Beril'in sözlerine gözlerini devirdi. "Beril!" diyerek uyarıcı bir tonda da konuşmayı ihmal etmedi. Şu an resmen Beril konuşmasın diye onu uyarıyordu! Ay niye uyarıyordu?

"Ne var ya Lavinia yabancı mı? Arkadaşımız o bizim." Neyse ki Beril Baycan'ı ciddiye almadı.

"Elbetteki arkadaşız. Aşk ve arkadaşlık ayrı şeyler ayrıca ben sizin patronunuz değilim bir şey değilim. Hepimiz aynı departmanda çalışıyoruz." diyerek hızla Beril'in dikkatini üzerime çektim ve ona güven verici bir tebessüm ettim.

Dediğim şeylerin arkasındaydım. Onlarla aramdaki arkadaşlık sırf patronları hayatımdaki adam diye zarar görmemeliydi. Ayrıca ben mahremiyet nedir bilen birisiydim öyle her şeyi herkese yetiştiren bir tipe mi benziyordum?

Ama elbetteki Ares hayatımda öncelikli birisiydi. Şimdi kalkıp da Ares'in ya da ailesinin hayatına, bizim hayatımıza etkisi olabilecek bir şey öğrenirsem bunu elbetteki Ares'e söylerdim. Canım adamım her zaman ilk sıradaydı.

Beril masada yanıma biraz sokularak bakışlarıyla etrafı kısaca kolaçan etti. Kendimi bir anda ajan filminde gibi hissederken ona tuhaf bakışlar atıyordum.

"Ares Bey'in sana evlenme teklifi ettiğini ama Demiröz Bey'in seni tehdit ederek Ares Bey'e hayır cevabı verdirdiğini duydum bir adamdan." dedi gerçekten de duyduğu şeyin gerçek olmasına bir olasılık vererek merakla benden bir yanıt beklerken.

Bu kısımdan sonra benden korkup çekinmesini pek umursamadan Beril'e gözlerimi devirdim. "Sence bu duyduğun şeyin doğru olma ihtimali var mı?" dedim bezgin bir ifadeyle.

"Bence yok ama bilemedim de bir ya. Ondan sana diyorum ya!"

Ben en iyisi Ares'in dizinin dibine geri dönmeliydim. Gerçekten insanların ağızları torba değildi ki büzesin!

"Canım yok öyle bir şey tabi ki. İnsanlar saçma sapan konuşmaya ne meraklılar!"

"Ben en baştan dedim saçma böyle bir şey yoktur diye." diyen Oğuzhan'a onaylayıcı bir bakış attım.

"Evlenme teklifi yok yani?" dedi Baycan'da saf bir merakla.

İçimden sana ne diye cırlamak gelse de sakinliğimi korudum. Bu Tamay nasıl her ortamda herkesle başa çıkabiliyordu ya? Kız doğuştan bu hayata geldiğinden alışkın olsa gerekti. Ben sanırım bu konuda onlara hiçbir zaman ayak uyduramayacaktım.

"O yönde planlarımız var ama onlarında daha zamanı var." dedim tüm masaya hitaben. Açıkçası Baycan'a hayır demek içimden hiç gelmemişti ve az önce kısmen yalan söylemiş gibi bir şey olmuştum.

Beril sözlerim üzerine heyecan içerisinde ellerini çırptı. "Ay o zaman senin hamile olduğuna dair duyduklarım doğru mu?"

Ona şok içerisinde irileştirdiğim gözlerimle döndüm. Sesinin bir tık fazla çıkmasından dolayı tedirginlik içerisinde etrafı kolaçan etme ihtiyacı duyarken Beril'in ellerine bir tane şaplak attım.

"Ne bağırıyorsun kızım? Öyle bir şey de yok tabi ki! Bende sabahtan beri lansmandayım ben neden duymuyorum böyle şeyler? Sen nereden duyuyorsun bunları tanrı aşkına?"

Beril sözlerim üzerine üzülmüş gibi bir moda girerken içimden sabırlar çekiyordum. Neyse ki çok yakınımızda birileri bulunmadığından sanırım Beril'in tiz sesiyle dediklerini de duyan olmamıştı. Sessizce sert bir soluk verdim.

"Bebek yok mu yani?" dedi aynı üzgün moduna uygun bir tonda. Gözleri takımımın modelinden kaynaklı açıkta kalan karnımdaydı.

"Yok!"

Oğuzhan Beril'in an be an düşen suratına bakıp sessiz bir kahkaha attı. "Bu kadar bebek istiyorsan git kendin yap kızım Lavinia daha kaç yaşında?"

