7. Bölüm

BÖLÜM 6

Serra Bıçakcılar
_ssaree_

 

Ben geldim ve sizi bölüm sonunda bekliyorum!

İYİ OKUMALAR

Büyük bir kaosun tam ortasında kalakalmıştım. Bu durumdan ne kaçıp kurtulabiliyordum ne de bu durumda kendimi koruyabiliyordum. Hoş kaçıp gitsem gerçekten kurtulmuş olur muydum? Sanmıyordum.1

Mekânsal olarak olan kaoslardan kaçsam bir ihtimal kurtulurdum da peki zihnimin içindeki kaostan nasıl kurtulacaktım? Bu sorunun yanıtını uzun zamandır arıyordum ve çözüme yaklaşmış bile değildim.

Genel olarak kaoslu ortamlardan direkt bir şekilde sıvışır, kaçar giderdim. Ama bunu zihnimin içinde olan kaosta bir türlü yapamıyordum. Keşke yapabilseydim belki bin ton düşünceyle boğuşmak zorunda kalmazdım. Şu anda da olduğu gibi.

Duş faslından sonraki Tamay ve Tamer'in konuşmasına kulak misafiri olmamın, bilerek dinlememin de diyebiliriz, üzerinden baya zaman geçmişti. Hava çoktan kendini karanlıklar içerisine bırakmış, güneşle ay vardiya değişikliği yapmıştı.

O konuşma sonrasında Tamay yanıma geri dönmüş, Ares'in odasında yarattığımız ufak dağınıklığı benimle birlikte toparlamaya devam etmişti. Şimdiyse muhteşem üçlü olarak adlandırabileceğim Tamay, Tamer ve Bars'la bir saati aşkındır oturma odasında oturup Ares'i bekliyorduk.

Onlara muhteşem üçlü ismini takmıştım evet. Çünkü boş boş Ares'i beklediğimiz şu zaman diliminde kendi aralarında öyle uyumlu bir sohbet koordinasyonları vardı ki bunu kelimelerle anlatamazdım. Birisi söze leb- ile başlıyorsa diğeri anında leblebiyi kavrayıp konuyu devam ettiriyordu. Birbirlerini gerçekten de anlıyorlardı.

Arada birbirlerine takılarak sevgilerini şakalaşarak gösteriyorlar bazense birbirlerine sinirleniyorlardı. Onların bu hallerini açıkça seyretmesem de çaktırmadan takip ediyordum çünkü yapacak başka bir şeyim yoktu. Hala daha Ares'in beni burada öylece bırakıp gitmesinin şokunu hatırlayıp hatırlayıp sinirleniyordum.

Bir an önce Ares'in gelmesini istiyordum. Hem tanımadığım insanların arasında uzun süre durmaktan iyice gerilmiştim hem de onlarla baş başa hiç bilmediğim bir evde olmaktan hoşnut değildim. Hoş Ares'i de çok tanıdığım söylenemezdi ama hiç yoktan onunla bir iki muhabbetim vardı. Gerçi duş faslında Tamay'la da olmuştu ama yine de Ares'i tercih ederdim.

O geldiği gibi buradan gitmek istediğimi direkt söyleyecektim. Tamer'in son yarım saattir sık sık bana kayan gözleri rahatsızlığımı hat safhaya çıkarırken yerimde huzursuzca kıpırdanıp durdum. Bars, Tamer'in aksine benimle hiç ilgilenmezken ful kolunun altındaki Tamay'la muhataptı.

Onlarla geçirdiğim şu kısa zaman diliminde anladığım kadarıyla Bars'la Tamay sevgili ya da onun gibi bir şeydi. Tamer hakkında herhangi bir fikrim yokken bir an aklıma Ares geldi. Bir ilişkisi var mıydı acaba? Gerçi o kadar evine girdim, yattım, kalktım olsaydı illaki karşılaşırdık öyle değil mi? Ya da en azından muhabbeti geçerdi?

Ben her ne kadar bu konuda kendi kendime teoriler kursamda yine de net bir cevaba sahip değildim. Bunun bilincinde olmam daha da canımı sıkarken yine gözleri bana kayan Tamer'e bu kez dik dik bakarak karşılık verdim. Karın ağrısı neyse bir an önce söylemeliydi. Zaten yeterince sıkılmıştım ve ağrıdan kavrulan bedenimde işin cabasıydı.

"Kaç yaşındaydın sen?" diyerek bana karşı bir sohbet ya da sorgulamamı demeliydim bilemiyordum, başlatan Tamer'de bakışlarımı sabit tutarak sorusunu cevapladım.

"On sekiz bitmek üzere."

Hafif bir baş sallamasıyla bakışlarını yere indiren Tamer'le yan tarafında bulunan ikilinin de dikkati bize daha doğrusu bana dönmüştü. Ortamda olan uzun süreli sessizliği haince ortadan ikiye yardığımızdan olsa gerek tüm odaklarını bize yönlendiren ikilide sanki normal sohbet ediyormuşuz gibi konuşmaya dahil oldu ve bunu Bars başlattı.

"Küçükmüşsün daha."

Bu kez bakışlarımı ona yönlendirirken hafif bir baş sallamasıyla cevapladım onu. "Size göre evet."

Verdiğim cevapla ortama tekrardan hükmetmeye başlayan sessizlik bu sefer daha da kısa sürerken yeni bir konuyla konuşma başlatan kişi yine Bars oldu.

"Yolunun buraya düşme hikayesini ne zaman dinleriz peki?"

"Bars!"

Ansızın üstüme attığı bomba gibi sorusuna uyarırcasına tepki veren Tamay'ı tınlamayan Bars, diktiği bakışlarıyla suratıma bakmasını sürdürürken gerim gerim gerilen bedenim kısa süreliğine nefes kesikliği yaşamama sebep oldu.

Gözlerim sırasıyla hepsiyle çakışırken ne demem gerektiğini bilmiyordum. Bars sorduğu sorunun cevabını beklediğini apaçık belli ederken Tamer sadece susuyor ve benden gelecek herhangi bir tepkiyi bekliyordu. Tamay her ne kadar üstüme gelmek istemiyor gibi dursa da bu sorunun cevabını deli gibi merak ettiğini biliyordum.

Konuşmam gerekiyor muydu emin değildim. Bir cevabı hak ettiklerini elbette düşünüyordum sonuçta herkes evine gelen yabancı hakkında bir şeyler bilmek isterdi ya da bunu hak ederdi. Ama ne demem gerektiğini, nereden başlamam gerektiğini de bilemiyordum.

Saniyeler yerlerini dakikaya bırakırken zamanımın iyice daraldığını ve artık ağzımı açmam gerektiğinin bilincindeydim.

"Ben..." deyip peşi sıra sustuktan sonra kısa bir süre cümlemi nasıl tamamlayacağımı düşündüm.

Ben bu durumu düşünedururken beklemekten sıkılmış olduğu apaçık olan Tamer bıkkınca Bars'ın sorusunu kendince yeniledi.

"Artık neler döndüğünü anlatacak mısın?"

Anlık üstüme yükleniliyormuş gibi hissederken gözlerimin buğulanmasına engel olamadım. İçimden peşi sıra bu duruma küfürlerimi yağdırırken onlara olanları anlatmak istemediğimi fark ettim. Babamı anlatmak istemiyordum. Annemin acizliğini anlatmak istemiyordum. Babamın annemi aldatmasını, yuvasını yıkmasını, beni canımı almak istercesine olan dövüşlerini anlatmak istemiyordum.

Odada bulunan her şeyin üstüme üstüme gelmesiyle nefesim hafiften kesilir gibi olurken bakışlarımı onlara değdirmeden odanın her yerinde gezdiriyordum. Oturduğum koltukta ayaklanır gibi olurken bir anda onun sesini duydum.

"Bu konuya siktiğim burunlarınızı sokmamanızı söylediğimi hatırlıyorum!" derken hışımla odaya giren Ares'le hızla ayaklandım ve onun bana gelmesini bekledim.

Ne ara gelmişti ki? Hiç dış kapının sesini de duymamıştım ama iyi ki gelmişti. Tam zamanında yetişmişti. Bu muhteşem zamanlaması karşısında saatlerdir ona duyduğum sinir anında uçup gitmişti. Biraz daha beni sorgulayıp kendilerince cevaplar arasalardı ne diyeceğimi bilememekten oturup ağlayacaktım.

Kocaman adımlarıyla kısa sürede yanımda olurken gözlerini gözlerime sabitledi ve konuşmaya başladı.

"İyi misin?"

Kısık sesli konuşması diğerlerinin onu tam anlayamamasına yol açsa da dibimde olmasından dolayı ben onu gayet net anlamıştım. Bu sorusuna 'evet' anlamında bir baş sallamasıyla yanıt verirken kendimde konuşmaya mecal bulamamıştım.

'Emin misin?' der gibi bakan ısrarcı bakışlarını buğulu gözlerimde sürdürürken hafif bir boğaz temizlemenin ardından cılız bir sesle onu yanıtladım.

"İyiyim gerçekten."

Pek inanmış gibi durmasa da üstelemedi ve az önce benim oturmakta olduğum ikili koltuğa yayvanca oturdu. Ayakta tek başıma mal gibi kalırken bu durumu kısa tuttum ve Ares'in peşine hemen bende eski yerime geri oturdum.

"Bizde bir cevabı hak ediyoruz Ares." diyerek homurdandı Tamer.

Yayvanca oturduğu yerden hafifçe dikilen Ares doğrudan bakışlarını çaprazdaki muhteşem üçlüye çevirirken iri ellerini birbirine kavuşturdu.

"Bilmenizi gerektirecek bir durum olsaydı bilirdiniz. Son kez uyarıyorum benim işlerime burnunuzu sokmayın!"

Ares'in ikinci kez sert çıkışmasıyla Bars gözlerini devirip kolunun altındaki ifadesizliğini koruyan Tamay'a dönerken; Tamer mırıl mırıl bir biçimde ağzının içinden bir şeyler geveledi ve daha fazla uzatmadı.

Umursamaz bakışlarını yönelttiği arkadaşlarından gözlerini alması beş on saniye süren Ares sonunda gözlerini benimkilerle birleştirdi. Aynı umursamazlıkla bana da bakmasını sürdürürken konuşmasını bekledim bir süre.

Gerçekten dedesine mi gitmişti? Ne yapmıştı orada ya da dışarıda ne yapmıştı? İşlerinin halledip de mi dönmüştü eve yoksa halledememiş miydi? Kafamın içinde sıkış tepiş duran o kadar çok sorum vardı ki hangisini sorsam bilemiyordum. Ya da şu an ona bir soru sormalı mıydım onu da bilmiyordum. Çok mu önemliydi işleri de beni burada öylece bırakıp gitmişti?

Her ne kadar sorularım kendiliğinden mitoz bölünmeyle çoğalıp dursa da bunları ona karşı sormak adına herhangi bir atakta bulunmadım ve bir süre öyle ifadesizce bakışıp durduk. Odadaki sessizlik rahatsız edici derecede süregelirken ben bakışlarımı çoktan ondan kaçırmış ve ellerime indirmiştim. Ama o hala daha bana bakmasını sürdürüyor ve bu durum yerimde rahatsızca kıpırdanmama sebebiyet veriyordu.

Ellerime bir önemi olmamasına rağmen gereğinden fazla odaklanıp tüm ilgimi verirken bir süre put gibi öylece durdum. Ta ki dibimde onun fısıltı şeklindeki kısık sesini duyana kadar.

"Artık buradasın bir neden var."

Anlık refleksle başımı sesinin geldiği yöne doğru çevirdiğimde onu hemen omzumun dibinde görmeyi beklemiyordum. Kurduğu cümlenin şokunu üzerimden atamazken bir de dibime dibime girmiş olması benim herhangi bir tepki vermemi daha da aksattı.

"A-anlamadım?" derken bedenimi biraz geriye çektim ve kendimce araya mesafe koymaya çalıştım.

Şaşkın bakışlarımı ela harelerinde sabit tutarken o da geriye doğru çekti bedenini ve yayvanca oturmasına devam etti.

"Bende umarım yanlış anlamışımdır." diyen Tamer'e kayarken gözlerim tüm herkesin dikkati de tıpkı benim gibi Tamer'e kaymış durumdaydı.

"Neler oluyor?"

Tamay soru işareti fışkıran gözlerle bize bakarken yerinde hafiften dikleşir gibi oldu ve onun saf merakını Bars yeni bir soruyla destekledi.

"Ne anladın kardeşim?"

Derin derin soluklar alıp vermeye başlayan Tamer'in beyaz seni git gide kızarırken sakin kalmaya çalışıyor gibiydi.

"Bu kız artık burada mı kalacak?" diyerek sinirle soludu.

Tamer'in aksi sesi Ares'i bir anda yerinde dikleştirdi. Dizlerinin üzerine yasladığı dirsekleriyle ellerini kavuşturmuş bir biçimde duran Ares sakinliğini koruyan ses tonuyla onu yanıtladı.

"Evet."

Ben yeni doğmuş köpek yavrusu gibi etrafa şaşkın bakışlar atarken Ares'in kendinden çok emin bir şekilde verdiği evet cevabına tepki vermeden edemedim.

"Ne?"

Tepkime Ares sakinliğini koruyan seri katil edasıyla bakarken Tamay hala şok içinde bakıyor; Tamer üzerindeki sinirinden gram ödün vermeksizin dururken Bars henüz herhangi bir tepki vermeden şimdilik tepkisiz kalmayı tercih ediyordu.

"Saçmalıyorsun şu an."

Oturduğu yerden hiddetli kelimelerini söyleyerek kalkan Tamer'le Ares'te yavaştan sinirleniyor gibi bir soluk verdi.

"Aldığım kararları ne zamandan beri sorgular oldunuz?"

Oturma odasının içerisinde bir sağa bir sola gitmeye başlayan Tamer asla bizden tarafa bakmıyor, gözlerini özellikle de benden kaçırıyordu. Tamam beni istemeyebilir diye düşünürken içten içe de bu kadar abartı reddetmesini anlamlandıramıyordum. Sanırsın üstüne kuma gitmiştim. Neydi bu tepkiler?

Sağa sola deli danalar gibi gidip gelmesine hız kesmeden devam eden Tamer arada bir daha da hiddetlenerek Ares'e cevap yetiştiriyordu.

"Kararlarını elbette sorgulamıyoruz ama mantıklı olanları!"

"Tamer işime karışma!" diyerek oturduğu yerden ayaklanan Ares'e bu kez Bars laf attı ve Tamer'i desteklediğini belirtti.

"Kızı evine ben bırakırım gece yarısı." diyerek tüm sakinliğiyle olaya el attı.

Duyduğum cümleyle yerimde ayaklanırken oturma odasından çıkmakta olan Ares'in sırtına diktim gözlerimi.

Pekâlâ eve her ne kadar gitmek istemesem de geri döneceğime zaten çoktan karar vermiştim. En azından annemin yanına dönebilirdim ya da el mecbur Benay'da kalabilirdim bir süre.

Saniyeler içerisinde yapabileceğim şeylerin plan taslağını kafamda kurarken kapı girişinde duraksayan Ares'in tepkisini bekledim saf bir merakla. Başını hafif sağ tarafına geriye doğru yatırarak çıtlatan Ares ağır çekimde Bars'a döndü.

"Size işime burnunuzu sokmayın dedim! Şimdi hepiniz ben sizi daha da kırıcı bir şekilde kovmadan çıkın gidin evimden!"

Tamamlanan cümlelerin ardından kimseden çıt çıkmazken bir süre ona baktım. Bana bakıyordu. Bakışları sanki 'Benim iznim olmadan yerinden santim bile kıpırdayamazsın.' der gibi kendinden emin ve güvenilirdi.

Ortamdaki süregelen sessizliği bozan Tamer olurken hırçın adımlarla Ares'e doğru birkaç adım ilerledi ve keskin bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

"Senin göt keyfin yüzünden kızın başı belaya girecek! Şu bencilliğini bir kenara bırak Ares her zaman senin istediğin olamaz!"

Tane tane söylediği sözlerle sanki hafızada kazılı kalmak ister gibi duran Tamer'e anlamsızca bakarken başımın daha ne kadar büyük bir belaya girebileceğini düşündüm.

Soru işaretli bakışlarımla doğrudan ona döndüm. Bana bakmıyor ifadesiz bakışlarını kuzenine dikmiş sanki ona gözleriyle meydan okuyordu.

"Ben işimi bilirim!" diyerek Tamer'in üzerine doğru bir adım atarak ilerledi Ares.

Buna karşılık Tamer de boş durmazken birkaç adımda o gitti Ares'in üstüne ve neredeyse burun buruna geldiler. Bir anda gerilen iplere şok içinde bakarken şimdiden oluşabilecek kaosları ön görmeye çalışıyordum.

Bulunduğum yerde gerginlikle kımıldarken oluşabilecek herhangi bir duruma karşı Bars'la Tamay da ayaklanmış müdahaleye hazır halde bekliyorlardı.

Tamamıyla beni ilgilendiren tartışmaya artık dahil olmam gerektiğini fark ederek adımlarımı her an birbirine kafa göz girecekmiş gibi duran ikiliye yönlendirdim. Kısa sürede yanlarına varmam benim açımdan pek hoş olmamıştı çünkü ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. En azından bir şeyler planlayıp hareket etseydim diye düşünerek bir süre kendime yakındım.

Aptal mısın be kızım!

Yanlarına gittiğimi ilk fark eden Ares olurken 'Ne var?' dercesine bana bir bakış attı. Ne diyeceğimi bilemez halde birkaç saniye bocalarken derin bir nefes aldım ve doğaçlama harekete geçtim.

Onların yanında ufacık kalan ellerimin birini Ares'in omzuna bir diğerini ise Tamer'in omzuna koyarak onları zıt yönlere doğru ittirdim. Ne yaptığımı çözmeye çalışan ikilinin bakışları tam anlamıyla bana dönerken boşluklarından faydalanarak aralarına birkaç adımlık mesafe koydum ve bende birkaç adım geri çekildim.

"Bu konuda tartışıp bu hale gelmeniz yersiz. Ben zaten geri döneceğim." derken son sözlerimde doğruca Ares'le göz teması kurdum.

"Hayır dönmeyeceksin, biz böyle konuşmamıştık!" dedi.

Agresif hali ve gittikçe yükselen sesiyle ürkmemi sağlayan Ares'e bu haliyle pek kafa tutmak istemesem de kararımda nettim ya da şu anda öyle gözükmeliydim. Bunun için çenemi yukarı kaldırıp kendimden emin bakışlar attım karşımdaki ela harelere.

"Bence de fark edilmeden gitmesi en doğrusu Ares."

Bakışlarımı yan tarafıma doğru çevirerek Tamay'a diktim. O da burada kalmamın bir saçmalık olduğunu düşünüyordu. Hepsi böyle düşünüyordu. Haklılardı da ne diye kalabilirdim ki? Bir neden mi bulmuştu? Bu saçmalıktı! Benim yerim burası değildi.

Ayrıca ortada kötü bir şeylerin döndüğü belliydi ve ben ne döndüğünü anlayamıyordum. Bir anda kendimi yeni bir kaosun içinde bulacakmışım gibi hissettim. Tekrardan böyle şeylerin içine düşmek istediğimi sanmıyordum. Hem daha tam toparlanmış bile sayılmazdım. Tüm yara izlerim yerli yerindeydi ve hala daha canımı fazlasıyla yakacak derecede sızlıyorlardı.

Tamay'ın sözlerinin ardından Bars tekrardan söz alırken bu kez cümlesini tamamlayamadan Ares tüm hiddetiyle onun sözünü kesti.

"Güvenle evine ulaşmasını sağlay-"

"Sikeyim! Fark etmiş zaten çoktan."

Ares'in isyan edermiş gibi çıkan ses tonuna anlam veremeyerek kaşlarımı çattım. Pek ala işler hiç de hoş bir hal almıyordu.

"K-kim neyi fark etmiş?"

Tüm bakışlar gerginlikle bana dönerken ne beni ne de sorumu takan oldu. Yerinden fırlayan Tamer, Bars ile Ares'i kolundan tutarak oturma odasından terasa çıkarttı ve terasta uca doğru ilerletti. Kısa sürede göz hizamdan çıkan üçlünün arkasından kaşlarım çatık bakmaya devam ettim.

Tamay ayakta durmasının gereksiz olduğunu fark etmiş olmalı ki eski yerine gerisin geri oturdu ve gergin hallerini ellerini saçlarının arasına sokup çıkararak belli etmeye devam etti.

Bir süre Ares'in çıktığı kapıya bakmaya devam etsem de bende eski yerime, ikili koltuğa geri döndüm ve oturdum. Buradan teras arka kısmımda kalıyordu ve sesleri az çok bana ulaşıyordu ya da onların sesleri git gide yükseliyordu bilemiyordum.

Yavaştan ne konuştuklarını anlamaya başladığımda kısa bir süre nefesimi tuttum ve konuşulanlara iyice kulak kabarttım. Sesi net bir biçimde ilk duyulan Tamer oldu.

"Kubat'ın kızı fark etmemesi için kör olması gerekiyormuş anasını satayım zaten!"

Bakışlarım Tamay'a kaydı. Onun da dikkat kesilmiş halde benim gibi onları dinlediğini gördüğümde seslerinin gerçekten de yükseldiğini fark ettim.

"Oğlum kızı daha önceden de eve getirdim ne demek? Bizim niye hiçbir şeyden haberimiz yok?" diye yakınan Bars'ın sesi duyuldu bu sefer.

"Sen daha önce de mi geldin buraya?"

Bu kez yakınımdan gelen naif sesle dikkatimi terastan alarak çaprazımdaki Tamay'a verdim.

"Evet, birkaç hafta önceydi." diyerek merakını gidermeye çalıştım. Ama insanoğlu bu kadar az şeyle yetinmiyordu ve hiçbir zamanda yetinmeyecekti ki Tamay bana bir soru daha yöneltti.

"Yine aynı sebepten mi?"

Derin bir nefes aldım ve birkaç saniye zaman tanıdım kendime. Kastettiği şey bedenimdeki sanat eserleriydi. Kastettiği şey dayak yememdi. Bir an o anlar aklıma doluşu verdi. Tekrardan o anları yaşıyormuşum gibi bir his tüm içimi kaplarken istemsizce ürperdim.

Elimden geldiğince titrek çıkarmamaya çalıştığım ama kırık olduğu çok net belli olan sesimle yanıtladım onu. "E-evet."

Aldığı cevapla yeni bir soru sormaya hazırlanan Tamay'la yerimde rahatsızca kıpırdanırken onun bu hazırlığını hışımla oturma odasına dalan Tamer böldü.

"... umursamaz tavırlarından bıktım! Artık büyüyor musun ne bok yiyorsan ye!"

Girdiği oturma odasında birkaç adım ilerledikten sonra arkasına dönerek hemen peşinden içeri giren Ares ve Bars'a bakarak tamamladı cümlelerini. Hızını kesmeden tekrardan bir hışımla orta sehpada bulunan araba anahtarını ve telefonunu alarak evi terk etti.

Sert bir biçimde kapanan sokak kapısının sesinin duyulmasıyla bakışlarımı arka tarafımda kalan iki adama çevirdim.

Bars sıkkınlık ve bıkkınlık içerisinde konuştu.

"Her şey iyi güzel tamam da Tamer haklı abi neden koruyasın kızı?"

Ansızın gelen soruyla kaskatı kesilirken bugün çok gerilmemden sebep sızılarım gittikçe artıyordu. Ayrıca görmüyorlar mıydı bende buradaydım? Fazlasıyla kırıcı konuşmaya başlamışlardı ve ben yeterince kendimi fazlalıkmışım gibi hissediyordum bir de onların böyle konuşmasına gerek yoktu.

Ares'in de gelen soruyla kaskatı kesildiğini göz ucuyla görürken ondan gelecek herhangi bir cevabı bekledim ama ona birkaç dakika tanımamıza rağmen ondan herhangi bir cevap gelmedi.

Verdiği derin nefesler eşliğinden Tamay'ın kolunu kavrayıp onu oturduğu koltuktan kaldıran Bars sıkkınlık içerisinde tekrardan konuştu.

"Bizde gidelim artık."

Daha sonra her şey saniyeler içinde gerçekleşti. Tamay ayaklandığı yerden etrafı şöyle bir kolaçan edip kendilerine ait olan eşyaları aldıktan sonra ilk olarak oturma odasını daha sonrasında ise evi terk edip gittiler.

Ares benden tarafa bakmaksızın terasa çıktı ve peşinden teras kapısını kapattı. Sanki peşinden gitmemi istemezmiş gibiydi hareketleri. Belki de gibisi fazlaydı.

Olduğum yerde kalakalırken ikili koltuğa küçücük kalacak halde kıvrıldım ve düşünmeye başladım. Ben az önce iki kuzenin ve iki en yakın arkadaşın arasını mı bozmuştum? Ya da benim yüzümden mi yapmıştı Ares bunu?

Her sorunun ucunda sebep ben çıkıyordum ve bu durum beni hiç rahat ettirmiyordu. Aksine bulunduğum yerde iyice ufalanıp yok olmak istiyordum.

Buraya ait değilmişim gibi hissetmemse işin cabasıydı. Bu kadar iyilik bunca lüks bana fazlaydı. Tamam bende kötü bir yerden gelmemiştim ama hayatımda böyle rezidanslar ve arabalarda yoktu. Bir an kendimi para için her şeyi yapabilecek olan o yolu pek de yol olmayan kadınlar gibi hissettim ne alakaydı bende bilmiyordum ama bu durum kendimi daha da bok gibi hissetmeme sebep oldu.

Hayır dedim bir an kendi kendime. Ben öyle birisi değildim ve olmayacaktım da. Burada da çok fazla durmayacaktım. Artık geri dönmem gerekiyordu ve bunun içinse önce şu Kubat meselesini öğrenmem gerekiyordu. Gerçekten de başıma bela olabilir miydi bunu bilmeliydim.

Bunun için kendimden pek emin bir şekilde ayağa kalktım ve terasa Ares'in yanına çıktım. Daha terasa attığım ilk adımla tüm bedenimi saran soğuk havaya en üst katta olmamızdan sebep biraz sert esen rüzgârda eşlik ederken inceden titredim.

Bakışlarım tüm teras boyunca gezinerek onu ararken keşke üstüme mont alsaydım diye düşünmeden edemedim. Sonunda kısa süren göz gezintisinin ardından onu terasın en uç kısmında korkuluklara yaslanmış bir vaziyette görürken yanına doğru adımladım.

Yanına geldiğimin pek ala farkındaydı ama bunu bilmesine rağmen benden tarafa dönmedi ve usulca yanına ulaşmamı bekledi. On beş yirmi adımlık mesafenin sonunda yanına vardığımda onun gibi yaparak bende korkuluklara yaslandım ve ayaklarımızın altında kalan şehre kısa bir bakış attım.

Manzara gerçekten de muazzamdı. Tüm şehir ayaklarımızın altındaymış gibiydi. Her yer ışıl ışıl parlıyor, arabaların ışıkları kayan ışık çizgisiymiş gibi gözüküyordu. Az daha ileri doğru baktığımdaysa baya ileride olan ama buradan bile çok net bir biçimde renkleri belli olan boğaz köprüsü ve deniz gözüküyordu. Bu durum beni biraz şoka soksa da yeni fark ettiğim bu ayrıntıyı çaktırmadan incelemeye devam ettim.

Herhangi bir konuşma sergilemeyeceğine kanaat getirdiğim Ares'e göz ucuyla bir bakış atarken konuşmayı başlatan taraf ben oldum. "Kim bu Kubat?"

Sanki konuşmamı bekliyormuş gibi hazırlıkta beklediğini belli eden Ares anında cevapladı beni. "Önemli birisi değil." dedi tüm ifadesizliğini korurken.

"Peki dedikleri gibi bana tehlike oluşturabilir mi? Ya-yani eve geri döndüğümde?" diyerek bol soru işaretleriyle tamamladım cümlelerimi.

Ev kelimesini duyan Ares ağır çekimle bana doğru dönerken aramızdaki mesafeyi bir adımıyla yerle bir etti ve kulağıma doğru yaklaşarak kısık bir biçimde sözlerini sarf etti.

"Ölmene henüz karar vermedim."3

Sonrasında kolunu omzuma sürterek yanımdan geçip gitti ve içeri girdi. Beni öylece terasta soru işaretlerimle baş başa bıraktı.

Kurduğu cümleyi bağırarak söyleseydi bu kadar içime oturmazdı diye düşündüm bir an. Çünkü o kadar kendinden emin ve net söylemişti ki kurduğu cümledeki sözcükleri resmen tane tane sarf etmişti.

Ne demek istediğini anlayamamamsa işin cabasıydı. Fazla mı aptaldım da anlayamıyordum etrafımda neler döndüğünü diye uzun bir süre düşündüm muhteşem manzara karşısında. Sonunda titremem karşı konulamayacak bir hal aldığında içeri geri dönmem gerektiğine karar verdim ve öyle de yaptım.1

Oturma odasına tekrardan adımımı attığımda ışıkların söndürülmüş, evin belli köşelerindeki abajurların aydınlatıldığını fark ettim. Bu sayede loş ama güzel bir ortam haline gelen evin ambiyansına kısa bir bakış attım ve ardımdan teras kapısını çekerek kapattım.

İçerisinin sıcak havası soğuktan titreyen bedenimi sarıp sarmalarken yavaştan ısınmaya başladığımı hissettim. Ortalıkta gözükmeyen Ares'e ait herhangi bir ses duymak adına ortamdaki sessizliğe kulak kabarttım. Sessiz geçen birkaç dakikanın ardından evin içinde herhangi bir hareketlilik duyamadım ve bu durum hüsranla ikili koltuğa yığılmama sebep oldu.

Artık ciddi bir biçimde Ares'le konuşmam gerekiyordu ama kalkıp da evin içinde gezinerek onu aramakta istemiyordum. Böyle gittiği her yere peşinden giderek onu daraltıyormuşum gibi oluyordu ve böyle olsun istemiyordum.

İllaki yanıma gelir düşüncesiyle tabiri caizse yıkıldığım ikili koltuğun ortasından ucuna doğru kaydım ve cenin pozisyonunu alarak kıvrıldım. Beni evine kadar getirip hiçe sayacak hali yoktu ya illaki gelecekti ve bende bu süreci onun ensesinde değil de burada böyle yatarak bekleyecektim.

Elin adamını da kendi sorunlarımla boğup durmuştum. Yetmemiş arkadaşlarıyla arasını bozmuştum. O da yetmemiş gibi kalkıp başıma bir tane daha bela almıştım. Mumbat mıydı Kumbat mıydı her ne haltsa bir o eksikti gerçekten diye içten içe yakınmadım değil. Ama geriye dönüp şöyle bir baktığımda kasti yaptığım bir şey görmüyordum. Sanki hayat bana özel bir oyun sergiliyordu ya da tanrı ilmek ilmek işlediği oyununun sahnede sergilenme zamanının geldiğini düşünüyordu bilemiyordum.

Yattığım yerde biraz daha yayılırken aklıma telefonum geldi. Neredeydi acaba? Hatırladığım kadarıyla en son duş alacağım zaman Ares'in yatağının üzerine bırakmıştım. Hala daha orada olmalıydı. Bir an gidip onu almak istesem de kısa sürede bundan vazgeçtim. Zaten sessizdeydi ve eminim ki onlardan bir sürü bildirim daha gelmişti ama şu an hiçbiriyle uğraşacak mecal göremiyordum kendimde.

Ne yapıyorlar acaba diye düşündüm. Annemin büyük ihtimalle iki evladıyla anneannemde keyfi gayet yerindeydi. Baba demeye bin şahit isteyen biyolojik gereksizse kafasının içinde bin tilki döndürüyordu kesin.

Beni gerçekten merak eden var mıydı acaba? Ya da yokluğumu fark etmişler miydi? Nerede olduğumu falan düşünüyorlar mıydı? Şöyle bir düşünüyordum da bu soruların hepsinin cevabı olumsuzdu. Büyük ihtimalle Benay'da olduğumu falan sanıyorlardı. Gerçi aksi olsa sanki çok umurlarında olurdu da.

Eskiden de bir yere gidecek olsam günü birlik ya da yatıya kalmalı hiç fark etmez, tüm sorun ben evden çıkana kadar olurdu. Annem gitmeyeyim diye elinden geleni yapardı ve bana her zaman her halükârda gitme iznini veren babamı darlardı. Ama sonunda ben hep istediğim yere giderdim ve o evden çıkana kadar bin bir uğraşım hız kesmeden sürerdi.

Evden dışarı adımımı attığım an ise bana karşı olan tüm engeller son bulurdu buna yemin edebilirdim. Beni artık gram takıp önemsemezlerdi veya merak etmezlerdi. Tüm sorun o evden çıkmaktı. Çıktıktan sonra kimsenin umurunda olmazdım.

Sanki gideceğim yere gitmeyeyim diye bin bir mücadele veren annem değilmiş gibi gayet rahat hayatına devam ederdi ve beni bir kere bile arayıp 'Ne yapıyorsun, neredesin?' gibisinden sorgulamazdı. Eve geldiğimdeyse hiçbir şey olmamış gibi yaşantısına devam ederdi ve bu durum bir tek bana özeldi.

Geriye dönüp şöyle bir baktığımda aslında o evde yaşadığım hayatın bir hayat değil de işkence olduğunu fark ediyordum. Az önceki saçma ama sürekli olan daraltıcı durum gibi bir sürü olayım vardı. Hepsi dün gibi hafızamda hatırlanacağı günü bekliyor gibi sıradaydı. Benim orada gerçekten de bir yaşamım yoktu bundan artık çok daha emindim.

Yattığım yerde odanın ısısından sebep iyice mayışırken az önce terasta buz tutan her bir uzvum teker teker çözülmüş gibiydi. Göz kapaklarım zaman geçtikçe kendilerine ağırlık yapmaya başladığında Ares'in yanıma geleceğine dair ümidim geçen her dakikada yok oluyordu. Belki de odasına gidip uyumuştur düşüncesiyle şu an neler yaptığına dair teoriler üretirken saatin çoktan gece yarısını geçtiğini fark ettim. Olduğum yerde iyice küçülürken kendime daha rahat bir pozisyon yarattım ve karanlıkların beni içine çekmesine izin verdim. Kabuslar alemine dalmamsa çok vaktimi almadı.

***

Bir kabustan bir diğer kabusa kaçıncı geçişim olduğunu saymayı bıraktığım dakikalarda gördüğüm son kâbusun etkisiyle hafif nemlenmişti bedenim. Uyku halindeyken nereden geldiğini çözemediğim soğuk hava dalgaları yer yer bedenimin nemli kısımlarına vurup beni irkitirken üzerimdeki battaniye tarzı nesneye daha da çok sarındım. Daha sonrasında uyku halinden sıyrılmama sebep olan ayrıntıyla gözlerimi yavaşça araladım. Loş ortam hala daha süregelirken bulunduğum yerden ayaklandım ve üzerimden ayak ucuma doğru düşen battaniyeye anlamsız bakışlar attım. Yatarken üzerime böyle bir şey aldığımı hatırlamıyordum.

Dikildiğim yerden etrafı öylesine bir süzerken sırtıma vuran soğuk hava dalgasıyla bedenimi o tarafa doğru çevirdim ve teras kapısının hafif aralık olduğunu fark ettim. Yavaş yavaş sıyrıldığım uyku sersemliğinden tamamıyla arınmak ister gibi hafifçe gerinirken bakışlarım duvar saatine kaydı. Saat sabaha karşı 04.26'ydı. Galiba ben uyurken Ares buraya gelmiş, üzerimi örtmüş ve terasa çıkmıştı.

Eğilip ayak ucumdan aldığım yumoş battaniyeyi omuzlarıma sararken adımlarımı terasa doğru yönlendirdim. Ares'le konuşmak istiyordum ve bu kez donmaya hiç niyetim yoktu. Adım adım yaklaştığım teras kapısını geçmem için iyice aralarken yüzüme vuran soğuk hava dalgasıyla birlikte gelen sigara kokusu da ciğerlerime akın etti.

Bedenimi tamamıyla teras tarafına geçirdikten sonra kapıyı peşimden örttüm ve birkaç adım ilerimdeki Ares'i gördüm.

Paytak adımlarla yanına ilerlerken bir yandan dengemi sağlamaya çalışıyor bir yandan da üzerimdeki battaniyeyi daha da bedenime doluyordum. Kısa bir sürenin sonunda onun yanına lavaş dürüm edasıyla sarılı bir biçimde ulaşırken bana yandan bir bakış attı.

Uyku sersemi yüz ifadem, karman çorman olmuş her yerden birer tutam çıkan saçlarım ve lavaş dürüm bedenimle biraz komik duruyor olmalıydım ki dudağının bir kenarı hafifçe yükseldi.

"Komik bir şey mi var?" diyerek ters ters bir soru yöneltirken bu ona daha da keyif vermişti ki bunu dudağının kıvrılan diğer kısmından çok net bir biçimde anlayabiliyordum.

Ters bakışımın bilmem kaçıncı saniyesindeyken kendini toparlayan Ares hafifçe ettiği tebessümü bırakmış eski ciddiyetine anında kavuşarak önüne dönmüştü. Bu sırada da beni cevaplamayı unutmamıştı.

"Hayır."

İstanbul'un bana yabancı kokan havasını ciğerlerime derin nefesler eşliğinde indirirken bende dirseklerimi tıpkı onun gibi korkuluklara yasladım ve bakışlarımı gece olmasından sebep karmaşadan uzak sakinlikle akıp giden şehre çevirdim. Bir süre öylece sustuk ikimizde. Arada bakışlarım kemikli parmaklarının arasında eriyip giden sigaraya kaydı. Bitmek üzereydi ve bunun o da farkındaydı. Farkındaydı ki elindeki izmariti bulunduğumuz kattan aşağı bıraktı ve çok geçmeden kendine bir yenisini yaktı.

Sigarayı bende severdim. Her zaman olmasa da arada bir arkadaş ortamında içerdim. Acaba bir dal istesem verir miydi? Bir an ondan bunu isteyecek gibi oldum ama daha sonrasında bu fikrimden vazgeçtim. Canım şu anda hiç sigara içmek istemiyordu.

O ağır ağır hiç acelesi yokmuşçasına zehrini tüketirken onunla sohbet etmek adına bir adım attım.

"Gitmem gerektiğinin sende farkındasın değil mi?"

Dolgun dudaklarının arasına yerleştirdiği sigarasıyla bakışları çok kısa bir süreliğine bana uğradı. Sigarasından çıkan dumanlar gözlerinin önünden geçerek yukarı doğru dağılırken bakışlarını net bir biçimde göremedim ve bu durum gözlerindeki ifadeyi anlamamı engelliyordu.

Kemikli parmaklarıyla tekrardan hakimiyetine aldığı sigarasını dudaklarından çekerken gayet rahat bir biçimde yanıtladı beni.

"Yo."

Verdiği cevaba gözlerimi dikerek tip tip baktım.

"Nasıl yo? Ne demek yo?" derken onun aksine hiç de rahat bir biçimde değildim.

"Bildiğin yo."

Kendinden emin bu rahat tavırlarına sinirlerim bozulurken bakışlarımı hızla üzerinden çektim ve sinirimi belli edecek bir biçimde nefesimi seslice dışarı doğru verdim. Nasıl bir belaya bulaşmıştım acaba diye düşünürken onun bana ulaşan sesini duydum.

"Bak şu anda işler biraz karışık ve ben bunları düzeltmeden bir yere gitmenin ihtimali bile yok."

Biraz daha ciddi ama bir o kadar da ılımlı çıkan ses tonuyla tekrar ona doğru dönerken kafamın içindeki merak havuzunda yüzen sorularımdan bir tanesini ona yönelttim.

"Arkadaşlarının bahsettiği mesele yüzünden mi?"

Bana yandan kısık bir bakış atarken sigarasının uzayan külünü aşağıya doğru silkeledi.

"Olabilir."

Bu kez iç çeker gibi bir nefes bahşederken ciğerlerime sol avucuma yanağımı yasladım ve manzarayı seyretmeye kaldığım yerden devam ettim.

"Ne kadar sürecek bu durum? Ben böyle hiç rahat değilim. Bir fazlalıkmışım gibi hissediyorum ve güvende miyim bilmiyorum bu durum beni korkutuyor." derken tüm içtenliğimle düşüncelerimi dile getirdim.

Sözlerimin ardından ağır çekimde bedenini bana doğru döndüren Ares'le bakışlarımı manzaradan aldım ve ona yönlendirdim.

"Ben sana zarar vermem öncelikle bunu bil." dedi sert bir biçimde.

Aslında bunu biliyordum yani en azından böyle hissediyordum. Sonuçta bana bir zarar verecek olsaydı çoktan yapardı ve o kadar benimle hastane hastane gezmezdi bana çözümler aramazdı diye düşünüyordum.

"Benim korkum senden yana değil." diyerek kendimi açıklamaya çalıştım.

"Benim yanımdasın ve ben yanındayken de kimse sana zarar veremez."

Sertliğinden ödün vermeden kendinden pek emin şekilde cümlelerini sıralamaya devam eden Ares'e kendimi net anlatamıyormuşum gibi baktım. Aslında galiba benim tüm meselem bir yere ait olmaktı. Orada mutlu ve huzurlu yaşamaktı.

"Aslında benim derdim tam olarak bunlar değil. Ben ölmüşüm zaten gömenim yok." dedim usulca.

"O zaman derdin ne?"

Bakışlarımı tamamıyla gözlerine diktim ve bedenimi yasladığım korkuluklardan çekerek yerimde tam anlamıyla dikildim. Şu anda o da benim gibi yerinde dikilmişti ve biz karşı karşıyaydık. Gecenin ayazına inat sımsıcacık bir enerjiyle karşımda duruyordu ve farkında olmadığına kalıbımı basabileceğim bir güzelliğe sahipti. Şimdi ben bu adama ne demeliydim ki? Gerçeği mi?

Ben buraya ait değilim mi demeliydim? Oysaki gerçekten de buraya ait olmanın gözüme çok güzel göründüğünü şu anda idrak ediyorken.

Kısa bir süre duraksadım ve o anları zihnimde canlandırdım. Bir nedenim vardı ve ben buradaydım, buraya aittim. Bu kadar kısa ve basit bir düşünce bile çok hoşuma gitmişti. Bir yere aittim ve o yer burasıydı.

"Benim derdim aidiyet duygusuyla. Ben oraya aitmişim gibi hiçbir zaman hissedemedim. Şu anda da burada fazlalıkmışım gibi hissediyorum. Kendimi bir türlü bir yere koyamıyorum."

Cümlemin sonunda bana öyle bir baktı ki bir an gerçekten de beni anlıyormuş gibi hissettim. Bu mümkün olabilir miydi? İçimde süren o kadar çok iç hesaplaşmalarım vardı ki nerede ne düşünüp ne hissedeceğimi bilmiyordum. Tam bir içsel kaosun içindeydim ve boğuluyordum.

"Bende farklı bir durumda değilim." diye mırıldanarak eski pozisyonuna geri döndü.

Dirseklerini dayadığı korkuluğa ağırlığının bir kısmını verirken belini biraz bükerek kalçasının geride durmasını sağladı. Ne zaman bitirip attığını fark etmediğim sigarasının yerini paketteki başka bir sigara dalıyla doldururken ben olduğum yerde durarak ona bakmaya devam ediyordum.

"Bu gidişle bir köşede ölüp gideceğim herhalde. Her tarafım belirsizlik." diye mırıldandım.

Sol kolumu tıpkı onun yaptığı gibi korkuluğa dayarken üzerimden kayan battaniyeye daha da çok sarındım.

Bana bakmaksızın elindeki zehriyle ilgilenen Ares kısa bir süre duraksadı ve bu süreçte bakışlarını diktiği sigarasından çekmedi. Ardından sırasıyla ilk parmaklarının arasında zarifçe tuttuğu sigarasının külünü aşağı doğru silkti ve derin bir nefes çekmek adına elini dolgun dudaklarına doğru yönlendirdi.

Bu hareketlerini kaçıncı kez tekrarladığını sayamazken sabırla bir şeyler demesini bekledim. Ama o sustukça sustu ve bu kadar susmaların üstüne sanki mümkünmüş gibi daha da çok sustu. Aradan geçen birkaç dakikanın ardından bir şey demeyeceğine tam ikna etmişken beni bir anda konuştu.

"Buna bir son verebilirsin."

İlk başta demek istediğine bir anlam veremezken refleks olarak bir soru yönelttim hemen.

"Neye?"

Yandan kısık bir bakış attı bana. Gözlerindeki ifadeye bir anlam veremedim.

"Belirsizliklere."

Yaslandığım yerden hafifçe dikilirken sol kolumun uyuştuğunu fark ettim.

"Nasıl olacakmış o?" diye sordum saf bir merakla.

Sağ elimle uyuşukluğunun geçmesi için hafif hafif ovaladığım sol koluma kısa bir bakış attıktan sonra yönünü ve bakışlarını tamamıyla bana çevirdi ve bu kez vereceği yanıt için beni çok bekletmedi.

"Bir neden bulduğumu söylemiştim ve bu yeni hayatın için güzel bir sil baştan olabilir."1

-BÖLÜM SONU-

 

Bölümü nasıl buldunuz?

 

Beğeni ve yorum yapmayı unutmayın! Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

 

Seviliyorsunuz!

Bölüm : 23.09.2024 15:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...