52. Bölüm

BÖLÜM 51

Serra Bıçakcılar
_ssaree_

 

 

 

Ben geldim!

İYİ OKUMALAR

Sabahları erken kalkmanın günü daha verimli kıldığını ve insan potansiyelini daha elverişli hale getirdiğini düşünürüm. Erken kalktığımda gün içinde hiçbir şey yapmasam bile sanki çok şey yapmışım hissi psikolojik olarak iyi hissetmemi sağlardı. Normalde de erken kalkmayla bir derdim yoktu ama bu durum gecenin çok geç saatinde yatıp yalnızca iki saatlik uykuyla sabahın köründe zorla uyandırılmış bende şu anda hiç böyle değildi.

Bugün erken kalkmakla çok derdim vardı ve delicesine bir istekle uyumak istiyordum.

Ares'le banyoda geçirdiğim o birkaç saat adına pişmanlığım olmasa da uykusuzluğun getirmiş olduğu bir huysuzluğa sahiptim. Çünkü sabahın beş buçuğunda zorla uyandırılmıştım!

Tek gözüm açık bir şekilde geceden hazırladığım kıyafetleri giyinerek yanıma sadece yine geceden hazırladığım kol çantamı almıştım. Geri kalan her şeyi Ares halletmişti. Yani en azından ben öyle olmasını umuyordum çünkü uykusuzluk ve onun getirmiş olduğu sersemlikle hiçbir şey düşünmemiş ve yapmamıştım.

Benim aksimeyse Ares her zamanki gibiydi. Oldukça dinç ve dinlenmiş gözüküyordu. Ben havaalanına gidene kadar arabada uyuklarken o işleriyle ilgili telefon görüşmeleri yapmış ve tabletinden mailler atmıştı. Saatin daha sabahın altısı olmasının onda hiçbir karşılığı yoktu.

Havaalanına gelip, uçağa yerleşip havalanmamız saat yedi buçuğu bulmuştu. Şimdiyse bir süredir havadaydık. Uçuş pilotunun dediğine göre yolculuk toplamda bir saat kırk dakika sürecekti ve sanırım şu anda inişimize yarım saat kadar gibi bir süre kalmıştı.

Son dakikaya kadar Ares gerçekten de herkesi arabayla, Tamer'i ise otobüsle gönderecekken bu fikrinden zar zor vazgeçirmiştik. Tam bu esnadaki kavga gürültüden tüm uykum açılmıştı ve bir tık da gerilmiştim. Sonuçta karşımızda dedesi, amcası ve yengesi de vardı. Kocaman insanlardı hatta bir tanesi yaşlı kategorisine giriyordu. Ares'in yaptığı biraz ayıptı. Neyse ki büyükler hiçbir şeyin farkına varmadan gençler olarak bu işi halletmiştik. Yani ben, Bars ve Tamay halletmişti. Tamer bu süreçte yangına körükle gitmekten başka hiçbir şey yapmamıştı. Ares'in onu gördükçe fotoğraf mevzusunu hatırlayıp öfkelenmesi kaçınılmaz olan bir şeydi.

Uçağa binişimizin ilk yarım saatinde Ares'le bu şekilde uğraştıktan sonra fırsat bulduğum ilk an kendimi Tamay'ın yanına atmıştım. Tamay'da benden farksız bir şekilde yalnızca giyinip gelmişti ve saç makyaja dair bizde kalıntı bile yoktu. O yüzden yolun geri kalan kısmında Tamay'ın yanında taşıdığı tam teçhizatlı malzemeleri sayesinde saç makyajla uğraşmış ve bolca sohbet etmiştik.

Yavaş ve özenerek hazırlanmak iyi gelmişti. Uykum tam anlamıyla açılmış ve Ares'in geniş ailesiyle tanışacak olmanın heyecanı tekrardan benliğimi sarmıştı.

"Kırmızı rujla bu kombini patlatmak istemediğine emin misin kuşum?" diyen Tamay'la bakışlarımı elimdeki küçük aynadan çekerek dudaklarıma vişneli nemlendirici sürmeye bir son verdim.

"Bunun verdiği renk yeterli bence." derken ilk günden olabildiğince doğal olma derdindeydim. Zaten yüzüme de çok bir makyaj yapmamıştım. En azından Tamay'ın her zamanki porselen makyajına nazaran çok bir şey yapmamıştım.

"Ne anlıyorsunuz acaba yüzünüzü pastel boyalarla boyamaktan?" diyen Tamer bize sataşmadan geri duramazken uçağa bindiğinden beri ilk kez sindiği köşesinden çıkmıştı. Bunda yolculuğun sonlarına gelmemizin etkisi olduğunu düşünüyordum. Çünkü uçağa bindiğinden beri sindiği köşeden kafasını dahi çıkartmamıştı ve bu da sanırım Ares'in onu uçaktan aşağıya atma ihtimalinden olsa gerekti.

"Dedi boya badanalı kızlara ağzının suyunu akıta akıta bakan ikizim."

Tamay'dan gerekli yanıt hiç gecikmeden gelirken verdiği cevaba güldüm. Nokta atışı sanırım buna deniyordu.