On dokuz buçuk yaşımın anne olmam adına bir engel olduğunu düşünmüyordum. Bizim sorunlarımız sosyal ve kültürel farklılardan değil dışsal etkenlerden kaynaklıydı. Farklı bir insan gibi. Kubat gibi!

"Of Oğuzhan neden olmasın? Ayrıca tüm bunların dışında son bir şey soracağım. Bunu az ilerideki masada duran pembe mini elbiseli kadın birilerine söylerken duydum." dedi Beril.

Beril'in çaktırmadan işaret ettiği masaya bakışlarım istemsizce kayarken tarif ettiği pembe elbiseli kadına kıstığım bakışlarımla baktım.

"Ne duydun o kadından?" diye merakla sorarken ses tonum son derece ifadesiz çıkmıştı. Bakışlarım hala daha kadının üstündeyken kilitlenmiş gibi bakmamı sürdürüyordum.

"Ares Bey'i hamileyim diye kandırmışsın ama aslında çocuğun olmuyormuş?" dedi ama hemen ardından bir solukta kendi kendine bir açıklamaya girişti. "Ben Ares Bey'i hamileyim diye kandırdığın kısma inanmadım da çocuğun olmama kısmı gerçek mi acaba diye bir şüphe düşmedi değil içime. Sen şimdide hamile değilim dedin ya ondan bir sorayım dedim."

Zihnim Beril sorduğum sorunun cevabını verdiği an kendini kapatırken sonradan yaptığı açıklamayı dinlemedim. Duysam da ona odaklanmadığımdan dediklerini pek anladığımı söyleyemezdim.

"Gerçekten saçmalamanın zirvesindesin artık kızım pes!" Oğuzhan'ın kızışını kulak üstü duydum.

Bakışlarım hala daha kısık bir halde pembe elbiseli kadının üzerindeyken içimden neden onu yılbaşı gecesi evire çevire dövmediğimi sorguluyordum.

Pelin Nare. Yersiz konuşmanın sahibi, 1 Ocak 2021 yılbaşı gecemizin davetsiz misafiri. O gün ona yaptığım Ares'le evliyiz, beş çocuğumuz ve altıncıda yolda şakasını sanırım sindirememişti. Belki de ciddiye almış ve kendi kendine kafasında bir senaryo kurarak ona inanmıştı. Yoksa bu kadar boş bir iddia atmasının hiçbir açıklaması yoktu!

Masadakiler kendi aralarında hararetli bir şekilde konuşmalarını sürdürürken ben çoktan kendimi onlardan soyutlamıştım. Sanırım hala daha aynı konuları konuşup duruyorlar ve arada da bana soru soruyorlardı ama onlara odaklanabildiğim söylenemezdi.

Pelin bulunduğu masaya yapmacık bir gülüşle bir baş selamı verip masadan ayrılırken kısık bakışlarımı biraz açtım ve gittiği yöne baktım. Bir anda ortadan kaybolup bir anda ortaya çıkan Ares'in bulunduğu masaya gittiğini gördüğümde bakışlarım tekrardan kısıldı. Ama bu kez kısık aralıktan öfke alevleri çıkıyordu! Bu da resmen yokluğumu kollamıştı!

Masada Ares'le birlikte yalnızca Tamer'in olduğunu görürken iç güdülerim çoktan hızlıca yanlarına gitmem gerektiğini bas bas bağırmaya başlamıştı. Her ne kadar Ares'le Tamer oldukça ciddi bir yüz ifadesiyle bir şeyler konuşuyor olsalar da bence konuları Pelin yellozundan önemli değildi! Hatta şu an için birinci önemli şeyim canım adamımı tüm yellozlardan uzak tutmaktı! Beynimin içerisinde kırmızı alarm verilmiş gibi ortam vardı.

"Size iyi akşamlar. Pazartesi şirkette görüşürüz." diyerek hiçbir yanıt beklemeden az önce ayrıldığım masaya ilerlemeye başladım.

Avuçlarımın içi yanmayla karıncalanma arasında gidip geliyordu. Şimdi masaya gidip gerçekten hamile olduğumu söylemem yok muydu?

*** 

Elbetteki öyle bir şey yoktu! Olmayan bir şeyi varmış gibi nasıl iddia edebilirdim? Hadi o zaman dalgasına eğlenip geçmiştim ama şu anda son derece ciddi bir ilişkinin içerisindeyken tabi ki de öyle bir şey yapamazdım! Bir kere Ares ne tepki verirdi onu bilmiyordum!

