
Yıldızdan Devam
Kampın yakınında pusuya yatmıştım, Ferit'in ayarladığı bombalardan bir kaç bölgeye yerleştirmiştim, gördüğüm kadarıyla şerefsizlerin sayısı çok fazla değildi.
Bir süre bekledikten sonra bombaları patlattım, bir çoğu bombalardan dolayı etkisiz hale gelmişti. Geri kalan kansızlarda hemen mevzi aldılar ve tehlikeyi yani beni aramaya başladılar. Bende o sırada tek tek onları indirmeye başladım, benim olduğum bölgeye ateş ediyorlardı ama fazla tecrübesizlerdi.
Sonunda bütün soysuzları etkisiz hale getirdim, bir süre sonra bulunduğum yerden çıktım ve çok dikkatli bir şekilde ilerlemeye başladım, sonuçta içeride hala birileri olabilirdi.
Mağaranın önüne geldim ve dikkatli bir şekilde içeri girdim, içeride bulunan odalara bakmaya başladım. Diğerlerinden daha büyük kapısı olan bir oda çıktı karşıma, kapıyı dikkatlice açtım içeri girdiğimde karşımda bana silah doğrultmuş bir şerefsiz gördüm.
"Gerçekten mi? O kadar adamını öldürdüm ve sen tek başına elindeki o silahla beni etkisiz hale getirebileceğini mi düşünüyorsun? Gerçekten hayal güçleriniz fazla geniş."
"N-ne istiyorsun?"
"Hım acaba ne istiyorum? Dur biraz düşüneyim, buldum. Hepinizin canını almak istiyorum."
Karşımdaki kansızın konuşmasına izin vermeden belimdeki küçük bıçağımı hızla çıkardım ve silah tutan eline attım. Hedefi tam on ikiden vurmuştum, şerefsiz acıyla dizlerinin üzerine çöktü. Onun acı çeken hali hiç umrumda olmadı, silahı ayağımla köşeye attım ve soysuzun saçlarından tutup bana bakmasını sağladım.
"Bir süre ya, sadece bir süre ortadan kayboldum hemen yeni kamplar kurmaya başlamışsınız, şimdilik seni öldürmeyeceğim çünkü bana lazımsın."
Odada bulduğum bezle şerefsizin ellerin bağladım ve odayı aramaya başladım.Masanın üzerinde siyah kapaklı bir dosya buldum, dosyayı açtığımda içinde Anka timinin resimlerinin ve bilgilerinin olduğunu gördüm, dosyayı masadan aldım ve yerde acıyla kıvranan soysuza doğru gittim.
"Bu resimlerin ve bilgilerin sizde ne işi var?"
Şerefsiz bana cevap vermedi ve kafasını çevirdi, bu hareketi ile iyice sinirlendim ve yaralı kolunu sıkıca tuttum o acıyla bağırmaya başladı.
"Sana bir soru sordum şerefsiz, bana cevap ver!"
"S-sahra, o verdi bu dosyayı. Bu resimdekilerin ailelerini bulmamızı istedi."
"Ailelerini bulup ne yapacaksınız?"
"Yemin ederim bilmiyorum, sadece bulmamızı istedi."
Daha fazla kendimi tutmadım ve kansıza oldukça sert bir tokat attım, aldığı darbeyle yere düştü. Bende odayı aramaya devam ettim ama kayda değer bir şey yoktu.
Soysuzu yerden kaldırdım ve mağaradan dışarıya çıkardım, daha sonra şerefsizi büyük bir kayanın üzerine oturturdum sonrada silahımı çıkardım ve ona doğrulttum. Silahı görünce korkuyla bana bakmaya başladı.
"B-beni öldürmeyeceğini söylemiştin."
"Hahaha, fikrimi değiştirdim, şu an da seni öldürmek daha cazip geldi."
Şerefsizi tam alnının ortasından vurdum ve olduğu yere yığıldı, Sahra için küçük bir not yazmıştım artık geri döndüğümden haberi olacaktı. Elimde tutuğum kağıdı küçük bıçağımla birlikte cesetin üzerine sapladım, tam gidecektim ki ilerideki mağaradan sesler geldi, dikkatlice oraya ilerlemeye başladım.