"Anneciğim!" Umay Hanım'dan kızına ufak bir uyarı gelirken bunun nedeninin başıyla işaret ettiği Tamer'e kötü kötü bakan Demiröz olduğunu anladık. Sanırım zampara oğlunun istikbali için Demiröz'ün yanında vukuatlarının konuşulmasını istemiyordu. Anne yüreğiydi işte o da haklıydı.

Ben her ne kadar anne yüreğinin ne demek olduğunu tatmasam da hiç bilmiyor değildim.

"İnildiğinde doğruca Üçpınar'a gidiyoruz." dedi Demiröz bakışlarını Tamer'in üstünden çektiğinde.

Açıkçası Trabzon'a indiğimizde tam olarak nerede ne yapacağımızı bilmiyordum ama Demiröz'ün şu anda bir son dakika emrivakisi yaptığını Ares'in çatılan kaşlarından ve oluşan yüz ifadesinden rahatlıkla anlamıştım.

"Bu da nereden çıktı şimdi?" dedi dik bir şekilde oturduğu yerden bir tık öne doğru kayarken. Ses tonu en az surat ifadesi kadar memnuniyetsizliğe ev sahipliği yapıyordu.

"Funduk abla kahvaltıya bekliyor bir de hazır gitmişken ayıp olmasın diye onda da bir gece kalacağız."

Funduk abla dediği hatırladığım kadarıyla bizim en olmayacak fotoğrafımızı görüp tövbe-i istiğfar çeken anneanneydi. Dakika bir gol bir onunla karşılaşmak istediğimi hiç sanmıyordum ama burada söz hakkına sahip olduğumu düşünmüyordum. El mecbur gidecektim. Kendimi şu anda bayramda zorla ilk kayınvalidesine giden gelin gibi hissetmiştim.

"Yok." dedi Ares kesin bir ifadeyle. "Biz direkt Ortahisar'daki eve geçeriz. Siz istiyorsanız gidin."

Beklenen dede duyduklarının memnuniyetsizliğinde bu sefer kötü bakışlarını Ares'e dikti. Suratı memnuniyetsizlik halinden dolayı her zamankinden daha fazla kırışmıştı.

"O da ne demek? Herkes orada bizi bekliyor."

Ortamın an be an yükselen gerginliğini iliklerimde hissederken huzursuzca oturduğum yerde kıpırdandım. Ares'in neden durup dururken uyumsuzluk yaptığını anlamadım. Eğer Tamer'e karşı hala daha var olan öfkesini bir yerden çıkartmak istiyorsa beklenen dede bunun için hiç uygun bir yer değildi.

"Ne duyduysan o dede. Herkes varsa var, onlarla zaten bir noktada illaki görüşeceğiz ama şu anda önceliğim eve gidip biraz dinlenmek. Lavinia'da uykusuz zaten."

Ağzındaki asıl bakla döküldüğünde bir anlık tüm bakışlar üzerime döndü. Ne yani sırf ben uyuyayım diye miydi bu tavrı? Bu işin altında başka bir şey vardı.

Beklenen dedenin herkesten çok üzerimde dolanan bakışlarındaki ifade pek de hoş değildi. Sanırsınız üzerine kuma gitmiştim.

"Çok uykusuzsa Funduk ablanın yayla evinde oda çok, geçer birine uyur. Sanki biz uyutmadık!"

Söylediği son kelimelerle irileşen gözlerimle donup kalırken bir an herkesin dün gece uykusuz kalma nedenimi bizzat görmüş gibi bir utançla sarınıp sarmalandım. Umarım sözlerinde herhangi bir ima yoktu. Eğer varsa gerçek anlamda yerin dibine girmişim gibi hissediyordum.

"Ayrıca gece kalma falan da ne? Bizim evimiz yok mu?" Ares'in asıl derdini son sözleriyle birlikte az çok tahmin edebilirken buna karşın bu kadar insanın arasında bir şey demek istemedim. Sanırım bu gece bizim yataklar ayrılacak gibiydi ve Ares bunu önceden öngörerek kendince önlem alıyordu.

"Ben iyiyim, böyle bir şeye gerek yok. Toplu planı bozmayalım." Sesimi zar zor bulduğum ilk anda ağzımdan bu kelimeler dökülürken Ares'e uyarıcı bakışlar atıyordum. Konuyu daha fazla uzatmaması gerekiyordu. Buraya yalnızca iki günlüğüne gelmişken sanırım biraz ayrı kalmaya dayanabilirdik. Göbek bağımız bir kesilmemişti ya!

"Bu dinlenmen gerektiği gerçeğini değiştirmiyor. Çok istiyorsan biraz uyuyup uyandıktan sonrada birkaç saatliğine gidebiliriz." Son derece sert çıkan sesi yanlış bir şey yaptığımı ifade ederken herhangi bir karşılık vermedim. O ortalığın kızışmasından etkilenmiyor olabilirdi ama ben huzursuz bir ortamda bulunmak istemiyordum. Onun gibi etkilenmeyen bir yapım maalesef ki yoktu.

"Babam haklı dayanamadığın bir noktada odalardan birine çekilip rahatlıkla dinlenebilirsin canım. Hem bir gece yaylada kalmak güzel olabilir mis gibi temiz hava. Funduk anneannenin yayla evinde fazlasıyla kalacak oda da var." diyen Umay Hanım'ın sesi güvence verir gibiydi. Ona samimi bir tebessümle karşılık verdim. Toplu bir plan yapılmıştı ve bunu bozan ben olmayacaktım. Ben uyumlu bir gelindim bir kere!

Ares ortalık daha da gerilmesin diye kendimden ödün verdiğimi sanmış olsa gerek ki sadece homurtular eşliğinde bir karşılık verirken suratı sirke satarak eline tabletini aldı ve bir daha hiç kimseyle konuşmadı. Sanırım bana gerçekten kızmıştı.

Ares'in aksine ben kendimden ödün vermiyor sadece ortamın basit bir nedenden ötürü huzursuz bir hal almaması adına çözümcül olmaya çalışıyordum. Ama Ares'in bu konuda beni anlayabildiğini sanmıyordum. Ares kesinkes ilkeleri ve öncelikleri olan bir adamdı ve bu konularda bencil olmayı asla dert edinmiyordu.

Yolculuğun geri kalan kısmında bende Ares'in bu tavrından dolayı suratım düşük bir şekilde dursam da ara ara Tamay'la ve Umay Hanım'la sohbet etmekten geri durmamıştım.

Nihayetinde uçak Trabzon Havaalanına indiğinde ve tamamıyla durduğunda sesli bir soluk eşliğinde oturduğum yerden ayaklandım. Üstüme başıma çeki düzen vererek askılı çantamı omzuma astım.

Askısız straplez yarım badimin önünü yukarı doğru çekiştirerek uyuşan bacaklarımın açılması adına minik adımlarla yerimde sayıyordum. Beli lastikli bol pantolonumun belini de bir tık yukarı çekerek düzeltme gereksinimi duyduğumda üstümün açıklığını kapatan uzun hırkamın kayan omzunu da düzelttim. Üstümdeki üç parçalık kıyafet bir takımdan oluşuyordu. Ayağımdaki spor ayakkabılar kadar rahat olan bu takım rahatlığının yanı sıra oldukça şık bir görünüme de sahipti. Yazlık kumaşı takımı efil efil bir havada kılarken üzerimdeki duruşu da oldukça zarifti.

(Lavinia'nın kıyafetleri.)

Bence oldukça usturuplu olan takım her ne kadar Demiröz'ün tuhaf bakışlarına maruz kalsa da o önce kendi torununa bakmalıydı. Tamay'ın giyiminde bence hiçbir sorun yoktu ama onun benden daha da açık giyindiği gerçeğinin varlığında benim kıyafetlerime kimse böyle bakamazdı. Hoş bu gerçeklik olmasa da yine kimse benim kıyafetlerime böyle bakamazdı.

Herkes eşyalarını alarak özel jeti sırasıyla terk ederken Ares her şeye rağmen en son çıkmayı bekleyen beni beklemiş ve elini elime kenetlemişti. El ele indiğimiz uçaktan sonra özel araçlarla havaalanının çıkışına kadar gitmiş ve orada da gelen bavullarla birlikte yine bizi bekleyen, en az İstanbul'daki kadar lüks olan araçlara dağılmıştık.

Demiröz, Deniz Bey ve Umay Hanım siyah transit bir araca binerken; Tamer, Bars ve Tamay gri bir spor arabaya binmişti. Ares'le ben ise Mercedes marka siyah 4x4 bir jeep'e binmiştik.

İstanbul'da da sıklıkla kullandığı Range Rover araçtan anladığım kadarıyla Ares hep bu tarz araçlardan hoşlanıyordu. Oldukça kaba ve sert mizaçlı gözükenlerden.

Havaalanı çıkışında bizim için getirilmiş araca binene kadar ayrılmayan ellerimiz araca binerken ayrılırken onların tekrar birleşmesi için içten içe kıvranıyordum. Araca bindikten sonra Ares'ten herhangi bir hareketlilik gelmediğinden bende bir şey yapamazken sütü dökülmüş kedi gibi oturduğum yerde öylece duruyordum.

Hayır ne vardı alt tarafı uykusuzdum yani! Ayrıca bir gece ayrı yataklarda da uyuyabilirdik. Bu kadar büyütülecek bir şey miydi bu durum? Ben kendime dert edinmezken onun benim adıma bile en ufak bir şeyi bile kendine dert edinmesi beni bu ilişkinin odunu mu yapıyordu?

"Bana neden kızıyorsun?" dedim en sonunda dayanamayarak.

Ares tüm dikkatiyle arabayı sürerken konuşmamla bana kısa bir bakış attı. "Sana kızmamaya çalışıyorum." dedi dürüst bir şekilde.

Bu sessizliği ve kendini geri çekmesi bana kızdığından sansam da sanırım bana kızmamaya çalışmasındandı. Ama sebebi her ne olursa olsun kabul edebileceğim bir şey değildi. Biz en yüksek voltajlı kavgaların sonunda bile sevişerek birbirimizde son bulurken bu da neydi şimdi? Kabul etmiyordum!

"Ama bu tavırların bana kızıyormuşsun gibi." dedim sesim istemsizce bir tık kısılırken.

"Demek ki başarılı olamıyorum."

İyice somurttum. Gerçekten nazar olmuştu, hem de bize! Sadece kendimin nazara gelmesini bir şekilde halledebilirdim ama ilişkimiz nazara geldiğinde benim elim ayağım birbirine dolanıyordu.

"Ben sadece birkaç günlüğüne toplu planlara uyum sağlayabiliriz diye düşünmüştüm. Ayrıca o kadarda yorgun değilim." dedim oturduğum yerde iyice Ares'e doğru dönerken. İki elimi de bir tık ona doğru eğilerek dizinin üstüne koyarken konuşmama devam ettim. "Gerçekten dayanamadığım bir noktada ben zaten gelip sana söylerim ki. O yüzden çokta şey etmedim. Buraya kadar gelmişken ailenle keyifli vakitler geçirelim istiyorum."

Kırmızı ışıkta duran araçla Ares tamamıyla bana dönerken ona yaklaşmış kafama doğru eğilip anlıma bir öpücük kondurdu.

"Tamam öyle olsun."

Dizinin üstündeki ellerimden birisini yüzüne doğru çıkartarak çenesinin ucunu kavradım. "Şu anda konu gerçekten çözüldü mü yoksa sen beni geçiştirerek konunun üstünü mü kapatıyorsun?"

Kıstığım bakışlarımda sorgu dolu bir ifade varken Ares açıkça sorduğum soru karşısında hiç duraksamadan beni yanıtladı. O da zamanla benim düz, açık ve oldukça dürüst halime alışmıştı.

"Çözüldü yavrum çözüldü." Hisli bir iç çekişin ardından kırmızı ışığın yeşile dönmesiyle tekrardan yola koyulurken dikkatini de tekrar önüne vermişti. Hızlıca uzanıp dudağının kenarına bir öpücük kondurarak geri çekilirken tüm rahatlığımla koltuğa iyice yayıldım.

Bu tavrım Ares'te yarım bir gülüşe sebep olurken uzanıp elimi kavradı ve dizlerinin üzerine koydu. İşte şimdi muhteşem manzaralarıyla büyüleyici gözüken Trabzon yollarını keyifle izleyebilirdim. Tabi ki bir şarkı eşliğinde.

Kısa bir uğraş sonucu telefonumu araca bağlarken hızlıca aklımdaki şarkıyı açtım ve canım adamıma döndüm. Bakışları ara ara üzerime uğruyordu.

"İşte şimdi Trabzon maceralarına hazırız!" derken araçta duyulan müzikle Ares gür bir kahkaha attı.

Uzaktan sevda etmak girsun yerun dibina.
Yakinda seven yarum gelsun girsun koynuma.
Kar yağar sine sine yarun elbisesine.
Eski yarun ömrini ver Allah yenisine.

Amin! 

*** 

Sandığımın aksine, Trabzon'un gerçekten de büyüleyici manzaralarına rağmen bile Trabzon maceralarına hazır olmadığımı bir saati aşkın gittiğimiz yolun nihayetinde Funduk anneannenin yayla evine vardığımızda kesinkes bir biçimde emin olmuştum.

Zaten yol tutan beni Trabzon'un keskin virajlarla dolu ve pek de düzgün olmayan yayla yolları mahvederken gerçekten de kötü bir halde yolculuğu bitirmiştim.

Normalde havaalanından bir saatlik yol benim iki kere kusmamdan ve birçok kez kusma evresine gelmemden kaynaklı dura kalka iki saati bulmuştu. Konvoy halinde gittiğimizden biz durdukça her seferinde diğerleri de dururken herkese karşı oldukça mahcuptum.

Benim elimde olmayan bir şey olduğunu elbette biliyordum ama yine de sürekli yolculuğu aksattırmam ve kusmam pek de hoş olmamıştı.

Sonunda tamamen duran araçtan kendimi yere atarcasına indiğimde bir elim karnımda bir elimse aracın açık kapısındaydı. Ellerim kusmaya başladığımdan beri titriyordu ve sanırım ten rengimde baya bir atmıştı. Midem gerçekten de çok kötüydü. Daha önce hiç bu kadar kötü bir yol tutması yaşamamıştım. Bu sanırım Trabzon yollarına özeldi.

"Yavrum gel hastaneye gidelim böyle olmaz."

Benim araçtan inmemle Ares'te hızlıca soluğu yanımda alırken diğerleri de indikleri araçlarından endişeli bir biçimde yanıma gelmeye başladı.

Başımı olumsuz anlamda iki yana sallarken kapıdan destek alan elimi Ares'in gövdesine koydum. O çoktan belimi sarmıştı.

"Ben bugün için bir daha bu yolları kaldıramam." derken hala daha başımı iki yana sallıyordum. Derin derin soluklar almaya çalışırken midemin yatışmasını diledim. Gerçekten bugün için yeterli dozda yolculuk yapmıştım ve fazlasını kesinlikle reddediyordum.

"Ay bu sefer bende kötü oldum ya. Yollar gerçekten kötüydü." diyen Tamay'ı sadece başımla onayladım.

Umay Hanım halimi gerçekten kötü bulmuş olacak ki ılıman bir tavırla bana yaklaştı elini koluma koydu. "Canım istersen eve bir doktor çağırabiliriz?"

Ares ortaya atılan fikirle hızlıca başını sallarken bana cevap verme fırsatı bile bırakmadan yengesini onayladı. "Bence de çağıralım. Bars, Ahmet nerede? Ona söyleyin birini ayarlayıp getirsin hemen."

Başımı tekrardan olumsuz anlamda sallarken hızla konuştum. "Gerek yok gerçekten. Biraz dinlensem yeterli olacaktır. Hem..." Derin bir soluk daha çektim içime. Her şeye rağmen tertemiz bir havası vardı buranın. "... temiz hava oldukça iyi geldi. Düzelmem için biraz zamana ihtiyacım var sadece o kadar."

Ares bana ikna olmayan bakışlarla bakarken ona zorla yarım bir tebessüm ettim. Gerçekten şu anda olayı büyütmenin bir mantığı yoktu. Beni uzun yollar hep tutardı zaten hele ki böyle kötü yollar.

Gövdesine koyduğum elimi sırtına kaydırdım ve orayı yavaşça okşadım. Tüm yolculuk boyunca benim hallerimi her gördüğünde gerildikçe gerilmişti. Tüm bedeni kaskatıydı.

"Bir doktor çağırmamız zor değil. İstemediğine emin misin?" diyen Demiröz beni oldukça şaşırtan bir hamlede bulunurken şaşkınlığımı kendime sakladım. Bu yaklaşımının şokunu sonra doyasıya yaşamak adına kendime saklamıştım.

"Eminim, teşekkürler." dedim gülümsemeye çalışırken.

Aslında midem hala daha bir çamaşır makinesi gibi çalkalanıyordu ama halledebilirdim. Biraz uzanmanın ve bolca temiz hava solumanın ardından toparlanabileceğimi düşünüyordum.

Benim kendimden emin tavrım karşısında herkes peki derken Ares gergin bir soluk verdi. Onu bir türlü ikna edemeyeceğimi biliyordum o yüzden daha fazla sesimi çıkartmadım. Nasıl olsa birazdan düzeldiğimi görecekti. Yani umarım görürdü.

Ben derin derin nefesler almaya devam ederken diğerleri de bir noktada bana katılırken etrafa kısaca bir göz atarak onlarda soluklanmaya başladı. Sanırım ben kadar olmasa da yolculuk onlar içinde zor geçmişti.

İstanbul'dan bu yana bize eşlik eden adamlar araçlardan valizleri çıkartırken önünde durduğumuz konak tarzı ama oldukça yaylavari olan evin kapıları bir anda açıldı. Evin içerisinden oldukça kalabalık bir grup insan çıkarken olduğum yere istemsizce sindim. Sanırım geldiğimizi yeni fark etmişlerdi. Ve aileleri gerçekten bu kadar kalabalık mıydı?

(Funduk Anneanne'nin evi.)

Evden çıkan insanların arasında bir tek Demet hala ve eşi Tarık enişteyi tanırken diğerlerine kısaca baktım. Kimi benim gibi modern bir giyinişe sahipken kimi oldukça yöresel giyime sahipti. En yöreselleriyse hiç şüphesiz bize doğru gelen grubun en önündeki yaşlı teyzeydi. O sanırım Funduk anneanne oluyordu.

"Uy dedum ha bunlar vazgeçti gelmeyi." Şiveli ağzıyla söylediklerini ilk başta anlayamasam da birkaç saniyelik duraklamanı ardından dediklerini çözebilmiştim. Şivesi gereği bazı kelimeleri uzata uzata söylemesi de oldukça tatlı gelmişti gözüme. Umarım konuşması kadar kendisi de tatlı gelirdi.

Yaşının tezatlığında hızlı hızlı bize gelerek ilk Demiröz'le selamlaşan kadınla ortalık bir anda kaos yerine döndü. Herkes herkesle sarılıp öpüşmeye başladığında ben istemsizce birkaç adım geriye çekildim. Bu kadar insanla tek tek öpüşmek istediğimi hiç sanmıyordum. Benimle birlikte Ares'te geri çekilirken beni iyice yanına çekmeyi unutmadı. Tabi ki Ares'in de tek tek herkesin elini öpeceğini ve herkesle sarılacağını düşünmemiştim.

Herkesin hep bir ağızdan konuşup öpüşmesi beş dakikayı geçerken ben sadece şaşkınlık içerisinde olan biteni izliyordum. Kimse kimseyi atlamadan öperken yanlışlıkla iki üç kez sarılan bile olmuştu. Oldukça tuhaftı.

"Oldukça kalabalık bir aile." diye mırıldanmadan edemezken Ares'e alttan bir bakış attım.

"Öyle." diyerek bir iç çekti. "Sen iyi olduğuna emin misin?" diyerek bakışlarını üzerime diktiğinde ela hareleri hala daha karnımı tutan elime kaydı.

Elimi bulunduğu yerden çekerek salık saçlarımı sırtıma doğru attırdım. "Sorun yok gerçekten. Şu ilk selamlaşma faslı bitsin müsait bir yerde biraz dinlenirim yeterli."

Ares tam dudaklarını aralayıp bir şey diyecekken ortamda yankılanan gür sesle ikimizde eş zamanlı önümüze döndük.

"Ha bunlar meşhur götle don sanirum. Sizde hoş gelmişsinuz."

Funduk anneanne dahil herkesin bakışlarının üzerimizde olduğunu gördüğüm an sırtımdan aşağıya soğuk terlerin indiğini hissettim. Çaktırmadan Ares'ten bir tık uzaklaşmaya çalışırken beceriksizce tebessüm ettim.

Bir ağız "Hoş bulduk." demekle yetinirken ben Tamer'e ters bir bakış atmayı da ihmal etmedim. Sanırım Ares'te Tamer'e oldukça kötü bakıyor olsa gerek ki Tamer bir bana bir Ares'e baktıktan sonra bir anda kendini savunurcasına konuşmaya başladı.

"Ya abi fotoğraftaki ayrıntıları görmedim diye daha kaç kere diyeceğim. Hem sildim zaten Allah Allah ya! Ayrıca siz direkt yaparken sorun yok ben yanlışlıkla bu anı çekince mi sorun oluyor anlamıyorum ki?"

Tamer'in savunma sandığı konuşması Ares'i daha da öfkelendirirken beni de iyice yerin dibine sokmuştu. Bu çocuk gerçekten güzel bir sopayı hak ediyordu.

"Lan oğlum sen hala konuşuyor musun?!" diyerek öfkeyle soluyan Ares, Tamer'e karşı saldırgan bir atakta bulunacakken refleks halinde onun kolunu sıkıca tuttum.

"Lütfen uzatma konuyu." diye fısıldarcasına konuşmam Ares'i durdururken Tamer çoktan Bars'ın arkasına saklanmıştı. Bars'ın yanındaki Tamay sert bir şekilde Tamer'in ensesine bir şaplak geçirmekten geri durmazken bu içimin yağlarının bir nebze erimesini sağladı.

"Kes artık!"

Umay Hanım, Deniz Bey ve Demiröz umutsuz bir vakaya bakıyorlarmış gibi Tamer'e bakarlarken araya ılıman bir tavırla Demet hala girdi.

"Lavinia'cığım senide burada ailemizin arasında görmek ne hoş. Kabalığımızın kusuruna bakma lütfen." dedikten sonra Ares'e döndü. "Ares'ciğim Lavinia'yı ailemizle tanıştırmayacak mısın?" derken bir çeşit yönlendirmede bulundu.

Ares kendisine atılan taşı hızlıca yakalayarak bana döndü ve herkesi tek tek açıklamaya başladı. "Bu Ali dayı, kendisi rahmetli babaannemin abisi oluyor." derken Funduk anneannenin arkasında en az Demiröz kadar yaşlı bir adamı işaret etti. "Yanındaki de eşi Ayşe yenge. Yanlarındaki oğulları Harun abi, onun yanındaki de eşi Sevda yenge. Funduk anneanne de Sevda yengenin annesi oluyor."

İşaret ettiği herkese olabildiğince sıcak bir tebessümle baş selamı verirken ilk baştaki Funduk anneanne tahminimin doğru olduğunu gördüm.

"Memnun oldum." dedim elimden geldiğince samimi bir şekilde.

"Hoş geldiniz kızım." diyerek bir baş selamı verdi Ares'in Ali dayı diye tanıttığı amca. Oldukça samimi gözüküyordu ve Demiröz'ün aksine sevecen.

"Hoş geldiniz." dedi eşinin hemen ardından Ayşe yenge denilen kadında. Onu da en az eşi kadar samimi buldum.

Ali dayı ve Ayşe yengenin oğulları Harun amca ve onun eşi yalnızca baş selamı verirken bende aynı şekilde karşılık verdim.

"Bunlarda Harun abiyle Sevda yengenin çocukları Serkan ve Sevcan." diyerek Tamay'ın yanında dikilen bizim yaşlarımızdaki iki genci işaret etti. Kız olan erkekten daha küçük gözüküyordu. Onlara da gülümsedim. Böylece meşhur gruptaki kuzenlerin kim olduğunu da öğrenmiş oldum.

"Hoş geldin gelin gelin!" diyen Sevcan hemen yanındaki Serkan'dan bir dirsek yerken bir an gülmemek için kendimi zor tuttum.

"Ah, ne yapıyorsun acıdı!" diyerek ufak bir çemkiren kızı da oldukça samimi bulurken bu sefer gülmeden edemedim. Hala daha yanan ve çalkalanan midemle ne kadar gülebildiysem o kadar gülümsedim.

Ares iki kardeşin ayak üstü dalaşmasına takılmadan karşımızdaki kalabalık grubu tanıtmaya devam ederken bakışlarımı Sevcan ve Serkan'dan alarak tanıtılan diğer kişilere döndüm.

"Onların yanındaki de Sevda yengenin kız kardeşi Serda abla. Yanındakilerde eşi Cavit abi ve oğulları Caner ve Ceyhun." Onlarla da sadece karşılık baş selamı verdik. Onlu yaşlarda gözüken oğullarıyla da ayrıyetten el sallaştık.

"Demet halayla Tarık enişteyi lansmandan biliyorsun zaten." Karşımızdaki kalabalık topluluğu tek tek tanıttıktan sonra kısa bir duraksamayla grubun en arkasında kalan ve en başından beri bana kötü kötü bakan yöresel kıyafetli kıza baktı. Onun yanında da tıpkı kendisi gibi ama kendisinden daha genç gözken bir kız daha vardı. Bir tek onları tanıtmamıştı sanırım. "Bunlar da..." dedi ve kızları tanımadığını belli eden bir ifadeyle Funduk anneanneye döndü. "Bunlar kim?"

Ares'in bu tavrı karşısında bana kötü bakan kızın bozuluşunu an be an görürken kaşlarımı çatmamak için kendimi kastım. Gerçekten o kız kimdi ve bana niye öyle bakıyordu?

"Ha o benum kiz kardeşumin torinu Hesibe'dur. Yanundaki de bacisi Hamide. Onlari tanimadun mi?" diyen Funduk anneanneyle Ares bir şeyler hatırlamış gibi başını salladı ama sözlü olarak bununla ilgili herhangi bir şey demedi.

"Lavinia'da kız arkadaşım oluyor." diyerek tanışmayı noktalandırdığında az önce çaktırmadan aramızda açtığım mesafeyi kapatarak elini belime koydu ve beni yanına çekti.

Ortamda anlamadığım bir atmosfer oluşurken şimdilik buna aldırış etmedim ve herkese genel bir bakış atıp gülümseyerek konuştum. "Memnun oldum."

"He bizde oldik memnun. Hade artık içeru geçelüm kaldik ayakta."

Grubun en büyüğü ve ev sahibi olan Funduk anneannenin yönlendirmesiyle herkes bir anda eve doğru ilerlerken kendimi kavimler göçünde gibi hissettim. Biz zaten sekiz kişiyken onlar bizden de fazlaydı ve şu anda oldukça kalabalıktık. Umarım eve sığardık. Bir yanlışım yoksa çaktırmadan saydığıma göre yirmi üç kişi falandık.

Grubun en arkasından Ares'in yönlendirmesiyle eve girerken bizim hemen önümüzde olan ve akraba zincirinin en uzak halkasında yer alan Hesibe'nin Ares'e attığı kaçamak bakışlardan pek de hoşlanmadığımı hissettim. Zaten midem hala daha çalkalanıyordu umarım üstüne kusmamı gerektirecek kadar beni zıtlandırmazdı bu kız.

Oldukça otantik gözüken yayla evinden içeri girdiğimizde kısa holün hemen sonundaki oturma odasına girdik. Normalden fazla büyük olan odada dört bir yanı kaplayan sedirlere herkes karman çorman kurulurken bir an ne yapacağımı bilemedim. Neyse ki Ares beni yönlendirmeyi hiç bırakmayarak bizimde bir yere oturmamızı sağladı. Sandığımın aksine herkes eve sığarak kendine oturacak bir yer bulmuştu.

"E ne oldi da gelemedunuz on saat." diyen Funduk anneanne meraklı bir ifadeyle bize döndü.

"Lavinia'yı yol kötü etkiledi ara ara durmamız gerekti." Demiröz gerekli açıklamayı tüm dürüstlüğüyle yaparken odadaki dikkatleri de üzerime yönlendirmekten geri durmamıştı. Sağ olsun!

"E ne oldi kiz sağa? Şimdi eyi misun?"

Oturduğum yerde sırtımı biraz dikleştirerek hafif öne doğru kaykıldım. İçimden beni nazar ettiniz demek gelse de bunu tabi ki de demedim. "İyiyim teşekkürler. Biraz yol tuttu sadece o kadar."

Herkes hep bir ağızdan geçmiş olsun tarzı şeyler mırıldanırken daha önce konuştuğunu hiç duymadığım bir ses duyuldu odada.

"Ecnebu memleket kizi nerden bilsun bizim buralarun özellikleruni da dayansun nene."

Son derece cırtlak olan sese ben dahil tüm bakışlar dönerken ne ara Ares'in yanına oturduğunu bilmediğim Hesibe'yle karşılaştım. Ares'in diğer yanında oturuyordu. Kız Ares'in diğer yanında oturuyordu. Yanında. Fazla yakınında.

"Ha orasi doğridur kizum. Hırçın gelmiştur bizim buralar oğa."

Pekala burası sanırım sakin olmam gereken yerdi. Eğer onlara karadenizden daha hırçın bir şey gösterecek olursam sanırım bu sefer kesinkes bir biçimde istenmeyen gelin olup çıkardım. O yüzden çaktırmadan derin bir nefes aldım ve öfkemi içimde tuttum.

"Oo siz bizim kızın hırçınlığını görseniz burası yanında halt etmiş." diyen Tamay gerekli yanıtı benim yerime verirken ona içten bir tebessüm gönderdim. Konuş görümcek konuş!

Funduk anneanne Tamay'a tuhaf bir bakış atarken Deniz Bey'in yalancı öksürüğüyle bir şey demekten son anda vazgeçerek önüne döndü.

"Siz neler yapıyorsunuz Ali dayı? Bayadır ziyaretimize gelmiyorsunuz özledik sizi." diyen Deniz Bey konuyu bir anda normal sohbete çevirirken hala daha kötü olan midemi tutarak arkama yaslandım.

"Emekliliğin tadını çıkartıyoruz yengenle ne yapalım oğlum. Şu sıralar pek fırsatımız olmadı oralara gelmeye." diyen Ali dayıyla ortamda dönen sohbete odaklandım. Ta ki omzumda hissettiğim ağırlığa kadar.

Şaşkın bakışlarımı Ares'e çevirirken bu kadar ulu orta bir yerde onca büyüğün arasında kolunu omzuma atmasına kaşlarımı çattım.

"Ne yapıyorsun acaba?" diye mırıldanırken zaten bana bakan Ares'le göz teması kurdum.

"Ne yapıyormuşum yavrum?" Dediklerimi anlamamazlıktan gelişi tamamen işine geldiği gibi davranmasından kaynaklıydı. Dudaklarında oluşan yamuk tebessüm ise tam bir piç gülüşünü andırıyordu. Benimle uğraşmaya gerçekten bayılıyordu. Şu anda gelişine ağzının ortasına bir tane patlatamamak içimde büyük bir ukde olarak kalmıştı.

"Sen sanırım istiyorsun ben iyice istenmeyen gelin olup çıkayım? Bu kadar büyüğün içinde çek şu elini kolunu!" Kısık sesli ne kadar çemkirilebilirse o kadar çemkirdim. Vallahisi bu adam beni mahvedecekti.

"Değil bu odadaki herkes, isterse bütün karadeniz karşı çıksın ben seni eninde sonunda gelinim yapacağım. O yüzden korkma yavrum." Sözlerinin sonunda birde göz kırpmasaydı sanırım dediklerini daha çok ciddiye alabilirdim.

Ona sen iflah olmazsın terbiyesiz adam bakışları atarak önüme döndüm ve tüm aileyi daha iyi tanımak adına sohbetlerini dinlerken gözlem yapmaya kaldığım yerden devam ettim.

Hemen hemen herkes kendi skalasında birileriyle sohbet ederken ortamdaki tüm sohbetleri bir bıçak gibi kesen şiveli bir ses duyuldu.

"E artık geçelum ha o sofraya da. Açlıktan şekerum düşecek az kaldi." diyerek ayaklanarak herkese yol gösterdi ve sanırım herkes bu anı bekliyormuş ki hiç itirazsız bir anda ayaklanmaya başladılar.

Yemek lafı geçtiği an midemde hafifleyen çalkantılar kendini iyice belli ederken şu anda hiçbir şey yiyemeyeceğimi biliyordum. Sabahtan beri yalnızca uçakta Ares'in verdiği birkaç krakerle duruyordum. Herkes öyle duruyordu. Hatta ufak bir düzeltme ben kustuğumdan sanırım artık onunla bile durmuyordum.

İstemeye istemeye bende oturduğum yerden ayaklanarak herkese uyum sağlarken hemen dibimdeki Ares elimi tutarak dikkatimi üzerine çekti. Tam herkesin içinde saygı açısından bu kadar yakın olmamız gerektiğini ona bir kez daha söyleyecekken ben buna fırsat bulamadan Ares konuştu.

"Sevda yenge bize müsait bir oda gösterir misin?"

Ortaya beklenmedik bir şekilde düşen kelimeler kapıdan çıkmak üzere olan Funduk anneanneye kadar dikkat çekerken kısa bir an herkes duraksadı.

"Ne oldi oğlum ne yapacasun odayi?" dedi Funduk anneanne ev sahibi olarak olaya hemen el atarken.

"Lavinia'nın şu an bir şeyler yiyebileceğini sanmıyorum. Biz birkaç saat dinlenelim o da iyice kendine gelsin. Rengi soldu iyice."

İrileşen gözlerimle Ares'e uyarı bakışı atarken onun bana inatla hiç bakmaması bilerek yaptığı bir şeydi. Çünkü biliyordu ki ona kızacaktım. Bende el mecbur elimi tutan elini gücüm yettiğince sıktım. Karşılık olarak o da yalnızca elimi daha sıkı kavrarken bana bakmamasını sürdürdü.

Sanmıyordum ki Ares'in buradaki akrabaları muasır medeniyetler çerçevesinde insanlar olsunlar. Beni iyice hedef haline getiriyordu! Zaten ecnebi memleket kızıydım! Sanırsınız Rus doğumlu katoliktim! Bu nasıl bir ayrımcılıktı anlayamıyordum.

"Oni tutan mi vardur gitsun Sevcan'in odasina uzansun. Sen doktor misun başında bekleyecesun?"

Al bir de buradan yak! Ares'e kapak işareti yapıp 'Hadi cevapla!' dememek için kendimi çok zor tuttum.

"Sanursun kuçik uşaktur." Hesibe denilen kızında Funduk anneanneden aldığı gazlarla konuşması kendisine iyice zıtlanmamı sağlarken onun olayının tam olarak ne olduğunu iyice merak ettim. Hayır bir de hala daha Ares'in diğer yanında durmasını sürdürüyordu. Ayaktayken bile!

"Yok doktor o, hastası benim."

Ares'in cevabı karşısında en başta Tamer olmak üzere Tamay, Sevcan, Serkan ve Bars'ın uzun bir o'laması sonucu iyice yerin dibine girerken burada hiç iyi bir başlangıç yapmadığıma artık yüzde yüz emindim.

Sevda yenge dedikleri kadının Demet halayla şen bir şekilde gülüşmelerine Umay Hanım'da katılırken tövbe-i istiğfar çekerek odayı terk eden Funduk anneanneyle titrek bir nefes aldım.

Evet, istenmeyen gelin olmanın ikinci sezonuna sanırım hoş gelmiştim!

-BÖLÜM SONU-

 

 

 

Bölümü nasıl buldunuz?

 

 

 

Favori karakterlerimden birisi olan Funduk Anneanneye selam verin!

 

 

 

Bol bol yorum yapmadan ve beğenmeden geçmeyin!

Bölüm : 22.12.2024 23:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...