63. Bölüm

BÖLÜM 60

Tuğba Özdemir
_tgb_17

BÖLÜMLERE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM…

 

 

ÜÇ GÜN SONRA

 

Yıldızdan Devam

 

Düğün gecesi yaşadığımız olayın sabahına biz Hakkari'ye dönmüştük, Poyraz'ın durumu oldukça iyiydi. Geri döner dönmez hastaneye gitmiştim, doktorun dediğine göre yaralarım oldukça iyi durumdaymış ve iyileşmek üzereymiş.

 

 

 

Biz dönmüştük ama Ali ve Güneş iki günlüğüne kısa bir tatile gitmişlerdi, hatta bugün onlarda geldiler ve evlerine yerleştiler.

 

 

 

Kartallar hala daha Sahra'nın peşindeydi ama henüz hiç bir iz yoktu, kafamın içi bir yandan Sahra ile meşgulken bir yandan da Poyraz ve söyleyecekleri şeyleri düşünmekle meşguldü. Bu bilinmezlik nedense beni çok huzursuz ediyordu.

 

 

 

Bugün Karargahta yoğun bir hazırlık içindeydik, şehir meydanında 10 Kasım için etkinlik düzenlenecekti ve fazlasıyla kalabalık olacaktı. Bu kalabalık ortam da şerefizler için iyi bir fırsattı.

 

 

 

Her ne kadar Rıza Albay, benim için hala daha endişe etsede onu iyi olduğum konusunda ikna ettim.Bütün gün hazırlıklar sürmüştü, sonunda akşam olmuştu ve herkes odasına çekilmişti, bende çayımı almış çardakta oturuyordum ki Poyraz yanıma geldi.

 

 

 

"Hava soğuk Yıldız, hasta olacaksın."

 

 

 

"Bir şey olmaz, ayrıca sende çok iyi biliyorsun biz ne soğuklarda kaldık."

 

 

 

"Öyle ama sen yinede dikkat et."

 

 

 

İkimizde konuşmayınca bir süre sessizlik oluştu ama Poyraz'ın bir rahatsızlığı var gibiydi, sanki bir şey söylemek istiyor gibiydi.

 

 

 

"Söyle Poyraz."

 

 

 

"Neyi söyleyeyim Yıldız?"

 

 

 

"İki saattir kıvranıyorsun, hadi söyle artık sende rahatla bende rahatlayayım."

 

 

 

"Yıldız, geçen günki konuşmamız yarım kalmıştı, artık onu tamamlasak olur mu?"

 

 

 

"Olur Poyraz, tamamlayalım."

 

 

 

"O zaman arka bahçeye geçelim, orası daha sakindir."

 

 

 

"Gidelim bakalım."

 

 

 

Arkada bahçedeki banklara oturduk, ben konuşması için Poyraza bakıyordum ama hala konuşmaya başlamamıştı, sanırım kendini hazırlamaya çalışıyordu. Ona biraz cesaret vermek için yavaşça elinin üzerine elimi koyduk, bakışları hemen beni buldu.

 

 

 

"Poyraz, eğer kendini hazır hissetmiyorsan başka bir zaman konuşalım."

 

 

 

"Daha fazla bu konuşmayı ertelemeyeceğim Yıldız, bu konuşmayı yapmak için geç bile kalmış sayılırım."

 

 

 

"O zaman seni dinliyorum."

 

 

 

"Bundan yaklaşık üç yıl önceydi, Mardin'de görev yapıyordum, tabi o zamanlar teyzem ve kardeşimde yanıma sık sık gidip geliyordu.

 

 

Ben sürekli göreve gidiyordum, bir gün yine göreve gitmiştik Mardin'e gelen sivilleri esir almışlardı, bizim görevimizde onları kurtarmaktı.

 

 

Şükürler olsun ki hepsini kurtarmıştık ama çok yara almışlardı, tam geri dönecektik ki bizim görmediğimiz bir şerefsiz daha varmış, üstelik beni vurmak için hedef almış.

 

 

 

Silahın ateşlendiği anda önüme kurtardığımız kadınlardan birisi geçti ve o vuruldu, neyseki kurşun omzuna isabet etmişti.

 

 

 

Hemen orada gerekli müdahaleleri yaptık, ben kendimi çok kötü hissetmiştim. Ona neden böyle bir şey yaptığını sorduğumda ise şu cevabı almıştım

- Sizin için canımız feda.

 

 

 

Bu söylediği ve cesur davranışı içimde ona karşı hayranlık uyandırmıştı. O iyileşene kadar hastaneye gittim, bir yandan kendimi suçluyordum bir yandan da ona karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştım.

 

 

Durumu daha iyi olunca hastaneden çıktı ve bir otele yerleşti, hakkında kısa bir araştırma yapmıştım. Araştırma sonucunda gazeteci olduğunu öğrendim, Mardine de terör olaylarıyla ilgili haber yapmak için gelmiş, ben bunu da duydum ya vatanını ne kadar çok seviyor diye düşünmeye başlamıştım.

 

 

 

Biz nerdeyse her gün konuşmaya başladık, bir süre sonra da sevgili olduk. Güvenimi, sevgimi kazanmıştı, onu teyzemle ve kardeşimle tanıştırdım.

 

 

Vurulduğum zamanlarda yanımda hep o vardı, bana destek oluyordu. Orada kaldığı sürede bir kaç tanede haber yapmıştı, hatta bir keresinde de bir sivili kurtarmıştı. Bu davranışları benim için onun ne kadar merhametli, iyi birisi ve vatanına bağlı birisi olduğunu gösteriyordu.

 

 

Artık evime gelip gidiyordu, hatta bir süre evimde kalmak zorunda kalmıştı, bu süre kısa sürmüştü zaten, nerdeyse bir yıl olmuştu ve bizde artık nişanlanmıştık.

 

 

 

Ben daha sık göreve gidiyordum ama bir şekilde kansızlar elimizden kaçıyorlardı ya da planları son anda değişiyordu, bu yaşananların sonucunda içimizde bir hain olduğuna kanaat getirmiştik.

 

 

 

Bir gün görevden erken dönmüştüm ve direkt evime gitmiştim, o da evimdeydi. Ben sessiz bir şekilde içeri girdim ve telefonla konuştuğunu duydum üstelik kürtçe konuşuyordu. Sadece son söylediklerini duymuştum.

- Poyraz benden şüphelenmiyor, bir süre daha bu oyuna devam edeceğiz.

 

 

 

İşte bu cümleler içime şüphe tohumlarını ekmişti, artık ona hep şüpheyle yaklaşıyordum ve öyle bakıyordum, o da bir şeyler olduğunun farkındaydı ama normal davranmaya çalışıyordu.

 

 

 

Gece gelen acil görev ile evden hızla çıkmak zorunda kalmıştım, şerefsizler bir köye baskın yapmışlar ve bir sürü sivili katletmişler. O gece oraya on iki kişi gittik ama on kişi geri döndük.

 

 

Meğer bize tuzak kurmuşlar, destek ekipin gelmesi ile kurtulmuştuk ama iki şehitimiz vardı, kaybettiğim arkadaşlarım benim en yakınlarımdı, ben onlara ailem dedim."

 

 

 

 

Poyraz artık gözyaşlarını saklamıyordu, ben onu dinledikçe içim parçalanıyordu o bunları bire bir yaşamıştı. Bir yandan da onun bu kadar kör olmasına kızıyordum ama sonra aklıma onun sadece güvenip, sevdiği geliyor. Poyraz'ın bu haline dayanamadım ve ona yaklaşıp sıkıca sarıldım.

 

 

 

"Poyraz, istersen daha fazla devam etme."

 

 

 

"Şimdi anlatmam lazım Yıldız, sonra anlatacak gücü kendimde bulamayabilirim."

 

 

 

Geri çekildim ve onu dinlemeye başladım, Poyraz da gözyaşlarını sildi ve konuşmasına devam etti.

 

 

 

"Şehit askerlerden birisinin iki yaşında kızı vardı, diğerininde bir ay sonra düğünü vardı. Ben yıkılmıştım, hemen toplanamadım, bu sürede terör olayları artmıştı.

 

 

Bir iki gün sonra ayağa kalkmam gerektiğini anladım ve bu işin peşine düştüm, bir kampa baskın yaptık. Orada ki kansızların başını sağ ele geçirdik, kampı kontrol ederken bir dosya bulduk içinde resimler ve resimde ki kişilerin isimleri vardı.

 

 

Resimleri kontrol ettim hepsi şerefsizdi, arka sayfayı çevirdiğimde onu gördüm. İlk başta inanmak istemedim, şerefsize resmi gösterip kim olduğunu sorduğumda bana pis pis güldü ve biricik nişanlım olduğunu söyledi. Karargaha gelene kadar dua ettim aklımdan geçen şeyin gerçek olmaması için çok dua ettim.

 

 

 

Geri döndüğümüzde her şeyi Ömer Albaya anlattım, o da detaylı bir araştırma yapmaya başladı. Ertesi gün beni yanına çağırdı ve her şeyi anlatmaya başladı. O benim yanıma sızan bir teröristmiş, amacı benim yanımda olup bilgi sızdırmakmış, bu konuda fazlası ile başarılı olmuştu.

 

 

 

Ömer Albay'ın öğrendiği bilgilerin hepsini yakaladığımız kansız onaylamıştı, öğrendiğim gerçeklerden sonda bedenimi bir öfke sardı sonrasında gözümün önüne şehitlerim ve aileleri geldi.

 

 

Daha fazla öylece duramadım ve hızla karargahtan çıkıp onun evine gittim. Eve geldiğimde ev bomboştu, eşyaları yoktu sanki hiç var olmamış gibi kaybolmuştu.

 

 

 

Sonra hızla kendi evime gittim ve her tarafı ardım ve evin bir çok yerinde dinleme cihazı buldum, hemen Ömer Albaya durumu bildirdim. O sıradada telefonum çaldı arayan teyzemdi, bekletmeden açtım ben konuşmadan o konuştu.

 

 

Bana kardeşimin hiç bir yerde olmadığını ve ona ulaşamadığını söyledi, duyduklarımdan sonra ikinci bir darbe daha yemiştim, araştırmalarımız sonucunda birileri tarafından kaçırıldığını öğrenmiştik.

 

 

O akşam telefonuma bir mesaj geldi, mesajı açtım ve karşıma bir video çıktı, kardeşimin elleri bağlı yanında da o vardı, videoda aynen şöyle diyordu.

 

 

-Merhaba sevgilim, umarım sana yalan söylediğim için bana çok kızmamışsındır. Bu arada kardeşin bir süre benimle, eğer sen istediğim dosyaları bana verirsen bende sana kardeşini veririm demişti.

 

 

 

Olaylar o kadar hızlı ilerliyordu ki artık ben neler olduğunu algılayamıyordum. Ömer Albay vakit kaybetmeden Rıza Albay ile konuşmuştu ve durumu anlatmıştı, işte Gölge timi o zaman Mardine geldi ve bizimle birlikte bu işin peşine düştüler.

 

 

Tam tamına üç gün sonda meleğimin yerini bulduk, onu bulduğumuzda az daha ona."

 

 

 

 

Poyraz söyleyeceği cümlenin devamını getirmedi, getiremedi. Sanki ağzından o kelimler çıksa tekrar o anları yaşayacak gibiydi. Kendini toparlamaya çalıştı ve konuşmasına devam etti.

 

 

 

"Onu kurtarmıştım ama o vicdansız kadın kaçmıştı, benim küçük kardeşimin vücudunda bir sürü işkence izleri vardı.

 

 

O halin asla ama asla unutamam. Hemen hastaneye gittik bir hafta kadar yoğun bakımda kaldı, kendine geldiğinde ise çok tepkisizdi.

 

 

Hiç bir şekilde konuşmuyordu, öylece duvara bakıyordu yaşadıklarından sonra uzun süre tedavi gördü, hala daha devam ediyor.

 

 

Ben bu olaydan sonra onun peşine düştüm ama çoktan ülkeden ayrılmıştı, daha sonrasında da gizli bir görev emri gelmişti."

 

 

 

Poyraz'ın konuşması bitince ben aklıma takılan soruyu sordum.

 

 

 

"Poyraz, o kadın kimdi?"

 

 

 

"Aklından geçen kişi doğru Yıldız,o kadın Sahra. Beni ayakta uyutup güvenimi kazanan sonrada hayatımı, arkadaşlarımı ve kardeşimi benden alana kişi Sahra.

 

 

Eğer ben o kadar salak olmasaydım, ona hemen güvenmeseydim şu an bir çocuk babasız kalmaz, bir kadında sevdiğini kaybetmemiş olurdu."

 

 

 

Poyraz sinirle kafasına vurmaya başlamıştı, ben ellerini tutmaya çalışmıştım ama başarısız olmuştum. Poyraz sanki transa geçmişti ve beni duymuyordu, en son çare olarak ona sarıldım ve saçlarını sevmeye başladım işte o zaman sakinleşmeye başladı.

 

 

 

"Sakin ol Poyraz, sen böyle olacağını bilemezdin. Sana kızdığım bir nokta var o da gözlerinin bir anda bu kadar kör olması, şunuda unutmamak lazım ki karşımızdakiler şerefsizler ve bizim kalbimize nereden ulaşacaklarını biliyorlar ve bunu kullanıyorlar.

 

Sahra da rolünü çok iyi oynamış ve seni bir oyunun içine çekmişler, senin tek hatan işte bu. Arkadaşlarının şehit olmasında ki suçlu sen değilsin."

 

 

 

 

"Ben kendimi affedemiyorum Yıldız, zaten nasıl affedebilirim ki? Keşke zamanı geri alabilsem ve onların yerine ben şehit olsam, onlar için canımı vermeye hazırım yeter ki onlar yaşasaydı."

 

 

 

"Şşşt, öyle söyleme şu an da onlar en güzel mertebedeler, inşallah bir gün bizde orda olacağız ama o zamana kadar yaşayacağız.

 

Poyraz, onu gerçekten bu kadar çok mu sevdin?"

 

 

 

Sorduğum soru karşısında bana daha sıkı sarıldı ve sorumu öyle cevapladı.

 

 

 

"Yıldız, ben yıllardır sevgiyi ona duyduğum şey sandım. Ama çok yanılmışım, ona hissetiklerim sevgi değilmiş, ister hoşlantı de istersen bir anlık hayranlık de ama sevgi, aşk değilmiş, ben bunu seni sevince daha iyi anladım.

 

 

Ben onun için bu kadar çok endişelenmedim, ona bir şey olacak diye korkmadım ya da onun olduğu ortamda ondan başka bir şeyi gözüm görmemezlik yapmadı, ben ona yaralarımı göstermedim ve onun yanında, kollarında hiç ağlamadım.

 

 

En önemlisi ise ben kalbimi onun ellerine koşulsuz şartsız bırakmadım, Yıldız ben kalbimi senin ellerine bıraktım."

 

 

 

Bir şey söylemedim, söyleyemedim ama benim yerime kalbim konuştu ve Poyraz'ın söyledikleri karşısında daha da hızlı atmaya başladı. Artık anlamıştım, ben istemesem bile kalbim Poyrazı sevmek ve ona bağlanmak istiyordu.

 

 

 

Bir süre öyle sarılı kaldık, Poyraz'ın daha iyi olduğunu anlayınca ondan ayrıldım ve ayağa kalktım.

 

 

 

"Hadi bakalım yüzbaşı, ikimizde sırlarımızı ortaya döktüğümüze göre gidip yarın için dinlenelim."

 

 

 

Tam içeriye girmek için yürüyecektim ki Poyraz elimden tutu, bende bakışlarımı ona çevirdim.

 

 

 

"Ben çok korktum Yıldız, sen de benim kendimi suçladığım gibi beni suçlarsın, bir daha gözlerin gözlerime değmez, bana huzur veren sesini duyamam, bana kızgın ve nefretle bakarsın diye çok korktum ."

 

 

 

Ellerimizi ayırmadan Poyraza bir adım daha yaklaştım ve gözlerine bakarak konuşmaya devam ettim.

 

 

 

"Sana kızgınım Poyraz ama kendini bunca zaman suçladığın için, bu anlattıklarında senin bir suçun yok hatan var mı? Evet var ama suçlu sen değilsin.

 

 

Artık kendine, kalbine izin ver ve kendini suçlamaktan vazgeç."

 

 

 

 

Poyraz yüzünde oluşan gülümseme ile bir süre bana baktı, bende bakışlarımı ondan çekmedim ve ona baktım. Belkide ilk kez ondan kaçmadan onu izledim.

 

 

Gerçekten seni seversem hep benim yanımda olur musun yüzbaşı? Acaba yaralarımızı birlikte sarabilir miyiz? Bu soruların cevabını bilmiyorum ama bir şeyi çok iyi biliyorum, kalbim seni sevmek ve sana bağlanmak istiyor.

 

 

 

 

 

SABAH

 

 

 

 

Dün gece odama geldikten sonra biraz olsun dinlenmek için yatağıma yatmıştım, her zamanki

gibi sabahın erken saatlerinden kalkmıştım, herkes kalktıktan sonra kahvaltımızı yapıp hazırlıklarımızı tamamlamıştık, şimdide meydandaydık.

 

 

 

Burası fazlası ile kalabalıktı, belediye tarafından düzenlenen etkinlik nedeniyle bir çok kişi burdaydı, biz ise her an bir şey olacakmış gibi tetikte bekliyorduk.

 

 

 

Etkinlikler devam ediyordu, sahneye bir grup ilk okul çocukları çıktı ve "10 Kasım" isimli şiiri okumaya başladılar. Şiir bitmişti ki projeksiyonda ki türk bayrağı görüntüsü değişti ve yerini Sahra'nın pis suratı aldı. Dün gece öğrendiklerimden sonra ona olan nefretim daha da artmıştı.

 

 

 

"Evet sizin programınız burada sona erdi, sıra benim eğlencemde. Şimdi birazda benim sürprizim ile şenlensin oralar. Şimdi sizleri eğlencem ile baş başa bırakıyorum,1,2,3 BUM"

 

 

 

Sahra'nın görüntüsünün kesildiği anda meydanda bulunan araçlardan birisi patladı, patlama oldukça şiddetliydi. Patlamanın etkisi ile herkes yere düşmüştü, üstelik yaralananlarda vardı.

 

 

Hemen düştüğümüz yerden kalktık ve sivilleri kontrol etmeye başladık, çok fazla yaralı vardı hemen destek istemiş ve ambulansı çağırmıştık.

 

 

 

Bizlerde çok ciddi yaralar yoktu, Gölge timi ve Anka timi ikiye ayrılmıştı, bir kısmımız meydanda yaralılarla ilgileniyordu bir kısmımızda çevreyi kontrol ediyordu.

 

 

 

Ben yaralıları kontrol ediyordum ki bir annenin acı feryadını duydum. Vakit kaybetmeden ona doğru ilerlemeye başladım.

 

 

 

"Yavrum, Rüyam dayan annem dayan. Yardım edin lütfen yardım edin!"

 

 

 

"Tamam, tamam sakin olun."

 

 

 

Yerde kanlar içinde yatan kişi, az önce sahnede şiir okuyan çocuklardan birisiydi. Bugün için giydiği güzel elbisesi kan olmuştu, hemen kendime geldim ve yarasına baktım.

 

 

Kalbine çok yakın bir yere demir saplanmıştı ve durumu hiç iyi değildi, en azından ambulans gelene kadar bilincini açık tutmak için konuşmaya başladım.

 

 

 

"Hadi güzel kızım bana bak, senin adın ne?"

 

 

"Rü-ya."

 

 

 

"Rüya çok güzel bir ismin var, korkma tamam mı? İyi olacaksın.

 

 

Rüya, biliyor musun sahnede şiiri çok güzel okudun, tam anlamıyla bayıldım iyileşince mutlaka banada öğretmelisin."