Mağaraya yaklaşmıştım ki sesler kesildi ama burda birilerinin olduğuna ve sesler duyduğuma emindim. Kulağımdaki kulaklıktan Karan'ın sesini duydum.
"Hayalet,durumun ne?"
Karana şu an cevap veremezdim, o da müsait olmadığımı anlamış olacak ki konuşmaya devam etti.
"Hayalet, müsait olduğunda irtibata geçelim."
Sessizce ve yavaşça ilerlemeye başladığımda karşıma bir kaç tane demir parmaklık çıktı. Dikkatle ilerlemeye devam ettim ve gördüklerim şaşırmama neden oldu.
Demir parmaklıkların arkadında sekiz türk askeri vardı, üstelik fazlasıyla hırpalanmışlardı. Karşılarında beni görünce şüphe ile bana bakmaya başladılar. Bir süre sonra aralarından en rütbeli olduklarını tahmin ettiğim asker konuşmaya başladı.
"H-hayalet."
Hemen üzerimdeki şaşkınlığı attım ve kendimi toplarladım, sonrada silahımla kilide bir kaç el ateş ettim, kilit açılınca hızla kapıyı açtım ve yanlarına gittim.
"Siz buraya nasıl düştünüz?"
"Biz Bulut timiyiz, ben üsteğmen Burak Öz. Çevre köylerden birisine saldırı olacağı ihbarını aldık ve görev için biz gönderildik ama yolda tuzağa düştük. İki gündürde burdayız."
"Durumunuz nasıl üsteğmen, yaralınız var mı?"
"Biz iyiyiz ama Hilal teğmenin yarası kötüye gidiyor."
Duyduğum isim bende farklı duygular ortaya çıkardı, bakışlarımı yerde yatan teğmene çevirdiğimde çok solgun göründüğünü fark ettim. Teğmen sol kolundan yaralanmıştı ve fazla kan kaybetmişti. Onları dikkatlice mağaradan çıkardım ve kamptan uzaklaştırdım, dinlenmeleri için durduğumuzda hemen Karanla irtibata geçtim.
"Suskun."
"Dinliyorum hayalet."
"Baskın yaptığım kampta esir askerler buldum. Askerler tuzağa düşürülmüş olan Bulut timi ve içerilerinden birisi yaralı oldukça kan kaybetmiş durumda, hemen karargaha haber ver ve bulunduğumuz konuma en acilinden helikopter iste."
"Tamam hayalet, hemen haber veriyorum."
Karanla konuşmamız sonlanınca yanımda bulunan suyu ve iki paket Bisküviyi Bulut timine verdim, bunların onları bir nebzede olsa kendilerine getireceğini düşünüyordum. Hilal'in yarasınada bakmıştım ama durumu iyiye gitmiyordu, arkadaşlarıda çok üzgündü.
"Merak etmeyin, helikopter gelicek ve arkadaşınız iyi olacak. "
"Teşekkür ederiz hayalet, eğer sen gelmeseydin arkadaşımız gözümüzün önünde ölecekti ve biz hiç bir şey yapamayacaktık."
"Bu benim görevim üsteğmen, bundan sonra hep sizlerleyim."
Helikopter gelince Bulut timi bindi ve geri dönmek için yola çıktılar, bende sığınağa gitmek için yola çıktım.
Sahradan Devam
Meydanda yaptığımız bombalı eylemden sonra sınıra yakın bölgede bulunan gizli evlerden birine saklanmıştım, şimdide büyük bir keyifle kahvemi içiyordum.
O gün Yıldız Bozkurt'un perişan olmuş halini izlemiştim ve onun o halde olması bana büyük bir zevk vermişti, bu daha onlar için başlangıçtı çok acı çekeceklerdi çok.
Ben keyifle kahvemi içerken içeriye adamlarımdan birisi girdi ve endişe ile konuşmaya başladı.
"Sahra hanım."
"Söyle."
"Adamlarımızdan haber geldi, kamplardan birisine saldırı olmuş."