"Aslında güzel olur harbi. Ben kabulüm." diyen Tamer'e gözlerimi devirdim. Ben kabul falan değildim!

"Yüksek ihtimalle temmuzun ilk haftası olur gibi ama yine de haberleşiriz." dedi yılbaşı gecesinden tanıdığım Efe Türker.

Pelin'in Ares'in olduğu masaya yönelmesiyle soluğu canım adamımın yanında aldıktan sonra sırasıyla Efe ve Kağan Türker'de aramıza katılmıştı. Onlardan hemen sonra Bars ve Tamay'da geldiğinde yılbaşı grubu tamamlanmıştı.

Grubun tamamlanmasıyla önce hoş geldin beş gittin faslı olmuştu; hemen ardından biraz iş konuşulmuş, lansmanla ilgili övgüler edilmiş ve nasıl olduğunu anlamadığım bir biçimde yazın toplu tatil planı ayarlanmaya başlanmıştı. Bu fikir Efe'nin yazın Bodrum'daki yeni aldıkları yazlıklarına davet etmesiyle ortaya çıkmıştı. Ve fikre ilk atlayanlar ise tahmini zor değil Tamer ve Pelin'di.

"O tarihlerde Paris'te önemli bir defile vardı ama defileye katılmayabilirim." Sanki çok mühim bir işmiş gibi söylediği şeye yüzümü buruştururken konuşmanın başından beri sürekli bu kadar açık tepkiler vermeme gülmemek için kendini zor tutan Tamay'la göz göze geldim. O da gülecekse gülsündü canım! Biraz daha tepki vermemek için kendisini sıkarsa çatlayacaktı çünkü.

"Bana da o tarihler uyar gibi ama şimdilik net bir şey demeyeyim." dedi Kağan'da bir yorumda bulunurken.

Masada yorumda bulunmayan bir tek Ares, ben, Bars ve Tamay kalırken gözler bir anda bize döndü. Yaslı olduğum Ares'in sinesine biraz daha sokuldum. Bu plandan rahatsız olmuştum ve gerçekleşmesini hiç mi hiç istemiyordum. Huzursuzluğumu Ares sezmiş olmalı ki açıkta kalan boynuma kuş kadar hafif bir öpücük kondurdu. Bir kolu zaten belime dolalı haldeydi.

"Siz ne diyorsunuz?" diyerek ortaya bir soru attı Efe.

Bu soruya ilk yanıt Bars'tan gelirken Tamay'a dönerek onunda onayını beklercesine konuştu. "O tarih gelmeden bizde kesin bir şey diyemeyiz."

Tamay hızla başını sallayarak sevgilisini onayladı. "Evet, bir o tarih gelsin o zaman bakarız." Bu çok ucu açık bir cevap olurken bana daha çok geçiştirme amaçlı söylenmiş gibi gelmişti.

Açıkçası Tamay'ın bu yaz için sevgilisi ve bizle farklı planları vardı ve zaten üç ay olan yazın kısıtlı vaktini sanmıyordum ki yırtık dondan çıkar gibi çıkan bu ekiple harcamak istesindi.

"Sen ne diyorsun Ares?" diyerek hadsizce bu soruyu soran Pelin'e çevirdim ters bakışlarımı. Plan Efe'den çıkarken yazlık Efe'ninken neden bu soruyu ev sahibiymiş gibi bu soruyordu? Bu kızın nefes almasının bile bana batması normal miydi yoksa ben mi çok abartıyordum?

Bu kez masadaki tüm gözler sadece Ares'e ve hemen dibinde olmamdan kaynaklı bana dönerken bende başımı biraz geriye çevirerek Ares'e baktım. Evet ne diyorsun Ares?

Ares onaylamaz anlamında iki kaşını havaya kaldırırken büzdüğü dudaklarının arasından bir 'cık' sesi duyuldu. "Benim yaz için başka planlarım var ve hiç müsait vaktim yok."

Sözlerine karşı içten içe bir rahatlama yaşarken saf bir meraka kapılmadan da edememiştim. Tüm yaz için ne planları vardı acaba? Bir de plan değil planlar diyordu.

"Ne planların var lan?" diyen Tamer iç sesime tercüme olurken bu soruyu merak edenin bir tek ben olmadığını tüm masada kısa bir göz gezdirerek anlamıştım. Herkes merakla Ares'e bakıyordu. Bir tek Bars her zamanki gibi her şeyden haberdarmış gibi meraksızca olduğu yerde duruyordu.

