61. Bölüm

BÖLÜM 58

Tuğba Özdemir
_tgb_17

Savaştan Devam

Bir haftayı aşkın süredir bu kansızların ellerindeydik, her gün işkence edip bizden bilgi almaya çalışıyorlardı ama hiç birimiz onlara istediği şeyleri vermiyorduk.

Sahra ise güya bizi vermek için hayaleti yani Yıldız'ı istiyordu ama istediğini alamayacaktı. Geçen sürede benim aklımda ise hep Yıldız vardı, acaba uyandı mı? Ya da durumu nasıl?

Sürekli bunları düşünüyordum ama düşüncelerim sonucunda hiç bir bilgiye ulaşamamakta beni kahrediyordu, buna rağmen askerlerim için dik durmaya çalışıyordum.

 

Sahra bir video çekmişti ve bir gün içinde Hayalet'in ortaya çıkmasını istemişti, aksi halde birimizi öldüreceğini söyledi. O hala daha hayaleti bekliyordu, eminim ki hayalet ortaya çıksa bile bizi serbest bırakmazdı, bu kadın şeytanın kendisiydi bu yüzden de bizimle ilgili başka planları olduğuna eminim.

Nerde olduğumuzu bilmiyorduk, bulunduğumuz odadan bizi çıkarmamışlardı. Dışarıdan gelen seslerle bir anda dikkat kesildik, bir hareketlilik vardı bir süre sonrada yan odanın kapısının açılıp kapanma sesi duyuldu.

 

Sesler kesildikten sonra odanın kapısı açıldı ve içeriye Sahra girdi, her zaman yüzünde bulunan pis sırıtışı ile bize yaklaştı ve konuşmaya başladı.

 

"Hahahaha, sonunda Albay'ınız doğru kararı verdi ve hayaleti bizim kucağımıza gönderdi, durun hemen sevinmeyin bir yere gitmiyorsunuz sizinle daha çok işimiz var. Şimdi izninizle beyler, yeni misafirimle ilgilenmem lazım."

Sahra odadan çıktıktan sonra birbirimize şaşkınca bakmaya başladık, aramızdaki bakışmayı bozan kişi Emrah oldu.

 

"Nasıl yani, Yıldız uyanmış mı?"

Emrah'ın ardından Ali konuşunca bakışlarımı ona çevirdim.

 

"Komutanım, bu çok güzel bir haber."

"Haklısın Ali, uyanmış olması çok güzel bir haber ama yaralı tamamen iyileşmeden buraya gelmesi ve kendini tehlikeye atmış olması çok kötü bir haber."

 

 

Yıldızdan Devam

 

Şerefsizler beni bir arabanın bagajına koymuştu, yaklaşık yarım saatlik yolculuğun sonunda beni bir odaya getirmişlerdi ve bir sandalyeye oturtup ellerimi, ayaklarımı bağlamışlardı.

 

Onlar çıktığında bende gözlerimi açtım ve içeriyi kontrol etmeye başladım. Burası bir evin odasıydı, anlaşılan o ki Sahra bir mağara yerine bir evde saklanıyordu. Bir süre sonra kapı açıldı ve içeriye şeytan suratlı Sahra girdi.

"Oooooo, uykucumuzda uyanmış, nasılsın hayalet? Umarım adamlarım seni getirirken çok hırpalamamışlardır."

 

"Ben iyiyim Sahra sen hiç merak etme ama adamların bayağı bir hırpalandı, git ve onlara nasıl olduklarını sor."

 

"Benim adamlarım Topal'ın topladığı çoluk çocuğa benzemez hayalet, onlar eğitimlidirler bu yüzden sen onları hiç merak etme.

 

Biliyor musun Hayalet, aslında Türklere yardım etmesen seninle güzel işler yapabilirdik."

 

"Hiç sanmıyorum Sahra, seninle iş yapmayı bir kenara bırak ben seni kapımın önüne köpek olarak bile koymam.

Sizin gibiler, ancak bizlere uzaktan bakar ve saldırmaya çalışırsınız ama asla başarılı olamazsınız."

 

"Hahahaha, emin misin Hayalet? Bak, Türklerin bu dağlardaki en önemli adamlarını ele geçirdim ve şu an da tam karşımda bağlı bir şekilde duruyor. Şimdi senin boğazını burda kessem, Türk devletinin umrunda olmazsın."