Kahvemi yudumlamak için dudağıma götürdüğüm fincan duyduğum şeyden sonra elimde öylece kaldı. Kahvemden son yudumu aldım ve fincanı sehpaya bıraktım, ardında sakince yerimden kalkıp adamıma bakmaya başladım.
"Kim saldırmış? Ayrıca hangi beceriksizin kampıymış."
"Şehmuz'un kampına saldırılmış, ayrıca kampta esir tutulan askerlerde kurtarılmış."
"Kim lan bu, kim?"
"Hayalet, hayalet tekrardan ortaya çıkmış efendim."
"Hayalet demek, tamda Türklerden beklenen bir hareket. Benim hamleme karşı bir hamle yaptılar ama bu sefer hayalet bile beni durduramaz."
"Efendim, birde."
"Birde ne? Lafı ağzında geveleme sinirimi bozuyorsun."
"Hayalet, size bir not bırakmış."
"Ne notu?"
Adamım elinde tutuğu telefonu bana verdi ve fotoğraftaki gördüğüm notu okumaya başladım.
" Uyuyan kurdu uyandırdın Sahra, yaşattığın acıların hepsini sana yaşatacağım ve masumların intikamını tek tek, canını yaka yaka alacağım senden .
Bu daha başlangıçtı bu satten sonra sen ve biz varız ama bu savaşın kazananı her zaman ki gibi biz olacağız, tıpkı Topalı öldürdüğümüz gibi senide yok edeceğiz.
Burası bizim topraklarımız, bizim memleketimizi hiç bir çakala yem etmeye niyetimiz yok. Şimdi o saklandığın deliğinden çıksan iyi edersen aksi halde ben seni çıkaracağım."
Sinirle telefonu duvara fırlattım ve sehpaya sert bir tekme attım, camı açtım ve sakinleşmeye çalıştım. Biraz sakinleşince adamıma dönmeden konuşmaya başladım.
"Adamlara söyle Anka timinin ailelerini yakın takibe alsınlar, özellikle Poyraz yüzbaşının ailesinin en kısa zamanda bulunmasını istiyorum. Bu işi beceremezseniz sizi kendi ellerimle ben öldürürüm."
"Emredersiniz efendim."
"Demek benimle oynamak istiyorsunuz öyle mi? O zaman sıradaki hamlemi bekleyin Türkler."
Yıldızdan Devam
Sığınağa geldikten sonra üzerimi değiştirmiştim, bu sırada da Sinan'a Karargah ile bağlantı kurmasını söylemiştim, şimdi koltuklarda oturmuş bekliyorduk. Ekranda Rıza Albay'ın, Poyraz'ın ve Savaş'ın belirmesi ile dik bir şekilde oturdum.
"Yıldız, iyi misin?"
"İyiyim komutanım, Bulut timinin durumu nasıl?"
"Durumları iyi merak etme, Hilal teğmende ameliyattan çıkmış, yani senin sayende hepsi iyi."
"Komutanım bu benim görevim. Aslında bu konuşmayı yapmak istememin başka bir sebebi var, benim size bir şey söylemem lazım."
"Yıldız, seni dinliyoruz."
"Komutanım, bu söyleyeceğim şey özelikle Anka timini yakından ilgilendiriyor."
Söylediğim şeyden sonda Poyraz kaşlarını çattı ve dikkatle beni dinlemeye başladı.
"Bugün gittiğim kampta bir dosya buldum, dosyada Anka timinin resimleri ve bilgileri vardı. Ordaki şerefsizi konuşturdum ve bir şey öğrendim.
Sahra, Anka timinin ailelerini bulmalarını istemiş ama ne yapacaklarını söylememiş. "
Poyraz aniden yüksek sesle konuştu ve odak noktası o oldu.
"Allah kahretsin!"
"Poyraz, sakin ol."
"Komutanım, ailelerimiz tehlikede."
"Poyraz, eminim Rıza Albay ailelerinizi korumak için her şeyi yapacaktır. Komutanım anlaşılan o ki Sahra aramızdaki bu savaşa aileleride karıştıracak."