"Sana ne Tamer?"

Ares sorgulanmaktan hoşlanmayan eril birey, huysuzca sert bir soluk verdi. Yandan bir bakışla onu kontrol ettiğimde Tamer'e tip tip bakışlar atıyordu.

"Oğlum merakta mı etmeyelim? Allah Allah bu da ayrı bir cins!"

Tamay, Tamer'in homurdanmalarına gözlerine devirdi. "Ay harbi sana ne Tamer? Belli ki sevgilisiyle özel planları var adamın." Birkaç saat önce otel odasında elbisesine olay çıkartmasının hıncını alır gibiydi Tamay'ın tavrı.

Ona gözlerimden kalpler çıkarken bir bakış attım. Özellikle sevgilisiyle derken kelimeye vurgu yapmıştı. Sanırım aradan da Pelin'i çıkartmak istemişti. İşte görümcek dediğin böyle olmalıydı!

"Özel planları olsun canım biz olmasın mı dedik sadece ne var dedik!"

Evet olaya ikizlerin girmesiyle her zaman kısır bir döngü olan dalaşmaya doğru giderken artık araya girme gereği duydum ve Tamay konuştuğundan beri aklımda dönen senaryo için işe koyuldum.

Demek ben Ares'i hamileyim diye kandırdım ama çocuğum olmuyor öyle mi Pelin yellozu?

"Ay düğünüm var benim anlamıyor musun?" dedim Tamer'e gereksiz fazla bir neşeyle.

Tamay anında ne yapmaya çalıştığımı anlarken bana sen iflah olmazsın dercesine başını salladı. Ona göz kırparak hızla önüme döndüm.

"Ne zaman?" dedi anında Tamer.

"Ne zaman?" dedi hemen sonra Efe Türker.

"Nasıl?" dedi ondan sonrada Pelin Nare.

Ortaya sevimli bir gülüş attım. "Bu cuma." dedim. Bakışlarım istemsizce Tamay'a kayarken onun kahkaha atmamak için kendini kastığını gördüm.

Söylediğim bu sözler sosyal medyada izlediğimiz komik bir videodan alıntıydı. Tamay'la geçirdiğimiz son zamanlarda bunun sık sık muhabbetini döndürüyorduk. Komikte oluyordu bence. Hadi ben neyse de yıllardır sevgili olup evlilik teklifi almayan Tamay içinse oldukça trajikomikti.

Bir ara Ares'e de izlettiğimi hatırladığım videonun rahatlığında herkesi gönül rahatlığıyla yemlerken Bars'la Ares'in birbirlerine manidar bir bakış attığını göz ucuyla gördüm. Sanırım Bars'ın da bir şeylerden haberi vardı.

"Ne demek cuma? E bugün cuma? Bugün mü yoksa önümüzdeki cuma mı?" dedi Tamer. Her ne kadar en içimizden birisi olsa da hep en önde keklenen kişinin Tamer olması da ayrı bir olaydı. Ve bence bunun nedeni sağı solu asla belli olmayan bir çift olan bizden her an her şeyi beklemesiydi. O da kendince haklı sayılırdı.

"Ay yok pazartesi." dedi Tamay'da daha fazla kendisini tutamayıp konuya dahil olurken.

"Üç gün sonraki pazartesi mi?" dedi Pelin kafası karışmış bir halde Tamay'a dönerken.

Tamay kendisine oldukça ciddi bir şekilde soru soran Pelin'e karşı daha fazla dayanamayıp gür bir kahkaha atarken doğruca bana baktı. Bende onunla gülmeye başladım. Gerçekten bir tane akıllıya hasret kalmıştım!

Masadaki herkes şu anda ne konuşuldu ne oldu ne bitti anlamazken biz Tamay'la sadece güldük. Ta ki ensemde sıcak bir nefes hissedene kadar.

O sıcaklık ensemden kulak hizama usulca yol alırken benim gülüşüm sessiz bir tebessüme döndü. Karnımı okşayan parmaklarla refleks halinde sertçe yutkunurken aşığı olduğum sesi hemen kulak arkamda duydum.

"Ne fena bir şeysin sen!" dedi kısık bir tonda. Nefesinin yakıcı sıcaklığının içimi kavurduğundan bir haber.

-BÖLÜM SONU-

 

Bölümü nasıl buldunuz?

 

Lütfen beğeni ve bol bol yorum yapmayı unutmayın!

Bölüm : 16.12.2024 16:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...