63. Bölüm

BÖLÜM 62 - 2. KİTAP BÖLÜM 5

Serra Bıçakcılar
_ssaree_

 

Ben geldim bölüme koşun! Her zamanki gibi sizi bölüm sonunda bekliyorum. Bölüme geçmeden oy vermeyi ve bölüm boyunca bolca yorum yapmayı unutmayın!

İYİ OKUMALAR

14 Eylül Salı sabah saatleri.

“Bende acilin nesini anlamadığınızı anlamıyorum! On gün oldu tamı tamına on gün! On gündür bir tane daireyi acil satışta satamadınız!”

Soluk soluğa üzerime geçirdiğim elbisenin eteklerini düzeltirken burnumdan soluyordum.

“Ya ablacım haklısında bazen satılmayınca satılmıyor ben ne yapayım şimdi?”

Telefon ahizesinden duyduğum ses on dakikadır aynı şeyleri evirip çevirip söylerken artık gerçekten bunalmıştım. Zaten telefonla konuşurken hazırlanmak oldukça zordu. Nefes nefese kalmıştım ve suratımın yandığını hissediyordum.

“Satılmıyor diye bir şey yok! Sen emlakçı değil misin ne demek satılmıyor? Hayır bir de acil satılması lazım dediğimde ederinden az değer biçtin. Ancak böyle hemen satılır dedin! Satılmamak ne demek? Madem bu kadar bekleyecektik o zaman ederinde satışa koysaydın! İnsan mı kazıklıyorsun sen?”

Karşı taraftan da en az benim kadar bezmiş bir soluk sesi geldi. Hayır bir de utanmadan oflamıyor muydu iyice sinirleniyordum.

“Tamam ablacım haklısın. Sen bana iki gün daha ver ben halledeceğim. Ederinde de satacağım.”

Artık sabrım kalmamıştı. O evin çoktan satılmış olması gerekiyordu. On gün olmuştu tam on gün! Benim buradan çoktan gitmiş olmam gerekiyordu.

“Son iki gün. Sattın ya da sattın yoksa evi başka emlakçıya vereceğim seni de bir iş beceremiyor diye herkese rezil edeceğim!”

Aramayı karşı taraftan bir yanıt beklemeden sonlandırırken telefonu öfkeyle yatağın üstüne savurdum. Önüme gelen saçları asabi bir halde gelişi güzel toplarken kıskaçlı tokayla tutturdum.

On gün olmuştu. O’ndan haber alalı tamı tamına on gün olmuştu. Dedesine ve şirketine dava açması... Öfkeliydi. Hem de çok. Bunu onu görmeden de hissedebiliyordum.

Çok gün geçmişti. O benden gideli baya gün olmuştu. Bugün yetmiş beşinci gündü. İlk başlarda acımın sesi o kadar kulaklarımı tıkıyordu ki bunu sayamıyordum bile ama zamanla acıya alışıyordu insan.

Gidişinin ilk zamanları deli gibi ondan gelecek en ufak bir haberi beklerken şimdi günler sonra ansızın haber gelmesi beni sandığımdan çok afallatmıştı.

Ailesine karşı dava açması beklediğim bir şey miydi bilmiyordum. Bir şeyler elbetteki bekliyordum ama beklediğim şey neydi onu da bilmiyordum. Dedesini kirli işler yapmakla suçluyor, babasının hakkını istiyordu. Yani Tamer öyle demişti. Başka bir ayrıntıda vermemişti. Zaten bende istememiştim.

Neden günler sonra bir dava daha açmıştı peki? Şimdi neredeydi? Geri mi gelecekti? Ya da gelecek miydi?

Bilmiyordum.

Elbisenin eteklerini son kez düzelttikten sonra lavaboya giderek elimi yüzümü yıkadım. Bugün doktor kontrolüm vardı. Artık bebeğimin hareketlerini belirgin bir şekilde hissetmeye başlamıştım ve bu ona olan merakımı gittikçe arttırıyordu.

O gün ansızın ondan gelen haberle birlikte beni bir panik hali almıştı. Zamanımın gittikçe azaldığını zaten biliyordum ama o haberi aldıktan sonra o zamanın çoktan tükendiğini anlamıştım.

Tamaylar gittikten sonra apart topar eskiden yaşadığım yerde tanıdığım bir emlakçıya ulaşmış ve yine eskiden halamların yaşadığı ama babama ait olan ve zamanında tapusunu üzerime aldığım daireyi satışa çıkarttırmıştım.

Buradan gidebilmem için en önemli olan ihtiyacım paraydı. Daha öncesinde düşündüğüm planı birebir uygulayacaktım. Önce nakit ihtiyacımı ayarlayacak sonrasında yeni bir şehre giderek orada kendime küçük ama güzel bir yaşam kuracaktım. Bebeğim için gerekli koşulları o gelmeden sağlamalıydım. Her ne kadar hala daha gideceğim yere net bir karar veremesem de para işi hallolana kadar ona da bir karar vereceğimi düşünüyordum.

Kuruladığım yüzümle birlikte tekrardan kaldığım odaya giderek yatağın üzerine fırlattığım telefonu elime aldım. Ufak bir etrafı kontrol ettikten sonra elime çantamı da alarak evden çıktım. Zero beni bekliyor olmalıydı.

Ayağıma geçirdiğim rahat terlikler hala daha sıcak olan havalarda bana konfor sağlayan yegâne şeylerden biri olurken çıkık karnımı saran ama kalçadan aşağıya doğru bollaşan kayık yaka elbiselerimde onlara eşlik ediyordu.

Ağır adımlarla çıktığım apartmanda beni her zamanki gibi direkt Zero karşılarken ona sadece bir baş selamı vermekle yetindim.

“Günaydın efendim bugün nasılsınız?”

Kaç kere bunu yapmamasını söylesem de beni asla dinlemeyerek her seferinde bineceğim kapıyı açan adama ters bir bakış atarken onu geçiştirircesine konuştum. “İyiyiz.”

İyiydik. Bebeğim ve ben. Bu çoğulluk artık sahiplendiğim en değerli şeylerden biriydi.

Ve hesaplamalarıma göre bugün cinsiyetini öğrenebilirdim. Hafta açısından bunun için ideal bir zamandaydım. 16. haftada bakalım bebeğim uysallığını belli edip hemen kendini gösterecek miydi yoksa annesi ve babasından aldığı zoru oynama özelliğiyle saklanacak mıydı? Bunu şu anda delicesine merak ediyordum.

Aracın içerisine ağır ve dikkatli hareketlerle yerleştikten sonra Zero’nun da yerine geçmesiyle yola koyulduk.

İçimde soluklarımı sık tutan o heyecana karşı kendimi tutamazken iki elimi de karnıma sarmıştım. “Kliniğe biraz hızlı gidebilir miyiz?” demekten kendimi alıkoyamazken Zero’nun irileşen bakışlarla bana döndüğünü gördüm.

“Ne oldu? Bir şey mi oldu? Sancınız mı var efendim?”

Çatılan kaşlarımla gülmekle gülmemek arasında kalırken gözlerimi devirdim. “Hayır.”

Sorsalar bunu koruma diye başıma bırakmışlardı ama geldiği ilk andan beri sürekli hastanelik oluşlarımdan mütevellit adamda bir ufak travma yaratmıştım sanırım.

“O zaman sorun nedir?”

Sana ne?

Sessiz uzun bir nefes verirken bir yandan da ufak ufak hareket eden miniğimi okşuyordum. İçimde bir yerlerde hareket etmesini çok seviyordum.

“Bugün cinsiyetini öğrenebilirim. Biraz merak ettim o yüzden acele etmek istiyorum.” derken tamamıyla olmasa da dürüst olmayı seçmiştim.

Biraz merak tabirim şu andaki kıvranışımın yanında solda sıfır kalırdı!

Ne dememi bekliyordu bilmiyorum ama bunu dememi beklemediği belli olan adama tuhaf bir bakış atarken neye bu kadar şaşırdığını anlamadım. Açıkçası bu çok da önemsediğim bir şey değildi. Şu anda aklımda da fikrimde de bebeğim vardı.

“Herhangi bir tahmininiz var mı efendim? Hani anneler hissedermiş ya böyle şeyleri.”

Duraksadım. Evet bir tahminim vardı. Rüyamda da görmüştüm. Hatırlıyordum ama hatırlamaktan öte zaten hissediyordum.

Her şeyin çok başıydı. En başı.

O’nunla ilk tanışmamızın ardından eve döndükten sonra babamın eline boşanma celbi ulaştığı o gün yediğim dayağın şiddetiyle kendime geldiğim ilk an onu aramış ve sonrasında ikinci kez bir araya gelişimizin üstüne kendimden geçmiştim. Ama bebeğim... O benden, bizden geçmemişti.

O gece hastane odasında uyanmadan hemen önce gördüğüm rüyayı hatırlıyordum. Her ayrıntısı zihnimde tazeliğini korumasa da ana hatlar sağlamlığını koruyordu.

Hafif bir uğultuyla esen ılık rüzgâr siyah saçlarımı havalandırıyordu. Sayısız kum tanelerinin üzerinde uzanıyordum. Dolunay uçsuz bucaksız denize yansırken ona sayısız yıldızlar eşlik ediyordu ve ben o manzaraya hayran kalmıştım.

Neredeyim, ne yapıyorum anlamaya çalışırken tam o anda karnımda bir kıpırdanma hissetmiştim.

Tıpkı şu anda da hissettiğim gibi.

Şaşırmıştım çünkü uzun gece karası saçlarım üzerimdeki dantellerden oluşan beyaz elbisenin sardığı kocaman göbeğimin üzerinde katlanarak birikmiş vaziyetteydi.

Tıpkı şu anda da olduğu gibi.

O büyüklükteki göbeğime bir anlam veremediğim anda karnımın farklı bir kısmında yine bir kıpırdanma olmuştu ve bu sefer karnımın yüzeyindeki o dalgalanmayı gözlerimle görmüştüm.

Ağır hareketlerle ellerim karnıma kapanırken asla neler olduğunu anlayamamıştım. Orada sanırım bir bebek vardı.

Sonunda fark ettiğim bu gerçeklikle kafam biraz daha karışırken bir ses ulaşmıştı kulaklarıma. Derinden gelen uğultunun içerisinde seçemediğim küçük bir kız çocuğu sesi bir şeyler diyordu.

Merakımın ağır basmasıyla sese dikkat kesilirken ellerim karnıma dolanmıştı.

"Bizi bulmanın senin için bedelleri büyük olacak. Seni seviyorum, ona iyi bak. En çok da kendine. Ve lütfen bizden vazgeçme..." demişti o ses.

Haklıydı. Onları bulmamın bedelleri benim için büyük olmuştu. Özellikle de o’nu. Bebeğimi...

Ama yanıldığı bir nokta vardı ki ben onlardan değil, o bizden vazgeçmişti. Daha doğrusu benden. Çünkü bebeğinin varlığını bile öğrenememişti. O kadar çabuk geçmişti benden. O kadar acele.

“Hayır yok.”

Bunu Zero dahil kimsenin bilmesine gerek olmadığından bir süredir kendime saklıyordum ve yakın zamanda buradan çekip gideceğim için eğer bugün cinsiyeti öğrenirsem de yine kendime saklamaya devam etmeyi planlıyordum.

Yolculuğun geri kalanı sessizlik içerisinde geçerken özel kadın doğum kliniğine az önceki ricam üzerine kısa sürede gelmiştik. Tıpkı araca binerken olduğu gibi inerken de hareketlerim ağır ve dikkatliydi.

Zero hemen yanımdan benimle birlikte ilerlerken dört katlı kliniğin ikinci katına çıktık. Benimle ilgilenen doktor bu kattaydı.

Profesyonelliğinden tutun ününe kadar oldukça iyi bir doktor olduğundan genelde kapısının önü hep hastalarla dolu olan adam sabahın erken saati olmasına rağmen yine şaşırtmazken kendime kenarda oturacak bir yer buldum.

Zero benim geldiğimi doktorun sekreterine bildirirken birazdan çağrılacak olmanın bilincinde oturduğum yere çok da yerleşmedim. Ben doktorun diğer hastalarına nazaran randevuyla gelmiyordum. Malum soyadından kaynaklı öncelikli premium bir hastaydım.

Doktorla birebir iletişim kurar, geleceğim tarih ve saatlere ben karar verir ve geldiğimde de bunu sadece bildirerek en kısa sürede içeri girerdim. Ayrıcalıksa ayrıcalıktı. Kaldı ki bu benim değil Sancaktarların özel isteğiydi.

Çok değil beş dakika sonra içeriden çıkan karnı burnundaki kadından sonra direkt adım söylenirken oturduğum yerden ayaklandım. Her zamanki gibi Zero’yu kapı dışarısında bırakırken sadece benim için açtığı kapıdan geçerek doğruca doktora ilerledim. O zaten kapıyı açtığı gibi kapatırdı.

“Lavinia Hanım hoş geldiniz! Bugün kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Nasılsınız bakalım?”

Her zamanki gibi beni ayakta karşılayan ellilerinde olan adamla tokalaştıktan sonra ilk günden beri oturduğum koltuğa oturdum.

“İyi hissediyoruz. Sadece arada midem ekşiyormuş ve yanıyormuş gibi hissediyorum onun dışında bir sorunum yok.”

Çok şükür ki! Atlattığım onca badireye rağmen!

“Ah bunlar olabilir şeyler!” diyen doktor kısa bir an önündeki notlara ve bilgisayarının ekranına döndü. “Hamileliğinizin 16. haftasındasınız ve bu dönemde vücuttaki hormonal aktiviteler bu tarz şikayetlere sebep olabiliyor.”

Burnunun ucuna kadar kayan gözlüğü onda her zaman gördüğüm bir hareketle geriye iterken bana döndü. “Başka bir şikâyetiniz var mı? Kanamalarınız hala daha devam ediyor mu?”

Başımı olumsuzca salladım. “Hayır bir süredir hiç öyle bir şey yaşamadım.”

Verdiğim yanıt doktorun yüzünde tabiri caizse güller açtırırken neşeyle oturduğu yerden ayaklandı. “Süper! Şimdi hazırsanız bakalım minik avokado ne durumda.”

Ufak bir baş sallamasıyla birlikte ayaklanırken doktorla birlikte yan odaya geçtim. Ultrason gibi birçok cihaz bu odadaydı.

“Hamileliğin 16. haftasında bebekler genellikle elma ya da avokado büyüklüğünde olur.” diyerek yaptığı bilgilendirmelere ara vermeyen adam hem konuşup hem de cihazı ayarlarken bende sedyeye uzanıyordum.

Göğsüme kadar topladığım elbisenin etekleriyle alt tarafımda sadece külotla kalmanın rahatsızlığını yaşayamadan doktor bana bakmadan özenle o kısmımı havluyla kapattı.

“Bakalım bakalım neler yapıyormuş.”

Çıkık karnımın alt kısmına doğru sıktığı soğuk jel ilk an için ürpermemi sağlarken göğsümün üzerindeki ellerimi yumruk yaptım. Bu jelin soğukluğu yalnızlığımdan olsa gerek beni çok fazla üşütüyordu.

“Cinsiyetini öğrenebiliriz değil mi?” Ses tonumdaki titreklik ve kısıklık yaşadığım burukluktan kaynaklıyken ne zaman bu sedyeye uzansam hep aynısı oluyordu.

Buraya yattığım ilk günden bugüne kadar hep tektim. Sanırım son günümde de öyle olacaktım.

“Eğer şanslı günümüzdeysek evet.” diyen adam tüm dikkatini yaptığı işe odaklarken önündeki cihazda her zamanki yaptıklarını yaparak bir yerlere bastı. Sağ elinde hazırda beklettiği probu jellerin üzerinde dolaştırarak ilk önce jellerin karnımın tüm yüzeyine iyice yayılmasına sebep oldu.

Bir süre sessizce ekranda beliren bebeğimi inceledi ve tüm dikkatiyle notlar aldı. Bu süreçte bende her zaman yaptığımı yaparak doktoru kendi haline bıraktım ve ekrandaki miniğime baktım. Artık gittikçe belirginleşiyordu. Az buçuk neresi ne oluyor anlayabiliyordum. Bu inanılmaz tuhaf bir histi.

O oradaydı. Bir insan yavrusu. Karnımda. Benim yavrum.

“Evet öncelikle bebek çok iyi hatta maşAllah’ı var. Bunu söylemeden geçmeyeceğim. Ama beni bir noktada yanılttı.”

Çok iyi kısmından sonrasının benim için hiçbir önemi kalmazken aldığım rahat nefesle doktora döndüm. Son cümlesi merak uyandırmamış değildi.

“Nasıl yanılttı?”

Probun durmadan oynamasıyla bebeğim sürekli farklı açılardan gözüküyordu. Her açısı ayrı bir güzeldi.

“Bebeğiniz bir avokado değil.”

Ne? 

Duyduğum cümlenin gerçekliğini sorgularken bir an afalladım. Ne demek bebeğim bir avokado değildi?

Evet bebeğim elbette bir avokado değildi!

“Anlamadım?”

Anlık yaşadığım afallamanın buhranından beni doktorun gür kahkahası çıkarırken ona ters bir bakış atmadan duramadım. Gerçekten doktorunda anormali bir bana denk gelirdi zaten!

“Tabi ki bebeğiniz bir avokado değil. Demek istediğim bebeğinizin şu anda hafta açısından bir avokado büyüklüğünde olması gerekiyordu ama kendisinin maşAllah’ı var. Sanırım annesinin payından da alıyor.”

Vermesi gereken genel bilgiler dışında her bilgiyi veren doktorumun en kötü yanı buyken her zamanki gibi sessizliğimi korudum. Her ne kadar çoğunlukta sinirlerimi bozsa da bebeğimi her kaybetmenin eşiğine geldiğimde beni oradan döndürende kendisiydi.

“Ne durumda?”

Kayan gözlüklerini bir kez daha düzeltti. Kıstığı bakışları ekrana fazla odaklıydı.

“Boyu on üç santim, kilosu yüz seksen beş gram. Boyu uzun ama normal sayılabilir. Tam sınırda. Yalnız kilosu biraz normalden fazla. Çok az ama. Panik yapılacak bir şey yok. Böyle durumlarla karşılaşabiliyoruz. Sanırım biraz tombalak bir bebeğiniz olacak.”

Kaşlarımın havalanmasına mâni olamadım. Ben ve tombalak bebeğim? Sanırım annesine hiç benzemeyecekti.

“Kilosu ilerleyen zamanda sorun çıkartır mı?” demekten kendimi alıkoyamazken çoktan kafamda bin bir farklı senaryo oluşmaya başlamıştı.

Kilosunun gayet iyi olması beni çok mutlu etmişti ama işin birazda gerçekçi yanından bakacak olurken bir yandan da korkutmuyor değildi. Çünkü onun bir de oradan çıkması vardı.

“Umuyorum ki çıkarmaz. Henüz önümüzde yirmi iki haftalık bir süreç daha var. Zaten hamilelik sürecin sıkı bir takipte. Olası bir durumda gerekli müdahaleleri yapıyor olacağız zaten. O yüzden endişelenmeni gerektirecek bir durum söz konusu değil.”

Doktor her zamanki gibi iç rahatlatan o konuşmalarından yaparken yalnızca başımı sallamakla yetindim. Bu konuşmaları bazen gerçekten işe yarasada genelde bende pek bir etkisi olmuyordu. Çünkü ben her zaman kendimi hep en kötüsüne alıştırırdım. Bu bir nevi benim savunma mekanizmamdı.

“Peki cinsiyeti?” diyerek hem konuyu değiştirmeyi hem de bugünün asıl önemine gelmeyi hedeflemiştim ve bu işe yaramıştı.

“Ah cinsiyet! Evet onu çoktan gördüm ama emin olmak için biraz daha bakmak istedim.”

Kalp atışlarımın hızlandığını yan odadaki bir insan bile duyabilirken doktor tek tuşla buna bebeğimi de dahil etti. En az annesinin kalbi kadar hızlı atan miniğimin kalp atışları kulaklarıma dolarken gözlerimin dolması engel olabildiğim bir durum değildi.

Onu ilk duyduğum andan itibaren her duyuşumda içli içli ağlıyordum. Oradaydı işte! Her şeye rağmen benimleydi!

Yaşların birbirini peş peşe takip ettiği anlarda burnumdaki derin sızıyla konuştum. “Ona daha yakından bakmak istiyorum.”

Titreyen sesim doktorumun yüzünde buruk bir tebessüm oluştururken emindim ki o da en çok bu anlarımda bana acıyordu. Çünkü neler çektiğimi nelerle baş ettiğimi en iyi o biliyordu. Hepsinde bizzat oradaydı.

Zaten yeterince bana dönük olan ekran biraz daha bana doğru dönerken doktor elindeki aletle bir noktada sabit kaldı. Yüzünde.

Çok güzeldi.

“Bebeğin yüz kaslarındaki gelişim hala daha devam ediyor. Gördüğün üzere artık kaşlarını çatabilir ve zamanla mimikler yapabilir.” diyen doktor parmağının ucuyla çatılan o minik kaşları işaret etti.

Her şey çok belirgin olmasa da bende az buçuk anlayabilmiştim kaşlarını çattığını. Babasına benziyordu.

“Gözler ve kulaklar bu haftadan itibaren devreye giriyor. Artık seni ve etraftaki sesleri duyabilir. Sana tavsiyem onunla bol bol konuş. Tabi olumlu şeyler.”

Verdiği her yeni bilgiyle başımı onaylar bir biçimde sallarken aynı zamanda da ağlamamı sürdürüyordum. Bu durum odadan çıkacağım zamana dek sürecek bir şeydi. Doktor da buna alıştığından arada bana peçete uzatmak dışında başka bir tepki vermiyordu.

“Ben zaten hep onunla konuşuyorum.”

Sözlerim doktorun yüzünde tatmin olmuş bir tebessüm oluştururken bana destekleyici bir bakış attı. Onun bu bakışları bana doğru yolda olduğumu hissettiriyordu.

“Sen zaten az buçuk bebeğin hareketlerini hissedebiliyordun. Bu durum artık daha da belirginleşecek. Bebeğin hareketlerini, yumruklarını ve tekmelerini daha yoğun bir şekilde hissedeceksin ve bu zamanla gözle görülür bir hal alacak. Bunlar seni endişelendirmesin gayet normal.”

Bu saydıkları beni asla endişelendirmezdi çünkü bu hayatta en sevdiğim şeylerden birisi de onun hareketlerini hissetmekti.

İçimde bir yerde onun can buluyor olması son derece mucizevi bir olaydı. Onu öğrendiğim ilk ana nazaran geçen her yeni bir günde ona olan aşkım daha da artıyordu. Sanki ondan önceki yaşamımın benim için pek de bir önemi yokmuş gibiydi. Onsuz bunca zaman ne yapmıştım ki?

Annelik böyle bir şey miydi?

“Gözlemlediğime göre sizde de değişimler süregeliyor. Cildiniz daha bir parlak, saçlarınız daha bir gür.” diyen doktor dikkatini bir anda bana döndürürken bir süredir odada yankılanan kalp atış sesleri son buldu. Doktor elindeki aleti karnımdan uzaklaştırırken bende bana uzattığı peçeteyle karnımdaki jelleri temizlemeye başladım.

Muayene bitmişti. Her zamanki gibi muayene sonunu ultrason görüntüsü alarak sonlandıran doktor toparlanmamda bana yardımcı olduktan sonra ultrasın görüntüsünü bana verdi. Birlikte tekrardan az önceki odaya geri dönerken herkes kendi yerine oturdu.

“Bu haftadan itibaren hormonların etkisiyle sırtında, bacaklarında ve karnının etrafında ağrılar hissedebilirsin. Kendini yormadan bol yürüyüş yapmanı ve sık sık uzanmanı tavsiye ediyorum. Hamileliğinin en başından beri koyduğum yasaklara da uymaya devam ediyorsun. İş yapmak, ağır şeyler kaldırmak, bedenini tuhaf şekillere sokmak yok ve en önemlisi seni üzecek, strese sokacak şeyler uzak durmaya devam edeceksin.”

Her şeye tamamdım ama o son dedikleri ne kadar mümkünse...

“Elimden geleni yapacağım.” demekle yetinirken konuşmanın artık cinsiyet kısmına gelmesini istiyordum.

“Göğüslerin kendini emzirmeye hazırlamaya başlayacağı için onlarda büyüme bununla beraberinde hassasiyet ve sızılar olabilir. Hormonal değişiklikler ani ruh değişkenliklerine sebep olabilir. Bu dönemde unutkanlıkların artabilir bu da geçici bir durum. Hamileliğini göz önünde bulundurarak bedeninin hassas bir süreçte olduğunu tekrar hatırlatmak istiyorum. Kendine ekstra dikkat etmen gerekiyor. Zayıflığın hala daha ciddi bir boyutta. Bebeğin gelişimine bakarsak kendini beslenmen konusunda biraz daha zorlaman gerekiyor. Belli ki senin payından da bir şeyler alıyor. Hamilelik sürecinde anne ve bebeğin kilo alımı ve gelişimi doğru orantılı olmalı. Lifli gıda tüketimine ve bol su içmeye dikkat et.”

Elimdeki ultrason fotoğrafını çantamın içerisine özenle yerleştirirken ara ara birkaç mırıltıyla doktoru onaylamaya devam ediyordum. Her ne kadar yeter artık diye isyan etmek istesem de işinin ehli birisi olduğu için dediklerinin önemi oldukça büyüktü ve bu benim elimi kolumu bağlıyordu.

“Artık cinsiyete geçsek?”

Sabırsızlığıma her zaman tanık olan adam halime sadece gülerken az önce bir şeyler karalayıp kaşesini bastığı kâğıdı bana uzattı.

“Bunlar yeni ek takviyelerin. Kullanım talimatlarını ayrıntılarıyla birazdan sana mesaj atacağım.”

Doktoru sadece baş sallamasıyla onaylarken artık sadede gelmesini bekliyordum. Ufak bir hareketle bana uzattığı kâğıda uzanarak aldım ve onu da çantamın içine sıkıştırdım.

“Evet her şeyi konuştuğumuza göre en önemli olan ve sona bıraktığım konuya gelebiliriz. Cinsiyetini gördüm ve ben gördüğümden eminim ama bu haftada bazen yanılmalar söz konusu olabilir bunu da demeden geçmeyeceğim. İlerleyen muayenelerde en net bilgiye zaten ulaşırız ama şu an bi-”

Dayanamadım.

“Kız değil mi?” cümlesi döküldü dudaklarımdan. Sabırsızdım. Ben zaten biliyordum. Hissediyordum.

Ama duymaya da ihtiyacım vardı.

Benim sabırsız halim miydi karşımdaki adamı güldüren yoksa tahminimin doğru çıkması mı?

“Anneler hep hisseder öyle değil mi? Bunun şaştığını henüz hiç görmedim. Evet bir kız.”

Bir kız.

Kız. 

Benim kızım.

Zaten hissettiğim şeyi duymam sanırım idrakımı yeni açarken kısa bir an soluklarıma ara verdim. Aklıma gelen düşünceyi nasıl olurdu da daha önce düşünemezdim?

Kız! 

Kubat!

*** 

14 Eylül öğlen saatleri.

Tamay Sancaktar.

Anlamaya çalışıyordum. Herkesi. Her zaman. Bu çoğunlukta başardığım bir şeydi de ama Lavinia... Onu tanıdığım ilk andan bu yana bir türlü tam anlamıyla anlayamamıştım. Özellikle de Ares gittikten sonra.

Yer yer tanık olduğum yer yerse ondan öğrendiğim kadarıyla zor bir yaşamı olmuştu. Bakışlarından belliydi zaten kırılmış bir kadın olduğu. Bu hali Ares gittikten sonra daha da belirgin bir hal almıştı.

Artık karşımdaki kadın ilk gördüğüm Lavinia’dan çok uzaktı. Bir kere fazlasıyla acımasızlaşmıştı. Karşımdakini kırar mıyım üzer miyim diye hiç düşünmüyor ve bizi yerin dibine sokarcasına kovup duruyordu.

Acının uğradığı her ruh değişime mahkûmdu.

Hızlı adımlarla binadan içeri girerken peşimden söylene söylene gelen Tamer’i duymazdan gelmeye çalışırken sessiz uzun bir soluk verdim. Hızlı hareketlerimden dolayı nefes nefese kalmıştım. Bedenimde cirit atan streste buna tuz biber oluyordu.

“Bu piçin bir tane görevi var. Bir tane! O da şu kıza sahip çıkmak ve ne olursa direkt bana haber vermek. Sabahtandır ulaşılmamak da ne demek! Onu bir bulayım sikeceğim akrabasını da tanışıklığını da!”

Çıktığım her bir merdivende adımlarımın sağlamlığına dikkat ederken aynı zamanda çantamın içinden Lavinia’nın kaldığı evin anahtarını arıyordum. Zor olsa da çıktığım son basamakta bulmuştum.

“Bugün doktor kontrolüne gidecekler demedin mi sen? Cinsiyeti öğrenme ihtimali falanda var demiştin. Belki yine her kontrole gittiğinde olduğu gibi iyice içine kapanıp biraz hava almak için bir yere gitmek istemiştir. Bu tabi ki o adamın ulaşılamamasına bir açıklama değil. Ares şu anda burada olsa çoktan ortalık elli altılık olmuştu.” diyen sevgilime ters bir bakış attım.

“Ares adam olsaydı da burada olsaydı o zaman! Zaten araba da kapıda yok boşu boşuna geldik buraya.” derken stres seviyem her geçen saniye artıyordu.

Lavinia’ya bir türlü ulaşamıyorduk. Endişelendiğim şey elbette ki bu değildi. Biz Lavinia’ya Ares gittiğinden beri ulaşamıyorduk zaten. İşin tuhaf yanı onun yanına koyduğumuz adama da ulaşamıyorduk. Aklıma kötü şeyler getirmek istemiyordum ama hislerim hiç de iyi şeyler söylemiyordu.

Kliniğe gönderdiğimiz adamda Lavinia’yı bulamamıştı. Üstelik adamın söylediğine göre Lavinia oraya sabahın erken bir saati gitmiş ve bir saat içerisinde işini halledip çıkmıştı. Kamera kayıtlarına göre de herhangi bir terslik olmamıştı.

O zaman bu kadın neredeydi?

Titrediğini yeni fark ettiğim ellerimle zor bela anahtarı deliğe takarken hızlıca araladığım kapıdan içeri girdim.

“Lavinia!” diyerek yüksek bir sesle evin içerisine seslenirken bir ölüden farksız evde bakışlarımı gezdirdim. Hiçbir hareketlilik sezmediğim ev içimi daha da sıkarken yine de bir umut tüm odaları gezdim. Zaten küçük olan evde bu çok da uzun sürmezken baktığım son oda olan Lavinia’nın yatak odasından çıktım.

Zaten peşimde dolandıkları için Bars’larla holde karşı karşıya gelirken başımı olumsuzca salladım. “Yok, evde değil!”

Tamer beni takmadan az önce çıktığım yatak odasına girerken usulca Bars’a sokuldum.

“Nereye gitmiş olabilir ki? Ya başına bir şey gelmişse?” Sesim sonlara doğru titrerken gittikçe karamsarlığa kapılıyordum.

Bars beni kolları arasına çekerken hızla ona karşılık verdim. “Elbet çıkar bir yerden sevgilim hemen kötüye kapılma.”

Umarım sevgilim. Umarım öyle olur yoksa çekeceğim vicdan azabına mı dedemin vereceği tepkiye mi yoksa eğer olurda Ares öğrenirse onun vereceği tepkiye mi yanmalıydım bilmiyordum.

“Eşyalarının hepsi yerinde. Demek ki eve gelecek. O gelecek gelmesine de o Zero’yu bir yakalarsam köyüne ebesinin mabadına yollayacağım!”

Tamer’e tahammül seviyemin azaldığını hissederken gözlerimi devirdim. “Tüm bunlar senin yüzünden oluyor. Nereden buldun getirdin o adamı zaten hiç anlamış değilim! Ben en başından beri bizim çocuklardan birisini koyalım dedim.”

“Aynen Lavinia’da hemen kabul ederdi! Kızın bizi görmeye tahammülü yok şimdi kalkıp da bir de dedemin adamlarından birisini mi koyacağız başına? Salak salak konuşup benim canımı sıkma!”

Tam ağzımı açıp ona öfkeyle karşılık verecekken araya Bars’ın girmesiyle susmak zorunda kaldım.

“Tamam tartışmayı bırakın! Sabahtan beri bir susmadınız! Şimdi ne yapacağız onu düşünün.”

Çıkıp sokak sokak aramamız gerekse de o kızı bulmalıydık. O Lavinia’ydı işte. Her ne kadar o şu anda böyle düşünmese de bize Ares’in emanetiydi. Hamileydi! Bizim yeğenimizi taşıyordu karnında.

“Ben çoktan dedemle konuştum. O çoktan birilerini takmıştır peşlerine.”

Ellerimi birbirine sertçe çarparak oldukça yüksek bir sesle Tamer’i alkışlarken bu zekasını kimden aldığını bir kez daha sorguluyordum. Tam bir dahiydi bu çocuk!

“Yapmadığın başka hata kaldı mı bari? Hayır kaldıysa git onları da yap hepsi bir aradan çıksın!”

Bazen bu çocukla nasıl dokuz ay aynı rahmin içerisinde vakit geçirdim anlayamıyordum. Şaka gibiydi!

“Kes be! Çok biliyorsan sen yap bir şeyler. Lavinia’yla baş etmek ne kadar zor senin haberin var mı? Tabi sana hepimize olduğundan daha ılımlı olduğu için hiçbir boktan haberin yok!”

Gözlerimi devirdim. “O zaman sen de adam olsaydın da en başından beri kıza düzgün davransaydın. Kızı hayatımıza girdiği günden beri postalamaya çalışıp durmasaydın! Kızın arkasından dedemle işler çevirip Ares’in aklına ona oyun oynasın diye girmeye çalışmasaydın!”

*** 

14 Eylül Salı sabah saatleri.

Lavinia Aral.

Hayat kaybedenleri her zaman bilir ve onları asla unutmazdı. Unutmazdı çünkü onlar için sürprizleri hiç bitmez, onları asla boş bırakmak istemezdi.

Korku ve keder, hayatta kaybedenlerin daimi hissiyatıydı.

İrileştiğini hissettiğim bakışlarımı doktorun yüzünden kaçırırken zorlukla yutkundum. Bir şey belli etmemem gerekiyordu!

“Bu cinsiyet işinin bir süre aramızda gizli kalmasını istiyorum. Hiç kimseye, Sancaktarlarda dahil bir şey söylemeyin olur mu? Ve mümkünse sisteme falan da girmeyin.”

Sözlerime bir anlam veremeyen doktor bunu yüz ifadesinde açıkça belli ederken fazlasıyla afallamışa benziyordu. Beni tanıdığından beri hareketlerime ve tavırlarıma bir anlam veremediğinin farkındaydım. Ama yine de her zaman yaptığını yaparak buna karşı sesini çıkartmadı.

“Elbetteki sen nasıl istersen.” diyerek sözlerinin yanı sıra bana teminat verircesine gülümsedi.

Ne sözleri ne de güven vermek istercesine takındığı tavrı benim içimi tam anlamıyla rahatlatmasa da iyice dikkat çekmemek adına ekstra bir uyarıda daha bulunmadım. Büyük bir risk alacak ve doktorun isteğime olan bağlılığına inanacaktım. Başka çarem yoktu.

Umuyordum ki doktor hasta gizliliğine ve isteklerime dikkat ederdi. Aksini düşünmek istemiyordum.

Benim için artık sonlanan kontrolü doktorun son uyarılarıyla birlikte bitirirken ufak bir vedalaşmanın ve bir sonraki kontrol için sözleşmenin ardından odanın çıkışına yöneldim.

Her ne kadar bir sonraki kontrolün olmayacağını bilsem de sesimi çıkartmamıştım çünkü bunu benden başka kimse bilmiyordu. Doktor bir sonraki hafta kontrole geleceğimi varsayabilirdi.

Planlarım doğrultusunda ben o zamana çoktan yeni bir hayata başlamış ve yeni bir doktorla kontrollerime devam ediyor olacaktım.

Odanın çıkışına vardığımda aralık olan kapı kaşlarımın çatılmasına sebep olurken temkinli adımlarla dışarı çıktım. Kapının önünde beni her zamanki gibi Zero karşılarken beni görmesiyle direkt hazır ol komutuna geçti. Ona tuhaf ve sorgulayıcı bir bakış atmadan duramadım. Ben odaya girdikten sonra bu kapıyı kapatması gerekmiyor muydu?

“Buradaki işiniz bitti mi efendim?” diyen adamı başımı sallayarak onaylarken adımlarıma ara vermeden doğruca çıkışa yöneldim. Eve gidip uzanmak istiyordum. Ve bolca düşünmek.

Her ayrıntıyı en ince detayına kadar düşünüp planlamalıydım. Bebeğim için.

Bir adım arkamdan gelen adam her zamanki temkinliğinden mi yoksa başka bir şeyden mi bilinmez etrafı kolaçan ede ede yürürken sık sık da beni kontrol ediyordu. Birkaç dakika içerisinde vardığımız araca yine Zero’nun kapıyı açmasıyla yerleşirken bir yandan da elimdeki çantayı yanıma koyuyordum.

“Eve mi gideceğiz efendim?”

Bana açtığı kapının önünde dikilmesini sürdüren adama kısa bir bakış atarken oturduğum yerde rahat bir pozisyon almaya çalışıyordum. Az önce yaşadıklarımdan mıdır bilinmez kasıklarımda ufak tefek sancılanmalar hissediyordum. Bunu bebeğimin cinsiyetini öğrenmemle birlikte yaşadığım strese bağlıyordum.

“Evet.”

Zero aldığı yanıtla çoktan kapımı kapatıp şoför koltuğuna yerleşmesi gerekirken hala daha bana baktığından ters bir bakışla ona döndüm. Neyi bekliyordu?

“Bir şey mi oldu?” derken son derece ters bir ifadedeydim.

Bir kez daha sağı ve solu kontrol eden adam içime şüphe tohumları ekerken bende etrafa bakma gereği duydum. Neye bakıyordu? Bir şey mi oluyordu?

“Maalesef birçok şey oldu ama hiçbirini kişisel algılama.”

Anlamlandıramadığım sözlerle Zero’ya dönerken bir an onun üzerime doğru eğildiğini gördüm. Tam ona ne yaptığını soracakken cebinden çıkarttığı mendile benzer şeyi ağzım ve burnuma bir gelecek şekilde kapatmasıyla yapabildiğim tek şey bir elimi karnıma sarmak diğerini ise ona engel olmak istercesine havaya kaldırmak olmuştu.

Sonrası yoktu. Zifiri karanlık ve içimi ürpertecek koca bir boşluk.

Sevgilim, hatam çok net belliydi değil mi? Sonuç hep ortadaydı. Kaybedecektim. Annemi, babamı, ailemin tümünü, seni... Ve şimdi de sanırım bebeğimizi.

Güven fazlaydı insanlara.

Yapmamalıydım.

Susmalıydım ama susmadım.

Durmamalıydım ama durdum.

Güvenmemeliydim yine ve yine. Ama bunu da yaptım. İzin verdim. Sen gittikten sonra ailenin yanımda olmasına izin verdim. Beni değil ama bebeğimizi koruyacaklarını düşünmüştüm.

Bile bile yaptım. Gözüm göre göre.

Sevgilim bu kez sana kızmıyorum. Öfkem her daim içimde en çok kendimeydi. Ama bu kez sadece bir tek kendime.

-BÖLÜM SONU-

 

Bölümü nasıl buldunuz? Artık her şey iyice karmaşıklaşıyor. Neler olacak acaba?

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere seviliyorsunuz!

Bölüm : 13.09.2025 17:33 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...