"Tamda onun gibilerden beklenen hareketi yapıyor, tamam Yıldız biz Anka timinin ailelerini korumaya alacağız, söyleyeceğin başka bir şey var mı?"
"Şimdilik yok komutanım,bu arada Sahra'ya ufak bir mesaj bıraktım. Bıraktığım o mesaj bile onu delirtmeye yetmiştir ama ben artık durmayacağım."
"Tamam Yıldız, kendine dikkat et. Görüşürüz."
" Görüşmek üzere komutanım."
Konuşmamızın sonlanması ile bağlantı kesildi ve ekran karardı. Odada oluşan sessiz ortamı bozan kişi doktor oldu.
"Yıldız, sence Sahra ne planlıyor?"
"Bilmiyorum doktor ama işin içine aileleri sokuyorsa hiç iyi şeyler olmayacağı kesin, umarım kimsenin ailesine bir zarar gelmez."
"Umarım Yıldız."
"Hadi bakalım beyler Sahra'yı sıkıştırmaya devam edelim. Karan sıradaki kamp neresi."
Karan, büyük ekranda oluşturduğumuz haritayı açtı ve bir bölgeyi gösterdi.
"İşte buradı Yıldız, Sahra'nın yeni kurmaya başladığı kamplardan birisi."
"Maalesef o kamp kurulamadan yok olacak. Hadi bakalım beyler çalışmaya devam."
Poyrazdan Devam
Yıldız ile yaptığımız görüntülü konuşma sonrası sinirden yerimde duramıyordum, bir kez daha teyzem ve kardeşim Sahra gibi bir tehlikeyle karşı karşıyaydı. Rıza Albay'ın konuşması ile bakışlarımı ona çevirdim.
"Poyraz artık sakin ol, Anka timine durumu anlat ama endişelenmeyin. Ben gerekli kişlerle konuşacağım ve ailelerinizi korumaya alacağız sende teyzenle kardeşine dikkat etmelerini söyle."
"Emredersiniz komutanım."
İzin isteyip odadan çıktım ve Anka timinin yanına gittim, hepsi bize ait olan odada oturuyordu. Aniden içeri girdiğim için hepsi merakla bana bakmaya başladılar.
Önce kendimi sakinleştirdim ve olanları anlatmaya başladım. Hepsi aileleri için endişe etmeye başladı ama onları sakinleştirdim. Bir süre daha konuştuktan sonra herkes ailesi ile konuşmak için yanımdan ayrıldı, haklı olarak ailelerinin iyi olduklarını bilmek istiyorlardı, bende bu sırada teyzemi aradım.
"Poyrazım, nasılsın oğlum?"
"İyiyim teyze, asıl siz nasılsınız?"
"Bizde iyiyiz yavrum bir sıkıntı yok. Ne zaman geleceksin yavrum Hazal seni soruyor."
"Sizi çok özledim ama ne zaman gelirim bilmiyorum teyze."
"Yavrum, kötü bir şey mi oldu?"
"Teyzem, kendinize çok dikkat edin ve benim haberim olmadan sakın dışarıya çıkmayın."
"Neden Poyraz?"
"Teyzem, sorma anlatamam ama sen dediğimi yap yeter olur mu? Ben en kısa zamanda yanınıza gelmeye çalışacağım."
"Tamam yavrum, Allaha emanet olun."
"Sizde teyzem."
Telefonu kapattım ve odama gittim, tek korkum ailemi bir kez daha koruyamamaktı, onlara aynı korkuyu tekrardan yaşatmak istemiyordum. Aileme dokunmasınlar ama bana ne yaparlarsa yapsınlar umrumda olmaz.
"Ay Yıldızım ah, yüzüne hasret kalmışken seni görmenin sevincini yaşayamadan içimi büyük bir endişe sardı. Umarım kimseye bir şey olmaz."
3 GÜN SONRA
Yıldızdan Devam
Geçen üç günde, yeni kurulan kamplardan beş tanesini imha etmiştik ama hala Sahra'dan bir haber yoktu. Karan, bugün için diğerlerinden daha büyük bir kamp bulmuştu, bu kampın diğerlerine göre Sahra için daha önemli olduğunu düşünüyorduk. Bu sefer Karan ve Sinan sığınakta kalacaktı, Fatih ve Ferit benimle gelecekti.