 

"Hala öğrenemediniz, o örümcek ağlı kafanızda aynı şeyler dönüp duruyor.

Biz ölmeyiz şehit oluruz, benim milletimin, vatanımın asker ayrımcılığı yoktur, bir askerimiz şehit olursa bütün analar ağlar ve bütün evlerde yas tutulur.

Ama siz bunları bilmezsiniz çünkü sizler kalleşsiniz. Ayrıca sen, benim boğazımı kesmeyi geç bana elini dahi süremezsin."

 

"Hahahaha,o çok sevdiğin Türk milletin yakında bize itat edecek, en sonunda bu savaşı kazanan biz olacağız, sizlerde bizim kölemiz olup önümüzde diz çökeceksiniz."

 

"Hahaha, uyanıkken çok fazla rüya görüyorsun Sahra. Biz kimsenin önünde diz çökmeyiz, biz ancak Allah'ın huzurunda secde ederken diz çökeriz.

 

Çünkü bilirizki bize bu canı verende odur alacak olanda o, bizim ve kardeşlerimizin duasını duyanda odur, biz gücümüzü ondan alırız kalbimizde de onun sevgisini taşırız."

"Kendini hazırlasan iyi edersin hayalet, çünkü bu söylediklerin için yakında sen ve askerler önümde diz çöküp af dileyeceksiniz. Şimdi dinlen çünkü çok yorulacaksın."

 

Sahra pis sırıtışı ile odadan çıktı ve bende tek kalmış oldum. Kartallar çoktan yerimi tespit etmiş ve karargaha bilgi vermiş olmalıydı, onlar gelmeden Emrah'ı ve Gölge timini bulmam lazımdı.

 

Ellerimdeki plastik kelepçeleri kesmek için, kıyafetimin sırt kısmında bulunan gizli fermuarı açtım ve küçük çakıyı çıkardıktan sonra ellerimdeki plastik kelepçeleri kestim, daha sonra da ayaklarımdakileri kestim.

 

Sonra sessizce kapıya yaklaştım, biraz araladım ve koridoru kontrol ettim. Kimse olmadığını görünce dışarı çıktım ve ilerlemeye başladım. Biraz ilerleyince benim tutulduğum odanın yakınındaki odanın önünde nöbetçi olduğunu gördüm.

Aynı sessizlikle arkasından yaklaştım ve boynunu kırdım sonrada beni tutukları odaya sürükledim, tekrardan önünde durduğu odaya geldim ve yavaşça kapıyı açıp içeri girdim.

İçeri girdiğimde karşımda Gölge timini ve Emrah'ı gördüm, onları bulmuştum. Karşılarında beni gördüklerine oldukça sevinmiş ve şaşırmış görünüyorlardı.

 

"Eee beyler, beni gördüğünüze sevinmediniz mi?"

 

"Sevinmez olur muyuz hiç! Sonunda güzellik uykundan uyanmışsın."

 

Gülümseyerek Emrah'a baktım, aldığı darbelere rağmen iyi görünmeye çalışıyordu, bu sefer bakışlarımı abime çevirdiğimde hem sinirli hemde özlemle bana baktığını gördüm.

 

" Baksana Emrah, uyanmakla kalmamış yaraları iyileşmeden buraya gelmiş ve kendi sağlığını yok saymış."

 

 

Poyrazdan Devam

İzlediğimiz videodan sonra Rıza Albay ve Yıldız odadan çıkmıştı, bende peşlerinden gitmiştim ama Rıza Albay Yıldızı odasına götürmüştü, açıkcası o görüntülerden sonra Yıldız'ın delice bir şey yapmasında korkuyordum.

Yıldız, Rıza Albay'ın odasından bir hışım ile çıkmıştı, tam peşinden gicektim ki Rıza Albay beni çağırdı ve Anka timine video hakkında bilgi vermemi söyledi, birde ikinci bir emre kadar Karargahta kalmamızı söyledi.

 

Verilen emrin üzerine hemen time haber verdim ve yanlarından ayrıldım, Karargahta Yıldızı aramaya başladım ama bir türlü bulamadım, bahçeye çıktığımda ise arabasının karargahta ayrıldığını gördüm.

 

Bahçede Dolunay vardı ona Yıldız'ın nereye gittiğini sorduğumda ise önemli bir işi olduğunu söyledi. Rıza Albaya, durumu bildirdiğimde haberi olduğunu ve merak etmememi söyledi ama benim içime bir kere endişe tohumu düşmüştü.

 

Verilen emre uymuş ve karargahtan ayrılmamıştık, sabah erken saatlerde Rıza Albaydan emir gelmişti, görev için hazırlık yapmamız istemişti ama hala görevimizin ne olduğunu söylememişti. Biz her an göreve gitmeye hazır bir şekilde bekliyorduk, saat ikiye gelirken Rıza Albay bizi toplantı odasına çağırmıştı.

 

"Gelin çocuklar, şimdi beni çok iyi dinleyin. Gölge timinin yerini tesbit ettik."

 

"Bu nasıl oldu komutanım?"

 

"Şöyle oldu Poyraz, Hayalet ve Kartallar bir plan kurdular ardından da uyguladılar, hayalet şu an da Gölge timinin yanında."

 

"Nasıl yani, içeriye mi girdi?"

 

"Hayır Poyraz, yakalandı."

 

Rıza Albay'ın söylediği ile şaşkınlıkla ona bakmaya başladım.

"Yani içlerine sızmak için bilerek yakalandı."

 

"Aynen öyle evlat, üzerine gizlenen takip cihazı ile yerlerini tesbit ettik. Kartallar bölgeye intikal ediyor, sizde hemen yola çıkın, kendinize dikkat edin ve silah arkadaşlarınızı sapa sağlam bir şekilde alın gelin."

 

"Emredersiniz komutanım."

 

"Allah yardımcınız olsun!"

"SAĞOL!!!"

Toplantı odasından çıktık ve bizi bekleyen helikoptere bindik.

 

"Az kaldı kardeşim, sizi ordan alacağız."

 

Yıldızdan Devam

 

Abimin sitemini şu anlık görmezden geldim, kapıdaki şerefsizden aldığım anahtar ile hepsinin ellerinde ki ayakalarında ki kelepçeleri açtım.

 

İlk bir kaç dakikada ayakta durmaya zorlandılar ama sonra kendilerini birazda olsa toparladılar, cebimde bulunan küçük kulak telsizini aldım taktım, sonra Kartallarla irtibata geçtim.

 

"Kartallar, nerdesiniz?"

 

"Geldik sayılır Hayalet, durumunuz ne?"

 

Bakışlarım Salih ve Emrahı buldu daha sonra cevap verdim.

 

"Çok iyi değil Suskun, acele edin."

 

"Anlaşıldı hayalet."

 

Konuşmamız sonlanınca time döndüm ve konuşmaya başladım.

 

"Siz kapının arka tarafına geçin, Kartallar gelene kadar burdayız."

Dediğimi yaptılar bende önlerinde duruyordum, abim tekrardan sessizliğini bozdu.

 

"Sen buraya nasıl girdin Hayalet?"

 

"Yakalandım yüzbaşı, daha doğrusu onlar öyle sandı."

"Peki sırtın nasıl?"

 

"Merak etme çok iyiyim. Sizi burdan çıkarırsam daha iyi olacağım."

Derin bir nefes aldı ve konuşmaya devam etti, anlaşılan abimin susmaya niyeti yoktu.

"Hayalet, bu yaptığın şey çok tehlikeli."

 

"Unuttun mu yüzbaşı, biz tehlikenin ta kendisiyiz."

Yaklaşık yarım saat sonra kulağımdaki telsizden ses geldi.

 

"Hayalet, biz yerimizi aldık. Harekete geçebilirsiniz."

"Nişancı, buradan çıkabileceğimiz alternatif bir yol var mı?"

 

"Maalesef Hayalet, tek çıkış var o da ön kapı."

"Anlaşıldı, siz dışarıdan başlayın biz buradan çıkacağız."

 

"Tamam hayalet."

Konuşmamız sonlanınca bana merakla bakan adamlara döndüm ve konuşmaya başladım.

 

"Önden ben çıkıyorum sizde arkadan beni takip ediyorsunuz, sayıları oldukça fazla bu yüzden yakın temasa girebiliriz bu nedenle kendinize dikkat edin.

Hadi bakalım bu kadar dinlenmek yeter, onlara Türk askerinin gücünü gösterelim."

 

Kıyafetimin belli kısımlarında bulunan, küçük silahlardan bir kaçınıda onlara verdim, Emrah ve Salih çok iyi değildi bu yüzden de özellikle onları korumamız lazımdı.Dışarıdan gelen çatışma sesleri ile bizde harekete geçtik.

 

Elimdeki küçük silah ile kontrollü bir şekilde dışarı çıktım, diğerleride arkamdan geliyordu. İlk koridoru dönmüştük ki karşımıza iki şerefsiz çıktı.

 

"Lan, siz nasıl kurtuldunuz? Hemen kaldırın ellerinizi."

Dediklerini yaptım ve ellerimi kaldırdım, onlarda bana yaklaştılar. İyice yaklaştıklarında hızlıca birine kafa attım ve elindeki silahı tutup diğerini vurmasını sağladım, ardından da silahı alıp onu vurdum. Silahlarını aldık ve ilerlemeye devam ettik.

 

"Hadi daha hızlı olmalıyız, diğerleri sesleri duymuştur."

 

Tamda tahmin ettiğim gibi sesleri duymuşlardı, vakit kaybetmeden karşımıza çıkmışlardı. Silahlarda ki mermi bitene kadar çatıştık ama mermiler bitmişti, şanslıydık ki onlarında mermerleri bitmişti.

Karşımızda yedi kişi vardı o yüzden harekete geçtik, bizim etrafımızı sarmışlardı bizde Emrah ve Salih'i ortamıza almıştık. Gülümseyerek time hitaben konuşmaya başladım.

 

"Eeeee, o zaman biraz eğlenelim."

 

Ne dediğimi anlamışlardı aynı anda saldırdık ve dövüşmeye başladık. Ben iki kişiyi halletmiştim ama gelenler vardı, iki kişinin Savaş'ın üzerine gittiğini görünce hemen ona doru yöneldim.

Bir şerefsizin boynunu kırmıştım, Savaşta bu sırada diğerini halletmişti ki beş kişi daha geldi ve bize saldırmaya başladılar, artık yaram sızlamaya başlamıştı ama direniyordum.

Aynı anda üç kişi bana saldırmıştı, onlarla dövüşürken bir anlık boşluğuma denk gelmişti ve yumruk yemiştim, bu beni biraz sersemletmişti ama asıl darbe sonradan geldi.

 

Kansızlardan birisi sırtıma sert bir tekme atmıştı, işte o an dayanamadım ve yere düştüm. Sırtımda o dayanılmaz acıyı hissediyordum, çok fazla canım yanıyordu, bir süre sonra ağzıma kanın metalik tadı geldi.

 

Amaçlarına ulaşmışlardı, beni alt etmişlerdi ve bu sefer hedeflerinde Emrah ile Salih vardı. Diğerleri benim aldığım darbeyi görmüşlerdi ama şerefsizlerle dövüşüyorlardı, beni bu hale getiren soysuzlar git gide Emrah ve Salih'e yaklaşıyorlardı.

İkisi sadece bir süre kendilerini savunabilirlerdi, en fazla darbeyi o ikisi almıştı.

 

Derin bir nefes aldım ve sırtımdaki acıyı yok saymaya çalıştım, önce dizimin üzerine kalktım ve ağzıma gele kanı tükürdüm, daha sonra da ayağa kalktım ve yerdeki bıçağı aldım. Şerefsiz Emrah'a yumruk atmak için elini kaldırmıştı ki bıçağı ona fırlattım.

 

Kalbine gelen bıçakla yere yığıldı, benim ayağa kalktığımı görenler bana saldırmak için harekete geçti, ardı ardına yumruklar atmaya başladım.

Birinin kolu kırılmış acıdan bayılmıştı en son kalan soysuzun kafasınıda duvara vurdum, böylece o da etkisiz hale getirilmişti. Hepsini etkisiz hale getirmiştik, Savaş hızla yanıma geldi ve konuşmaya başladı.

 

"Hayalet, iyi misin?"

"İyiyim Savaş, hadi çıkalım artık burdan."

 

Dikkatli bir şekilde çıkışa doru ilerliyorduk, Sahra hala daha ortalıkta yoktu ve onun kaçma ihtimali canımı sıkıyordu ama önceliğim arkadaşlarımdı. çıkışa geldiğimizde silah sesleri susmuştu, dışarı çıktığımızda Kartallar ve Anka timinin bize doğru geldiğini gördüm.

Evden biraz uzaklaşmıştık ev bir anda patladı, patlamanın etkisi ile hepimiz yere düştük. Anka timinin ve Kartalların bize doğru koşmaya başladığını gördüm, gördüğüm kadarıyla diğerlerinin durmu iyiydi ama ben hiç iyi değildim. Acısını unutmaya çalıştığım yaram artık hiç iyi durumda değildi, Savaş ve doktor hemen yanıma gelmişti,ilk konuşan kişi Savaş olmuştu.

 

"Hayalet, iyi misin?"

 

Abime, hafifçe gülümsedim ama maskeden dolayı o bunu göremedi. Kafamı biraz kaldırdım ve kulağına yaklaştım, onun duyacağı şekilde konuşmaya başladım.

 

"Senin ve arkadaş-larımın iyi olduğunu gör-düm ya ben iyi olma-samda olur."

 

Zorlanarak söylediklerimden sonra, abimin suratı bembeyaz olmuştu. Endişe ile konuşmaya başladı.

 

"İyi olacakasın, senin iyi olmana ihtiyacım var. Doktor bir şey yap!"

Savaş'ın söylediklerinden sonra doktor yarama bakmak için beni çevirmişti, ardından da kıyafetimin sırt kısmını açmıştı. Anlaşılan gördüğü manzara hiç iyi değildi, çünkü bir süre sesi çıkmadı, sessizliği bozan taraf ben olmuştum.

"Doktor, durumum o kadar mı kötü?"

"Hayalet, yaran bu hale düşmenle gelmiş olamaz, sen darbe mi aldın?"

"Evet, içeride bir şerefsiz tekme attı."

"Allah kahretsin! Dikişlerin patlamış ve hiç iyi görünmüyor.KARAN ACİL HELİKOPTER İSTE!"

 

Doktorun endişeli bir şekilde bağırması ile odak noktası biz olmuştuk. Ferit diğerlerinin yanıma gelmesine engel olmuştu, Poyraz gelmek istediğinde ise gözlerime baktı bende onayladım.

 

Poyrazda ne olduğunu anlamak için yanımıza gelmişti, önce Savaşa baktı daha sonra da bakışları sırtıma kaydı, yaramı görmüştü ve bana şaşkın bir şekilde bakmaya başlamıştı. Benim kim olduğumu anlamıştı, zaten bu halimi kim görse anlardı, Poyrazda yanıma diz çöktü.

 

Doktor, sırtımdaki yarama müdahale ediyordu ve bu canımı çok fazla yakıyordu ama sesimi çıkarmıyordum, halimi anlayan Savaş elimi tutu, bende bakışlarımı ona çevirdim o da konuşmaya başladı.

 

"Ben yanındayım ve elini asla bırakmayacağım, sende iyi olacaksın başka şansın yok."

 

Diğer elimde de bir elin sıcaklığını hissetim ve bakışlarımı elimi tutan elin sahibine baktım, Poyraz elimi tutmuştu. Bir elimi abim diğer elimide Poyraz tutuyordu, Poyraz konuşunca bakışlarımı ellerimden çekip ona çevirdim.

 

"Sıkıca tut elimi, yaşadığın bütün acılar bana geçsin, senin yerine acını ben çekeyim.

İyi ol lütfen, bu sefer o hastanede uyanmanı beklemek istemiyorum, dayan sana olan sevgim için dayan Yıldız."

 

Hayaletin kim olduğunu anlamıştı, artık o da biliyordu. Kendimi iyice halsiz hissetmeye başlamıştım, yavaş yavaş gözlerim kapanıyordu bende onları açık tutmaya çalışıyordum.

 

"Merak etme yüzbaşı, bir daha uyumaya niyetim yok aksi taktirde başınızı belaya sokuyorsunuz. Ama kendimi çok yorgun hissediyorum."

 

Kısık çıkan sesimi duyunca ikiside panikle bana bakmaya başladılar. Poyraz panikle konuşmaya başladı.

"Sakın, sakın kapatma gözlerini. Bak hepimiz burdayız, bizi bırakıp gitme KAPATMA CENNET KAPISINA AÇILAN GÖZLERİNİ."

"Üzgünüm yüzbaşı daha fazla dayanamıyorum, gözlerim bana ihanet ediyor kendiliğinden kapanıyorlar."

 

Daha fazla dayanamadım ve gözlerim kendini karanlığa teslim etti, bilincim kapanmadan önce iki kişinin sesini duydum, birisi abimdi diğeride Poyrazdı.

 

"Yıldız, meleğim yalvarırım aç gözünü."

 

"Güzelim, yalvarırım cennet kapımı kapatma."

 

 

 

 

Bölüm : 03.12.2024 15:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...