 

 

 

Söylediğime gülümsedi ve heyecanla konuşmaya başladı.

 

 

 

"G-ger-çek-ten mi?"

 

 

 

"Gerçekten, hayranlıkla seni izledim ama şimdi senden gözlerini açık tutmanı istiyorum tamam mı? "

 

 

 

"Ta-mam a-ama ço-k uy-kum var."

 

 

 

"Hayır Rüya, hayır güzelim bir süreliğine uyumak yok, bak ben burdayım annen burda."

 

 

 

Rüya bakışlarını annesine çevirdi ve çok güzel bir şekilde gülümsedi.

 

 

 

"Anne, üzülme olur mu? Ben seni çok seviyorum hepte seveceğim, ben babamın yanına gidiyorum anne."

 

 

 

Annesi gözyaşlarıyla kızının elini tutu ve panikle konuşmaya başladı.

 

 

 

"Hayır kızım, HAYIR! Rüyam kapatma gözlerini, bana bak bebeğim. Kızım bana bunu yapma!"

 

 

 

Rüya annesine son kez gülümsedi ardından da bana baktı ve gülümsedi, daha sonra gözleri kapandı elleri bolluğa düştü. Ardından da bir annenin acı feryadı bütün meydanı inletti.

 

 

 

"RÜYA YAVRUM! GİTME KIZIM, GİTME. BENİ BIRAKMA KINALI KUZUM, RÜYAM!"

 

 

 

Küçük kızın cansız bedeni kollarımdaydı, ben öylece donmuş kalmıştım. 8-9 yaşlarında ki küçük bir kız, hayat dolu cıvıl cıvıl bir kız, bugün heyecanla çıktığı o sahnede bedenine büyük bir yara aldı ve neşeli bakan gözlerini sonsuzluğa kapattı. Geride ise gözü yaşlı, kalbi yanan bir anne kaldı.

 

 

 

Sağlık görevlileri gelmişti ve Rüya'nın cansız bedenini kucağımdan almışlardı, bu sırada da anneside fenalaşmıştı ve onuda hastaneye götürmüşlerdi ama ben olduğum yerden kalakalmıştım, ayaklarım sanki beni taşımıyordu.

 

 

 

Omzumda birinin dokunuşunu hissetim, bakışlarımı çevirdiğimde abimin yanıma geldiğini gördüm, abim beni kollarımdan tutu ve yavaşça ayağa kaldırdı.

 

 

 

"Yıldız, güzelim iyi misin?"

 

 

 

Donuk bakışlarımla yüzüne baktım ve konuşmaya başladım.

 

 

 

"İyi değilim Savaş, iyi olamam küçücük bir kız çocuğu bir hainin tuzağı ile kollarımda can verdi.

 

Mutluluk ile parlayan gözleri acıyla kapandı, annesinin kalbine ateş düştü, sen söyle şimdi ben nasıl iyi olayım?"

 

 

 

"Yıldız, kendine gel kardeşim. Bunun hesabını en ağır şekilde soracağız."

 

 

 

Bu sefer bakışlarım sertleşmişti, o da bakışlarımdaki intikam ateşini görmüş olacak ki endişe ile bana bakmaya başladı. Savaş'ın bakışlarını umursamadan bağırarak konuşmaya başladım.

 

 

 

"Sahra, beni duyduğunu hatta izlediğini biliyorum o yüzden şimdi beni çok iyi dinle.

 

BEN YILDIZ BOZKURT BURADA, TİMİMİN GÖZLERİ ÖNÜNDE YEMİN EDİYORUM Kİ, O KÜÇÜK KIZIN VE BÜTÜN MASUMLARIN YAŞADIĞI ACININ MİSLİNİ SANA YAŞATACAĞIM.

 

 

SAHRA, BU SAATTEN SONRA BENDEN KORK ÇÜNKÜ BEN İNTİKAMIMI ALMADAN VE SENİN ACI ÇEKTİĞİNİ GÖRMEDEN ÖLMEYECEĞİM!"

 

Bölüm : 11.01.2025 16:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...