"Karan, her şey tamam değil mi?"
"Tamam merak etme. Yıldız, çok dikkatli olun, kamp buraya uzak olduğu için en iyi ihtimalle gece burada olursunuz."
"Ne zaman geri döneceğimiz önemli değil, yeterki o şerefsizlerin hesabını keselim. Görüşürüz."
Sığınaktan çıktıktan sonra belirlediğimiz güzergahtan kampa doğru gittmeye başladık. Nerdeyse bir saat geçmişti ki bir anda nefes alamıyor gibi oldum, sanki kalbime birisi baskı uyguluyormuş gibi hissetim. Benim bu halimi doktor ve Ferit fark etmişti.
"Hayalet, iyi misin?"
"Bir an nefes alamadım doktor şimdi geçti ama içimde kötü bir his var, kendinize çok dikkat edin."
"Oraya gittiğimizde sende kendine dikkat et, sakın kendini bizim için tehlikeye atma."
"Bunun için söz veremem doktor, umarım bugünü kötü bir olay yaşamadan atlatırız."
Sözlerim bittikten sonra içimden şöyle geçirdim. Umarım her zaman doğru çıkan hislerim bu sefer yanılır ve kimseye bir şey olmadan bugünü sonlandırırız.
Poyrazdan Devam
Yıldız ile konuşmamızın üzerinden tam üç gün geçmişti, bu zaman içinde Rıza Albay timdekilerin ailelerinin güvenliğini sağlamıştı, zaten benim teyzem ve kardeşim güvenli bir evdeydi.
Teyzemin ısrarı üzerine dün yanlarına gidecektim ama giderken bir şey fark etmiştim, sanki birileri beni takip ediyordu.
Kimseyi görememiştim ama kapıldığım o hissiyattan sonra içim rahat etmedi ve yarı yoldan geri dönmüştüm,teyzeme bir bahane uydurmuştum sonrada teyzemlerin yanındaki askerleri daha dikkatli olmaları konusunda uyarmıştım.
Nedense bugün kötü bir şey olacakmış gibi hissediyordum, umarım öyle bir şey olmazdı. Bilemiyorum belkide hissettiğimiz endişeden dolayı böyle bir hissiyata kapılmıştım. Biraz olsun kafamı dağıtmak için dosya işleri ile uğraşmaya başladım.
Sunadan(Teyze) Devam
Poyrazla konuştuktan sonra içimi Bir huzursuzluk kaplamıştı ama bu durumu Hazala belli etmemeye çalışmıştım. Bugün alışveriş yapmak için dışarı çıkacaktım Hazal da benimle gelmek istemişti, Poyraza söylediğimde yanımızda askerler olmadan bir yere gitmememizi tembihledi, dışarı çıktığımızda Hazal çok mutlu olmuştu sanki kafesten çıkan bir kuş gibiydi.
Kardeşimden bana iki tane pırlanta gibi emanet kalmıştı ama ben birisini koruyamamıştım, Hazalım yaşadığı olaydan sonra hayata küsmüştü daha yeni yeni kendine geliyordu.
Onun ve Poyraz'ın iyi ve mutlu olması için her şeyi yapardım. Askerler ile birlikte arabaya bindik ve meydana gittik, bir kaç şey aldıktan sonra Hazal içinde yeni resim malzemeleri almıştık.
Hazalım resim yapmayı çok seviyordu, bu konuda da çokta yetenekliydi yavrum bu yüzden yeni malzemeleri alınca çok mutlu olmuştu. Mutlu bir şekilde evimize dönüyorduk ki araba ani bir frenle durdu.
"Yavrum, neden durduk? "
"Suna teyze, siz ne olursa olsun arabadan inmeyin ve saklanın."
Camdan dışarıya baktığımda önümüzü on beş kişinin kesmiş olduğunu gördüm, içimi saran korku ile hemen Hazala sarıldım. Askerler Poyraza haber vermişti ama karlımızdakiler çoktan ateş etmeye başlamışlardı, askerlerde onlara karşılık veriyorlardı bizde arabada kendimizi korumaya çalışıyorduk.
Nerdeyse yarım saattir çatışıyorlardı, sonunda silah sesleri kesilince kurtulduğumuzu düşünmüştüm ama çok yanılmışım, Hazal'ın kapısını açtılar ve zorla dışarı çıkardılar, bende arabadan indim ardından da Hazala koştum ve sıkıca ona sarıldım ama zorla bizi ayırdılar.
Ben Hazala gitmek için çırpınırken karnımda bir acı hissetim, ardındanda bakışlarımı karnıma çevirdim. Şerefsiz beni bıçaklamıştı, acımı umursamadan ilerlemek istedim ama yerimden kıpırdayamadan kendimi yerde buldum.
Çektiğim acıya karşı bilincimi kaybetmemek için direniyordum, bakışlarım Hazalı buldu korkuyla bana bakıyordu. Ona son kez baktım ve daha fazla direnemedim, kendimi karanlığa teslim ettim.
Poyrazdan Devam
Teyzemler bugün dışarı çıkmışlardı, aslında gitmeleri hiç içime sinmiyordu ama onları eve hapis etmekte istemiyordum, odamda otururken telefonum çaldı arayan kişi teyzemlerin yanındaki askerlerden birisiydi, hemen telefonu açtım.
"Komutanım, tuzağa düştük."
"Sen ne diyorsun?"
"Komutanım on beş kişi yolumuzu kesti ve bize ateş açtılar."
"Tam olarak nerdesiniz?"
"Meydandan çıkmıştık eve giden yoldayız komutanım."
"Hemen geliyorum, direnin aslanım ben gelene kadar direnin."
Telefon kapanınca hızla odadan çıktım ve Rıza Albaya durumu anlattım, aldığım onaydan sonra timimle hazırlandık ve yola çıktık. Yaklaşık yarım saat geçmişti ama biz olay yerine daha yeni varabilmiştik, olay yerine geldiğimizde hemen araçtan indim ama gördüğüm mazara beni dehşete düşürdü.
Askerlerin hepsi yerde kanlar içinde yatıyordu, etrafa bakarken teyzemi gördüm o da kanlar içindeydi hemen yanına koştum, karnında derin bir bıçak yarası vardı yarasına tampon yapmaya başladım bir yandan da bağırıyordum.
"Dolunay! Hemen ambulans iste. Sizde yaralılara bakın çabuk!"
Bakışlarımı tekrardan teyzeme çevirdim ve konuşmaya başladım.
"Teyzem yalvarırım aç gözünü, teyze Hazal nerde?"
Teyzem yavaşça gözünü açtı ve zorla konuşmaya başladı.
"Ö-Özür dile-rim Poy-raz."
"Dileme teyzem, asıl ben özür dilerim bir kez daha seni ve kardeşimi koruyamadım."
"Haza-lımı al-dılar, zor-la aldı-lar ben-den onu."
"Allah kahretsin! Teyze kapatma gözlerini, ben Hazalı bulacağım ama sen sakın gözlerini kapatma."
Teyzem daha fazla dayanamadı ve gözlerini kapattı, o sırada ambulans geldi ve yaralı askerlerle teyzemi alıp hemen hastaneye götürdüler. Ben ise yaşadığım öfke patlaması sonucunda arabaya sert bir tekme attım.
"Komutanım sakin olun."
"Allah kahretsin! Yine lan yine yine ben ailemi koruyamadım."
"Komutanım, kendinizi bırakmayın Hazalı bulacağız."
Dolunay susunca kendimi sakinleştirmeye çalıştım, nefesim yavaş yavaş düzene giriyordu. İçimde beni yakan öfkemle kendi kendime konuşmaya başladım.
"Bir kez daha benim kardeşime uzanan elleri bu sefer kökünden keseceğim, bunu yaparkende kimsenin engel olmasına izin vermeyeceğim."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 34.91k Okunma |
3.04k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |